BİR ZAMANLAR DOBRUCA: İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA KIRIM TATAR MİLLÎ HAREKETİ

Kitabiyat:

 

BİR ZAMANLAR DOBRUCA:
İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA KIRIM TATAR MİLLÎ HAREKETİ

 

Özgür KARAHAN

 

Bir Zamanlar Dobruca: İki Dünya Savaşı Arasında Kırım Tatar Millî Hareketi” adlı kitap Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) desteğiyle üç akademisyen tarafından yürütülen başarılı bir projenin meyvesi olarak 2023 sonlarında okurlarla buluştu.

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu’nun öncülüğünde Köstence Ovidius Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Metin Omer ve Varşova Üniversitesi’nden Doktorant Edige Burak Atmaca’nın da katılımıyla kaleme alınan eser Emelcilerden Selim Ortay’ın fotoğraf albümünü temel görsel malzeme olarak alıp Kırım Tatarlarının Dobruca’daki millî mücadele tarihine ışık tutan kapsamlı bir kaynak olarak öne çıkıyor.

Kitap akademisyenler, tarih meraklıları, görsel arşivlere ilgi duyanlar ve pek tabii Kırım Tatar tarih ve kültürüyle ilgilenenler için özel bir değer taşıyor.

YTB Yayınları, Ankara, 2023.

269 sf. 25×27 cm

ISBN: 978-975-17-5787-6

YTB’nin daha önceki projelerinde olduğu gibi özenli ve gösterişli baskısı, altın varaklı kapağı ile kütüphanelerin baş köşesinde yer edinebilecek bu eserdeki tüm makale ve açıklamalar Türkçe, Romence ve İngilizce olarak hazırlanmış. 500 tirajlı bu özel baskılı kitabı kitapçılardan temin etmek mümkün değil. Ancak “Bir Zamanlar Dobruca: İki Dünya Savaşı Arası Kırım Tatar Milli Hareketi” kitabına ve Başkanlığın diğer yayınlarına YTB’nin yeni dijital mecrası olan Dijital Kültür Platformu’ndaki (DİJİKÜP) dijital kütüphaneden PDF formatında ulaşılabiliyor.[1]

YTB Başkanı Abdullah Eren’in takdim yazısıyla başlayan eserde üç yazarın birlikte kaleme aldığı Önsöz’ün ardından Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu’nun Giriş yazısı yer alıyor. Ardından her biri ayrı bölüm olarak numaralandırılmış 8 değerli makale geliyor:

  • Kırım Tatar Millî Hareketinin Ortaya Çıkışı – Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu
  • Dobruca’da Kırım Tatar Millî Kimliğinin Gelişimi – Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu
  • Mehmet Niyazi: Romanya’daki Kırım Tatar Millî Hareketinin İdeologu – Metin Omer
  • Mecidiye Müslüman Semineri: Dobruca’da Kırım Tatar Millî Hareketinin Eğitim Merkezi – Metin Omer
  • Dobruca’daki Uyanışta Müstecib Ülküsal’ın Rolü ve Emel Dergisi’nin Önemi – Edige Burak Atmaca
  • Dobruca Türk Hars Cemiyetinin Polonya Ziyareti – Edige Burak Atmaca
  • Dobruca’da Kültürel ve Geleneksel Yaşam – Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu
  • Romanya’dan Türkiye’ye Göçler – Metin Omer

Kitap faydalanılan eserlerin listelendiği zengin Kaynakça bölümü ile son buluyor.

*

İki Dünya Savaşı arasındaki döneme (1918-1939) vurgu yapılsa da, birbirini tamamlayarak kronolojik bir izleme imkânı veren makalelere Dobruca’daki Kırım Tatar diasporasının oluşumunu sağlayan tarihsel bağlam ile başlıyoruz. 1783 yılında Kırım Hanlığı’nın Rusya tarafından ilhak edilmesinin ardından Dobruca’ya doğru gerçekleşen Kırım Tatar göçünün tarihi ana hatları ile veriliyor. Dobruca Kırım’dan Osmanlı topraklarına, bilhassa Anadolu’ya, doğru yönelen zorunlu göçlerin önemli bir durağı olarak takdim ediliyor.

Göçlerin itici ve çekici etmenlerinden bahsedilerek asıl sebebin Kırım’da Kırım Tatarlarının topraklarına el konulması ve kültürel baskılar olduğu vurgulanıyor. Rus devletinin Kırım’ı Tatarsızlaştırma politikası köklü ve sistematik bir politikaydı ve 1783 sonrası zorunlu göçlerle başlayıp 1944 sürgün ve soykırımı ile zirvesine ulaşmıştı.

Kırım-Anadolu hattındaki milyonların göçünde pek çok talihsiz göçmen için Dobruca’nın verimli toprakları bir “durak” olsa bile bölge hatırı sayılır bir Kırım Tatar göçmene yurt oldu ve 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı ile Dobruca’nın kaybedilmesi sonrasında da olmaya devam etti. Öyle ki bu “93 Harbi” öncesinde bölgedeki Kırım Tatar nüfusundan ötürü Dobruca’ya Küçük Tataristan yakıştırması yapılıyordu. Osmanlı’nın ilk planlı şehirleşme örneği olarak gösterilen Mecidiye Kasabası bu göçmenlerin iskanı için kurulmuştu.

Kırım Tatarları başlangıçta Osmanlı İmparatorluğu’na entegre olmakta zorluklarla karşılaştılar, ancak birbirlerine sıkı sıkıya bağlı toplulukları, kültürel özerklikleri ve Osmanlı sistemi içindeki askerlik hizmetleri geçişi kolaylaştırdı. Dobruca’da canlı bir Kırım Tatar kültürünü teşvik ederek Kırım ile güçlü bağlarını sürdürdüler.

İlginç bir şekilde, Dobruca’daki Kırım Tatar diasporası, anavatana odaklanmakla birlikte, Kırım deneyiminden farklı olarak kendine özgü konuları ve gündemi de olan bir millî kimlik geliştirdi.

Berlin Antlaşması’nın Dobruca’yı Romanya ve Bulgaristan arasında paylaştırması Kırım Tatar toplumunu etkiledi. Daha önce Osmanlı yönetimi altında ayrıcalıklara sahip olan Müslümanlar, şimdi yeni bağımsız devletlerdeki gelecekleri hakkında endişelerle karşı karşıya kaldılar. Bu durum 1878 ve 1940 yılları arasında Anadolu’ya doğru daha fazla göçe yol açmıştır.

Bu göçün yoğunluğu savaş, kıtlık, ekonomik krizler ve Romanya ile Türkiye arasında 1936 yılında imzalanan ve göç akışını düzenleyen anlaşma gibi faktörlere bağlı olarak dalgalanmıştır.

 

Dobruca’da Kırım Tatar Millî Kimliğinin Gelişimi adlı birinci bölümde Kırım Tatar Millî hareketinin köklerinin derinliğini okuyoruz.

İsmail Bey Gaspıralı’nın Kırım’da modernleşme ve Türk birliğini vurgulayan Ceditçi hareketi, Kırım Tatar millî bilinci üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Gaspıralı bilhassa Tercüman gazetesi vasıtası ile modern fikirleri ve eğitimi teşvik ederek bir Kırım Tatar millî kimliğinin ortaya çıkmasına en büyük katkıda bulunan kişidir.

Gaspıralı’nın yetiştirdiği nesiller içinde İstanbul’da tahsil alan öğrencilerin kurduğu “Vatan Cemiyeti”, etkisini Kırım’a kadar genişletti. Bu süreç 1917’de Kırım Halk Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle sonuçlandı.

Bolşevikler Kırım Halk Cumhuriyeti’ni ele geçirerek Cumhurbaşkanı Numan Çelebi Cihan’ı şehit etti. İlerleyen yıllarda Stalin’in iktidara gelmesi Kırım Tatar haklarının bastırılmasına ve Veli İbrahim de dahil olmak üzere liderlerinin idam edilmesine, Kırım Tatar aydınlarının sistematik biçimde kıyıma uğratılmasına yol açtı.

İkinci bölümde Dobruca’da millî hareket köklerinin nasıl filizlendiğine, kısa sürede nasıl sağlam bir ağaç gövdesine dönüştüğüne şahit oluyoruz.

İki dünya savaşı arasındaki dönemde Kırım ve Türkiye’den farklı bir siyasî iklimde yaşayan Dobruca’daki Kırım Tatarları burada canlı bir millî kimlik ve millî hareket geliştirmeye muvaffak oluyorlar. Emel dergimizin de isim babası olan yayıncı, şair, öğretmen Mehmet Niyazi kitapta Kırım Tatar diaspora milliyetçiliğinin babası olarak nitelenmiş.

Kitap, Dobruca’daki Kırım Tatar Millî Hareketi’nin iki kilit ismine özellikle vurgu yapıyor: Mehmet Niyazi ve Müstecib Hacı Fazıl (Ülküsal). Bir şair ve öğretmen olan Mehmet Niyazi, yazıları ve aktivizmiyle Dobruca’da Kırım Tatar millî bilincinin yeniden canlandırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Uzun yıllar öğretmenlik yaptığı Mecidiye Müslüman Semineri’ndeki öğrencilerine Kırım sevgisini aşıladı. Vatan özlemiyle dolu şiirleri, Kırım’ın Bolşevik yönetiminden kurtarılmasını savunan Emel dergisinin takipçileri olan “Emelciler” için ilham kaynağı oldu. 

Mehmet Niyazi’nin fikirlerini rehber edinen Müstecib Hacı Fazıl – Ülküsal, onun liderliğinde kurulan Emel Mecmuası ve yine Emelcilerin çekirdeğini teşkil ettiği Dobruca Türk Hars Cemiyeti (DTHC) Dobruca’nın bir millî uyanış merkezi olmasını sağlıyor.

Emel Mecmuası ve DTHC çok sayıda konferans, kültür gecesi, tiyatro gösterileri ve halk dansları sergileri düzenledi. Bu girişimlerin amacı millî duyguları güçlendirmek, kültürel kimliği korumak ve Kırım davasına Romanya içinde ve uluslararası alanda destek toplamaktı.

Özellikle dokunaklı bir örnek, önde gelen bir Kırım Tatar şairi ve entelektüeli olan Mehmet Niyazi için bir anıt mezar inşa edilmesidir. Bu, kültürel figürlerin önemini ve onların millî canlanmaya katkılarını vurgulayan sembolik bir jest ve bir vefa borcuydu.

Üçüncü bölüm ise “Romanya’daki Kırım Tatar Millî Hareketinin İdeoloğu” sıfatıyla Mehmet Niyazi’ye ayrılmış. Hayatını, fikir dünyasını besleyen kaynakları öğreniyoruz. Niyazi Osmanlı İmpara­torluğu’nun siyasî ve sosyal yapılarının çağdaşlaşması için mücadele eden Jön Türklerin fikirlerinden etkilenmiş. Ayrıca Namık Kemal, Abdülhak Hâmid Tarhan veya Ahmed Mithat Efendi gibi dönemin ünlü Osmanlı ya­zarlarının eserlerine tesiri vurgulanıyor.

Mehmet Niyazi’nin Romanya’daki Kırım Tatar Millî Hareketine yaptığı önemli katkılara odaklanılıyor. Metin Ömer tarafından kaleme alınan bölüm, Niyazi’yi, özellikle Kırım’ın anavatan olarak tanınması konusunda toplumun kimliğini şekillendiren önemli bir figür olarak tasvir ediyor. Niyazi’nin hem edebî eserleri hem de toplumsal katılım yoluyla gösterdiği çabaların, Kırım Tatarlarının Kırım’ın ata toprakları olduğu bilincini yeniden canlandırmada etkili olduğu ve böylece kendisine toplumun “büyük öğretmeni” unvanını kazandırdığı savunuluyor.

Bu bölüm ayrıca, onun meşalesini taşıyan ve Kırım millî davası için mücadeleyi sürdüren Emelciler başta olmak üzere sonraki nesiller üzerindeki derin etkisini de vurgulamaktadır. Vefatından sonra Emelcilerin onun için bir anıt mezar yaptırmasına fotoğraflar eşliğinde yer veriliyor

Dördüncü bölüm “Dobruca’da Kırım Tatar Millî Hareketinin Eğitim Merkezi” olarak Mecidiye’deki Müslüman Seminarı’na ayrılmış. Seminar Dobruca’daki millî hareketi şekillendiren, hadimlerini yetiştiren bir ocaktı. Burada okuyan gençler hem din adamı hem de öğretmen olarak Dobruca’daki Kırım Tatar toplumunun gelişmesine, fikir dünyasının oluşmasına ve ilerlemesine çok büyük katkılarda bulundular.

Kitap, Seminarın tarihini, müfredatını ve Atatürk reformlarının etkisi ve göçün yarattığı zorluklar da dahil olmak üzere çeşitli siyasî ve sosyal değişimlerin okulun işleyişi üzerindeki etkisini detaylandırıyor. Seminarın, Dobruca’daki Kırım Tatarları ve Türklerin entelektüel ortamını şekillendiren, modern fikirlerin toplum içinde tanıtıldığı ve yayıldığı bir alan olarak önemini vurgulamaktadır. 

1967’de kapatılan okulun işlevini bugün Mecidiye’deki Mustafa Kemal Atatürk Koleji sürdürmeye davam ediyor. Tarihî Seminar binasından ise bugün geriye sadece temel taşları ve yıkıntılar kalmış. Bu binanın Türk ve Romen devletleri tarafından elbirliği ile ihya edilmesi, Mecidiye’de bir kültür merkezi olarak kullanılması çok yerinde olurdu.

Beşinci bölüm “Dobruca’daki Millî Uyanışta Müstecib Ülküsal’ın Rolü ve Emel Dergisinin Önemi” konusuna ayrılmış.

Emel dergisi ve Müstecib Hacı Fazıl’ın Dobruca’daki Kırım Tatar millî hareketinin şekillenmesinde oynadığı önemli rol ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Derginin gelişimini, topluluk üzerindeki etkisini ve daha geniş siyasî gelişmelerle bağlantısını vurgulayan bu bölüm, diaspora milliyetçiliğinin karmaşıklığı ve Dobruca’daki Kırım Tatar topluluğunun kalıcı mirası hakkında değerli bilgiler sunuyor.

Bu bölümdeki makale Emel dergisinin ortaya çıkışına ve Dobruca’daki Kırım Tatar millî hareketini harekete geçirmedeki rolüne odaklanıyor. Bölüm, Müstecib Hacı Fazıl’ı bu süreçte merkezî bir figür olarak öne çıkarıyor ve onun Mecidiye Müslüman Seminarı’nda öğrencilikten Kırım Tatar davasının önde gelen savunucularından biri olma yolculuğunun izini sürüyor.

Başlangıçta genele hitap eden bir Türkçe dergi olarak tasarlanan Emel, Cafer Seydahmet Kırımer’in önderliğinde ve Müstecib Hacı Fazıl’ın çabalarıyla Kırım Tatar millî hareketinin sesi haline geldi. Bu değişim, Emel’i Kırım’da bir Kırım Tatar devletinin kurulmasını savunmak gibi daha geniş bir hedefle uyumlu hale getirdi; bu, Kırım’da açık ulusal örgütlenmenin mümkün olmadığı bağlamlarda ortaya çıkan benzer yayınlar tarafından paylaşılan bir misyondu.

Kırım Tatar millî hareketinin önde gelen isimlerinden biri ve davanın muhaceretteki lideri olan Cafer Seydahmet Kırımer, Emel’in yönünün şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. 5. Sayısından itibaren C.S. Kırımer’in yazılarına yer veren Emel 14-15. sayısından itibaren Kırım Millî davasının yayın organı olarak ilan edildi. Kırımer özellikle Kırım Tatarlarını konu edinen bir yayına duyulan ihtiyacı fark ederek Müstecib Hacı Fazıl’ı bu çaba için potansiyel bir lider olarak belirledi.

Müstecib Hacı Fazıl’ın eğitim tutkusu, güçlü ahlakî değerleri ve doğal liderlik yetenekleri gibi kişisel nitelikleri, Dobruca’daki Kırım Tatar toplumu içinde hızla önemli bir figür haline gelmesini sağladı. Millî harekete olan bağlılığı, yetenekli diplomasisi ve hem Kırım Tatar hem de Türk toplumlarını birleştirme becerisi ile birleştiğinde, bu dönemde kilit bir lider olarak konumunu sağlamlaştırdı.

Bu bölüm, Emel’in Kırım Tatar davası hakkında bilgi yayma ve Dobruca’daki büyük ölçüde kırsal ve eğitimsiz Kırım Tatar nüfusu arasında millî bilinç duygusunu geliştirme rolünün altını çiziyor. Genellikle köy kahvehanelerinde yüksek sesle okunan veya tiyatro gösterileri için temel olarak kullanılan dergi, ulusal hareket için farkındalık yaratmak ve desteği harekete geçirmek için etkili bir araç olarak hizmet etti.

Emel’in Kırım Tatar millî hareketinin sesi olarak yükselişinin ardından, Dobruca Türk Hars Cemiyeti (DTHC) Dobruca’daki hareketin örgütsel çerçevesi olarak ortaya çıktı. Öncelikle Müslüman Seminarı öğrencileri ve mezunlarından oluşan DTHC, Dobruca genelinde şubeler kurarak Emel’in bölgedeki fiziksel varlığını sağlamlaştırdı.

Kitabın “Dobruca Türk Hars Cemiyeti’nin Polonya Ziyareti” başlıklı altıncı bölümü, Dobruca’daki Kırım Tatar millî hareketinin tarihinde önemli bir olaya odaklanıyor: 1937 yılında bir folklor grubunun Polonya’ya yaptığı ziyaret. Varşova’daki Doğu Enstitüsü ile işbirliği içinde düzenlenen bu ziyaret, Dobruca ve Polonya’daki Kırım Tatarları arasındaki bağları güçlendirmeye, ortak bir millî kimlik ve amaç duygusunu beslemeye hizmet etti.

Ziyaret, Sovyet yönetimine karşı çıkan ulusal hareketleri birleştirmeyi amaçlayan bir Polonya girişimi olan Promete Hareketi’nin arka planında gerçekleşti. Bu hareket, Gürcüler ve Ukraynalılar gibi diğer gruplarla birlikte Kırım Tatarlarının da bağımsızlık mücadelelerinde bağlantı kurmaları ve işbirliği yapmaları için bir platform sağladı. Dobruca’daki Kırım Tatar millî hareketinin örgütsel çerçevesi olarak kurulan Dobruca Türk Hars Cemiyeti bu işbirliğinin kolaylaştırılmasında kilit bir rol oynamıştır.

Müstecib Ülküsal liderliğindeki DTHC, daha önce Doğu Enstitüsü’nün gençlik bölümü ile bir işbirliği protokolü imzalamıştı. Bu anlaşma Dobruca ile Polonya arasındaki etkileşimin artmasına yol açmış, Włodzimierz Bączkowski ve Tadeusz Jan Kowalski gibi isimler Kırım Tatar toplumuyla temas kurmak üzere Dobruca’yı ziyaret etmişti. Folklor grubunun Polonya ziyareti, Kırım Tatar kültürünü sergilemek ve Polonya Tatarları ve Karaimleriyle kişisel bağlantılar kurmak için eşsiz bir fırsat sunarak bu işbirliğinde önemli bir adım oldu.

“Dobruca’da Kültürel ve Geleneksel Yaşam” başlıklı yedinci bölüm, iki savaş arası dönemde Dobruca’daki Kırım Tatar toplumunun zengin kültürel ve geleneksel dokusunu incelemektedir. Kırım Tatar geleneklerinin sürekliliğini vurgularken, Dobruca’ya özgü farklı karakteristiklerin de altını çiziyor. Bölüm, Emelcilerin ve DTHC üyelerinin birinci elden anlatımlarına, özellikle de Müstecib Ülküsal’ın yazılarına ve anılarına dayanarak, topluluğun kültürel yaşamına içeriden bir bakış açısı sunmakta.

Bölümün kültürel ve geleneksel yaşama odaklanması, kitabın Kırım Tatar millî hareketine yaptığı daha geniş vurguya önemli bir denge noktası oluşturuyor. Bölüm, Dobruca’daki Kırım Tatar kültürünün zenginliğini ve çeşitliliğini sergileyerek, siyasî mücadele için çabalarken bile kültürel miraslarını korumanın ve yaşatarak yüceltmenin önemini vurguluyor. Kültürel kimliğin ve millî davanın birbirine bağlılığını ortaya koyarak, kültürel pratiklerin toplulukları birleştirmede ve harekete geçirmede nasıl güçlü bir kuvvet olarak hizmet ettiğini göstermektedir.

“Romanya’dan Türkiye’ye Göçler” başlıklı sekizinci bölüm, Dobruca’dan Türkiye’ye Kırım Tatar göçünün karmaşık ve çok yönlü tarihini inceliyor. Metin Ömer tarafından kaleme alınan bölüm, bu tarihsel olgunun kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamak için Türk-Tatar toplumunun, Romanya devletinin, Osmanlı / Türkiye Cumhuriyeti devletlerinin bakış açılarını ve Romanya-Türkiye ilişkilerinin dinamiklerini dikkate alan çok perspektifli bir yaklaşım benimsiyor.

Göçlerin özellikle İkinci Balkan Savaşı (1913) ve 1940 Craiova Antlaşması gibi jeopolitik değişimlerden etkilendiği, 1930 nüfus sayımı gibi verilerle Türk ve Tatar topluluklarının bölgedeki varlığının önemli sayıda olduğu vurgulanmıştır. Tahminlere göre, iki savaş arası dönemde yaklaşık 115.000 kişi Türkiye’ye göç etmiştir.

Göçlerin dört temel perspektif üzerinden analiz edildiği bölümde, Türk-Tatar toplumunun dinî ve sosyal kaygılarının göçte etkili olduğu belirtilmektedir. Müslümanlar, Hristiyan bir yönetim altında yaşamaktan kaçınmayı tercih etmiş ve Romanya ordusunda askerlik gibi uygulamalara karşı çıkmıştır. Romanya devleti ise Dobruca’daki Müslüman nüfusu entegre etmeye çalışmış, Müslüman kurumlara tanıma sağlayarak daha esnek bir yaklaşım benimsemiştir. Ancak göç süreçlerini düzenlemek için Türkiye ile işbirliği yaparak bölgedeki nüfus dengelerini değiştirmeyi de hedeflemiştir.

Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti açısından göç, nüfus kaybını telafi etmek ve göçmenleri topluma entegre etmek için bir fırsat olmuştur. Türkiye’ye göç edenlerin yerleştirilmesi ve refahı devlet politikalarının öncelikleri arasında yer almıştır. Ayrıca Romanya ve Türkiye arasındaki işbirliğiyle göçler düzenlenmiş, 1936 tarihli Göç Anlaşması bu süreçleri planlı hale getirmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra göçler azalırken, Romanya’daki komünist rejimin Türk ve Tatar toplulukları üzerindeki etkileri artmıştır. Ancak Türkiye’ye göç edenler Kırım Tatar kimliğini ve kültürünü korumuş, diaspora toplulukları oluşturarak Türkiye’nin toplumsal yapısına katkıda bulunmuştur. Göç süreci hem Türkiye hem de Romanya için demografik, kültürel ve siyasî açıdan kalıcı etkiler bırakmıştır.

Müstecib Ülküsal’ın bu dönemde Türkiye’ye göç etmesi Emel’in tarihî yolculuğunu Türkiye’de devam ettirmesine vesile olmuştur.

Türkiye’ye doğru yaşanan büyük göçe rağmen Dobruca Kırım Tatar nüfusunu tamamen kaybetmedi. Birçok aile iki ülke arasında bölünmüş ve sınırlar ötesindeki bağlantılarını sürdürmüştür.  Kitap hem Romanya hem de Türkiye’deki Kırım Tatar toplumunun ölümsüz mirasının altını çizerek, kendi ülkelerinin gelişimine yaptıkları katkıları ve Kırım Tatar kültürel varlıklarını korumaya yönelik devam eden bağlılıklarını vurgulayarak sona eriyor.

*

Kitap sadece millî hareket üzerine bir çalışma değil, aynı zamanda Dobruca’daki Kırım Tatarlarının sosyal tarihine ve kültürel pratiklerine de bir pencere açıyor. Özel arşivlerden alınan fotoğraflar, yazılı kaynaklar, sözlü tarih görüşmeleri ve ailelerden aktarılan anıların bir araya getirilmesiyle, günlük yaşamın, geleneksel adetlerin ve iki savaş arası dönemin değişen siyasî ve sosyal ortamına uyum sağlamada karşılaştıkları zorlukların canlı bir resmini bizlere sunuyor.

Eser, Emel dergisi ve Emelcilerin merkezinde yer aldığı millî hareketi etraflıca ve sistemli bir akış içinde bizlere anlatıyor. Kitap Mehmet Niyazi, Müstecib Ülküsal gibi Dobruca doğumlu şahsiyetleri tanıtırken millî hareketin yönünü tayin eden Cafer Seydahmet Kırımer gibi büyük bir liderin teşkilatlanma ve siyaset alanındaki önemli rolünü bir kez daha anlıyoruz.

Giriş bölümünde üç değerli akademisyenin de altını çizdiği gibi, “Bu eser aslında adı konmamış bir serinin ürünüdür.”  Hakan Kırımlı’nın da yazarları arasın­da bulunduğu “Eski Fotoğraflarda Bir Zamanlar Kırım” adlı eserden ilham alarak giriştikleri, fotoğraflarla zenginleştirilmiş bu tarihsel anlatımın sonraki halkası Türkiye’ye yerleşen muhacirler için yapılmalıdır. Hatta Emel’in ve Emelcilerin Türkiye’de on yıllardır devam eden mücadele tarihini analiz ederek sadece diasporada değil bütün Kırım Tatar millî mücadelesi içindeki yerini ortaya koyabilecek kapsamlı bir çalışmaya çok ihtiyaç vardır.

[1] https://ytb.gov.tr/kutuphane

Emel Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2024. Sayı: 287. sayfa.

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …