ZİYA GÖKALP’IN TATARLIĞA KARŞI YAKLAŞIMI

Ziya Gökalp’in Vefatının 100.Yılı:

ZİYA GÖKALP’IN TATARLIĞA KARŞI YAKLAŞIMI*

 

Levent Edige ÖZDEMİR

I

Tutarlı düşünceler dönem, koşul, kişi gibi unsurlardan bağımsız olarak yahut içerisinde bulunduğu paradigma boyunca değerlidir. İdeolojiler ise yapay ve uydurma olmaları; siyasî, iktisadî, sosyal vb. unsurlardan etkilenmekle kalmayıp bunların esas alınarak ya da hedeflenerek oluşturulmaları; belirlilik ve sınırlılıkları; kendilerine özel kabullere sahip olmaları gibi yönlerle düşünceden ayrılır. Bundan dolayı ideolojilere değer biçilmesinde sayılan yönlerin göz önünde tutulması gerekmektedir.

Milliyetçiliğin; komünizm, faşizm, sosyalizm, Marksizm gibi ideolojilerden ayrı bir yeri bulunmaktadır. Milletçiliği diğerlerinden ayıran ilk yönü onun on dokuzuncu yüzyılda gittikçe güçlenen milliyet duygusuna dayanması ve tabiî bir his olduğudur. Bu tabiîlik, insanın toplumsal ve siyasal bir hayvan olduğu göz önüne alınırsa daha anlaşılır olacaktır. İnsan tek başına değil, içerisinde bulunduğu toplulukla birlikte yaşamak zorundadır. Bu topluluğu benimsemesinin başlıca nedenleri aynı kültür, dil, tarih ve inanışlara sahip olmalarıdır. Bu aynılık ve ortaklık milliyet duygusunun özünde yer almaktadır.

Milliyetçilik duygusunun pratikteki yansılarından başlıcası millete duyulan sevgi ve onun terakkisi için çalışmaktır. Bundan dolayı Türkçülük de hem Türk milletine duyulan sevgiyi hem de Türklerin ilerlemesi ve gelişmesi düşüncesini içermektedir. Türk modernleşmesinin önemli simalarından Ziya Gökalp, Türklük duygusunun geliştirilmesi ve yerleştirilmesinde Türk tarihi üzerinde ayrıca durmaktadır. Onun Türkçülüğü güçlendirmek için Türk adına yaptığı vurgu ve bunun dışındaki boy ve halk adlandırmalarına karşıt oluşu öne çıkmaktadır. Türk Devletinin Tekamülü, Türkçülüğün Esasları ve Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak gibi eserlerinde Tatar kimliği ve adına hücumu da bundan dolayıdır. Ancak bunu yaparken bilimsel olmayan bir metot izlemekte ve gerçeklikten bağımsız olarak ideolojik yargılarda bulunmaktadır. Türkçülüğün tabiî bir duyguyken ideolojik hale gelişi bizce bu tür yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır.

Gökalp, Tatar adını Türk olmayan milletlere nispet etmekte ve bugün Tatar olarak tesmiye olunanların Kıpçak Türkü oldukları, Türk denilmek lazım geldiğini ifade etmektedir. Bununla ilgili Tatar sözcüğünün etimolojik tahlilinin yanı sıra yaklaşık iki bin yıl önceki duruma başvurmak gibi yollar izlemektedir. Gökalp’ın tarih hakkındaki çıkarımlarının sınırlı olanaklar içerisinde olduğu, ulaşabildiği kitapların dahi oldukça az olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Onun anlatımında, bir yerde şöyle bir parça bulunduğu söyleniyor diyerek o buluntuyu da kanıtlar içerisine ekleme görülmektedir. Dolayısıyla Tatarlar hakkındaki verdiği bilgilerde de bu yetersizlik ve eksiklik göze çarpmaktadır. Ancak burada asıl öne çıkarılmak istenen, ideolojinin realiteyi çiğneyerek kendine yer edinmek için antitezlerini yok saymasıdır. Böyle bir yöntem kuşkusuz ideolojinin sağlamlaşmasından çok karşıtlar kazanmasına neden olacaktır. Burada Gökalp’ın Tatar kimliği ve adına karşı değerlendirmelerinden bazılarına yer verilerek görüşleri serimlenecektir.

II

Ziya Gökalp, bir Tatar olan İsmail Bey Gaspralı’nın çıkardığı Terciman gazetesini tüm Türk dünyasında anlaşılarak okunması nedeniyle Türk birliğinin gerçekleşebileceğinin kanıtı olarak görmüştür.[1] Ancak Tatar sözcüğünü olumlu anlamlarda değerlendirmemiştir. Öncelikle Ziya Gökalp’ın Tatar sözcüğünün kökeni ile ilgili ileri sürdüğü görüşleri incelenebilir. Gökalp bugün de kullanılmakta olan er sözcüğünün önceden ar olduğunu söyleyip Tatar sözcüğünün Tat eri sözünden geldiğini yazmaktadır.[2] Tat ile Tatar arasındaki ayrımın Arapçadaki kafir ile inansız (bilgisiz) gibi olduğunu belirtmektedir. Buna kanıt olarak da Tatarlardaki yağma akınının, kan davalarının oluşunu göstermektedir. Dede Korkut anlatımlarında da Tat eri sözcüğünün bulunduğunu, Türklerin, Tatar diye bilgisiz, töresiz olan Moğollarla Tunguzlara dediğini bildirmiştir. Ancak ikircikliğini “Türk’ün bilgisizine Tatar mı denir bilmiyorum”[3] diyerek göstermektedir. Ziya Gökalp, Attila’nın kendi kendisine Tanrının belası önadını verdiğini söyleyen Avrupalıların Tatar sözcüğüne de cehennem anlamına gelen Tartar diyerek gerçeği saptırdığını ifade etmektedir.[4] Bütün Hun hanlarının kendilerine Tanrı’nın Kut’u dediğini açıklayıp Attila’ya yönelik yanlışı düzeltmekte ve Tatar sözcüğünün de ne demek olduğunu da ileride açıklamaktadır. Ziya Gökalp, il örgütlenmesinde yasalara töre denilip Türk sözcüğünün de töreli anlamında olduğunu, töresiz olan topluluklara ise Tat ile Tatar adları verildiğini bildirmiştir. Burada Tatarların il yaşamına girmedikleri anlaşılmaktadır. Ayrıma vurgu yapan Ziya Gökalp, Tat diye Türk medeniyeti dışında yaşayan yabancı uluslara denildiğini, Tatarların ise Türk medeniyeti içerisinde yaşamasına karşın eski geleneklerini sürdüren Moğollarla Tonguzlar olduğunu savunmaktadır. Cāmiʽu’t-Tevārih’ten Tatarlarla ilgili şu çıkarımlar yapılmıştır: Tatarlar aşağı yukarı yetmiş bin evden oluşuyordu. Ülkesi, Çin sınırı ile Buyır gölüne dayanıyordu. Çoğunlukla Hıtaylar’a bağlı olup vergi vereniydiler. Genellikle ayaklanır, başkaldırır ancak kılıçla boyun eğdirilirlerdi. Cengiz Moğolları’nda olan öndere uyma, boyun eğme Tatarlarda yoktur. Kinli, öfkeli, intikamcı idiler. Ziya Gökalp bu niteliklere göre kuzey Türklerine Tatar adı verilemeyeceğini; kuzey Türklerinin eski Kıpçak, Kanglı, Bulgar, Hazar, Kuman, Peçenek Türklerinden oluşan il, hakanlık ya da ilhanlık altında yaşamış olduklarını; buralara gelen Tatarların, Türklerin amcaoğulları olduklarını söylemektedir. Kiminde Türkler Tatarlara boyun eğdirmişler, kiminde ise Tatarlar Türklere baş eğdirmişlerdir. Gökalp, Türk Şehnamesi’nin Türklerle Tatarların kavgalarından oluştuğunu belirtmektedir. [5]

Ziya Gökalp Eski Türklerin, ulusları din olarak dört parçaya ayırdığını söylemektedir. Bunlar Türk, Tat, Tatar, Tavgaç’tır. Türk hem Türkçe konuşan hem de toyonizm dininde olanlardır. Burada toyonizmin ne olduğuna değinilirse Eski Türklerin dininin şamanizm değil toyonizm olduğunun Gökalp tarafından ifade edildiği denmelidir. Gökalp’a göre Tat, Türk olsun ya da olmasın Türk inancında olmayanlara denmektedir. Yine ona göre Tatar, Türk inancına ve uygarlığına henüz girmemiş olan göçebelere denilip olasılıkla dil olarak da Türk ulusuna bağlı değildiler. Şu anki Kuzey Türklerine, Tatar denilmesi yanlıştır. Geçmişte yalnız Avarların, Suvarların, Cücenlerin Tatar olduğu bilinmektedir. Tatar sözcüğü “tat arı” birleşiminden doğmuştur. Türkler, Tatarları millî düşmanları olarak tanırlardı. Kaşgarlı Mahmut’a göre düzen anlamına gelen tef sözcüğünden gelmekte olan Tavğaç da aldatıcı demektir. Ayrıca Eski Türkler hem dince hem de dilce Türk’e benzemeyenlere sumlim tat demektedirler.[6]

Hiyung-nuların bütün hakanlıkları, urukları, boyları birleştirerek oluşturdukları ilhanlığın ellerinden çıkıp Avarlar’a geçtiğini aktaran Ziya Gökalp Avarların Tatar uruğuna bağlı olduklarını belirtmektedir.[7] Bu ilhanlık Avarlardan Gök Türklere, Oğuzlara, Hakaz adlı Kırgızlara, Hıtaylara, Altın Hanlara, Cengiz Moğolların geçmiş en sonda Timurlarda bulunmuştur.

Ziya Gökalp’in Oğuzlar’ın Ergenekon öyküsü bölümünde anlatmış olduğu Börte çino (bozkurt) önderliğinde Ergenekon’dan çıkan Oğuzlar, yine onun önderliğinde Tatarlardan öç almışlardır. Anlaşıldığı üzere Oğuzların Ergenekon’a sığınıp saklanmaları Tatarlar yüzündendir. Ayrıca Şane öyküsü başlığı altında Şane’yi Türkleri, Cücen Tatarlarının egemenliğinden kurtaran kişi olarak tanıtmaktadır.[8] Buradaki Şane, Ergenekon’dan Oğuzları çıkarıp öclerini alan kimseden başkası değildir. Bazı Türk illerinin Göktürkler, Cengiz Moğolları, Hakaniye gibi kurucu soyları kökenlerini bu Şane’ye dayandırmaktadır. Şane Moğolcada güç demektir. Muhtemeldir ki Ziya Gökalp’ın sözünü ettiği Şane ile Göktürk Kağanlığının kurucu soyu olan Aşena birbiriyle ilişkilidir.

Ziya Gökalp, Türklerin dinini anlattığı bölümün cenaze töreni başlığında yuğ törenlerini anlatırken Bilge Han’ın yuğuna Çin, Kırgız, Otuz Tatar, Dokuz Tatar, Türkeş’ten yuğcuların geldiğini yazmaktadır.[9] Bu olay Kültigin yazıtının doğu yüzünde kağanın ünlü oluşundan dolayı tüm çevre ülkelerden yuğcuların, ağlayıcıların gelip yas tuttuğu anlatılır.[10] Sözümü işitin diyen kağan, budunum dedikten sonra Otuz Tatar ile Dokuz Tatar beylerini de saymaktadır.[11] Yine Kültigin yazıtının doğu yüzünde Otuz Tatarlar’ın köp yağı (hep düşman) oldukları vurgulanmaktadır.[12] Radloff, Thomsen ve Barthold yazıtlarda geçen Tatarların Türk olmadıklarını söylemektedirler.

Ziya Gökalp, Oğuz Han öyküsü bölümünde Oğuzhan’ın soyunu sıralarken Tatar Han’dan söz eder. Sırasıyla Türklerin ilk atası Türk Han, Tutuk Han, Köyük Han ve Elçi Han başkan olurlar. Bunlardan sonra Dib-Yabgu Han başkan olur. Ayrıca Dib-Yabgu diğer bir adıyla Bögü Han ilk Türk dininin kurucusudur. Dib-Yabgu Han’dan sonra birtakım Hanlar başa geçmiştir. Sonunda Alınca Han başkan olur. Alınca Han’ın iki oğlu vardır: Moğol Han ve Tatar Han. Şimdiki Moğolların, Moğol Han’dan geldiğini söylemek yanlıştır. Tatarların ise o zamanlar Mançurya’da bulunan Avar, Suvar ve Cücen budunlarının ataları olduğunu söylemiştir belirtilmektedir.[13] Hun Kağan’ı Mete kendisinden atını isteyen düşmana düşünmeden atını vermiş, bununla yetinmeyip Mete’nin hatununu isteyen aynı düşmana hatununu vermiş, bununla da yetinmeyip sonunda ülkesinden kurak bir bölgenin verilmesini isteyen düşmana savaş açıp onları yenmiştir. Ziya Gökalp’ın anlatısında buradaki düşman Tatarlardır.[14]

Tatarlar Türk değilse bugün Kuzey Türklerinin neden kendilerine Tatar dediği sorusunu ideolojik yöne vurguyla açıklayan Gökalp’a göre hem Cengiz hem de Timur Tatarları sevmemektedir. Bu yüzden Gökalp Tatarların ne Türk ne de Moğol olduğunu; bu adın çıkışını Rusların aşağılamak, Türkleri birbirinden ayırmak için çıkardığı bir terim olarak açıklamaktadır. Kendince kuzey Türklerinin Tatar adını kabul etmeyip benimsememeleri gerektiğini bildiren Gökalp, kuzey Türkleri çoğunlukla Kıpçak Türkleridir demektedir.[15]

III

Türk modernleşmesinin önemli hamlelerinden biri Türk millî kimliğinin oluşturulmasıdır. Bu sürecin önemli düşünürlerinden[16] biri olan Ziya Gökalp Türk kimliğini Anadolu ile sınırlamamış, Anadolu’yu merkeze aldığı bir Turancılıkla diğer Türk halklarını da bu adla anmıştır. Dahası bu addan başkasına gerek olmadığını ifade ve iddia etmiştir. Rusya Müslümanlarının vaziyet ve meselelerinden uzaktan uzağa ve yetersiz biçimde haberdar olan Gökalp’ın onlar hakkındaki kimlik belirleme girişimi bütünüyle ideolojiktir.

Bilgilerin sınırlılığı, dönemin algı ve verilerinin kısıtlılığı gibi nedenler Gökalp’ın Tatarlığa karşı menfi yaklaşımının oluşmasında etken olarak söylenebilir. Ne var ki ilmî bir çalışmayı ideolojik olandan ayıran öne sürülen tezi destekleyecek yeterli verinin muarızlarıyla işlenmesidir. İdeolojik olan ise kendisi için gerekli düşünceyi besleyecek verileri kullandığı gibi aksi örnekleri görmezden gelir ya da hücum eder. Gökalp’ın boy ve halk adlandırmalarına karşıtlığı, görmezden gelmesi en başta bütün-parça ilişkisinde problem arz etmektedir. Bütün parçalardan oluştuğuna göre yok sayılan irade sahibi parçaların bütünü oluşturması beklenemez. Türklük bütününün oluşturucusu olan Türk halklarının (parçalar) yok sayılması, Türk adıyla alt hatta aslî-halihazırdaki kimliklerinin yok edilmesi/eritilmesi demektir. Bu bakımdan Rusların “homo sovieticus” gayesiyle benzerlik göstermektedir. Buna karşın bilimsel metodun çiğnenmediği bir yolla bütünü oluşturan parçaları yok saymadan, duygu ve hayallerden oluşturulmamış gerçekçi ve gerçeğe uyumlu bir program teklif edilebilir. Yakın kimliğine bağlılığı olmayanın uzak/üst kimliğe bağlılığı kuvvetli olmayacaktır. Tabiî olan da odur ki kişioğlunun bağlılığı en yakınından başlayarak zihin ve ufkunun genişliğince büyür. Bir kimsenin en yakınlarına sunmadığı katkıyı ulusuna sunması beklenemez. Yine onun yakın çevresine sağladığı yarar nihayetinde ulusuna da bir katkıdır. Zira bu çevre ulusun bir parçası ve onun oluşturucularındandır.

Bibliyografya

Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2017.

Peyami Safa, Objektif:6-Yazarlar Sanatçılar Meşhurlar, Ötüken Yayınları, (1976).

Ziya Gökalp, Türk Devletinin Tekâmülü, haz. Kazım Yaşar Kopraman, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981.

Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, haz. İsmail Aka, K. Y. Kopraman, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976.

Ziya Gökalp, Türk Töresi, haz. Hikmet Dizdaroğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976.

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, haz. Mehmet Kaplan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976.

Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muâsırlaşmak, haz. İbrahim Kutluk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976.

[1] Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, haz. Mehmet Kaplan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976, s. 5.

[2] Ziya Gökalp, Türk Devletinin Tekâmülü, haz. Kazım Yaşar Kopraman, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981, s. 82.

[3] Ziya Gökalp, Türk Töresi, haz. Hikmet Dizdaroğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976, s. 21.

[4] Gökalp, Türk Devletinin Tekâmülü, s. 11.

[5] Gökalp, Türk Devletinin Tekâmülü, s. 14.

[6] Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, haz. İsmail Aka, K. Y. Kopraman, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976, s. 41.

[7] Gökalp, Türk Devletinin Tekâmülü, 82.

[8] Gökalp, Türk Töresi, s. 100.

[9] Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 115.

[10] Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2017, s. 41.

[11] Ergin, Orhun Abideleri, s. 35.

[12] Ergin, Orhun Abideleri, s. 45.

[13] Gökalp, Türk Töresi, s. 92.

[14] Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s. 145.

[15] Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muâsırlaşmak, haz. İbrahim Kutluk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976, s. 78.

[16] Peyami Safa’ya göre Ziya Gökalp ideologtur. Bkz. Peyami Safa, Objektif:6-Yazarlar Sanatçılar Meşhurlar, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1976, s. 66.

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …