Gülsüm’ün Çağrısı : Evimizi Geri Verin

Zafer KARATAY.

Akmescit-Kerç karayolunun, Karasubazar şehri ayrımına yakın bir bölgesinde, akasyaların gölgesinde park etmiş Jiguli marka arabadaki KGB görevlileri, Sarısuv’u gözlüyorlardı. Sarısuv’da, telaşsız, ama heyecanlı, hummalı bir faaliyet vardı. Ölçümler yapılarak kazıklar çakılıyor, ipler geriliyordu. Tarak Tamgalı Gökbayrak, üstü toprakla örtülü, toprağa oyulmuş, üzerinde “Aşhane” yazılı yerin önünde dalgalanıyordu.

Dualar, umut, şükür, inanç, sevgi, sevinç, hasret, gözyaşı, çile, sabır ve olağanüstü mücadelenin, kazmayla, kürekle, elle, avuçla, gözyaşıyla kavuşup karıştığı Vatan toprağı Sarısuv’da, ilk kurban bayramıydı.

3 Temmuz 1990 sabahında, 18 aylık Gülsüm, Kırım’ın ve kendisinin geleceğini etkileyecek bir fotoğrafa hazırlandığını bilmiyordu. Karasubazar’daki, İnternatsionalnaya Sokağı 43-A numaradaki evlerinden Sarısuv’daki akrabalarının çadırlarına geldiklerinde, annesi Vilmara’nın kucağından indi, düşe kalka çadırların arasında dolaşmaya başladı. Babası Eskender İlyas onun çeşitli pozlardaki fotoğraflarını çekerken, bu fotoğraflardan birinin tarihe geçeceğini o da bilmiyordu.

1992 yılının Ocak ayı sonlarıydı. 5 Şubat’da Türkiye’yi ilk defa ziyaret edecek olan Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun programının hazırlıklarını yürütürken, Vatan Kırım hâdimi ve sevgili dostum Hakan Kırımlı ile, millî yolbaşçımızın bu ziyareti vesilesiyle bir yardım kampanyasının başlatılmasının iyi olacağını düşündük. Elimdeki fotoğrafların içinden, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Çatalca Şubesi Başkanı Turgut Otçu’dan aldığım bir fotoğrafı kampanya afişlerinde kullanmaya karar verdik. Arka tarafında “Foto: Eskender İlyas” yazılı fotoğrafta, küçük bir Kırım Tatar çocuğu çadırlar arasında dolaşıyordu. Arkadaki çadırın üzerindeki Rusça yazı, kampanyamızın sloganı oldu: “Evimizi Geri Verin!” Fotoğraftaki sevimli, küçük Kırım Tatar balasının kim olduğunu bilmiyorduk. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi, şubeleri ve Emel dergisi tarafından yürütülen bu kampanya büyük ilgi gördü, Kırım’a ve Kırım Türklerine önemli bir destek sağlandı. Bu kampanyanın afişleri, kimi evlerde, kimi iş yerlerinde bir köşeyi süslemeyi sürdürüyor. Burada bu kampanyaya katılan herkese bir kez daha teşekkür etmek bir borçtur benim için. Allah hepsinden razı olsun.

Dergimizin Emel’in 187 sayısıyla bu kampanya başlatıldı. Bu, çadırlar arasında geleceğini arayan, bakışlarında umut olan bir Kırım Tatar çocuğunun çağrısıydı “Evimizi Geri Verin !” Millî “Emel”imizi dile getiriyordu: Evimizi, yuvamızı,vatanımızı geri verin!

Bu fotoğrafı seçerken, 4 Temmuz 1990 günü Bahçesaray’daki Kurban Bayramı kutlamaları ve şenliklerinden sonra, yolbaşçımız Mustafa A. Kırımoğlu, bizleri Karasubazar’da Sarısuv’da kurulan çadırşehirdeki bayramlaşmaya götürdüğünde Gülsüm’ün çadırlar arasında dolaştığını nereden bilebilirdim ki? Bu sadece Allah’ın bir takdiri. Biz Sarısuv’dayken KGB’nin Jigulisi akasyanın altında gözetlemeyi sürdürüyordu. Bu Vatan Kırım’a ikinci gidişimdi. Oradaki vatandaşlarla bayramlaşma, onlara mikrofondan hitap etme mutluluğunu yaşamıştım. Yarışından fazlası toprağa gömülmüş aşhanede, tahta masalar üstünde Sarısuvlularla birlikte yediğim kurban etinin lezzeti, hafızamın unutulmazlar bölümünün baş kösesindedir.

Sarısuv’un benim için unutulmaz bir hatırası daha vardır. Ertesi gün, 5 Temmuz 1990 günü, İlber Ganioğlu Amet, bizleri Sudak’a götürürken, Sarısuv’a tekrar uğrayıp, fotoğraflar çektik. Sarısuv’dan ayrılıp, Akmescit-Kerç karayoluna çıktığımızda, akasyaların altından hareket eden bir Jıguli bizi durdurdu. Bir süre arabanın içini kontrol ettiler ve bizleri Karasubazar milis merkezine götürdüler. Türkiye gazetesinin gözüpek gazetecisi, Kırım ve Türk Dünyası sevdalısı Kemal Çapraz, o zamanki Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi Başkanı sevgili Taner Kayan ve Emel ailesinin kıymetli mensubu Ertuğrul Karaş ile birlikte Milis ve KGB tarafından saatler süren sorgulanmamız esnasında, İlber Amet durumu Karasubazar’daki vatandaşlarımıza bildirmiş. Milis merkezindeyken, aniden gök gürlemesini andıran bir ses duyduk. Sürekli bağıran ve azarlayan bir sesti. Aklımızdan çeşitli düşünceler geçiyordu. Gelenin meşhur mücadele adamı Eldar Sabar olduğu anlayınca, tedirginliğimiz kayboldu, rahatladık. Sonuçta bizi Akmescit’e götürmeye karar verdiler. Milis merkezinden çıkışımız, bir düş gibiydi, ya da bir film.

Tanrım…! O ne müthiş o ne tarif edilmez bir andı. Kırım Türklerinin Vatan’a dönüş mücadelesinin heyecanını, kararlılığını, mücadelenin ruhunu ilk defa, ruhumda hissettim, kalbimin derinliklerinde hissettim. Böyle duygu ani bir daha hiç olmadı hayatımda. O gündür, Karasubazar bir başka atar yüreğimde. O günden beri Karasubazar’daki, Sarısuv’daki insanlar bir başkadır benim gözümde.

Milis merkezinin önünde kadınlar ve kızların çoğunlukta olduğu Kırım Tatarları toplanıyorlardı. Sokağın her tarafından geliyorlardı. Yaşlı kadınlar, aceleyle çıktıkları evlerinde bağlayamadıkları eşarplarını, koşarken bağlamaya çalışıyorlardı. Zaman kaybetmeden, belki de ocaktaki yemeğinin altını söndürmeden koşmuşlardı. insanlarımız, hızla milis merkezine doğru yaklaşan arabaları daha durmadan, arabadan atlayıp, milis araçlarının etrafını kuşatıyorlardı. “Türkiye’den gelen misafirleri polis kapattı” haberini duyan geliyordu.

İnanılmaz bir şeydi. Polislerin arasında kapıdan çıktığımızda, bu sahneleri görünce, göz yaşlarımız süzüldü. Gözyaşlarımızda gurur vardı. Sadece gurur, iftihar ve saygı. Halkımıza karşı, mücadelesine karşı.

Kadınlar polis arabalarının önüne ve arkasına oturdular. Yaşlı bir kadın hınçla yumruğunu sallayarak, polislere Rusça bir şeyler söyledikten sonra bize döndü ve “Kördüñüz mü balam, bu çoçqalar bunday. Biz senelerdir bularnen çekişemiz. Barın aytıñ Türkiye’deki halqqa. Bizim sizlerden gayri bizge arka çıqqan kimsemiz yoq” dedi. Bağırmalar, çağırmalar, sorular ve cevaplardan sonra, bizim Akmescit’de serbest bırakılacağımız anlaşıldıktan sonra yolu açtılar. Polis arabalarında Akmescit’e giderken, Sarısuv’da Gökbayrak dalgalanıyordu. Sarısuv’lular arabalarla Akmescit’e kadar takip ettiler ve biz bırakılıncaya kadar beklediler.

Sarısuv’da çekilmiş fotoğraftaki çocuğun adının Gülsüm olduğunu, 1996 yılı Mayıs ayında öğrendim. İstanbul’daki derneğimizde, Kırım’dan gelen misafirlerimizle sohbet ederken, İlmi İlyas, kampanya afişlerimizden istedi ve fotoğraftaki çocuk kardeşimin kızı dedi. Derhal adını ve adreslerini aldım. Haziran ayındaki Kurultay esnasında Karasubazar’a gidip Gülsüm’ü ve ailesini ziyaret edeceğimizi söyledim.

Celâl İçten, Fikri, Nur Nicole ve Musa Ahmet Kançal ile birlikte evlerine vardığımızda, çok sıcak, çok samimî bir karşılaşma oldu. Dede Hıdır İlyas, babaanne Dilârâ Kadrizâde İlyas, amca Talât İlyas, baba Eskender İlyas, anne Vilmara İlyas ve tabiî ki Gülsüm. Gülsüm elbette artık kampanya fotoğrafındaki 18 aylık Gülsüm değil. 8 yaşında Gülsüm. Ama bakışları, sevimliliği hiç değişmemiş. Terbiyeli, saygılı, girişken. Vatan Kırım’da Karasubazar’da, 28 Aralık 1988’de doğmuş. Sorularımıza tatlı, akıcı ve tertemiz Kırım Tatar Türkçesiyle cevap veriyor. Aslında aileyi yakından tanıyınca bu hiç de şaşırtıcı değil. Ama çok yerde çocukların, gençlerin kendi anadillerini bilmemeleri karşısında bu bizi çok mutlu ediyor. “Evimizi Geri Verin!” kampanyası ile 18 aylık fotoğrafının Kırım’a ilgi duyan herkes tarafından tanındığını söylüyor, düşüncelerini soruyoruz. Utanıyor, boynunu bük p yere bakıyor.

Dede Hıdır İlyas bir hazine. Vakit geçirmeden teybimizi çalıştırıyor ve hatıralarını dinlemeye başlıyoruz. İnşallah, Emel’in gelecek sayılarında neşredebiliriz. Hıdır İlyas, yıllardır Kırım Tatar efsanelerini topluyor. Toplayıp derlediği efsane sayısı 25’i geçmiş. Kırım Tatar efsanelerinin bu zamana kadar hep Rusça yayınlanmış olmasından dolayı çok dertli, hattâ öfkeli. Hak vermemek elde değil.

“Bir milletin, kültürünü, dilini, halkının hususiyetini, düşünce biçimini, inanışlarını en iyi efsaneler yansıtır. Rus dilinde anlatılan bir efsanede ruh yoktur. Öz yoktur. Ana dilinin verdiği büyülü kimlik, ana dilinden gelen ruh ve canlılık yoktur. Yabancı dildeki bir efsane, bir ölüye benzer. Sadece beden, şekil vardır.” Hıdır İlyaş’ın heyecanı ve kaygısı bize de geçiyor. Bu efsaneler, Kırım Tatar Türkçesinde mutlaka yayınlanmalı. Bunun için her zaman olduğu gibi Dr. Ahmed İhsan Kırımlı’ya koşuyor ve anlatıyoruz. Sağ olasın Ahmet amca. Buna da bir çare bulacak gibi. Hakkı teslim etmek gerekiyor. Ahmet amca olmasa ne yapardık? Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı olarak yaptığı hizmetleri Allah biliyor. Kırım’ın yarasına bir melhem, her derdine bir deva az ya da çok mutlaka buluyor. Sanırım bu kitabı neşredebileceğiz.

Babaanne Dilârâ Kadrizâde İlyas, Kırım’in tanınmış yazar aileleri Kadrizadelerden. A. Kadrizâde’nın “Kurultay’ın Açılışı Üzerine Bir Tarih” şiirini hatırlıyorum:

“Yasasın Kırım Kurultayı! Yasasın hür Tatar!
Yasasın bunları yükselten o gençlik himmeti.
Rahmiya düştü ne râ’nâ cevher-i tarihimiz,
Düzdü Kurultayı’nı Tatar Milleti”(*)

Dilârâ Kadrizade, “Bu şiir amcamın” diyor. Heyecanlanıyorum. Çünkü bu şair hakkında hiç bir kaynakta, hiç bir bilgi bulamamıştım. Daha fazla bilgiyi şimdi Romanya’da yaşayan amcasının kızı Pirâye Kadrizâde’den alabileceğimizi söylüyor. Onun da hatıraları teybimizde ve Fikri Kançal’ın videosunda. Emel’de yayına hazırlanmayı bekliyor.

Gülsüm’ün amcası Talat ve babası Eskender, imkânsızlıklara aldırmadan halkına hizmet etmeye yarışan, birer Kırım Tatar aydını. Karasubazar’da bir grup gönüldaşlarıyla kurdukları “Borazan Informatsıon-Yarıqlandırüv Merkezi” ile kültürel faaliyetler yapıyorlar. Talât İlyas, cemiyetin başkanı ve Karasubazar gazetesindeki Kırım Tatar sayfasının redaktörü. Eskender ikinci başkan ve haftada 30 dakika bölge radyosunda Kırım Tatar Türkçesinde yayın hazırlayıp sunuyor. Eskender heyecanla bizi evinin ikinci katındaki bir odaya götürüyor. 30 dakikalık yayını hazırladığı stüdyo, iste bu oda. Köşede bir masanın üzerinde eski bir makaralı teyp, bir kasetçalar, bir küçük el teybi, bandlar, bir mikrofon. Eskender “Keşke biraz daha araç gerecimiz olsa, sadece Cuma günleri yarım saat yapabildiğim yayını haftada 1,5 saate çıkarırdım. Bu aletler evimizde vardı. Eski ama idare ediyor. Radyo yayınlarını başkanımızı Mustafa Kırımoğlu’nun yaptığı yardımla başlatabildik. Bu el teybini alıp başladık” diyor. Yayınlarının bazılarının bantlarını dinliyoruz. Radyo da mühim. Buna da yardım etmeli. Ama nasıl? Kırım’da nereye gitsen, basını nereye çevirsen, yardım edilmesi gereken, desteklenmesi gereken, ele alınması gereken, hepsi birbirinden önemli konular, önemli meseleler var. Türkiye’deki Kırım Tatarlarını, Türkiye’deki Kırım derneklerini düşünüyorum. Hayıflanmamak, kızmamak mümkün değil. Kırım nerede, Türkiye’deki “Kırım Tatarları” nerede? “Yarabbim akıl, fikir ver”

Vilmara hanımın bereketli ve lezzetli sofrasından kalkıp Borazan Cemiyeti’ne gidiyoruz. Karasubazar’da izleri kalan ender Türk-İslâm eserlerinden birisi olan tarihî Kervansaray’in yanından geçerken, kalan bir duvarındaki kitabesinin önünde resim çektiriyoruz. Cemiyet binası iki odalı. Ancak birini döşeyebilmişler. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından gönderilen İrfan Hoca, gazeteci Nuriye Beyaz, ressam ve seramik sanatçısı Şâmil Sadık ve cemiyete gönül vermiş bir grup insan bizi bekliyor.

Sohbet ediyor dertlerini dinliyoruz. Şâmil Sadık seramikten yapılma bir atlı Kırım Tatar heykelciği hediye ediyor. Gayesi millî sanatı yeniden canlandırmak. Seramik sanatı hayli masraflı. O da desteklenmeli. “Kırım turistik bir yer. Binlerce insan geliyor” diyor ve ekliyor Şâmil, “Turistlere hediyelik eşya satan yerlerde Kırım Tatarlarına dair hiç bir şey satılmıyor. Herşey Rus kültürünü yansıtıyor. Halbuki burası bizim vatanımız. Buralarda bizim kültürümüz olmalı. Gelenler burasının Kırım Tatar vatanı olduğunu anlamalı. Sanatımızı canlandırmalı, medeniyetimizin zenginliğini göstermeliyiz onlara.”

Borazan Cemiyeti’ndeki görüşme Rüstem Kadir’in akordeonu eşliğinde Kırım Tatar millî kıyafetleri giymiş 12 yaşındaki Meryem’in bizler için söylediği Kırım yırlarıyla tamamlanıyor.

Hep birlikte Talat İlyas’ın rehberliğinde çevre gezisine çıkıyoruz Yañısala köyü, tipik Kırım Tatar evlerinin halâ ayakta kalabildiği, yeşillikler içerisinde, Karasubazar’ın güneyinde bir köy. Nasılsa Rusların kurutmadığı Kırım Tatar kuyusu başında mola verip, buz gibi suyunu içiyoruz. Köyün camisi virâne. Yıkılmış minaresinin izleri yok olmamış. Caminin içi Temmuz sıcağında kanımızı döndürüyor. Cami, şimdi ahir. İçindeki inekler ve danalar pislik içinde. Hayvan pisliği neredeyse dizboyu. Çöküyoruz camının kenarına. İrfan Hoca Kuran okuyor. Hep birlikte dua ediyoruz.

Sarısuv, son ziyaret yerimiz. Sarısuv’da tıpkı Gülsüm gibi, 1990’da geldiğim Sarısuv değil. O da Gülsüm’le beraber büyümüş. Evler, henüz tamamlanmasa da yükselmiş. Tarak Tamgalı Gökbayrak şu deposunun üstünde dalgalanıyor. Türkiye Diyanet Vakfı’nın yaptırdığı cami bitmek üzere. Yalnızca minaresi tamamlanmamış. İrfan Hoca, “Kırım’da iki şerefeli en yüksek minare bu olacak” diyor. Dakikalarca seyrediyorum, camiyi ve yarım minareyi ve Allah’a bugünleri gösterdiği için şükrediyorum. Abdest alıp, İrfan Hoca’nın arkasında ikindi namazımızı eda ediyoruz.

On yıl önce Kırım’a gitmek bir hayal, kimilerine göre bir ütopyaydı. 1990’da yasak bölgeye izinsiz girdiğimiz için burada gözaltına alınmıştık. 1990’da çadırların, çukur evlerin, dümdüz boş bir arazinin olduğu yerde, 1996’da büyük bir camide, görkemli minaresinin inşaatı devam eden bir camide namaz kılıyorduk. Ey ulu Tanrım sen nelere kâdirsin!

Ziyaretimiz Talât İlyas’ın evinde devam ediyor. Eskender İlyas’ın evindeki akşam yemeğiyle ziyaretimiz sona eriyor. Emel Kırım Vakfı ve Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi olarak hemen ertesi gün Kurultay çalışmaları esnasında Borazan Cemiyeti’yle bir işbirliği anlaşması imzalıyoruz. Ahmed amca, derhal maddî yardımı uygulamaya geçiriyor. İlyas kardeşler desteğin hakkını veriyor ve yaptıklarını birer rapor ile sürekli bildiriyorlar. Özü-sözü doğru ve iş yapan insanlar.

Karasubazar’daki Kırım Tatarları Karasubazar bölgesinde 23.749 kayıtlı Kırım Tatarı yaşamakta ve bunlar toplam nüfusun % 33’ünü oluşturmaktadırlar. Şehir merkezindeki 7.230 Kırım Tatarı ise şehir nüfusunun % 37’sını teşkil etmektedir.(**)

Çalışabilir Kırım Tatarları: 15.190 (619 yüksek okul, 3.699 meslek okulu, 4.866 ortaokul-lise mezunu)
işsiz: 7.211 (% 47)
Çalışan: 7.979 (3.118 mevsimlik işçi + 3.424 tarımda + 1.437 sürekli)

Karasubazar’da küçük kulübelerde, ağır şartlarda yaşayanların ailelerin sayısı 2.930’dur. Bunlardan sadece 351’i ev inşaatlarını tamamlama aşamasına gelmişler. Yalnızca 127 aileye ev inşaatı için devlet yardımı yapılmış. Bölgede 5.000 aile kendi satın aldığı veya inşa etmekte olduğu evlerde yaşıyor. 176 aile kirada veya devlet evlerinde oturuyor. 62 aile geçici olarak misafirhanelere yerleştirilmiş.

26 aile de Gülsüm’ün çağrısı olan “Evimizi Geri Verin” kampanyasında toplanan paralarla burada satın alınan “Akkaya” misafirhanesinde halen yaşamlarını sürdürmekte.

Görüldügü gibi, resmî olarak düzenlediğimiz “Evimizi Geri Verin” kampanyası bitti ama Gülsüm’ün çağrısı sürüyor.

Kulak verenlere, bu sesi yüreği ile işitenlere….


 

(*) 1917 yılında I. Kırım Tatar Millî Kurultayı için yazılan bu şiir Emel dergisinin 109. sayısında (Kasım- Aralık 1978) s. 18’de neşredilmişti.
(**) Qırım (Akmescit), 14 Aralık 1996.


Emel Sayı 217,1996. s.12-18

TAVSİYELER

“Daima Bekleyeceğim Balam” fotoğraf sergisi ve konferansı İstanbul’da yapıldı

Emel Kırım Vakfı ve Kırım Türklerinin 90 yıllık sesi Emel dergisinin Rusya işgali altında Kırım’daki …