Ziya Gökalp’in Vefatının 100.Yılı:
ZİYA GÖKALP VE TATARLAR
Levent ÖZDEMİR*
“Milliyetçilik ve ilim dünyamızdaki incelemeleri ile Türk kültürüne yeni yeni ufuklar açan bir ilim ve fikir adamımızdır.”[1] Ruşen Eşref Ünaydın bizlere bu sözlerle tanıtıyor Ziya Gökalp’i. Mustafa Kemal Atatürk de Ziya Gökalp için düşüncelerimin babası demiştir.[2] Ziya Gökalp de Mustafa Kemal Atatürk’ü Türkleri yok olmaktan kurtaran, Türkçülüğü etkili kılan, Türkçülüğün en büyük adamı olarak tanımlamıştır.[3] Bildiğimiz şu ünlü sözü ise Mustafa Kemal Atatürk için söylemiştir: “Düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat yapmak özellikle başarı ile sonuçlandırmak çok güçtür”.[4] Ziya Gökalp yalnızca Türkiye içerisinde değil dışarıda da etkileri görülmüştür. Əhməd Cəfəroğlu, Ziya Gökalp’in Azərbaycan’a etkisini şu sözlerle bildirmektedir. “Nəhayət, Göyalp’ın əsas prinsiplərindən biri olan milli Türk harsı davası Azərbaycan Türk mühitində Türkiyədəkidən daha sağlam bir kök salmış və milli Azərbaycan dövlətinin quruluşunda da əsas amil olmuşdur.”[5] Kimilerince ise Ziya Gökalp olumsuz eleştirilmiştir. Bu eleştirilerden birisi de Peyami Safa’dan gelmiştir. Bilginin bilgeden istediği nesnel görüşte olmadığını söylemiş, sosyolog değil ideolog olarak tanımlamıştır.[6]
Unutulmamalıdır ki bir durum değerlendirilirken içinde bulunulan koşullar ile düşünülmelidir. Düşünürler her zaman değerlidir. Düşünceleri de gününde değerlidir. Sanayi çağının gerçekleriyle bilgi çağının gerçekleri birebir örtüşmemektedir. Bu yüzden o dönemde yapılan saptamalar, bugünün bilgileri, güncel verileri ile yenilenmelidir. Ziya Gökalp Türkçülüğü bilime dayandırmıştır ki o iki bilim Türk bilim ve toplum bilimdir. Ayrıca kısıtlı olanaklar içerisinde ulaştığı verilerle bazı sonuçlar elde etmiştir. Onun anlatımında, bir yerde şöyle bir parça bulunduğu söyleniyor diyerek o buluntuyu da kanıtlar içerisine ekleme görülmektedir.
Ziya Gökalp, bir Tatar olan Gaspıralı İsmail Bey’in çıkardığı Tercüman gazetesini tüm Türk dünyasında anlaşılarak okunması nedeniyle Türk birliğinin gerçekleşebileceğinin kanıtı olarak görmüştür.[7] Ancak Tatar sözcüğünü güzel anlamlarda değerlendirmemiştir. Öncelikle Ziya Gökalp’in Tatar sözcüğünün kökeni ile ilgili ileri sürdüğü görüşlerini inceleyelim. Günümüzde de kullanılmakta olan er sözcüğünün önceden ar olduğunu söyleyip şuna göre Tatar sözcüğü Tat eri sözünden gelmektedir demiştir.[8] Tat ile Tatar arasındaki ayrımın Arapça’daki kafir ile inansız(bilgisiz) gibi olduğunu belirtmiştir. Buna kanıt olarak da Tatarlar’daki yağma akınının, kan davalarının oluşunu göstermiştir. Dede Korkut anlatımlarında da Tat eri sözcüğünün bulunduğunu, Türkler’in, Tatar diye bilgisiz, töresiz olan Moğollarla Tunguzlara dediğini bildirmiştir. Ancak ikircikliğini Türk’ün bilgisizine Tatar mı denir bilmiyorum diyerek göstermektedir.