UKRAYNA SAVAŞINI KAZANAN KİM?

UKRAYNA SAVAŞINI KAZANAN KİM?*

 

Prof. Dr. Tasin CEMİL**

 

Üç yıl önce, daha doğrusu 1 Şubat 2022’de, yani Ukrayna’daki kanlı savaşın patlak vermesinden üç hafta önce, Rusya’nın güvenliğinin yalnızca NATO tarafından garanti altına alınabileceğini ve Ukrayna’ya saldırmasının Rusya’yı tarihî bir tehlikeye atacağını yazmıştım.[1] Görünüşe göre bana inanılmadı, çünkü basında ve sosyal medyada yankılarını görmedim. Ancak öngörülerim gerçekleşiyor ve giderek daha fazla gerçekleşecek. Olayların akışı budur. Sadece Putin’in mantığı konusunda yanıldım. Putin’in, o dönemde Rusya’nın imkânlarını ve çıkarlarını dikkate alacağını düşünmüştüm. Ancak o, Büyük Petro ve Büyük Katerina’yı aşma hayalini inatla takip etti. Belki de hâlâ Pasifik’ten Atlantik’e kadar bir imparatorluk kurma hedefinden vazgeçmedi.

Ukrayna’daki savaşta her iki taraftan da neredeyse iki milyon insan hayatını kaybetti, çoğu genç, bazıları ise çok genç. Ukraynalıların acıları tarifsiz. Yaklaşık on milyon Ukrayna vatandaşı yabancı ülkelere sığındı. Ukrayna harap oldu. Başkan Donald Trump, bu tür nedenleri öne sürerken haklı. Ancak bunlar yalnızca kamuoyuna yönelik sebepler. Büyük devletler, bu tür duygusal değerlendirmeleri göz ardı ediyor.

Putin şimdiye kadar ne kazandı? Çok az! Elbette onun büyük hedefleri ve yarattığı yıkım göz önüne alındığında… Bana göre, Ukrayna’dan koparılan topraklar, Rusya’nın asırlardır yanında olan büyük bir kardeş halkı kaybetmesini asla telafi etmeyecek. Bu derin yara, Ukraynalıların Rusya ve Ruslara karşı nefretini ve düşmanlığını sürekli olarak besleyecek. Rusya, yoğun propagandasına rağmen uluslararası alanda da imajını kaybetti. Tarihsel yargıda da kaybedecek; büyük olasılıkla, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tesis edilen uluslararası hukuk ve düzeni zorla ihlal eden taraf olarak suçlanacak. Şimdiden başka bir büyük güç, hiçbir çekince göstermeden diğer devletlerden toprak talep ediyor. Yakında sınır revizyonu talep eden başka ülkeler de ortaya çıkacak ve bu da yeni çatışmalara ve savaşlara yol açabilir.

Üç yıl önceki yorumumda, Ukrayna’yı işgal ederek Rusya’nın güç ve imaj kaybedeceğini vurgulamıştım. Gerçekten de Ukrayna’daki savaş, toprak kazanımlarına rağmen bu süreci hızlandırdı. Rusya içten zayıfladı ve artık büyük bir güç olamayacak, çünkü olmasına izin verilmeyecek! Bana göre bu savaştan kazançlı çıkan taraf Rusya değil, kenarda duran ama sınırlı da olsa taraflara destek veren diğer güçlerdir. ABD ve Çin, Ukrayna’daki savaşı küresel yüzleşmelerine hazırlık olarak bir test ve tatbikat olarak gördüler. Uzun süredir bu büyük karşılaşmaya hazırlanıyorlardı. Şimdi bu büyük çatışmayı açıkça başlatma zamanı geldi. Mevcut teknolojik koşullar altında, bu yalnızca bir dünya savaşı değil, aynı zamanda evrensel bir savaş olacak. İnsanlık tarihindeki en büyük çaplı savaş olacak. Tüm dünya yeni bir döneme giriyor ve bu dönem, ABD ile Çin arasındaki amansız ve uzun soluklu mücadeleyle şekillenecek. Umarız ki bu “devlerin yarışı” barışçıl rekabet sınırları içinde kalır, yoksa dünyanın sonu gelir!

Bu tabloda Rusya yalnızca bir yan faktördür. Ancak jeostratejik konumu ve Avrasya’daki geniş toprakları nedeniyle Rusya, ABD için bu küresel bağlamda Avrupa Birliği’nden daha önemli görünüyor. Üç yıl önce yazdığım gibi, Batı, özellikle ABD, Rusya’yı yok etmek istemiyor; onu sadece zayıflatmak istiyor ki Batı’nın Doğu ile yüzleşmesinde kullanışlı bir aktör haline gelsin. ABD, Ukrayna barışı konusunda kesin bir tutum sergileyerek –hatta Ukrayna’nın kendisi olmadan bile– Rusya’nın Batı’nın tarafında yer almasını sağlamak istiyor, hatta gerekirse zorla. Bu bağlamda, Rusya’nın NATO’ya çekilmesine kadar gidilebilir. Ancak Rusya’nın tarihini ve siyasî-diplomatik geleneğini göz önünde bulundurursak, Rusya’nın Başkan Donald Trump’ın hayal ettiği gibi sadık bir müttefik olacağını sanmıyorum. Rusya liderleri hiçbir zaman verdikleri sözü tutmamışlardır; ister yemin olsun, ister antlaşma ya da uluslararası anlaşma… Öte yandan, belirttiğim gibi, Çin, Rusya için ABD’den çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Rusya, devasa Asya topraklarının en azından bir kısmını Çin’e kaptırma riskiyle karşı karşıya. Rusya’nın doğu bölgeleri, Çin için hayatî ve ideal bir alan teşkil ediyor.

ABD ve Çin hâlâ ittifak sistemlerini oluşturma aşamasında. Asya ve Güney Amerika’daki büyük ülkeler, her iki taraf için de cazip hedefler. Büyük ihtimalle, Latin Amerika ve Kanada ABD’nin nüfuz alanında kalacak. Başkan Trump’ın Meksika, Panama, Kanada ve Grönland’a karşı tavizsiz tutumu da bu bağlamda değerlendirilmeli. Şu an için Avrupa Birliği, Trump için büyük bir öncelik taşımıyor, çünkü Batı Avrupa’nın ABD’den uzaklaşmaya cesaret edemeyeceği ve NATO’nun Washington’un kontrolünde olduğu açık. Asya’daki bazı ülkeler, örneğin Japonya ve Güney Kore, şüphesiz ABD’nin yanında yer alacak. Çin’e yakın diğer ülkeler ise bir taraf seçmeden önce bir süre tereddüt yaşayacak. Aynı durum Afrika’nın Müslüman olmayan ülkeleri için de geçerli olacak. Ancak en büyük ve kritik mücadele, Hindistan ve İslam dünyası etrafında dönecek. Hindistan’ın Çin’in tarafına geçmesi pek olası değil; tarihsel ve politik nedenler buna engel. Ancak İslam dünyası, en azından kısmen, Çin tarafından cezbedilebilir. Üstelik, Batı Avrupa’daki İslamofobinin artması, Batı karşıtı hareketlerin tetiklenmesine yol açabilir. Avrupa’daki 50-60 milyon Müslümandan bazıları, Batı karşıtı asimetrik savaşlara katılmaya teşvik edilebilir.

ABD, İslam dünyasına, özellikle de Türkiye, Pakistan, Mısır, Suriye, Irak ve Mağrip ülkelerine yönelik yakınlaşma adımları atabilir. Suudi Arabistan, Katar, BAE ve Ürdün gibi ülkeler ise şimdiden ABD’nin safında görünüyor. Ancak mevcut ABD yönetimi, Avrupa’daki aşırı sağ hareketleri destekleyerek açıkça İslamofobik bir çizgi izliyor. Bu geçici bir taktik olabilir; aksi takdirde, ABD’nin temel değerleriyle çelişir.

Tüm insanlık, bu yeni dünyaya hazır mı? Yarın, bugünden tamamen farklı olacak. Tarihte benzer geçişler yaşandı, ancak yavaş ve kademeli oldu. Şimdi ise geçiş ani, kesin ve neredeyse eşzamanlı olacak. Yalnızca Yüce Tanrı, yarının ötesinde neler olacağını bilir!

* Makale ilkin 18 Şubat 2025’te Adevarul gazetesinin internet sitesinde, daha sonra gazetenin 19 Şubat tarihli basılı nüshasında “Rusia este mult mai importantă pentru SUA decât UE” (Rusya ABD için AB’den çok daha önemli) başlığıyla yayımlanmıştır. Buradaki başlık yazıyı bize ulaştıran yazarın kendi seçimidir. Yazı aslının internet adresi şudur: https://adevarul.ro/stiri-externe/cum-va-negocia-trump-pacea-in-ucraina-istoric-2422442.html

**  Kırım Tatar asıllı Romen tarihçi, çevirmen, diplomat ve politikacı Prof. Dr. Tasin Cemil 1943 yılında Romanya, Mecidiye’de doğdu. 1989’da Çavuşesku rejimi devrildikten sonra kurulan Romanya Müslüman Tatar Türkleri Demokrat Birliği’nin kurucu başkanı, yeni dönemde Romanya Parlamentosuna seçilen ilk Kırım Tatar asıllı milletvekilidir. Romanya’nın ilk Bakü Büyükelçisi ve ardından Aşkabat Büyükelçisi olarak görev yapmıştır. Halen Babeş-Bolyai Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Başkanı olan Tasin Cemil’in Türk Tarihi, bu meyanda Kırım Tatar tarihi konusunda çok sayıda eserleri ve makaleleri bulunmaktadır.

[1] Gemil, Tasin, “NATO este garanția vitală a Rusiei”, Ziua de Constanţa, 03.02.2022

https://www.ziuaconstanta.ro/stiri/invitati/nato-este-garantia-vitala-a-rusiei-772326.html

TAVSİYELER

KIRIM SÜRGÜNÜNÜ ANMA, FİLM GÖSTERİMİ VE KONFERANSA DAVET

EMEL KIRIM VAKFI VE EMEL DERGİSİ- EMEL FİKİR KÜLTÜR KONFERANSI Üsküdar Belediyesinin desteğiyle Kırım Sürgününün …