NEDEN KIRIM UKRAYNA’DA BARIŞIN ANAHTARIDIR?
Barış ancak Ukrayna’nın Kırım’ı elinde tutmasıyla mümkündür. İşte nedeni.
Rory FINNIN[1]
Türkçeye Çeviren: Bülent TANATAR
Maliyet dayanılmaz hale geldi. Ancak Ukrayna halkının derin fedakârlıkları ve güçlükle kazanılan savaş başarıları, şimdiden Kremlin’e destansı bir ahlakî ve stratejik darbe vurdu. Batı Ukrayna’ya ihtiyaç duyduğu desteği vermeye devam ettiği sürece, Rusya’nın askerî yenilgisi ufukta olabilir.
Ne zaman gerçek barış görüşmeleri başlasa, Kırım’ın gündemin üst sıralarında yer alacağına şüphe yok. Ukrayna’nın Karadeniz yarımadası, Rusya’nın mevcut saldırı savaşının sıfır noktasıdır. 2014 yılında Vladimir Putin’in birlikleri tarafından ele geçirilmesinden bu yana Kırım, silahlar, dezenformasyon ve korkuyla dolup taştı. Sakinleri, Ukrayna’nın geri kalanından ve daha geniş dünyadan koptu.
Batı’da, Kırım’ın bu Rus işgaline sırtını dönüp omuz silkme eğilimi vardı. Ancak Ukrayna güçleri şimdi inatçı bir karşı saldırı düzenlerken ve Kırım’daki askerî hedefleri vururken, bugün çok az kayıtsızlık var gibi görünüyor. Bazı uzmanlar Kyiv’i geri adım atmaya ve Kırım’ı Rusya ile gelecekteki bir anlaşmada bir piyon olarak askıda bırakmaya çağırıyorlar. Elon Musk gibi amatör arabulucular, yarımadayı Putin’e teslim etmeyi ve defteri kapatmayı gelişigüzel bir şekilde düşünürler.
Bu tür teklifler, yalnızca geçen yıl boyunca tüm şehirleri yerle bir eden ve binlerce Ukraynalı sivili katleden Rus saldırganlığını ödüllendirmek için çok aceleci. Ve Kırım’ın Ukrayna kontrolüne geri verilmesinin, yalnızca Kremlin’in işgali altındaki milyonlarca insanın hak ve özgürlüklerini geri getirecek bir ahlakî ve yasal ilke meselesi olmadığını anlamakta da çok yavaş. Bu aynı zamanda herhangi bir barış planının başarılı olabilmesinin tek pratik yolu da.
Gerçek şu ki, Kırım’ın Rusya ile doğal bir fiziksel bağlantısı yok. Kırım, Ukrayna anakarasının bir uzantısıdır ve bu nedenle, yüzyıllardır Ukrayna’nın kaynaklarına ve ticaretine derinden bağlı ve bağımlıdır.
Bu arada Kırım’ın Rus ve Sovyet yönetimine ilişkin tarihî deneyimi, sürekli etnik temizlik, şiddet ve travmalardan oluşuyordu. Bu, Kırım sakinlerinin çoğunluğunun neden 1991’de Ukrayna’nın Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığı için oy kullandığını açıklamaya yardımcı olur. Ayrıca, 2013’te Rusya’nın yarımadayı işgalinden önce, Kırım’da ankete katılanların büyük çoğunluğunun neden Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olması gerektiği görüşünü dile getirdiğini açıklamaya da yardımcı olur.
Geçmiş bize bir şey öğrettiyse, o da Kırım’ın Ukrayna’dan ayrıldığında gerileme yaşadığı ve Kırım’ın Rusya tarafından işgal edildiğinde çatışma tetiklediğidir. Bu tarihi anlamamak, Kremlin’den daha fazla askerî tırmanışın olduğu bir geleceğe doğru uyurgezmektir.
2014 baharında, Vladimir Putin’in “yeşil adamçıkları” Kırım’ı işgal ederken, sosyal medyada bir Rus meme viral oldu: KrımNaş veya “Kırım Bizimdir.” Klasik bir emperyalist mesajdı bu. Fethedilen topraklara yönelik arsız, ısrarlı iddialar, imparatorlukların kendi siyasî meşruiyetlerine ilişkin endişelerini maskelemek için yaptıkları şeydir. Edward Said’in bir keresinde imparatorluklar ve kolonileri hakkında söylediği gibi, “Eğer bir yere aitsen, onu söyleyip göstermen gerekmez.”
Rusya yayılmacı bir kara imparatorluğu ve Kırım onun en değerli kolonilerinden biri. Sivastopol’un stratejik limanı, Kremlin’in Karadeniz filosuna ev sahipliği yaparken, dağlık güney kıyısındaki Yalta gibi tatil beldeleri, Rus tatilcilere sıcak su plajlarından oluşan egzotik bir oyun alanı, kayalık bir Riviera sunuyor.
Ancak Kırım’ın kartpostal görüntüsünün arkasında, Rusya’nın uzun süredir endişeyle saklamaya ve silmeye çalıştığı çok daha derin demografi, tarih ve coğrafya gerçekleri yatıyor. Bunlardan biri de Ukrayna’nın yerli halkı olarak tanınan Kırım Tatarlarının Kırım’ıdır.
Yüzyıllar boyunca Kırım, Osmanlı İmparatorluğu ile müttefik Türkçe konuşan Sünni Müslüman bir devlet olan Kırım Tatar Hanlığının mülküydü. II. Yekaterina, ancak Kırım’ı dört farklı kez işgal ettikten sonra, 1783’te hanlığı dağıtmayı ve topraklarını yürüyüşe geçmiş bir Rus İmparatorluğu’na iç etmeyi başardı.
Ancak Yekaterina’nın 1783’te elde ettiği şey, Putin’in 2014’te ele geçirdiği şey değildi. İlhak ettiği Kırım Tatar hanlığının toprakları, hem Kırım yarımadasını hem de Karadeniz ve Azak Denizi kıyıları boyunca uzanan bugünkü güney Ukrayna’nın bitişik bozkırlarını kapsıyordu. Aslında, bugünkü savaşın cephe hattının çoğu, bir zamanlar Kırım Tatar Hanlığının kuzey sınırları olan yerlerin hatlarını takip ediyor.
Yekaterina’nın ölümünden onlarca yıl sonra, bu Rus genişlemesi durma noktasına geldi. 19. yüzyılın ortalarında Kırım, İngiliz, Osmanlı ve Avrupalı müttefiklerin Karadeniz bölgesinin kontrolü konusunda Rusya ile karşı karşıya gelmesiyle titanların emperyal çatışma sahası haline geldi. Kırım Savaşı dünyanın “ilk koltuk savaşı”ydı, telgraf gibi yeni teknolojiler aracılığıyla dünyanın dört bir yanındaki izleyicilere “gerçek zamanlı”ya benzer bir şekilde ulaşan bir dram ve gösteriydi. Rusya’nın yenilgisiyle sona erdi, ancak Batı’nın popüler tasavvuruna göre savaş, Kırım ve Rusya’yı zihinsel haritalarımızda birbirine karıştırmaya hizmet etti. Etkisi kalıcı olmuştur.
Yenilgiye rağmen çarlar Kırım’a tutundular. Ancak eski Kırım Tatar Hanlığının topraklarını kontrol etme endişelerini asla bırakmadılar. 1857’de Çar II. Aleksandr, hakimiyetini sıkılaştırmak için sert önlemler aldı ve açıkça “Tatarların tüm Kırım yarımadasından temizlenmesini” ve onların yerine imparatorluğun “iç vilayetlerinden Slav köylülerinin” getirilmesini emretti. O zamanlar Kırım Tatarları, Kırım sakinlerinin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturuyordu. 1900’de nüfusun kabaca yüzde 25’ine düştüler.
20. yüzyılda Stalin, II. Aleksandr’ın başlattığı şeyi bitirmeye çalıştı. Mayıs 1944’te, Naziler geri çekildikten sonra, Stalin kalan Kırım Tatar nüfusunu – yaklaşık 200.000 kişi – Orta Asya’ya ve Sovyetler Birliği’nin diğer uzak bölgelerine sürdü. Aslen hayvan taşımakta kullanılan tren vagonlarında yolculuk için uygun durumda olmayan hasta ve yaralılar “imha edildi”. Sürgün etme emrine açıkça karşı çıkanlar vuruldu. Stalin’in Kırım vahşeti nihayetinde on binlerce can aldı. Hayatta kalanlar sonraki yarım yüzyılı Özbekistan gibi yerlerde Sovyet döneminin alacakaranlığında kazandıkları anavatanlarına dönme hakkı için savaşarak geçirdiler.
Stalin, çarlar döneminde ilkel bir etnik temizlik sistemi olan şeyi, bugünü olduğu kadar geçmişi de yok etmeyi amaçlayan acımasızca etkili bir makineye dönüştürdü. Bugünkü haritalarımız bu yıkımın kanıtlarını taşıyor. 1944’ten önce Kırım’da Kırım Tatar isimleri taşıyan yaklaşık 2.000 kasaba ve köy vardı. Sürgünden sonra, yalnızca bir avuç kaldı. Stalin, Kırım Tatarlarının mirasının izlerini Orwell’in “hafıza deliği” olarak adlandırdığı yere gönderdi.
Bu değişimler büyük bir hızla gerçekleşti. Kırım’ı Muhtar Cumhuriyet statüsünden Sovyet Rusya’nın sadece bir bölgesi veya “vilayetine” indirdikten sonra, Komünist Parti yetkilileri Kırım Tatarca şehir, kasaba ve köy adlarının Rusça adlarla değiştirilmesini emretti. Göz korkutucu görev, neredeyse bir gecede kabaca Massachusetts büyüklüğündeki bir bölgenin adını değiştirmek zorunda kalan Krasnıy Krım (Kızıl Kırım) gazetesinin icra sekreteri olan bir adama düştü. Fikir edinmek için, bir yandan 19. yüzyıldan kalma bir meyvecilik kitabına, diğer yandan da Kızıl Ordu’nun Nazi Wehrmacht’ına karşı Kırım taarruzunun bir raporuna göz attı.
Bu nedenle, Kırım’daki pek çok yerin adı bugün ziyaretçilere yavan ve hayal gücünden yoksun geliyor. 1939’da Simferopol yakınlarındaki bir köy olan Kiçkene, 1939’da sadece 156 kayıtlı sakiniyle Malenkoe, “Küçükşehir” oldu. İlk olarak 15. yüzyılda tarihî kayıtlarda adı geçen Sudak bölgesindeki bir köy olan Qutlaq, 1939’da 1.636 Kırım Tatarından oluşan bir nüfusa sahipti. Savaş sırasında Sovyet partizan hareketine yardım ettikleri için, bölge sakinleri, Nazi işgalcilerin köyü baştan aşağı yakarak misilleme yapmasını izlemek zorunda kaldı. Qutlaq, Veseloe, “Mutluşehir” olarak yeniden adlandırıldı.
Kırım Tatarlarını hem fiziksel hem de sembolik olarak Kırım’dan silmeye yönelik bu kampanya, onları başkalarıyla değiştirme kampanyasıyla kesişti. Yalnızca 1944 ile 1946 yılları arasında Kremlin, çalınan Kırım Tatar evlerini ve mülklerini diğer Sovyet bölgelerinden gelen yaklaşık 64.000 yerleşimciye dağıttı. 1950’lerde on binlerce kişi daha geldi. Stalinist yetkililer bu projeyi açıklayıcı terimlerle açıkça tanımladılar. Bu “Kırım’ı kendi Rus biçimiyle yeni bir Kırım yapma” girişimiydi.
Sovyet yetkililerinden gelen bu tür açıklamalar, 1940’lardan önce Kırım’ın bir “Rus biçimine” sahip olmadığını zımnen kabul ediyor. Putin’in ısrar etmeyi sevdiği gibi, Kırım’ın “ezelden beri” (“primordial”) Rus toprağı olduğu iddialarını yalanlıyorlar. 1950’lerde şair Boris Çiçibabin, Kırım’ın eski Tatar sokaklarında dolaştı ve açıkça şunu söyledi: “Burası hiç de Rusya değil.”
Bugün Rusların göz ardı etmeye ve saklamaya çalıştığı bir diğer gerçek de yarımadanın Ukrayna anakarasına olan bağımlılığıdır.
Ancak Stalin’in halefi Nikita Hruşçov dersi yakından ve kişisel olarak öğrendi. 1953’te damadı, önde gelen Sovyet gazeteci Aleksey Acubey ile Kırım’a gitti. Yolculuk tatil değildi. Acube’e göre Hruşçov, daha fazla maddî yardım için umutsuz ricalarda bulunan savaş sonrası Sovyet yerleşimcilerden oluşan kalabalıklarla bir dizi garip karşılaşma yaşadı. Hruşçov tüm şikayetlerden hüsrana uğradı. Acubey, Hruşçov’un yerleşimcilere “Bu arada neden buraya geldiniz?” diye sorduğunu hatırlıyor. “Kandırıldık!” diye cevap verdiler.
Acubey, o dönemde Kırım’ı, hâlâ Nazi işgalinden ve kendi deyimiyle yarımadadaki nüfusu azaltmakla kalmayıp onu üzüm bağlarının ve tütün tarlalarının ekilmesindeki tarımsal bilgi birikiminden mahrum bırakan “Tatar soykırımı”ndan sıtkını sıyırma mücadelesi veren son derece “ıssız” bir bölge olarak tanımlıyordu.
Her halükârda, Kırım’daki kasvetli koşullar Hruşçov’u şoke etti. 1953 ile 1954 yılları arasında Kırım’da Komünist Parti reisi olarak görev yapan Dmitri Polânski’ye göre Hruşçov, “Rusya’nın Kırım’ın gelişimine çok az ilgi gösterdiği” ve “Ukrayna’nın bunu daha uyumlu bir şekilde halledebileceği” sonucuna vardı.
Hruşçov ve diğer Sovyet yetkilileri, Rus metaforlarının ifade ettiği gibi, Kırım’ın bir “ada” ya da “mücevher” olmadığını, güzel olsa da kendi kendine yeten bir toprak parçası olmadığını zor yoldan öğrendiler. Bunun yerine, başka bir metafor kullanmak üzere, Kırım, çiçeği Karadeniz’de yüzen ve sapı Ukrayna bozkırlarının derinliklerine, günümüzün sınır şehirleri olan Herson, Melitopol ve Mariupol çevresindeki bölgeye ulaşan bir çiçekti.
Kırım Tatarları bu bozkır bölgesine Özü qırları veya Özü çölleri derlerdi. Ukrayna’nın en büyük nehri olan Dnipro’ya (veya Dinyeper’e) yapılan atıf dekoratif değildi. Kırım yarımadası büyük ölçüde kurak ve ılıktır ve kendine ait bol tatlı sudan yoksundur. Yüzyıllar boyunca Dnipro’nun suyuna susadı ve anakara Ukrayna’dan gelen kaynak akışlarına güvendi.
Şubat 1954’te Hruşçov rejimi, Kırım vilayetinin Sovyet Rusya’dan Sovyet Ukrayna’ya resmî olarak transfer edildiğini ilan ederek çiçeği köküne kadar birleştirmek için harekete geçti. Resmî Politbüro işlemleri sırasında Sovyet Rus siyasetçi Mihail Tarasov, Kırım’ı bugün anlamamız gereken şekilde “Ukrayna’nın güney bozkırlarının doğal bir devamı” olarak tanımlayarak devri haklı çıkardı.
Acubey, devri Kırım’ın ekonomik kalkınmasına yönelik bir “ticarî işlem” olarak nitelendirdi. İşlem hızlı temettü üretti. 1957’de Kyiv’deki Ukraynalı yetkililer, onlarca yıl önce yalnızca boş bir Rus hayali olan şeyin lansmanını denetlediler: Kuzey Kırım Kanalı’nın inşası, Herson yakınlarındaki Dnipro nehrinden tüm yarımadayı sulamak için su akışını sağladı. Kırım’ın ekonomisi, özellikle tarım sektörü önemli ölçüde iyileşti. Turizm sektörü de öyle. Sovyet seçkinleri için güney sahilinde Karadeniz boyunca bir Sovyet Shangri-La imajı pompalayan yüksek katlı sanatoryumlar mantar gibi bitti.
Ancak daha sonraki yıllarda Ukrayna’nın Kırım’ı geliştirmedeki başarısı, Hruşçovuin Kırım’ı Ukrayna’ya “armağanı” olarak – veya daha kötüsü Hruşçov’un “hatası” olarak karalanacak ve mitolojik hale getirilecekti. Kırım’ın Ukrayna’ya devri bir hata değildi. Bu bir kurtarmaydı.
Kırım’ın coğrafyası, tarihi ve yaralı demografisi arasındaki noktaları birleştirmek, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığının bazı güzergâhlarını açıklamaya yardımcı olur. Aynı zamanda Ukrayna’nın mutlak zaferine olan ihtiyacı da gösterir.
Putin’in 2014 ilhak operasyonu, Kırım’ın hâlâ yarımadaya tatlı suyun yüzde 85’ini sağlayan Kuzey Kırım Kanalı da dahil olmak üzere, Ukrayna’dan gelen kaynak akışlarından kopmasına neden oldu. Onun Kırım’ın doğu ucundan Rusya anakarasına kadar Kerç Boğazı üzerinden 12 mil boyunca uzanan kibir köprüsü 2018’de tamamlandı, ancak bu kayıpları telafi etmeye yaklaşamadı. Bu nedenle, Şubat 2022’de – tam kapsamlı işgalin ilk gününde – Putin’in kuvvetleri, Ukrayna’nın Herson bölgesine saldırmak ve bu kritik su ve kaynak arzının kontrolünü ele geçirmek için Kırım’ı bir fırlatma rampası olarak kullandı. Hamle, temel bir gerçeğin zımnen kabulüydü: Kırım’ın gelişmesi ve hatta hayatta kalması için Ukrayna anakarasına bağlanması gerekiyor.
Rusya’nın Kırım üzerindeki hakimiyeti bu nedenle zayıf. Çatışmaların durdurulması karşılığında işgalini resmîleştiren herhangi bir barış anlaşması, saatli bir bomba olacaktır. Gerçek şu ki, Ukrayna, Rus işgali altındaki bir Kırım ile asla istikrarlı ve barışçıl olmayacak ve Rus işgali altındaki bir Kırım, Ukrayna olmadan asla kaynak güvenliğine sahip olmayacaktır.
Kırım Tatar aktivisti ve Uluslararası Af Örgütü’nün düşünce suçlusu Emir-Usein Kuku, sorunu Rus güvenlik ve istihbarat teşkilatı FSB’ye atıfta bulunan alaycı bir soruyla çerçevelendiriyor.
2019’da Rusya’daki yasadışı duruşması sırasında, “Kırım’da Ukrayna yönetimi altında geçen 23 yılda bu konuda hiçbir ‘aşırılık yanlısı’, ‘terörist’ ve ‘terör eylemi’ olmaması garip gelmiyor mu? Ama sonra Rusya FSB’siyle geldi ve birdenbire tüm bunlar birlikte ortaya mı çıktı?”
Geçmiş performans açık. Ukrayna, Kırım’ı istikrara kavuşturdu; Rusya bunu yayılmacı saldırganlığın bir dayanağına dönüştürdü. 2014’te dünya, kolay barışa dair beyhude bir umutla buna seyirci kaldı ve izin verdi.
Aynı hatayı şimdi yapmayı göze alamayız. Yarım yamalak önlemler ve dar görüşlü tavizler, vahşi emperyalist fethe yönelmiş bir devlete karşı sonu gelmez bir savaşın reçetesidir. Kalıcı barışa giden zorlu yol, Ukrayna’nın Kırım’ı işgalinden kurtarması ve Rus saldırganlığının açık bir şekilde yenilgiye uğratılmasıdır.
Avrupa ve ABD, saldırganın toptan yenilgiye uğratılmasının aciliyetini iyi bilmelidir. Franklin Delano Roosevelt, Aralık 1941’de Pearl Harbor saldırısının ardından Kongre’ye hitaben yaptığı konuşmada, “Bu önceden tasarlanmış işgalin üstesinden gelmemiz ne kadar uzun sürerse sürsün, Amerikan halkı haklı olmanı gücüyle mutlak zafer kazanacaktır.”
O zaman olduğu gibi şimdi de, yalnızca mutlak zafer düğümü çözecektir. Yalnızca yenilmiş, askerden arındırılmış bir Rusya ve tamamen özgürleştirilmiş bir Ukrayna -uluslararası kabul görmüş sınırları içinde bir bütün olarak- uzun vadeli istikrar ve kalıcı bir barış vaat edebilir.
[1] Cambridge Üniversitesi’nde Ukrayna Etütleri doçenti. Yazı 13.01.2023 tarihli Politico’dan çevrildi. Aslı için bkz. https://www.politico.com/news/magazine/2023/01/13/peace-ukraine-crimea-putin-00077746