EMEL DERGİSİ ve EMELCİ DOSTLARIM

EMEL DERGİSİ ve EMELCİ DOSTLARIM

 

Selma AGAT

 

Sade döşenmiş bir oda. Birkaç tahta sandalye ve köşede küçük tahta bir masa. Duvarda Vatan Kırım’ı yaşatan birkaç resim… Hava açık mavi beyaz bulutlar… Güneş ışığı camın içinden bu yüksek tavanlı küçük odaya pırıltılarıyla göz kırpıp süzülüyor. İçerde yığınla sahiplerine kavuşmak için bekleyen Emel dergileri…Yeni baskıdan çıkmışlar. İçerden alçak sesli, sakin konuşmalar duyuluyor. Avukat Müstecib Ülküsal bey, Avukat İbrahim Otar bey ve ağabeyi Türkiye’nin ilk muhasebecilerinden İsmail Otar bey, Av. Ali Kemal Gökgiray bey. Çok özel insanlardı. Allah hepsine rahmet etsin….

 Emel dergileri sahiplerine bir an önce kavuşması lazım. Hep birlikte paketlerken sohbetler hep Kırım ve Kırım Türklerinin mücadelesi hakkında. O zaman yıllar 1971, 72. Kırım Türk halkı sürgünde, Kırım yarımadası dışında dünyanın her yerine dağılmış durumda. Mesela, benim en yakın akrabalarım, kuzenlerim Hüseyin Nezetli ve eşi yengemiz Safiye Nezetli bir grup Kırım Tatarıyla birlikte taa Brezilya’ya gidip yeni bir hayat kurmuşlar, ikinci Dünya Savaşı sonrasında. !

Hüseyin Nezetli ve eşi Safiye Nezetli‘yi anlatmak çok zor…Vatan  Kırım’da çok iyi eğitim almışlar. Stalin döneminde ayakta kalmayı başarmışlar, II. Dünya Savaşı’nı bütün dehşetiyle yaşamışlar. Bu yılları olağanüstü çarpıcı bir şekilde yazan Cengiz Dağcı’nın Korkunç Yılları ve Yurdunu Kaybeden Adam eserlerinden birer parça Safiye Nezetli ve Hüseyin Nezetli’nin yaşadıkları. Bu yaşananları Hüseyin ağabey bizleri üzmeden nükteye çevirip yansıtırdı. Kendisi fizik olarak uzun boylu, geniş omuzlu, yakışıklıydı. Sovyet ordusunda askerken komutan herkese birer balon vermiş bunları şişirin demiş. Hangilerinin ciğerleri sağlıklı, tespit etmek için olmalı. Herkeste bir gayret, şişirmeye uğraşıyorlar. Daha birçoğu balonu birkaç nefes üflemişken. Hüseyin ağabeyin balonu büyüyor, patlarcasına büyüyor ve havalanıyor! Böyle güçlü bir asker.  Almanya’daki esir kampından da bir anısını bizimle paylaşıyor. Oradaki şartlar malum. Üzerleri bit kaynıyor. Dur diyor şu fanilamı çıkarayım. Çıkarıp yere atıyor. Bir de bakıyor ki ne görsün! fanila yürüyor?…

Tabii bu acınacak hale gülüyoruz. Sonra bizi daha da güldürmek için anılarını sürdürüyor. “Ertesi günü bitler o kadar rahatsız etti ki, çıkarıp paltomu da attım. Baktım o da yürüyor?..”  Kendisi çok hoş sohbet idi. Bundan dolayı soyadı lezzetli, yani tatlı nezetli idi. Brezilya da çok hayırlı işler yapmışlar. Cami inşasında emekleri olmuş. Caminin alemini İstanbul’dan bize yazıp oraya kadar gemiyle getirtmişlerdir. O kadar sevilmişler ki Brezilya’da bir sokağa Hüseyin Nezetli sokağı adını vermişler. Orada iken onları yaşatan hep vatan aşkı olmuş ve bu arzuyla da İstanbul’a kesin dönüş yaptılar… Kendisi İstanbul’da rahmetli oldu.

Yıllar sonra mezarını ziyaret edebildiğimizde, o hiçbir bakım yapılmayan mezarına dikilen gülün dev bir ağaç olduğunu hayretlerle gördük. Ondaki vatan sevgisi, yaptığı güzellikleri bir gül ağacından fışkırmıştı sanki…. Hüseyin ağabeyimizin Vatan Kırım’da kalan ve 18 Mayıs 1944’te sürgün edilen kız kardeşi oğlu ve kızından biri Semerkant’ta, biri Bakü de.  Aileler dağılmış… O zamanki teknoloji ile Sovyet rejimi içinde haberleşmek yok. Onları da uzun yıllar süren nice aramalar sonucu bulmuşlar.

Kırım’da Kırım Tatar yaşam izi yok edilmiş neredeyse. Bir zamanlar Bahçesaray’daki Han Sarayında halkını idare eden kurulu bir düzenle devleti olan köklü tarihin, köklü kültürlerin izlerinden eser yok.

Fakat bu oda da sıcak bir ışık var. Küçük Kırım sanki. Bu oda Sirkeci’den Vilayete çıkan Ankara Caddesi No 54 adresindeki iş hanının ikinci katındaki Müstecib Ülküsal beyin avukatlık bürosu. Aynı zamanda Emel Dergisi’nin idarehanesi. Bu odada sevgi var, sadakat ve en önemlisi gerçek samimi ve sağlam bir dostluk var. Kırım sevdası var. Kırım var. Yaşanan güzel anılar geçmiş acıları örtüyor bu dostluk birleşmesinde bir şifalanma yaşanıyor.

O yıllarda Kırım’ı Vatan’ı tekrar görme duyma kavuşma umudu sözlerle açıkça söylenmiyor, yapılan ideal çalışmalar içlerde derin bir yerlerde kutsal bir kitap gibi saygıyla ve azimle inançla tutuluyor. Düşünüyorum da, şimdi duygular sığ. İnsanlar nasıl çıkar amaçlı değişebiliyor?

Emel dergisi o zamanlarda Kırım Türklerinin tek sesi, tek nefesi, onunla köklü geçmişimizi tarihimizi kültürümüzü öğreniyor, yaşıyorduk. Aynı ideale sahip, aynı millî duyguları taşıyanları buluşturuyordu. Okuldu, öğretiyordu.  Emel’in anlamını ve önemini o yılları yaşayanlar iyi bilir. Şimdiki gibi yüzlerce kişi yoktu Kırım için yanıp tutuşan, ama gören gözler, tarihin tanıkları bilirler ki, bugünlerde Türkiye’de binlerce kişiyi saran Kırım sevgisinin ve heyecanının temelinde, kaynağında Emel vardır Emelciler vardır.

Yaşıtlarına göre oldukça cılız bir kız belediye otobüsünden iniyor. Hürriyet gazetesinin o zamanlar Babıali’de olan büyük binasının önünden. Cağaloğlu yokuşundan aşağı doğru koşarak iniyor. Çünkü o saygıdeğer yaşlı tonton insanlar hele Avukat Müstecib Ülküsal bey elinde bastonu ile İstanbul’un onca uzak yolundan ondan önce gelmiştir bile. Yıllardır bıkmadan usanmadan Kırım için mücadele eden bu muhteşem insan geçen onca yıla rağmen görev aşkı ve sorumluluğundan bir şey kaybetmemiştir, dakiktir. Binanın kapısından girip daracık merdivenleri tüy gibi uçarcasına çıkıyor ve bu saygıdeğer yaşlı beylerin sıcak güleç güler yüzleri onu karşılıyor. Birlikte sıcak sohbetler olurken ellerimiz Emel dergilerinde tek tek adresler yazılıp paketleniyorken sohbetler anılarda geziniyorlar.

Bazen birkaç nezih ziyaretçi de oluyor. Emel’de durmak yok, herkes gücü nisbetinde çalışıyorken kapı usulca tıklıyor. Aşağıdan kahveci elinde sarı pirinçten üç saplı askılı tepsisiyle kapıdan içeri giriyor. Tepsi içinde ince belli altın yaldızdan çizgili süsü olan çay bardaklarını önümüze koyup, saygıyla odadan çıkıyor. “Yorgunluğumuzu ancak bir şey telafi edebilir” diyor içlerinden biri ki bu genelde Av. İbrahim Otar bey oluyor. Bize bir Kırım şarkısı söyler misin oluyor… O zamanlarda halamdan duyduğum eski şarkılardan başlıyorum. Yavaştan onlarda aheste aheste mırıldanarak katılıyorlar…

Tan yıldızı parılday,

Ep yürek ağlay

Ayrılmaq da göñlümde yoqtu

Nazlı da leylam yar…..

 

Bir Kırım yırı yetmez ki… Boztorgay, Karadeniz col berse de kaday,vb.

Bu arada Emel dergileri paketlendi, çuvallara konuldu. Bu genç delikanlılardan biri, birileri çuvalları sırtına vuracak, büyük postaneye götürecek, saatlerce postaya vermek için uğraşacak…

Vatan Kırım aşkıyla dolu, burada saydığım veya sayamadığım bütün bu aziz insanların hatıraları önünde sevgi ve saygıyla eğiliyorum.

Ocak-Şubat-Mart 2024. Sayı: 286.  sayfa .

TAVSİYELER

KANAL 3 TV’YE KONUŞAN ZAFER KARATAY UKRAYNA RUSYA SAVAŞINI VE KIRIM’IN DURUMUNU DEĞERLENDİRDİ

KARATAY, KIRIM’DA RUS ZÜLMÜ DEVAM EDİYOR VE KIRIM TÜRKLERİ RUSYA İŞGALİNDE YAŞAMAK İSTEMİYOR Kırım Tatar …