[9] Ziya Gökalp, Attila’nın kendi kendisine Tanrının belası önadını verdiğini söyleyen Avrupalıların Tatar sözcüğüne de cehennem anlamına gelen Tartar diyerek gerçeği saptırdığını söylemiştir.[10] Bütün Hun hanlarının kendilerine Tanrı’nın Kut’u dediğini açıklayıp Attila’ya yönelik yanlışı düzeltmiş Tatar sözcüğünün de ne demek olduğunu da ileride açıklamıştır. Ziya Gökalp, il örgütlenmesinde yasalara Töre denilip Türk sözcüğünün de Töreli anlamında olduğunu, Töresiz olan topluluklara ise Tat ile Tatar adları verildiğini bildirmiştir. Burada Tatarların il yaşamına girmediklerini anlıyoruz. Ayrıma vurgu yapan Ziya Gökalp, Tat diye Türk uygarlığının dışında yaşayan yabancı uluslara denildiğini, Tatarlar’ın ise Türk uygarlığı içerisinde yaşamasına karşın eski geleneklerini sürdüren Moğollarla Tonguzlar olduğunu savunmaktadır. Cami-üt-Tevarih’ten Tatarlarla ilgili şu çıkarımlar yapılmıştır: Tatarlar aşağı yukarı yetmiş bin evden oluşuyordu. Ülkesi, Çin sınırı ile Buyır gölüne dayanıyordu. Çoğunlukla Hıtaylar’a bağlı olup vergi vereniydiler. Genellikle ayaklanır, başkaldırır ancak kılıçla boyun eğdirilirlerdi. Cengiz Moğollarında olan öndere uyma, boyun eğme Tatarlar’da yoktur. Tatarlar, kinli, öfkeli, intikamcı idiler. Ziya Gökalp bu niteliklere göre Kuzey Türklerine Tatar adı verilemeyeceğini; Kuzey Türklerinin eski Kıpçak, Kanglı, Bulgar, Hazar, Kuman, Peçenek Türklerinden oluşan il, hakanlık ya da ilhanlık altında yaşamış olduklarını; buralara gelen Tatarların, Türklerin amcaoğulları olduklarını söylemektedir. Kiminde Türkler Tatarlara boyun eğdirmişler, kiminde ise Tatarlar Türklere baş eğdirmişlerdir. Türk Şehnamesi Türklerle Tatarların kavgalarından oluşmaktadır.[11]
Ziya Gökalp Eski Türklerin, ulusları din olarak dört parçaya ayırdığını söylemektedir. Bunlar Türk, Tat, Tatar, Tavgaç’tır. Türk, hem Türkçe konuşan hem de toyonizm dininde olanlardır. Burada toyonizmin ne olduğuna değinecek olursak Eski Türklerin dininin şamanizm değil toyonizm olduğunu söyleyebiliriz. Tat, Türk olsun ya da olmasın Türk inancında olmayanlara denirdi. Tatar, Türk inancına ve uygarlığına henüz girmemiş olan göçebelere denilip olasılıkla dil olarak da Türk ulusuna bağlı değildiler. Şu anki Kuzey Türklerine, Tatar denilmesi yanlıştır. Geçmişte yalnız Avarların, Suvarların, Cücenlerin Tatar olduğu bilinmektedir. Tatar sözcüğü “tat arı” birleşiminden doğmuştur. Türkler, Tatarları ulusal yağıları olarak tanırlardı. Kaşgarlı Mahmut’ a göre düzen anlamına gelen tef sözcüğünden gelmekte olan Tavğaç da aldatıcı demektir. Ayrıca Eski Türkler hem dince hem de dilce Türk’e benzemeyenlere sumlim tat derlerdi.[12]
Hiyung-nuların bütün hakanlıkları, urukları, boyları birleştirerek oluşturdukları ilhanlığın ellerinden çıkıp Avarlar’a geçtiğini aktaran Ziya Gökalp Avarlar’ın Tatar uruğuna bağlı olduklarını söylemektedir.[13] Bu ilhanlık Avarlar’dan Gök Türkler’e, Oğuzlara, Hakaz adlı Kırgızlara, Hıtaylara, Altın Hanlara, Cengiz Moğolların geçmiş en sonda Timurlarda bulunmuştur.
Ziya Gökalp’in Oğuzlar’ın Ergenekon öyküsü bölümünde anlatmış olduğu Börte çino (bozkurt) önderliğinde Ergenekon’dan çıkan Oğuzlar, yine onun başçılığında Tatarlar’dan öç almışlardır. Anladığımız üzere Oğuzlar’ın Ergenekon’a sığınıp saklanmaları Tatarlar yüzündendir.[14] Ayrıca Şane öyküsü başlığı altında Şane’yi Türkleri, Cücen Tatarlarının egemenliğinden kurtaran kişi olarak tanıtmıştır.[15] Buradaki Şane, Ergenekon’dan Oğuzlar’ı çıkarıp öclerini alan kimseden başkası değildir. Bazı Türk illerinin kurucu soyları kökenlerini bu Şane’ye dayandırmaktadır. Göktürkler, Cengiz Moğolları, Hakaniye gibi. Şane Moğolca’da güç demektir. Sanıyorum ki Ziya Gökalp’in söz ettiği Şane ile Göktürk Kağanlığı’nın kurucu soyu olan Aşena birbiriyle ilişkilidir.
Ziya Gökalp, Türklerin dinini anlattığı bölümün cenaze töreni başlığında yuğ törenlerini anlatırken Bilge Han’ın yuğuna Çin, Kırgız, Otuz Tatar, Dokuz Tatar, Türkeş’ten yuğcuların geldiğini söylemektedir.[16] Bu olay Kültigin yazıtının doğu yüzünde kağanın ünlü oluşundan dolayı tüm çevre ülkelerden yuğcuların, ağlayıcıların gelip yas tuttuğu anlatılır.[17] Sözümü işitin diyen kağan, budunum dedikten sonra Otuz Tatar ile Dokuz Tatar beylerini de saymıştır.[18] Yine Kültigin yazıtının doğu yüzünde Otuz Tatarlar’ın kop yağı (hep düşman) oldukları vurgulanmıştır.[19] Radloff, Thomsen, Barthold yazıtlarda geçen Tatarların Türk olmadıklarını söylemektedirler. Bu abidelerde Göktürkler Kutluğ Kağan ile yineden kurulmaya çalışılır ve yağıları sayılırken Tatarlardan da söz edilir.[20]
Ziya Gökalp, Oğuz Han öyküsü bölümünde Oğuzhan’ın soyunu sıralarken Tatar Han’dan söz eder. Sırasıyla Türklerin ilk atası Türk Han, Tutuk Han, Köyük Han ve Elçi Han başkan olurlar. Bunlardan sonra Dib-Yabgu Han başkan olur. Ayrıca Dib-Yabgu diğer bir adıyla Bögü Han ilk Türk dininin kurucusudur. Dib-Yabgu Han’dan sonra birtakım Hanlar başa geçmiştir. Sonunda Alınca Han başkan olur. Alınca Han’ın iki oğlu vardır. Moğol Han ve Tatar Han. Şimdiki moğolların, Moğol Han’dan geldiğini söylemek yanlıştır. Tatarların ise o zamanlar Mançurya’da bulunan Avar, Suvar ve Cücen budunlarının ataları olduğunu söylemiştir.[21]
Bildiğimiz gibi Hun Kağan’ı Mete kendisinden atını isteyen düşmana düşünmeden atını vermiş, bununla yetinmeyip Mete’nin hatununu isteyen aynı düşmana hatununu vermiş, bununla da yetinmeyip sonunda ülkesinden kurak bir bölgenin verilmesini isteyen düşmana savaş açıp onları yenmiştir. Ziya Gökalp’in anlatısında buradaki düşman Tatarlardır.[22]
Tatarlar Türk değilse bugün Kuzey Türkleri neden kendilerine Tatar demektedirler. Ziya Gökalp hem Cengiz’in hem de Timur’un Tatarları sevmediğini bu yüzden Tatarların ne Türk ne de Moğol olduğunu söylemiştir. Bu adın çıkışının ise Rusların aşağılamak, Türkleri birbirinden ayırmak için çıkardığı bir terim demiştir. Kuzey Türklerinin bu adı kabul etmeyip benimsememeleri gerektiğini söylemiştir. Kuzey Türkleri çoğunlukla Kıpçak Türkleri’dir demiştir.[23] Ziya Gökalp, Tatar adının Ruslarca bu nedenle verildiğini demiştir. Faruk Sümer, Tatarlar hakkında ise şu bilgileri sunmaktadır. Çinliler, Cengiz Han’dan önce Moğolca konuşanlara Tatar derdi. Ermeni tarihçiler ise Moğollara da Tatar derdi. Gürcü tarihçiler hem Akkoyunlulara hem de Karakoyunlulara Tatar demişlerdir.
Ruslar tüm Türk soylu Müslümanlara Tatar derdi. Batılılar ise Karadeniz’in kuzeyindekiler için ve Türkistan’daki Türkler için Tatar derdi. 14 yüzyıl Osmanlı tarihçisi Ahmedî, Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman’da Varsak, Turgut, Türk, Şam ile beraber Tatarların da bütün bahadırları ile Karaman padişahına katıldığını aktarmaktadır.[24] Burada Tatarlar Moğollardır. Oruç Beğ tarihinde ise Sultan Alâeddin’in Tatarlarla savaştığı söylenmektedir.[25] Buradaki Tatarlar Cengiz Hanlılardır. Oruç Beğ tarihinde bir iki kere Akkoyunlulara Tatar denilmiştir ki bunun nedeni Tatar sözünün Doğu Türkü anlamında oluşudur.[26] Yine 14. Yüzyıl Osmanlı tarihçisi Şükrullah, Behçetü’t Tevârih’inde Tatarların yağı olup andlarını bozdukları söylenir ki bunlar da yine Moğollardır.[27] 16’ncı yüzyıldan itibaren ise Osmanlı’da Tatar deyimi Kuzey Türkleri için kullanılmıştır. Araplar ise Moğollara Tatar demişlerdir. Örneğin İbnü’l Esir El Bidaye ve’n-Nihaye adlı eserinde Cengiz Han için Tatarların en büyük sultanı demiştir. İbn-i Haldun da Kitabü’l-İber’de Cengiz Han Tatarların sultanıdır demiştir. Hasan İbrahim, Moğol soyunun Afganistan’da olduğunu Cengiz Han ile birlikte bu adın Tatar sözcüğünün yerine geçtiğini söyler. Günümüz Arap tarihçileri Moğol yerine Tatar sözcüğü kullanımını sürdürmektedirler. Rusların 250 yıl Tatar yönetiminde kalması da Cüci, Batu ve Mongke’nin, Moğol yöneticiler olmasındandır. Tatar yönetiminde yaşayan milletler de Tatar diye anıldı. Bu ad siyasidir. Siyasi nedenlerle ad kullanımının başka örnekleri de vardır. Örneğin Türkistan’daki Türklerin Özbek Han’dan dolayı Özbek adını almaları, Nogay Han’ın yönettiği Türklerin Nogay adını almaları, Sovyet yönetimindeki Türklerin kendilerini Sovyet olarak tanımlaması ya da Osmanlılar gibi.[28]
Sonuç: Ziya Gökalp’in anlayışı-anlatışı üzerinden Tatarların gerçekte Türk olmadıklarını Türk’ün töreli, Tatar’ın ise töresiz demek olduğunu öğreniyoruz. Tatarlar Moğol da olmayıp ayrı bir topluluktur. Bugün Tatar olarak adlandırılan kuzey Türkleri ise özünde Kıpçak Türkleridir. Kazan Türkleri kendilerine Tatar dememişler Türk olarak adlandırmışlardır. Şöyle ki okumayı bilmek Türkîyi tanımak olarak söylenmektedir. Kazan atasözlerinde “Tatar barda khatar bar” (nerede Tatar olursa orada tehlike var) sözleri ile ayrımı göstermektedirler. Bunları Kazan millet meclisi üyelerinden Ufa’da geçirilen İç Rusya ve Sibirya Müslüman Türk-Tatarları Meclisi’nin çalışmalarına Kazan temsilcisi olarak katılan Abdullah Battal Taymas’ın (1883-1969) sözlerinde de görmekteyiz.[29] Rusya’nın, Kuzey Türklerini küçümsemek, diğer Türk illerinden ayırmak amacıyla vermiş olduğu bir addır. Bizler ise bu adı köklü oluşundan ötürü benimsemekteyiz. Rusların karışmış olabileceğini beklememekteyiz. Çünkü öyle olsa Azeri gibi apaçık bir biçimde olurdu diye düşünüyoruz. Ya da bölge adıyla Kazak gibi bir adla bekliyoruz. Başkasının adını bize verebileceğini düşünmüyoruz. Bu ad geçmişten gelmektedir, Orhun Yazıtlarında geçmektedir, köklüdür. Ama bu kök kimindir? Yazıtlarda geçiyor oluşu neyi kanıtlar? Kimin geçmişinden gelmektedir? Bu yöntem başarılı olmuştur ki Tatarlar kendilerini Türklerden ayrı bir ulus gibi görmüşlerdir. Tatarcılık akımı da Kazan’da Tatar aydınlarca çıkarılan gazeteler de buna kanıttır. Bugün de Tatar adı sanki etnik kökenleriymiş gibi kuzey Türklerince kullanılmaktadır. Bu bakımdan Rusya birçok Türk topluluğuna ad vermiştir. Kazak, Başkurt, Özbek, Kırgız gibi. Ancak bu verilen adlar onlarla bağlantılıdır. Ama Tatar adının kuzeyde bulunan Kıpçak Türklerine verilişi ilgisizdir. Öyleyse yineliyorum ki Kuzey Türkleri kendilerine Tatar değil Kıpçak Türkleri demelidirler.
* Levent Özdemir. leventozdemir1917@gmail.com
[1] Ruşen Eşref Ünaydın, Diyorlar ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, (Aralık, 1985), 187.
[2] Süleyman Bulut, Nüktedan, Can Yayınları, (Kasım 2015), 56.
[3] Türkçülüğün genç bir topluluğa özgü bir düşünce olduğunu ancak Mustafa Kemal Atatürk ile Türk ulusuna yayıldığını söylemektedir. (Gökalp, 2003, s. 59). Hiç kimse “ben Türk’üm” diyemezken Türkçülerin bu görüşü ortaya koyduğunu bu düşüncenin ise Mustafa Kemal Atatürk ile gerçek olduğunu söylemektedir. (Gökalp, 2003, s. 139).
[4] Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Kumsaati Yayınları, (2003), 16.
[5] Əhməd Cəfəroğlu, Türkçülüyün Məsələləri, Kutlu Yayınevi, (Nisan, 2020), 48.
[6] Peyami Safa, Objektif:6-Yazarlar Sanatçılar Meşhurlar, Ötüken Yayınları, (1976), 66.
[7] Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s.12.
[8] Ziya Gökalp, Türk Devletinin Tekamülü, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, (2019), 98.
[9] Ziya Gökalp, Türk Töresi, İnkılap ve Aka Kitabevleri, (1977), 23-24.
[10] Gökalp, Türk Devletinin Tekamülü, s. 20.
[11] a.g.e. s. 22-23.
[12] Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Toker Basımevi, (1974), 32.
[13] Gökalp, Türk Devletinin Tekamülü, s. 76
[14] Gökalp, Türk Töresi, s. 99-100 / Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 95.
[15] Gökalp, Türk Töresi, s. 98 / Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 94.
[16] Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 104.
[17] Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, (Eylül, 2017), 41.
[18] a.g.e. s. 35.
[19] a.g.e. s. 45.
[20] Faruk Sümer, TDV İslam Ansiklopedisi, Tatarlar.
[21] Gökalp, Türk Töresi, s. 90.
[22] Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s. 116.
[23] Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, (Mayıs, 2019) , 73.
[24] H. Nihal Atsız, Üç Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, (2019), s. 163
[25] a.g.e. s. 27
[26] a.g.e. s. 98
[27] a.g.e. s. 163
[28] Mehmet Maksudoğlu, Kırım Türkleri, Ensar Neşriyat, (2019), s.16-24
[29] a.g.e. s. 31