İçerik sitemize henüz yüklenmedi. Emel Dergisi 22, Mayıs-Haziran 1964. Sayfa 1-.
JENOSİT VE KIRIM TÜRKLERİ
İbrahim OTAR
Kırım Türklerinin, asırlardan beri üzerinde yaşadıkları, devletlerini kurdukları Kırım’dan topyekûn sürülmeleri, Sovyetler Birliği tarafından 25 Haziran 1946’da ilan edilmiştir. Bu sürgünden maksat “Bir milleti tamamen imha etmek” olduğundan 9 Aralık 1948 tarihinde Paris’te Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Genel Kurulu’nca kabul olunan “Jenosidin önlenmesi ve cezalandırılması hakkındaki sözleşme” hükümlerine göre uluslararası bir suçtur ve suçluların cezalandırılması lâzımdır. Uluslararası hayatta bugün “barış içinde beraber yaşama”, “milletler kardeşliği” gibi büyük sözler söyleyip âdi suçları işleyen kimseler, kendilerinin “dünyanın en ileri sosyalist devleti” olduğunu iddia eden Sovyetler Birliği’nde yetişmiştir ve yetişmektedir. Kırım Türklerinin toptan sürgünü olayını Jenosit Anlaşması açısından eleştirmeden evvel, Çarlık Rusya’sında ve sonrada Komünist Rusya’da Kırım Türklerinin maruz kaldıkları temsil, tehcir ve imha zulümlerini kısaca gözden geçirelim.
***
21 Nisan 1783 tarihinde, Kırım’ın Ruslar tarafından işgali ile Kırım Hanlığı sukut etmiş ve bundan sonrada Çarlık Rusya’sı Kırım’da tam bir müstemleke siyaseti gütmüştür. Rusya, Kırım’ı istilâ ettikten sonra, Kırım Türklerinin idarî, adlî ve maarif organları lâğvedilmiş ve maddî medeniyeti tahrip edilmişti. Yerli Müslüman halkı için, sosyal ve dinî tahditler konmuş, binlerce dönüm müşterek ve hususî arazî müsadere edilmiş veya Çarlık Zadegânı’nın mülkiyetine verilmişti. Bu siyaset Kırım Türklerinin 1785’de başlayan ve muayyen fasılalarla 1902 yılına kadar devam eden Türkiye’ye kitle halinde hicretlerine sebebiyet vermiş ve neticede Kırım’ın yerli Türk nüfusu, bir asır içinde, geçen asrın sonlarına doğru 280.000’e düşmüştü. Bu meseleyi araştıran tarihçilerin kanaatine göre, XX. asrın başına kadar l-1.5 milyon Kırım Türkü vatanlarını terk etmek mecburiyetinde kalmışlardı.
Buna rağmen 1917 Rus İhtilâlinin arifesinde Kırım Türkleri, bütün Kırım nüfusunun nispî ekseriyetini teşkil ediyordu.
1917’de, Rusya’daki ihtilâl hareketi Kırım Türklerinin millî kurtuluş hareketini hızlandırdı. Aynı yılın 9 Aralık gününde toplanan Kırım Türklerinin Kurultay’ı, 13 Aralık 1917’de müstakil Kırım Halk Cumhuriyeti’ni ilân ve Kırım hükümetini teşkil etmişti. Bu millî hükümet, Ocak-Nisan 1918 arasında Bolşeviklerin silahlı hücumuna uğradı. Nisan 1918’de Alman ordusu, Bolşevikleri Kırım’dan kovdu. Aynı yılın mayıs ayında da Kırım Halk Cumhuriyeti yeniden faaliyetine devama başladı. Kırım’ın muhtelif halklarından teşekkül eden hükümet, idarî ve adlî organlarını kurduktan sonra, Kırım istiklâlini Türkiye ve Almanya’ya tanıtmaya muvaffak oldu.
Beyaz Rus ordularının işgalleri devrelerinden sonra, 16 Kasım 1920’de, Kırım Bolşevikler tarafından yeniden ve tamamen işgal ve Sovyet Rusya’ya ilhak edildi.
Lenin’in ve milletler komiseri Stalin’in imzasıyla 19.12.1917’de hassaten Rusya ve Şark Müslümanlarına hitaben bir beyanname neşredilmişti. Bu beyannamede ezcümle “… Rusya Müslümanları; Volga Tatarları, Kırım Tatarları, Kırgızlar, Sibirya ve Türkistan Şartlan, Kafkasya Türkleri ve Tatarları, Çeçenler, Şimalî Kafkasyalılar ve Rus çarları, zâlimleri tarafından bütün camileri, minberleri yıkılmış; dinleri, âdetleri çiğnenmiş olanlar, biz, sizlere hitap ediyoruz!
Sizlerin dinleriniz, âdetleriniz, millî ve harsî müesseseleriniz bundan böyle her türlü tecavüzden masundurlar. Millî hayatınızı bütün mânâsıyla hürriyetle tanzim ediniz, bu hakkınızdır. Biliniz ki gerek sizlerin ve gerekse bütün Rusya’da yaşayan milletlerin haklarını, inkılâp ve Sovyetler himaye ve müdafaa etmektedirler.
Bu inkılâba ve onun hükümetine yardım ediniz!
Arkadaşlar! Yükselttiğimiz bayrakla, her mahkûm millete hürriyet götürüyoruz. Müslümanlar- Biz sizden maddî ve manevî yardım bekliyoruz…” deniyordu.
Çarlık Rusya’sının emperyalist siyasetinin kurbanı milletler için bu beyanname büyük bir ümitti. Fakat, gaye için her vasıtayı mubah sayan komünistlerin sözleri ile işleri arasında benzerlik bulunmadığı derhal görüldü. Nitekim, Kırım Bolşeviklerin hakimiyetine geçince, Macar komünisti Bela Khun iktidara getirildi ve tedhiş rejimi de Kırım’da hükmünü icra etmeğe başladı. 60-70 bin Kırım vatandaşı kurşuna dizildi.
Fakat bir müddet sonra, bir taraftan Müslüman şarkın sempatisini kazanmak, diğer taraftan da halkın mukavemetini kırmak arzusu komünistleri Kırım’da tedhişi kesmeğe şevketti ve Kırım 18 Ekim 1921’de Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak ilân edildi.
***
Kırım, 1921 Kasım ayından 1922 Haziran’ına kadar açlık felâketine maruz kaldı. 100.000 kişi açlıktan öldü, 50.000 kişi hicret etti. Kırım’ın nüfusu % 21 nispetinde azaldı, Kırım Türklerinden bu açlıkta ölenler 60.000 kişi, yani ölenlerin % 60’ını teşkil ediyordu. Bu açlıkta Kırım Türklerinin büyük kayıp vermelerinin sebebi, çokluğu köylerde yaşayan Türk halkından gıda maddelerinin müsaderesi, 1921 mahsulünün büyük kısmını Bolşeviklerin Kırım’dan ihraç etmeleri, İtalyan Kızılhaçı’nın aç Kırım’a yardım teklifini Sovyet hükümetinin reddetmesi ve Türkiye’nin Kırım halkına gönderdiği hububatı Kırımlılara dağıtmayıp başka maksatlara sarf etmesi, bazı dış yardımların Kırım’daki Türklere değil Ruslara tahsis edilmesi ve Kırım’da açlığı önlemek için bir tedbir alınmamasıdır.
1923-1927 yıllarında, Lenin’in tatbik ettiği NEP – yeni iktisadî sistem, Kırım Türklerinin nispeten normal şartlar içinde yaşamasını mümkün kıldı. Fakat Stalin’in iktidara gelmesi üzerine, 1928’den itibaren, komünistlerin ifadesi ile “Yerli burjuva milletçiliğine karşı” “Sovyetleştirme”, daha doğrusu “Ruslaştırma” hareketi kuvvetlendi. Kırım’ın muhtariyet haklarını korumak maksadıyla harekete geçen, başlarında Kırım İcra Komitesi Reisi Veli İbrahim’in bulunduğu 3500’den fazla Kırım Türkü kurşuna dizildi veya sürgün edildi. Bu suretle Kırım Türk münevverlerinin orta ve yukarı yaşlı neslinin büyük bir kısmı yok edildi.
1929-1930 yıllarında, Kırım köy iktisadiyatı cebren kolektifleştirildi. 35-30 bin Kırım Türkü, “Kulak” (köy burjuvası) ve kulak yardakçıları denilerek, Ural ve Sibirya’ya sürgün edildi. Bunların büyük kısmı sürüldükleri yerlerde telef oldu. 1929 yılında bu imha siyasetine karşı Alakat isyanı oldu, fakat bastırıldı. Binlerle kişi kurşuna dizildi, temerküz kamplarına sevk edildi, zindanlara atıldı.
1931-1933 yıllarında, Kırım yeni bir açlık geçirdi. Kırım hububatının ve hayvanlarının harice sevkinin sebep olduğu bu açlıkta, cesetler şehir, köy sokaklarını kaplarken, Kırım buğdayı limanlarda vapurlara yükleniyordu. 1931’de Kırım Merkezî İcra Komitesi Başkanı Mehmet Kubay, “Moskova, Kırım Cumhuriyeti’ni yağma ve bütün tabiî servetini ihraç ediyor ve buna mukabil açlıktan kırılan ahaliye yiyecek bile vermiyor” dediği için sürgün edildi ve öldürüldü.
1931 ile 1936 yılı arasında Kırım’ı “Sovyetleştirme” siyasetinin neticesi olarak binlerce Kırım Türkü yurtlarından sürülmüş, camileri kapatılmış; dili, tarihi, edebiyatı Ruslaştırılmış, “burjuva milliyetçiliği”, “aksi inkılâpçılık”, “Troçkizm” vesaire isnadıyla suçlandırılarak münevverleri takibata uğramış ve kurşuna dizilmişlerdi. Böylece, “kökünü kurutmak maksadıyla” millî hayat ve aile âdetleri “Sovyet hayat tarzına” uydurulmak istenmişti.
1936-37 yıllarında, henüz hayatta kalan “milliyetçi” ve “burjuva”larla, Kırım Cumhuriyeti Merkezî İcra Komitesi Reisi İlyas Tarhan ve Halk Komiserleri Heyeti Başkanı Hüsamettin, Kırım hükümetinin bütün azaları, hattâ Kırım’ın “Sovyetleştirilmesi”ne bilfiil iştirak etmiş bulunan yeni “Sovyet” münevverlerinin (profesör, doktor, öğretmen, gazeteci, edip, şair, artist, ressam ve diğerleri) büyük kısmı tevkif, idam ve sürgün edildi. Hatta köylüler bile zindanlara atıldı.
Böylece, 1921-1941 yılları arasında Kırım Türklerinden 160-170 bin kişi imha edilmiş veya sürülmüştür ki, bu rakam Kırım Türkleri nüfusunun aşağı yukarı yarısı kadardı.
Bütün bu komünist-Rus faaliyetleri neticesinde de, Kırım Türklerinin varlık ve geleceklerinin temeli yıkılmış bulunuyordu.
Alman ordusunun 1941’de Kırım’a yaklaşması ve Bolşeviklerin Kırım’daki son günlerinde de NKVD idaresi, geceyi gündüze katarak sivil halkı tevkif ve idam ediyor, NKVD binası bodrumlarında ve şehir hapishanesinde, aralarında çocuklu ve emzikte kadınlar da ulunan mahpuslar kurşuna diziliyordu.
***
Almanlar Kırım’dan çekildikten sonra, 10-25 Nisan 1944’de Kırım Bolşevikler tarafından yeniden işgal edildi. Komünist ordularının Kırım’ı tekrar işgallerinin ilk iki haftası en şiddetli tedhiş zamanları idi.
Sovyet orduları Kırım’a girdikten sonra, kumandanlığın hususî bir emri ile bütün Kırım Türkleri iki hafta müddetle NKVD kıtalarının keyfî muamelesine terkedilmişti. Azgın askerler, kadınların, kızların ve küçük çocukların ırzına geçiyorlardı. Müdafaasız insanların malları yağma ediliyor, bunlar öldürülüyor ve rasgele asılıyorlardı.
1944 yılının ikinci yarısında Almanlara esir düşen ve 1945’te Almanların mağlûbiyeti üzerine Kırım’a dönen kimselerin anlattıklarına göre, Kırım’ın şehir ve köylerinde Kırım Türkleri güpegündüz katlediliyorlardı. Akmescit caddelerinin ağaçlarında Sovyet cellâtlarının astıkları kurbanlar sallanıyordu. Hadiseleri bizzat görenlerin ifadesine göre, en fazla tevkif ve katliama maruz kalanlar, Kırım’ın bilhassa Yalıboyu’nda yaşayan Türk köylüleri idi.
Kırım Türklerinin sürülmesinde vazifeli bulunan ve 1953 yılı Haziran’ında hürriyeti seçerek Batı’ya iltica etmiş bulunan NKVD yarbayı Grigoriy Stepanoviç Burlutskiy’in açıkladığına göre, Kırım Türklerinin topyekûn tehcir edilmesi hadisesi 1944 yılı Haziran’ında, yani Sovyet ordusunun Kırım’a girmesinden iki ay sonra vuku bulmuştur.
26 Haziran 1946 tarihli Moskova’da intişar eden Pravda ve İzvestiya gazetelerinde “Çeçen-İnguş ve Kırım Muhtar Cumhuriyeti’nin fesih, ahalilerinin ise başka yerlere tehcir edilmiş olduğuna dair Sovyet Hükümeti’nin resmî beyanatı intişar etti. Rusya Federatif Sovyet Cumhuriyeti Yüksek Şûrası’nın 25 Haziran tarihli içtimaında riyaset divanı kâtibi Bahmurov’un beyanatında ezcümle:
“Büyük vatan harbi sıralarında, Sovyetler Birliği milletleri, Alman faşist gasplarına karşı vatanlarının şeref ve istiklâlini kahramanca müdafaa ettikleri bir zamanda, Alman ajanlarının propagandasına kapılan birçok Çeçen ve İnguş ve Kırım Tatarı, teşkil olunan gönüllü kıtalarına girerek, Alman ordusu ile birlikte Kızılordu’ya karşı silâhlı mücadeleye iştirak ettiler. Almanların emri ile dahilde Sovyet rejimine karşı kundakçı çeteleri vücuda getirdiler. Çeçen-İnguş ve Kırım Muhtar Cumhuriyetleri ahalisinin esas kütlesi bu vatan hainlerinin faaliyetlerine mâni olmadı. Bununla ilgili olarak, Çeçenlerle Kırım Tatarları Sovyetler Birliği’nin başka bölgelerine nakledilmiş bulunuyorlar” deniyordu.
Hükümetin bu resmî beyanatında Karaçay ve Balkarların mukadderatına dair bir işaret mevcut olmadığı dikkati çekmektedir. Zira, Karaçay-Balkarların, Çeçen-İnguşlar’dan daha evvel, 1943 yılının sonunda tasfiye edildikleri herkesçe malûmdur. Bunu Karaçay-Balkar, Çeçen-İnguş ve Kalmuklar’ın tehcir ve katliâmında bizzat iştirak etmiş olan NKVD subaylarından Grigoriy Burlutskiy’in hürriyeti seçtikten sonra verdiği beyanatı da teyit etmektedir. (G. Burlutskiy’in, Amerikanın Sesi radyosu Avrupa istasyonundan verdiği beyanat metni; 1954. Münih).
“Çeçenlerin ve Kırım Tatarlarının Sovyetler Birliği’nin diğer bölgelerine sürüldüklerinden, Çeçen-İnguş Muhtar Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’nin lağvından ve Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Kırım eyâletine inkılâp ettiğinden” bahseden Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Şûrası’nın kararnamesi; 25 Haziran 1946 da,1 yâni Kırım Türklerinin sürülmesinde iki yıl ve Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Kırım eyâletine çevrilmesinden bir yıl sonra neşredilmiştir.2
Burlutskiy açıklamalarına devam ederek, Kırım Türklerinin tehciri esnasında kullanılan metotların, Şimalî Kafkasya’nın “Çeçen-İnguş Cumhuriyetinde tatbik edilmiş olan metotların aynı olduğunu”, yani sürgünün, Kırım’a bu maksatla sevk edilen NKVD kıtaları tarafından bilaistisna bütün Türk halkının aynı zamanda ve ansızın tevkif edilerek yapıldığını söylemiştir. Mevkuflar kapalı yük vagonlarına bindirilmiş ve Kırım dışına sevk edilmişlerdir. Burlutskiy’in anlattığına göre, Kırım Türkleri “gafil avlanarak ansızın yakalandıkları” için “mukavemet etmeğe imkân bulamamışlardır”.
Sürülenler “hayvan nakline mahsus, hiçbir tertibatı olmayan iptidaî vagonlara doldurulmuşlardı”. “Vagonlar balık istifi dolduruluyor, kilitleniyor, mühürleniyor ve askerî kıt’âlar tarafından muhafazaya alınıyordu”. “Sürgün mahalli bildirilmemişti”. Burlutskiy’in tahminine göre, sürgün edilenlerin “büyük kısmı” daha yolda iken “telef olmuştur”.
Kırım Türklerinin kahir ekseriyetinin Ural’ın (Sverdlovsk bölgesinin) temerküz kamplarına sürüldükleri ve birçoklarının orada açlıktan, soğuktan ve tahammül-fersa köle emeğinden mahvoldukları tespit edilmiştir. Keza bir kısım Kırım Türkünün, Almanya’dan dönmüş işçilerle beraber, Özbekistan’ın Taşkent bölgesine ve Viborg’ın 25 kilometre cenubunda, Karelya berzahına sürüldükleri anlaşılmıştır.
Bu sürgüne istisnasız bütün Kırım Türkleri dahil edilmiştir. Alman -Sovyet harbi esnasında Sovyet Ordusu saflarında Almanlara karşı savaşarak “Sovyetler Birliği Kahramanı” unvanını “kazanan” (!) ve nişanlarla taltif edilen Kırım Türkleri gibi, 1941 yılı sonbaharında Bolşevikler tarafından Kırım’dan çıkarılarak Kafkasya’da iskân edilen ve bittâbi 1942-1944 yıllarında Kırım’da cereyan eden hadiselerle hiçbir ilgisi bulunmayan birkaç bin Kırım Türkü de sürgünden kurtulamamıştır. Hattâ, başta Kırım Merkezî İcra Komitesi Reisi Menlibari Abdülcelil Hayrullah olmak üzere, 1941-1944 yıllarında Almanlara karşı Sovyet çeteleri ile ayni safta mücadele etmiş bulunan ve 1944 yılı Nisan’ına kadar Kırım Türklerinden silâhlarını Alman ordusuna çevirmelerini ısrarla talep eden yerli Türk komünistler gibi, Türk dilinde Alman aleyhtarı beyanname ve gazete yayınlayan elli kadar aktif komünist gazeteci ve muharrir de aileleri ile birlikte sürgün cezasından kurtulamamışlardır.
Sürgün neticesinde Kırım’da yalnız Rus ahali kalmış ve buna Sovyetler Birliği merkezi bölgelerinden, yani Moskova, Yaroslav, Kursk, Penza ve Rostov eyaletlerinden getirilen Ruslar eklenmiştir.
Ve nihayet, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Riyaset Divanı, Kırım’ın, Rusya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nden ayrılması ve teritoryal, ekonomik ve kültürel bağları bulunduğu mucip sebebi ile Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne ilhakı hususunda, Rusya ve Ukrayna Cumhuriyetleri taraflarından ittihaz olunan kararları, 27 Şubat 1954 tarihinde neşrettiği kararname ile tasdik ve yürürlüğe vazeylemiştir. Bu kararla “Sovyetler Birliği’nde iki büyük Slav grubu, yani Rus ve Ukrainler arasındaki dostluk ve tesanütü sağlamak üzere” teritoryal, ekonomik ve kültürel hiçbir bağı bulunmamasına rağmen, bir Türk yurdu olan Kırım, Ruslar tarafından Ukraynalılara verilmiştir.
***
Sovyet hükûmetinin propaganda cihazı ve Sovyet ilmî, bu tehcir ve katliâmı haklı göstermek için, bunu, İkinci Dünya savaşında “Sovyet devletine karşı yapılmış ihanet” dolayısıyla “hâk edilmiş ceza” gibi göstermeye çalışmışlardır. Sovyet tarihçisi P. N. Nadinskiy bunun sebebini, “Kırım tatarlarının şuurunda sağlam olarak yerleşen kapitalizm kalıntıları ile izaha çalışmıştır. Fakat daha sonraları bu tehcir ve katliâmı haklı göstermekten kaçınılarak, ‘“Büyük Sovyet Ansiklopedisi”nin 2. tâb’ı dahil, Sovyet basının ve Sovyet ilmî neşriyatının sabitelerinden, uzak yakın mazisi şöyle dursun, Kırım Türklerinin ismini bile sükûtla geçiştirmek tercih
edilmiştir.
Komünist Rusya’nın Kırım Türklerini topyekûn tehcir ve katliâmı Rus emperyalizmi emellerinin, öteden beri tatbik olunagelen imha siyasetinin son safhasıdır. Bu, Rus emperyalizminin şoven siyasetinin neticesidir. Bunun bir delili de şudur:
Alman ordusu Kırım’a girdikten sonra, Bolşeviklerin bırakmış olduğu bir evrak dolabında, Sovyet hükümetinin daha 1941 yılı sonbaharında, Kırım Türklerini Kazakistan’a sürmek tasavvurunda olduğunu gösteren vesikalar bulunmuştur. Fakat Kırım’dan acele çıkmak zorunda kaldıklarından bu “tasavvurlarını gerçekleştirememişlerdir. Bu vesikalar 1941 yılında mevcut olduğuna göre, henüz “ihanet”in bahis konusu edilemeyeceği bir zamanda topyekûn sürgün kararının varlığını ispat eder.
1957 yılında, Sovyetler Birliği Yüksek Şûrası, bir kararname ile, Sovyet Hükümeti tarafından rejime ihanet suçu ile, 1943-44 yıllarında Orta Asya ve Sibirya’ya topyekûn sürgün edilen Kuzey Kafkasya halklarından Çeçen, İnguş, Balkar, Karaçay ve kuzey komşuları Kalmukların “itibarını iade” etmişti. Sovyetler Birliği Yüksek Şûrası Sesyon toplantısında, bu münasebetle şu husus belirtilmişti:
“…. Daha Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin XX. Kongresi’nde (1956) Sovyet devletinin Lenin millî siyaseti ana prensiplerinin geçmişte kabaca ihlâl edilmiş olduğunu gösterir sayısız olaylara işaret olunmuştu. Bu ihlâl, tatbikatta birçok milletleri hiçbir esasa dayanmadan topyekûn sürmek ve onları yerleştikleri yerlerde birtakım tahditlere tâbi kılmak şeklinde tecelli etmişti.”
Sesyon kararnamesinde daha sonra, Sovyet Hükümetinin “bu milletler hususunda yapılmış olan haksızlığı” düzelteceğinden, muhtariyetlerinin yeniden ihya edileceğinden, bu milletlere mensup vatandaşlara eski yurtlarına dönme müsaadesi verilerek hayatlarının yeniden doğrulması için elden gelen her türlü yardımı göreceklerinden söz ediliyordu. Sovyetler Birliği Yüksek Şûrasının ayni sesyon toplantısında kabul edilen bir karara göre de Çeçen-İnguş ve Kabartay-Balkar Muhtar Sovyet Cumhuriyetleri ve Karaçay-Çerkes Muhtar Eyâleti (Sürgünden evvel ayrı olan Karaçay ve Çerkeş eyâletleri yerine) yeniden kurulmuştu.” (Dergi, sayı 16, s.16’da A. F. Gorkin’in Yüksek Şûrada okunduğu rapor, İzvestiya Gazetesi, Moskova, 12.2.1967) ve (Sovyetler Birliği Yüksek Şûrası riyasetinin Balkar, Çeçen, İnguş, Kalmuk ve Karaçaylar muhtariyetinin yeniden kurulmasına dair emirnamelerinin tasdiki hakkındaki kanun, İzvestiya, 12.2.1957).
1943-44 yıllarında, Sovyet hükümetinin bir kararı ile tarihî anayurtlarından vahşiyane bir surette tehcir edilen Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmukların yeniden eski yurtları Kafkasya’ya iadeleri hakkında Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet Meclisi Riyaset Divanı tarafından kabul edilen 9 Ocak 1957 tarihli kararnamenin IV. Yüksek Sovyet Meclisi altıncı içtima devresinin 11 Şubat tarihli oturumunda tasdik edildiği, 12 Şubat tarihli Pravda gazetesinde intişar ettiği gibi bütün dünya ajansları tarafından da bildirilmiştir.
Bütün bu kararnamelerde ve kanunlarda Kırım Türklerinin yurtlarına iadesi bahis konusu edilmemiştir. Ancak, diğer milletler gibi, Kırım Türklerini de sürgüne gönderme işinde yararlık gösteren 700 Sovyet millî Emniyet subayından 700 madalyanın geri alınmasıyla iktifa olunmuştur. (Emel dergisi, İstanbul, Sayı 11, s. 23 – Sovyetler Birliği Resmî gazetesi 4.4.1962).
Taşkent’te intişar eden Pravda Vostoka (3.4.957) ve Kızıl Özbekistan (4.4.1957) gazetelerinde çıkan haberlerde Kırım Türklerinin veya onlardan mühim bir grubun Özbekistan’da bulunduğu ve bunlara mahsus Lenin Bayragı adlı bir gazete intişar edeceği yazılmıştır. Gazeteler, Kırım Türklerinin neden yurtlarına iade edilmediklerinden bahsetmemişlerdir.
Sürülen milletlerden bir kısmının eski yurtlarına dönmelerine müsaade kararında dahi-insanî hisler hâkim olmamıştır. Hruşçev ve diğer Sovyet idarecileri bu kararla, Kremlin’in harp sonrası tatbike kalkıştığı açık şovence siyaseti dolayısıyla Sovyetler Birliği’ne dahil Rus olmayan halklar, bilhassa Müslümanlar arasında gittikçe artan hoşnutsuzluğu zayıflatmayı ve Sovyet nüfus ve tesirinin dış doğu ülkelerine yayılmasını takviye etmeyi düşünmüşlerdir. Eğer hakikaten, bu yurda döndürme kararında insanî hisler
âmil olsa idi, Kırım Türklerinin de topyekûn tehciri, Hruşçev’in tâbiri ile bu “canavarca hareket”in tashihi cihetine de gidilirdi. Stalin’i canavarlıkla suçlayan Hruşçev, Kırım Türklerinin de yurtlarına dönmelerine imkân vermemek, bu tabiî haklarını iade etmemek suretiyle Stalin’in canavarca irtikâp eylediği Jenosit suçunu devam ettirmezdi.
Kırım Türkleri de diğerleri gibi yurtlarına iade edilmemiştir. Bizce bunun sebebi basittir. Kırım’dan Türk unsurunun tamamen uzaklaştırılması, Rusya’nın Kırım’a tamamen yerleşmesi ve Kırım’ın Sovyet-Rus stratejik tecavüz üssü haline getirilmesidir.
Hatırlayacak olursak, Jenosit’in sebebi, “Kırım Türklerinin Almanların teşkil ettiği gönüllü kıtalara girmesi, Kızılordu’ya karşı silâhlı mücadeleye iştirakleri” ve “bu vatan hainlerinin faaliyetlerine halkın mâni olmaması” idi. (Bahmurov’un beyanatı). Bu hareketler, Ruslar tarafından “Sovyet devletine karşı yapılmış ihanet” telâkki olunarak sürgün, “hak edilmiş ceza” olarak kabul olunmuştu… Diğer taraftan, Hruşçev, sürgün faciasını “canavarca bir hareket” olarak tavsif etmiş ve “vahşiyane tehcir ve katliâmlardan” bahsetmişti… XX. Komünist Partisi kongresinde de “birçok milletleri hiçbir esasa dayanmadan topyekûn sürmek” suretiyle Lenin millî siyaseti prensiplerinin ihlâl edildiğine işaret olunmuştu.
Tezat açıktır. Aynı rejimin, komünist rejimin bir lideri-Stalin, milletleri sürüyor, imha ediyor, diğeri ise – Hruşçev, bu hareketi suçladığı halde Kırım Türklerini yurtlarına döndürmüyor. Bu ancak, yalnız Hruşçev’in değil, bütün Sovyet Rusya ileri gelenlerinin -kendilerinin de ikrar ettikleri üzere- bu “canavarca hareket”i tasvip ettikleri şeklinde izah olunabilir.
Hruşçev’in telin ettiği Stalin devrinin barbarlığına karşı duyulan nefret yalnız Kırım Türkleri’nde değil, Ruslar da dahil, bütün Rusya emperyalizmi altındaki milletlerde yaygın halde idi. Hattâ bu nefretin bizzat Hruşçev’de de olduğu artık dünyaca biliniyor. Harp zamanında Ukraynalı vesair milletlerin olduğu gibi, Rusların da Almanlar tarafında gönüllü orduları vardı. Neden
bunlar cezalandırılmadı? Neden meselâ, harp zamanında Almanlar tarafına geçen Kızılordu generali Vlasov’un komutasında Ruslar Almanlarla iş birliği yaparak Sovyet idaresine karşı savaşmış bulundukları halde komünistler Rus milletini cezalandırmadı?… Çünkü onlar Rus’tu… Çünkü komünizm Rus emperyalizminin bir vasıtasıdır. Temel, Rus şovenizmidir.
