2017 YILINDA TÜRKİYE ÜNİVERSİTELERİNDE KIRIM VE KIRIM TATARLARI HAKKINDA HAZIRLANMIŞ TEZ ÇALIŞMALARI*
Hazırlayan: Özgür KARAHAN
* Bilgiler Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi adresindeki Ulusal Tez Merkezi veritabanından sorgulanarak elde edilmiştir. Yazarlarının yayımına izin verdiği tezlerin PDF dosyaları erişime açık olup bu adresten indirilip okunabilmektedir.
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ve Kırım Tatarlarının Barışçı Mücadelesi (1944-2017)
Yazar: Zafer KARATAY
Danışman: Prof. Dr. Ahmet KANLIDERE
Yer Bilgisi: Marmara Üniversitesi / Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Genel Türk Tarihi Bilim Dalı
Konu: Tarih
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 181 s.
Kırım Tatarları, 18 Mayıs 1944 günü Stalin ve Sovyet yönetimi tarafından tarihî vatanları Kırım’dan Orta Asya bozkırları, Ural Dağları ve Sibirya’ya sürgün edildiler. Bu sürgünde nüfuslarının %46,2’si öldü. Sürgünü henüz 6 aylık bir bebekken yaşayan Mustafa A. Kırımoğlu, anayurda geri dönüş haklarını elde etme fikrine hayatını adamış ve bu mücadelenin sembolü haline gelmiştir. Mustafa A. Kırımoğlu ve Kırım Tatarlarının mücadelesi hakkında çeşitli çalışmalar yapılmış olmakla birlikte, sözlü tarih kullanılarak hareketin kurucuları, aktif mensupları ve örnek bir kitle mücadelesi veren Kırım Tatar halkının çeşitli katmanlarıyla yapılan görüşmelere dayalı ayrıntılı bir çalışma yapılmamıştır. Dolayısıyla, bu tezde, SSCB döneminin tek Türk ve Müslüman aydını olarak, dünya çapında tanınmış insan hakları savunucularından biri olan ve yaptığı mücadele ile Kırım Türklerini vatanlarına döndürmeyi başaran bir insanın hayatı ve örnek mücadelesi, Kırım Tatar Millî Hareketi ile bu hareketin mensupları ve insan hakları savunucularının tanıklığı ışığında incelenecektir. Kırım Tatar-larının asırlar süren yoğun baskılara, göçlere, sürgünlere ve ayrımcılığa maruz kalmasına rağmen, niçin ve nasıl şiddete başvurmaksızın barışçıl bir mücadele yolunu kullandıkları sorunsalı izah edilmeye çalışılacaktır.
Bahçesaray (1650-1675)
Yazar: Fırat YAŞA
Danışman: Prof. Dr. Yücel ÖZTÜRK
Yer Bilgisi: Sakarya Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Tarih Bilim Dalı
Konu: Tarih
Doktora, Türkçe, 2017, 239 s.
Şehir tarihi çalışmaları, toplumu oluşturan unsurları, sosyo-ekonomik yapıyı, dini hayatı ve kültürü anlamak adına büyük bir öneme sahiptir. Bu tez, Kırım Hanlığı’nın başkenti olan Bahçesaray’ı 1650–1675 tarihleri arasında mekânsal, yönetimsel, sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan incelemektedir. Bahçesaray üzerine ne Türkiye’de ne de başka ülkelerde yapılmış kapsamlı bir çalışmanın bulunmaması söz konusu konunun ele alınmasını gerekli kılmıştır. Amaç, Bahçesaray şehrinin belli bir dönemi üzerinden mikro tarihini yazarak, XVII. yüzyılda şehirli insanların hayatlarına, düşünce yapılarına, hukuk karşısındaki tutumlarına, beklentilerine, sosyal ve ekonomik hayattaki rollerine ışık tutmaktır. Bu bağlamda tezin birinci bölümünde şehri meydana getiren yapılar üzerinden mekânsal analizler yapılmaya çalışılmıştır. Öncelikle şehrin nasıl kurulduğu, adının nereden geldiği sorgulanmış, ardından şehri oluşturan yapılar üzerinden Türk-Osmanlı şehrinin karakteristik özelliklerini Bahçesaray’ın ne derece bünyesinde barındırdığı ele alınmıştır. Edraw-Max isimli program aracılığıyla şehrin iki mahallesinin görseli oluşturularak kimin kime komşu olduğu, yapıların düzenli bir şekilde mi yoksa gelişigüzel şekilde mi imar edilip konumlandığı üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. İkinci bölümde şehrin sakinleri mercek altına alınarak Bahçesaraylıların yaşantılarından kesitler sunulmuştur. Şehir nüfusunu oluşturan etnik zümreler, yerel ileri gelenler, onların oturdukları evler, sofralarında yenilen yemekler ve içilen meşrubatlar irdelenmiştir. Nasıl evlendikleri, neden boşandıkları, ne tür sorunlar yaşadıklarında mahkemeye başvurdukları ve işledikleri suçlar ele alınmıştır. Üçüncü bölümde şehrin esnaf kolları, üretim, tüketim, tarım, hayvancılık, ürünler, kullanılan paralar, ölçüler değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümde ise önce yerli tüccar ve yabancı tüccarların ticarî faaliyetleri ve Osmanlı Devleti ile ticarî bağlar ele alınmış; adından da kölelik, köle kaynakları, köle pazarı, efendi-köle ilişkisi, firar, kölelerin hukuk mücadelesi ve azat edilme yöntemleri sorgulanmıştır.
The Ukraine policy of the Russian Federation and the paradigms in European energy security / Rusya Federasyonu’nun Ukrayna politikası ve Avrupa enerji güvenliğinde paradigmalar
Yazar: Sina KISACIK
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Mahmut Deniz TANSİ
Yer Bilgisi: Yeditepe Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
Konu: Uluslararası İlişkiler
Doktora, İngilizce, 2017, 427 s.
Ukrayna, Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını 16 Temmuz 1990’da ilan etmesinden sonra siyasi yapılarındaki farklılıklardan ötürü Rusya Federasyonu ve Batı arasında sıkışmıştır. Rusya, Ukrayna’nın jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik açıdan kendi Geniş Karadeniz Bölgesi Politikası çerçevesinde içerdiği önemden ötürü, bu ülkeyi kendi yanında tutmak istemektedir. Öte yandan Avro-Atlantik Blok, Ukrayna’nın kendi içinde olmasını istemektedirler. Ayrıca Avrupa’ya giden Rus gazının yüzde altmış altılık bölümünün Ukrayna kanalıyla olması, bu ülkeyi hem Avrupa, hem de Rus enerji stratejileri açısından kritik önemde bir ülke yapmaktadır. Bu akış kesildiğinde, Avrupa ülkeleri çok zor durumlarla karşılaşmaktadırlar. Kasım 2013’te Rus yanlısı Yanukoviç’in Başkanlığı altındaki dönemin Ukrayna Yönetiminin, AB Ortaklık Antlaşması’nı imzalamayı reddetmesi, Avrupa yanlılarının Yanukoviç’e karşı isyan hareketlerine yol açmıştır. Mevcut durumda Rus yanlıları Kırım ve Doğu Ukrayna’yı kontrol ederken, Batı Ukrayna ise Batı yanlılarının kontrolündedir. Batı Dünyası, yaptırımlarla Moskova’nın Ukrayna politikası üzerinde baskı uygulamaktadırlar. Fakat Kremlin, Ukrayna’daki mevcut pozisyonundan geri adım atmadığı gibi, diğer devletlerle yeni güvenlik ve ekonomik girişimler geliştirmektedir. Vaka Çalışması metodunun klasik gerçekçilik teorisiyle birlikte kullanılması Rusya’nın Ukrayna politikasının Avrupa enerji güvenliğine yansımalarının anlaşılması açısından yeni bir pencere sunmaya çalışmaktadır. Mevcut durumun geleceğinin belirsizliği konunun yakından incelenmesini gerektirmektedir.
Soğuk savaş sonrasında Karadeniz Bölgesi: Uluslararası rejim teorisi ışığında işbirliği sürecinin yeniden düşünülmesi
Yazar: Zeynep SONGÜLEN İNANÇ
Danışman: Prof. Dr. Hatice Beril DEDEOĞLU
Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Avrupa Birliği ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler Anabilim Dalı
Konu: Uluslararası İlişkiler
Doktora, Türkçe, 2017, 805 s.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Karadeniz bölgesi, bölgesel ve uluslararası istikrar için önemli bir alt sistem haline gelmiştir. Bölgeyi şekillendiren siyasi gerginlik, aktörlerin göreli güç kapasitelerine dayalı çatışmacı yaklaşımları ön plana çıkarmış ve bu ortamda bölgeye istikrarsızlık egemen olmuştur. 2008 Gürcistan–Rusya savaşının ardından 2013 yılında başlayan Ukrayna krizi ve 18 Mart 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, Karadeniz bölgesinden yayılan belirsizliği yoğunlaştırmış ve askeri rekabeti sertleştirmiştir. Bu görünüm, Ukrayna’nın doğusundakine benzer askeri çatışma ihtimallerini artırmakta ve savaş ihtimalini gündemde tutmaktadır. Bu döngünün istikrar ve güven arayışına dönüşmesi için bölgede işbirliği fırsatlarının değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Karadeniz bölgesinden kaynaklanan istikrarsızlığın sınırlandırılması için bu çalışmada, bir yöntem olarak uluslararası rejimlerin kurulması önerilmiştir. Uluslararası rejimlerin kurulması, bölgedeki işbirliği fırsatlarının değerlendirilmesi için bir imkân yaratacak ve başta bölge devletleri ve AB olmak üzere uluslararası sistemin istikrarına katkıda bulunacaktır. Bununla birlikte Karadeniz bölgesinde aktörler arasındaki güç mücadelesinin, rejimlerin kurulmasının önündeki engelleri artırdığı ve mevcut işbirliği girişimlerinin etkinliğini azalttığı saptanmıştır.
Cafer Seydahmet Kırımer’in Emel Mecmuası’ndaki Yazıları (1930-1939)
Yazar: Ayşe Bihter KÜÇÜKERDEM
Danışman: Prof. Dr. Ahmet KANLIDERE
Yer Bilgisi: Marmara Üniversitesi / Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü / Türk Tarihi Anabilim Dalı / Genel Türk Tarihi Bilim Dalı
Konu: Tarih
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 330 s.
Kırım Tatarlarının siyasî ve fikrî önderlerinden Cafer Seydahmet Kırımer (1889–1960) yaşadığı dönemin siyasî hayatında etkili olduğu kadar basın-yayın hayatında da önemli izler bırakmıştır. 1917 yılındaki Kırım Halk Cumhuriyeti’nin ilânına ve bağımsızlık savaşına bizzat katılmış olan Kırımer çeşitli dergi ve gazetelerde yazdığı yazılarıyla hem o dönem içerisindeki Kırım Tatarlarını hem de Kırım dışındaki kamuoyunu aydınlatmaya çalışmıştır. Cafer Seydahmet Kırımer’in yazılarının yayımlandığı önemli dergilerden biri de 1930 yılından itibaren Romanya’da Arap harfleriyle Türkçe olarak yayınlanan Emel Mecmuası’dır. Kırım Tatarlarının istiklâl mücadelesini kamuoyuna duyurmak açısından oldukça önemli olan bu mecmuanın en etkili yazarlarından biri Cafer Seydahmet Kırımer’dir. Her ne kadar Emel dergisi ve Kırımer hakkında bazı çalışmalar yapılmışsa da, onun söz konusu dönemde yazdıkları hakkıyla incelenip ortaya konulmamıştır. Dolayısıyla, bu çalışmada Cafer Seydahmet Kırımer’in 1930-39 yılları arasında Emel Mecmuası’nda yayımlanan yazılarının transkripsiyonu ve değerlendirmesi yapıldı. Bu suretle, Cafer Seydahmet Kırımer’in bu yazıları gün yüzüne çıkarılarak, yazarın bu dönemdeki faaliyetleri ve fikirleri ayrıntılı bir şekilde tespit edilmeye çalışıldı.
Başlangıcından 1584 yılına kadar Kırım Moskova ilişkileri
Yazar: Perihan BAL
Danışman: Prof. Dr. Hayrunnisa ALAN
Yer Bilgisi: İstanbul Medeniyet Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Genel Türk Tarihi Bilim Dalı
Konu: Tarih
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 172 s.
Altın Orda Devleti’nin parçalanmasına müteakip toprakları üzerinde pek çok küçük hanlıklar teşkil etmişti. Tarihsel ve coğrafi açıdan tarihte mühim bir yere sahip olan Kırım Hanlığı ile uzun yıllar Altın Orda devleti himayesinde yaşayan Doğu Avrupa’nın en etkin devletlerinden biri olan Moskova Knezliği arasındaki ilk diplomatik ilişkiler 1474 tarihinde Moskova’nın Kırım’a elçilik heyeti göndermesiyle başlamıştır. Kırım- Moskova ilişkilerinin ilk safhası, etrafındaki devletlere karşı müşterek hareket etmesini gerektirmişti. Bu sayede Moskova hem batı yönünde hem de doğu yönünde sınırlarını koruma ve genişletme fırsatı buldu. Mengli Giray dönemi Moskova ile uzun süren siyasi ilişkilerin en önemli sonucu 1502 yılında Altın Orda Devleti’nin yıkılması olmuştur. Altın Orda’nın ortadan kalması ile Kırım-Moskova ilişkilerinde ikinci safhaya geçilmişti. Bu dönemde Kırım ile Moskova karşılıklı olarak Altın Orda Devleti’nin mirasçısı olma yolunda pek çok mücadele vermişti. Muhammed Giray döneminden itibaren başlayan askeri seferler ve ardı kesilmeyen akınlar sayesinde, Moskova Devleti’nin Volga havzasına doğru yayılması önlenmek istenmişti. Bu dönemde Kazan’daki baskılarını arttıran Moskova’ya karşı Muhammed Giray 1521 yılında Kazan’a Sahip Giray’ı atamış ve böylelikle Kazan Hanlığı uzun yıllar Giray hanedanının yönetimine geçmişti. Kazan ve Kırım bu dönemde müşterek hareket ederek Moskova’ya seferler düzenlemişti. Aynı dönemde Muhammed Giray, Uluğ Orda’yı canlandırma projesini hayata geçirmek için 1523’te Astarhan’a sefer düzenlemişti. Fakat Muhammed Giray Astarhan seferi dönüşünde öldürülmüş yerine Saadet Giray geçmiştir. Onun kısa süren yönetiminden sonra, Osmanlı Devleti tarafından Sahip Giray, Kırım tahtına atanmıştı. Sahip Giray dönemi, Kırım’ın Uluğ Orda projesini kısmen gerçekleştirdiği dönem olması itibariyle önemlidir. Bu dönemde batıda Kırım, Lehistan–Litvanya ile Moskova’ya karşı ittifakını sürdürmüş ve Moskova’ya askeri seferler düzenlemişti. Sahip Giray’ın gittikçe kuvvetlenmesi hem Osmanlı açısından hem de Kırım’daki kabile beyleri açısından olumsuz karşılanmıştı. Bu yüzden Osmanlı-kabile beylerinin ittifakı sonucu Sahip Giray öldürülmüş yerine İstanbul’da rehin bulunan Devlet Giray Kırım tahtına geçmişti. Kırım’da bu gelişmeler yaşanırken kuzeyde Moskova Kazan’a olan hücumlarını arttırmış ve 1552’de Kazan’ı işgal etmişti. Çok geçmeden 1556 yılında Astarhan, Moskova tarafından ele geçirilmişti. Altın Orda mirasına sahip olma yarışında Moskova’nın elde ettiği kazanımlara karşı, Kırım Hanlığı Moskova’ya sürekli sefer ve akınlar düzenleyerek karşılık vermişti. Fakat Kırım’ın bu yöndeki çabası, ona Astarhan ve Kazan’ı geri getirmemişti.
20. yüzyılın ilk yarısında Kırım Türkleri ve sürgünü
Yazar: Şeyma GÜRHAN
Danışman: Prof. Dr. Varis ÇAKAN
Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı
Konu: Tarih
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 218 s.
Bu tezde Kırım Türkleri’nin Anavatan Kırım’ı kaybetmemek adına önce Çarlık Rusyası’na daha sonra Sovyetler Birliği’ne karşı verdikleri mücadele, Kırım Tatar Millî Hareketi ve Kırım Sürgünü incelenmektedir. Tezin ana konusu iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda Kırım Tatar Millî Hareketi’nin tarihî gelişimi, ikinci kısımda Kırım ve Kırım Türkleri’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan nasıl etkilendiği, savaşın ardından gerçekleşen sürgün ve sürgünün sonuçları değerlendirilmiştir. 1939’dan 1956’ya kadarki süreçte savaş, baskı, değişen dengeler bağlamında Sovyetler Birliği’nin Kırım politikaları ve Kırım Türkleri’nin millî mücadelesi basın ve yayın organları üzerinden incelenmiştir.
Halkların kendi kaderini tayin hakkı açısından Kırım sorunu
Yazar: Furkan ÜNLÜ
Danışman: Prof. Dr. Coşkun TOPAL
Yer Bilgisi: Karadeniz Teknik Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı
Konu: Hukuk, Uluslararası İlişkiler
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 178 s.
Halkların kendi kaderini tayin hakkı Birleşmiş Milletler Dönemi’nden önce uluslararası hukukun pozitif bir normu değildi. Birleşmiş Milletler Şartı’nda halkların kendi kaderini tayin ilkesinden bahsedilmesiyle birlikte kavram, uluslararası hukukun pozitif bir normu olmuştur. İlke Birleşmiş Milletler Şartı’nda yer almasına rağmen içeriği hakkında belirsizlikler varlığını korumuştur. İlkenin anlam kazanması daha sonraki süreçte uluslararası örf ve âdet kuralları çerçevesinde Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararları ışığında gerçekleşmiştir. Bu süreçte halkların kendi kaderini tayin hakkı sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmasında önemli bir rol oynamıştır. Halkların kendi kaderini tayin hakkının bağımsızlık kavramını içermesi nedeniyle devletler genelde halkların kendi kaderini tayin hakkına mesafeli yaklaşmışlardır. Egemen ve bağımsız bir devlet içerisinde yaşayan etnik ve ayrılıkçı grupların ayrılma haklarını kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde öne sürebilmeleri ihtimali devletleri endişelendirmiştir. Bu nedenle kendi kaderini tayin hakkının geçtiği tüm uluslararası metinlerde mutlaka ülkesel bütünlük ilkesine atıf yapılmıştır. Devletler kendi kaderini tayin hakkına mesafeli yaklaşmışlar ancak kendi siyasi menfaatleri söz konusu olduğunda kendi kaderini tayin hakkını diğer devletlere karşı öne sürmekten de geri kalmamışlardır. Bu durum hakkın gelişim serüvenini bazen aksatmış bazen de bu serüvene zarar vermiştir. Yukarıda verdiğimiz özet bilgiler ışığında Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin, Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya katılmasının halkların kendi kaderini tayin hakkı açısından değerlendirilebilip değerlendirilemeyeceği tartışılacaktır.
Rusya’nın Kırım’ı İlhakı Sürecinde Rusya–İngiltere İlişkileri (2014-2016)
Yazar: Fatih YILDIRIM
Danışman: Prof. Dr. Alaeddin YALÇINKAYA
Yer Bilgisi: Bahçeşehir Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi Anabilim Dalı / Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı
Konu: Uluslararası İlişkiler
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 104 s.
Bu tezin amacı, bölgesel bir sorundan uluslararası bir krize dönüşen Kırım’ın Rusya Federasyonu tarafından ilhakı sürecinde ve sonrasında yeni bir boyut kazanan Rusya–İngiltere ilişkilerini (2014–2016) tarihsel perspektif ışığında yeniden ele almaktır. Bu bağlamda, çalışmanın odaklandığı temel araştırma sorusu şu şekilde ifade edilebilir: Kırım’ın Rusya Federasyonu tarafından tek taraflı ilhakı sonrası geleneksel Rusya–İngiltere ilişkileri ne derece etkilenmiştir? Nitekim, yaklaşık 500 yıllık geçmişe sahip İngiltere–Rusya Federasyonu ilişkileri, dönemsel olarak süreklilik arz etse de, özünde inişli çıkışlı bir seyirde ilerlemiştir. Bu inişli çıkışlı ilişkilerin seyrini ise küresel politikada yaşanan kırılmalar belirlemiştir. Öyle ki, I. ve II. Dünya Savaşında itilaf devletleri sıfatıyla aynı tarafta yer almalarına karşın, Soğuk Savaş boyunca İngiltere’nin Amerika Birleşik Devletleri ile münhasır ilişki kurması ilişkilerin boyutunu menfi yönde etkilemiştir. Aynı şekilde, Soğuk Savaş’ın hemen akabinde, ilişkiler müsbet bir çerçeveye otursa da, 2000’li yıllardan sonra yeniden gerginleşmiştir. Son olarak ise, Kırım’ın Rusya Federasyonu tarafından ilhakı sonrası iki ülke ilişkileri, geçmiş yıllardaki tarihsel kırılmalardan özgün şekilde mevcut fay hatlarının daha da derinleştiği bir boyuta evrilmiştir. Bu araştırma, üç bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın birinci bölümünde, Kırım Yarımadasının tarihi genel hatlarıyla anlatılmıştır. İkinci bölümde, Rusya–İngiltere ilişkilerinin başlangıç tarihi olan 1553’ten SSCB’nin dağılmasına kadarki dönem irdelenmiş ve iki ülke ilişkilerinin inişli çıkışlı dönemleri anlatılmıştır. Üçüncü bölümde ise, Kırım Yarımadasının Rusya Federasyonu için önemi, krize yol açan sebepler, Mart 2014’te yaşanan Kırım Krizi ve Rusya’nın Kırım’ı ilhakı tarihsel kronoloji takip edilerek açıklanmıştır. Son tahlilde ise, Kırım’ın ilhak edildiği Mart 2014’ten, 2016 yılının sonuna kadarki dönemde Rusya–İngiltere ilişkilerinin seyri ele alınmıştır.
86/4 numaralı Rusya Ahkam Defterinin transkripsiyon ve incelenmesi (s. 1-95)
Yazar: Ahmet MARANCI
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Raif İVECAN
Yer Bilgisi: Kırklareli Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı
Konu: Tarih
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 535 s.
Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki ilişkiler 1497 yılında II. Bayezid döneminde başlamış, II. Mustafa döneminde 13 Temmuz 1700 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması’ndan sonra hız kazanarak devam etmişti. 1768’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Küçük Kaynarca Antlaşması imzalanmıştır. Bu tarihten itibaren Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki gerginliğin en önemli sebepleri arasında Kırım meselesi önemli yer tutmuştur. Rusların Kırım’ı işgali ve Karadeniz’e inmeleri Osmanlı-Rus ilişkilerine yeni bir boyut kazandırmıştı. İki devlet arasındaki ilişkilerde 1782 yılında imzalanan Ticaret Antlaşması’nın önemli bir yeri vardı. Bu süreçle ilgili tutulan kayıtlar Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve yaptığımız tez çalışmasına da konu olan Düvel-i Ecnebiye Defterleri serisi içerisindeki 86/4 Numaralı Rusya Ahkam Defteridir. 86/4 Numaralı Rusya Ahkâm Defteri’nin Transkripsiyon ve İncelenmesi (s. 1–95) adlı çalışmamız, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 17 Temmuz 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca ve 1782 yılında imzalanan Ticaret Antlaşması’ndaki ticaretle alakalı maddelerinin uygulanmasında yaşanan sorunlara ışık tutmaktadır. Ayrıca, Rus tüccarlardan alınan vergiler, mallarının yağmalanması, izn-i sefine vb. sorunla birlikte, ticarete konu olan ürünler hakkında da önemli bilgileri içermektedir.
Osmanlı’dan Cumhuriyete Trabzon’a göçler: Göç, demografik hareketlilik ve değişim üzerine bir kent örneği (1877 – 1930)
Yazar: Yusuf GÜNAÇTI
Danışman: Doç. Dr. Seyfi YILDIRIM
Yer Bilgisi: Hacettepe Üniversitesi / Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü / Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı
Konu: Demografi; Tarih
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 279 s.
Göç ve muhacirliği konu alan çalışmaların etkilerini bir şehir özelinden takip etmek zor olmakla birlikte zaman zaman başvurulan inceleme yöntemleri arasında yerini almıştır. Bu bağlamda hazırlanan çalışma Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Trabzon’da yaşanan ve göç ile neticelenen olaylar silsilesini aydınlatmak üzere kaleme alınmıştır. 1877 – 1930 tarihleri arasını kapsayan ve literatüre göç hadiselerinin hız kazandığı yıllar olarak yansıyan bu dönemi eleştirel bir bakış açısıyla kaleme almak çalışmanın genel prensibidir. Öte taraftan “göç ve değişim” parolası da bahsi geçen yıllarda esas olarak dikkat edilecek anahtar kavramlar arasında yerini almıştır. Bu minval üzere çalışma dört ana başlık altında incelenecektir. “Birinci bölümde” Giriş bahsine ilave edilen ve doğrudan Trabzon ile alakalı bazı hadiselere de yer verilmiştir. İlk olarak kentin tarihi ve adı üzerine yapılan bazı tartışmalara değindikten sonra tedrici şekilde Trabzon’un göç sürecine giriş yapılmıştır. 1856 Kırım Savaşı ile Trabzon’un yaşadığı süreç etkileriyle beraber eleştirel bir gözle çalışmanın kapsamına ilave edilmiştir. Öncüllerinden farklı olan ve doğrudan Osmanlı Devleti’nin siyasi konjüktörü ile alakalı olan bu göçlerin çalışmaya eklenmesinde ki temel amaç; geniş kapsamlı ve kentin karşılaştığı ilk büyük hicret hadisesi olmasından kaynaklıydı. Bu bakımdan akabinde yaşanacak göçler ile aralarında nasıl ve ne şekilde bir benzerlik bulunduğu hususu çalışmanın kapsamı açısından önemlidir. Dahası ele alınan sürecin uygulamaları ise diğer göç süreçlerini kontrol altına almak için bir ön tecrübe şeklinde algılanması hadiseyi önemli kılan bir başka husustur. “İkinci Bölümde” ise 1877 – 1878 yıllarını kapsayan ve literatürde “93 Harbi” olarak bilinen savaşın göçle alakalı olarak Trabzon özelinde bıraktığı etkilere yer verilmiştir. Objektif bir değerlendirme olması açısından arşiv belgeleri ve akademik araştırmalar ile süreç desteklenmiştir. Trabzon’a yapılan göçlerin etkileri bölümlerinde göçün “ekonomik”, “demografik” ve “sosyal – kültürel” etkilerine yer verilmiştir. Trabzon’un doğrudan savaşa dâhil olmadığı ancak dolaylı yoldan etkilendiği düşünülürse “edebi hafıza türlerinde göç algısı” isimli bir başlıkta savaş ve göçlerin nasıl algılandığı çalışmada sergilenmeye çalışılmıştır. Bu tarz bir çabanın ilavesi halkın göç ve savaş türünden hadiselere bakışını anlatmak için elzem görünmektedir. Çalışmanın “Üçüncü Bölümü’nde” Birinci Dünya Savaşı sırasında Trabzon’un yaşadığı Rus işgaline yer verilmiştir. Bahsi geçen Rus işgali yaklaşık iki yıl sürmüş olmasına karşın kent için etkileri çok büyük olmuştur. Öncelikli olarak 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından zapt edilen kent aradan geçen 455 yıl sonra ilk defa başka bir güç tarafından işgal edilmiştir. İşgalin halk üzerinde bıraktığı psikolojik etkilerin yansıması olarak Müslümanların çoğu Karadeniz’in Batı kıyılarına doğru hicrete başlamıştır. Göç ve etkileri sürecini aydınlatmak için elde edilen “üç adet anı” teferruatıyla kullanılmıştır. Göçlerin Trabzon’da bıraktığı tesirler anılar ile birlikte arşiv belgeleri ile örtüşecek şekilde kullanılmıştır. Bahsi yapılan göç ve etkileri önceki bölümde olduğu gibi göçlerin “ekonomik”, “demografik”, “sosyal – kültürel” ve “edebi hafızalarda göç algısı” şeklinde irdelenmiştir. Rusların kentte uyguladığı işgal projelerinin de değerlendirildiği kısımda Trabzon için önemli pek çok ayrıntıya yer verilmiştir. Son bölüm olan “Dördüncü Bölüm’ de” ise Trabzon kenti ve Türk halkı için hâkim gücün değiştiği, Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekildiği ve Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemlerinde gerçekleştirilen “mübadele” yani “Ahali Değişimi” süreci ele alınmıştır. Trabzon özelinden bakılan mübadele olayı “gelenler ve gidenler” merkezli olacak şekilde kaleme alınmıştır. Kent için mübadele öncesi ve sonrası genel durum dikkatlice incelenmiştir. Mübadelenin yansımaları bahsi de göçlerin “ekonomik”, “demografik” ve “sosyal ve kültürel” temelli değişkenler üzerinden değerlendirilirken arşiv belgelerine ve güncel araştırmalara fazlasıyla yer verilmiştir.
Kırım sorunundan Donbas Savaşı’na Rusya Ukrayna uzlaşmazlığı: Sebepler ve sonuçlar
Yazar: Halit Burak UYANIKER
Danışman: Prof. Dr. Hasan ÜNAL
Yer Bilgisi: Atılım Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı / Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı
Konu: Uluslararası İlişkiler
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 101 s.
Tarih boyunca stratejik ve jeopolitik önemiyle Avrasya’nın en önemli coğrafyalarının başında gelen Ukrayna toprakları, kendi tarihinin en kritik dönemeçleri olan Turuncu Devrim ve Maydan olaylarıyla birlikte başlayan ‘Avrupalılık’ için protesto gösterilerine sahne olmuştur. Bu sürecin en büyük problemlerinden ilki; Rusya’nın Kırım’a müdahalesi olmuş ve bu gelişmenin arkasında yatan etkenlerin neler olduğu ise bu araştırma üzerinden tartışılmıştır. Ayrıca Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Donbas çatışmalarındaki Rus yanlısı ayrılıkçılara yaptığı iddia edilen askeri destekle birlikte uluslararası bir krize dönüşen halihazırdaki olaylara bakıldığında, kaotik boyutu daha güçlü görebilmek mümkündür. Ancak Moskova – Kiev hattında yaşanan gerilimlerin, SSCB’nin dağılması ve akabinde Ukrayna Parlamentosu’nun 24 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlık kararı almasıyla birlikte başladığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Çok yakın bir zamanda gerçekleşen Rusya’nın Kırım’ı ilhakı, imzaladığı en az 4 ayrı yükümlülüğü yerine getirmemesiyle ve Batılı güçlerin sadece kısmi ekonomik yaptırımlarda bulunması, “Hukuk ve Egemenlik” kavramının sorgulanmasının aciliyetini ortaya koyması bakımından önemlidir. Ukrayna’nın, egemenliğini sağlama almak için Hukuka ve Ahde vefa ilkesine güvenerek nükleer silahlarını ve türevlerini teslim etmesi, egemenliğini korumak yerine belki de savunmasız kaldığı için topraklarından olması “Güç ve Hukuk” kavramlarını sorgulatmasından dolayı isabetli bir yakın zaman belirgesidir. Araştırmanın amacı; Rusya’nın taraf olduğu uluslararası antlaşmaların yükümlülükleri doğrultusunda, tamamen aykırı olarak Ukrayna toprağını işgalini; egemenlik ve toprak bütünlüğünü ihlal etmesinin arka planında neler olduğu, NATO ve AB’nin genişlemesiyle; sınırlarına dayanıldıkça algıladığı tehdidi yaşamsallaştıran Rusya’nın, değişen dış politikasına hangi faktörlerin yol açtığını ve son olarak Ukrayna’nın, bir taraftan Rusya ile AB arasında bölgesel bir kısır döngüde, diğer taraftan Rusya ile Batı arasında küresel bir kıskacın açmazında kalmasının tahrip edici etkilerini açıklayabilmektir.
Kırım Hanlığı’nın Kazan Hanlığı ile siyasi münasebetleri (1441-1552)
Yazar: Ali Can ÜTEBAY
Danışman: Doç. Dr. İlyas KEMALOĞLU
Yer Bilgisi: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Genel Türk Tarihi Bilim Dalı
Konu: Tarih
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 142 s.
I. yüzyılın ilk yarısında Altın Orda Devleti parçalandı ve onun toprakları üzerinde yeni hanlıklar (Kazan, Kırım, Astrahan, Sibir, Kasım ve Nogay Orda) kuruldu. Altın Orda topraklarını yeniden bir araya getirmek için mücadeleye girişti ve bu amaçla yeni kurulan hanlıklarla ilişkiler kurdu. Kırım Hanlığı ile Kazan Hanlığı arasındaki ilişkiler 1486 yılında başlayıp 1552 yılına kadar devam etti. Bu süre içerisinde yaklaşık 30 yıl Kırım, Kazan Hanlığı üzerinde hâkimiyet kurdu. 1521 ile 1551 yılları arasında Kazan Hanlığı Giray Hanedanı’na mensup üç han tarafından (Sahib Giray 1521–1524, Safa Giray 1524–1531/1535–1546/1546–1549, Ötemiş Giray 1549–1551) idare edildi. Kazan Hanlığı üzerindeki Kırım hakimiyeti 1552 yılında sonra erdi. Kırım hanları bunu uzun süre kabul etmediler ve Moskova ile mücadeleye giriştiler. Ancak Kırım hanları bu mücadelede başarılı olamadılar ve 1594 yılında Kazan Hanlığı üzerindeki Moskova hâkimiyetini tanımak zorunda kaldılar.
- ve XVII. yüzyıl Osmanlı tarih yazıcılarına göre Deşt-i Kıpçak ve Altın Orda
Yazar: Elif UZUN
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Derya Derin PAŞAOĞLU
Yer Bilgisi: Karadeniz Teknik Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı
Konu: Tarih
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 474 s.
Tarihin erken devirlerinden itibaren pek çok devlete ev sahipliği yapmış olan Deşt-i Kıpçak coğrafyası, bu devletlerin askeri, siyasi, ticari ve sosyo-kültürel özelliklerini bünyesinde toplayarak sonraki devirlere yansıtmıştır. XIII. ve XV. Yüzyıllar arasında Deşt-i Kıpçak’ta hâkimiyetini sürdüren Altın Orda Devleti, Doğu Avrupa ve Karadeniz’in kuzeyine yerleşmiş, askeri ve siyasi gücüyle bölgede otorite olmayı başarmıştır. Altın Orda Hanlarının Anadolu ile olan ilişkisi Türkiye Selçuklu Devleti zamanında kurulmuştur. Osmanlı Devleti güçlenmeye başladığı yıllarda Altın Orda çöküş sürecine girdiği için, iki devlet arasındaki münasebet oldukça zayıftır. Altın Orda Devleti’nin yıkılmasının ardından Cengiz oğullarının bölgedeki varlığı, kurulan hanlıklar vasıtasıyla devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nin Deşt-i Kıpçak ile olan ilişkisi daha çok Kırım Hanlığı aracılığıyla gerçekleşmiş, bu sürecin başlamasında Kefe’nin fethi kırılma noktası olmuştur. Bu çalışmada XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı Kroniklerindeki Deşt-i Kıpçak Altın Orda ve ardıllarına dair bilgiler incelenmiştir. Bu doğrultuda, Deşt-i Kıpçak coğrafyasının fiziksel özelliklerine değinilerek, bu bölgede yaşanan olaylar ortaya koyulmuştur. Osmanlı Devleti ile Kırım Hanlığı arasındaki askeri, siyasi ve ticari ilişkiler değerlendirilmiştir. Ayrıca Osmanlı müelliflerinin Tatarlara bakışı ortaya koyulmuştur. Bu bilgiler çerçevesinde yapılan değerlendirmelerde müellifler, olayları anlatırken Osmanlı Devleti’nin Cengiz oğullarından daha üstün olduğunu hemen her fırsatta dile getirdikleri görülmüştür. Osmanlı kroniklerinde Cuci oğullarının yanısıra, İlhanlı Devleti ve Çağatay ulusuna, bilhassa Timur dönemine ait, veriler oldukça fazla olsa da biz konumuzu Cuci ulusuyla sınırlandırdığımız için bu bilgileri dışarda bırakmak durumunda kaldık.
İsmail Gaspıralı anlatılarında yapı ve izlek
Yazar: Ferhat UZUNKAYA
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Taylan ABİÇ
Yer Bilgisi: Ardahan Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı / Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı
Konu: Türk Dili ve Edebiyatı
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 140 s.
İsmail Gaspıralı (1851–1914) Türk edebiyatında adından sıklıkla söz ettiren kalemlerinden birisidir. Bu çalışmada daha çok fikri eserleri, gazeteciliği ve eğitimci yönü ile tanınan İsmail Gaspıralı’nın edebi serüveni incelemeye tabi tutulmuştur. İsmail Gaspıralı Anlatılarında Yapı ve İzlek adlı çalışmamızı iki ayrı bölüme ayırarak inceledik. “Monografi” niteliği taşıyan birinci bölümde yazarın hayatı ve eserlerini değerlendirmeye aldık. Çalışmanın temelini oluşturan ikinci bölümünde ise yazarın “nehir roman” türünü çağrıştıran beş anlatısını (Frengistan Mektupları, Darürrahat Müslümanları, Sudan Mektupları, Kadınlar Ülkesi ve Molla Abbas Fransevî’ye Tesadüf: Gülbaba Ziyareti) yapısal ve izleksel açıdan inceledik. Anlatıların yapısal ve izleksel yapısını incelerken roman teorisinin yanı sıra tarih, sosyoloji, felsefe ve psikoloji gibi bilim dallarından da yararlandık. Böylece anlatıların yazıldığı tarihten günümüze geliş sürecindeki okunma ve algılanma biçimleri de gözler önüne serildi. İsmail Gaspıralı anlatılarında kadın–erkek ilişkileri, aşk/sevgi, arayış, kendini gerçekleştirme, uyanış ve başkaldırı gibi bireysel, doğu–batı, Müslüman–Hristiyan, eğitim, cehalet/bilgisizlik ve vatan gibi toplumsal temaları da izleksek açıdan değerlendirmeye çalıştık. Çalışmaya, yaptığımız çözümlemeyi materyallerle tamamlama amacıyla İsmail Gaspıralı ile ilgili kapsamlı bir kaynakça.
Şereflikoçhisar – Kulu yöresi Nogay ağzı (Giriş-inceleme-metin-seçme sözlük-ekler)
Yazar: Süleyman Hilmi KIZILDAĞ
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Muhittin ÇELİK
Yer Bilgisi: İnönü Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı / Yeni Türk Dili Bilim Dalı
Konu: Dilbilim
Yüksek Lisans, Türkçe, 2017, 167 s.
Bu çalışmada, 1860’lı yıllarda Kafkasya’dan Türkiye’ye göç eden ve şu anda Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesi ile Konya’nın Kulu ilçesinde yaşayan Nogay Türklerinin konuştuğu ağız incelenmiştir. İncelememizin esasını, bu yörelerde yaşayan Nogaylardan yapılan 74 sayfalık 17 metinden oluşan derlemeler oluşturmaktadır. Bu derlemeler çerçevesinde buralarda konuşulan Nogay ağzının fonetik ve morfolojik özellikleri tespit edilmiştir. Fonetik tespitler yapılırken yer yer özelliklerin Eski Türkçedeki durumları ve Türkiye Türkçesindeki durumları dikkate alınmıştır. Bulunan morfolojik özellikler ise bazen çağdaş Türk lehçeleriyle karşılaştırılarak incelenmiştir. Yapılan tespitlerin tamamı derlenen metinlerden örnekler verilerek desteklenmiştir. Derlenen metinlerde günlük konuşmanın yanında Nogay sözlü edebiyatının ürünleri de bulunmaktadır. Çalışmada ayrıca Nogayların kısa tarihi, Nogay Türkçesinin lehçe tasniflerindeki yeri, seçme sözlük, Nogayların yaşadıkları yerlerin haritası ve Nogaylara ait çeşitli fotoğraflar bulunmaktadır.
Internal and external dimensions of the crimean crisis before and after 2014 / 2014 öncesi ve sonrasında Kırım krizinin iç ve dış boyutları
Yazar: Viktoriia DEMYDOVA
Danışman: Prof. Dr. Oktay Fırat TANRISEVER
Yer Bilgisi: Orta Doğu Teknik Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Avrasya Çalışmaları Anabilim Dalı
Konu: Uluslararası İlişkiler
Doktora, İngilizce, 2017, 399 s.
Bu çalışma, 2014 Kırım krizini, başka bir deyişle Kasım 2013’te Kiev’de başlayan EuroMaidan, takiben Kırım’da Anti-Maidan ve sonuç olarak bağımsızlık ilanı ve referandum yoluyla Rusya ile Kırım’ın birleşmesi konularını kapsamaktadır. Bu tez, Kırım krizinin ve Kırım’ın ilhakının ve bu ilhak sonrasında yaşanan gelişmelerin Kiev ve Moskova’nın dış politikalarına istinaden açıklanabileceğini iddia eden bazı uzmanların görüşlerinin aksine, tarihi, sosyal, kültürel, politik ve ekonomik formdaki yerel bölgesel dinamiklerin Ukrayna krizinin patlak vermesi ve gelişmesinde belirleyici bir rol oynadığını iddia eder.
Kırım Hanlığı’nda Kölelik (1648-1699)
Yazar: Zeynep ÖZDEM KÖSE
Danışman: Prof. Dr. Faruk SÖYLEMEZ
Yer Bilgisi: Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı
Konu: Tarih
Doktora, Türkçe, 2017, 219 s.
Kölelik eski çağlardan itibaren tüm toplumlarda görülen, sosyal ve ekonomik düzenin önemli bir parçası olmuştur. 17. yüzyılda da tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı Devleti ve ona bağlı özerk bir hanlık olan Kırım Hanlığı’nda bu toplumsal düzen devam etmiştir. Kırım Hanlığı bu konuda, kuzey ülkelerinden elde edilen kölelerin kaynağı konumunda olması münasebetiyle ayrı bir önem arz etmiştir. Köleler dış ticaretin önemli bir metası olduğu gibi iç ticarette de yoğun bir talep görmüş ve hemen herkes evinde ya da iş yerinde en az bir köle istihdam etmiştir. Kişilerin köle sahipliği durumu arttıkça toplumsal statü farkı da ortaya çıkmaktadır. Tabi ki kölelere sadece bir ticari meta olarak bakmamak gerekir. Gerek İslam hukukunun köleliğe bakış açısından getirdiği ve artık 17. yüzyılda yerleşmiş olan yenilikler ve gerekse köle sahiplerinin ailenin bir ferdi olarak gördükleri köleleriyle ilgili münasebetleri kölelerin bir insan olarak değerini de ön plana çıkarmaktadır. Kırım şeriyye sicillerinde, özellikle hanlığın başkenti Bahçesaray merkezli incelenen örnekler de bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Kırım Savaşı’nda İngiliz Politikası
Yazar: Ayşen Müderrisoğlu ESİNER
Danışman: Prof. Dr. Mahir AYDIN
Yer Bilgisi: İstanbul Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı
Konu: Tarih
Doktora, Türkçe, 2017, 308 s.
Kırım Savaşı, Rusya’nın Osmanlı topraklarına doğru genişleyerek güç kazanma yönündeki politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Ancak Rusya’nın Doğu politikası dönemin en önemli gücü olan İngiltere’nin menfaatleriyle çakışmaktaydı. Zira İngiltere, Hindistan’a giden yolda Rus engeli ile karşılaşmaktan çekinmekte ve bu sebeple Osmanlı toprak bütünlüğünü savunmaktaydı. Çar Nikola olası bir İngiliz muhalefetini önlemek adına önce “hasta adamın” toprakları üzerinde birlikte hareket etmek için İngilizlere işbirliği yapmayı teklif edecekti. Kırım Savaşı öncesinde İngiliz – Rus ilişkilerinde olumlu bir hava gözlemlenirken, İngiltere, önce tarafsız bir politika benimseyecek fakat İngiliz Parlamentosu’nda Rusya’ya muhalefet eden siyasal kanat ile kamuoyunun artan baskısı sonucunda Rusya karşısında Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa girecektir. Çalışmamız bir İngiliz – Rus savaşı olarak da görülen Kırım Savaşı’nda İngiltere’nin izlemiş olduğu politikaları incelemeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda İngiltere’nin Kırım Savaşı öncesinde izlemiş olduğu Doğu politikası, İngiliz – Rus ilişkileri, İngiltere’de kamuoyunun ne denli belirleyici olduğunu, savaşta İngiltere’nin diplomasi, ekonomi, sağlık ve sosyal alandaki etkileri ile savaş sonrasında izlemiş olduğu politikalar üzerinde durulacaktır.