Emel, neden emel. Tutkunu olduğumuz bir gazete vardır, her sabah elimize geçirip okumayı isteriz, ismi de diyelim ki GÜNEŞ IŞIĞI’dır. Belki de yıllardır okuduğumuz bu gazeteye, hangi düşünce altında, Güneş Işığı adının verildiğini düşünmemişizdir.
zira, tarafsız yayını, doğru haberi ve sizinle uyum içinde bulunduğu fikri yapısı ile beğeninizi kazanmıştır, ismi ilginizi çekmemiştir, daha doğrusu isminin üzerinde durulmasına bir sebepte görmemişsinizdir.
M. Vehbi KIZILTAŞ.
Beğeninizi kazanma ve sevginize lâyık olma çabasını sürdüre gelen EMEL, kendisine verdiğimiz isminin anlamı bakımından bir inceleme yaptığımızda engin ve şumullü kavramları kapsadığını ve muhteviyatı ile bütünleştiğini görüyoruz.
Bu konuda lugatları karıştırdığımızda, Şemsettin Sami lugatında,
– Emel; umu, umma, ümit, şiddetli istek, aç gözlülük,
– Emele düşmek; birşeyi şiddetle istemek, elde edilmesi güç şeylerin umulması ve arzusu, bitmez tükenmez makam hırsı
şeklinde belirlemiş ve ümit içinde umu, umma, emel kelimelerini kullanmıştır.
Meydan Larous’da ise,
– Emel; gerçekleştirilmesi az çok zamana bağlı olan geniş ölçüde bir istek,
– Ümit; umut, ümit dünyası, herhangi bir şeyi ummak’taki direnmeyi hoş göstermek için söylenir.
der.
Gördüğümüz gibi, Emel ve Ümit yek diğerine çok yakın anlam taşıyan iki deyim, hatta bazen aynı şeyi ifade ediyorlar dersek pek fazla hata etmiş olmayız.
Asya ve Kırımlılar Emel kelimesini daha çok seviyor ve bu kelimeyi daha çok kullanıyorlar. Gerçekte Ümit, bir yaşam demektir. Ümit, Emel’i yaratır Emel ise yaşamı manalandırır. Emel’in bittiği yerde, yaşamda manasını yitirir. Bizleri bir arada, toplum olarak yaşamaya koşturan ümittir.
Ümit veya Emelden uzak kalarak bir robot gibi yaşamını sürdüren bazı toplumlarda, son günlerin cesaret verici yeni anlayışlar karşısında, yaşamlarını ümit ile süslemeye ve emel anlamının heyecan ve yaşam sevincini kucaklamaya başlamışlardır.
Çevremize şöyle bir baktığımızda emelsiz yaşam olmadığını çok açık olarak görmekteyiz.
Uçan bir kelebekte veya açan bir gülde dahi yaşamı emel sürdürmekte, varlıklarını emel süslemektedir.
Bir emel gerçekleşmeyebilir. Birçok emel için de durum bundan farklı değildir. Ancak, tüm emellerin gerçekleşmesi, belkide, hayatı tatsız ve özentisiz kılacaktır. Emel, gücünü yitirecek, bir kurulu mekanik düzey oluşacaktır. Buna göre, bazen bir emel’in gerçekleşmemesi olumsuz değil, gerçeğin ta kendisidir. Bu hakikate rağmen, daima emel’in gerçekleşmesini ister, bu yolda çaba sarfeder ve beklenti içinde kalırız.
Hazreti Mevlâna bir rubaisinde,
Biz hep güleriz, birgün sende gel bize yaklaş,
Bizimle candan kaynaş kötülerden uzaklaş,
Bir mücevher madeni olmak istersen eğer.
Gönlün hep açık olsun, gözlerin dopdolu yaş.
diyerek, insanların mutlulukları için, nasıl bir sevgi bağı içinde toplanmaları gerektiği emel’ini seslenmeye gayret etmiştir.
Esasen Hazreti Mevlânanın diğer seslenişlerinin tümünde de, tatlı ve yumuşak yaklaşımlarla, tüm insanların mutluluğu yolunu açmaya ve böylece huzur dolu bir yaşama erişilmesinin emel’ini görmekteyiz.
Yunus Emre’de, kendine haz açık lisanı ve masumiyeti ile yaptığı söyleşilerinde, aynı gayeye ulaşmanın emel’ini yaşamıştır.
Batı dünyasında Cervantes,
“Servetini kaybeden çok zarar eder, arkadaşını kaybeden daha çok zarar eder, fakat cesaretini kaybeden herşeyini kaybetmiş demektir.” düşüncesi altında, emel’in içinde saklı cesaretin, diğer bir deyimle emel’in herşey demek olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
“Bizden sonrakilere faydalı olacak tarzda yaşamadıkça ve müstakbel neslin İhtiyat dağarcığına biraz daha görüş, düşünüş biraz daha fazla cesaret ve ahlâki metanet katmadıkça, hayatdan ayrılmıyalım.”
Temennisinde bulunan Pasteur de, daha saygın ve mes’ut bir topluma ulaşılabilinmesi için yapılması uygun tutum ve anlayışın gerçekleşmesi Ümit’ini, bu düşüncesi ile sağlamaya gayret etmiştir.
Merhum Şair Kemal KAPLANCALI bir deyişinde,
Ne uzayan yollarda geçip giden kervan,
Ne rıhtımda sallanan yelkenli
Ne ak kanatlarında ümit çırpan güvercinler.
Getirmiyor, getirmiyor beklediğim haberi.
Birer yabancıdır pencere de mevsimler,
Bahar kokularını uzaktan duyarım,
Uzun kış günleri geçer, yaz gelir,
Uykularımda seni sayıklarım.
Şafakla birlikte aydınlanan ümitlerim.
Akşamla birlikte gölgelenir,
Kader yağmurları yağar karanlığımda,
Sabah aydınlığında ümitlerim yine tazelenir.
Ne uzayan yollarda geçip giden kervan,
Ne rıhtımda sallanan yelkenli,
Ne ak kanatlarında ümit çırpan güvercinler,
Getirmiyor, getirmiyor beklediğim haberi.
sözleri ile hayatın bir ümit yolu olduğunu ve her zaman gerçekleşmese bile, emel ile bütünleştiğini anlatmaktadır.
Biz de, aynı inanç içinde, bir kelebek ve bir gül’ün de emel dolu olduğunu, esasen yaşamın bir ümit olduğunu, insanların emeli ile saadet ve bir gaye düşüne erişebileceğini ümit ediyoruz.
Dileriz ki, tüm iyi emellerimiz gecikmeden gerçekleşir.
Emel 179, Temmuz-Ağustos 1990. sayfa 23-25.