Tarihin hiçbir devrinde Rus şovenizmi, komünist idaresinde olduğu kadar şahlanmamıştır.
Kırım Türklerinin sürgünü, haksızlığın, adaletsizliğin, canavarlığın barbarlığın, emperyalizmin, koloniyalizmin tipik örneğidir. Komünist diyelim, sosyalist diyelim, ne dersek diyelim, Kırım Türkleri, Rus şovenizminin, Rus emperyalizminin kurbanıdır. Rusya’nın ne olduğunu anlamak için, Kırım faciasını bilmek ve hatırlamak kâfidir. Ne yazık ki, dünya milletleri, dar menfaat hesaplarının dışına çıkamamaktadır. Biz, bu uluslararası canavarca suçu işleyenlerin ve tashih yoluna gitmeyerek fiiliyatları ile tasvip edenlerin de er-geç cezalandırılacaklarına inanıyoruz. Çünkü bu suç, bir milleti tamamen imha maksadıyla işlenmiş bir jenosit suçudur.
9 Aralık 1948 tarihinde Paris’te Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Genel Kurulu’nca kabul olunan “Jenosidin önlenmesi ve cezalandırılması hakkında sözleşme” de sözleşen taraflar:
“Jenosit’in medenî dünyaca takbih edilen ve Birleşmiş Milletler ruh ve amaçlarına aykırı bulunan bir devletler hukuku suçu sayıldığının, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Genel Kurulu tarafından 11 Aralık 1946 tarihinde alınan (96) sayılı kararla ilân edildiğini nazarı itibara alarak:
Tarihin bütün devirlerinde Jenosit’in insanlığa büyük kayıplar verdirdiğini kabul ederek;
İnsanlığı böyle menfur musibetten kurtarmak için milletlerarası iş birliğinin lüzumuna kani bulunduklarından aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır” dendikten sonra maddelere geçilmektedir. Anlaşmanın tümü, hâdisemizi ilgilendirmekle beraber, bilhassa l, 2, 3, ve 4. maddelerini, ehemmiyetlerine binaen aynen nakledelim:
Madde l — Sözleşen taraflar, Jenosidin ister barış ister savaş zamanında işlenmiş olsun, bir devletler hukuku suçu olduğunu tasdik
ederler ve bu suçu önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ederler.
Madde 2 — İşbu sözleşmede Jenosit, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubu kısmen veya tamamen imha etmek maksadıyla aşağıdaki fiillerden herhangi birinin irtikâp olunması demektir:
a) grup âzalarının katli;
b) grup âzalarının medenî ve aklî melekelerinin ciddî surette haleldar edilmesi;
c) grubun, bedenî varlığının kısmen veya tamamen imhasına müncer olacak hayat şartlarına kasten tâbi tutulması;
d) grup içinde doğumları sekteye uğratacak tedbirler alınması;
e) bir grup çocuklarının diğer bir gruba zorla nakledilmesi.
Madde 3 — Aşağıdaki fiiller cezalandırılacaklardır:
a) Jenosit;
b) Jenosit’i irtikâp için anlaşma;
c) Jenosit’i irtikâp için doğrudan doğruya ve aleni surette tahrik;
d) Jenosit’e teşebbüs;
e) Jenosit suçunda ortaklık.
Madde 4 — Jenosit suçunu veyahut 3.maddede mezkûr fillerden herhangi birini işlemiş olan şahıslar, hükümet ricali, memur veya hususi şahıslar cezalandırılacaklardır.
***
Şimdi, Jenosit anlaşmasının ışığı altında, Kırım Türklerinin topyekûn tehcir ve katliâmı konusunu gözden geçirelim.
Şimdiye kadarki izahlarımızdan, 1944 sürgününden evvel, Kırım Türklerinin muhtelif devrelerde tedricî bir surette imhaya tâbi tutulduğu, topyekûn sürgünün ise Almanların işgalinden evvel kararlaştırılmış olduğu açık olarak anlaşılır.
Kırım Türklerinin sorgusuz sualsiz öldürülmüş bulunmaları, sürgün edilmeden evvel, sürgün sırasında ve sürgün edildikleri yerde ölüme terk edilmeleri, Birleşmiş Milletler üyesi bulunan Sovyet Rusya idarecileri tarafından, Jenosit suçunun bütün unsurlarının Kırım Türklerine karşı irtikâp olunduğunu gösterir. Çünkü, topyekûn sürgün suretiyle, 2. maddede yazılı olduğu gibi, “millî, etnik, ırkî ve dinî bir grup olan “Kırım Türkleri tamamen imha olunmak maksadıyla hareket olunmuştur. Bilhassa bu maddenin a) ve c) fıkralarındaki suçlar Sovyet Rusya’da, Sovyet idarecileri tarafından tamamen işlenmiştir. Bir milleti tamamen imha kastı ile bu suç
Stalin devrinde işlenmişse de Hruşçev devrinde, 2. maddenin c. fıkrasında yazılı olduğu üzere “imhaya müncer olacak hayat şartları” devam ettirilmek, yani Kırım Türkleri sürüldükleri yerlerden yurtlarına döndürülmemek suretiyle Jenosit suçu, Kırım Türkleri zaviyesinden, Hruşçev ve idaresi tarafından tasvip görmüştür. Üstelik şunu da önemle kaydetmek gerekir ki,
bu topyekûn tehcir, bugüne kadar suçluları muhakeme edilmemiştir. Bu da Jenosit suçunu halen devam ettirdiklerinden Hruşçev ve Hruşçev devri idarecileri de suçludurlar ve gerek 3 ve gerekse 4. maddelere göre cezalandırılmaları lâzımdır. Hruşçev ve idarecileri Kırım Türklerinin yurda dönme haklarını iade etmedikleri gibi, maruz kaldıkları haksızlığın giderilmesi için en ufak bir adım bile atmamışlardır. Bu anlaşmadan çıkan bir netice cezanın şahsî olacağıdır ki, bu cihet 4. maddeden anlaşılmaktadır.
Kırım Türklerine tatbik olunan imha siyasetinin safhaları, Alman işgalinden evvel dahi topyekûn sürgüne karar verilmiş olması ve nihayet topyekûn sürgünün icrası, imha maksadıyla yapılan bu sürgünün mesulünün, yalnız emirleri icraya memur şahıslar değil, imha siyasetini düşünen ve emirleri tatbik eden devlet olduğunu gösterir.
Jenosit suçunun asıl mesulü, hangi rejimi tatbik ederse etsin, Rusya’da Rus olmayan milletlere karşı amansız ve barbarca temsil, tehcir ve imha siyasetini tatbik edegelen Rus devletidir, Rusya’dır. Bu siyasetin mahkûmu olan, zulümden kurtulmak hürriyet ve istiklâllerine kavuşmak için bütün varlıkları ile mücadele eden, Türkler de dahil üzerinde 100 milyonu aşkın mahkûm ve esir milletin bulunduğu Rusya…
İnsanlık, ancak Rusya parçalandığı ve Rusya esiri milletler hürriyet ve istiklâllerine kavuştukları zaman selâmete ulaşabilir. Emperyalist ve kolonici Rusya, devam ettikçe, dünya huzura kavuşamaz.
___________________________
Dr. Edige Kırımal: Kırım’da Topkyekûn Tehcir ve Katliâm, s. 18.
1 Bu kanunun tam metni için bak: 28.6.1946 tarihli Pravda ve İzvestiya gazeteleri.
2 Sovyet matbuatından anlaşıldığına göre, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti
Yüksek Şûrasının Riyaset Divanı Mart 1945 (bu tarihte Kırım’a henüz muhtar
cumhuriyet deniliyordu) ile Eylül 1945 (bu tarihte Sovyet matbuatı Kırım eyâleti tâbirini
kullanıyordu) arasında neşrettiği hususî bir kararname ile Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’ni Kırım eyâletine çevirmiştir, 04.03.1945 ve 21.09.1945 tarihli İzvestiya
gazeteleri muharrir de aileleri ile birlikte sürgün cezasından kurtulamamışlardır.
___________________________
İstifade olunan başlıca kaynaklar:
1 Genocide in the USSR, Studie in Group Destruction, Munich, 1958, pp. 36-48.
2 Dergi: Münih, No. 1; Kırım’da Sovyetlerin Din Siyaseti — Dr. E. Kırımal No. 5; Kırım’da
Topyekûn Tehcir ve Katliâm — Dr. E. Kırımal; Şimalî Kafkasya’da Tehcir ve Katliâm —
Ramazan Karaca; Azerbaycan’da Sovyet İmha Siyaseti — M. B. Mehmetzâde / No. 7 :
Sovyet Sömürgeciliğinin Tarihi – ideolojik kaynağı ve mukadder âkibeti — Mirza Bala /
No. 9 : Rusya ihtilâlinde Türkler — Mirza Bala; Moskova’nın Sürgün ve İmha Ettiği
Milletler için Batı Almanya’da İslâm Cemiyetinin toplantısı, No. 15: Müslüman Şarktaki
Sovyet Siyaseti ve Kırım Türklerinin Alınyazısı, National Press Digest dergisi, Cakarta,
24.9.1958 — El-haşimî / No. 16 : İslâmiyet ve Komünizm — A. Kantemir; İtibarı iade
edilmiş Kuzey Kafkasya Halklarının Durumu — Mahmut Aslanbek / İslâm
Ansiklopedisi, İstanbul,1954, Kırım maddesi.
3 Emel dergisi koleksiyonu, Pazarcık, Köstence, Ankara ve İstanbul.
4 Rus inkılâbı — Cafer Seydahmet, 1930 İstanbul. Jenosit hakkındaki kanun, Resmî Gazete,
29.3.1950, Sayı 7479 kanun No. 5030.