ERKEN KAYAN BİR KIPÇAK YILDIZI: MANDOKY KONGUR

ERKEN KAYAN BİR KIPÇAK YILDIZI: MANDOKY KONGUR

                                                                                                                               Zafer KARATAY

    Son yıllarda beni en çok sarsan ölüm haberi oldu, dostum ideal arkadaşım ve kıymetli bilim adamı Mandoky Kongur’un ölümü.

    Onunla tanışmamız 1985 yılında İstanbul’da yapılan milletlerarası Türkoloji kongresi esnasında olmuştu. Kongrenin kapanış akşamıydı. Kongreye katılan çeşitli ülkelerden Türkologlar için İstanbul Üniversitesi’nin Balta Limanı’ndaki tesislerinde bir yemek verilmekte idi. Yemek sonrasında Türkiye ve Romanya’dan bir grup Kırım Türkü ve bazı Türkolog dostlar bir masaya toplanmıştık. Dobruca’dan Necati Ablay’ın söylemeye başladığı Kırım yırlarına bizlerin de iştirak etmesiyle masamız gecenin ilgi odağı olmuştu. Bizlerin söylediği Kırım yırlarını dinlemek üzere pek çok kişi masamız etrafına toplanmıştı. Sanırım ikinci veya üçüncü olarak “Boztorgay” yırını yırlıyorduk. Yırın ortalarında bir yerde bizlere çok güzel ve kuvvetli bir ses katıldı. Bir anda yırlarımız daha bir canlılık kazandı, daha bir akıcı söylenmeye başlandı. Oturduğum yerin arka tarafından başımın üzerinden gelen bu sesin sahibini görmek için başımı yukarıya kaldırdığımda, çıkık elmacık kemikli, ağarmaya başlamış saçları, ince bıyıklı, gözlüklü tanımadığım bir kişi duruyordu. Ona baktığımda o da eğildi elini omzuma koydu, sanki çok daha önceden tanıyormuş gibi gülümsedi ve tüm coşkusuyla yırlamaya devam etti. Sesindeki coşku ve gözlerindeki pırıltı, duyduğu sevinci ve mutluluğu açıkça belli ediyordu.

Küçük konserimiz birkaç Kırım yırıyla sürdü. Bitiminde ayağa kalktım, tebrik ederek kendimi tanıttım. O da temiz bir Kırım Tatar Türkçe’siyle “Adım Mandoky Kongur. Macaristan’dan kelip bu kongrege koşuldum. Men Kumanman. Siz biledirsiniz Kongur bizim Kuman yani Kıpçak tilinde kahverengi demek ola. Biz karındaşmız” dedi.

    Şaşırmıştım. Macarlarla Türklerin yakınlığını biliyordum. Ama böyle bir şey çok şaşırtıcı olduğu kadar çok ilginçti. Mandoky Kongur ile bütün gece boyunca sohbet ettik. Macaristan’da halen daha Küçük Kumanistan ve Büyük Kumanistan denilen bölgelerin olduğunu ve kendisinin Büyük Kumanistan’da bir köyde doğduğunu anlattı.

    Yakındığı tek konu Macaristan’daki totaliter rejimdi. Rahat çalıştırmıyorlardı ve araştırma için, ilmî çalışmalar için imkânları sınırlıydı.

    “Ben bir Kuman’ım, yani Kıpçak. Esas ilgi alanım da Kıpçak Türkleri. Kıpçakların yaşadığı hemen her yeri gezdim. Araştırmalarımı sürdürüyorum. Bir tek yeterli araştırma yapmadığım yer Türkiye” demiş ve Türkiye’de Kırım Tatarlarının yerleşimleri, yaşayışları, kültürleri, gelenek ve göreneklerinin bugünkü durumları hakkında sorular sormuştu.

    Eşinin bir Kazak Türkü olduğunu iftiharla söylemişti. Sovyetler Birliği’ne defalarca gittiğini söyleyince, ben Kongur’a hemen sürgündeki Kırım Tatarlarını sormuştum. Mandoky Kongur, sürgünde yaşayan Kırım Türklerinin Vatan Kırım’a dönme inançlarını bu inancın hemen bütün Kırım Türklerinin taşıdığını, onların bir gün mutlaka Kırım’a döneceklerine inandığını söyledi. Emel Dergisi’nin okuyucusu idi. Tarih, kardeşlik, kültür, bugün, gelecek hakkında konuştuk. Gecenin sonunda sanki birbirimizi yıllardır tanıyor gibi olmuştuk. Karşılıklı adreslerimizi aldık. Vedalaştık…

    Mandoky Kongur ile uzun süre görüşemedik. 1990 yılı Haziran ayında “Denizciliğimiz” adlı bir televizyon programı için Budapeşte’ye gittiğimde evine vardım. Önceden haber verememiştim. Evi Tuna nehrine yakındı. Kapıyı açtığında şaşırdı, sonra büyük bir sevinçle içeri davet etti. Evi, ev eşyalarıyla süslenmiş bir kütüphane ve etnografya müzesi gibiydi. Kopuz, şankopuz, dutar, saz gibi çeşitli Türk müzik aletleri, muhtelif el işlemeleri, mutfak araç ve gereçleri evinin değişik köşelerini süslüyordu. Değişik kilimlerin yanısıra kütüphanesindeki üç tane eğer, at koşumu takımı ve kılıçlar dikkati çekiyordu. At eğeri koleksiyonu vardı. Birisinin dedesinin kullandığı eğer olduğunu, diğer ikisinin Macaristan’daki Kuman köylerinden topladığını söyledi, aynı şekilde Kumanlara yani Kıpçak Türklerine ait diğer eşyaları hem Macaristan’dan hem de Romanya yani Dobruca, Türkistan, Kuzey Kafkasya gibi Kıpçakların yaşadığı yerlerde toplamıştı. Büyük bir heyecanla dedesinden, köyünden, çalışmalarından bahsetti. Hele Macaristan’daki Kıpçak (Kuman) Türkleri ile, Dobruca, Türkiye, dağılan SSCB’ndeki Kıpçak Türkleri arasındaki halen yaşayan ortak unsurları bulup çıkarmak, tespit etmek onu çok heyecanlandırmıştı.

    1985 yılında tanıştığımız günküne göre daha açık, daha serbest konuşuyordu. Totaliter rejimin ağır baskısından kurtulmuş Macaristan’ın hür havası Mandoky Kongur’a daha fazla şevk daha fazla güç vermişti. Geçmişini, kültürünü daha rahat araştırabiliyor, her şeyden önemlisi onu rahatlıkla ifade edebiliyor, yazabiliyor, anlatabiliyordu.

    Mandoky Kongur’u son defa Vatan Kırım’da gördüm. Kırım Tatar Millî Meclisi’nin düzenlediği “Kırım Tatar Dilinin Latin Alfabesine Geçmesindeki Problemler” konulu milletlerarası konferansa o da katılmıştı. Mandoky Kongur ile karşılaşmak görüşmek, hele bunun Kırım’da gerçekleşmesi bambaşka bir duyguydu benim için. Çünkü o da Kırım’ı kendi vatanı olarak görüyordu. Karşılaştığımızda “Kuday bularnı da bizge kösterdi. Pek kuvanam Kırım’da olganımızga” demişti. Zaten sevinci ve heyecanı açıkça belli oluyordu.

    Kırım’da konferans süresince birlikte olduğumuz zamanlar çalışmalarından bahsetti ve aynı konferansa katılan Erciyes Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Türkolog Prof. Dr. Tuncer Gülensoy tarafından bir yıl süreyle Erciyes Üniversitesine davet edildiğini ve Eylül yahut Ekim ayında bu sebeple Türkiye’ye geleceğini söylemişti. Birlikte Ankara yakınlarında bulunan köyümüzde Çibörek yemeyi kararlaştırmıştık. Ayrıca uzun bir zamandır düşündüğüm bir televizyon programını birlikte hazırlama konusunda fikir birliğine varmıştık. Belgesel olarak hazırlayacağımız programda, tarihin derinliklerinden bu zamana Türk-Macar münasebetleri ve bugünkü Macaristan’da Türk kültürünün izlerini araştıracaktık.

    Biz Kırım’dan ayrılacağımız gün, önce birkaç gün Kırım’da kalacağını ve Canköy taraflarında araştırma yapmak istediğini ve daha sonra Kafkasya’ya Nogay Türklerinin yaşadığı yere gideceğini söylemişti.

    Sabırsızlıkla bekliyordum onun Türkiye’ye gelmesini. Sayın Tuncer Gülensoy’un Mandoky Kongur hakkındaki yazısını gazetede okuyunca inanamadım. Nasıl bilebilir ki, insan ölümün ne zaman geleceğini. Nasıl bilebilirdim ki, onu son defa Vatan Kırım’da göreceğimi.

    Mandoky Kongur bir dosttu…

    Mandoky Kongur bir bilim adamıydı, kıymetli bir Türkologdu…

    Macaristan ovalarına yerleşmiş Kuman (Kıpçak) Türklerindendi ve bir Müslümandı…

    İdealistti. Emel Ailesinin bir mensubuydu…

    Yeri doldurulamayacak bir boşluk bıraktı ardında ve milletine hizmetle dolu yıllar… Unutulmayacak anılar. Allah rahmet eylesin…

TAVSİYELER

TARİHÇİ BÜŞRA KAYAR KIRIM HANLIĞINDA SUÇ VE CEZA HAKKINDA

Kırım tarihçisi Doktorant Büşra Kayar, Kırım Hanlığı’ndaki suç ve ceza sistemini Kırım Haber Ajansına (QHA) …