Tuncer KALKAY*
Milletlerin başarı hikâyeleri ve dönemeçleri tarih içerisinde önemli bir yere sahiptir ve bu olgular o milletin kaderini de belirler.
Kırım Tatarlarının tarihe iz bıraktıkları en temel başlık 300 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdürebilen Kırım Hanlığıdır. Diğer temel başlıkları ise şöyle sıralayabiliriz;
- Hanlığın yıkılmasından 100 yıl sonra yayın hayatına başlayan Tercüman Gazetesi ve İsmail Bey Gaspıralı ile karanlıktan aydınlanma dönemine geçiş,
- Kırım Tatar Milli Kurultayı’na ve Kırım Ahali Cumhuriyeti’ne giden süreç,
- Büyük Sürgün,
- Sürgündeki vatana dönüş mücadelesi,
- Vatana dönüş,
- Kırım Tatar Milli Kurultayı’nın yeniden tesisi ve özyönetimin kurulması.
Bunların tamamını Vatan Kırım Merkezli düşünebiliriz.
Bir de bunların yanında Diaspora yönü vardır ki, onun temelini de Emel’i koymak yerinde olacaktır. Emel sadece bir dergi, hatta bir milli yayın organı değil, Kırım Tatar milli hareketinin Diaspora’da şekillenmesini sağlayan bir teşkilatlanma modelidir.
Emel’i 3 dönem halinde görmek yerinde olacaktır.
1- 1930 ila 1940 arasındaki Dobruca merkezli dönem
2- 1960‒1983 İstanbul merkezli dönem (1960-1962 Ankara, 1962- 1983 İstanbul)
3- 1983 sonrası Ankara merkezli dönem (1983-1998 Ankara, 2008-2018 İstanbul)
Emel bu her 3 dönemde de bulundukları coğrafya, zaman ve toplum şartlarına göre çok önemli işlev üstlenmiştir.
Konumuzun, Emel’in Ankara’ya gelişinin 35. yılı vesilesi olması nedeniyle de 83 ruhu üzerinde duracağım. Konu içerisinde özel bilgiler de paylaşacağım.
Lise çağlarında çok bulanık bilgilerle Sürgün ’den haberdar olmuştum. Sürgün’ün zihnimde yarattığı travma ve sorulara karşı arayışlar, Emel Dergisine doğru bir yöneliş başlatmıştı. Emel’deki büyüklerimizle irtibata geçmek, onlara destek olmak istemiş, ama bir türlü irtibat kuramamıştım. Ancak bir gün müthiş bir şey olmuş, Ziraat Fakültesi’nde öğrenci iken Emel Dergisinin Ankara’ya taşındığını öğrenmiştim. Yıl 1983 ve ben ona gitmek isterken Emel ayağıma kadar gelmişti. Bahçelievler’deki yerini tespit ettikten sonra haftada birkaç kez uğramaya başlamıştım. Bir türlü açıkken denk gelmiyor, gidemediğim zamanlarda yoklamaya kardeşim Tuncay’ı gönderiyordum. Okulda da aktif bir öğrenci olup, Kırım ile ilgim biliniyordu. Bir gün bir arkadaş, “Bizim eve de Kırım Tatarı olan bir arkadaş geliyor, Emel diye bir dergi de çıkarıyorlarmış, tanışmanızı isterim” deyince milli piyango çıkmış gibi sevindim ve 1983 yılında Emel kapısını bize de bu şekilde açmış oldu. Randevu günü Emel’de ismini not aldığım Mükremin Şahin ve yanında Zafer Karatay ile ilk görüşmemizi yaptık. Devamında da diğer Emelciler ile tanıştık. O günden beri de çizgimizden sapmadan devam dedik. Emel Okulunun, emel tedrisatının her safhasından geçtik.
Emel’deki çalışma yöntemlerimiz 4 ana safhada toplayabiliriz
1- Bilgi: öncelikle milli hareketin temel bilgilerine erişim, Cafer Seydahmet’in gençlere seslenişi, başta cengiz dağcı olmak üzere Kırım konusunda yazılmış edebi eserleri okuma, haber kanallarını takip, Kiril Alfabesi öğrenerek Lenin Bayrağı gazetesi, Yıldız dergilerini okuma ile ilk bilgilerin alınması sağlanıyordu.
2- Müzakere: özellikle Perşembe toplantılarında aktif katılımlar ile gündemin değerlendirilmesi, geçen haftanın değerlendirilmesi, önümüzdeki haftanın programı ve Kırım konusunda önceden belirlediğimiz konular üzerinde detaylı değerlendirmeler yapılıyordu.
3- Planlama: Emel’in yazılarının yazılması, toplanması, baskıya hazırlanması, yapılacak görüşmeler, gençlik aktiviteleri, dernek etkinlikleri, finansman (abone, reklam, fon) konusundaki planlamalar istişarelerimiz sonucunda belirleniyordu.
4- Eylem: Derginin çıkarılması, dağıtılması, başta köşe yazarları olmak üzere farklı konumdaki kişiler ile görüşmeler, Halkoyunları çalışmaları, tepreçler, dernek faaliyetlerine yönelik çalışmalar bu safhaların sonunda tamamlanmış oluyordu.
Zamanımızın büyük bir kısmını Emel için kullansak da bunu özel yaşamlara da yansıtabiliyorduk. Dergiden geç vakitlerde ayrılırken Zafer Karatay ile aynı istikamete gidiyorduk. Konuşmalarımız bitmeyince ilk durak olan Karatay’ların evinde çay molası veriyorduk, bazen bu yemek molasına da dönüşüyordu, hatta haftada birkaç gün devam ettiği günler oluyordu. Evin en büyüğü Zübeyde Karatay olmak üzere bütün aile az kahrımızı çekmedi. Çoğu zaman gece yarılarında eve dönüyorduk. Zamanımızın çoğu Emel çalışmalarına ayırmamıza rağmen diğer sorumluluklarımızı da yerine getiriyorduk. Çoğu zaman gece yarılarından sonra ders çalışmaya başlıyordum. Okulu nasıl bitirdiğimi de merak edenlere söyleyeyim; birincilikle. Benzer şekilde çalışma hayatlarında diğer arkadaşlarım da hep en önde idi, en iyisi idi. Bunlar da o dönem farkında olmadan Emel’in Bizlere kazandırdıklarından sadece bazılarıydı.
1985 yılında Hakan Kırımlı’nın yurt dışına gitmesi, 1986 yılında Zafer Karatay’ında İstanbul’a gitmesi, mezun olan arkadaşlarımızın ailelerinin yanına dönmesi ya da farklı nedenlerle Ankara’dan ayrılmalar neticesinde de daha farklı bir döneme girmiştik. Zafer Karatay ile Kırım Tatarca yaptığımız mektuplaşma, Hakan Kırımlı’da daha bir masraflı oluyordu. Tabii aklınıza hemen yurt dışı pul parası gelebilir. Masraf da sadece Kırım Tatarca yazmak değil, bir de Kiril Alfabesi ile yazmaktan kaynaklıydı. Bunlarla birlikte Ankara dışında bulunan diğer arkadaşlarla yapılan mektuplaşmalarımız iletişimimizin ve çalışmalarımızın temel kaynağını oluşturuyordu.
Her türlü olumsuzluğa rağmen o zaman ki şartlarda çok değerli çalışmalar yapabildik.
1981’yılında başlatılan geleneksel tepreçlerimize, özellikle üniversiteli gençlerin katılımları artırılarak, bu tepreçlerin bir eğitim ve kültür aşılama ortamları olması sağlandı. Bu tepreç geleneği Ankara’da yeniden canlandırıldıktan sonra dalga dalga bütün Türkiye geneline yayıldı.
Emelciler olarak Ankara’daki Kırım Derneğinin yeniden faaliyet geçmesini sağladık ve başlattığımız Kırım Tatar halk oyunlarına gençleri toplayıp onları da milli hareketimiz içerisinde yer almalarını sağlamaya gayret ettik.
Sürgünün 40. yılı vesilesi ile 1984 yılında Sürgün faciasını ilk defa ve de manşetten ulusal basına taşıyabildik. Ankara’da büroları bulunan yazılı basının (ki o zaman TRT dışında görsel basın oluşmamıştı) yetkilileri ve köşe yazarlarını, aramızda yaptığımız görev dağılımında belirlediğimiz gruplar halinde ziyaret ederek yüz yüze bilgilendirmeler yaptık. Ayrıca köşe yazarlarına Sürgünü anlatan yüzlerce mektup gönderdik.
1986 yılında Mustafa Aga’nın cezasının 3 yıl daha uzatılması girişiminin uluslararası boyuttaki protesto organizasyonlarının Türkiye boyutunu yürüttük. “Kırımoglu’na Hürriyet” sloganı ile; imza kampanyası, uluslararası kuruluşlara yazılı müracaatlar, düzenlenen paneller yanında, Hükümet Üyeleri, TBMM Üyeleri, Siyasi Parti Liderleri, basın kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarına kadar yapılan görüşmeler ile kamuoyunda ve ulusal basında ses getirilmesini başardık.
1987 yılındaki Kremlin gösterileri vesilesiyle Kırım Tatarlarının itibarsızlaştırmaya çalışan TASS Ajansının uydurma haberlerine karşı basın toplantısı düzenledik.
Kırım Derneği’nin çalışmalarını çok daha ilerilere taşıyabilmek için 1987 yılında Dr. Ahmed İhsan Kırımlı’yı ikna ettik ve o tarihten son nefesine kadar, vatana birlikte hizmet ettik.
Emel Dergisinin Bahçelievlerde bulunan Ankara’daki ilk bürosu aynı zamanda Ankara Kırım Derneğimizin ilk mekânı oldu. Emel Kırım Vakfı’nın 1988 yılında Ankara Emek Mahallesinde edindiği bürosuna Emel Dergisi’nin taşınmasından sonra da Emel’in Ankara’daki yeri Dernek merkezi olarak derneğimizin büyümesi ve gelişmesine imkân sağladı. Emek Mahallesinde bulunan büromuzun bulunduğu sokağın adı “Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu Sokağı”, bu sokağın başladığı caddenin adı da “Kırım Caddesi” olarak, girişimlerimiz sonucunda Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından değiştirildi.
Sovyetler Birliği’nde 1986 yılında başlayan politika değişimleri (Glasnost-Perestroika) neticesinde Kırım Tatarlarının daha çok çıkmaya başlayan sesleri, Türkiye’de de karşılık bularak dernekler de çoğalmaya başladı. 1989 yılında bu derneklerin bir çatı altında toplanması ile ilgili toplantılarda da ara bulucu ve katalizör rolü aldık.
1990 yılında derneklerin büyük bir kısmının Genel Merkez çatısı altında toplanmasında önemli rol aldık.
1989 ve 1990 yıllarındaki ilk organize Vatan Kırım’a seyahatleri gerçekleştirdik.
1992 yılında Mustafa Kırımoğlu’nun ilk Türkiye seyahatini yönettik.
1992 yılında “Evimizi geri veri” sloganı ile vatan Kırım’a en kapsamlı ilk yardım kampanyasını düzenledik. Bunu pek çok kampanya takip etti.
Bunlar sadece dönüm noktası diye nitelenecek faaliyetlerden bazılarıdır. Bunların yanında yüzlerce etkinliği yönettik, yönlendirdik. Bütün bunlar inancımızın, samimiyetimizin, emeklerimizin, Emel’de bilgi ile, istişare ile, strateji ile yoğrularak belirli bir disiplin içerisindeki planlamalar sonucu gerçekleşiyordu. Olaylara karşı tepkimiz anlık ve duygusal olmaktan ziyade akıl ve sorumlulukla gelişti.
2014 yılında Vatanımız Kırım’ın işgaline karşı; diğer derneklerimiz, vakıflarımız, inançlı ve vicdanlı vatandaşlarımızla birlikte müthiş bir duruş sergiledik.
Emel’in bizlere yüklediği sorumlulukları bugünlere kadar taşıyabildik ve ömrümüz yettiğince sürdüreceğiz inşallah. Emel okulundan başlamak üzere, Kırım ile ilgili pek çok sahada, en büyük Diaspora kuruluşlarından olan Kırım Derneği Genel Başkanlığına kadar, çok değişik görevlerde bulunmak nasip oldu. Ancak kendimi her zaman Emelci kimliğim ile tanımladım. Emel Dergisinin uzun yıllar boyunca Ankara Temsilciği görevini sürdürürken tarihe not düşülecek çok önemli olaylara da tanık olduk.
Heyecanımız ve enerjimiz ilk günlerimizdeki gibi olsa da bir taraftan da hayatın gerçekleri devam ediyor, zaman da hepimizden çok şeyler götürüyor. Bunun için Emelimizi sürdürebilmek, daha ilerilere taşıyabilmek adına sorumluluklarımızı tekrar gözden geçirmemiz, paylaşmamız, hatta devretmeye de başlamamız gerekiyor. Bütün bunları da hem tecrübeli arkadaşlarımızla hem de dinamik arkadaşlarımızla hep birlikte yapacağız.
* Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği eski Genel Başkanı.
Emel 266. Ocak-Şubat-Mart 2019.