Kırım Tatarlarının Milli Hareketleri

KIRIM TATARLARININ MİLLÎ HAREKETLERİ
Yazan: Dr. Gerhard Simon Çeviren: M. N.

Almanya’daki Doğu ve Milletlerarası Etüdler Enstitüsünün haberleri adı altında Gerhard Simon tarafından Kırım Tatarlarının millî hareketleri hakkında bir seri araştırma yazısı yayınlanmıştır. Bu yazıyı Türkçeye çevirerek bu sayımızdan itibaren yayınlamaya başlıyoruz.

EMEL

1944 Mayısında anavatanları Kırım’dan sürülüp, bilhassa Özbekistan’a zorla iskân edilmiş olan yarım milyona yakın Kırım Tatarları hemen hemen 20 yıldan beri Sovyet iç – politikasında en önemli huzursuzluk kaynağını teşkil etmektedirler.

Kırım Tatarları, Kuruşçev’in, II. Dünya Savaşında sürgüne mahkûm edilmiş halkların, haklarının tamamen geri verilmesini dile getirdiği XX. Parti Kongresi (1956)’nden beri, yurtlarına geri dönmek hakkı uğruna, bugüne kadar, boşuna uğraşmaktadırlar. Bu hareket, zamanla, bütün Kırım Tatarları arasına yayıldı ve hiç olmazsa onların az – çok birarada Taşkent ve Semerkant arasında yerleşmelerine sebep oldu. Kırım Tatarlarının teşkilâtlanmaları, birlik ve beraberlikleri ise 1920 yılından beri Sovyetler Birliği tarihinde hiç de yabana atılacak cinsten değildir.

1950 yılının sonlarından beri, Sovyet cemiyetlerinin gittikçe artan farklı olaylarının ifadesi olan ve bazı gruplara dayanan, resmî olmayan birçok hareketleri olmuştur. 1965 de Protestan Vaftizleri kilisesine iltihak eden reformcu vaftizciler, Sovyet – Yahudileri, Sovyet – Almanları ve Litvanya katolik kilisesi içindeki muhaliflerin dışarıya göç hareketleri bunlardan bir kaçıdır. Bütün bu en sert şekilde takip edilen cereyanlar ne de olsa arkalarında bir kısım inanç kardeşleri veya ırkdaşlar bırakabilmişlerdir. Bu hareketlerin birbirleriyle hemen hemen hiç bir irtibatı yoktur. Kırım Tatarları, bildiğimiz kadarıyla, başka millî ve dini hiç bir muhtariyet peşinde koşmamaktadırlar. Ancak 1960 yılı sonlarından beri Kırım Tatarları, o zamana kadarki tecritten çıktılar ve demokratik vatandaş haklan için kımıldanmalar başladı.

Hükümetin tutumuna muhalif olan yazar ve aydınlar aracılığıyle 1968 den itibaren Kırım Tatarlarının hareketleri hakkındaki haberler batıdaki dış ülkelere sızdı. Acaba bu hareket bu tarihten daha önce İslâm dünyasında, özellikle, epeyce Kırım Tatarları azınlığının yaşamakta olduğu Türkiye’de biliniyor muydu? Bunu elimdeki malzemeye bakarak söylemek mümkün değildir. Kırım Tatarlarının ve sürgüne gönderilmiş başka halkların kaderleri hakkında, Sovyetler Birliği ve batı kamu oyundaki bilgi veya bilgisizlik son geçmiş otuz yılda Sovyetler Birli-ği’ndeki iç politika değişikliklerinin bir barometresi olarak değerlendirilebilir. 1941 – 1944 yılları arasında 8 çeşit halk veya halk grubu zorla ana yurtlarından alınıp Orta Asya’ya ve Sibirya’ya sürülüp, zorla oralara yerleştirilmişlerdir. Bunlar, daha harp çıktığı 1941 yıllarında sürülen Sovyet – Almanlarının yanısıra, Kafkas halklarından Çeçenler, İnguşlar, Karaçaylılar, Balkarlar ve Mesxetler ile Türk halklarından Kırım Tatarları ve Kalmükler idiler. 1,5 milyondan fazla insan, çoğu gecenin karanlığında bir anda yurtlarından kayboldular ve Doğu Sovyetler Birliğinin uzak yerlerinde han gibi yerlerde göz altına alındılar.

Zoraki iskân ve bilhassa sürülenlerin yerleştirilme yerleri, yıllarca bir devlet sırrı olarak gizli tutuldu. Bundan ancak beş – altı yıl sonra bu konuyla ilgili haberler Sovyet basınında ve dış ülkeler basınında görülmeye başladı. Fakat 1956 yılma kadar batıda, Balkarların (sayılan 140.000 kadar) yurtlarından zorla başka yere sürüldükleri hiç bilinmiyordu. (1)

Dha 1952 de büe, sürülmüş olan 240.000 Kırım Tatarından hiç bir ciddî iz mevcut değildi. Bu yıl (1975), bir Kırım Tatan tarafından, dış ülkelerdeki bütün elde edilebilen kaynaklardan faydalanılarak, Kırım Tatar halkının son zamanlardaki çağlardaki tarihleri üzerine hacimli bir kitap çıkarılmıştır.

Kitapta toplu sürgünlerin, yanlışlıkla 1946 yılında olduğu kaydedilmiş; hemşehrilerin o zamanki iskân edildikleri yerler de ancak tahmini olarak belirtilmiş fakat bunun yanlışlığı sonradan anlaşılmıştır. (2)

Stalin’in ölümünden sonra, Sovyet idare ve cemiyet nizamında yüzbinlerce insanı, arkalarında hiç bir iz bırakmadan yok etmek, idareciler için mümkün olmayınca, değişme hareketleri başladı. Huruşçev. bizzat, XX. Parti Kongresinde (1956) yaptığı konuşmasıyle yurtlarından zorla başka yerlere sürülmüş olan halkların kaderini kamu oyuna açıkladı. Bu halkların siyasî haklarının geri verilmesine karar verilmiş ve 1950 yılının ikinci yarısından beri çok kısıtlı bir ortamda tekrar kültür faaliyetleri göstermelerine karar verilmişti. Artık tabunun perdesi yırtılmıştı.

Buna rağmen partide önceki gibi sonra da ârâzi olarak hakim olan mutlak kanaat, Kırım Tatarlarının, millet olarak, yıllarca haklarını geri almak için geniş bir kampanya sürdürecekleri yolunda idi ve bu hareket tarafların ötesinde, hem Sovyetler Birliği’nde hem de dış ülkelerde anlaşıldı. Sürülen halkları en iyi bilenlerden biri olan Robert Conquest, 1970 yılında yayımlanan kitabında Kırım Tatarlarının hareketinin başlangıcını 1967 yılında gösteriyor. (3). 1968 yılından beri Samizdat Edebiyatının gelişmesi ile, bilhassa 2 nci sayısı (Haziran 1968) den itibaren devamlı olarak Kırım Tatarları üzerine haberler yayımlayan «Yaşayan olayların tarihi» ile, Sovyetler Birliğinde kontrol edilmeyen kamu oyunun küçük bir çevresine ve dış ülkeye haberler ulaştı.

O zamandan beri, şimdi hemen hemen 1000 daktilo sayfası olacak kadar miktarda Kırım Tatarlarının kendi ifadeleri batı dünyasına ulaşmış bulunmaktadır. (4) Tabii, bu, 20 yıldır halk hareketi hakkında kaleme alınan belgelerin ancak bir kısmıdır. Bu söylenenler için, aşağıdaki Samizdat – Edebiyatı esas kaynağı teşkil etmektedir. Sovyetler Birliği’nin merkezî yayın organlarında Kırım Tatarlarının meseleleri önce olduğu gibi şimdi de tamamen susmakla geçiştiriliyor. Fakat Özbekistan’ın mahallî gazeteleri ve Kırımlıların yayınları, hareket hakkında bazı bilgiler vermektedirler.

Artık Sovyet Politikası, yokedilmek istenen halkların daha önceki vatandaşlık haklarım geri almak için açmış oldukları gayrı resmî geniş bir kampanyanın önüne geçilemiyeceğini anlamış bulunmaktadır. Bu ruhi nitelikteki tedhiş olayının sadece kısmî, idarî bir baskıya yönelmiş olduğu muhtemelen yanlıştır. Kırım Tatarlarının hareketlerinin gayesine yakın bir zamanda erişmeleri de o derece muhtemel sayılamaz. Bugünkü Sovyet idare sistemi hakkında hüküm vermekte Kırım Tatarlarının hareketlerinin önemini bu ifadeler göstermektedir.

Bu konuda umumi iç politika ile halklara uygulanan izafî politika şekli ayırt edilmelidir. Bugün Sovyetler Birliği’nde uzun zaman istenmeyen, bir kütleye dayanan hareketin takibata rağmen mümkün olduğu hemen ilk bakışta göze çarpar. Bununla, Sovyet hakimiyeti çok yönlü bir karakter almış sayılmaz, fakat bütünlük iddiası gerçekte bir hayli yıpranmıştır. Buna dair önemli bir vakıa da, Kırım Tatarları ile ilgili olayların merkezî Rusya’da değil de, aksine başşehirlerden uzak yerlerde zeminlerini bulmalarıdır. Bir azınlık grubunun devlet merkezinde aktiv olabilmesi şüpheli görünmektedir. Bununla, sert bir şekilde teşkilâtlanmış bir merkezî devletten çok, bugünkü Sovyetler Birliği’nin manzarası ortaya atılmış oluyor. Politik olayların mahallî şartlardan kesin olarak etkilendiğini ve yönünü tayin ettiğini hesaba katmamız

lâzımdır- Sovyetler Birliği’ndeki siyasi muhtariyet dâvâsı şimdilik gerileyici değil – propagandaya inanmak gerekirse – bilâkis ilerleyici mahiyettedir. Burada milli politika görünüşü altında sözü edilen olaylar, çok milletli Sovyet devletinde tatmin olmamış bir milliyetçilikten doğan tam bir infilâkı ifşa etmektedir. Kırım Tatarlarının millî hareketleri böylece, başka siyasî motiflere karışmadan millî istekler olarak açık şekli ile ayrı bir önem kazanıyor. Bu istekler herşeyden önce çok konkredirler, ve bu yüzden de muhtemelen herkeste var olduğu söylenemez. Bu çeşit milliyetçilik birbirleri ile irtibatı olmayan, ölüme hazır bir benlik şuuru ile birbiriyle kaynaşmamış olan küçük halklar veya halk guruplarından olduğu müddetçe, bunlar bütün devlet için bir tehlike teşkil etmezler. Fakat bunlar etraflarında oturan halklara yayılabilir, bilhassa Rus dili Lingua Franca olarak Sovyetler Birliğinde dil barikatlarım epeyce ortadan kaldırmıştır.

Sovyet idarecilerinin, bütün siyasî olayların kamu oyuna karşı sevk ve idaresine yüksek derecede bir tercih vermelerinin sebebi bundan da anlaşılmaktadır.

lâzımdır- Sovyetler Birliği’ndeki siyasi muhtariyet dâvâsı şimdilik gerileyici değil – propagandaya inanmak gerekirse – bilâkis ilerleyici mahiyettedir. Burada milli politika görünüşü altında sözü edilen olaylar, çok milletli Sovyet devletinde tatmin olmamış bir milliyetçilikten doğan tam bir infilâkı ifşa etmektedir. Kırım Tatarlarının millî hareketleri böylece, başka siyasî motiflere karışmadan millî istekler olarak açık şekli ile ayrı bir önem kazanıyor. Bu istekler herşeyden önce çok konkredirler, ve bu yüzden de muhtemelen herkeste var olduğu söylenemez. Bu çeşit milliyetçilik birbirleri ile irtibatı olmayan, ölüme hazır bir benlik şuuru ile birbiriyle kaynaşmamış olan küçük halklar veya halk guruplarından olduğu müddetçe, bunlar bütün devlet için bir tehlike teşkil etmezler. Fakat bunlar etraflarında oturan halklara yayılabilir, bilhassa Rus dili Lingua Franca olarak Sovyetler Birliğinde dil barikatlarını epeyce ortadan kaldırmıştır.

Sovyet idarecilerinin, bütün siyasî olayların kamu oyuna karşı sevk ve idaresine yüksek derecede bir tercih vermelerinin sebebi bundan da anlaşılmaktadır.


OTONOM KIRIM CUMHURİYETİ

Müslüman Türk halkı veya Kırım Tatarları etnik menşeleri bakımından, yarımadanın müsait iklimi sebebiyle Helenistik çağdan beri oraya yerleşmiş çeşitli halk guruplarından oluşmuş bir halitadır. En önemli iki etnik unsur (Peçenek, Kuman veya Polovser gibi) Türk kabileleri ve 13. yüzyılın ilk yansında oraları zapteden sonra da Türk halkı ile karışarak müslüman olan Moğollardır. 15. yüzyılın ilk yansında Altınordu’nun parçalanmasıyla, hükümdarları Kırım Tatarlarından olan bir Kırım Hanlığı kuruldu. Kırım Tatarları, Kırım Hanlığını hâlâ bugüne kadar kültür ve siyaset yönünden bağımsızlıklarının esas başlangıcı ve Sovyetler Birliği’nde politika, kültür ve dil muhtariyeti istekleri için bir garanti olarak görmektedirler. Kırım – Hanlığı 15. yüzyılın sonlarında Osmanlı himayesini kabul etti ve 1783 yılındaki Rus istilâsına kadar Türk Sultanına bağlı müstakil bir vasal devlet olarak kaldı.

Kırım’ın ve Karadeniz kıyılarının Rus İmparatorluğunda bölgelere ayrılışı ve 19. y.y. sonuna kadar Türkiye ile devamlı gerginlik ve savaşlar, bir zamanlar Kırım’da devlet sahibi olan halka gittikçe politik -sosyal baskı ve sıkıntı uygulanmasına yol açtı. Rus idaresindeki tarih, Kırım Tatarları için anayurtlarından kütle halinde Türkiye’ye göç tarihi olmuştur. 18. y. yılın sonundan beri (1792; 1860 – 63 ; 1874 – 75; 1891 – 1902) dalga dalga yüzbinlerce kişi bir kısmı kaçarcasına. Çar İmparatorluğunu terkediyorlardı. Çar ise, Osmanlı İmparatorluğu ile olan ihtilâflarda, sadakatları daima şüpheli bulunan bu tebaasının kütle halindeki göçlerini görmekten hoşlanmıyordu. Hattâ Kırım harbinden (1853 – 56) sonra Rus hükümetinin bütün Tatar halkını zorla Kırım’dan Ural arkasındaki Semipolatinsk’e süreceğini planladığı şeklinde dedikodular çıktı. Bu yüzden 1860 dan 1863’e kadar 130.000 den fazla insan, veya bütün müslüman halkın üçte ikisi yarımadayı terkettiler. İlk büyük Rus nüfus sayımında (1897) sadece 188.000 Kırım Tatarı vardı, bu Kırım halkının °/o 35’ini teşkil ediyordu ve çoğu alt tabakaya mensup kimselerdi. Bu arada Kırım’a Rus, UkraynalI, Alman ve Bulgar kolonistler yerleştirilmişti. (5) Özbekistan’a sürülmüş olan Kırım Tatarlarının Stalin’in ve onun yerine geçenlerin politikasını sadece Çar zamanının sömürge politikasının devamı olarak, bugünkü protesto hareketleri bu art sebep karşısında tabu görünmelidir. Ancak Sovyet idaresi Çarlık devrinin başlattığı tatarsız Kırım emelini zorla uyguladı.

Fakat ne de olsa Ekim ihtilâlinden sonraki ilk on yıl Sovyetler Birliği’ndeki öteki müslüman milletler gibi, Kırım Tatarlarına da şüphesiz ki millî bir rönesans ve kültür yönünden bir inkişâf imkânı getirdi. Böyle bir imkân 1917 den önce düşünülemezdi. Hattâ 1917 de kurulmuş olan Tatar Millî Partisi (Millî Fırka)’nın bağımsız bir Kırım Cumhuriyeti kurma teşebbüsü 1918 Ocak ayından bir kaç hafta sonra başarısızlıkla sona erdi. Fakat iç savaş tecrübeleri ve beyaz ordu taraftarlarının tatarlar aleyhine sürdürdükleri aşın tutumları Millî Fırka’nın sol kanadında Bolşeviklerle beraber çalışmak için, 1919 dan beri gittikçe artan bir arzu uyandırdı. Beyazlara karşı galip gelinince 1920 yılı sonlarında Millî Fırka ihtilâl kaçağı bir kuruluş diye ilân edilip yasaklandı, fakat sol kanadında bulunanlar Komünist partisine girdiler. Sovyet hükümeti politikası gereği müslüman milletlerin ve onlar arasındaki komünist grupların yararına 18 Ekim 1921 de, mahallî (Rus) Parti organlarının muhalefetine karşı bir Autonom Kırım Cumhuriyeti (Kırımskaya ASSR) nin kurulmasına müsaade etti.
^ (Devam edecek)

Emel 98, Ocak-Şubat 1977

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …