SEYİT MAHMUT OKTAY, MAMURE KÖYÜ VE EMEL DERGİSİ

50. Ölüm Yılında Emelci Büyüğümüz: Seyit Mahmut Oktay (1912- 4 Şubat 1974)

SEYİT MAHMUT OKTAY, MAMURE KÖYÜ VE EMEL DERGİSİ

 

Emel UYGUR

Bu yazı Emel dergisini Ankara’da ikinci kez yayın hayatına başlatan öncülerden Seyit Mahmut Oktay ile ailesinin yerleştiği Alpu’ya bağlı Mamure Köyü hakkında bazı bilgi ve görüşlerimi aktarmak için kaleme alınmıştır.

Kırım’dan 1903-1904 yıllarında göç eden Kırım Tatarları tarafından kurulan köyümüz Mamure’nin kuruluşu, kültürü yaşantısı vb. geniş bilgiyi daha önce Emel için yazmıştım.[1]  Ekonomisi kuruluşundan itibaren hububat tarımı ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen iyi cins atlarıyla da çevrede haklı bir üne sahiptir.

Mamure Köyü tarihinde çok saygıdeğer önemli bir din adamı ile karşılaşırız; Yakup hoca efendi. Nüfus kayıtlarına Ahmet Oktay olarak geçer adı. Kırım’da doğmuş (1871 Kırım- 1960 Mamure Köyü), İstanbul’da Fatih Medresesinde öğrenim görmüştür.

Fikir ve eserleriyle, faaliyetleri ve idealleriyle Türk dünyasına hizmet etmiş, ona yol göstermiş, büyük düşünür İsmail Gaspıralı (1851-1914)’nın öğrencilerindendir. Gaspıralı’nın fikirlerinin takipçisidir. Her gün okuduğu, Gaspıralı’nın Tercüman matbaasında basılan Kuran-ı Kerim bugün torunları tarafından özenle korunmaktadır.

Dobruca Mangalya doğumlu eşi Fatma hanımla evlenir, İstanbul’a yerleşir ve Fatih Medresesinde görev alır. Kentin kadim semti Fatih’te güzel geniş ferah bir meskene sahip olurlar. Çocukları Atike (1906), Seyit Mehmet (1910), Seyit Mahmut (1912) ve Seyit Memduh (1915) İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Ne var ki; İstanbul’da 1918 yılında meydana gelen büyük Fatih yangını, Yakup hoca efendinin evini de harabeye çevirmiştir. Yaşanan sıkıntılı olaylardan sonra aile yerleşmek için Eskişehir’e bağlı Mamure köyünü seçmiştir.

Köyün öğretmen hocalarından Hafız Rıza (Ataseven) efendi de Kırım’da yetişmiştir. Bilgisi ile çevresinde saygınlık kazanmış seçkin bir kişidir. Köy halkının eğitim ve öğretim hayatında, İsmail Gaspıralı düşünceleri doğrudan etkili olmaya başlamıştır.

Köy yönetiminde görev alacak kişilerin bilgili olmasına önem verilmiştir. Devlet bürokrasisi ile ilişkilerin verimli bir biçimde yürütülmesi için, Eskişehir Defterdarlığı memurlarından Şahabettin Eren köye davet edilmiş ve kendisine geçimini sağlayacak gelir teminatı verilerek, muhtar olarak görevlendirilmiştir. Şahabettin Eren İstiklâl Madalyası sahibi gazimizdir.

Değerli büyüğümüz Müstecib Ülküsal ile İstanbul’da bir konserde tanıştım. Mamureli olduğumu öğrenince: “Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mamure’de görevli olarak bulundum.” demiş ve köyün ileri gelen insanları-Büyük Nuray Hacı, Küçük Nuray Hacı, Kartali v.d. adlarını saygı ile anmıştı. Müstecib Bey yazdığı hatıralarında köyümüzü şöyle anlatmıştır;

