TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE KIRIM TATARLARI
Zafer KARATAY
Bu yıl tarihî bir yıl. Sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Türklerin değil, umum Türk Dünyasının gözbebeği Türkiye Cumhuriyeti’mizin 100. yılına erişmesinin gururu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Çoktan teslim bayrağını çekmiş İstanbul hükümeti ve miadını doldurmuş saltanatın aksine Mustafa Kemal Paşa, işgale razı olmayarak, mandacılığı kabul etmeyerek, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da kutlu mücadeleyi başlatmıştı. 25 yıldır neredeyse aralıksız olarak, Sırp, Yunan, Ermeni, Arap isyanları, Balkan Savaşı, gerici ayaklanmalar ve ardından çıkan büyük Birinci Dünya Savaşı’nda sürekli kan ve toprak kaybeden Osmanlı Devleti’nde iktidar ve saltanat kaderine razı olmuştu. Bu süreçte Anadolu dört bir taraftan, Ruslar, Fransızlar, İtalyanlar Yunanlılar tarafından işgal edilmişti. İstanbul İngilizler, Fransızların işgali altındaydı.
İşgale, mandacılığa, Türk milletine çizilen kadere boyun eğmeyen, ülkesini terketmeyen, olağanüstü zor şartlarda vatan için ölmeyi göze alan kahramanların Mustafa Kemal Paşa etrafında toplanarak, onun yolbaşçılığında olağanüstü bir savaş vererek Anadolu’yu, Trakya’yı ve İstanbul’u özgürleştirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Türk milletinin bu zaferi Rusya, İngiltere, Fransa vb. emperyalist ülkelerin işgali altındaki mazlum halklar arasında büyük yankı buldu ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Genç Türkiye Cumhuriyeti bu mazlum halkların, elbette esaret altındaki bütün Türklerin umudu ve kıblesi oldu.
Kırım Türkleri için de Türkiye’nin önemi, değeri ve Türkiye sevgisi tarifsizdir. 1441/42’de Hacı Geray Han’ın kurduğu devletleri Kırım Hanlığı, 1475 yılında Osmanlı Devleti’nin himayesine girmiş, ancak 1783 yılında Çarlık Rusyası tarafından yıkılmış ve vatanları Kırım işgal edilmişti. Vatan Kırım’ın işgali, müslüman tebaanın yaşadığı ilk toprak kaybı olmasından dolayı Osmanlı Devleti idaresinde büyük bir travma yarattığı gibi Kırım Tatarları için ise, önce Çarlık Rusyası ardından Sovyet Rusyasının zulümleri, baskıları, zoraki göç ettirmeleri, katliamları ve sürgünlerine uğranılan korkunç yılların başlangıcı oldu. 1783’te Kırım’ın işgaliyle başlayıp, 2014’te Rusya’nın yeniden işgaline ve ardından Rusya’nın Ukrayna’yı tamamen işgal etmek için saldırarak başlattığı savaşa kadar geçen süre içinde Kırım Tatarlarına kucak açan, yardım eden hep Türkiye oldu. Kırım Hanlığı döneminden itibaren Kırım ile Anadolu ve İstanbul arasında geliş gidişler, yerleşmeler olmuş, o yıllardan itibaren birçok Kırım Tatarı Osmanlı Devleti’nde hizmette bulunmuştur. 14. yüzyıl başından 19. yüzyıl sonuna kadar Osmanlı tarihinde ad bırakmış 17.000’e yakın kişinin biyografisinin yer aldığı Mehmed Süreyya Bey’in (1845-1909) otuz yılından fazla bir süren bir çalışma sonucu ortaya çıkardığı muhteşem eser Sicil-i Osmanî’de yüzlerce Kırımlı devlet adamı, ulema vb. vardır.
Türkiye sadece gelen muhacirlere kucak açmakla kalmayıp imkânlar elverdiği ölçüde Kırım’da kalan kardeşlerimize de yardım etmeye çalıştı. Geçmişten günümüze kadar yapılan bu yardımları bu makalede yazmaya çalışmak, bir gölü bir kahve fincanıyla doldurmaya çalışmaya benzer. Bu yardımlar ve destekler dönemlerine göre birçok yüksek lisans ve doktora tezi konusu olur.
Kırım’da kalan kardeşlerimize Türkiye’den yapılan yardımlara bir örnek verecek olsak, sanırım en çarpıcı ve etkileyici olanı, Kırım’ı ele geçiren ve Rusya’da iktidarı zapt eden Bolşevik rejiminin 1921-1922 yıllarında yarattığı Kırım ve İdil-Ural bölgesinde çok ağır sonuçlar doğuran korkunç açlık[1] zamanında yapılan yardımdır. Ölüm kalım savaşı olan Sakarya meydan muharebesinden galip ayrılan, Anadolu’yu işgalci Yunan ordularından temizlemek için hazırlık yapan Mustafa Kemal Paşa ve Ankara Hükumeti, ülkenin içinde bulunduğu çok zor duruma rağmen Samsun’dan buğday vb yardımlar göndererek açlıktan kırılan Kırım ve İdil-Ural’daki kardeşlerine yardım elini uzatmıştır.[2]
Elbette Kırım Tatarları da gerek Osmanlı Devleti’ni gerekse onun halefi Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi devletleri olarak görmüşler ve sadakatle seve seve hizmet etmişler, gerektiğinde on binlercesi cepheden cepheye koşarak şehit olmuşlar, gazi olmuşlardır. Birkaç örnek vermek gerekirse, Emel Dergimizin kurucusu Müstecib Ülküsal’ın ilk eşinin babası Kırımizade Ali Rıza bey, Bahriye subayı idi ve 31 Mart vakasında gerici isyancılara karşı mücadele etmek için Romanya’dan İstanbul’a gelmiş, Galata köprüsü üzerinde nöbet tutarken hastalanmış ve kalp krizinden vefat etmiş, Enver Paşa’nın özel izniyle Hürriyet tepesindeki şehitlikte toprağa verilmiştir. Emel dergimizde birçok şiiri yayınlanan Raşit Aşki Özkırım’ın (Çorabıtır) babası Abdurrahman bey Bahçesaray’dan Adapazarı’na 1872 yılında göç etmiş, 93 harbi dediğimiz 1877-78 Osmanlı Rus savaşında vatanı Kırım’ı işgal eden Rusya’ya karşı, Gazi Osman Paşa mahiyetinde Plevne’de topçu çavuşu olarak savaşmıştır. Raşit Aşki Özkırım 19 yaşında genç bir talebe iken Balkan Savaşlarına gönüllü olarak katıldı. Çanakkale Savaşında subay olarak savaştı. Ankara’ya 40 km mesafede rahmetli dedem Raşit Karatay öncülüğünde 1908’lerde kurulan ve henüz 20 haneyi bile bulmayan köyümüzün erkeklerinin çoğu 1. Dünya Savaşında, İstiklal Savaşında savaşmıştır. Şehitlerimiz vardır. Rahmetli dedem Çanakkale ve Filistin-Gazze cephesinde iki defa yaralanmıştı. Böyle binlerce örnek verebiliriz. Bu konularda araştırmalar, telif eserler mevcut[3] olmakla birlikte daha çok araştırma ve yayın yapılması gereği açıktır. Ayrıca her birimiz için kendi ailemizden, atalarımızdan, çevremizdeki ailelerden cephelerde savaşan, şehit olan, gazi olanların tespiti yapmak, hatıralarını derlemek atalarımıza ve tarihe karşı borcumuzdur.
Çarlık Rusyası işgali altında Kırım’da Osmanlı tebaası olmasa bile Osmanlı Devleti için kaygı duyan, Anadolu’nun, İstanbul’un işgal edilmemesini isteyen Kırım Türklerin başında İsmail Gaspıralı’nın geldiğini, Rus askerî okulunda okurken, Girit’te isyancılara karşı savaşmak üzere Osmanlı ordusuna katılmak üzere arkadaşı Litvanya Tatarlarından Mirza Mustafa Davidoviç ile okuldan kaçarak İstanbul’a gelmeye teşebbüs ettiğini hatırlayalım. Etkileyici bir başka örnek de Eski Kırım’da doğmuş, Anadolu’nun işgal edildiğini ve millî mücadelenin başladığını öğrenince, Anadolu’ya gelerek İstiklal Savaşına katılan Enver Adıbelli’dir. O Afyon cephesinde savaşmış, 30 Ağustos zaferini yaşamış, Yunanlılar denize döküldükten sonra tekrar Kırım’a dönmüş, II. Dünya Savaşı esnasında Kırım’ı terketmek zorunda kalmış ve Türkiye’ye gelerek yerleştiği Samsun’da vefat etmiştir.[4]
Sözün özü, ister Türkiye Cumhuriyeti’nde ister dünyanın başka ülkelerinde yaşasın bütün Kırım Tatarları için, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve millî menfaatleri çok önemlidir. Kırım Tatarları bağımsızlığın, millî birliğin korunması ve daha güçlü bir Türkiye için ellerinden geleni yapmaktadırlar ve daima yapacaklardır.
Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!
[1] Vatan Kırım’daki açlık ve getirdiği korkunç ölümler hakkında Emel dergimizin 268 sayısındaki makaleleri okuyabilirsiniz.
[2] Kırımlı, Hakan, “Kırım’da ve İdil-Ural Bölgesinde Açlık ve Türkiye’den Giden Yardım (1921-1922)”, Belleten LXXV, no. (2011): 881-952. Hem Kırım’daki açlık hem de Kırım ve İdil Ural bölgesine İstiklal savaşımız sürerken Türkiye’nin yaptığı yardımlar hakkında, neredeyse bir kitap hacmindeki bu çok değerli makaleyi okuyabilirsiniz.
[3] Dr. Ümit Özkan, Millî Mücadele’de Kırım Türkleri (1919-1922), Gece Kitaplığı, 2022; İlyas Aktaran, Son Gazi Yakup Satar, Galeati Yayıncılık, 2022.
[4] Feyzi Rahman Yurter, “Eskikırımlı Enver Ağa”, Emel dergisi, sayı 40, 1967, s. 30.