Çelebi Cihan’ın şahadeti
Şefika GASPIRALI.
23 Şubat 1961.. Çelebi Cihan Efendinin ölümünden tam 43 sene geçiyor.. Ölümünden dedim, şehit edilmesi ve ebedileşmesinden,… Kurultay salâhiyetini Parlamentoya devrederek tatile girmişti. Akyar’dan da üzücü ve endişeli haberler gelmekte idi. Donanma efradı kamilen Bolşevik’ti ve Akyar ile sair şehirlerde faaliyete geçmiş, tevkif, idamlar almış yürümüştü. Kırım’ı tamamıyla ele geçirmeğe hazırdılar. Kırım millî parlamentosunu tanımadıkları gibi mevcudiyetine de tahammül edemeyecekleri aşikârdı. Bu son günlerimizdi artık! Parlamento olağanüstü toplantıya davet olundu. Akşama kadar müzakere, istişare ile günü geçirmiştik.
Çelebi Cihan Efendi müteessir bir çehre ile vaziyetin ciddiyetini gizlemiyordu. Bu arada, bazı fikir ve görüş farkı yüzünden, bazı samimî -arkadaşları ile bile münakaşa ediyordu. Cepheden gelen haberler ise endişe verici idi. Herkes meyus, endişeli idi. içimiz kan ağlıyordu… Celsede dinleyiciler arasında sollardan Süleyman İdris ile Firdevs yoldaş yer almış, yanyana oturmuş, beşuş çehre ile aralarında fısıldaşıyorlar. Akşam olmuştu artık., dağılıyorduk.. Bu ara Çelebi Cihan Efendi, Bekir Odabaş, Dost Mambet Hacı, Veli İbrahim ve beni dinlenme odasına davet etti. Asabı gergin, bitkin halde idi. Çelebi Cihan Efendi: “Çaresiz haldeyiz. Türkiye’ye geçmek ve oradan Kırım’ın kurtuluşu için çare aramak, askerî yardım temin etmek için uğraşmak lâzım.” diyordu. Bana, kendisi ile birlikte Türkiye’ye tayyare ile gitmeye razı olup olmayacağımızı sordu. Konuştuk, düşündük ve teklifini kabul ederek ayrıldık. Fakat maalesef, Kırım’daki karışık durum buna imkân vermedi. Çelebi Cihan Efendi de Odabaş ile beraber arabaya binerek gitti idi. Bolşevikler de artık Akmescit dolaylarını işgal etmiş, cephe bozulmuştu. Çelebi Cihan Efendi ikamet ettiği pansiyona gitmeyerek mahallede bir ahbap evine gitmişti. Orada toplanan arkadaşlarının tavsiyesi üzerine şimdilik Yalta civarında dağ köylerinden birinde gizlenmesinin uygun olacağına ikna edilmişti. Tebdili kıyafet ederek yola çıkmaya arkadaşları bir türlü ikna edememişlerdi. Yalvarma, ricalar hayretmedi. O gece sırtında kürkü, yanında bir cansaklarla, açık araba içinde, Aluşta’ya doğru yola çıktı. Fakat bir iki saate varmadan döndü geldi. Getirdiler, doğruca da uğursuz Narodni Dom’a hapsettiler. Aluşta yolunda giderlerken, birkaç silâhlı Bolşevik arabayı durdurarak kim olduklarını ve nereye gittiklerini sormuşlar, Çelebi Cihan Efendi de hüviyetini gizlememiş.
Bolşevikler şehre tamamen hâkim idiler. Tek tük tevkifler de başlamıştı. Bizler kara haberi sabah aldık. Arkadaşlarla daima temasta idik. Toplanarak konuşmaya karar verdik. Parlamento binası olarak kullanılan Zadegan Cemiyeti binasında buluştuk. Çok hazin bir toplantı idi bu!. Ölü huzurunda imişiz gibi, sessiz, bitkin bakışıyoruz. Bir iki mebus konuşmak için kürsüye çıktı, hıçkırarak sözlerini tamamlayamadan inmiştiler. Bu haleti ruhiye içinde bazı konuşmalar oldu. Ali Badanalı göz yaşları içinde, “Arslanların yerini köpekler aldı.” diye ağlıyordu, Derken binanın bahçe kapısı açılarak avluya sel gibi Akyar bahriyelileri girdi. Kurşunlar camları delerek binanın içinde uçuştu. Salonun içi harp sahnesine dönmüştü. Arkadaşlardan bazıları yere uzandı, bir kısmı da yeşil örtülü riyaset masası arkasına gizlendiler. Ben ve arkadaşım da koca, kalın sütunları siper edinerek ayakta bekledik. Bahriyeliler salona doluşarak binanın üst katına çıktılar. Orasını didik didik ederek silâh aradılar. Bizleri ise sıraya dizerek, üstlerimizi aradılar. Parlamentoda silâh depomuz mevcut olduğu haberi üzerine bu arama yapılmış. Bir tek silâh bulunmuş olsa imiş halimiz harap olacakmış. Bulamayınca çekilip gittiler. Böylece bir provokasyona kurban gitmemiştik. O akşam aile dostlarımızdan olan İsmail Leman Aka’nın Petersburg otelindeki odasında toplandık. Zevcesi bizlere çay ikramı ile meşgulken, odaya yıldırım hızı ile Dr. Halil Çapçakçı daldı. Kordiyal sordu. Meğer Yoldaş Jan Miller de aynı otelde fenalık geçiriyormuş. Biçare Halil’i yaka paça tedaviye götürmüşler. Kordiyal yok diye Halil’i savdık. Ve onun vasıtasıyla Jan Miller’le görüşmeyi tasarladık. Halil hastanın yanındaydı. Bir ara hastanın iyileştiğini öğrendik. Halil vasıtasıyla randevu aldık. Jan Millerden Çelebi Cihan Efendi’nin tahliyesini isteyecektik. Arkadaşımla beni kabul eden Miller, Hür Kırım Kadınları ile görüşmekten memnun kaldığını söyleyerek, bizlere “oturun” dedi. Biz de bir şeyler geveledik ve sebebi ziyaretimizi izah ederek Çelebi Cihan Efendinin tahliyesini ve bu hareketleri ile Kırımlıların itimat ve güvenlerini kazanacaklarını söylememiz üzerine : “Bu gece onu Akyar’a götüreceğiz ve onu orada iyi şerait altında muhafaza edeceğiz. Böyle yapmamızın sebebi de onu korumaktır. Tahliyesi ise şimdilik hiç bir suretle mümkün değil. Çünkü onun hem soldan, hem sağdan düşmanı pek çok. Halbuki Çelebi Cihan kıymetli bir şahıstır.” demesin mi? Ve o gece onu Akyar’a götürdüler.
1918 senesi Akmescit’te çıkmakta bulunan Kırım gazetesinin bir nüshasında, Çelebi Cihan Efendi ile beraber aynı hücrede oturan ve nasılsa sağ salim hapisten çıkabilen Monarşist bir Rus’un makalesi neşrolunmuştu. Bu zat Çelebi Cihan’dan sitayişle bahsettikten sonra, kendisinin hapis müddetince çok sıkıldığını anlatmakta idi. Çelebi Cihan hapisten kurtulmak, kaçmak çarelerini araştırıyor ve temin etmiş olmalı ki, ona ara sıra yemek getiren – isminin zikrini münasip görmüyorum – ihtiyar bir kadın vasıtasıyla ailesi ile temasa geçmiş. Plânının tatbiki için lâzım, geleni temin etmek üzere o ihtiyar kadın Gözleve’ye gitmek üzere iken 23 Şubat gelip çatmıştı. Bunları Celebi Cihan Efendinin hanımından dinlemiştim. Kendisini idama götürmeye geldikleri vakit uyuyormuş. Uyandırmışlar. Vaziyeti kavrayarak kalkmış, vedalaşmış celladın peşi sıra yürümüş. Hapishanenin avlusunda duvara dayayarak durdurtmuşlar. Başını yukarıya kaldırmış, gök yüzüne bakıyormuş ki arka arkaya sıkılan kurşunlarla yere serilmiş.
Çelebi Cihan Efendiyi hapishaneden kaçırmak belki mümkün olabilirdi. Bir gün (Rusya) otelinde Cafer Ablayef’i görmeye gitmiştim. Odada Sabri Ayvaz ve Seyit Celil Hattat da bulunuyordu. Çelebi Cihan hakkında söz açtım ve bu mevzu üzerine konuştuk. Hepsi meyus ve şaşkın halde idiler. Vaziyet karışıktı. Buna rağmen, mevzu düşünüldü ve bir çare aranması üzerinde durulmuştu.
Bahçesaray’da idim. Bir gün ahbaplarımdan iki hanım geldi. Birisinin kocası parlamentonun sollarındandı. Fakat Çelebi Cihan’ın şahsî dostu, ahbabı ve perestişkârıydı. Çelebi Cihan Efendi’yi hapisten kaçırmak çaresini bulmanın lüzumu üzerinde durmuşlardı. Baş-başa verdik, konuştuk ve ne pahasına olursa olsun bu işi başarmayı kararlaştırdık, ilk iş olarak Bahçesaray istasyonu gişesinden Akyar’a bilet tedarik etmeyi araştırdıksa da 5-10 güne kadar kabil olamayacağını anladık. Bu defa Saksağan mahallesinde emektar bir arabacıyı yol keşfine yolladım. Kamışlı’ya kadar gitti, geldi. Kamışlı’dan öteye yollar kapalı. Bekçiler kuş uçurmuyor. Akyar’a geçmek için deniz yolu da vardı. Karada olduğu gibi denizde de mania mevcuttu tabii. Son derece müteessir 5-10 gün beklemeye karar verdik. Fakat heyhat!.. Uğursuz 23 Şubat geldi çattı.
1918 senesi parlamento tekrar toplanınca, Akyar’da denizden çıkarılan cesetleri tetkik ve Çelebi Cihan Efendi’nin cesedini teşhis için üç şahıstan müteşekkil bir heyet ayrılmıştı. Abdi Efendi, ben ve biri daha vardı ki adını hatırlamıyorum. Ben, hassasiyet sebebiyle, gitmekten imtina etmiştim. Diğer arkadaşlar gittiler, perişan halde döndüler ve cesetlerin hiç birinin tanınacak halde olmadıklarını anlattılar.
Bahtsız Kırım’ın, tarihine lâyık bir hayat süren ve bu Türk yurdunun istiklâli için hayatının son dakikasına kadar mücadele eden Kırım Türklerinin büyük evlâtlarından biri olan Çelebi Cihan, dâvası uğrunda şehit oldu.
* Bu yazı, Sayın Şefika Gaspıralı tarafından hazırlanmış olup, 26.2.1961 tarihinde İstanbul’da yapılan Çelebi Cihan’ı anma töreninde arkadaşımız Av. Nurettin M. Altuğ tarafından okunmuştur.
Emel 3. Mart-Nisan 1961 sf