“Mamuriye Kırımlı göçmenlerin kurdukları bir köydür. 80 hane kadardır. Ahalisi, çalışkan ve oldukça zengindir. Balaban ve Kiçkene Noray Hacılar ve Karali köyün en zenginleridir. Köyün orta ve yüksekçe bir yerinde, çeşmenin arkasında, büyük, Romanya’nın köy şkolalarına benzeyen, bir okul binası yapmışlar. Tahta döşemeli ve tavanlı, geniş pencereli, havadar büyük bir salonu ve iki odalı. Buna yakın bir yerde köyün camii ve âşar ambarı var. Köyün bakkalı orta tahsilli, terbiyeli ve hafız olan Şevket efendi. Babası babamın medrese arkadaşı imiş. Köyün muhtarı Reşid adında şakacı, zeki ve nüktedan bir kişi. Köyün imam ve hatibi Kırım’dan gelmiş Ahmet adında oldukça bilgili bir molla. Mamuriye de 40 gün kadar kaldık öşürleri topladık. Bu süre içinde okulun bir odasında yatıp kalktık. Kendimiz, üç kişi, pişirip yedik rahat ettik. Köylülerle çok dost ve ahbap olduk. İyi geçindik. Biz orada iken Kurban Bayramı oldu. Köylüler çok kurban kestiler, dört gün ev ev gezerek günde birkaç kere kurban eti yeniliyordu. Bu kadar et ancak soğan ve turşu sayesinde sindiriliyordu. Öşürleri toplayıp Eskişehir’e döndük.”[2]

Mamure Köyünde Cumhuriyet değerleriyle uyumlu Kırım Tatar gelenek ve göreneklerinin korunduğu modern bir hayat biçimi egemen olmuştur. Beş km uzaklıktaki Alpu tren istasyonu köyün dış dünyaya açılan kapısıdır. Eskişehir, Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlere demir yolu ile ulaşım, köy halkı için ucuz ve kolay olmuştur. Sosyal hayat gelişmiştir. Köy meydanına hâkim bir alanda Köy Odası yapılmıştır. Köy odasında bulunan radyo haftada bir gün kadınlara ayrılmıştır. Kadınların radyo kanalıyla dış dünyaya açılmaları desteklenmiştir. Cumhuriyetin getirdiği gelişmiş modern hayat tarzı, köy halkı arasında benimsenmiş ve özümsenmiştir.

Benim de doğup büyüdüğüm Mamure köyünde Yakup hoca efendi ve ailesini herkes sayar ve severdi. Kızları Rukiye (1921), Zübeyde (1925) burada doğmuştur. Yakup hoca efendi evi ve azbarı (avlusu), İlk okulun doğu duvarıyla komşudur. Kuzeye caddeye bakan duvarlarının önünde orta çeşmenin olukları bulunuyordu. Avlu ve evlerinin her tarafı kireç badanalıydı. Büyük giriş kapısının solunda meyve ve çiçek bahçesi yer alıyordu.

Memduh amca köyde çiftçilik yaptı. Rukiye abla ile Zübeyde abla Memduh abilerine çiftçilik işlerinde yardımcı oldular. Koyun keçi yetiştirdiler. Elde edilen süt, peynir yağ yün gibi ürünleri pazarlayarak aile bütçesine katkıda bulundular. Aynı zamanda çok güzel el işleri becerileriyle, sergiledikleri dantel ve nakış işlemeleriyle çevrelerinde hayranlık uyandırdılar.

Köy okulunda çok değerli öğretmenler görev almıştır. Çifteler Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarından Faruk Ataseven ile aynı okulun 1949 mezunu Alaattin Eykol benim öğretmenim oldular. 2021 yılında doksan yedi yaşında hayata veda eden Nevin Oyal Kocaer öğretmenimizin ilk görev yeri Mamure Köyü İlkokuludur, yıl 1943. İstanbullu varlıklı bir ailenin kızıdır.  Okul lojmanında kalıyor. Köy halkı ile çok iyi kaynaşmış ve anlaşmıştır.  Özellikle Yakup hoca efendi evi okula bitişik olduğu için onları çok iyi tanıyordu.  Her konuşmamızda saygı ve sevgi ile yad ediyordu.

 Köylüler arasında pırıltılı, ışıltılı yüzleri aydınlatan anılarda adı geçen Nevin Öğretmenin babası Mehmet Tevfik Oyal (1865-1944) köy kabristanında babaannem Leyla Uygur’un yanında, 1944’te son yolculuğuna uğurlanmıştır.

Mezar taşında yazılı şiir:

Meskenin dağlar başı

Sahraya minnet kalmadı

İçtim ecel şerbetini

Lokmana hacet kalmadı

Kabristan ziyaretinde babama sormuştum köy sakinlerinden olmayan bu kişi kim?.. diye. “Nevin öğretmenin babası…sen onu bulabilirsin. Nevin öğretmenin ağabeyi ‘OYAL’ zarflarının sahibidir demişti…

Babamı annemi ağabeyimi kaybettikten sonra, köyümüzde komşularla oturup dünyadan öbür aleme geçmiş büyüklerimizi konuşurken; birkaç yıl önce Nevin öğretmenin köye geldiğini Vecihi ağabey dile getirdi: 

“Nevin öğretmen köye gelmiş kimse tanımamış… ben onun öğrencisiydim…ben olsaydım onu misafir ederdim…” diye hayıflandı…  Ertesi gün İstanbul’a döndüm ve Oyal zarflarını aradım. Firma sahibi soyadı Oyal olan kişi ile görüştüm. Nevin öğretmeni sordum…” evet Amerika’daki halam ile beraber büyük babamın kabrini ziyaret için Mamure köyüne gittiler…” demişti. O kişi de benim diplomat arkadaşlarımdan biriyle Galatasaray Lisesinden arkadaş çıkmıştı. 

Nevin Öğretmeni 2002 yılında tanıma onurunu yaşadım. Nevin öğretmen ile hayatının sonuna kadar görüştük. Hatta bir ara torunu, Kırım Tatar bir gençle arkadaşlık yapıyordu. Onların hayatlarını birleştirmelerini (gönlünden) istiyordu…gibi geliyordu bana…

Mamure Köyünün bir ayrıcalığı da Osmanlı döneminde Cumhuriyetten önce İlkokula kavuşmuş olmasıdır. Kurtuluş Savaşında Yunan işgaline uğrayan Mamure Köyünün camisi dahil her tarafı yakılıp yıkılmıştır.  Yalnız İlkokul az hasarlı olarak ayakta kalmıştır. S. Mehmet amca ile babamın anılarında “Yunan saldırısından okulun mahzen bölümü isabet almıştı” diye belirtilmiştir.

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Türkiye’nin eğitim öğretim durumuna göz atalım.

Yıl 1923; nüfus 13 milyon. Bunun 11 milyonu köyde yaşıyor. Toplam 40 bin köy, 38 bininde okul yok. Okuma yazma erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4. Okul çağına giren çocukların 3/4’ü okula gidemiyor Türkiye’de. Ülkenin o günkü koşulları içinde; Mamure Köyü ‘ilkokul düzeyinde, eğitimde fırsat eşitliğine’ kavuşmuş oluyor. Komşu köylerden gelen çocuklar uzun süre Mamure’de İlkokulu okudular!. Ta ki kendi köyleri okula kavuşuncaya kadar.

Mamure Köyü İlkokul binası ‘Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi’ etkilerini taşıyordu.[3] Bu binanın temeli Ethem Nejat’ın Eskişehir Maarif Müdürlüğü döneminde atılmış olabilir. Mehmet Salih Erkek. Bir Meşrutiyet Aydını Ethem Nejat (1887-1921) adlı eserinde şöyle diyor: “

 [“1915 yılının ortalarında Ethem Nejat Eskişehir Maarif Müdürlüğü’ne atanmıştır. Yaklaşık iki yıl bu şehirde maarif müdürlüğü yapan Nejat, daha önce beraber çalıştığı veya öğrencisi olan genç ve gayur [çok çalışkan] muallimleri beraberinde getirerek

Eskişehir’de birçok yeniliğe imza atmış, başta maarif olmak üzere diğer alanlarda da şehre bir canlılık getirmiştir. …..Yaptığı beş senelik program ile bütün köylerin mekteplerinin kagir olarak yeniden inşasına ait masarifi bankalarda cem’e başlamıştı… “[4]

Türkçülüğü hayatın hemen her sahasında uygulayarak bir Türklük bilinci oluşturulması taraftarı olan Ethem Nejat, yapılacak olan mektep binalarının dahi milli mimari tarzında yapılmasını ister ve şöyle der: 

                                                                 “Mekteb binaları gayet sade, fakat bedii olmalıdır.

Çocuk daha sırada iken, içinde yaşadığı binanın görülüğüne (görünümüne), hayran kalsın, zevki uyansın, hassas olsun ve ecdadının tesis ettiği üslub-ı mimari ile iftihar etsin.”

Gerçekten bu duygu ve düşünce benim de beş yıl okuduğum bu ilk okulda canlılık bulmuş ve yaşatılmıştı. Okul binası bahçenin ortasına yerleştirilmişti. Üç taraflı basamaklardan oluşan merdivenle çift kanatlı giriş kapısına ulaşılır.  Giriş holü yatay olarak düzenlenmiştir. Orta odanın sağında ve solunda sınıflar bulunur. Yüksek tavanı ve taban döşemesi ahşap kaplıdır. Binanın içi ve dışı kapı ve pencere oranları uyumlu güzel görünümlüydü.

Bu köyde yaşayan ve İlkokulu okuyan herkesin belleğinde güzel anlamlı izler bırakan bu nitelikli okulun, 12 Eylül 1980 sonrası gelen yönetimlerce, önce beyaz kireç badanası değiştirilmiş, sonra da tamamen yıkılmıştır. 

1938’de köyümüze Tunceli Ovacık’tan Veli Derman ailesi iskân edilir. Kızları Zeliha ve Hatice Derman İlkokulu bu okulda okur. Ailecek 1947’de Ovacık’a dönerler. Ben Hatice hanım ve eşi öğretmen Süleyman Derman bey ile 2013 yılında tanıştım. Hatice Derman hanım için Mamure Köyü anıları önemlidir. Çocuklarına ne kadar güzel bir okulda okuduğunu, anı olarak dillendirmekten zevk alır… Aradan yıllar geçer. Hatice hanımın bir oğlu Eskişehir’de görevlidir. Annesini, ilkokul hasretini gidermek için Mamure Köyüne götürür. Ama, İlkokulun yerinde artık yeller esmektedir!..

Babam Ahmet Uygur (1913-2000) ve dostlukları ömür boyu süren arkadaşları S. Mehmet Ertürk ve S. Mahmut Oktay kardeşler İlkokula burada, Yunan işgalinden önce başladılar. Kurtuluştan sonra mezun oldular. Babam okul anıları içinde: “Çok iyi bir öğretmenimiz vardı. Sonra Ankara’ya gitti. Mahmut’la bize selam gönderiyordu.” demişti.

Romanya’da neşredilen Emel Mecmuası’nın ilk abonelerinden olan Seyid Mahmut Oktay Bey bu köyde büyümüştü. İlkokulu Mamure’de okudu. Daha sonra Ankara’ya yerleşti. 1955 yılında kurulan ve kurucuları arasında yer aldığı Kırım Türkleri Derneğinin yönetiminde aktif olarak çalıştı. Romanya’da II. Dünya Savaşı sebebiyle yayınını durdurmak zorunda kalan Emel dergisinin Türkiye’de Ankara’da 1960 yılında yeniden yayın hayatına başlamasına öncülük edenlerden biri oldu.[5]

Ailesiyle ve köyüyle ilişkisini sürdürdü. Bayramlarda ve toy-düğünlerde yetişmekte olan iki delikanlı oğlu “Çoban Oyunu” gibi Kırım folklorundan güzel oyunları sergileyerek alkış alırlardı.

Ben 1961 de Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye)’de öğrenime başladım. Mahmut amca Ankara’da Yenişehir Ziraat Bankası Şubesi yanında bulunan Tümen kitabevinin işletmecisiydi. O yıllarda benim Eskişehir’de bulunan ailem ile irtibat ve iletişim odağı oldu. 1962 yılı baharında bir gün kitabevine uğradım. Vitrinde, 18 Mayıs 1944 Kırım Sürgün faciasını anma toplantısı duyuru afişi asılı idi. Türk Ocağı toplantı salonunda düzenlenen bu konferansa beni davet etti. Ben de ilk kez Kırım sürgünü hakkında bilgili uzman kişi ve olayın tanıklarını canlı olarak dinlemiş oldum. Mahmut amca katılımcılarla tanıştırdı beni. Özel ilgi gösterdiler.

Mahmut amcanın abone olduğu ilk sayılardan elde kalan beş adet (1932. no:5; 1934. no:5; 1935. no: 86-87-88) Emel Dergisini bana ağabeyi Mehmet Ertürk teslim etti. Ben de onları Emel Kırım Vakfı arşivine bağışladım.

Mehmet amca köyden erken tarihlerde ayrılmış önce Ankara’ya sonra İstanbul’a yerleşmişti. Ufku dünyaya açıktı. Kırım Tatar kökleriyle ilgili bilgilerini cömertçe paylaşmaktan zevk alıyordu. Maltepe Cevizli’de müstakil evleri vardı. Burada oğulları Kamil, Kemal, gelini Semra hanım, torunları ve kız kardeşleri; Atike abla, Rukiye abla. Zübeyde abla ile beraber yaşadılar.  1990’lı yıllarda evlerinde ziyaret ettim. Sohbet ettik anılarımızı paylaştık. Babaları Yakup hoca efendi 1960’da, anneleri Fatma hanım 1953’de S. Memduh Oktay 1966’da Mamure köyünde, Atike ve Rukiye ablalar 1997 yılında, Zübeyde abla ile S. Mehmet Ertürk amca 2007 yılında İstanbul’da, Seyit Mahmut amca 4 Şubat1974 tarihinde Ankara’da 62 yaşında hayata veda etti.

Seyit Mahmut Oktay’ın ölüm haberini, Ankara’da yeniden yayınlanmasına öncülük ettiği, dükkanında satarak, abonelere ulaştırarak, Kırım faaliyetlerinde irtibat merkezi olarak desteklediği Emel dergisi şöyle duyurmuştur;

“Sakin sesi, yumuşak yüzü, iyi karakter ve davranışıyla doğruluk, tevazu ve Tanrısına karşı da vecibelerini yerine getiren adeta kâimi bir adam örneği olan kadirşinas arkadaşımız Seyit Mahmut OKTAY, 62 yaşında, aramızdan ebediyete ayrılmış ve Ankara’nın Hacı Bayram Camii’nde kalabalık bir cemaat tarafından namazı kılınarak mümin kardeşlerinin büyük teessürleri içinde ebedî istirahatgâhında toprağa verilmiştir. Ankara’da dükkânının yakınından geçtikçe kendisine selâm vermeden geçilmeyen samimiyet ve fazilet örneği bu milliyetçi arkadaşımız, özellikle, onu yakından tanımış Kırımlı Türkler arasında büyük bir boşluk bırakmıştır.

Bir boşluk var… Mahmut Oktay, artık o sevdiği dükkânında da görülmüyor… İstanbul’da, Fatih’te 1328’de babası Ahmet ve annesi Fatma’dan doğan Seyit Mahmut, 1336’larda Fatih’te çıkan büyük bir yangın sonunda ailesiyle Eskişehir’e taşınmış, İlk okulu orada okuduktan sonra Ankara’ya giderek oraya yerleşmiştir. Tutulduğu amansız beyni kanserinden kurtulamayarak ebediyete intikal eden Seyit Mahmut Oktay’a Tanrıdan rahmet diler, sevgili ailesine ve iki çocuğuna sağlık ve uzun ömür temenni ederiz.”[6]

Burada anılarından söz ettiğim tüm değerli büyüklerimi saygı ve rahmetle anıyorum.

Ruhları şad olsun.

[1] Emel Uygur, “Mamure (Güneli) Köyü”, Emel, Sayı 211 (1995), ss.26-31.

[2] Müstecip Ülküsal, Kırım Yolunda Bir Ömür, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi Yayınları, Ankara, 1999, s. 116-117.

[3] Tarihi değeri olan bu okul ne yazık ki korunamadı.

[4] Mehmet Salih Erkek, Bir Meşrutiyet Aydını Ethem Nejat. (1881-1921), Kitap Yayınevi, İstanbul 2012. s.20-21-

[5] Ahmet Karakaya, “Emel’in İkinci Çıkışı” Emel Sayı 109 (1978), s.6.

[6] “Seyit Mahmut Oktay” Emel Sayı 84 (1974), s.47.

İÇERİK SİTEMİZE HENÜZ AKTARILMADI

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …