KIRIM TATARLARINDA SANAT

Hansaray’ın müze olarak açılışının 100. yılı:

 

KIRIM TATARLARINDA SANAT[1]

 

Hüseyin BADANİNSKİY

Latin harflerine aktaran Yrd. Doç. Dr. Kamelya TEKNE

(Bu makale, Badaninskiy arkadaşın “Kırım Tatarlarında Sanat” namıyla yazdığı yakında basılıp çıkacak olan eserinden alınmıştır. İleri)

13’ncü asrın evâsıtına kadar yani Kırım’a Tatarların gelmesinden evvel Kırım Yarımadası yerkürenin en ehemmiyetli ve görülmeye layık noktasını teşkil ediyordu. Tarihin kaydedebildiği ilk asırlardan beri Tavrida göçebe hanların nazar-ı dikkatlerini kendisine celp etmiş ve Asya’dan kopup gelen ve Avrupa’yı titreten bu halklardan hiç birisi bu güzel yarımadaya lakayd kalmamışlardır.

Tavrida’nın mülayim iklimi, şimal taraflarının yeşil çölleri, otlakları ve derin yılgalarından tatlı sular fışkıran yüksek ovaları eski vaktin Kimmerleri, İskitleri, Sarmatları, Gotları, Hunları, Hazarları ve Polovestleri için emsalsiz bir oturak yer teşkil etmişlerdi. Onun Hersones, Pantikapey[2], Kefe, Çembalo[3] ve Suldaba[4] gibi güzel limanları faal Yunan ve sonraları İtalyan gemicilerinin nazarı dikkatlerini kendilerine celp etmişlerdi. Bunlar Kırım’da kavi surette yerleşerek ticaret merkezleri meydana getirmiş ve göçebe, çöl sakinleri ile iktisadî münasebata pek erken başlamışlardı. Denizden gelen bu muhacirler, göçebelerle yalnız ticaret münasebatı peyda etmekle kalmayıp medenî münasebetlere de başlamışlardır. Bu suretle Kırım eski zamanlarda Milad-ı İsa’dan çok evvel Avrupa ile Asya arasında iktisadî ve medenî metalar için bir değiş noktası halini almıştır. Bu hal son zamanlara kadar tam surette devam ede gelmiş ve türlü ırklara mensup milletler arasında karşılıklı medeni tesirlere sebep olmuştur.

On üçüncü asrın iptidallerinde Ural civarı ve cenubî Rusya çöllerinde Türk-Moğol kavmi peyda olarak büyük bir kısmı Volga boyu çöllerinde yerleşmişler ise de birkaç ulusu* göçebelerin eski yolunu tutarak Kırım’a kadar gelmiş ve orada yerlemişlerdir ki Altın Orda denilen büyük devletin Kırım yurdu, yahud şubesi de böylece meydana gelmiştir. Tatarlar Kırım’a geldikleri vakit Yogur veyahut Uygur medeniyeti tesirini hamil olup bu medeniyette Kitay medeniyetinin izi var idi.**

Kırım’da Tatarlar kendilerinden evvel gelerek eser bırakan birçok milletlerin medeniyet ve ananeleri ile türlü bir zemin buldular. Mazide Karadeniz yalılarında mühim iktisadi ehemmiyet kazanmış olan Hersones, Pantikapey ve Kefe gibi şehirler yüksek bir medeniyet kurmuş olup Tatarların gelmesi vaktiyle büyük miktarda sanat abidelerine malik idiler.

Diğer taraftan orta asırlarda Avrupa muharrirlerinin “sarabin” namını verdikleri musulman Araplar 13’ncü asırda Türk-Moğol kavmi arasında kuvvetli dini ve medeni teşvikata başlamış ve Cengiz Han’ın torunları vaktinde hanların bay tahtı olan Karakurum’un ahalisinin yarısını Araplar teşkil edip bunlar sanayi ve ticaretle iştigal etmekte bulunmuşlardı. 13’ncü asrın son yarısında Selçuk sultanlarının bay tahtı olan Konya Şehri ile Dımaşk (Şam-ı Şerif) ve Buhara’dan Kırım’a tüccar sıfatı altında Ahi, Mevlevi, Nakşibendi, Devrani, Sâdi vesair gibi tarikat mümessillerinden Müslüman alimleri gönderebiliyorlardı.  Bunlar Türk-Moğollar arasında dini ve medeni teşvikat yapmak maksadıyla gönderiliyorlardı. Eski Kırım, Eski Yurt, Otuz ve Kefe’de bulunan eski mezar taşlarının üzerindeki tarih ve yazılardan bu hal pek güzel anlaşılmaktadır. Bu din hadimleri ile beraber Kırım’a Arap ve Selçuk ustaları ve sanatkarları da girmişlerdir.

14’ncü asrın başlarında Tatarlar İslam dinini kabul ettikten başka kısmen göçebeliği terk ederek oturak hayata başlamışlardır. O esnada Müslüman şarkı ile geniş kervan ticareti sayesinde Kırım’da o vakte göre büyük merkezler hükmünde olan “Kırım” (şimdiki Eski Kırım), Kırk (şimdiki Eski Yurt) ve daha sonra Bahçesaray, Karasuv (Karasuv bazar) ve Kezlev şehirleri kurulmuşlardır. Bu şehirlerde sanayi ve sanat inkişaf etmiştir. Bu şehirlerde evvel Arap ve Selçuk ve sonraları yetişen yerli ustaları ve mimarları tarafından birçok güzel ve sanatlı binalar meydana getirilmiştir ki bunlardan biz şimdi eski asırların iktisadi, medeni ve içtimai hayatını tetkik edebilmekteyiz.

Bu gibi eski abidelerden bazıları Kırım’ın türlü yerlerinde, mesela Bahçesaray’da, Çufut Kale’de, Salaçık’da, Eski Yurt’ta* ve Gözleve’nin şimal tarafında olan Kırk Çolpan köyünde şimdiye kadar saklanılıp gelen sanatlı ve kubbeli türbelerden ibarettir. Bu abideler yonma taştan ve Horasan denilen kavi kireçli madde ile yapıldıklarından ve az çok sanatlı eserler olması sebebiyle güzel bakıldıklarından şimdiye kadar saklanabilmişlerdir. Bu gibi “türbeler” o vaktin idareci sınıfına mensup olan han, bey ve mirzaların kabirleri üzerine yapılmış olup bunların yapılış şekli İslam dininin “dünya fani, ahiret baki” mefkûresine gelişiklidir.

Tatarlar göçebeliği terk edip oturak hayata geçmek ve İslâm dinini kabul etmekle beraber eski göçebe âdet ve ananelerini terk etmeyip evlerini ağaç çubuklarından veyahut tuban karışık topraktan yapılan adi ve çiy kerpiçten yapıyor ve duvarlarını iki taraftan balçık ile sıvıyorlardı. Yalnız Kırım’ın dağ kısmında “çatma” denilen ve kısmen ağaçtan ve kısmen (yurt devri) kireç taşından yapılan evlere rast gelinmektedir. Halbuki türbeler böyle olmayıp bunlar büsbütün yonma taştan yapılmış ve kubbelerinin üzeri kum veyahut dökülmüş tuğla ile karıştırılmış kireç ile taştan örülmüştür.**

Bahçesaray’da bulunan “Eski Türbe” bu soy sanatlı abidelerin en güzellerinden birisidir. Bu türbenin şekli 926 metre boyunda ve 916 metre eninde dört köşe olup duvarlarının kalınlığı 1042 metredir. Duvarların yukarı kısmı köşeleri kesmek tarikiyle sekiz köşeli bir şekle çevrilmiş ve üzeri yassı ve uzunca bir taş kubbe ile örtülmüştür ki kubbenin köteri alt tarafından 6,375 metredir. Şark tarafından tenasüp kaidesine uygun yapılmış sivri kemerli ve üç kabartma “rozet”i kapucavi kemeri vardır ki bu rozetlerin ortadaki meyilli kaybolmuştur.

Cenup taraftan türbeye bir açık sıra kemerler (arkatura) yapıştırılmıştır ki onu türbenin esası kısmı eninde ve boyu 2,23 metre olup yedi tane gemi omurgası biçiminde kemerden mürekkeptir. Kemerlerin arasının açıklığı 1,91’den 1,95 metreye kadardır. Kemerlerin alt taraflarında (16) kadar târ ve ince pencere (mazgal) vardır. Şimal tarafında iki ve garp tarafında bir penceresi ve cenup tarafında yan yanaşa bir kapı ile bir pencere vardır.

Şark tarafında büyük kapı kemerinin oyukluğu içinde ufak kapılar vardır. İçeriden bakıldıkta yonma, üçüncü devir kireç taşından yapılan kubbe görülüyor ki kenarlarında iri taşlarla başlayarak yukarı çıktıkça taşların ölçüsü ufalmaktadır duvarların dört köşeli şeklinden sekiz köşeli şekle geçtiği yerde gemi omurgası şeklinde bir takım taş kemerler bulunup türbenin içerisinde başka hiçbir türlü ziynet eseri kalmamıştır. Türbenin hangi vakitte yapıldığı malum değildir. Fakat binanın yonma kireç taşından pek muhteşem surette yapılması, usûl-ü mimarisi, kapı kemerinin mimari fennine uygunluğu, bütün binanın azamet ve ihtişamı ve yapan ustanın büyük bir nispet ve tenasüp ile ….. görmesi, binayı Kırım Türk-Tatar dini mimari şaheserlerinden birisi mevkine koymaktadır. Bahçesaraylı bir karttan işittiğim bazı malumatı burada kaydetmeyi münasip görüyorum ki o da şundan ibarettir:

“Bu türbe Giray Hanları gelmezden evvel yaşamış ve buralarda hükmetmiş olan bir derebeye medfun imiş. Bunun etrafında derebeyin yaşamış olduğu “Büyük Hisar” namında halk varmış. Bu hisarın son izini 19’ncu asrın sonlarına doğru “Öksüz Cami” mahallesinde kalın bir duvar şeklinde görmek mümkün olup bu yere hala Büyük Hisar namı verilmektedir.*** Kış olup ta Çürük Suv buzladıktan sonra derebeyinin kendi atlıları her sene Ukrayna taraflarına çapul (baskın) icra ederek oradan birçok mal, meta ve esir getiriyormuş.”

Bu hikâye gerek türbenin yapıldığı zamanını tayin etmek ve gerekse eski “Kırk” şehri (şimdiki Eski Yurt) ile onun eski kalesi olan “Kırk Oru” (şimdiki Çufut Kale) arasında olan istihkam takımlarını tayin etmek hususunda büyük ehemmiyeti haizdir. Kırım Müslüman tarihi mimarisinde “Eski Türbe”nin hangi devre ait olduğunu keşfetmek hala mümkün olamamıştır.* Böylece bu abidenin başına ve ayrıca bir usûlde olup ayrıca tetkike muhtaçtır.

Çufut Kaledeki Türbe

Bu abide sekiz köşeli olup cenup tarafından ziyade çıkık dört köşeli bir kapı kemeri vardır. Üstü yarım küre şeklinde bir kubbe ile örtülü olup burada dört köşeden sekiz köşeye geçen kısım yoktur. Her köşesi 3,05 metre ve içeri tarafından bir köşeden bir köşeye köteri, 5,21 metredir. Kapı kemerinin derinliği 4,15, eni 5,10 ve yüksekliği kaidesinden pervazına kadar 4,30 ve kaidesinin yüksekliği 1,13 metredir. İç tarafından taş kemerli kapının iki tarafında yukarı tarafları istelaktit[5] şekilde sarkıtmalı mihraplar vardır. Bu türbe gerek yapılış şekli ve gerekse mevcut tarihi eserler itibariyle 14’ncü veyahut 15’nci asra aittir.** Türbenin içerisinde şimal tarafında karçigalı[6] bir sandık taş vardır ki üzeri yazı ile dolu olup baş tarafında kabartma olarak “Hanike” veyahut “Canike Hanım bin Toktamış Han” ibaresi şu surette yazılıdır: (Hanike Hanım bin Toktamış Han)*** Türbenin sanatlı zanaat kısımları mesela köşelerde bulunan direkler ve hendese şekilde örülmüş kabartma örnekler pek sanatkarane yapılmışlardır. Lakin teessüf olunur ki abide şimdi birçok tamirler sebebiyle eski şeklini muhafaza edememiş ve bozulmuş olduğundan onun eski şeklini göz önüne getirmek müşkildir.

Salaçık’ta Hacı Giray Türbesi

Bu türbe birinci Menli[7] Giray Han tarafından babası ve Giray hanedanının müessisi olan Hacı Giray’ın kabri üzerinde 907 Hicri (1501 Miladi) senesinde bina edilmiştir. Bu abide gerek usûl-ü mimari ve gerekse yapıluv şekli itibariyle bundan evvel tarif edip geçtiğimiz türbeye pek benzemektedir. Şeklen sekiz köşeli olup dışarıdan her köşenin arası 3,81 ve içeriden bir köşeden bir köşeye kadar 5,91, kapı kemerinin derinliği 2,33, eni 5,24 duvarlarının yüksekliği kaideye kadar 5,27, kaidenin yüksekliği 0,85 metredir. Kapı kemerinin üst kemeri gemi omurgası şeklinde içeri tarafı taş üzerine oyulmuş nebati örneklerle ziynetlenmiş ve üst tarafı merdiven şeklinde basamak basamak olarak gittikçe darlaşıyor. Duvarlarında direkli ziynetli mihrapları vardır. Kapının üzerinde baninin adı ve tarihi yazılı taş levha vardır.****

Aziz’deki Büyük Türbe

Bu da yonma kireç taşından yapılma azametli ve muhteşem bir bina olup gerek büyüklüğü ve gerekse sanatlı ve mimarlık nokta-i nazarından havi olduğu meziyetler itibariyle büyük merak uyandırmaktadır. Şeklen büyük bir sekiz köşe olup köteri içeriden 9,40 metre, duvarlarının kalınlığı 1,815 ve dışarıdan her hanesi 5,07 metredir. Kaideye kadar duvarlarının yüksekliği 9,2, kaidenin yüksekliği 0,61 ve üst tögerek kısmının yüksekliği 0,75 metredir. Kubbesinin yüksekliği 6,88 metredir. Sekiz köşe duvarı biraz uzunca kürevi bir kubbe ile örtülmüş olup taştan yapılan bu kubbe 16 köşeli tögerek bir kısmın üzerindedir. Sekiz hane olan türbenin her hanesindeki pencereler ikişer kat olup kemerleri sivri ve alt kat pencerelerin iç tarafları mermerdendir. Sekiz köşeli binanın her köşesinde aşağıdan yukarıya kadar uzanan ve umumi pervaz ile birleşen yarım tögerek direkler vardır. Türbenin kapısı şark tarafında bulunuyor ki bundan onun eskiliği anlaşılıyor.*****

Bu türbenin ne vakit yapıldığı malum değildir. Fakat Hicri 992 sene (M. 1584) sinde türbenin mevcut olduğu şüphesizdir. Çünkü bu senede bu türbeye oğlu Sefa Giray ile beraber öldürülen şişman Muhammed Giray Han defnedilmiştir.*

Aziz’de Muhammed Şah Mirza’nın Türbesi

Bu türbe Bahçesaray’ın Aziz ve Eski Yurt mahalleleri arasında Akmescit-Sivastopol şosesi üzerinde bulunuyor. Hangi asırda yapıldığı malum olmayıp yalnız Muhammed Beyoğlu Muhammed Şah tarafından yapıldığı bellidir.** Kapı üzerinde olan kabartma yazıdan böyle anlaşılıyor. Yine mimari yapılışı itibariyle dikkate şayandır. Şeklen dört köşe olup her tarafı 548-543 metredir. Yukarıda taş kubbeyi tutan sekiz hane kısım, esası dört. Köşe kısmın yukarı kısmında köşeleri 4-5 derece zaviye ile kesmek tarikiyle meydana gelmiştir. Kubbenin bu kesekliği orta kısmında 2,00 metre ve yarım köteri 2,065 metredir. Türbenin yer altı kısmında kemerli bir tabut (saklap) mahalli bulunup şimdi kemeri yıkılmıştır. Bunun yüksekliği 1,75 metredir. Kapısı cenup tarafındadır. Kapının önünde bir çıkıntılı kemer olup şimdi yalnız bir tarafındaki duvarı kalmıştır. İç tarafında yarım tögerek üstü sivri kemerli ve istelaktit usûlünde işlenmiş bir mihrap ve taş üstüne kabartılıp yapılmış 7 köşeli iki yıldız vardır. Kapının üzerinde baninin ismi yazılı bir taş levha vardır. Bu levhanın iki tarafında da kabartma tögerekler bulunup bunların birisinde 7 köşeli yıldız şekli verilmiştir. Yazının şekil ve uslûbu Altın Orda devrinin son vakitlerindeki şekli olup 14’ncü asrın Eski Kırım ve Eski Yurt’taki abidelerinde görülen kalın harfler yerine*** uzunca ve uçları incelmiş harfler göze çarpar. Burada da harfler levhayı doldurup yazılmış ise de bunlarda yaraşıklık ve çizgilerin kıvrıklığı ziyadedir. Bu gibi köşelerin üst taraflarının köşeleri kesik türbeler Mısır Arap mimarisinde görülüyor.****

Bu türbe ufak mikyasta olmasına rağmen insana hakiki bir sanat eseri tesiri bağışlamaktadır. Bu söylediklerimizden başka Bahçesaray’ın Aziz mahallesinde sekizer köşeli ve taş kubbeli iki türbe daha vardır. Aziz tekkesinin kurrası[8] içinde bulunan türbenin yanından 1921 senesi Ağustos ayında tomalak başlı bir mezar taşı bulunmuştur ki üzerinde Ahmet Bey İbn İbrahim Bey ibaresi ve 965 Hicri (M. 1557) tarihi yazılıdır. Her iki türbenin kapıları şark tarafında olup duvarları yonma ve güzel işlenmiş üçüncü devre kireç taşından yapılmıştır. Bu türbelerin eski bir devirde yapılmış olmaları muhtemeldir.

Kırk Çolpan Köyünde Türbe

Kırım Merkezi İcra Komiteti ve Halk Komiserleri şurasının Kırım Maarif Komiserliği tarafından teşkil edilen tarihi ve etnografik ekspeditsiyası, Közleve rayonunda ufak bir türbe (426×426) bulmuştur. Bu türbede temelinde dört köşeli ve Aziz’deki Muhammed Şah Bey türbesi gibi yukarısında köşeleri kesik ve sekiz haneye çevrilmiş olması muhtemel ise de kubbesi yarım küre şeklinde olmayıp yumurta şeklindedir. Kapısı şark tarafındadır. Türbenin altında, Nogaylar arasında müslüman dininin teşvikat merkezi olan tekkenin şeyhleri defnedilmiştir. Tarih yok ise de mahalli kartlardan sormak tarikiyle türbenin Nogay Tatarları arasında İslamiyetin ilk neşredildiği pek eski vakitlerde yapıldığını anlamak mümkün oldu. Bu türbe güzel saklanmadığından harap bir haldedir. Bu türbe eski bir mezarlık içinde bulunur ki bu mezarlığın mezar taşları üzerinde Kırk Çolpan köyünün eski alameti olan (لا   ) tamgası vardır.

Dilara Bikeç Türbesi

Bahçesaray’da Hansaray azbarının cenup garbi köşesinde bulunan büyük mezarlık içinde Kırım Giray Hanın zevcesi Dilara Bikeç’in türbesi bulunuyor. Türbenin içinde bulunan mezar taşının üzerinde 1177 Hicri (M. 1763) tarihi yazılıdır, türbenin esası sekiz köşeli olup duvarların üstünde (….) denilen pervazlı kısım ve onun da üzerinde yine sekiz haneli tögerek davul vardır ki bunun her hanesi dörder tane ufak kemerciklerle ziynetlenmiştir.

….., cephe kısmında iki kat bir kuşak ……her hanede üçer ufak kemerciklerle ziynetlenmiştir. Bunun alt kattakileri barokko usûlünde örneklenmiştir. Daha eski abidelerde olan sivri ve mevcut gemi omurgası şeklinde kemerlerin esas şekli burada ziyadesiyle değişmiştir. Alt kattaki sıraların orta kemerleri, her hanede pencereyi teşkil edip bu pencerelere Tatar abidelerinde âdet olduğu üzere demir parmaklıklar tutulmuş idi. Şimdi bu pencereler taş ile örülmüşlerdir. Kubbesi diğer taş kubbeli türbelerin aksine olarak 0,03×0,28×0,28 metre mikyasında dört köşe pişmiş tuğladan yapılmıştır.

İç tarafta duvarların esas kısmından davul kısmına geçen mahal, bir sıra yassı yarım pergel yapılan ve yonma taş üzerine çıkarılan kemerler ile işlenmiştir. Gerek duvar ve gerekse kubbe içeriden kireç ile badana edilmiş ve pek adi bir surette örneklenmiştir. Kubbe dışarıdan kurşun ile kaplanmış ve üzerine altın yaldızlı topuzlu ve aylı “âlem” dikilmiş ise de şimdi bunlardan eser bile kalmamış ve kubbe üzerine çirkin bir surette tesemenet kaplanıp kubbenin ağırlığını arttırdıktan maada birçok yerinde çatladığından abideyi yağmur ve kar sularının yıkıcı tesirinde saklayamamaktadır. Bu binanın Kırım Tatarları arasında sanatlı mimari işinin inkişafı tarihi için pek büyük ehemmiyeti vardır. Çünkü bu türbe 18’nci asrın son yarısına ait olup bu gibi abidelerin inkişafı da onunla nihayet bulmuştur. Çünkü Kırım Giray vaktinden Kırım’ın Rusya tarafından zaptına kadar ve ondan sonra Kırım’da bu nevi abideler yapılmamıştır. Bu türbenin yapıldığı vakitlerde Kırım Hanlığı gerek iktisadi ve gerekse siyasi cihetlerden düşkünleşmeye başlamıştır. Dini renkte olan sanatlı binalar arasında bu türbe, Kırım’da yapılan kubbeli türbelerin inkişafının son şeklini göstermektedir. Bunlardan sonra kubbeli ve kubbesiz camiler ile taştan yapılan dünyevi binalardan medreseler, kervansaraylar ve köylerdeki evler gelirler.

[1] Hüseyin Badaninskiy, “Kırım Tatarlarında Sanat”, İleri, No: 4 (12), 1927, s. 49-57. (Makalede müellifin portresi ve sanat ile ilgili fotoğraflar bulunmaktadır.)

[2] (Çevirenin notu) Kerç

[3] Çembalo: Kırım Tatarcası Balıklava (Çevirenin notu)

[4] Suldaba: Soldaia yani Sudak. (Çevirenin notu)

* Ulus, kabile.

** Wilhelm Rubruck’un 1911 senesinde basılan “Şark Memleketlerine Seyahat” nam kitabı.

* Bizim elimizde şimdiki Eski Yurt’un bulunduğu yerde bulunan Kırk Şehrini o vaktin mühim bir merkezi ve Çufut Kale “Kırk Oru”nun yukarı Kırk Yeri Kalesi saymaya 1922 senesinde Eski Yurt mezarlığında yapılan kazılar delil hükmünü almaktadırlar.

** Dökülmüş tuğla ile kireçten yapılan maddeye Horasan namı veriliyordu.

*** Kondaraki de 1875 senesinde Petrograd’da basılan “Kırım’ın Umumi Tarihi” nam eserinde bu hisardan haber vermektedir.

* Yalnız kapısının şekil ve bazı ufak örnekleri Molya Şehrinde Hicri 63 ve Miladi 1242 senesinde yapılan “sirkeli medreseye” benzemektedir. Henri Saladin, Manuel d’art musulman, Paris, 1907.

[5] (Çevirenin notu) İstelaktit, düşey bir yüzeyden, üzerinde bulunan daha taşkın bir yüzeye geçmek ve ona bindirmelik görevi yapmak için taş veya tuğladan küçük prizmalar şeklinde, birbiri üzerine oturan bindirmelere verilen ad.

** 1848 senesinde Odesa’da yapılan Tarih Cemiyetinin çıkardığı kitabın 3’ncü cildinde 720 Hicri (M. 1320) ve 841 Hicri (M. 1327) seneleri gösteriliyor. Şimdi bunlardan evvelkisi okunmuyor. Yenicisr’de? 1880 senesinde yapılan tamirde mermerler kaybolduğundan meydanda yoktur.

[6] (Çevirenin notu) Karçiga, küçük avcı kuşların genel ismi olarak kullanılır.

*** 1926 senesinde Osman Akçokraklı arkadaş ile beraber yapılan son tetkik neticesi.

[7] (Çevirenin notu) Mengli Giray

**** Odesa Tarih Cemiyetinin 1848’de bastırdığı kitabın ikinci cildidir.

***** Çünkü Kırım’da İslamiyet kuvvet aldıktan sonra yapılan türbelerin kapıları hep cenup tarafına yapılmıştır.

* Seyyit Muhammed Rıza’nın “Es Sebü’s Seyyar” tarihi.

** Eski vakitlerde Tatarların ileri gelenlerine “bey” unvanı verildiğinden bundan türbenin eski olduğu anlaşılıyor.

*** Simirnov’un “Kırım Hanlığı” nam eseri.

**** Henri Saladin, Manuel d’art musulman, Paris, 1907.

[8] (Çevirenin Notu) Kurra, köy ve mezra arası, büyüklüğü dönem dönem değişen bir yerleşim birimi.

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …