ÜÇ KARDEŞ TOPRAK VE BİR KIRIM TATAR DİLBİLİMCİ: SAİM OSMAN KARAHAN

Kırım, Dobruca ve Anadolu üç kardeş topraktır. Asırlar boyunca Bahçesaray’dan yahut Köstence’den İstanbul’a gidip gelmek, bugün İstanbul’dan Ankara’ya gidip gelmeye benzerdi. Yüksek eğitim görmek isteyen Dobrucalı Müslümanlar ve Kırımlılar bilhassa Osmanlı’nın payitahtındaki ünlü mektep ve medreselere gelir, tahsillerini İstanbul’da tamamlarlardı. Nitekim 1917’de kurulan Kırım Halk Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı ve Doğu Avrupa Müslümanları müftüsü şehit Noman Çelebi Cihan da İstanbul’da eğitim almıştı.
Kırım’ın 1783’te Rusya tarafından işgali ile Kırım Hanlığı ortadan kalktı. Devletlerini kaybeden Kırım’ın yerli halkı Kırım Tatarları, üzerlerindeki Rus baskısı arttıkça hayatta kalabilmek için çareyi Aktopraklar’a göç etmekte buldular. En büyük göç dalgası ise 1853-1856 Kırım Harbi’ni müteakip on yıl içinde oldu. Rusya Kırım Tatarları üzerindeki baskıyı had safhaya çıkardı. Köylülerin elinden toprakları alındı. Dini baskı ve propagandalar başladı. 1878’e kadar Türk toprağı olan Dobruca bölgesi de, tıpkı Anadolu gibi, göçmen Kırım Tatarlarını bağrına bastı. Günümüzde “Kırım Tatar diasporası” dendiğinde ilk akla gelen coğrafya Anadolu ve Dobruca’dır.
*
Dilbilimci ve yazar Saim Osman Karahan 5 Şubat 1939’da Romanya’nın Köstence şehrinin Koşu mahallesinde öğretmen ve din adamı bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi.
Saim Osman Karahan’ın baba tarafından ataları 1853-1856 Kırım Harbinden evvel Kırım’da Orkapı’nın Qartqazaq  (Tavriçeskoye) köyünde yaşıyorlardı. Sülaleye Qoldaşlar (Koldaşlar) denirmiş ve güzel Kırım’ın kuzeyindeki düzlük topraklarda çiftçilikle uğraşırlarmış.
1860’ta zirveye çıkan ve bu dönemde 200.000’den fazla Kırım Tatarının göçüne neden olan büyük göç dalgasına kapılan Qoldaşlar da ata topraklarından ayrılmak mecburiyetinde kaldılar. Karahan’ın Ali Qoldaş ismindeki büyük atası da harpten sonra elinde kalan malını mülkünü satıp o tarihlerde Osmanlı toprağı olan Dobruca’ya göçmüş.
Anne tarafı ise Kırım’ın güneyinde, bugün Karadeniz’in en önemli turizm merkezi olan, Yalta’dan Dobruca’daki Taşpınar Köyü’ne göç etmek zorunda bırakılmışlardı.
Geride kalanlar tarihlerinde ilk defa vatanları Kırım’da azınlık durumuna düştüler. Gidenlerden bu zorlu yolculukta hayatta kalanlar da göç ettikleri yerlerde Aktopraklara dişleriyle tırnaklarıyla tutunup hayata sıfırdan başladılar. Giden için de kalan için de vaziyet maddi manevi perişanlık oldu. Muhacirler hep Kırım’a geri döneriz ümidiyle evlerinden od bastırıp[1] çıkmışlar, nesiller boyunca vatanlarını hiç unutmamışlar, bağlarını koparmamışlardı.
Babası Sait Osman Köstence’de cemaat tarafından sevilen ve sayılan bir din adamı idi. Dobruca Müslümanlarının din adamı ve aydınlarının yetiştiği Mecidiye Medresesi’nden[2] mezun olmuştu.
