KIRIMLI BİR HALİDİYYE ŞEYHİ: SÜLEYMAN B. HASAN KIRIMÎ

KIRIMLI BİR HALİDİYYE ŞEYHİ:
SÜLEYMAN B. HASAN KIRIMÎ

Levent Edige ÖZDEMİR[1]

Özet

Bu çalışmada XIX. yüzyılda yaşamış olan Hâlidiyye Şeyhi Süleyman Kırımî’nin biyografisi oluşturulmaya çalışılmış ve yaşamına ilişkin çalışmalar da incelenmiştir. Bunun yanı sıra onun Güneydoğu Asya’da Hâlidiyye tarikatının yayılmasına olan etkisi de incelenmiştir.

Anahtar sözcükler: Süleyman Kırımî, Hâlidiyye, Ebu Kubeys Tekkesi, Endonezya, Abdullah el-Mekkî.

I.Giriş

Din, felsefî hakikatin sembolik ifadesidir. Felsefenin gerçeği kavramsal olarak ele almasına karşın; din anlatı, benzetme ve kişileştirme (teşhis) yoluyla ifade etmektedir.[2] İnsanların algı ve anlayışlarının derece derece oluşu, aynı gerçeğin başka yollarla anlatılmasına nedendir. Felsefe, anlaşılmak için soyut düşünme becerisi ve yetisini kazanmış bir akıl istemektedir. Bunun güç olup hakikate ulaşmanınsa herkese gerekli olduğu kabul edilirse hakikatin metaforik anlatısı/din daha da anlam kazanarak anlaşılacaktır.

Tasavvuf ise yöntem bakımından felsefe ve dinin ortasında yer almaktadır. Tasavvuf kültürü içerisinde yer alan menkıbeler sembolik birer anlatı olmakla daha derin anlamları barındırması (kıssadan hisse) bakımından dinin yönetimiyle uyuşmaktadır. Felsefî yöntemle olan benzerliğini ortaya koymak içinse felsefenin tanımına bakmak yararlı olacaktır. İlk İslam filozofu Kindî’nin, felsefe tanımlarından biri de kişinin gücünce Tanrıya benzemesidir.[3] Onun felsefe-i ûlâ (ilk felsefe) dediği ise mertebe bakımından en yüce varlık olan Tanrının bilgisine erişilme çabasıdır ki felsefenin en üstünü budur. Bu açıdan Tasavvufun konusunu olan marifetullah ve fena düşüncesi ile felsefenin tanım ve en yüce konusu ortaklık arz etmektedir. Benzerlikleri yaratma nazariyeleri, Tanrı-âlem ilişkisi gibi diğer konularda da görmek mümkündür.

Tasavvufun milli kültürün unsurlarını daha iyi taşıdığı da göz ardı edilmemelidir. Melâmî, Kalenderî, Yesevî, Bektaşî, Bayramî gibi tarikatlar Türk milli kültürüne ilişkin ögeleri yoğun biçimde barındırmaktadırlar. Siyasi müdahale olmadıkça bu tarikatların Türk bölgelerinde güçlü biçimde varlıklarını sürdürdükleri görülmektedir.

Kırım, Uluğ Orda (Altın Orda) döneminden itibaren İslamlaşmaya başlamış ve bu süreç çoğunlukla sufiler eliyle gerçekleşmiştir. Bu nedenle denilebilir ki Kırım Tatar Müslümanlığının temel karakterini oluşturan etkenlerden biri de tasavvuftur. Kırım hanlığının Osmanlı ile ilişkilerinin yoğunlaşması neticesinde de Kırım topraklarında Halvetiyye, Celvetiyye gibi tarikatların yaygınlaştığı görülmektedir. 19. yüzyıla gelindiğinde Hâlidiliğin tüm İslam dünyasında yaygınlaştığı görülmektedir. Bu dönem Hâlidiyye şeyhlerinden biri de Kırımlı Şeyh Süleyman’dır.

II.Yaşamı

Şeyh Süleyman b. Hasan Kırımî 19. yüzyılda Kırım’da doğduğu anlaşılmakta olup, babasının adı Hasan’dır. Hâlidiyye tarikatının şeyhlerindendir. Mekke’deki Ebu Kubeys Dağı’nda yer alan Hâlidiyye tekkesinde irşad görevini yerine getirmiştir. Vazifesi boyunca Güneydoğu Asya’dan gelen pekçok hacıyı tarikata bağlamıştır. Bu müridlerin, Mekke’den kendi ülkelerine döndükleri zaman memleketlerinde bazı etkili faaliyetlerde bulundukları görülmektedir.

Süleyman Kırımî, Hâlidiyye tarikatının kurucusu Mevlânâ Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden olan Abdullah el-Mekkî’den ders almıştır. Abdullah el-Mekkî, Mekke’den ayrılıp önce Hâlid el-Bağdâdî’ye intisap etmiş, sonra da onun buyruğu üzerine Anadolu’ya gelmiştir. Erzincan’da yerleşerek irşad faaliyetlerini burada sürdürmüş ve bu nedenle Erzincânî nisbesiyle de bilinir olmuştur.

Erzincânî, hac görevini yerine getirmek için Mekke’ye gitmiş ve Ebu Kubeys Dağı’nda bir Hâlidiyye tekkesi kurmuştur. Bu tekkede pek çok kimse tarikata girip mürid olmuştur. Bunlardan birisi de Süleyman Kırımî’dir. Süleyman Kırımî bu tekkede aldığı eğitimden sonra Şeyh Abdullah el-Mekkî tarafından bu tekkede irşad faaliyetlerini yürütmek üzere tayin olunmuştur. Kırımî’nin, pek çok müridi üzerinde büyük etkileri olmuştur. Onun bu etkisi, Güneydoğu Asya’da yer alan bazı bölgelerdeki Hâlidiyye tarikatlarının silsilelerinde adının görülmesinden de anlaşılabilir. Eğer bir eseri varsa günümüze ulaşmaması ya da henüz tespit edilememiş olması nedeniyle görüşleri hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Ölümüne kadar irşad görevini yürüten Süleyman Kırımî, Mekke’de vefat etmiştir.

III.Yaşamına İlişkin Kaynakların Değerlendirilmesi

Yaşamına ilişkin bilgiler oldukça sınırlıdır. Onun hakkındaki sınırlı bilgiler halef ya da müritleriyle ilişkili anlatı ve aktarılarla elde edilebilmiş ve böylece birkaç ufak çalışma ortaya konulabilmiştir.

Süleyman Kırımî hakkında biri Türkçe diğeri İngilizce olmak üzere tarafımızdan tespit edebilen iki müstakil yazı bulunmaktadır. Türkçe çalışma Süleyman Gür tarafından hazırlanan “Kırım Kitabı” adlı kitap içerisinde yer almakta olup iki sayfadan daha az hacme sahiptir. Burada yer alan bilgiler Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin Hamit Algar tarafından yazılan Halidiyye maddesinden yapılan bir alıntı, Halidiyye tarikatının Endonezya’ya girişi hakkındaki bir makale ve iki menkıbeye dayanmaktadır.

İngilizce olarak Mykhaylo Yakubovych tarafından kaleme alınan diğer çalışma ise özellikle birkaç istisna dışında kaynakların belirtilmemesi, hiçbir atıfta bulunulmaması nedeniyle çalışmadaki bilgilere kuşkuyla yaklaşılması yararlı olacaktır. “Crimean trace in Indonesia Islam: Sulaiman Al-Qirimi” başlıklı üç sayfadan daha az hacme sahip bu çalışma kaynak bakımından zayıflığına rağmen, Süleyman Kırımî hakkındaki müstakil iki çalışmadan biri olması nedeniyle önem taşımaktadır. Süleyman Kırımî’nin yaşamını Endonezya’daki etkisi ekseninde ele alan M. Yakubovych, Kırımî’nin ölüm tarihine yer vermekteyse de herhangi bir kaynağa atıfta bulunmamaktadır. Bununla birlikte o, Süleyman Kırımî’nin ölüm tarihini 23 Temmuz 1859 olarak belirtmektedir.

Süleyman b. Hasan Kırımî hakkında başlı başına yazılan bu iki kısa çalışmanın dışında ona ilişkin bilgilerin yer aldığı bazı eserler de bulunmaktadır. Bu çalışmalarda Kırımî’ye Halidiyye tarikatı, Endonezya’da sufizm gibi konular nedeniyle değinilmiştir. Bu eserler şöyle sıralanabilir:

Hamid Algar, “Hâlidiyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, C. 15, ss. 295-296.

Kraus, Werner, “Halidiyye Tarikatının Endonezya’ya Girişi Hakkında Bazı Notlar”, çev. Abdurrahman Memiş, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, cilt VIII, sayı 18, 2007, ss. 311-319.

Martin van Bruınessen, After The Days Of Abû Qubays: Indonesıan Transformatıons Of The Naqshbandıyya-Khâlıdıyya, Journal of the History of Sufism 5 (2007): pp. 225-51.

Tüm bu sınırlı kaynaklarla Süleyman Kırımî’nin yaşamı bütün dönemleri kapsayacak şekilde açığa çıkarılamasa da aktarılan veriler genel bir çerçevenin çizilmesini mümkün kılmaktadır.  Kaynakların vermiş olduğu bilgiler arasında da kimi uyuşmazlıklar yer almaktadır. Bunlardan biri Ebu Kubeys Dağı’ndaki tekkenin kim tarafından kurulduğudur. Algar ve ondan alıntıyla Gür, bu tekkenin kurucusunun Süleyman Kırımî’nin halifesi olan Şeyh Süleyman Zühdü olduğunu yazmaktadırlar. Buna karşın Ortakcı, Yakubovych, Ekici gibi araştırmacılar, Ebu Kubeys’deki Halidiyye tekkesinin kurucusunu Abdullah el-Mekkî (Erzincânî) olarak belirtmektedirler. Bu farklılıkta Erzincânî’nin kurucu olarak kabul edilmesi doğru olacaktır. Çünkü bu tekkede Süleyman Zühdü’den daha önce Süleyman Kırımî ve ondan da önce Abdullah el-Mekkî bulunmuştur.

IV.Halidiyye Tarikatı

Hâlidiyye tarikatı Nakşibendiyye’nin bir kolu olmakla birlikte Mevlana Halid el-Bağdâdî’nin gayret ve çalışmaları neticesinde kendine ayrıca bir yer edinebilmiş ve büyük bir yaygınlık kazanabilmiştir. Tarikat, Ortadoğu’da, Kuzey Kafkasya’da, Hicaz’da, İdil-Ural’da, Kuzey Afrika’da ve Malezya, Endonezya gibi Güneydoğu Asya’da yer alan bazı ülkelerde etkindir.

Kuzey Kafkasya’da Hâlidiyye şeyhlerinin Rus istilasına karşı direndikleri görülmektedir. Bunlardan en bilineni yirmi beş yıl boyunca Ruslara karşı direnişin başçılığını yapan Şeyh Şamil’dir.

Hâlidiyye tarikatına bağlılık, İdil-Ural bölgesinde yaşayan Kazan Tatarları arasında da görülmektedir. Şeyh Zeynullah Resulev, Tataristan ve Başkurdistan Halidî şeyhlerinin en önemli lideri olup ilkin Buhara Nakşibendî şeyhlerinden icazet almış, 1870 yılında İstanbul’a uğrayarak Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevî’ye bağlanarak Halidî icazeti almış ve ülkesinde de bu tarikatı hızla yaymaya çalışmıştır. Kazan Tatar ceditçilerinden Âlimcan Barudî ve Rızaeddin Fahrettin gibi önemli kişiler de Resulev’in müritleri arasında yer almıştır.[4]

Kırım Tatarları arasında Nakşibendiyye-Hâlidiyye tarikatının durumu ve etkinliği çok açık olmamakla birlikte Ziyaeddin Gümüşhanevî’nin Kırım’daki halifelerinden birinin de İsmail Kırımî olduğu bilinmektedir.[5] Kırım Tatar siyasî hayatında oldukça önemli bir yeri olan Cafer Seydamet Kırımer’in (ö.1960) de Nakşibendîmeşrep bir kimse olması muhtemeldir. Bunu, Kırımer’in günlüklerinden görmek mümkündür. Günlükte tasavvuftan ve Nakşibendîlikten söz ettiği kimselerin bundan memnun kaldıkları ifade edilmektedir.[6]

Süleyman Kırımî ise Kırım’ın dışında Hâlidiyye tarikatına intisap etmiş ve bu tarikatın Ebu Kubeys Dağı’ndaki tekkesinde şeyhliğe kadar yükselmiştir.

V.Kırımî’nin Ebu Kubeys Tekkesindeki Yeri ve Güneydoğu Asya’ya Etkisi

Ebu Kubeys Dağı, Mekke şehrinin doğusunda yer alıp Kabe’ye yaklaşık yüz metre uzaklıktadır. Bu dağ ile ilgili anlatı ve aktarılar değerlendirilirse İslam kültürü açısından da oldukça önemli olduğu görülecektir. Buna göre bu dağ Nuh Tufanı sonrasında Hacerülesved’i saklamış, Hz. İbrâhim, haccın emredilmesi üzerine insanlara bu dağda hitap etmiş[7], Dârülerkam bu dağın eteğinde olup sa‘yin başlangıç noktası olan Safâ tepesi de bu dağın eteğindedir.[8]

Ebu Kubeys Dağı, tasavvufî kültürde de önemli bir yere sahiptir. Sufilerin toplandığı yerlerden biri olan bu dağda, Hallâc-ı Mansur dört yüz öğrencisiyle Mekke’ye geldiklerinde yemek vermişlerdir. Evliya Çelebi bu dağ üzerinde Şeyh İsmail Celvetî ve Abdullah Celvetî tekkesinin bulunduğunu yazmaktadır. Muhammed b. Ali es-Senûsî 1837 yılında ilk Senûsî zaviyesini burada açmıştır. Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Abdullah el-Mekkî de bu dağda bir tekke kurup faaliyet yürütmüştür. Osmanlı arşiv kayıtlarında da bir Nakşibendî-Hâlidî dergahının bulunduğu bildirilmektedir.[9]

Ebu Kubeys Dağı’ndaki Halidî tekkesindeki irşat faaliyetlerini sürdüren Abdullah el-Mekkî Süleyman Kırımî’yi irşatla görevlendirmiştir. Böylece Süleyman Kırımî’nin de öğrencileri olmaya başlamıştır. Bu öğrenciler arasında Endonezya’dan, Malay’dan ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerinden hac görevini yerine getirmek üzere Mekke’ye gelen kimseler de bulunmaktadır.

Endonezya’da Nakşibendiyye tarikatı 17. yüzyıldan itibaren görülmektedir. Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu ise bu coğrafyada Batı Sumatra Simabur’dan Şeyh İsmail Minangkabau tarafından gerçekleştirilmiştir. İsmail Minangkabau 1820 ya da 1830 yılı başlarında Mekke’ye gitmiş ve 1857 senesinde burada ölmüştür. O, burada Halidî şeyhi Abdullah el-Mekki’ye intisap etmiştir. Bu intisap ile ilgili Werner Kraus iki kaynak vermektedir: Hüseyin b. Ahmed ed-Duseri – er-Rahmetü’l-habita fi zikri ismi’z-Zât ve’r-Râbıta; Tamah Datar Barulak – Silsile.[10]

İsmail Minangkabau, Şeyh Abdullah el-Mekkî’nin yardımcılarından Süleyman Kırımî’ye gönderilmiştir. İsmail Minangkabau, Kırımî’den çok etkilenmiştir. İsmail Minangkabau’nun ölümünden sonra Süleyman Kırımî, kendisine halife olarak Şeyh Süleyman Zühdî’yi belirlemiştir. Süleyman Kırımî’nin halifesi olan Şeyh Süleyman Zühdî’yi Mekke’de Javalı pek çok Müslüman, mürşit olarak kabul etmişlerdir. Böylece Hâlidiyye tarikatına çok fazla Malaylı intisap etmiştir.[11]

Buradan anlaşılmaktadır ki Süleyman Kırımî’nin Güneydoğu Asya’daki tasavvuf hareketlerine etkisi bizzat bu yere gitmesiyle değil yetiştirdiği öğrenciler aracılığıyla olmuştur. Kırımî, Mekke’deki Halidî tekkesinde şeyhlik görevini yerine getirirken İsmail Managkabau, İbrahim Fethi Kumpulan gibi Güneydoğu Asyalı öğrencileri olmuş, onlar da kendi ülkelerinde Halidî öğretiyi yaymak için çabalamışlardır. Şeyh İsmail, 1856 yılında Singapur’a gitmiş bir yıl sonra Riau saltanatının merkezi Penyengat adasına geçerek Sultan Muhammed Yûsuf’un Hâlidiyye’ye intisap etmesini sağlamıştır. Malezya’da Pinang şehrine yakın Pondok Upeh köyünde bir Hâlidî merkezi kuran Şeyh İsmâil ölümünden önce halife tayin etmemiştir. Abdullah Mekkî’nin ölümünden sonra Mekke’de faaliyet gösteren halifeleri Şeyh Yahyâ Dağıstânî ile Şeyh Süleyman Kırîmî hac yaptıktan sonra bir süre Mekke’de ikamet eden birçok Cavalı ve Sumatralı’ya icâzet vererek tarikatın Güneydoğu Asya’da yayılmasını sağlamışlardır. Kubeys Dağındaki tekkede yetiştikten sonra Cava ve Sumatra’nın çeşitli yerlerinde Hâlidiyye’yi duyurular arasında Şeyh Celâleddin Cangking (Batı Sumatra), Hacı Muhammed Arsat (Cava) ve Şeyh Abdülvehhâb Rokan gibi etkili kimseler de bulunmaktadır.[12] Süleyman Kırımî’nin adının Endonezya’daki ve Sumatra’daki Hâlidiyye tarikatının silsilelerinde yer alması da öğrencileri dolayısıyladır.

Bilindiği üzere Kuzey Kafkasya’daki Ruslara karşı Hâlidiyye şeyhlerinin önemli bir direnişi olmuştur. Gazi Muhammed, direnişi başlatmış, ardından Hamza Beg onun yerini almıştır. Onların Ruslarca şehit edilmesinden sonra Cemâleddin Gazi-Kumukî’nin müridlerinden Şeyh Şâmil önemli zaferler kazanmıştır.[13] Kafkasya’dakine benzer biçimde Endonezya’da da Hâlidiyye tarikatı sömürge döneminde önemli görevler üstlenmiştir. Bu açıdan bakıldığında bölgedeki İslâmî uyanışta ve direnişte Süleyman Kırımî’nin dolaylı bir katkısı olduğu denilebilir.

VI.Kırımî Hakkındaki Anlatılar/Menkıbeler

Kırımlı Şeyh Süleyman’la ilgili aktarı Gür tarafından şöyle verilmiştir:

“Abdullah Mekki, Mekke’ye hac farizasını eda etmek için gelen Şeyh Süleyman b. Hasan Kırımî’ye değer verdi. O da onun sohbetinde kemâle, olgunluğa erdi. Abdullah Mekki, yerine talebesi Şeyh Süleyman b. Hasan Kırımî’yi bıraktıktan sonra Mekke-i mükerremede vefat etti. Süleyman b. Hasan Kırımî onun yerine irşâd faaliyetine devam etti. Rivayete göre Abdullah Mekkî’nin halifelerinden Süleyman Kırımî ve İsmet Garîbullah-i Yanyavî (ö. 1872) bir gün Mekke’den Taif’e deve ile yolculuk yapıyorlardı. Yolculuk esnasında Süleyman Kırımî’nin devesi çöktü. Yoldaşı İsmet Garibullah’a “Sultanımız vefat etti.” Dedi, bunun üzerine geriye Mekke’ye döndüler. Gerçekten de Abdullah Mekkî vefat etmişti.”[14]

VII.Sonuç

Süleyman Kırımî, nisbesinden de anlaşılacağı üzere Kırım’da doğmuş, Hac için gitmiş olduğu Mekke’de Hâlidiyye tarikatına intisap etmiştir. Burada Hâlidiyye tarikatının kurucusu Mevlânâ Hâlid el-Bağdâdî’nin halifesi Abdullah el-Mekki’den tasavvufî eğitim almıştır. Mekkî, kendisinden sonra Ebu Kubeys Dağı’ndaki Halidî tekkesine Süleyman Kırımî’yi şeyh olarak tayin etmiştir. Süleyman Kırımî, bu tekkede Güneydoğu Asya’dan hac için gelen Müslümanlardan çok kişiye icazet vermiş, onlar da ülkelerine döndüklerinde Hâlidiyye tarikatının öğretilerini yaymaya çalışmışlardır. Endonezya’da ve Batı Sumatra’da Hâlidiyye tarikatının silsilelerinde Kırımlı Şeyh Süleyman’ın adına da rastlanılmaktadır.

Kaynakça

Abdullah A. Boks, “Ebûkubeys”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, C. 10, ss. 280-281.

Abdulcebbar Kavak, “Osmanlı Devleti’nin İlmî ve Siyasî Hayatında İz Bırakan Hâlîdî Şeyhleri Arasında Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî’nin Yeri”, I. Uluslararası Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Gümüşhane Üniversitesi Yayınları, Gümüşhane, 2013, ss. 209-218.

Halil Ortakcı, “Bir İnanç Merkezi ve Tarihî Mekan Olarak Ebu Kubeys Dağı Hakkındaki Rivayetlerin Tespiti”, İslami İlimler Dergisi, yıl: 15, C. 15, sayı 2, Kasım 2020, ss. 243-267.

Hamid Algar, “Hâlidiyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, C. 15, ss. 295-296.

İsmail Otar – Ömer Özcan, Cafer Seydahmet Kırımer’in Günlüğü, Ankara, 2003, ss. 231.

Kraus, Werner, “Halidiyye Tarikatının Endonezya’ya Girişi Hakkında Bazı Notlar”, çev. Abdurrahman Memiş, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, cilt VIII, sayı 18, 2007, ss. 311-319.

Kindî, Felsefî Risaleler, çev. Mahmut Kaya, Klasik Yayınları, İstanbul, 2002, ss. 334.

Martin van Bruınessen, “After The Days Of Abû Qubays: Indonesıan Transformatıons Of The Naqshbandıyya-Khâlıdıyya”, Journal of the History of Sufism 5 (2007): pp. 225-51.

Mykhaylo Yakubovych, Crimean trace in Indonesia Islam: Sulaiman Al-Qirimi”, https://islam.in.ua/en/islamic-studies/crimean-trace-indonesian-islam-sulaiman-al-qirimi

Süleyman Gür, Kırım Kitabı, Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul, 2022, ss. 512.

Werner Kraus, “Halidiyye Tarikatının Endonezya’ya Girişi Hakkında Bazı Notlar”, çev. Abdurrahman Memiş, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, cilt VIII, sayı 18, 2007, s. 311-319.

[1] Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, lisans. leventozdemir1917@gmail.com

[2] Bu bölümde felsefe ile İslam Filozoflarının anlayışı kastolunmaktadır. İslam filozofları din ile felsefeyi süt kardeş (İbn Rüşd), anne – süt anne (Ebu Zeyd el-Belhî) gibi görmüşlerdir.

[3] Kindî, Felsefî Risaleler, çev. Mahmut Kaya, Klasik Yayınları, İstanbul, 2002, s. 191.

[4] Hamid Algar, “Hâlidiyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, C. 15, ss. 296.

[5] Süleyman Gür, Kırım Kitabı, Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul, 2022, s. 315; Abdulcebbar Kavak, “Osmanlı Devleti’nin İlmî ve Siyasî Hayatında İz Bırakan Hâlîdî Şeyhleri Arasında Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî’nin Yeri”, I. Uluslararası Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Gümüşhane Üniversitesi Yayınları, Gümüşhane, 2013, s. 214.

[6] İsmail Otar – Ömer Özcan, Cafer Seydahmet Kırımer’in Günlüğü, Ankara, 2003, s. 31, 74.

[7] Abdullah A. Boks, Ebûkubeys, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, C. 10, s. 280.

[8] Abdullah A. Boks, Ebûkubeys, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, C. 10, s. 281.

[9] Halil Ortakcı, “Bir İnanç Merkezi ve Tarihî Mekan Olarak Ebu Kubeys Dağı Hakkındaki Rivayetlerin Tespiti”, İslami İlimler Dergisi, yıl: 15, C. 15, sayı 2, Kasım 2020, s. 257.

[10] Werner Kraus, “Halidiyye Tarikatının Endonezya’ya Girişi Hakkında Bazı Notlar”, çev. Abdurrahman Memiş, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, cilt VIII, sayı 18, 2007, s. 313.

[11] Werner Kraus, “Halidiyye Tarikatının Endonezya’ya Girişi Hakkında Bazı Notlar”, çev. Abdurrahman Memiş, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, cilt VIII, sayı 18, 2007, s. 314.

[12] Hamid Algar, “Hâlidiyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, C. 15, s. 296.

[13] Hamid Algar, “Hâlidiyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, C. 15, s. 295.

[14] Süleyman Gür, Kırım Kitabı, s. 442.

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …