Ukrayna’nın seçim sonrası girdiği bulutsu özellikleri belirgin; tecrübesiz ve belagat dışında açık seçik bir istikamete sahip bir programı bulunmayan yeni ekibin iktidarını daha tam yerleştiremediği ortamda, yer kapmaya çalışan, Donbas’tan ikbal peşinde göç etmiş kimi illegal yapıların da nevzuhur ettiğine tanık olmaktayız. Bu mafyavari yapılar bugün ülkenin batı kesimlerinde dahi küçük ticareti haraca bağlamak için kolları sıvamış durumdayken, büyük boy fief’lerin [tımarların] nasıl bir yeniden paylaşım savaşına yol açacaklarını düşünmek bile insanı irkiltiyor. Sovyet-sonrası 25 yıldaki Ukrain dilinin ülke sathındaki bütün kazanımları ve Poroşenko’nun ülkenin güvenlik başta olmak üzere, idarî yapısının ve kurumlarının bütüncül bir çekidüzene kavuşturulması yolundaki gayretleri hızla tuz buz olma tehlikesi yaşıyor. Sanki Kuçma dönemi politikalarına geri dönüyoruz gibi. Şu farkla ki ülkenin önemli bir kısmı işgal altında ve ülkenin içine yumruğunu sokmuş olan düşman federasyonla tehdit ediyor.
Zelenskiy ve ekibi, öte yandan, Kırım Tatarlarına dönük siyaset belirleme işinde de ellerini pek çabuk tutmuyorlar. Ara sıra Zelenskiy dâhil, kimileri çıkıp Kırım’ın unutulmayacağını falan beyan etseler de, Donbas’ta dahi bir geri çekilmenin ilk emareleri filiz veriyor bile. Anlıyoruz, ülke insanı Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana süregiden çalkantılı ekonomik ve sosyal gidişattan memnun değil, büyük çoğunlukla savaş istemiyor, ama Rusya’yla girişilecek her türlü barış görüşmesinin ayrılıkçılara “kazanılmış haklarını” vermeksizin sonuçlanmayacağını da idrak etmek gerek. Korkarız “ver de kurtul” şeklindeki kısa görüşlü popüler çözüm eğilimleri orta-uzun vadede Ukrayna’yı tekrar, sıyrılmak için onca mücadele verdiği, Rusya’nın potasına sokacaktır. Böyle bir gelişmenin olması halinde, Ukrayna anakarasında sürgündeki Kırım Tatarları, Kırım Tatar Millî Meclisi ve millî hareket hakikaten çok zor bir durumda kalacaktır.
Diğer yandan, ardı arkası kesilmeyen haksız-hukuksuz baskın ve tutuklamalardan başka, Kırım’dan gelen sosyal nitelikli çeşitli haberler de iç karartıcıdır. Rusya’nın işgal döneminde bölge halkına yönelik olarak ettiği envai çeşit yalan vaatlere artık inanan kaldı mı bilinmez, ama Kırım’da işgal döneminden geriye kala kala tek Kırım’ın, nükleer başlıklı füzelerin de konuşlandırıldığı devasa askerî üs şeklinde yeniden kuruluşu kaldı. Ülkede sosyal sistemin yanı sıra daha da acil olarak sağlık sistemi çöktü. İnsanlar en ağır hastalıklarıyla baş başa kalmış vaziyetteler. Türkiye’deki Kırım dernekleri ve vakıfları ardı arkası kesilmeyen hastalara yardımcı olmak için çırpınmaktalar. Bu da Rusya’nın Kırım sakinlerine değil parlak bir gelecek, ancak hızlı bir ölüm getirdiğinin en önemli kanıtı.
Kırım’da bir cennet yaratılacağı vaadinin fos çıktığını Kırım’ın bütün eski sakinleri artık idrak etmiş durumdalar. Lakin bu güdük bilince aldanmamak gerek. Zira sorulursa Rusya’ya bağlanmaktan son derece hoşnutlardır hâlâ, çektikleri ekonomik sıkıntının, kaptırdıkları işlerinin, mahkûm edildikleri fahiş fiyatlı tapon malların, çocukları için hiçbir perspektifi olmayan bir geleceğin bu yalan kaynaklı olduğunun ayırdına henüz varmış değillerdir. Ne yapalım, şimdi onların da bir kelmeşekleri var, biraz da onlar düşünsün demekten gayrı elden ne gelir! Gizlice geri aldıkları Ukrayna pasaportları refahlarını ne ölçüde geri getirir bilinmez ama demokratik bir cumhuriyette yaşayamadıkları, yöneticilerini özgürce seçemedikleri müddetçe, bu hayatı bir illet gibi yaşamaya devam edeceklerini bilsinler artık.
Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde, devrim sonrasında Kırım’da Sovyet rejimi kurulurken Kırım Tatarları kurucu unsurdu, koca bir tarih bunun izlerini taşıyor. Sonra sürgünle birlikte uzun bir inkârcılık dönemi yaşandı, Kırım Tatarları Aziz Nesin’in ünlü parodisindeki deyimle söyleyecek olursak, ne yaşar ne yaşamazdı. Sovyet-sonrası dönemde güneşin balçıkla sıvanamadığı ortaya çıkınca Kırım Tatarlar hatırlandı, ama Kırım’ın ezelden beri çokuluslu (mnogonatsionalnıy) olduğu tezi öne sürüldü. Şimdiyse çarlık rejiminin o maksimalist düsturuyla eşdeğer Krımnaş (Kırım bizim) kof kültürünü empoze etmeye yelteniyorlar. Kırım Tatarları da çoğu söylemde millî kimliklerinden çok, folklorik kimlikleriyle, süs bitkisi “Müslümanlar” olarak anılıyorlar. Hatırlamak ve hatırlatmak gerekir ki Rusya iç savaşı bu kafayla kaybetti, yani yok sayarsan kendin yok olursun. Bizden söylemesi.
Kırım’dan musibet işgalcinin def edilmesi, maalesef bugünkü şartlarda sadece Kırım Tatarlarının gayretleriyle gerçekleştirilemeyecek denli güç bir iş. Putinci istibdat Kırım’ı baştan aşağı militarize etmiş durumda. Batı dünyası kendi çöküşünün önünü alma derdiyle muzdarip Rus ayısıyla valse razı. Ukrayna’da krizin patlak verdiği 2013 yılı sonundan beri ikircikli bir politika izleyen Almanya, devasa ekonomik gücünü sürdürebilmek uğruna Rusya Federasyonu’ndan gelen enerji kaynağını güvence altına almak için Ukrayna’nın güneyi ve doğusunun Rusya’nın kontrolün geçmesine sıcak bakmaktaydı. Kırım işgali ve Doğu Ukrayna’daki çatışmalar uzadıkça ve bu toprak zaptları dünyanın gündeminde alt sıralara düştükçe Almanya kendi işine gelen çözümü dayatma işini hızlandırdı. 2015 yılında dönemin Alman Dışişleri bakanı Steinmeier tarafından önerilen, ama Poroşenko’nun yanaşmadığı bu plan şimdi Zelenskiy’e dayatılmış durumda.
Geriye Rusya’nın çarlık rejimini yıkan devrimci hayaletini çağırmaktan, bugüne uyarlarsak, Rusya’nın bölge kabadayısı rolünü terk edip ülkeyi demokratikleştirecek atılımlara yönelmesini zorlayacak halk kıpırdanmalarını beklemekten başka çıkar yol yok. Rusya’yı oluşturan bağrı yanık halk kesimlerine ve önünde karanlık bir tünelden başka bir şey görmeyen orta sınıflarına başkalarına musallat olmadan insanca yaşamaları için yardım eli uzatalım. Özellikle de Rus olmayan halka, aydınlarına bugünkü Rusya gerçeğini ve bu halkları bekleyen asimilasyonu iyi anlatmaya çaba sarf edelim. Günümüzde artık Rusya Federasyonu ve onun işgal ettiği yerlerdeki insanlara ulaşmak mümkün. Sovyet devrinin Demir Perdesi yok. Eğer Rusya’nın bugün bir çöp kadar değeri kalmayan o yüz elli yıldır sürekli tekrar edilip durulan Avrasya’nın efendisi mistik misyonu (meşum Ruskaya idea) bir çıkmaz sokaksa tutacakları doğru yol evvel emirde barışın, hakkaniyetin ve demokrasininki olsun.
Son bir söz de işgal sonrasında Kırım’dan çıkan veya çıkmak zorunda kalan soydaşlarımıza edelim. Her şeye, ama her şeye rağmen, Kırım’da kalanlar, vatanda tutunmaya çalışanlar esastır. Onların yüreklerini ferah, umutlarını canlı tutalım, onları gözetelim. Eğer bir gün bu esaret zinciri kırılacaksa bu onların fedakârlığı ve Kırım’da millî kimliklerini ve dillerini muhafaza ederek varlığımızı sürdürmeleri sayesinde olacak. Bunu unutmayalım, kendimize çeki düzen verelim. Her yaptığımız işte onları en kritik mikyas olarak alalım.
Bir asırlık karanlıktan sonra şanlı Kırım Tatar Millî Kurultayımızın 26 Aralık 1917’de ilan ettiği Kırım Halk Cumhuriyeti kutlu ve onun kahramanları bizlere her zaman rehber ve örnek olsun!
EMEL