Hansaray’a Ne Yaptılar ?

Yazan: Elmira KURTSEYİTOVA, Türkçeye Çeviren: Doç. Dr. Hakan KIRIMLI.

Bahçesaray’daki meşhur Hansaray şu anda içinde bulunduğu halde Kırım Tatarlarına gerekli midir? Bu soruyu Hansaray’ı her ziyaret edişimde kendime ve tanıdıklarıma sormaktan kendimi alamıyorum. Bunun cevabı tek kelimeyle “Hayır”dır. Saray halen tamamen ihmal edilmiş, sefil bir durumdadır. Kırım Tatarlarının bu dört yüzyılı aşkın bir süredir varolan essiz sanat şaheserinin başından çok şeyler geçmiştir.

Hansaray 1519 yılında I. Mengli Geray Han tarafından inşa ettirildi. 1736’da Rus ordusu kumandanı von Münnich tarafından yakılmış ve geriye yalnızca hamam ve hazire kalabilmiştir. Yeniden inşa edilmekle birlikte, 1737 yılında General Lassi’nin seferi sırasında ve 1771’de de Knyaz Dolgorukov’un askerleri tarafından büyük tahribata uğratılmıştır.

1914 yılına ait bir seyahat rehberinde Hansaray hakkında şöyle yazılmaktaydı: “Artık Rusların elinde bulunan Saray bir kaç restorasyondan geçmiş olup bunların neticesinde eski görünüşünü gitgide kaybetmiştir. Bu binanın karakterine yabancı olan restoratörlerin her biri burayı alaca bulaca ve kaba bir şekilde boyayarak süslemişlerdir. Saray dahilinde hanlar devrinde olması gereken ihtişamdan eser kalmamıştır. Hansaray bilhassa iki yıl boyunca içine bir askerî hastahanenin kurulduğu 1854-1855 Kırım Savaşı sırasında büyük zarar görmüştür.”

Hansaray’ı tasvir eden Grengros (Starie Godi dergisi, 1912), sarayın en eski kısımlarında bir taraftan Arap-Fars ve Türk tarzlarına rastlanırken, diğer taraftan da İtalyan Rönesans stiliyle karşılaşıldığını kaydetmektedir. Ressam Ömer’in eserlerini araştıran M. Y. Ginzburg’un belirttiği üzere, buradaki ince sanat eseri dokumaların kaba bir şekilde tahribi, bu büyük mimarî-sanat kompleksine yapılan saldırının çirkin bir örneğini teşkil etmiştir.

Burada söz konusu olan Ömer’in 1763 yılında Han Camii’nde yaptığı süslemelerdir: “Dış süslemeler sonraki sıvaların altına gömülmüş, ana avluya bakan duvara ise hiç de Ömer’inkine benzemeyen kaba ve sanattan anlamayan bir el tarafından, ne şekillere ne de tonlara uyan ve duvarın sathi itibarıyla ölçeksizliğiyle doğrudan tüyler ürperten benekler kondurulmuştur. Ömer’in yaptığı orijinal süslemeler, Harkov’dan satın alınan boyalarla ve Nejin’den gelen duvar boyacılarının eliyle meydana getirilen bu tabakanın altında gizlenmektedir.”

Tavrida Guberniyası arşivinin 1784’e ait dosyaları arasında Hansaray’da “Potyomkin’in 28 Haziran 1784 tarihli emri üzerine Yüzbaşı Tolmaçevskiy yönetiminde yapılan restorasyon”un nasıl gerçekleştirildiğinin aslî belgeleri mevcuttur. Kırım’ın Rusya’ya “katılması”nın üzerinden bir yıl bile geçmeden, Tolmaçevskiy gibi yiğit yüzbaşılar Müslüman kültürü hakkında uzaktan yakından bir fikre sahip olmayan Nejinli boyacıları tutarak Hansaray’ı yeniden inşa ediyor, boyuyor ve hanlar Kırım’ından mucizevî olarak geriye ne kaldıysa onları da bilfiil imha ediyorlardı.

Halen Kırım Tatar sanatının şaheserlerinden ne kadarının bütün bu Nejinli “ustalar”in sonraki kaba-saba boyamalarının altında yattığını hesaplamak zordur. Her halükârda bu adamlar, Saray’ın incisi ve Kırım Geray Han’ın baş övünç kaynağı olan Altın Oda’nin üzerinde iyice esaslı uğraşmışlar ve Ömer’in en mükemmel süslemelerinin üstünü boyayarak burayı bastan sona berbat etmişlerdir.

1917’de tanınmış sanatçı, sanat tarihçisi ve arkeolog Üseyin Bodaninskiy Hansaray’da müze kurarak, Kırım Tatar etnografyasına ait malzemelerle nakış, dokuma, kuyumculuk eserleri, tahta ve taş oymacılık eserleri gibi halk süsleme sanatının mâmullerini buraya topladı. Bodaninskiy araştırmacılık ve tanıtma faaliyetlerini (bu meyanda turistik Hansaray gezileri ve arkeolojik kazılar) yürütüyordu.

1944’de Kırım Tatarlarının sürülmesinden sonra müze kapatıldı ve son derece değerli malzemeler yok oldu. “Saray Müzesi” ise yalnızca Kırım Tatarlarını her türlü akla gelmez kötülüklerle itham ve onlara iftira etmekte kullanılıyordu. İftiralar şairâne efsaneleri toplamış, hükümdarları şâhane şiirler yazan ve müstesna dinî hoşgörüsü ile temayüz etmiş bir halka yöneltiliyordu.

Her şehirde ve köyde mevcut olan pek çok sayıdaki cami ve medreselerden (meselâ Karasubazar’da 21 tane vardı) gayri, Bahçesaray’da Zincirli Medrese, Uruc (Uspenskiy) Manastırı, ilk hanların türbeleri, Çufut Kale’deki Musevî havraları, Karaim kenesaları birbirine çok yakın inşa edilmişlerdi.

Sürgünden sonraki yarim asır boyunca Hansaray’daki gezi rehberleri bütün bir halkı çapulculukla, soygunculukla, vahşîlikle ve benzer kötülüklerle suçlayarak turistlere metodik olarak yarımadada nasıl korkunç halkın yaşamış olduğunu telkin ediyorlar ve böylelikle bu halkın 1944’de son ferdine kadar sürgün edilmiş olmasını haklı gösteriyorlardı. Bugüne kadar bu gibi maksatlar için kullanılmış olan böyle bir “mukaddes yer” bize gerekli midir? Eğer Kırım’da mevcut bütün müzeler karşılaştırılacak olunursa görülür ki Hansaray içlerinde en perişan ve sefil halde olanıdır. Ne müze ne saray olan ve çok zamandır ciddî bir restorasyona ve yenilemeye ihtiyaç gösteren bu yerin uzun yıllardır niçin ve nasıl müze olarak faaliyet gösterdiğini anlamak mümkün değildir.


* Rusça’dan tercüme ettiğimiz bu yazının aslı Akmescit’de Kırım Tatar ve Rus dillerinde yayınlanan Qırım gazetesinin 18 Ocak 1997 tarihli nüshasında derc olunmuştur (Çevirenin notu).


Emel 218 Ocak Şubat 1997. sayfa 4-5.

TAVSİYELER

KIRIM SÜRGÜNÜNÜ ANMA, FİLM GÖSTERİMİ VE KONFERANSA DAVET

EMEL KIRIM VAKFI VE EMEL DERGİSİ- EMEL FİKİR KÜLTÜR KONFERANSI Üsküdar Belediyesinin desteğiyle Kırım Sürgününün …