Annesi Raziye de Romen ve Türk mekteplerinde okumuş zeki ve becerikli bir ev hanımı idi. Raziye Hanım’ın 8 çocuğu oldu. Bunlardan 4’ü küçük yaşlarda vefat ettiler. Reyhan (1932), Saim (1939-2015), Nazmi (1945) ve Nihat (1947) hayatta kaldılar.
Çocukluğu 2. Dünya Savaşı’nın zorlu işgal yıllarında çoğunlukla fakir ailelerin ikâmet ettiği Koşu mahallesinde geçti. Köstence 1940-1944 arasında Alman işgalindeydi. Şehir savaş boyunca hem Almanlar hem de Ruslar tarafından bombalanıyordu. Sonrasında Ruslar geldiler. Saim Osman bu dönemde Köstence’deki Tatarların Kırım’dan gelen çok sayıda kişiyi evlerinde misafir edip sakladıklarına şahit oldu.
Sovyetlerin yeniden Kırım’a hâkim olmasından sonra kaçmak zorunda kalan Kırımlılar Dobruca’daki kardeşlerinin yanına sığınmışlardı. Dobruca’da bu yardım hareketi organize bir şekilde yürütüldü. İlerleyen zamanlarda komünist rejimin Romanya’ya yerleşmesinden sonra Kırımlıları Yerleştirme Komitesi’nin üyeleri tek tek tutuklandılar. Hapishanelerde uzun yıllar olmadık işkencelere maruz kaldılar. Sovyetler Birliği düşmanı suçlamasıyla şehit edilenler milletin hafızasındaki mümtaz yerlerini aldılar.
Necip Hacı Fazıl, İrsmambet Yusuf, Müstecib Samedin, Ali Osman Bekmambet, Mehmet Vani Yurtsever, Memduh Memet, Saliha Memet, Sultan H. Fazıl, Eyüp Menali, Ferhat Faik, Tahsin İbrahim, Eyüp Musa, Mustafa Ahmet, Şuayip Veli Abdullah ve daha niceleri, insaniyetli ve milletlerinin aşkı ile dolu nice yüce ruhlu insanlardı…
Cemaatin “Ocaqay”[3] olarak hitap ettiği babası Sait Osman ve annesi Raziye Osman çocuklarını millî ve dinî hikâyeler anlatarak büyüttüler. Sonraları Ocaqay adı Romenler tarafından bile Osman ailesinin çocuklarının lâkabı olarak kullanıldı.
Saim Osman okumaya meraklı, derslerinde son derece başarılı bir öğrenci idi. Sınıf ve okul birincisi oluyordu. Bu başarısı sayesinde Kırım’daki Artek kasabasında bulunan Sovyetlerin büyük ve meşhur “pioner” (izci) kampına gitmeye hak kazandı. Ancak babasının din adamı olması gerekçesi ile Vatan Kırım’ı görme imkânı elinden alındı. Bu olay Saim Osman’ın çocuk ruhunda derin tesirler bıraktı.
Okul hayatı boyunca dünya edebiyatının seçkin yazarlarını tanıma ve kütüphanelerde bu yazarların eserlerini okuma fırsatı yakaladı. Ancak Türk Dünyasına ait eserleri bulmak mümkün değildi. Hatırında sadece anasının Emel Mecmuası’ndan okuyup naklettiği bilgi ve hikâyelerin kırıntıları vardı. Gençlik yıllarında Tatarca ve Romence şiirler yazdı. Romence’den Tatarcaya çeviriler yaptı.
Liseyi bitirdikten sonra bir süre tornacı çıraklığı yapıp meslek öğrendi. 1956’da Bükreş Üniversitesi’nde matematik-fizik bölümünü kazandı. Üçüncü sınıfta başarılı bir öğrenciyken hastalanarak fakülteden ayrılmak zorunda kaldı. 1959 yılı evde hastalıkla geçti.
Saim Osman Karahan, Türkiye’ye geldiği sene, 1964
Saim Osman Karahan, Türkiye’ye geldiği sene, 1964.

Köy öğretmenliğine başvuruları Mecidiye ve Karaömer Eğitim Müdürlükleri tarafından geri çevrildi. Köstence limanında Romtrans müessesesinde işe girdi, bir ay sonra evrakları insan kaynakları müdürlüğünden geri döndü, işten çıkarıldı. Yine limanda, Kereste İhracat müessesesinde (1960) kereste depolama ve sevk işlerinde çalıştı. Bir meslek öğrenmek niyetiyle Tersaneye geçti. Gemi motorları veya elektrikçilik kursu açılmasını beklerken iki yıldan fazla bir zaman gemi boyacılığında çalıştı.
Maruz kaldığı bu ayrımcılık nedeniyle Türkiye’ye göç etmeye karar verdi. 1963 yılı Şubatında Türkiye’ye göç etmek için pasaport isteğinde bulundu. Bir yıldan fazla bir süre emniyet teşkilatı tarafından sorgulanmalar, oyalanmalar ve onu kararından vazgeçirmek için yapılan ikna görüşmeleri ile geçti. 1964 yılı başında yine bir işsizlik devri geçirdi, geçici işlerde çalışıp nihayet 2 Nisan 1964’te Türkiye’ye göç etmek üzere gemi ile yola çıktı. Göç seyahatine çıkmadan önce o zamana dek yazdığı yüzlerce sayfalık Kırım Tatarca ve Romence yazılmış şiir, hikâye ve çevirilerini yaktı.
3 Nisan’da artık Türkiye’deydi. Saim Osman olan adına KARAHAN soyadını ekledi.
Türkiye’de Emel Mecmuasının yeniden çıkarmaya başlayan Müstecib Ülküsal, İbrahim Otar, İsmail Otar gibi Emelciler ile tanışıp dostluk kurdu. Aynı yaz Ankara’da Elektrik Kurumunda işe başladı. Bir yandan da İstanbul Teknik Üniversitesi’nin elektroteknik fakültesi imtihanını kazanarak üniversiteye girdi. Kulaklarından rahatsızlandı ve başarısız bir ameliyat geçirdi, işitme kaybına uğradı.
1 yıl sonra maddi imkânsızlıklar sebebiyle okulu bırakmak zorunda kaldı. Ankara’ya dönerek Elektrik Kurumundaki işine devam etti. 1966’da tekrar üniversiteye girdi. Bu sefer Fransız Dili ve Edebiyatı gece bölümünü kazandı. 1967 ve 1969 yıllarında iki kulak ameliyatı daha geçirdi. Bir kulağı tamamen, diğeri büyük oranda işitme duyusunu kaybetti. 1970 senesinde fakülteden mezun oldu. İşitme engeli nedeniyle öğretmenlik yapamadı. Bütün Türkiye’yi şehir şehir gezip gördü. Avrupa seyahatine çıkıp yine pek çok şehir görüp tanıma imkânı oldu.
1974 yılında hayatını Nermin Hanım ile birleştirdi ve İstanbul’a taşındılar. Oğulları Özgür ve Haluk İstanbul’da doğdular.
1975’ten sonra Emel Dergisini çıkaran Müstecib Ülküsal’ın çevresinde Sabri Arıkan, Abdullah Zihni Soysal, Yusuf Uralgiray gibi Kırım Davası hizmetkârları ile görüşme ve fikirleşme fırsatı buldu. Ülküsal’ın Dobruca ve Türkler adlı eserindeki (1966, İstanbul) Dobruca haritasını çizip hazırladı.

1990 senesinde emekli olana kadar bir tekstil fabrikasında üretim planlama ve muhasebe işlerinde çalıştı.

Emekliliğinden sonra dernek faaliyetlerine daha sık bir şekilde iştirak etmeye başladı. İstanbul Kırım Derneği’nde Zafer Karatay, Celal İçten, Niyazi Elitok, Murat Vatansever gibi Emelciler ile tanıştı. 1995 senesinde Müstecib Ülküsal’ın yaş günü münasebetiyle Emel Kırım Vakfı ve Emel Dergisi’nin düzenlediği Müstecib Ülküsal ve Emelcilere Vefa toplantısı esnasında Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile tanışma fırsatı buldu.

Saim Osman Karahan, Türkiye’ye geldiği sene, 1964
Saim Osman Karahan, Çobanzade ödülünü aldığı 2013 senesi,
Karasubazar-Kırım.

Kırım Saim Osman Karahan’ın hayatı boyunca derin bir aşkla son nefesine kadar yaşadığı ve yaşattığı Vatan oldu. Türkiye ve Türk Dünyasına dair hem duygusal hem de rasyonel bağlılığı Kırım söz konusu olunca içinden taşıp başka bir âleme geçiyor, bağlılığı bağımlılık oluyordu. Annesinin çocukluğunda kendisine ve kardeşlerine gaz lambası ışığında her akşam bir ders gibi okuduğu Emel mecmuasından yazı ve şiirler ile babasının anlattığı Tatarca masallardan oluşan sağlam ana dili kalesi on yıllar boyunca Vatan duygusunu saklayıp korumaktaydı.
Nihayet 2001 senesinde İstanbul Kırım Derneği başkanı Celal İçten’in yüreklendirmesi ve desteğiyle 4. Kırım Tatar Milli Kurultayı’na katılmak için hayatında ilk defa Vatan Kırım’a gidebildi. Orada pek çok yazar, şair ve siyasetçi ile tanışıp dost oldu. İlerleyen yıllarda 18 Mayıs Sürgün ve Soykırımının anıldığı Matem Mitinglerine ve Dünya Kırım Tatar Kongresi toplantısına delege olarak katılmak üzere 3 defa daha Kırım’a gidebildi.
*
Sözlük hazırlama çalışmalarına ilk gençlik yıllarında tuttuğu notlar ile başladı. Romanya Dobrucasında çıkmış tüm yazılı edebiyat örnekleri, diğer Türk lehçeleri sözlük ve gramerleri gibi geniş kapsamlı eserlerden de faydalanarak 3 cilt, 1750 sayfadan oluşan Dobruca Kırımtatar Ağzı Sözlüğü’nü tamamladı.
Yarım asırdan fazla süren ve bu zaman zarfında karşılaştığı pek çok aksilik, sıkıntı ve zorluğa rağmen hazırladığı sözlüğü 2012 yılında Romanya’da bastırmaya muvaffak oldu.
Sözlük’ün yayınlanması gerek Dobruca’da, gerek Türkiye’de gerekse vatan Kırım’da büyük ses getirdi.
Saim Osman Karahan bu eseri ile Kırım’ın en itibarlı kültür-sanat ödülü olan 2013 yılı Bekir Sıtkı Çobanzade Ödülüne “Kırım Tatar filolojisi ve folkloru alanında en iyi bilimsel ve bilimsel-metodik çalışma” dalında layık görüldü.
Hemen ardından Romanya’daki Kırım Tatar kültürü, sanatı ve edebi değerlerinin gelişmesi ve desteklemesi amacıyla tesis edilen “Mehmet Niyazi Ödülü” 2013 yılında Saim Osman Karahan’a verildi. Saim Osman Karahan’ın millî şair Mehmet Niyazi’nin ruhuna ithaf ettiği “Dobruca Kırımtatar Ağzı Sözlüğü” adlı eseri Dobruca’nın bir diğer önemli edebi şahsiyeti Prof. Enver Mahmut tarafından “Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugati Türk’ü bütün Türk dili için ne anlam ifade ediyorsa, Saim Osman Karahan’ın bu eseri biz Dobruca’da yaşayan Kırım Tatarları için o manaya geliyor. Saim Osman Dobruca’nın Kaşgarlı Mahmut’udur” şeklinde takdim edilmişti.
Gerçekten de Dobruca Kırımtatar Ağzı Sözlüğü kendi alanında bir zirveye işaret ediyordu. Bu sahada başlandığı bilinen ilk çalışma Müstecib Ülküsal tarafından Kırım’da öğretmenlik yaptığı sırada yürütülmüş. Genç Müstecib H. Fazıl (Ülküsal) 1919 yılında Kırım’da Bahçesaray yakınındaki Fotisala köyünde öğretmenlik yaparken Rusça öğretmeni arkadaşı Yakup Seyitcelil ile bir Kırımtatarca – Rusça sözlük hazırlamaya başlarlar. Bunu “M” harfine kadar getirirler, fakat Ülküsal 1920 yılının Haziranında Kırım’dan ayrılmak zorunda kalınca sözlük de yarım kalmıştır.[4]
Saim Osman Karahan, Türkiye’ye geldiği sene, 1964
Saim Osman Karahan eşi Nermin Karahan ve Emine Ganiyeva ile Kırım Mühendislik Sanayi ve Pedagoji Üniversitesi’nde, Akmescit – Kırım. 2013.
Karasubazar-Kırım.

1950’lerde Romanya’daki Tatar okullarında kullanılmak üzere bir sözlük çalışması başlatılır. Mühendis, şair ve yazar İsmail Ziyaeddin – baş redaktör, folklor araştırmacısı Prof. Ahmet-Naci Cafer Ali – redaktör yardımcısı, Bükreş Üniversitesi profesörlerinden Muratça Seyit Abdullah, Ablay Mehmet, Mehmet Ali Ekrem, Köstence Tatar okulları öğretmenlerinden Tahsin İbrahim, Mehmet Halim Vani, Ekrem Menlibay – gibi çok önemli isimler bu çalışma grubunda vazife alırlar. Bir süre sonra Tahsin İbrahim ve Mehmet Halim Vani bu sözlük işinde çalışamazlar, Emelci olarak tutuklanır, yıllarca hapis yatarlar. 1959’da Tatar okullarının kapatılması ile söz konusu hayati çalışma iptal edilir.
On yıllar boyunca Dobruca’da Kırım Tatar dili alanındaki çalışmalar uykuda kalır. Ta ki 1996’da gazeteci ve yazar Kerim Altay’ın hazırladığı bir Tatarca-Türkçe-Romence Sözlük çıkana kadar. Bu kıymetli eser o dönem için büyük bir boşluğu doldurmuştu.
İhtiyaç duyulan, bilimsel temellere dayalı kapsamlı bir çalışmayı görebilmek için Saim Osman Karahan’ın eserinin tamamlanması beklenecekti. İçerdiği 25.000’i aşkın kelime ve örnekleriyle bunların Türkçe ve Romence açıklaması bulunan sözlükte Romanya Dobruca’sında çıkan tüm yazılı kaynaklara ilaveten sayısız kişiye de sözlü kaynak olarak başvurulmuştu. Buna ilave olarak tüm Türk Lehçeleri ile tarih boyunca münasebette bulunulan Moğolca, Macarca gibi dillerin kaynaklarından da faydalanılmıştı. Sadece Kırım ve Kırım Tatar dili için değil tüm Türkoloji camiası için son derece kıymetli bir eseri böylece tamamlamış oldu.
Sözlük dışında Kırım ve bilhassa Dobruca’daki Kırım Tatar edebiyatının klasik sayılabilecek yazar ve şairlerine ait makale, nesir ve şiirleri derleyerek bir araya getirdi. Uzun süren titiz araştırmalarına, kılı kırk yaran yoğun ve yorucu emeğine rağmen bu kitapların hiç birine müellif olarak kendi adını koymadı.
Eserleri kıymetini sadece doğru konu ve kişileri seçip derlemesinde değil, aynı zamanda bir birinden farklı coğrafya ve farklı alfabelerde yayımlanmış kaynakların doğruluğunu sorgulamasında, büyük veya küçük kusurları düzeltip, karşılaştırıp bilimsel yöntemlerle doğruluğa eriştirmesinden almaktadır.
Hayat hikâyesini anlattığı henüz yayınlanmayan otobiyografisi Ocaqay’da çalışmalarını tevazu ile değerlendiriyordu:
“İleride daha tafsilatlı aktaracağım Sözlük ve bir dizi kitap çalışmam anadilimin yok olmaması, mahallî hususiyetlerinin saklanması ve kabul görürse, Kırım Tatarlarının Vatan mücadelesine kendi çapımda bir katkı çabasıdır. Bu vesileyle kendimi bir dil bilgini yahut bir yazar olarak görmediğimi, ancak hevesli bir öğrenci olduğumu da ifade etmek isterim.”
Kitapları Türkiye’de Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yayınları arasında ve İstanbul Şubesi dernek başkanı Celal İçten’in maddi desteği ile; Romanya’da da Romanya Müslüman Tatar Türkleri Demokrat Birliği adlı Kırım Tatar teşkilatı tarafından yayınlandı.
Eserleri :
Dobruca Kırımtatar Ağzı Sözlüğü (3 cilt, 2012), Ant Etkenmen – Numan Çelebi Cihan (2002), Dobruca Hikâyeleri (2011), Kültürümüzün Meseleleri – Ahmet-Naci Cafer ALİ (2012), Türkniñ Öz Qardaşı -Tahsin İBRAHİM (2008), Qırım – Necip Hacı FAZIL (2011), Dobruca’dan – Müstecib ÜLKÜSAL (2007), Sagış – Mehmet NİYAZİ (2003), Dobruca’nın Davuşı -1,2,3 (2003, 2004, 2013) – Mehmet Vani YURTSEVER, Saylama Eserler 1-2 – İsmail Ziyaeddin (2013) , Molla Abbas Frenğistan Diyarında – İsmail Gaspıralı (2014), Kırım Hikâyeleri-1 (2016)
Sağlığında tamamladığı Ocaqay: Saim Osman Karahan’ın Hayat Hikâyesi adlı kitabı ise basılmayı beklemektedir.
Kırım Tatar şairesi Vasfiye Qıpçaq’a ait şiirleri editörlüğünü yaptığı iki kitapta ilk defa yayınlanmasını sağladı: Ömürniñ İçinden – Vasfiye QIPÇAQ (2004) , Balalar İçün – Vasfiye QIPÇAQ  (2004)
Kökünden Koparılmış – M.Can AKTAŞ (2013) ise Fransızca’dan tercüme ettiği bir çalışmasıydı.
Saim Osman Karahan 2009 yılından başlayarak vefatına kadar, İstanbul’da yayınlanan Emel Dergisi’nin yazıişleri müdürlüğünü, Emel Kırım Vakfı yönetim kurulu üyeliğini ve Bahçesaray dergisinin yazıişlerini yürüttü.
Emel Dergisi, İstanbul Kırım Derneği’nin yayın organ olan Bahçesaray dergisi ve Romanya’da yaşayan Kırım Tatarlarının sesi olan Karadeniz gazetesi başta olmak üzere birçok yerde yazı ve makaleleri yayınlandı. 25 Mart 2015’te Qırımtatar Yazıcılar Birligi fahri üyeliğine kabul edildi.
Saim Osman Karahan iyi derecede Kırım Tatarca, Türkçe, Romence, Rusça, Fransızca ve Latince biliyordu. Latin, Kiril, Arap, Yunan ve hatta Moğol alfabeleri ile yazılmış metinleri diğer Türk Lehçelerinden bu “iyi bildiği” dillere aktarım yapabilecek kadar tüm Türk Dili ailesine hâkimdi. İspanyolca, Portekizce, İtalyanca gibi Latin dillerindeki metinleri orijinal kaynaklarından okuyup anlayarak takip edebiliyordu.  Bu kadar dil yeteneği olan bir kişinin İngilizce, Almanca gibi uluslararası geçerliliği olan dilleri ileri düzeyde öğrenmemiş olması; bunları Moğolca, Macarca, Fince dilleri gibi hobi düzeyinde çalışmış ve başlangıç seviyesinde öğrenmiş olması da ilgi çekicidir. Bu denli istidatlı ve tecrübeli bir dilbilimcinin sağlık nedenleriyle çalışmalarını akademik çevrelerin dışında yürütmüş olması da Türk Dili ve Türkoloji için bir kayıptır. Nitekim Kırım’daki Kırım Tatar – Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi hocalarının kendisine yaptığı “Kırım’da üniversitede çalışma” teklifine, yine sağlık gerekçesiyle ve gözyaşları ile olumsuz cevap vermek zorunda kalmıştır.
Saim Osman Karahan en verimli döneminde ağır bir hastalığa yakalandı. Buna rağmen çalışmalarını sürdürdü.
Kırım Tatar milletinin mütevazı ve çalışkan evladı Saim Osman Karahan daha yapmak istediği çok iş, tasarladığı pek çok proje ve hazırlamak istediği çok eser varken 23 Nisan 2015’te İstanbul’da vefat etti. Kırım yeşili gözlerini kapatırken ardında dev eserler bıraktı ve milletine sevdasının karşılığını fazlasıyla ödedi.

 

 


[1] Od bastırmaq: Ateşin korunu küle gömerek, bir sonraki kullanıma kadar sönmeden kalmasını sağlamak. Od bastırmaq tarihin derinliklerinden o günlere kadar ulaşmış ve soyun, ailenin devamlılığını kutsayan bir Türk âdetidir. Kırım’dan göçe kalkan aileler de ocaklarındaki ateşin korunu küle gömerek saklamış, yeni evlerine vardıklarında ocaklarını bu ateş ile yakmışlar.
[2] Seminarul musulman din Medgidia (Mecidiye Müslüman Seminarı) : Tarihçesi 1610’da Babadağ’da Gazi Ali Paşa tarafından kurulan medreseye dayanır. (Seminarul Musulman) 1901’de Mecidiye’ye taşındı. Mecidiye’de 1967’de Komünist rejimi tarafından kapatılana kadar dini görevliler ve Türk dili öğretmenleri yetiştirmeye devam etti. 1995’te, Mecidiye Müslüman Semineri’nin devamı olarak, Romanya-Türkiye arasında imzalanan bir protokol çerçevesinde Kemal Atatürk Koleji açıldı.
Mecidiye Müslüman Seminerin bir başka önemi, burada Romanya’daki Kırım Tatar ve Türk toplumunun aydınların yetişmesidir. Müstecib Hacı Fazıl (Ülküsal), Necip Hacı Fazıl, Mehmet Vani Yurtsever gibi aydınlar ve siyasetçiler burada okumuştu. Ayrıca şair Mehmet Niyazi ve İbrahim Temo gibi şahsiyetler bu okulda ders vermişlerdir.
[3] Ocaqay: Kırım Tatarca Oca Aqay = Hoca Efendi’nin kısaltması. Saim Osman Karahan’ın yaşamını ve hatıralarını anlattığı henüz yayınlanmayan kitabının da adıdır.
[4]   Dobruca Kırımtatar Ağzı Sözlüğü, Giriş bölümü, sf. XIX.

 


Emel 250/253. Sayfa 89-98.

TAVSİYELER

“Daima Bekleyeceğim Balam” fotoğraf sergisi ve konferansı İstanbul’da yapıldı

Emel Kırım Vakfı ve Kırım Türklerinin 90 yıllık sesi Emel dergisinin Rusya işgali altında Kırım’daki …