Metin KIRIM.
Türk soyunun en büyük boylarından birini meydana getiren Tatarlar 1423 yılında KIRIM TÜRK HANLIĞI’nı kurdular. Bu hanlık 360 yıl saltanat sürdü. O devirde dünyanın en savaşçı ve en süratli süvarileri bulunan millet Kırımlılardı. Kırım Tatarları ilimde, sanatta ve adalette başka milletlere misal, Türklük camiasının ise her yönüyle ayrılmaz bir parçası idi. Kırım Hanlığı’nın kurulmasından sonra Türklerin Karadeniz ve etrafındaki toprakları yönetimleri altına aldıkları 300 yıllık dönem başlamış oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu dönemi yükselme dönemidir ve Kırım’ın Osmanlı İmparatorluğu için önemi büyüktür. Evvela :
- Kırım Hanlığı’nın yardımıyla Karadeniz bir Türk gölü haline geldi.
- Kırım Hanlığı sayesinde Türkler kuzey doğu ticaret yollarına sahip oldular.
- Kırım Hanlığı gittikçe kuvvetlenen Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin kuzey kalesiydi.
- Kırım Hanlığı ordularını savaşlarda yardımcı kuvvet olarak Osmanlı İmparatorluğu’na veriyordu. Böylece Kırım Türk Hanlığı ile Osmanlı Türk İmparatorluğu büyük ve amansız düşman Rusya’ya karşı tam bir ittifak halinde 300 yıl savaştılar.
Rusya bakımından Kırım’ın, Türklerin kontrolü altında bulunması, Rus güvenliği için büyük tehlike meydana getiriyordu. Bunun için Moskova büyükleri Kırım’ı tez zamanda Rusya’ya bağlamak gerektiğine inanıyorlar ve Kırım Hanlığı’nı dıştan yıkamadıkları için içten han yanlıları ve hana karşı olanlar diye bölüp han aleyhine Kırımlıları kışkırtıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu ise kendi iç meseleleri, zayıflığı ve mecburi olarak yaptığı Küçük Kaynarca Antlaşması yüzünden Kırım’a müdahalede bulunamıyordu.
1783 yılında Kırım’a isyanları bastırmaya girmiş gibi görünen Rus orduları buradan bir daha hiç çıkmadılar. 21 Nisan günü 2. Katerina’nın bir fermanı ile Kırım’ı ve halkını Rusya’ya bağladılar. Bundan sonra Rusya’nın tek gayesi Kırım Tatar halkını mecburi göçlere zorlamak oldu. Genel Türk tarihinin, kültürünün ve folklorunun bir bölümünü tamamlayan, Türk milletinin bir bölümünü meydana getiren Tatarlar’ın sanat ve kültür eserlerini imha ettiler. Halkın elindeki topraklan aldılar, Türk sanat ve ilim adamlarını sürgün ettiler. Göçlerin ve Komünizm ihtilalinin getirdikleri yetmiyormuş gibi, 18 Mayıs 1944 yılında sürgün ve eski göçler sonucu 4,5 milyondan 300 bine düşmüş olan Kırım Tatar halkı topluca hayvan nakledilen vagonlarla aç ve susuz olarak Sibirya’ya, Orta Asya’ya sürüldüler. Sürgün esnasında ve onu takip eden 1,5 sene içerisinde sürgün edilenlerin yarısı öldü. Bu sürgünün sebebini 2 yıl sonra belli eden kararnameye göre güya Kırımlılar toplu olarak düşmanla işbirliği yapmış, sürgün ise bunun cezası imiş. Oysa küçük bir kısım Tatar gençleri Almanlarla işbirliği yapmıştı. Almanlarla sadece Tatarlar değil birçok milletten (misal: Çeçenler, Ukraynalılar, Akruslar) hatta Ruslardan bile Almanlarla işbirliği yapanlar olmuştu. Yalnız Tatarlar topluca sürgün edilmişlerdir. Gerçekte bu sürgün daha önceden planlanmış, Stalin için uygulama fırsatı ise o zaman doğmuştur.
Sovyetler Birliği, 5 Eylül 1967 tarihli bir kararname ile Kırım Tatarlarının haksız olarak sürgün edildiklerini kabul ederek af edilmelerini ve Sovyetler Birliği’nin diledikleri yerinde yerleşmelerini kararlaştırdı. O tarihten sonra Kırım’a gitmiş ve yerleşmek istemiş olan Tatarlar yurtları Kırım’a girememektedirler. Şu halde bu kararnameyi çıkartmaktaki gaye nedir? Zavallı Tatarlar tamamen yok edilmek mi isteniyor? Bu durum Sovyetler Birliği kanunlarına, af kararnamesine, İnsan Hakları Beyannamesine aykırı değil midir? Bu oyun ve tuzak karşısında Türklük, Müslümanlık, İnsanlık vicdanları susacak mıdır?
Yeryüzündeki 150 Milyona yakın Türk milleti dünyanın en güzel, en zengin memleketlerinden biri ve Türklüğün 1500 yıl öz yurdu olan Kırım’ı unutmamış, unutmayacaktır.
Amasya
Emel Dergisi, Sayı: 133. Kasım-Aralık / 1982