KIRIM’DAN TÜRKİYE’YE İSTİKLÂL SAVAŞI

KIRIM’DAN TÜRKİYE’YE İSTİKLÂL SAVAŞI

Nurten CAMCI BAY

Kırım’ın 1783’te Rusya tarafından işgal edilmesinden sonra Çarlık Rusya’sının Hristiyanlığa döndürme çabalarına ve her yönden baskısına maruz kalan Kırım Tatar Türkleri Kırım’dan göç etmeye başlamışlar, kafileler halinde “Ak Topraklar” dedikleri Osmanlı Devleti’ne sığınmışlardır. Ağırlıklı olarak Dobruca’ya, Anadolu’da da Eskişehir, Ankara, Konya’ya yerleşmişlerdir.

Benim atalarım da Kırım’dan “Ak Topraklara” göç etmişlerdir. Babam Refik Camcı’nın dedesi Kurtmolla Memet’in ailesi Kırım Savaşından (1853-1856) sonra Kerç’in Çokrak köyünden Dobruca’ya göç etmişler, burada Omurşa (Valea Seaca) köyüne yerleşmişlerdir. 

Annem Ayşe Kürkçü Camcı’nın dedesi Ahmet ve babaannesi Alime Gözleve’de dünyaya gelmişler. Kırım savaşından sonra büyük dedemiz Ahmet ailesi ile Türkiye’ye göç etmiş ve Eskişehir’in İhsaniye köyüne yerleşmiş.

Dobruca’ya göç eden Kırım Tatarlarının bir kısmı gibi dedem Yahya Kurtmolla’nın ailesi de çok geçmeden tekrar göç yollarına düşmüşler. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrasında imzalanan Berlin Anlaşmasıyla Romanya bağımsızlığını kazanarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılınca Dobruca’dan Anadolu’ya göçler başlamış. Yahya dedemin ailesi de 1912 yılı civarında önce İstanbul’a göç etmişler, sonra da Eskişehir ilinin Çifteler ilçesine yerleşmişler.

Kırım’dan göç ederek “Ak Topraklar”a gelenler yerleştikleri toprakları hemen benimseyerek vatan bilmişler ve çıkan savaşlara katılmışlar, vatan savunmasına destek olmuşlardır. Benim atalarım da Çanakkale ve Kurtuluş Savaşına katılmışlar.

*Kartbabam Yahya KURTMOLLA CAMCI (en genç olan) 1891’de Köstence’de doğmuş, yanındaki amcası Ömer KURTMOLLA–ÇOKRAK, önündeki babası Mehmet KURTMOLLA, 1867 Köstence doğumlu. Büyük dedemiz Mehmet Kurtmolla’nın yeğeni Lütfiye. En yaşlı, Babam Refik CAMCI’nın dedesi Mehmet Kurtmolla’nın ağabeyi İsmail KURTMOLLA. (Dedemin bir diğer amcası Lütfi Mustafa Çanakkale Savaşında şehit olmuş.)

 

Fotoğraftakiler, Dedem Mehmet KÜRKÇÜ, dayım Zeki Kürkçü, Lütfiye anneannemin annesi Zeliha Özer, önündeki teyzem Ürfet Kürkçü Aygördüler, anneannem Lütfiye Özer Kürkçü. Dedemin arkasındaki teyzannem Hafize Kürkçü Koca, annem Ayşe Kürkçü Camcı, annemlerin Fadime halasının kızı İffet Çokuyar, teyzannem Huriye Kürkçü Kantık (1942)

 

I. Dünya Savaşı sırasında, 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri (Birleşik Krallık, Fransa, Rusya İmparatorluğu) arasında yapılan Çanakkale Savaşına büyük dedemiz de katılmış. Dedem Kurtmolla Yahya’nın amcası Kurtmolla Lütfi Mustafa Çanakkale Savaşına katılmış ve şehit olmuş. Kurtmolla Lütfi Mustafa yeni evli iken askere gitmiş ve daha gelin odası seriliyken de şehit haberi gelmiş.

 AİLESİ KIRIM GÖZLEVE’DEN GELEN MEHMET KÜRKÇÜ DEDEM İSTİKLAL MADALYASI SAHİBİDİR

Annem Ayşe Kürkçü Camcı’nın dedesi Ahmet ve babaannesi Alime Gözleve’den aileleri ile gelip Eskişehir’in İhsaniye köyüne yerleşmişler. Annemin babası Mehmet Kürkçü dedem de İhsaniye köyünde 1894 yılında dünyaya gelmiş.

Mehmet Kürkçü dedem, yani annemin babası, Kurtuluş savaşına katılmış, düşmanın yurdumuzdan kovulması için mücadele etmiş, gösterdiği yararlılıktan dolayı kendisine İstiklal Madalyası verilmiş.

Bilindiği gibi, Kurtuluş savaşı; Birinci Dünya Savaşı’ndan Osmanlı İmparatorluğunun yenik çıkmasından sonra yurdumuzun dört bir yandan işgaline karşı ülkemizin bütünlüğünü Mîsâk-ı Millî sınırları içinde korumak için 1919-1922 yılları arasında Milletimizin yaptığı savaşlardır.

Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Trakya İtilaf devletlerinin; Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz’deki Mersin, Adana, Maraş, Antep ve Urfa Fransızların; Antalya ve Muğla İtalyan işgali altındaydı. Ruslar, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Kars, Ardahan ve Bayezid bölgelerini işgal etmişlerdi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra da Ruslar; 16 Şubat 1916’da Erzurum’u, Mart 1916’da Bitlis, Muş, Van ve Hakkâri’yi, 18 Nisan 1916’da Trabzon’u, 16 Temmuz’da Bayburt’u, 25 Temmuz 1916’da da Erzincan’ı işgal etmişlerdi. Rusya’da Kasım 1917’de gerçekleşen Ekim Devrimi ile iktidar Bolşeviklerin eline geçti. Bu yüzden savaş boyunca savaş karşıtı propaganda yürüten yeni iktidar devrim sonrasında birliklerini ülkemizden çekti çekmesine ancak Ruslar ayrılırken silahlarını Ermeni ve Gürcülere dağıtarak Osmanlı ile savaşı onlara devrettiler.  Yunan ordusu da, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etti.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti fiilen bitmişti.  Bu Anlaşmadan sonra Yurdumuzun her yönden işgal edilmesi üzerine, ülkeyi kurtarmanın yollarını arayan Mustafa Kemal Paşa IX. Ordu Müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Mustafa Kemal, Samsun’dan Amasya’ya geçmiş ve 21-22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni yayınlamıştır. Bu Genelgede “Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul hükûmeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gösteriyor. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyen Mustafa Kemal, Türk İstiklal savaşının halk tarafından yapılacağını belirterek kurtuluş mücadelesini başlatmıştır. 

Annemin babası Mehmet Kürkçü dedemin Kurtuluş Savaşı’na katılmış olması, İstiklal Madalyası sahibi olması bizim için de ayrı bir onurdur.

İstiklâl Madalyası, Türk Kurtuluş Savaşında yararlılık gösteren asker ve sivillere, o dönemde milletvekili olanlara, savaşa katılan alayların sancaklarına, Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılanlara, İstiklâl Madalyası Kanunu adlı özel bir yasaya göre verilen madalyadır.  Dedem savaşta bulunup yararlılık gösterdiği için kendisine verilen İstiklal Madalyasının da kurdelesi cephede olanlara verildiği şekilde  rengi kırmızıdır.

Mehmet Kürkçü dedeme takdim edilen kırmızı kurdeleli İstiklal Madalyası ve Alış Belgesi (cephede bulunanlara kırmızı renkli kurdeleli, cephe gerisinde çalışanlara beyaz renkli kurdelesi olan madalyalar verilmiştir.)

 

 

Mehmet Kürkçü dedeme takdim edilen İstiklal Madalyasının Vesikası

Milletimizin yaptığı savaşlarda Kırım Tatarları da gazi olmuş, şehit olmuştur. Bunun yanında savaş öncesi ve savaş sırasında Kırım Tatar Türkleri lojistik, ulaşım… her konuda ordumuza, milletimize destek olmuşlardır. İstiklal savaşı sırasında birçok Kırım Tatar köyü etkilenmiş, Yunanlıların işgaline uğramışlardır.  

Emel Fikir Kültür Konferanslarına katılan Dr. Ümit Özkan Hocamızın “Sakarya Zaferinin 100. Yılı: Muharebe Alanında Kırım Tatar Köyleri” konulu konferansta[1] da anlattığı üzere; Kırım Türkleri gerek Kuvayı Milliye birliklerinde gerekse cephe gerisindeki faaliyetleriyle Millî Mücadelenin en önemli destekçileri arasında yer almıştır. 

…Türk Milletinin kaderinin değiştiği Sakarya Meydan Muharebeis (23 Ağustos- 13 Eylül 1921) sırasında savaş alanında kalan Polatlı ve Haymana Kırım Tatar Köyleri Ahırlıkuyu, Eskipolatlı, Karakaya, Karakuyu, Karapınar, Karayavşan, Tatlıkuyu, Tırnaksız köyleridir.  Sakarya Savaşı, Eskişehir- Kütahya Muharebelerinin de devamıdır. Eskişehir- Kütahya Savaşı sırasında yöredeki Kırım Tatar köyleri de savaştan etkilenmişlerdir. Yunan işgali altında kalmışlar, orduya destek olmakta çok önemli rol oynamışlardır. Eskişehir’in köyleri de, Mamure, Mesudiye (Taşlıhüyük), Paşakadın (Burhaneddin) Akyurt (Lütfiye) köyleri Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir Eskişehir’e bağlı Akyurt (Lütfiye) Köyü’nde, köylüleri Yunanlılar dipçik ve süngülerle ağır yaralanmışlar, kadınlarına kötülük etmişler, köyü yağmalamışlar, köyü tamamen yakarak ayrılmışlardır. Paşakadın köyündeki Yunan işgalinde kadınlar zarar görmemişlerdir. Çünkü Yunanlıların geldiğini duyan köyün kadınları dağlara saklanmışlar. Yunanlılar, köyde olan hayvan ve değerli her şeyi almışlar, köyde olan erkekleri (gençler savaşta olduğundan yaşlılar) camiye kapatarak bombalamak istemişler, ancak bomba kapı yakınında patladığı için amaçlarına tam ulaşamamışlardır.

Haymana Kaymakamlığı emekli yazı işleri müdürü Sami Ümit’in Haymana Gazetesi’ne aktardığına göre; Yunanlıların işgali sırasında, Yunanlıların yaklaştığını öğrenen Ahırkuyu sakinleri köyün en büyük ağılının içine kadın ve çocukları, yanlarına yiyecekler koyarak etraflarını tezekle (hayvan gübresinden yapılan yakacak) kapatmışlardır. Yunan işgal bitesiye kadın ve çocuklar orada kalmışlardır. Bu köyde de her yerde yaptıkları gibi Yunan askerleri çok sayıda hayvana el koymuş, değerli ne varsa almış ve köylülere eziyet etmişlerdir.

 Kırım Türkleri’nin Kırım’dan, Dobruca’dan taşıdıkları At kültürü savaşta çok önemli rol oynamıştır. Tatar Arabaları ile birlikte “at” savaşlarda Millî Mücadelenin taşıyıcı gücü olmuştur. Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nden (26 – 30 Ağustos 1922) sonra süvari birliklerinin en kısa zamanda İzmir’e ulaşmasında atın önemi ortaya çıkmıştır.  Hepinizin bildiği üzere, İzmir’e ilk giren Kırımlı Yüzbaşı Şerafettin İzmirli’dir. 

Askeri başarılar topyekûn elde edilir, Millî Mücadele döneminde cephe gerisindeki faaliyetler de çok önemlidir. Kırım Türkleri, cephe gerisinde de orduya desteğe seve seve koşmuşlardır.  Bu konuda Kırım Türklerinin orduya destek için yardıma katıldığı kurum Hilâl-i Ahmer Cemiyetidir. Bildiğiniz üzere, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin kurucularından olan Doktor Kırımlı Aziz Bey Bey günümüzde kullanılan Kızılay’ın amblemini tasarlayan kişidir.”

İstiklal Savaşı’nda Eskişehir, stratejik konumu sebebiyle Batı Cephesi için önemli bir şehir olmuş. Eskişehir-Kütahya savaşlarında Yunanistan ordusu tarafından 20 Temmuz 1921‘de Eskişehir işgal edilmiş ve Büyük Taarruz ile beraber            2 Eylül 1922’de kurtarılmıştır. Türk Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi’nin beş önemli meydan muharebesinin üçü Eskişehir’de geçmiştir. 2 Eylül 1922 de Eskişehir düşman işgalinden kurtulmuş, ancak işgalciler geri çekilirken Eskişehir ve köylerini yakıp, yıkmış harabe haline getirmişlerdi.

İSTİKLAL MADALYASI sahibi Mehmet Kürkçü dedemin savaş hatırasını oğlu olan dayım Zeki Kürkçü anlatıyor;  “İhsaniye (Olca) köyünden muhtar olan babam Mehmet 9 yıl askerlik yapıyor. Bütün savaşlara katılmış babam, Çanakkale Savaşına katılmış oradan bir hatırası var, onu anlatayım: Çanakkale’de babamlar düşmanı kovalarken babamı, yaralı bir asker durduruyor, bir bakıyor ve askeri tanıyor, komşumuz Yörük Mustafa.  Ilıca köyünden  komşumuz. Top arabası çarpmış, yaralıymış. Babama diyor ki ; – Mehmet, bana  elinde para varsa 25 kuruş ver, diyor, babamda para varmış, Yörük Mustafa’ya veriyor ve düşmanı kovalamaya devam ediyorlar. Yıllar sonra savaş bittikten sonra Yörük Mustafa evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş. Çifteler’de Babama diyor ki: yaralı taşıyanlar çok ağır yaralıları almıyordu, kurtulma ümidi olanları alıyorlardı, beni de almayacaklardı belki de. Ben de 25 kuruşu verdim, beni de aldılar, senin sayende hayatım kurtuldu, beni de sedyeyle aldılar, sonra İstanbul’da hastanede çok kaldım, tedavi gördüm, iyileştim- diyor”

–Yunan ordusu 14 Ağustos 1921 tarihinde Çifteler’e girmiş, esas amaçları Ankara’ya ulaşmak olan Yunanlar fazla kalmayarak Sakarya Cephesine doğru ilerlemişler. Çifteler 34 gün Yunan işgalinde kalmış.

Dedem Kurtmolla Yahya’nın kardeşi Kurtmolla Ravide’nin ( 1913 doğumlu)  hatırasını oğlu, emekli öğretmen, Çifteler Spor kaptanlığını da yapan Muammer Aybar “Eskişehir, İngilizlerin desteklediği Yunanlılar tarafından işgal edilince Yunanlıların yaptığı mezalimi annem Ravide Kurtmolla Aybar  –İşgal zamanı ne zorluklar çektik — diye anlatıyordu bize” diyerek Ravide Halamızın  hatırasını paylaştı. “ İşgalci Yunanlılar her şeyi yağmalıyor, yiyeceklerini, altın, para ne varsa alıp gidiyormuş. Yiyecekler yağmalandığı için çok büyük yokluk yaşanıyor. Un ve yiyecek  kimsede kalmamış.  Anneannem işgal uzadıkça artık fırına ekmek koyarak pişirmekten vazgeçmiş çünkü unları çok azalmış.  Fırında ekmek çok güzel koktuğu için hemen işgalci Yunan askerleri gelip ekmekleri almışlar, hem de konu komşu unu olmayan çok komşu olunca onlara da vermişler, bu yüzden unları da az kalmış ve bitmek üzereymiş. Bu yüzden anneannem de çok affedersiniz, köpeklere yapılan “yal” gibi yal yapmaya başlamış, Hacer Anneannem (Acıre kartıy) az suya biraz un katıp onu pişiriyormuş. Yağ daha önce bitmiş, bitmeden evvel   de bu yala birazcık yağ katıyormuş. Yunan işgali zamanı yedikleri yiyecek bu imiş. Yunan askerleri sürekli olarak da yağmalama yaptıkları için eskiden ihtiyarların giydiği içliklerin (ince yün konularak dikilen içe giyilen kalın kıyafet) içine altın ve paraları koyup dikmişler. Ancak Yunan askerleri bu içlikleri de alınca, koyunların yanındaki çoban köpeklerinin, tazıların üzerine bağladıkları çulların içine paraları dikmişler ve saklamaya çalışmışlar…”

— Ablam Vildan Camcı Aksel’e,  Babannemiz Fazıle Kurtmolla Camcı; ” Yunan geldiğince evli ve çocuklu olduğunu , Yunan’ın Ankara’ya ulaşmak için köylere uğrayıp, yağmalayarak, yiyecek, para, hayvan, altın ne varsa alıp, kızlara , kadınlara kötülük yaparak ilerlediği duyunca  çok korktuklarını,  köyümüze Yunan geliyor diye evinin bir odasının bir kısmına duvar örerek genç kızlarını yiyecek içecekle oraya koyarak Yunan gidesiye oraya kızlarını saklayanlar oldu” diye anlatmış. 

–Yunan işgali altında kalan köylerimizden Yaverören (Yaververen- Yaverviran) Köyü; “1895- 1897 senelerinde Vatan Kırım’nın Bahçesaray, ve (Yaververen Gözleve’den Yaverviran) Köyü Tatarları kurmuştur.[2]  Yaverören köyünün adında yer alan “yâver” kelimesi, köyün yerinin tespiti sırasında köye Sivrihisar kazasından yer tespiti için gelen bir paşanın yâveri ile alâkalıdır. Bundan dolayı, köyün “Yâververen” şeklinde adlandırıldığı söylenmektedir.  Ancak İstiklâl savaşı sırasında bir süre Yunan işgalinde kalan köy, Türk ordusunun Büyük Taarruz’la beraber ilerlemesi sonucu, bozguna uğrayan Yunan ordusunun Anadolu’daki hemen her köy, kasaba ve şehirde yaptığı vahşet ve zulümden fazlasıyla nasibini almış, evler, ahırlar ve ekili araziler yakılarak harabeye döndürülmüştür. O tarihten sonra da adı “Yâverviran”a dönmüştür. 1950’li yıllarda köyün adı “Yâverören” olarak değiştirilmiştir.

Yaverören köyünden KOCA AHMET’in torunları (Teyzannem Hafize Kürkçü Koca’nın çocukları) İstiklal Savaşı’ndaki mücadeleleri ile ilgili hatıralarını Halil Koca ve Ekrem Koca anlattılar: Koca Ahmet, Kırım Kerç’te doğuyor ve Rus işgalindeki Kırım’da askerlik zamanı geldiğinde” Ben Rusa asker olmam” diyerek, 1890 senesinde üç arkadaşı ile Batum üzerinden “Ak Topraklara” geliyor. Koca Ahmet, Yaverören köyünün olduğu yere, ilk evini toprağı kazıp üzerini kamışla örterek yaparak yerleşiyor. Koca Ahmet’in oğlu, 1920 doğumlu İbrahim Koca, çocuklarına “… dedenler Kırım’da iken, Kırım’dan şöyle gelmişler, Çanakkale Savaşı’nda, Kurtuluş Savaşı’nda, diye başlayan hatıraları hep anlatmışlar.

Koca Ahmet’in torunu Ekrem Koca; “…çocukluğunda (1960’lı yıllar) oyunlar oynarken köyün yanındaki mevzilerde çok oyun oynadıklarını ancak zamanla bu mevzilerin kendiliğinden kapandığından başlayarak dinlediği hatıraları anlattı; Birinci Dünya Savaşı’ndaki Sarıkamış ve Çanakkale muharebeleri ile daha sonraki Türk İstiklâl Savaşı’nda bir tertipte Yaverören köyünden askere giden 99 yiğitten 96’sı şehit düşmüş. Savaşın sona ermesiyle bunlardan ancak üçü (İbadullah Özçelik, “Hacı İmam” lâkaplı Mehmet Koca ve Abdullah Özfidan) gazi olarak köye geri dönebilmiş…” diye rahmetle anarak şehitlere dua etti. 

 Koca Ahmet’in eşi Karakaya Köyünden Şahsanem’in üç erkek kardeşi İstiklal Savaşı’na gidiyorlar ve hiçbiri dönmüyor. Yani Hacı İbrahim Koca’nın üç dayısı da şehit oluyor. Babanneleri kardeşlerinden bahsedilirken hep “işim cana, işim bek cana” diyormuş.

Yaververen Köyüne İstiklâl Savaşı’nda bir tertipte giden 99 yiğitten dönebilen üç kişiden biri olan Abdullah Özfidan ile ilgili olarak anlatılanlar çok ilginçtir. Anlatılanlara göre muharebelerin devam ettiği bir sırada Abdullah elindeki ağır makinalı tüfekle Yunan ordusunun top çemberi içinde kalmış. Arkadaşları kendisine bulunduğu yeri terk etmesini söylemişler. Ancak O, top atışı nereye yapıldıysa oraya mevzi almış ve böylelikle düşman ateşinden kurtulmuş. Savaş bittiğinde madalya almış, 1970 yılında da gazilik maaşı bağlanmış ve oldukça yoksul bir şekilde vefat etmiş.

Savaştan dönebilen üç kişiden bir diğeri, İbadullah Özçelik ise hem cehennemî sıcak altındaki Yemen, hem de çetin kış şartlarındaki Sarıkamış muharebelerine iştirak etmiş. Ordunun perişan bir vaziyette yok oluşuna şahit olmuş.

Savaştan dönebilen üç kişiden bir diğeri olan, İbrahim Koca’nın amcası “Hacı İmam” lakaplı Mehmet. Koca Ahmet’in kardeşi. Koca Ahmet’in okumayı çok isteyen en küçük kardeşi olan Mehmet okumak için İstanbul’a medreseye gönderilmiş. Medresede okurken Çanakkale Savaşı başlamış ve Koca Mehmet Çanakkale Savaşı’na katılmış. 13 yıl haber alamadıkları Koca Mehmet savaşta yaralanmış ve düşmana esir düşmüş.  Yaververen’de Koca Ahmet bir gün komşusu ile sokakta konuşurken komşusu bir adamı bahçeye girerken görüyor.  Bu arada Koca Ahmet’lerin bahçede bir sesler duyuluyor. Komşusu, Koca Ahmet’e “adamın biri sizin avluya girdi, herhalde çocukları korkuttu ..” diyor, koşup bahçeye giriyorlar. Koca Ahmet çingene zannederek (saçı başı karışık, kıyafetleri yırtık vs.)  kovmak istiyor. Bir de bakıyor ki kardeşi Memet…

Yâverören köyü, İstiklâl Savaşı’nda Türk ordusuna karşılıksız olarak 150 bin kile arpa ve buğday yardımında bulunmuştur. (Bu miktar o zaman için bütün civar köylerden, hatta Bilecik Vilayetinden toplanan yardımdan da fazladır). Ayrıca köy halkından bazı şahıslar at ve araba yardımında da bulunmuşlardır. Bu yardımları öğrenen Mustafa Kemal Paşa, savaş bittikten sonra köye bizzat teşekkür ziyaretine de gelmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’yı bütün köy halkı ve okulun talebeleri büyük sevinç ve coşkuyla karşılamışlar. Köy geriye çekilen Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılarak harabe haline getirildiğinden, halkın elbiselerinin yamalı ve yırtık olduğunu, ayaklarında da çarık yoktur. Bunu gören Mustafa Kemal Paşa, “Böyle zor durumda olduğunuz halde orduya nasıl  bu kadar çok yardım ettiniz?” diye sorduğunda köy halkı da “Önce asker doyacak, sonra biz rahat edeceğiz” diye cevap vermiştir. Bu cevaba sevinen Gazi Mustafa Kemal Paşa, köye 6 km. uzaklıkta, Sultan II. Mahmud’un vakfına ait otlak yerinden 3500 dekar araziyi kullanmak için köye hibe etmiştir. Söz konusu arazinin krokisi çizdirilerek, kendisinin, Abdülhalik (Renda) Bey’in, Fevzi (Çakmak) Paşa’nın ve İsmet (İnönü) Paşa’nın imzalarını taşıyan belge köy muhtarlığına verilmiştir. Arazi 1925 yılında kullanılmaya başlanmıştır. O vakitler yirmi bin küçükbaş ve iki bin de büyükbaş (at, sığır vs.) hayvan bu arazide otlamakta idi.   Köyü ziyaret eden Mustafa Kemal Paşa, kendisini karşılamaya gelen ilkokul öğrencilerine ne okuduklarını sormuş, öğrenciler de ona “kesir-i âdî” (bayağı kesir) okuduklarını söylemişlerdir. O tarihlerde köyde ilkokulun olduğu ve altı sınıflı olduğu bilinmektedir

–Eskişehir ili Seyitgazi ilçesi 1960 lara kadar ismi Canköy olan Yenikent köyünden, (Eskişehir 1932 doğumlu Kadriye Balkan anlatıyor; “   Rametli dedem Çanakkale’de şehit olduğu için eşini, anneannemi gelin olarak gittiği Hayrıye köyünden kaynatası (kayınpederi) 3 kızı ile alıp köye Canköy’e getiriyor.  Rahmetli dedem Çanakkale ‘de şehit olduğunda  annem de 10 yaşında imiş. Canköy’e Yunanlılar gelmişler, bizim 3-4 göz odalı evimiz varmış. Evimize  Yunan askerleri yerleşmişler. 15 koyunumuz varmış, 6 koyunumuz uyemişler.   “Yunanlılar kızları alıp götürüyorlar diye genç kızlar evden odadan hiç çıkmamışlar, hep yüzlerine küye (odun, kömür ateşinden tencere dibinde olan is) sürüp odada oturmuşlar. Yunanlılar köyümüz Canköy’de 7-8 ay kalmış. Bahçemizde At Kulak otu varmış, annemler At Kulak  toplayıp pişirip yemişler. Yunanlılar kaçarken Aksaklı, Hayrıye ve eskiden Arabören denilen Yeşildoğan denilen köyleri tamamen yakmışlar”


Atalarımdan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’na katılıp şehit ve gazi olan dedelerimi bu yazımda rahmet ve saygı ile anarken Kurtuluş savaşının son gazisi olan Kırım Türk’ü Yakup Satar’ı da burada anmak istiyorum. Yakup Satar Kırım’da 1898 yılında doğmuş. Artan Rus baskıları sonucu ailesi “Ak Topraklara” göç ederek Eskişehir’e yerleşmiş. Yakup Satar Kurtuluş Savaşında savaşmış, kırımızı şeritli İstiklal Madalyası sahibi bir İstiklal Gazisidir.  2 Nisan 2008 tarihinde Eskişehir’de vefat etti.

Bu vesileyle yurdumuzu düşmanların işgalinden kurtaran Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, İstiklal Savaşında mücadele eden bütün milletimizi, şehit ve gazilerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

*

Son Gazi Yakup SATAR

İstiklal Savaşı’nda canla başla mücadele eden İstiklal Madalyası sahibi Mehmet Kürkçü’nün torunu rahmetli abim Şemsettin Camcı da Kırım Türklerinin Yolbaşçısı Mustafa A.KIRIMOĞLU Eskişehir’e ilk gelişinde Ankara yoluna karşılamaya çıkanlar arasındaydı.

Kırım Türklerinin Yolbaşçısı Mustafa A.KIRIMOĞLU Eskişehir’e ilk gelişinde Ankara yoluna karşılamaya çıkanlardan bir grup

 

Kırım Türklerinin Yolbaşçısı Mustafa A.KIRIMOĞLU Eskişehir’e ilk gelişinde Ankara yoluna karşılamaya çıkan ve kurban kesen Yaverören köyünden Koca Ahmet torunu dayım Halil Koca

 

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=zjC0pwTm514

[2] Bakınız: “Diaspora Köylerimizden Yaverören Köyü” – Ergin Aygördüler, Muammer Aygördüler, Emel Dergisi, sayı 222, Eylül-Ekim 1997. https://emelvakfi.org/emeldergisi/diasporadaki-koylerimizden-yaveroren-koyu/

İçerik sitemize henüz aktarılmamıştır. EMEL

TAVSİYELER

TARİHÇİ BÜŞRA KAYAR KIRIM HANLIĞINDA SUÇ VE CEZA HAKKINDA

Kırım tarihçisi Doktorant Büşra Kayar, Kırım Hanlığı’ndaki suç ve ceza sistemini Kırım Haber Ajansına (QHA) …