EMEL dergisinin ilk sayısını 1930 yılının Ocak ayının 1. günü Romanya’nın Pazarcık şehrinde yayınlamıştık. 1930 -1931 yıllarında, onbeş günde bir, iki yıl muntazaman çıkardıktan sonra, 1932. yılın başından itibaren ayda bir ve 40 sahife olmak üzere, 1935 ten sonra da Köstence şehrinde, çıkarmaya devam ettik. 1940 yılının Eylül sayısını çıkarıp kesmek zorunda kaldık. Bu mecburiyet İkinci Dünya Savaşının meydana getirdiği siyasî ve iktisadî zorluklardan, Almanya’nın Romanya’ya asker sokmasından, sansürün matbuatı sıkı kontrol altına almasından doğmuştu.
Romanya’da 10 yıl 9 ay devamlı ve düzenli şekilde yayınladığımız EMEL dergisinin kolleksiyonları Türklük ve Türkçülüğe, Kırım istiklâl dâvasına, Türkiye’ye ve esir Türk yurtlarına dair pek çok tarihî, siyasî, İktisadî ve sosyal makaleler, hatıralar, edebî şiirler ve hikâyeler ve günlük haberler kapsamaktadır. Bu yazılarda Türklük ve Türkleri ilgilendiren epeyce bilgi bulmak ve bunları me’haz olarak kullanmak mümkün ve faydalı olabilir.
EMEL komünizme savaş açmış, onu her yerde önlemeye ve ezmeye çalışmıştır.
1878 den evvelki Osmanlı ve bu tarihten sonraki Romanya idareleri zamanında Dobruca Türklerinin bu ayarda bir dergi veya gazete yayınlamış olduklarına raslanamaz. EMEL dergisi ile Dobruca’daki Kırım Türkleri arasında başlayan ve merhum Cafer Seyitahmet Kırımer’in dergideki yazıları ve halkla temasları sonunda kuvvetlenen millî hareket ve faaliyet, Dobruca’da ve Kırım Türklerinin yaşadıkları diğer dış memleketlerde şuurlu surette teşkilâtlanma safhasına girmiştir. 1944 yılında, savaş içinde, Kırım’dan Dobruca’ya geçmek mecburiyetinde kalmış olan Kırımlılar burada öz kardeşlerini bulmuşlar ve teşkilâtlanmalarının hayırlı faydalarını görmüşlerdir.
1960 yılının Kasım ayında, Ankara’daki birkaç idealist milliyetçi arkadaşımızın teşebbüs ve gayreti ile, yeniden yayınlanmasına başlanan EMEL, ikinci yılından sonra İstanbul’a nakledilerek burada devam ettirilmektedir. İki ayda bir 48 sahife olarak yayınlanan dergimiz, temel gaye ve prensiplerine bağlı ve sâdık kalmakla beraber, bilhassa komünizme, Moskova’nın Kırım Türklerine karşı işlediği ve işlemeye devam ettiği haksızlık ve génocide karşı açtığı savaşı yürütmeye ve mazlûm Kırım Türklerinin vatanlarına dönme haklarının verilmesine çalışmaktadır.
Geniş propaganda araçları ve imkânları ile zaif karakterli ve menfaat düşkünü insanları avlamasını çok iyi bilen komünistlere ve teşkilâtlarına, karşı cansiparane yürüttüğümüz bu savaş, ancak şuurlu milliyetçi ve Türkçü kişilerin, teşekkül ve dergilerin yalnız mânevi yardımları ile desteklenmekte ve beslenmektedir.
Milliyetçi ve Türkçü kişiler, dergiler ve teşekküllerle birlikte yürüttüğümüz kutsal ortak savaşımızın gayesi, komünizm ütopyasından ve bu uğurda yapılan işkence, zulüm ve génocide’ten yalnız esir ve mazlûm kardeşlerimizi kurtarmaya çalışmak değildir; ayni zamanda etrafına ve girdiği yere musibet ve felâket saçan bu zâlim rejimin Türkiye’mize yerleştiği takdirde yapacağı, tâmiri imkânsız, cinayetleri misalleriyle gençlik ve halk kitlelerine anlatmaktır. Kendilerini bundan korumak ve kurtarmak için ortak savaşa katılmalarını istemektir. Kardeşler arasında ayrılık ve düşmanlık yaratmaya çalışanlara karşı iyi niyetli fakat gafil veya nemelazimcı münevver vatandaşları uyarmak ve millî cephe ile birlikte olmaya çağırmaktır.
Bir gün komünistler ve bunların içindeki ayrılıkçılar hâin maksatlarına eriştikleri takdirde Türkiye Türklerinin de ezelî ve ebedî Türk düşmanının esaretine düşerek, diğer esir Türkler gibi, tarihlerinin en vahşi zulüm ve işkencelerine uğrayacakları kaçınılmaz bir âkibet olacaktır. İş bununla da bitmeyecek, bütün Türklük assimile edilmiş ve yer yüzünden kaldırılmış olacaktır. Bu korkunç düşünce ve endişemiz aşırı bir kötümserlik ve karamsarlık telâkki edilmesin. Bugün Türk dünyasının mânevi kuvvet merkezi ve umut kaynağı sayılan Türkiye, Rusluğun esaretine düştüğü takdirde, toprağı ve milleti ile, birçok parçaya bölünecek ve bu parçalardan Türk bölümündekilerin millî varlıkları imha edilecek ve böylece Türk dünyasının mânevi ve maddî kuvvet merkezi yıkılacak ve umut kaynağı kurutulacaktır. Böyle bir felâketin zuhurunu tasavvur etmek bile insanı dehşete düşürüyor.
Rus komünistlerin 260 yıl evvelki Deli Petro vasiyetnamesini gerçekleştirmek gayesi güttüğünü ve bu gayenin ilk merhalelerinden birisini Türkiye’nin yıkılması teşkil ettiğini, gözler önünde cereyan eden olayları değerlendirmesini bilenler anlar ve teslim ederler.
Çar Deli Petro’nun vasiyetnamesinin şimdiye kadar uygulanmasına kuvvetli bir sed teşkil eden Türkiye, Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’de Türk milletinin adına ve şanına lâyık kahramanlığı gösteremeyip yıkılmış olsaydı, Çarlık ayakta kalacak, İstanbul ve Boğazlar bunun payına düşecekti. Bu o zaman olamadı ise, ondan sonra ve bugün Moskoflar bu vasiyeti gerçekleştirmek gayesinden vazgeçmişler midir? Asla… İkinci Dünya Savaşının akabinde Kremlin idarecileri iki vilâyetimizle Boğazlardan üsler istemediler mi?
1946 danberi demokrasi düzeni adı altında memleketimizde yürütülen ve günden güne anarşizme kayan liberal rejimin bizce anlaşılamayan mânasından ve dizginlenemeyen inzibat gevşekliğinden yararlanan komünistler, sosyalist maskesi altında, Kremlin’in oyuncağı olan beşinci kolu yaratmadılar mı? Bu kol her gün biraz daha azgınlaşarak, kanunsuz hareketleri ile, üniversitelerimizi birer bombalı ve silâhlı fesad ocakları haline getirip ilim müesseselerinde terrör havası estirmiyor mu? Münevver gençliğimizin büyük kısmını sindirip nemelâzimci yapmadı mı? Komünistlerin memleketimizde bir iç savaş çıkarıp Devletimizi bir kaosa sürüklemek istedikleri sezilmiyor mu?
Moskova pek iyi biliyor ki önündeki Türkiye denilen sed yıkıldıktan sonra Orta ve Doğu Avrupa ile birlikte Balkanlara, Akdeniz’e, Adalara, Yakın – Doğu’ya, Orta – Doğu’ya, İran’a ve hattâ Afrika’ya giden bütün yollar açılacak ve serbest kalacaktır; bütün bu bölgeler vesayetine girecektir. Bu bakımdan Moskova için Türkiye, ele geçmesi gereken önemli bir kaledir. Şimdi bu kaleyi içinden yıkmak istemektedir. Çok yazık ki, buna hizmet eden hainleri ve gafilleri içimizde bulmaktadır!
İşte EMEL ve etrafındakiler, birçok milliyetçi ve türkcü idealistler , gibi, bu endişeleri duyarak, fakat, Türk milletinin ruhundaki sağduyunun uyanacağına ve Türk ordusunun böyle bir felâketi mutlaka önleyeceğine inanarak, çalışmaktadırlar. EMEL ve etrafındaki kadro, abonelerinden başka hiç bir yerden hiç bir maddî yardım görmese de bu kutsal millî yolda yürümeye ve üzerine düşen vazifeyi yapmaya gayret edecektir.
Elli yıldan beri tarihinin en ağır ve acı safhalarını yaşayan Kırım Türklerin öz sesi ve dili olan; esir Türklerin kurtuluş dâvalarını anlatmaya çalışan; Türkiye’deki müstakil ve hür kardeşlerimizin komünizm felâketine uğramaması için milliyetçi dergi ve gazetelerle gaye birliği yapan EMEL’in mukaddes yolunda yürümeye devam etmesini bütün milliyetçilerin isteyip sağlayacaklarına inanmak isteriz.
EMEL kadrosuna dahil olan veya olmıyan, fakat kendilerini Kırımlı sayan idealist arkadaşlarımızın Kırım tarihi ve edebiyatı hakkında yazdıkları eserleri, yazıları kitap veya broşür şeklinde yayınlamalarını ve böylece milli yoldaki gayretlere katılmalarını diliyoruz.
Bugünkü Türk dünyası içinde en şiddetli haksızlık ve zulme uğrayan Kırım Türklerinin bulundukları karanlık ve ızdıraplı durumlarını dünya kamu oyunun bilgisine sunarak alınan haklarının iadesi için Kremlin idarecilerine karşı yürütülen savaşa evvelemirde Kırım münevverlerinin, zenginlerinin ve bütün fertlerinin bu yolda çalışanlara maddî ve mânevi yardımda bulunmanın önde gelen vazifelerinden olduğunu takdir edeceklerini umuyoruz.
Emel 60, sayfa 1-3.