Zafer KARATAY.
Kırım’da en önemli problemlerden biri de şüphesiz toprak meselesidir. Gerek Ukrayna merkezî yönetimi gerekse Kırım’daki hükûmetler ve mahallî idareler bu sorunu çözmek için ciddî adımlar atmamışlardır. Köklü bir çözüm üretmemişlerdir. Kırım Tatarlarının haklı talepleri sürekli ve bilinçli olarak sürüncemede bırakılmıştır. Kırım Tatarlarının yoğun olarak Kırım’a dönmeye başladıkları 1988-89 yıllarından bugüne kadar, Kırım Tatarlarından esirgenen topraklar bazen açıkça bazen el altından Ruslara, iktidardaki kişilere ve yakınlarına dağıtılmıştır. Zengin Ruslara ve Kırım Tatarı olmayan kişilere toprakların peşkeş çekilmesi yeni bir olay değildir. Kırım Tatarlarının toprak sorunu aslında 1783 senesinde Kırım’ın Ruslar tarafından işgal ve ilhak edilmesi ile başlamıştı. Kırım Tatarlarının toprakları ellerinden alınarak keyfî olarak Rus asilzadelerine, Rus generallerine hediye edilmiş, peşkeş çekilmiştir[1]. Toprakları ellerinden alınan, işgalci Çarlık Rusyası tarafından soyulan Kırım Tatarları, çaresizce, istemeyerek, göz yaşları içerisinde Vatan Kırım’ı terk ederek göç etmek zorunda kalmışlardır. 1935 yılında Akmescit’te yayınlanan “Kırım’ın Güney Sahilleri için Ekonomik Planlama Komitesi”nin raporunda, 1783 yılından 1935 yılına kadar Kırım Tatarlarının Ruslardan kötü muamele gördükleri vurgulanıyor ve şöyle deniyordu; “Ortodoksluk, otokrasi ve milleyetçilik sloganlarıyla en verimli arazi Tatar halkından gasp edilmiş ve ebediyen kullanmaları için pomeşçik’lere dağıtılmıştı. Hükûmetin zalim siyaseti çeyrek milyondan fazla Tatarı yurtdışına göç etmeye mecbur etti.”[2] Prof. Dr. Alan Fisher, The Crimean Tatars adlı eserinde, Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1937 yılında basılan nüshasındaki bir makalede şu ibarelerin yer aldığını yazar: “1783’ten sonra sert bir sömürge boyunduruğunun ağırlığı birçok Kırım Tatarını göç etmeye mecbur etti. 1802’den sonra bu hudut bölgesinin Ruslaştırılmasının sürmesi bu göçlerin devam etmesine sebep oldu… Kırım Savaşı esnasında Tatarların sahillerden uzaklaştırılması Rusların en bereketli topraklara el koymasını kolaylaştırdı… Yüzyılın sonunda Rus hükûmet siyasetinin bariz özellikleri ekonomik, kültürel ve hukukî eşitsizlikti”[3] Sovyet iktidarı zamanında da durum değişmedi, soygun devam etti. Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı Veli İbrahim’in Kırım’ın çöl bölgelerinde göçlerle boşalan Kırım Tatar köylerindeki toprakları, nüfusun yoğun olduğu dağ köylerindeki Kırım Tatarlarına dağıtmak istemesi, onun idam edilmesiyle sonuçlandı. Çünkü bu topraklarda “başkalarının gözü” vardı. Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında yönetimde çok etkin olan Yahudi idareciler, bu topraklara Yahudileri yerleştirmek istiyorlardı. Ardından topraklara Sovyet devleti tarafından el konulması geldi. Topraklar kolhoz’lara devredildi. Binlerce toprak sahibi ya sürgün edildi ya da hapislere atıldı. Tanınmış yazarımız Cengiz Dağcı’nın babası da kolhozlaştırılan üzüm bağında, üzüm yapraklarına yüzünü sürerek ağladığı için hapse atılmıştı. Cengiz Dağcı O Topraklar Bizimdi ve Onlar da İnsandı adlı eserlerinde bu dönemi harikulade anlatımıyla çok güzel tasvir etmektedir. Uzun seneler boyunca “işgalciler” tarafından yavaş yavaş toprakları ellerinden alınan Kırım Tatarlarının 18 Mayıs 1944’de ise, 1500 yıllık vatanlarında yaşama hakları da insafsızca, vahşice ellerinden alındı. Onlardan boşaltılan köylere Rusya ve Ukrayna’dan yeni göçmenler getirilip yerleştirildi. Bu yeni bir politika değildi. Bu da Çarlık Rusyası’ndan devralınmış bir politika idi. Doç Dr. Hakan Kırımlı, Kırım’a ilgi duyanların ve Kırım meselesinde aktif çalışanların mutlaka okumaları gereken adı geçen eserinde, Kırım’daki Rus sömürge siyasetini çok güzel ortaya koymaktadır. Sadece Ruslar ve Ukraynalılar değil, Bulgarlar, Almanlar, Ermeniler, Estonlar hatta İtalyanlara varıncaya kadar birçok milletten binlerce insanın nasıl iskân edildiğini belgeleriyle bize göstermektedir. Kırım Türklerinin Vatan Kırım’a çok yoğun olarak dönmeye başladıkları 1988-89 yıllarından beri toprak meselesi önemini ve güncelliğini korumaktadır. 1989 yılı Haziran ayında Özbekistan’da Fergana vadisinde meydana gelen müessif olaylardan sonra kaçan Kırım Tatarlarının yoğun gelişleri, Kırım Tatar Millî Hareketinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Çoğunluğunu Fergana’dan kaçanların oluşturduğu bu Kırım Tatarları Akmescit’te, o zamanlar Kırım Oblastı Yukarı Şurası olan şimdiki Kırım Parlamentosu önünde gösteriler düzenleyerek ev ve toprak talep etmişlerdir. 1989 yılı Nisan ayında Taşkent’te toplanan Bütün Birlik Teşebbüs (İnisyatif) grupları genel toplantısında kurulan ve Mustafa A. Kırımoğlu’nun başkanlığa seçildiği Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilatı (KTMHT), Kırım’daki yönetimlerin toprak taleplerine kayıtsız kalması üzerine “Çadır şehirler” kurmaya başladılar. Aynı zamanda Kırım’a doğru büyük bir ivme kazanan Kırım’a dönüş hareketini organize etmeye başladılar. Kırım Tatarları sürgünden geri dönerlerken, kendi evlerine yerleştirilen Rusların ve Ukraynalıların doğrudan bir günahları olmadığı bilinciyle onları mağdur etmemek için evlerini talep etmemişlerdir. Yönetimden evlerini kurabilmek için sadece toprak talep etmişlerdir. Bu zamana kadar da doğdukları, büyüdükleri, asırlardır atalarının yaşadığı evlerdeki yabancıları rahatsız etmekten özellikle kaçınmışlardır. Evlerini talep etmek en doğal hakları olduğu halde, o evlerini imkânları olduğunda parayla satın almaya çalışmaktadırlar. Kırım’daki iktidar, şovenist Ruslar ve Ukrayna’nın merkezî yönetimi Kırım Tatarlarının samozahvat’larının, yani boş toprakların zaptedilip düzenli yerleşim yeri kurmalarının, kanunsuz, yasadışı toprak işgali olduğunu ileri sürmektedirler. Kırım Tatarları yoğun olarak Kırım’a dönmeye başladıkları 1988 yılından itibaren Kırım’daki merkezî yönetimden ve mahallî idarelerden toprak taleplerinin karşılanması, satın aldıkları evlerin kaydının yapılması ve oturma izni verilmesi için devlet idarelerinin önünde günler süren mitingler yapmışlardır. Bu süreci Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı ve Ukrayna parlamentosu üyesi Mustafa A. Kırımoğlu şöyle yazmaktadır: “Bununla birlikte, Kırım Tatarlarının kitlevî dönüşüne bağlı olarak Kırım’daki mesken fiyatları fâhiş bir şekilde yükselmekte ve aynı sebepten sürgün yerlerini terk eden Kırımlıların satmak istedikleri evlerin fiyatları da düşmekteydi. Böyle olunca, Kırım Tatarlarının ev satın almak yoluyla Kırım’a dönmeleri çok zorlaştı. O zaman da, Kırım’a geri dönen Kırım Tatarlarına üzerinde kendi imkânlarıyla ev kurabilecekleri arazi payları tahsis edilmesi meselesi gündeme geldi. Kırım Tatarlarının mahallî idarecilere bu yöndeki bütün müracaatlarına boş arazi olmadığı cevabı verilirken, aynı zamanda Rus ahaliye bahçecilik yapmaları, ev ve daça (yazlık ev) kurmaları için hızla toprak dağıtımına başlandı. O kadar ki, bazen Rus ahaliye arazi dağıtımı işyerlerinden (meselâ, Akmescit şehrindeki “Foton” ve “Fiolent” fabrikalarından) yapılıyor, onlara bu toprakları alarak kullanmalarının bir “yurtseverlik borcu” olduğu, aksi takdirde söz konusu arazilerin dönmekte olan Kırım Tatarlarının eline geçeceği ve böylelikle Kırım’ın “Tatarların” olacağı belirtiliyordu. Bahçesaray rayonunda (ilçesinde) kolhoz ve köy sovyetleri reisleriyle Komünist Partisi idarecilerinin köyleri dolaşarak orada yaşayan Ruslar arasında mevcut boş arazileri bir an evvel işlemeleri ve oralara yazlıklar kurmaları için ajitasyon yaptıkları belgelenmiştir. Bu ajitasyonlarda köylülere bu toprakları sadece kendileri için almakla kalmamaları, derhal Kırım dışındaki akraba ve arkadaşlarına haber vererek onları da çağırmaları istenmekte, onlara inşaat ve iskân için her türlü yardım vaad edilmekteydi. Yine aynı tehdit tekrarlanmaktaydı: aksi takdirde Kırım “Tatarların eline geçecek”ti. Böylelikle, oldukça kısa bir süre içinde 150 binden fazla arazi parseli temin edildi. Sonraları gazetelerde şu yahut bu şahsın tarla yahut yazlık arazi parselini döviz karşılığında satmak yahut otomobil, video, vs. ile değiştirmek istediği hakkında ilânlar yer almaya başlayacaktı. Kolhozlar, sovhozlar ve rayon idareleri Rusya’dan çeşitli kuruluş ve firmalarla onlarca anlaşma imzalayarak, onlara inşaat malzemeleri, yakıt ve başka mallar karşılığında Kırım’da mesken ve diğer binaların inşaatı için arazi tahsis ettiler. Bu gelişmeler karşısında, Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilatı Merkez Şûrâsı 9-10 Haziran 1989 tarihli toplantısında Kırım’da kendisine ev inşa etmek üzere kendi iradesiyle arazi parseli işgal eden Kırım Tatarlarına “her türlü yardım ve desteği gösterme” kararını aldı. Kırım Tatarları tarafından boş arazilerin bu şekilde ilk işgali vakası Ağustos 1989’da Bahçesaray rayonunda gerçekleşmiş ve bilâhare bütün Kırım’a yayılmıştır”[4] Ancak bu yeni süreç çok zorlu oldu. Kırım Tatarlarının kurduğu bu çadır şehirlere, polis baskınları ve baskılar, Kırım Tatarlarına da yaralamalar, dayaklar ve tutuklamalar hiç eksik olmadı. Yıllarca buralara su, elektrik bağlanmadı, yolları yapılmadı. Binlerce aile inanılmaz zor şartlarda bu toprakları Vatan yaptılar. Bu yıllardaki gelişmeler, olaylar ve çadır şehirlerle ilgili Emel dergisinin o yıllardaki sayılarında bolca bilgi ve haber mevcuttur. Bu çadır şehirlerde zor şartlarda yaşayan kardeşlerimize destek olmak için, Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı sayın Mustafa A. Kırımoğlu’nun 1992 Şubat ayındaki ilk Türkiye ziyareti sırasında bir yardım kampanyası başlatma fikrini ortaya atmıştım. “Evimizi Geri Verin” sloganıyla Emel dergisi’nin 187. sayısı ile başlatılan kampanyayı Ankara Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği yürütmüştü. Bugün Kırım’a gidenler Akmescit’in etrafındaki birçok yerleşim yerinin bu çadır şehirler olduğunu ya bilmezler ya da akıllarına bile getirmezler. Çünkü bu çadır şehirleri Kırım Tatarları çok planlı bir şekilde, her aileye 600 metrekare toprak düşecek şekilde okul, cami ve toplu ihtiyaç yerleri ayrılarak kurmuşlardı. Onların çalışkanlıkları sayesinde buralar şimdi yemyeşil bahçeler içindedir. Kırım’ın turistik Karadeniz sahillerinde Kırım Tatarları daha az toprak alabilmektedir. Buraları zengin Rus ve Ukraynalı işadamları ile iktidar sahiplerinin yakınları ele geçirmiştir. Mesela Yalta Şehir Şurası 2004 yılında Kırım Tatarlarına toprak verilmesini kararlaştırmasına rağmen, hâlâ hak sahiplerine bu toprak verilmemiştir. 2006 yılı müracaatlarına göre sürgünden dönen 15 bin kişi toprak verilmesini beklemektedirler. Son yıllarda Rusya bankalarının finanse ettiği çeşitli kuruluşlar ve şirketlerin başta Sivastopol etrafı olmak üzere, Kırım sahillerinden toprak satın aldıkları, ya da burada Rusya yanlısı yöneticilerle işbirliği yaparak arsaları ucuza ele geçirdiği bilinmektedir. Kırım Tatarlarının toprak talepleri ve kimi yerlerdeki toprak işgalleri devam etmektedir. Hem Yanukoviç liderliğindeki yeni Ukrayna iktidarının hem de Kırım’daki yeni iktidar sahiplerinin bu konuda ilk yaklaşımları pek umut verici değildir. Hatta durumu daha da kötüleştirecek adımlar atacakları yönünde sinyaller vermişlerdir. Diğer yandan Akmescit’te senelerdir büyük bir cami kurmak isteyen ve bu maksatla belirlenen yeri işgal eden Kırım Türklerinin talebinin Yanukoviç yönetimince olumlu olarak karara bağlanması çok olumlu olmuştur. Mevcut gerginliği azaltmıştır. Bir diğer sağduyulu açıklama 28 Aralık 2010’da basın toplantısı düzenleyen Ukrayna Genel Savcı Yardımcısı, Kırım Özerk Cumhuriyeti Savcısı Stepan Molitskiy’den geldi. Savcı Molitskiy, Kırım’da yapılan toprak zaptı eylemlerinde tek bir halkın suçlanmasının mümkün olmadığını kaydetti. Molitskiy, devlet ve yerel yürütme organlarının kanunların öngördüğü gibi sürgünden dönen şahıslara toprak ayırmaya başlamasından sonra ancak toprak zaptı eylemcilerinin milliyetinden konuşmaya başlanabileceğini ve ancak bu dağıtımdan sonra toprak zaptı eylemlerinin etnik bir sorun değil, ticarî bir sorun olarak görüleceğini öne sürdü. QHA’nın haberlerine göre Kırım’daki yeni hükûmet sorunu çözmeye hazır olduğunu iddia etmektedir. Umarız Kırım Tatarlarının uğratıldıkları haksızlık ve adaletsizlikleri dikkate alarak adilane çözümler üretirler. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından beri geçen zamanda zenginlere ve iktidarlara dağıtılan, peşkeş çekilen, adeta yeni iktidar sahiplerince yağmalanan Kırım topraklarında bu toprakların asıl sahibi olan Kırım Tatarları daha fazla mağdur edilmez. Son yirmi yılda Kırım’da kimlerin toprak sahibi olduğu tam olarak ortaya konulursa, o zaman Kırım Tatarlarına toprak verilmesinin niçin ağırdan alındığı ve kimlerin yapılan yağmayı gizlemek için sık sık Kırım Tatarlarının toprak zapt etme eylemlerini gündeme getirdiği iyi anlaşılacaktır. Kırım Hükûmeti 2011 yılında Kırım’ın çeşitli yerlerinde 760 hektarlık toprağı satmaya hazırlanmaktadır. İhale başlangıç bedeli 5,5 milyon dolar olan bu toprakları Kırım Tatarlarının satın alması imkânsızdır. Çarlık ve Sovyet dönemlerinde Kırım Tatarlarından gaspedilen bu toprakların özelleştirme adı altında açıkça satılması da bir haksızlıktır. Sürgün ile ağır bir darbe alan ve Sovyetlerin dağılma sürecinde Kırım’a dönmek ve yeniden var olmak için mücadele eden Kırım Tatarlarının henüz bu boyutta işadamları yoktur. Sovyet devrinde yaratılan mevcut işadamları da rejimin iktidar sahipleri ve onların yakınlarıdır. [1] Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî Hareketler, Türk Tarih Kurum Yayınları, Ankara, 1996, s. 8-11. [2] Alan Fisher, The Crimean Tatars, Komitet po planirovke yujnogo berega Krıma, sotsialitiçeskaya rekonstruktsiya yujnogo berega Krıma, Simferepol, 1935, s. 175 [3] Bolşaya Sovetskaya Entsiklopediya, 1. baskı,1937, cilt 35, s. 305-318. [4] Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU, Kırım Tatar Millî Hareketi’nin Kısa Tarihi, Ankara, 2004, s. 25-27.Etiketler:
TAVSİYELER
MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK
Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …