RUSYA UKRAYNA’YI İŞGAL EDERKEN SAFSATALARDAN SAFSATA BEĞEN
Özgür KARAHAN
Rusya Ukrayna sınırına tatbikat adı altında yaklaşık bir yıl boyunca asker yığdı. 2018’de açılışını yaptığı Kerç Köprüsü üzerinden Kırım’a ve kuzeyde Belarus’a çok sayıda birlik ve askerî teçhizat getirdi. Karadeniz’in kuzeyi gemi trafiğine kapatıldı. Ukrayna’nın Rus işgaline uğrayabileceği yorumları batılı devlet adamları ağzından da zikredilmeye başlandığında gerilim tırmandıkça tırmandı. Rusya muhipleri bile “böyle şey olmaz, Putin böyle çılgınlık yapmaz. Bu ABD ve AB’den oluşan Batı’nın kışkırtması ve uydurmasıdır” diye yazıp çiziyorlarken 21 Şubat’ta Putin Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk’ın “bağımsız ülkeler olarak tanınma” talebini kabul ettiklerini açıkladı. Bunu yaparken aslında Ukrayna diye bir milletin ve devletin olmadığını, Lenin tarafından icat edilip SSCB dağılırken Rusya’nın tarihi topraklarının bu “uydurma” devlet sınırlarında kaldığını da anlattı. Ardından 24 Şubat’ta Ukrayna’ya savaş açılmasını emretti.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından sonra bir iki gün şaşkınlık oldu. Putin’in böyle Hitlervari bir çılgınlık yapacağını tahmin edemeyenler vaziyeti anlamlandırmaya çalışıyorlardı. “Hani Rusya tatbikat yapıyordu, ABD savaş çığırtkanlığı yapıyordu!?”. Dış işleri sözcüsü Zaharova “Bugün de işgal etmedik. Ukrayna’yı ne zaman işgal edeceğimizi söyleyin de ona göre tatilimi planlayacağım” şeklinde dalga geçen mesajlar yayınlıyordu. Ne olmuştu?
Sonra Türkiye’de bazı art niyetli Rusçular, Rusya’yı halen komünist zanneden eski tüfekler, profesyonel propagandacılar üstlerindeki şaşkınlığı atıp sosyal medyaya daldılar. Twitter’da Kremlin tezleri kopyala/yapıştır ile paylaşılmaya başlandı. “NATO’cu, faşist, yerine göre neo nazi, yerine göre Yahudi” bir Ukrayna’nın Rusya’yı kışkırtarak dünyanın en faziletli ve en güçlü lideri Putin’i çileden çıkardığı; süper kahramanımızın Ukrayna sınırları içinde zulüm altında inleyen Rusların yardımına koştuğu pompalanmaya başladı.
İdeolojik bağnazlar, komplo teorisyenleri, kompleksli herhaltologlar ve bir takım kullanışlı aptalların da eşlik etmesiyle Türk sosyal medya kullanıcıları üzerinde de hibrit savaş operasyonları başladı.
Gülsüm Türkiye’yi savaşa sokmak istiyor.
Çoğu Şubat, Mart aylarında açılmış, birkaç harf ve bolca rakamdan oluşan kullanıcı adları ile paylaşılan mesajlarda birbirinin tıpatıp aynısı yorumlar gelmeye başladı. Kırım’ın işgalinden sonra Kırım’da yasaklanan ve Kyiv’e taşınan Kırım Tatar TV kanalı ATR’nin genç sunucusu ve muhabiri Gülsüm Halilova’nın Kyiv’den videolar paylaşmaya başlaması “Bu kız niye Türkçe haber yapıyor? Demek ki NATOcular Gülsüm aracılığıyla Türkiye’yi savaşa çekmek istiyor.” Şeklinde yorumlanıp savaşa ve Kremlin’in saldırganlığına kılıf aranmaya başlandı. Fakat Moskova elindeki sosyal medya ordusuna ve uzantılarına ihtiyaçları olan malzemeyi veremiyor. Neresinden bakarsanız bakın her adımda bir tutarsızlık var. Çirkin gerçekleri makyajla kapatamıyorlar.
Benzer yorumlar sosyal medyaya paralel olarak geleneksel medyada da boy göstermeye başladığında konu hakkında bilgisi olmadan fikir sahibi olanlar televizyon kanallarındaki tartışma programlarına davet edilir oldu. Kremlin safsataları bazı gazetelerin köşe yazılarında yer aldı.
Lavrov: “bombaladığımız hastanede kadın ve çocuklar yoktu”
Sivil kayıplarının artması, hastanelerin bombalanması, çocukların ölmesi kafaları karıştırdı. 10 Mart’ta Türkiye’nin arabuluculuğu ile Ukrayna dışişleri bakanı Dmitro Kuleba ve Rus dışişleri bakanı Sergey Lavrov bir araya geldi. Toplantı sonrasında Lavrov’un Antalya’da bütün dünyanın huzuruna çıkıp biz “Ukrayna’ya saldırmadık, 3 kere anlattım anlamadınız, Mariupol’de bombaladığımız hastanede kadın ve çocuklar yoktu, direnişçiler vardı” demesine diyecek laf bulunamadı. O sırada konuşmayı canlı yayınlayan televizyonlarda ekranın yarısında hastanenin yıkıntılarından kurtulmaya çalışan hamile kadınların görüntüleri yayınlanıyordu. En sonunda “gaddar” Ukrayna yönetimi tarafından sivillerin canlı kalkan olarak kullanıldığında karar kılındı da troller kendilerince kullanılabilir bir gerekçe bulmanın mutluluğuyla rahat bir nefes aldılar.
Fakat Rusya’nın İngiltere Büyükelçiliği, Twitter’dan yaptığı paylaşımda, görüntülerdeki hastaneden kurtarılan hamile kadın görüntülerinin bir kurmaca olduğunu ve Ukraynalı blog yazarı Marianna Podgurskaya’nın oynadığı rolden ibaret olduğunu iddia etti. Lavrov vurduk, derken Rusya Savunma Bakanlığı ise şöyle diyordu: “Rusya hava kuvvetleri Mariupol’de yerdeki hiçbir hedefi vurmamıştır. Gerçekleştirildiği iddia edilen hava saldırısı Batı toplumunda Rusya karşıtı tepkileri güçlendirmek için hazırlanmış kışkırtma senaryosudur.”
O güne kadar dünya kamuoyunun bilmediği bir sır da Lavrov’un ağzından ifşa edildi. Ukrayna, Rusya sınırında biyolojik silah çalışmaları yürütüyordu (!) Tıpkı Amerika’nın Irak’a karşı giriştiği savaşta olduğu gibi bir iddia ortaya atmış oldu Kremlin. ABD Irak’ı yerle bir etti ama o meşhur biyolojik silahları bulamadı. Aynı yolu izleyen Rusya’nın da Ukrayna’da bulması mümkün değil elbette. Ancak geleneksel Rus propagandasından daha yaratıcı bahaneler üretilmesi beklenirdi, olmadı. Nitekim 1 Mart’ta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Ukrayna’nın nükleer silah yaratmasının “boş bir kabadayılık” değil “gerçek bir tehlike” olduğunu söylemişti. Ama bu iddialar haliyle beklediği etkiyi yaratamamıştı.
Türkiye’deki propaganda cephesi
Türkiye Cumhuriyeti Rusya’ya karşı açıklanan ekonomik yaptırımların tamamına katılmasa da çok açık ve kesin bir dille hem 2014’te Kırım’ın işgaline hem de 2022’deki Ukrayna’yı işgal girişimine karşı çıkıyor. Katıldığı tüm uluslararası platformlarda da bu kararlı tavrını sürdürüyor. Türkiye’de yaşayan Kırım Tatarları da doğal olarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşılar. Bir propaganda cephesi de bu alanda açıldı.
8 yıldır işgalin yıldönümü Şubat ayı geldiğinde ve 18 Mayıs Sürgün ve Soykırımının yıl dönümü yaklaştığında, yağmur sonrası solucanların toprakta kıpraşması gibi, Kırım Tatarları aleyhinde yalan yanlış propagandalar başlar. Sürekli Kırım’ın (laf oyunu ile Kırım Tatarlarının) referandum sonucu kendi isteği ile Rusya’ya katıldığı iddia edilir. Nüfusun %13’ünü teşkil eden Kırım Tatarları ile Kırım’daki %66 oranındaki “Rus kelmeşek”lerin bir birlerinden farklı dünyalar oldukları ve Kırım’ın –bilhassa 20. Yüzyıldaki- nüfus dengesinin soykırım ve sürgün ile nasıl değiştirildiği gerçeği gözlerden saklanır. 2014’teki namluların ucunda kurulan sandıkları Kırım Tatarlarının boykot ettiği, askerlerin kapı kapı sandık gezdirdiği, bazı yerleşim yerlerinde %100’ün üzerinde EVET oyu çıktığından bahsedilmez. Hele ki sözde referandumda yer alan iki sorunun da Ukrayna’dan ayrılmak anlamına geldiği hiç konu olmaz.
Bu zaman zarfında Türkçe içerik üreten Rus sosyal medya maşaları çok sıkıştıklarında “Kırım Tatarları 2. Dünya savaşında Nazilere top yekûn yardım etmişlerdi, ölümü hak ettiler” dediler. Hatta frenleri tutmayıp “bunlar Viyana’da bize(?) ihanet etmişlerdi zaten” diye zırvaladılar. İş Kırım Hanlığının kuruluşundan 40 sene kadar önce cereyan eden Ankara Savaşı’na kadar bağlandı. Son zamanlarda yalanlarını sözde bir vicdan muhasebesi ile destekleyip pekiştirmek için mesajlarına “ben de bir Kırım Türküyüm ama” diye eklemeyi adet edindiler.
Bazen de Kırım Tatarlarının işgal altındaki Kırım’da ne kadar mutlu mesut yaşadıklarını iddia eden açıklamalar yapıp 8 yıldır düzmece mahkemelerde yargılanıp mahkûm edilenlerin terörist ilan edildiği, kaçırılan ve bulunamayan gençlerin akıbetinin, faili meçhul cinayetlerin örtbas edildiği bir korku iklimi aklanmaya çalışılıyor.
Artık savaşa savaş demiyoruz
Moskova savaşa “savaş” denmesini yasakladı. Savaş karşıtı gösteriler ve ifadeler yasaklandı. Dışarıdan haber alınamaması için Rus kökenli olmayan sosyal medyaya erişime kısıtlamalar geldi. Savaş karşıtı açıklamalar veya haberlere 15 yıla varan hapis cezası uygulanmaya başladı. Bu fırsattan istifade ederek Rusya’daki -zaten sayıca çok az kalan- bazı muhalif yayın organları da susturuldu.[1] Baskıya rağmen yayınını sürdürmeye kararlı olan Novaya Gazeta ise şu ifadeleri kullandı: “Novaya Gazeta yine Ukrayna’daki savaşla ilgili haberlerini sürdürecek, ancak “işgal”, “saldırı” yerine “özel operasyon” diyecek. Gazete yönetimi okurlara “biz “özel operasyon” yazacağız, siz zaten ne olduğunu biliyorsunuz” açıklamasını yaptı. Birkaç hafta sonra bu gazete de baskılara boyun eğerek yayınına son verdi.
Tek kişi bile olsa, eldeki bomboş beyaz pankartı kaldırarak belirsiz bir protesto eylemi bile tutuklanmak için yeterli. Nijni Novgorod’da elindeki boş pankartı tutan kadının polis tarafından götürüldüğü görüntüler sosyal medyadan paylaşıldı.
“Neo-nazi Ukrayna yönetimi, Nazi Zelenskiy?”
Rus halkının kolektif hafızasında ikinci dünya savaşı ve Nazi Almanyasının çektirdiği acılar haklı olarak büyük yer teşkil ediyor. Ancak bu travma bilinçli olarak Rus halkının otoriter bir rejim altında sesini çıkarmadan yaşamasını temin etmek için en önemli yapı malzemesi olarak kullanılıyor. Askeri güç olarak Rusya ile kıyaslanamayacak kadar zayıf olan Ukrayna’nın yönetimi toptan Nazi olmakla suçlanıyor ki Rus kamuoyunda savaş için haklı bir gerekçe oluşturulabilsin. Ancak bu safsatanın bariz kusurları var. Ukrayna halkının 2019’daki başkanlık seçimlerinin ikinci turunda 73’ün üstünde bir oy oranı ile Başkan seçtiği Volodımır Zelenskiy Ukrayna’nın ilk Yahudi devlet başkanı olarak da tarihe geçti. Zelenskiy’nin dedesi Semyon Kızıl Ordu’da albaylığa kadar yükselmiş bir asker. Semyon’un babası ve üç kardeşi ise Yahudi soykırımında hayatını kaybetmiş. Zelesnkiy’e Neo-Nazi yaftası pek yapışmıyor. Bundan ötürü Zelenskiy’nin uyuşturucu bağımlısı olduğu gibi uç iddialar da eklenerek İnsan Karalama Safsatası’na başvuruluyor.
Ayrıca Ukrayna’daki siyasî yelpazede sağ uçta yer alan partiler de mevcut elbette. Ama bunlardan en önde geleni olan Svoboda çatısı altında seçim ittifakı yapan küçük partilerin aldığı oy oranı toplamı bile anca %2’lere çıkabiliyor ve seçim barajı altında olduğundan parlamentoda herhangi bir temsil hakları yok. Burada kullanılan propaganda tekniğinin argümanı yanlış ve geçersiz olan biçimsel bir safsata olduğu görülüyor. Tıpkı şu önermedeki gibi: Bazı insanlar yeşildir. Sokrat bir insandır. Sokrat yeşildir.
“NATO Rusya’yı tehdit ediyor ve Ukrayna’yı bünyesine katmak istiyor” mu?
Ukrayna 1991’deki bağımsızlığı sonrasında 5 Aralık 1994’te Rusya, İngiltere ve ABD’nin garantörlüğünde Budapeşte Memorandumunu imzaladı. Ukrayna’da kalan Sovyet nükleer silahları Rusya’ya teslim edilecek, buna mukabil garantör devletler Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü koruyacaktı. Ne var ki 2014’teki Kırım’ın Ruslarca işgali bu anlaşmanın ilk defa ihlali anlamına geliyordu. Belarus ve Kazakistan da bu memorandumun taraflarıydılar. Rusya’nın anlaşmalara uymayarak Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik teşebbüs ve söylemleri önce tehdit algısının artmasına neden oldu. Sonra da bu kaygılar gerçeğe dönüştü.
Demir Perde’nin çöküşü sonrasında Doğu Avrupa’daki eski Sovyet uyduları güvenliklerini sağlamak için birer birer NATO’ya üye oldular. Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya 1999’da; Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Letonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya 2004’te; Arnavutluk, Hırvatistan 2009’da, Karadağ 2017’de ve son olarak Makedonya 2020’de NATO üyesi oldular. Bu savunma ittifakında en fazla asker sayısına sahip olan ABD’den sonra en büyük ordu 1952 yılında katılan Türkiye’nin. Üye ülkeler kendi istekleri ile bu ittifaka katıldılar. Ukrayna ise 1994’te NATO ile barış için ortaklık programına dâhil oldu. 2005’te beri Yoğunlaştırılmış Diyalog Programına girdi. 2008’de Ukrayna Üyelik Aksiyon Planına (MAP) katılım başvurusu yaptı. 2010’da Rusya’nın desteklediği Viktor Yanukoviç’in devlet başkanı seçilmesinden sonra Ukrayna NATO üyeliği ve AB üyeliği konularında yön değiştirdi. AB – Ukrayna Ortaklık Anlaşmasını imzalamaktan vazgeçince 2013 sonlarından Kyiv’de Maydan olayları başladı ve aylarca süren protesto gösterileri neticesinde Yanukoviç Moskova’ya kaçtı. Ardından Ukrayna’nın anlaşmayı imzalamasıyla 2017’de yürürlüğe girdi.
Ukrayna’nın NATO ve AB katılım girişimleri Rusya tarafından hiçbir zaman hoş karşılanmadı. Bunun gerekçesini Putin’in işgal öncesindeki konuşmasında açıkça görüyoruz. Putin Ukrayna’yı Rusya toprağı olarak görüyor ve Ukrain halkının mevcudiyetini kabul etmiyor.
“Donbas’ta Ruslara soykırım uygulanıyor diye Ukrayna’yı işgal etmek zorunda kaldık.”
Kremlin’in savaş gerekçelerinden biri de Ukrayna’da yaşayan etnik Rusların baskı altında olduğu ve hatta soykırım uygulandığıydı.
Belli ki Rus ordusu Ukrayna’ya girdiğinde o bölgede Rusça konuşanların kendilerini sevgi gösterileri, çiçekler ve Rus bayraklarıyla karşılayacaklarını umuyorlardı. Ama böyle olmadı. Baskı altında olduğu iddia edilen Ruslar “kendilerini kurtarmaya gelen” askerlerin karşısına Ukrayna bayraklarıyla çıkarak evlerine geri dönmelerini istediler. Tankların önüne yatıp direndiler. Bunun karşılığında sivil yerleşim yerleri uçakların bombaları ve topçu ateşiyle büyük bir yıkıma uğradı. Hastaneler, okullar, tiyatro binaları, meskenler bombalandı.
2014 Temmuz’unda Rus devlet TV kanalı olan Kanal 1’de Donbas bölgesindeki Sloviansk şehrindeki Lenin Meydanı’nda bir çocuğun annesinin gözleri önünde Ukrayna askerlerince çarmıha gerildiği şeklinde bir haber yayınlanmıştı. Gazeteler, televizyonlar, sosyal medya ağları günlerce bu vahşeti yazıp konuşmuşlardı. Bağımsız Rus gazetecilerinin araştırması sonrasında gerçekte böyle bir olay olmadığı hatta şehirde Lenin Meydanı adını taşıyan bir meydan da olmadığı ortaya çıkmıştı. Nihayetinde haberin klasik bir Rus dezenformasyonu olduğu anlaşılmış ve tüm dünyaya TV yayını yapan propaganda makinası RT (Russia Today) görgü tanıklarına dayandırdığı bu yalan haberi hiç yapmamışçasına internet sitesinden sessiz sedasız kaldırmıştı.
“Ukrayna Rusça’yı yok etmeye çalışıyor”: Alâkasız Amaç Safsatası
İşgalin – doğrusu Rusya’da bile pek dikkate alınmayan- gerekçelerinden biri de Ukrayna yönetiminin Rusçayı yok etmeye çalıştığı iddiasıydı. Yüzyıllarca hor görülen Ukraince tıpkı Slav dil ailesine mensup olan Lehçe, Çekçe, Bulgarca gibi Rusçadan ayrı bir dil. Dil bilimi açısından Rusçaya akraba olmasına karşılık Rusçanın bir lehçesi değil. Söz varlığı açısından Rusçaya nazaran Lehçe ve Slovakçaya, hatta Bulgarcaya daha yakın bir dil.
Bağımsızlık sonrasında Ukrayna sınırlarında yaşayan etnik Rusların ana dili Rusçaydı. Öte yandan Sovyetler Birliği içinde ortak dil olarak kabul edilen ve kültür, sanat, çalışma hayatı ve siyasette başat dil olan Rusçayı bilmek ve konuşmak bir mecburiyetti. O nedenle ana dili Ukraince olan nesillerin gündelik hayatta Rusça konuşması çok olağandı. Devletin resmi dili olan Ukraincenin yaygınlaştırılması amacıyla bazı yasalar yürürlüğe konuldu. Bu yasalar Rusça veya başka bir yerel dili (Kırım Tatarcası da dâhil) yasaklamadı. Hatta son yıllarda Kırım Tatarcasının devlet tarafından desteklenmesi amacıyla adımlar atılmaya başlandı. Fakat Moskova Rusçanın Ukrayna’nın resmi dili olması yolundaki telkinlerini yıllarca sürdürdü. Bunun aksine hareketler Rusçaya açılmış bir savaş olarak algılandı ve garip bir şekilde on binlerce cana mal olan savaşın sebeplerinden biri olarak dillendirildi.
Batı diğer ülkeleri işgal konusunda Rusya’ya ders verecek konumda değil: WhatAboutism
Amerika’nın Irak ve Afganistan’daki askeri işgalleri örnek gösterilip Kırım ve Ukrayna’nın işgali meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Oysaki Amerika’nın, Çin’in yahut herhangi bir başka ülkenin hataları, yanlışları, insanlığa karşı işledikleri suçlar, yol açtığı yıkımlar Rusya’nın şu anda yaptıklarını meşru gösteremez. İki yanlış bir doğru etmiyor. Ama Kremlin bu safsata türünü sıklıkla kullanmaktan çekinmiyor.
*
Rusya’nın geleceğine döşenen mayınlar
Putin Ukrayna’yı devlet, Ukrainleri de bir ulus olarak görmediğini söyleyerek Rusya Federasyonunun geleceğine giden yola da mayın döşemiş oldu. Federasyon 21 etnik temelli özerk cumhuriyetin olduğu toplam 83 federal birimden oluşuyor.[2] Oluşan gerilimin şiddeti gelecekte bütün bu birimlerin merkezle olan bağlarını koparacak görünüyor. 2021’in sonlarında 21 Aralık’ta Rusya’ya bağlı federal cumhuriyet olan Tataristan’ın cumhurbaşkanlığı makamı “bölge başkanlığı” statüsüne indirgenmişti.
Zzz
Ukrayna’yı işgale gelen Rus askerî araçlarının üstünde beyaz boya ile çizilmiş Z,V,O gibi harfler görülüyor. Bunlardan en çok kullanılanı Z harfi. Ne anlama geldikleri konusunda çeşitli teoriler olsa da bunlar içinde Z harfi bu savaşın sembolü olarak belirlendi. Rus halkı içinde Z harfinin olduğu kıyafetler, bayraklar kullananlar, arabalarının üstünü Z harfi ile boyayanlar bir hayli fazla. Nazilerin gamalı haçı gibi Z harfi de adeta Rus saldırganlığının ve faşizminin simgesi haline geldi.
18 Mart 2022’de Moskova’daki 81.000 kişilik Lujniki Stadyumu Putin’in gövde gösterisine sahne oldu. Putin stadyuma getirilen binlerce kişinin karşısına çıkarak Kırım’ın Rusya tarafından işgalinin 8. Yılını kutladı. Konuştuğu sahnenin arkasında “Nazisiz bir dünya için” (Za Мир без нацизма) yazılıydı. Hemen altında ise “Rusya için” (za Россию) yazıyordu. Oysa Latin alfabesindeki Z’nin karşılığı Kiril alfabesinde з ile gösteriliyor.
Putin savaşın haklı nedenlere dayandığını iddia eden masallarını çeşitli safsata teknikleri kullanarak bu sahneden tekrarladı. Hikmetli kişiler ise şu kadim masallara kulak veriyorlar:
Ezop’un kurtla kuzu masalı
Kurdun biri, ırmaktan su içen bir kuzu görmüş, yemek için bir bahane aramış. Kendisi yukarıda, kuzu ise aşağıdaymış, gene de: “Sen benim içtiğim suyu bulandırıyorsun!” demiş. Kuzu: “Aman efendimiz! ben sizin suyunuzu nasıl bulandırırım? dudaklarımı bile değdirmiyorum. Hem siz yukarıdasınız, ben aşağıdayım, su yukarı doğru akmıyor ya!” demiş. Kurt o yandan tutturamayınca başka bir bahane denemiş: “Geçen yıl bir kuzu benim babama sövmüştü, sen değil misin o?” demiş. Kuzu: “Aman efendimiz, nasıl ben olurum? Geçen yıl ben daha doğmamıştım ki!” demiş. Kurt bakmış ki olmayacak: “Dil ebesisin sen, her şeyin yanıtını buluyorsun, buluyorsun ya, ben gene yiyeceğim seni” demiş.[3]
Frigyalı Ezop’un 2600 sene önce anlattığı masal bugün başrolünde ayı olacak şekilde tekrar ediyor. Savaş bu masal ile başladı ama gidişat yine Ezop’un şu masalı ile biteceğini gösteriyor:
Ezop’un ayı ile arılar masalı
Ayı ormanda dolaşırken karşısına bir kütük çıkmış. Bu kütük bir arı sürüsünün yuvasıymış ve ballarını buraya yapıyorlarmış. Ayı, kütüğün çevresinde dolaşıp bala nasıl ulaşabileceğini araştırırken kütükten dışarıya bir arı çıkmış. Bir şeyler yapmaz ise Ayı’nın tüm balı yiyeceğini biliyormuş. Bu yüzden sürüyü korumak için saldırarak Ayı’yı burnundan sokmuş ve kütüğe geri dönmüş.
Arının bu saldırısı Ayı’yı çok sinirlendirmiş. Büyük pençeleriyle kütüğe vurmaya başlamış. Böylece kendisini sokan arıyı öldüreceğini düşünüyormuş. Ancak yaptığı bu hareket kütüğün içindeki diğer arıların da harekete geçmesine neden olmuş ve göz açıp kapayıncaya kadar tüm sürü Ayı’ya saldırarak her yerini sokmaya başlamışlar. Ayı can havliyle kaçmış ve ancak göle atlayarak kurtulabilmiş. Yine de sokulan yerlerinin acısı günler boyunca sürmüş.
Rusya Federasyonu da Putin’in emriyle Ukrayna’ya saldırarak kendini bitirme sürecini başlattı. Rus halkı ise bunun acısını uzun süre çekecek.
[1] Gönül Şamilkızı, “Rusya: Kuzey Kore’ye doğru…”, https://haber.gdh.digital/rusya-kuzey-koreye-dogru/
[2] Bunlara ilave olarak Moskova yönetimi işgal altındaki Kırım’ı bir özerk cumhuriyet, Akyar’ı da federal bir şehir olarak kendine bağlı kabul ediyor.
[3] Aisopos Masalları, Yapı Kredi Yayınları, 8. Baskı 2014, sayfa 151. Çeviren: Nurullah Ataç.