Reşat Gafaroglu CEMİLEV.
Kırım’ın Ruslar tarafından istilâ edildiği 1783 yılından itibaren Kırım Türklerini imha ve onları vatanlarından göçe zorlamak yönündeki emperyalist gayretler herkesçe bilinmektedir. 1917 yılında Rusya’da Ekim ihtilâli oldu. Acaba yeni kurulan Sovyet hükümeti ondan önceki Çarlık hükümetinin Kırım Türklerine yönelik politikasını değiştirdi mi? Yaşadığımız tecrübenin ışığında bu sorunun cevabı “Hayır!”dır. Bolşevikler eski Rusya politikasını izlediler ve maksatlarını yerine getirdiler.
Bolşevikler 1918 yılında Kırım’daki kısa süreli ilk hakimiyetleri esnasında Kırım Türklerini ve Kırım Rumlarının bir birine düşürerek kan döktürdüler. Bütün bu ve diğer dökülen kanların sebebinin ne olduğu 1944’ün 18 Mayıs gecesinde anlaşıldı. Bolşevikler nihaî olarak 1920’de Kırım’ı ele geçirdiler. 1921’de Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilân edildi. Lenin, Kırım ve Rusya’nın diğer Müslümanlarının gönlünün alınması gereğini anlamış görünüyordu. Kırım Muhtar Cumhuriyeti Bolşeviklerle Fakel Vostoka (Şark’ın Meşalesi) olarak adlandırılıyordu. Komünistler bu meşalenin Şark’ın Müslümanlarını kendilerin celbetmeye yaramasını ümit ediyorlardı. Lâkin meşalenin uzun süre yanmasına asıl niyetleri müsaade etmedi. Ortaya çıkan fırsattan yararlanarak 1944 yılında bu meşaleyi ayakları altına alıp ezerek söndürdüler.
18 Mayıs 1944 gecesi milletimizi çoluk-çocuk, ihtiyar-genç, kadın-erkek demeyip, hatta dağlardaki Kırım Tatar partizanları, komünistler ve savaşta Sovyet ordusunda yaralanmış olanlar da dahil, makinalı tüfeklerin gölgesinde yalnız üstlerindeki giyimleri ile evlerinden çıkarıp hayvan vagonlarına yükleyerek ana topraklarından sürgün ettiler. Sürgün yolları boyu yemek vermeyip, suya doyurmayıp, milletin kanını bitlere ve böceklere içirip, bin bir türlü hastalıklara uğratıp binlerce kundakdaki bebeğin, ihtiyarların, hastaların, dayanıksızların ve pek çok diğerlerinin ölmesine sebep oldular. Sürgünde, Ural dağlarında, Orta Osya çöllerinde milletimizi özel askerî iskân rejimi altında tutup yarı aç bu insanları en ağır işlerde çalıştırıp, çeşitli hastalıklara uğratıp, soğuk kışlan açıkta geçirtip ilk yıl içinde Kırım Türklerinin % 46.2’sinin ölümüne yol açtılar. Milletimizi baba-dedelerimizin yurdundan çıkarıp sürgünlüktü 192.000 insanı öldürmenin yegâne manâsı Kırım Türklerinin yeryüzünden bir millet olarak silmekti. Sürgün dönemi boyunca anadilimizi öğrenmemiz, okullar açılması yasaktı. Kırım Türklerinden boşaltılmış Kırım’da Türkçe yer adları Rusça olanlarla değiştirildi, mezarlıklarımızı traktörle sürüp mezar taşlarını inşaatlarda kullandılar. Bahçesaray’daki İsmail Bey Gaspıralı’nın kabrine domuz ahırlarından gelen çirkef sularını akıttılar. Camilerimizi ve tarihî eserlerimizi yerle bir ettiler. Bahçesaray’daki Hansaray’ı bakımsız bir halde de olsa bırakmalarının tek sebebi burayı Kırım Tatarlarını karalamak için propaganda merkezi olarak kullanmaktı. Kırım Tatarlarının adını Sovyetler Birliği’nde yaşayan milletler listesinden çıkardılar.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 1956’daki XX. kongresinde Hrusçov Stalin’in günahlarını kısmen de olsa kınayan ünlü konuşmasını yaptı. Stalin devri adaletsizliklerinin düzeltileceği umuduyla, 1956 yılından başlayarak günümüze kadar Kırım Türkleri Sovyet idarecilerine milyonlarca dilekçeler yolladılar. Bu dilekçelerin altındaki toplam imza sayısı on milyonu aşmaktadır. Moskova’ya ve diğer yerlere binlerce millet temsilcileri yollandı. Milletimizin temsilcileri iki kere Anastas Mikoyan, bir kere Georgadze, Yuriy Andropov (21 Temmuz 1967de), Şçolokov ve Rudenko tarafından kabul edildiler. Bu en üst seviyedeki görüşmelerin yanısıra çok sayıda alt seviyede görüşmeler de oldu. Temsilcilerimizi kabul edenler daima güven verici ve gönül alıcı yalanlarla bizleri atlatıyorlardı. Temsilciler Moskova’dan dönüp de milleti toplayarak kendilerine verilen teminatları anlatmak istediklerinde, milletin toplandığı yerlere yüzlerce ve binlerce asker ve milis, toplananları sopalarla, döverek ve bazen itfaiye araçlarından su sıkarak dağıtıyordu. Yakalananlar da türlü suçlarla mahkûm ediliyordu.
Millî hareketimize katılanlara her türlü baskı uygulanıyordu. Hapishanelerde ve dışarıda öldürme vakaları olduğu gibi insanlar intihara mecbur da bırakılıyorlardı. Bu şekilde öldürülenler arasında Femi Aliyev (1967). Fevzi Seydaliyev (1968), Mustafa Rasulov (1978) ve diğerleri ile üzerine benzin dökerek hayatına son veren (1978) Musa Mamut zikredilebilir.! Yüzlerce Kırım Türkü hapse atıldığı gibi yine yüzlercesinin de dayaktan kaburgaları, kolları ve ayakları kırılmaktaydı. İşkence sonucunda aklını kaybedenler de vardı. “Kırım” sözü bizlere yasak olup yazar ve şairlerimiz milletine Kırım sevgisini aşılamaktan men edilmişlerdi. “Benim vatanim Kırımdır“ sözü yeterli bir cürüm teşkil etmekteydi. Sovyet yönetiminin amacı millî hareketimizi boğmak ve “Kırım” sözünü milletin hafızasından silmek idi. Zayıf karakterli şahıslar kullanılarak Kırım Tatar Millî Hareketi’nin bölünmesi için her türlü çaba gösterilmiştir ki bu çabalar bugün de devam etmektedir.
Mihail Gorbaçov politika sahnesine geldikten sonra belirli bir yumuşama başladı. “Yeniden inşa”, “alenîlik” ve “demokratikleşme” sözleri yayıldı. Lâkin şu ana kadarki tecrübemiz göstermektedir ki bu sloganların Kırım Türklerine tatbiki gayet sınırlı kalmıştır. 1987 yılının yazında milletimiz Moskova’ya 2000den fazla temsilcisini gönderdi. Ayrıca Gorbaçov adına 30.000 imzalı bir dilekçe gönderildi. Temsilciler Gorbaçov ile görüşerek Kırım Türklerinin millî hak ve taleplerini anlatmak istiyorlardı. Millet temsilcileri seslerini duyurabilmek için Moskova’nın Kızıl Meydan’ında büyük gösteriler yaptılar. Bu gösterilerde atılan sloganlarda Gorbaçov ile görüşmek talebi vurgulandı. Buna karşılık aldığımız cevap iftira dolu TASS Bildirisi oldu (Söz konusu TASS Bildirisinin tam metninin tercümesi Emel’in 161. sayısında yayınlanmıştır, Emel). temsilcilerimiz Gorbaçov yerine iki kere Pyotr Demiçev ve birer kere Mogilniçenko ve devlet başkanı Andrey Gromıko tarafından kabul edildiler. Bu görüşmelerde de Sovyet idarecileri aynı eskiden olduğu gibi aldatma ve atlatma taktiklerine baş vurdular. Bütün bu gelişmeler milletin yüreğindeki yaraları daha da derinleştirdi. S.S.C.B. Devlet Başkanı sıfatını taşımakta olan Andrey Gromıko’nun temsilcilerimizle olan görüşmesinde utanmadan-sıkılmadan yalan söylemesi ve seviyesiz bir sokak uslûbu ile konuşması onun başkanlığında güya millî meselemizi çözmek için kurulan “Devlet Komisyonu”nun daha baştan halkımızın gözünde itibar kaybetmesine yol açtı. Nitekim bu komisyon millî meselenin halli yolunda hiç bir olumlu adım atmadı.
TASS Bildirisi gazetelerde yayınlandıktan sonra Kırım Türkleri bulundukları her yerde, Özbekistan’da, Tacikistan’da, Kazakistan’da, Krasnodar ülkesinde, Herson oblastında, Vatan Kırım’da, Moskova’da ve pek çok başka yerlerde gösteriler yaptılar. Bu gösteri ve mitinglerde halk karşısında ellerinde sopa ve silâhlar olan binlerce asker ve milisleri buldu. Bu asker ve milisler Kırım Tatarları aleyhinde uzun eğitim ve ajitasyona tâbi tutulmuşlardı. Mitingleri engellemek için ayrıca Kırımlıların toplu halde yaşadıkları şehir ve köylerin yolları asker ve milis tarafından kapatılarak Kınm ’ Türklerinin giriş ve çıkışları yasaklandı. Moskova’daki temsilciler ise tevkii edilip trenlere bindirilerek sürgün yerlerine geri gönderildiler.
Son yıllarda milletimizin ferdî olarak Kırım’a dönüşü hususunda belirli bir yumuşama sayısı 60.000’e ulaştı. Bununla birlikte bu ferdî dönüşlere karşı da bir çok engeller yok değil. Kırımlıların en kesif olarak yaşadıktan sürgün bölgesi olan Özbekistan’da halk arasında propaganda yapılarak, Kırım Tatarları Kırım’a dönmek üzereler, onun için onların evlerini satın almayın. Nasıl olsa onlar evlerini bırakıp gitmeye mecbur olacaklar, o zaman bir çanak yoğurt parasına ev sahibi olursunuz” deniyor. Diğer taraftan Kırım’da ise Rus Ukrainlere “Kırım Tatarlarına evlerinizi satmayın, yoksa hakkınızdan geliriz” yollu tehditler yapılıyor. Bundan dolayı Özbekistan’da ev fiyatları en az üç kat düştüğü gibi, Kırım’da mesken fiyatları on misline kadar yükselmiş bulunmaktadır. Bunun yanısıra, Özbekistan’dan çıkacak olan Kırımlılara pasaport engelleri çıkarıldığı gibi, Kırım’da da ikâmet ve iskân müsaadesi almaları türlü yollarla önlenmeye çalışılıyor. Yukarıda Kırım’a dönmüş olduğunu zikrettiğimiz 60.000 Kırımlının yarısının da ya ev satın almış olsa da bunları üzerlerine geçirememiş yahut hiç bir şekilde ev satın almaya muvaffak olamamış olduklarını kaydetmek gerekir.
L Bunlar Vatan topraklarında en zor şartlar altında yaşamaktadırlar.
1989 yılı Haziran ayında Fergana’da olan facialara da değinmek istiyorum, Bu olaylar dünyaya “Özbeklerle Meshet Türklerinin çatışması” olarak yansıdı.
Bu katliamın merkezden tahrik sonucunda ortaya çıktığına şüphe yoktur, Özbekistan televizyonunun haberler programında bile bu işe katılmış olanlara biner ruble verildiği açıklanmıştı. Gorbaçov ise suçu “İslâm fanatizmi’ne yükledi. Lâkin olayların mahiyeti buna inanmayı imkânsız kılmaktadır.
Özbeklerin Meshet Türklerinin ve Kırım Tatarlarının evlerini yakmaları ve onları öldürmeleri akla sığmayacak bir iştir, Özbekler Meshet Türklerinin ve Kırım Tatarlarını Özbekistan’a zorla getirildiklerini, sürgündeki bu milletlerin 33 .yıldan beri öz vatanlarına dönmek için mücadele verdiklerini, bunların Özbekistan’ın kültürünü ve iktisadını geliştirmek yolunda çok yararları dokunduğunu pek iyi bilmektedirler. Bunun için Özbeklerin Meshet Türklerine ve Kırım Tatarlarına Karşı menfî duygular beslemeleri için hiç bir sebep yoktur. Nihayet Özbekler de, Meshet Türkleri de, Kırım Tatarları da Sünnî-Müslüman Türklerdir Yani dinî anlaşmazlık da yoktur. Bu bakımdan Fergana’da meydana gelen olayların sebebini başka yerde aramak gerekmektedir.
Kırım Türkleri ve Meshet Türkleri o yıllardan beri vatanlarına dönmek için mücadele ediyorlar. Ukrayna ve Rusya Kırımlıları Kırım’a, Gürcistan da Meshetiyalıları öz topraklarına döndürmeyi istemedi. Diğer taraftan Rusya Smolensk ve Saratov (Sarıtav) bölgelerinde işçi sıkıntısı çekiyor. Geçmişte Özbekistan’ın kurak bölgelerinin şenlendirilmesi için işçi gerektiğinde komünistler Kırımlıları Özbekistan’ın bu boş ve istenmeyen yerlerine yerleştirmeye teşebbüs etmişlerdi. Şimdi ise Kırım Türkleri ve Meshet Türkleri nüfus olarak Özbekistan’a gerekmiyorlar. İstenen şey onları sebep yaratıp Rusya’nın boş yerlerine götürmektir. “İslâm fanatizmi” masalını belki ancak ilkokul çocukları yutabilirler.
Fergana katliamı esnasında bu bölgedeki Nagornıy rayonunda yaşamakta olan Kırım Türklerinden 32 aile canlarını kurtarmak için askerî mıntıkalara sığındılar. Bunların evleri saldırganlarca yakıldı. Bir aile sahibinin üzerine benzin döküp diri diri yaktılar ve karısı ile üç çocuğunu da şehir dışına götürüp işkence ile öldürdüler. Askerî mıntıkalara sığınan 32 aile Smolensk oblastına nakledildiler. Ancak bunlar Smolensk’de kalmayıp asıl vatanları olan Kırım’a gittiler Bunun üzerine bu zavallıları Kırım’dan çıkarıp tekrar Smolensk’e sürmeye teşebbüs edildi. Ne var ki, Vatan Kırım’a daha önce yerleşmiş Kırım Tatarları buna şiddetle karşı koyarak bu kardeşlerine kendi evlerinde yer verdiler.
1989 Eylül ayı içinde Kırım’da evsiz yaşayan Kırım Türkleri bir karara vardılar: Millet Kırım’dan 1944’de sürüldüğü zaman yıkılmış, yerle bir edilmiş köylerin boş topraklarına yerleşilecekti. Nitekim buralara yerleşip boş toprakları parsellemeye, çadırlar kurmaya ve evler inşa etmeye başladılar. Bu inşaatları durdurmak için mahallî idareciler asker getirerek ve bu askerlere Kırım Tatarlarını dövüp saçlarından sürükleyip kamyonlara yükleyip götürmek ve evleri de buldozerle yıkmak emrini verdiler. Akmescit ve Karasubazar rayonlarında, Zuya kasabası civarında yüzlerce Kırım Tatarı dövüldü, hatta bazıları cinnet getirene kadar dayağa maruz kaldılar.
Kısacası, Kırım Türklerinin şimdiki durumu gayet zordur. Milletimiz uzun yıllardan beri dünyâ milletlerine, dünya Müslümanlarına müracaat etmekte ve yafdım talebinde bulunmaktadır. Lâkin şimdiye kadar gereken yardım görülmüş değildir. Nedense sesimiz dindaşlarımızın kulaklarına erişmiyor. Görünüyor ki Avrupa hükümetleri de eskisi gibi bizim anavatanımıza dönmemizi istemiyor olmalılar ki kanlı yüreğimizden çıkan sese kulak tıkıyorlar. Öte yandan ben asıl bizim dindaşlarımızın, Türkiye Türklerinin ve Türkiye’de yahut başka yerlerde yaşayan Kırımlıların sessizliğini anlayamıyorum. Niçin bu vakte kadar bizlere yardım elinizi uzatmadınız? Gözlerinizin önünde Müslüman milletlerini birbirini ardından yok ediyorlar. Geçen yıllar için ne kadar Müslüman yok edildi. Bugün Kırım Türkleri ve Meshet Türklerini yok etmeye uğraşıyorlar yarın başka bir Müslüman milletine sıra gelecektir. Bu sizler de olabilirsiniz ve o zaman da size yardım edecekler ya olmaz ya da pek az kalır.
Dindaşlarım, soydaşlarım, vatandaşlarım! Gözünüzü açınız, etrafınızda olup bitenlere bakınız! Geçmişte ne idiniz, bugün nesiniz ve yarın ne olup kalacaksınız? Sizleri çağırıyorum, birleşiniz! Buna çalışalım, birbirimize yardım edelim ki dinimizi, dilimizi, geleneklerimizi, milletlerimizi öz Vatanlarından koruyabilelim.
(*) Kırım Tatar Millî Hareketi’nin uzun yıllar en önde gelen yolbaşçılarından olan ve halen Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilâtı Merkez Denetleme Kurulu üyesi olan Reşat Cemilev in bu makalesi Emel ve The Crimean Review dergilerinde yayınlanmak üzere kaleme alınmıştır. Cemilev halen Taşkent’de sürgünde yaşamaktadır (Emel).
Emel 176.Ocak – Şubat 1990. Sf. 1-4