KAZAN TATAR EDEBİYATI’NA DAİR

KAZAN TATAR EDEBİYATI’NA DAİR

Roza KURBAN*

 

Olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirme sanatına, yazına edebiyat denir. (TDK 2005: 600). Edebî eserler hikâye, şiir, roman gibi türleri içine alır. Her milletin kendi dili ve edebiyatı vardır. Değişik türlerde kaleme alınan edebî eserler, bir milletin edebî ve millî dili, gelenek görenekleri, halk edebiyatı örnekleri, aynı zamanda yaşam tarzını yansıtır. Onun için milletin geleneklerini, yaşantısını bilmeyen yazar ve şairlerden gerçekçi eserler beklemek doğru olmaz.

Kazan Tatarları köklü bir geçmişi ve zengin bir kültürü olan bir millettir. Kazan Tatarları ve edebiyatı koca bir çınara benzer, her ne kadar bu çınar ağacının dallarını keserek, kırarak yok etmeye çalışsalar da ne milleti yok edebildiler ne de edebiyatını ortadan kaldırabildiler. Tarihçilerin fikrine göre, Kazan Tatarlarının kökeni Hun İmparatoru Atilla’ya (400–453) dayanmaktadır. Kazan Tatar edebî dili ve edebiyatı tarihî süreç içerisinde farklı dönemlerden geçmiştir. 1552 yılında Kazan Tatarlarının son devleti Kazan Hanlığı Ruslar tarafından işgal edildikten sonra edebiyat büyük sekteye uğramıştır. Rusların Hıristiyanlaştırma yoluyla Ruslaştırma siyaseti yürütmesinden dolayı Kazan Tatarları millet olarak var olma mücadelesi vermiştir. Onun için Kazan Tatar edebî dilinin tarihi gelişmesinin dönemlere ayrılmasında XVI. yüzyılın ikinci yarısı ve XVII-XVIII. yüzyıllar “Tatar millî edebî dilinin gelişmesinde hazırlık dönemi” olarak adlandırılmaktadır. (Hakov 1993: 18). XVIII. yüzyıl sonu ve XX. yüzyılın başları Tatar millî edebî dilinin normlaşma ve gelişme dönemidir. Tatar ulusal uyanışı ve bilimsel aydınlanması olarak adlandırılan bu dönem Kazan Tatar edebî dili tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. XVIII. yüzyıl sonu ve XX. yüzyılın başlarında Tatar dili ile ilgili gramer ders kitapları yazılmış, sözlükler hazırlanmış, kitap baskıları ivme kazanmış, millî tarih yazılmaya, Kazan Tatarlarının kültürü, etnografyası, folkloru incelenmeye başlanmıştır. Sovyetlerin iktidara gelmesinden sonra her şey değişmiş ve edebiyatta “Sovyet dönemi” başlamış, bu döneminde edebiyat propaganda aracı olarak hizmet etmiştir. 1991 yılında Sovyetlerin çökmesi ile birlikte Sovyet döneminin edebiyatı da tarihin çöplüğüne atılmış, yazar ve şairler de unutulmuştur. 1980’lı yılların sonlarında esmeye başlayan demokrasi rüzgârları muhalif yazarların yazıp sakladıkları eserlerinin ortaya çıkmasına neden olmuş ve Tatar edebiyatı bir anda canlanıvermiştir. Bilhassa Stalin döneminde yaşanan aydın soykırımından nasibini alan yazarların otobiyografik hikâye ve romanları okurlarda ayrı bir merak uyandırmıştır. Stalin döneminde yargılanan, idam edilen, hapse atılan ve sürgüne gönderilen Kazan Tatar aydınlarının hayatlarına dair bilgilerin arşivlerden indirilmesi o dönem yaşanan acı ve zulmün gözler önüne serilmesi, o acı dolu zor günlerin gençler tarafından bilinmesine de vesile olmuştur.

Stalin’in aydın soykırımı yıllarında idama mahkûm olan Rus tarihçi Mihail Hudyakov (1894–1936) Kazan Hanlığı tarihini tarafsız yazanlardandır. Hudyakov Kazan Tatarlarının edebiyatı hakkında 1922 yılında kaleme aldığı “Tatar Edebiyatı Çevirilerinin Yapılmasının Zaruretine Dair” adlı makalesinde yazılanlar bugün de güncelliğini korumaktadır. Makale şu cümlelerle başlamıştır: “Tataristan Cumhuriyeti (Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti – R.K.) sınırları içerisinde yan yana iki ana millet yaşamaktadır: bölgenin eski yerlileri bin yıllık Bulgar medeniyetinin varisleri Tatarlar ve Avrupa medeniyetinin taşıyıcıları, bölgeye daha sonra gelen işgalci Ruslar. Galip gelenler işgal edilen bölgede, yenilen komşuları ile zerre ilgilenmeden kendi hayatlarını dolu dolu yaşıyorlar.”[1] (Hudyakov 1922: 43). Hudyakov, Rusların Kazan’da üniversite, tiyatro, yayın organları, kiliselerinin olduğunun altını çizmiş ve Kazan Tatarlarının Rusların umurunda olmadığını dile getirirken Rusların Tatarların gelenek görenek, yaşam tarzı, son olarak dillerini öğrenmek için hiçbir çaba göstermediğinden bahsetmiştir. Kazan Tatarları ise bunun tam tersini yaşamıştır: “Hayat, Tatarları Rus tiyatrolarına gitmeye, Rus gazete ve kitaplarını okumaya, çocuklarını Rus okullarına vermeye, Avrupaî kıyafetler giymeye, Rus mobilyaları almaya zorlamıştır.” (Hudyakov 1922: 44). Kazan Tatarları, Rus geleneklerine göre yaşamak zorunda kalmış ve bu durum halen değişmemiştir. Günümüzde Kazan Tatar çocukları zorunlu olarak Rus okullarında okutulmakta, millî okullar yasaklanmakta, ana dili ders saatleri kısaltılmaktadır. Mihail Hudyakov makalesinde Rusları Petro döneminde gelenekçi ve yenilikçi olmak üzere iki partiye ayrıldıklarını, bunun Kazan Tatarlarında da yaşandığından bahsetmiş. Gelenekçiler ile yenilikçiler arasında süren bu çatışma sosyal hayatta, bilhassa eğitim hayatında kendini göstermiştir. Yenilikçiler eğitim konusunda gelenekçilere karşı isyan bayrağını açmış ve böylece ceditçilik hareketi ortaya çıkmıştır. Gelenekçiler medreselerde sadece din dersinin verilmesi gerektiği fikrini savunurken yenilikçiler din dersleri dışında dil, edebiyat, felsefe, tarih gibi derslerin de okutulmasının şart olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Hudyakov “Tatar Edebiyatı Çevrilerinin Yapılmasının Zaruretine Dair” adlı makalesinde Rusların Kazan Tatarlarına ilgisiz davranışlarını eleştirmiş ve Tatarlar hakkında sığ bilgilere sahip olduklarının altını çizmiştir. İlgisizliği Rus şair Puşkin’in “Biz tembel ve meraksızız” sözleri ile desteklemiş ve şöyle devam etmiştir: “Ruslar artık Tatar toplumu, yaşantısı ve edebiyatını hiç bilmediklerini itiraf etmelidir. İlk olarak Tatarların hayatını her yönüyle yansıtan zengin bilgilerle donatılmış Tatar edebiyatının önemli eserlerinin Rus diline çevrilmesi konusu düşünülmelidir.” (Hudyakov 1922: 46). Hudyakov, milliyetçi Tatar yazar Ayaz İshaki’nin (1878–1954) eserlerini örnek olarak göstermiştir. Bilindiği üzere İshaki millî konuları kaleme alarak milleti derin uykusundan uyandırmaya çalışan bir yazardır. Hudyakov, yazarın 1912 yılında Kazan’da yayımlanan “Mulla Babay” (Yaşlı Molla) adlı romanını “Tatar kültürünün en iyi eseri” diye adlandırmıştır ve “Dil bakımından kusursuz bir eser, içerik bakımından Tatarların hayatı ile tanışmak için zengin bir malumat veren, millî yaşantının bir destanıdır” demiştir. (Hudyakov 1922: 47). İshaki, milletin içinden birisi olduğundan Tatarların hayat tarzı, gelenek göreneklerini tecrübe etmiş, memleketin doğasını iyi bilen, halk edebiyatından istifade eden, böylece millet ile ilgili her şeyi bir araya getirip eserlerine yansıtan bir yazardır. Ayrıca Mihail Hudyakov, eğitim konusunda ceditçilikten yana olan İshaki’nin “Mögellim” (Muallim) (1907) ve “Mögellime” (Muallime) (1914) adlı eserlerinden de kesitler vermiştir. Kazan Tatarları arasında gelenekçiler ile yenilikçiler arasında cereyan eden eğitim mücadelesini konu edinen bu eserler o dönem yaşanan çekişmeleri bariz bir şekilde gözler önüne sermektedir. Hudyakov makalesini “Bölgenin genel aydınlanması açısından Rus okurlar Tatar edebiyatı ile tanışmalıdır” fikri ile tamamlamıştır.

Kazan Tatarları Türk dünyasının önemli bir parçasıdır. Türkiye, Kazan Tatarları başta olmak üzere Türk dünyası için her daim sığınılacak güvenli bir liman, eğitim yuvası ve ikinci bir vatan olmuştur. Edebî eserler de Tatar dilinden Türkiye Türkçesine, Türkiye Türkçesinden Tatar diline aktarılmıştır. Çarlık Rusyası döneminde siyasî, dinî, kültürel baskılara maruz kalan Kazan Tatarları XIX. yüzyıl sonlarından itibaren Türkiye’ye hicret etmiştir. 1917 Ekim devrimi sonucunda iktidara gelen Bolşeviklerin fikirleri ile uyuşmayan aydınlar da Türkiye’ye sığınmıştır. Çeşitli yıllarda farklı nedenlerden dolayı Türkiye’ye yerleşen Yusuf Akçura (1876–1953), Sadri Maksudi Arsal (1880–1957), Reşid Rahmeti Arat (1900–1964), Akdes Nimet Kurat (1903–1971), Abdullah Battal Taymas (1883–1969), Ayaz İshaki (1898–1954), Hamit Zübeyr Koşay (1897–1984), Zakir Kadiri Ugan (1878–1954), Saniye İffet Ugan (1900–1957), Ahmet Temir (1912–2003), Saadet Çağatay (1907–1989) gibi Kazan Tatar aydınları dillerini, kültürlerini yaşatmak ve Kazan Tatar tarihi, edebiyatı ve aydınlarını tanıtmak için çaba göstermişlerdir. Türk dünyası ile ilgili derneklerin kuruluşunda Kazan Tatarları da etkin rol üstlenmiştir. 1911 yılında kurulan Türk Yurdu cemiyetinin kurucuları arasında Kazan Tatar asıllı Yusuf Akçura da yer almıştır. Türk Yurdu dergisinin programı Akçura tarafından hazırlanmış olup program maddelerinden birisinde şu ifadeler bulunmaktadır: “Türklerin birbirleriyle tanışmaları için Türk dünyasının her tarafında olup geçen ve hasseten (özellikle) kardeşler arasında sevinç veya kederi mucip olacak (gerektirecek) vakalar ile Türk dünyasının ötesinde berisinde tekevvün eden (oluşan) fikir cereyanları kaydolunacak ve Türk ırkının muhtelif kavmiyetlerinde doğan edebiyatı ırkın bütün etrafına bildirmek için çalışılacaktır.” (Temir 2011: 212). Türk Yurdu dergisinde Kazan Tatar tarihi, kültürü, yazar ve şairleri ile ilgili birçok makale bulunmaktadır. Dış Türklerin kültür hayatını araştırmak, incelemek, bununla ilgili arşiv oluşturmak ve bu araştırmaların sonuçlarını yayınlarla, konferanslarla millete tanıtmak amacıyla 1961 yılında kurulan Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün (TKAE) bünyesinde de Kazan Tatarları yer almıştır. TKAE’nin kuruluş amacı şöyle tanımlanmıştır: “Enstitümüz, Türk dünyasını bir bütün olarak ve her yönden araştırmak gayesiyle kurulmuştur. Fakat yanlış anlaşılmaması için hemen ilave edelim ki, çalışmalarımız tamamıyla ilmî olacaktır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında da, türlü boy adları taşımakla birlikte, dünya çapında ad kazanmış bilginlerce Türk olarak kabul edilen ve Türkçenin birer lehçesini, şivesini konuşan birçok topluluk vardır. Türk kültürü ile ilgili araştırmalarda ancak bunların hepsini göz önünde bulundurarak ve hepsine aynı değeri vererek hareket etmekle bilimin icaplarını yerine getirmek mümkündür… Maksadımız, bunların (Türk boylarının – R. K.) bugünkü ve yakın mazideki kültür hayatlarını bilim metotlarıyla araştırmaktan başka bir şey değildir!” (Temir 2011: 212). TKAE tarafından yayımlanan Türk Kültürü, Türk Kültürü Araştırmaları ve Cultura Turcica adlı dergilerde, Türk Dünyası El Kitabı’nda Kazan Tatar kültürü, dili ve edebiyatı ile ilgili makaleler yer almıştır.

Türkiye’ye yerleşen Kazan Tatarları dernek çatısı altında birleşerek çeşitli faaliyetlerde bulunmuş, etkinlikler düzenlemiş, dergi çıkarmışlardır. Kazan Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından Ahmet Veli Menger’in (1891–1978) maddi yardımıyla “Kazan” mecmuası yayımlanmıştır. 1970–1980 yılları arasında üç ayda bir çıkan bu edebiyat, fikir ve kültür dergisi toplam 1426 sayfa olmak üzere 23 sayı yayımlanmıştır. Kazan mecmuası, Latin harfleriyle basılmış olup, mecmuada yer alan makaleler Türkçe, masal, hikâye, şiir, atasözü ve deyimler ise önce Latin harfleriyle Tatarca verilmiş hemen arkasından Türkçe çevrisi yer almıştır. Ankara’da basılan Kazan Dergisi, Türkiye’de Ankara, İstanbul, Eskişehir başta olmak üzere Finlandiya, Japonya, Amerika, Almanya ve Avustralya gibi Tatarlar yaşayan dünyanın her yerine gönderilmiştir.                    

1990’lı yıllara kadar Kazan Tatarları millettaşlarıyla bağlantı kuramadığından kendi yağıyla kavrulmuştur. Demir perde ile kapalı olan SSCB döneminde karşılıklı iletişim sağlanamamış ise de kardeş milletler birbirlerini her daim merak etmiştir. Demir perde kaldırıldıktan sonra eğitim başta olmak üzere birçok konuda olumlu adımlar atılmıştır. Türkiye üniversitelerinde Türkiyat Araştırmaları Enstitüleri ve Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümlerinde Tatar dili ve edebiyatı dersleri okutulmaya başlamış, derslerde Tatar şair ve yazarların hayat hikâyeleri ve çalışmaları incelenmiştir. Ünlü Tatar şairi Gabulla Tukay (1886–1913), yazar ve eğitimci Galimcan İbrahimov (1887–1938), yazar ve halk bilimci Nekıy İsenbet (1900–1992), yazar Emirhan Yeniki (1909–2000) gibi Tatar edebiyatının önemli isimleri farklı üniversitelerde tez konusu olmuştur. Yazarların eserleri Türkiye Türkçesine aktarılarak Türk okuyucuların beğenisine sunulmuştur. Prof. Dr. Farma Özkan’ın “Abdullah Tukay’ın Şiirleri, İnceleme-Metin-Aktarma” (Ankara 1994), Adil Kutuy “Gönderilmemiş Mektuplar” (İstanbul 2013), Doç. Dr. Alsu Kamalieva’nın “Romantik Milliyetçi Ayaz İshaki” (Ankara 2009), “Hasan Tufan Şiir Tahlilleri” (Ankara 2013), “Tutsak Şiirler: Tatar Şairi Musa Celil’in Moabit Defterleri Şiirleri” (Ankara 2019) bunlardan bazılarıdır. Tatar edebiyatının muhalif yazarı Ayaz Gıylecev’in (1928–2002) “Bir Avuç Toprak” (2008, 2013), “Cuma Günü, Akşam” (2013), “Yara” (2018) adlı romanları Fatih Kutlu tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.

1891–1896 yılları arasında İstanbul Darülfünunu’nda eğitim alan Tatar yazar ve gazeteci Fatih Kerimi (1870–1937) Osmanlı Devleti ile Balkan Devletleri arasındaki Balkan Harbi (1912–1913) döneminde Vakit gazetesinin muhbiri sıfatıyla 1 Kasım 1912 tarihinde İstanbul’a gönderilmiştir. Kerimi’nin İstanbul’dan gönderdiği mektupları Vakit gazetesinin 1912–1913 yıllarındaki sayılarında aralıksız olarak yayımlanmıştır. Daha sonra bu mektuplar “İstanbul Mektupları” adıyla 1913 yılında Orenburg’da ayrı bir kitap olarak yayımlanmıştır. 70 yazıyı içinde barındıran “İstanbul Mektupları” kitabı, Fazıl Gökçek tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmış ve 2001 yılında Çağrı Yayınları’nca yayımlanmıştır. Kerimi’nin bu eseri en önemli eserlerinden birisidir. “Tatar şairi Gabdulla Tukay “İstanbul Mektupları”nı ‘can azığı’ olarak değerlendirip, iyi yazının örneği demiştir.” (Kurban 2014:126). Ayrıca Fatih Kerimi’nin, Hayri Ataş tarafından derlenen “Kırım’a Seyahat” adlı eseri 2017 yılında Post Yayınları tarafından ikinci kez basılmıştır.

Türkiye’de kardeşlik bağlarına dayanan Kazan Tatarlarına olan ilgi tarih konulu eserlerin çevrilmesine de vesile olmuştur. Bu bağlamda Stalin devri kurbanı Hadi Atlasi’nin (1876–1938) “Kazan Hanlığı’nın Çöküşü ve Süyün Bike” adlı eseri Hakan Çoşkunarslan tarafından çevrilmiş ve 2004 yılında Kömen yayınlarınca basılmıştır. Stalin devri kurbanı Rus tarihçi Mihail Hudyakov’un  “Kazan Hanlığı Tarihine Özgü Araştırmalar” adlı eseri Roza Kurban ve İklil Kurban tarafından Türkçe aktarılmış, eser 2008 yılında Berlin’de Epubli yayınlarınca basılmıştır. Bilindiği üzere tarih ile edebiyat birbirine bağlıdır, tarihte yaşanan olaylar edebiyata da yansır. Kazanılar zaferler, verilen mücadeleler, çekilen acılar hepsi edebî eserlerde yerini bulmuştur. Kazan Tatarları Stalin’in aydın soykırımında sayısına oranla en çok kurban veren bir millettir. Bu konunun edebiyata gelmesi kolay olmamıştır. Ancak 1990’lı yıllarda esen demokrasi rüzgârları sayesinde yaşanan yumuşama döneminde KGB arşivlerinin kısmen açılması sonucunda tarihî romanlar ortaya çıkmıştır. Stalin’in aydın soykırımından nasibini alan Kazan Tatarlarının hayatını konu edinen tarihî romanların da Türkiye Türkçesine aktarıldığını ve ilgi gördüğünü söylemek mümkündür. Örneğin, Tatar yazar Rinat Muhammediyev’in ünlü Tatar devrimci Mirseyit Sultan Galiyev’in hayatını kaleme aldığı “Sırat Köprüsü” (Kazan, 1992) adlı tarihi romanı Mustafa Öner tarafından çevrilmiş ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nca “Sırat Köprüsü –  Sultan Galiyev” adıyla 1993 yılında yayımlanmıştır. Kitabın sunuş kısmında eserin önemini TKAV Başkanı Turan Yazgan (1938–2012) şu sözlerle ifade etmiştir: “Sultan Galiyev, Türkiye’de çok az bilinen, devrimin en büyük Türkçülerinden birisidir. Hayatı Türk birlik ve dirliği için müthiş bir mücadele ile geçmiş, çok büyük bir siyaset, ilim ve devlet adamıdır. Bu büyük mücadelesini, bu eserde, belgeleriyle öğrenmek mümkün olacaktır… Bugün geldiğimiz noktada bu büyük mücahitlerin (İsmail Gaspralı, Ziya Gökalp, Sultan Galiyev…) payını her Türk çocuğu bilmek zorundadır.” (Muhammedi 1993). Stalin devri ile ilgili bir diğer eser olan “karşı-devrimci milliyetçi örgütün aktif üyesi olmak”, “Sovyet hükümetini yıkarak Büyük Turan devleti kurmak için hazırlıklara başlamış olmak”, “halk düşmanı” suçlarıyla haksız yere yargılanıp hapis yatan ve sürgüne gönderilen Tatar yazar İbrahim Salahov’un (1911–1998) “Kolıma Hikâyeleri” (Kazan, 1989) adlı otobiyografik romanı da Dr. Yusuf Özçoban tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Eser 2013 yılında “Kolıma Mahkûmları: Bir Tatar Aydının Sürgün Anıları” adıyla Kömen yayınlarınca basılmıştır.

Kazan Tatar edebiyatındaki tarihî romanlarla ilgili akademik çalışmalar da yapılmıştır. Onlardan birisi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü yüksek lisans öğrencisi Mehmet Araz’ın Doç. Dr. Fatma Şahan Güney danışmanlığında hazırladığı ve 2019 yılının Haziran ayında savunduğu “Tatar Edebiyatında Tarihî Romanlar ve Yazar Tahir Nebiullin’in “Kaçkın” Romanının Tematik İncelenmesi” adlı tezidir. Bu çalışmada, Tatar edebiyatında tarihî roman türünün yazılmaya başlanması ve tarihî romanların ortaya çıkmasıyla birlikte Kazan Tatarlarının yeniden kimliklerini var etme girişimleri incelenmiştir. Ayrıca Mehmet Araz, Tahir Nebiullin’in (1933) “Kaçkın” (Kazan 2001) adlı romanını Türkiye Türkçesine aktarmıştır. Romanda Kazan Tatarlarının Altın Ordu devleti dönemindeki yaşayışından başlayarak Kazan Hanlığı’nın yıkılmasından sonra, özellikle XVII. ve XVIII. yüzyıllarda halkın karşı karşıya kaldığı sosyal, siyasî, dinî baskılar kaleme alınmıştır.

Kazan Tatar edebiyatı Türkiye’de XX. yüzyıl başlarından itibaren tanıtılmaya başlamıştır. TKAE tarafından yapılan ilmi çalışmalar, çıkartılan kitaplar, Kazan Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nce yayımlanan “Kazan” dergisi geniş kitlelere ulaşamamış, kendi çevresinde sınırlı kalmış, popüler olamamış, dolayısıyla sükse yapamamıştır. Türkiye’de en çok tanınmışlığı olan şair Gabdulla Tukay ve yazar Ayaz İshaki’dir. Bunun nedeni Kazan Tatarlarının gittikleri her yere Tukay’ı da götürmeleridir. Bilindiği üzere Tukay’ın “Ana Dili” şiirine bestelenen şarkı yurt dışında yaşayan Kazan Tatarlarının resmî olmayan millî marşıdır. Tukay’ın hüzünlü ve kısa hayatı, şiirleri, masalları kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Tukay’ı tanımayan, onun şiirlerini ezbere bilmeyen bir Tatar yoktur. Bu durum, Türkiye’deki araştırmacıların da dikkatini çekmiş, Tukay’ın hayatı ve eserleri tez konusu olmuş, şiirleri Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Yazar Ayaz İshaki ise ömrünün büyük bir kısmını Türkiye’de yaşamış ve burada vefat etmiştir. İshaki, milliyetçi kimliği ile yalnız Kazan Tatarlarınca değil, tüm Türk dünyası tarafından tanınmış bir isimdir. İshaki’nin eserleri de Türkiye Türkçesine aktarılmış ve yayımlanmıştır. Son yıllarda üniversitelerde verilen eğitim ve yapılan bilimsel araştırmalar, çevriler Kazan Tatar edebiyatındaki diğer yazar ve şairlerin de tanınmasına vesile olmuştur. Ancak yapılan çalışmalar halen büyük kitlelere ulaşmış değildir. Zira köklü bir geçmişi olan Kazan Tatarlarının çok zengin bir edebiyatı vardır. Edebiyat milleti yaşatır, yüceltir, yazarlar, şairler milletimizi dünyaya tanıtır, duygu, düşünce, gelenek, görenek, yaşam tarzımızı, tarihimizi geniş kitlelere ulaştırır. Kazan Tatar edebiyatının zenginliğinin Türkiye’de bilinmesi, yazar ve şairlerinin tanınması umuduyla yazımı, Stalin devri kurbanı Özbek şair ve yazar Çulpan’ın (1898–1938) “Edebiyat Nedir?” başlıklı yazısında edebiyatın önemini vurgulayan sözleriyle tamamlamak istiyorum: “Durmaksızın hareket eden vücudumuza, bedenimize su, hava ne kadar zaruri ise, hayat yolunda her türlü kara lekelerle kirlenmiş ruhumuz için edebiyat o kadar gereklidir. Edebiyat yaşarsa, millet yaşar. Edebiyatı çiçek açmayan ve edebiyatının terakki etmesi için çalışmayan, edipler yetiştirmeyen bir millet eninde sonunda duygu, düşünce, fikir üretiminden yoksun kalarak, yavaş yavaş inkıraz olur. Bunu inkâr edemeyiz” (Çulpon 1991: 7).  

 

Kaynakça:

  1. Çulpon, Yana Oldim Sozimni (Yine Aldım Sazımı), Taşkent 1991.
  2. Hakov, Vahit, Tatar Edebi Télé Tarihı (Tatar Edebi Dili Tarihi), Kazan 1993.
  3. Hudyakov, Mihail, O Néobxodimosti Pérévodov Tatarskoy Litératurı (Tatar Edebiyatı Çevrilerinin Yapılmasının Zaruretine Dair), Véstnik Prosvéşçéniya T.S.S.R Dergisi, 1–2 sayı, 43–52. s. Kazan 1922.
  4. Kurban, İklil, Yaşlı Tarihin Yankısı: Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti, İstanbul 2014.
  5. Muhammedi, Renad, Sırat Köprüsü – Sultan Galiyev, İstanbul 1993.
  6. Temir, Ahmet, Vatanım Türkiye: Rusya-Almanya-Türkiye üçgeninde memleket sevgisi ve hasretle şekillenmiş bir hayat hikâyesi, Ankara 2011.

Türkçe Sözlük, TDK, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005.   

* Roza Kurban: Kazan Tatar asıllı yazar-çevirmen. Biz İdil’den Ural’dan (İklil Kurban ile bitlikte, 2014), İdil-Ural Kurultayı (2020) adlı kitapların yazarı.

[1] Metindeki tüm çevriler tarafımdan yapılmıştır.

TAVSİYELER

TÜRK DÜNYASINDA KADIN ÇALIŞTAYI KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NDE YAPILDI

Türk Dünyasından kadın temsilcilerini bir araya getiren ve açılışına KKTC Cumhurbaşkanı  Sayın Ersin TATAR’ın da …