BAŞYAZI

BAŞYAZI

 

Bülent TANATAR

 

UKRAYNA’NIN KAZANMASI İÇİN TEMENNİNİN ÖTESİNE GEÇMEK GEREK

04 Nisan 2024

2024 yılıyla beraber iki yıllık Ukrayna’nın Rusya’nın hunhar işgaline direnişinde çetin ve zorlu bir dönemece girildi. Putin yönetimindeki güvenlik bürokrasinin, yani siloviki’nin güdümündeki Rus oligarşisinin liderlik zaafları yaşayan Avrupa’nın dağınıklığını ve dört bir yana yetişmekte zorlanan ABD’nin zayıflığını fırsat bilerek başlattığı Ukrayna’yı baştan sona işgal etme savaşının ilk evresinde vatanlarını ölesiye seven Ukraynalıların kuvvetli direnişine cevaben Batılı ülkeler Ukrayna’ya destek olurken, Çin’i ayrı tutarsak, küreselleşme sürecinde geri kalan veya bundan umduğunu bulamayan güney ve doğudaki irili ufaklı periferik ülkeler çekimser kalarak Rusya’nın saldırganlığına zımnen onay verip meşruiyet kazanmasına yardımcı olmuşlardı. Rusya gerek Ukrayna’dan gerekse Batılı demokrasilerden beklemediği bir direniş ve karşı koyuşla karşılaşınca önce afallamış, ama sonra hedef küçülterek de olsa ileriye doğru kaçarak her türlü gayri-insanî yolla ve propagandayla Ukrayna’yı ve ona destek olan Batı dünyasını pes ettirmeye yönelmişti. Savaş alanındaki uzun süren pata durumu her iki taraf için de yıpratıcı olmuş, bilen bilmeyen herkes kim önce pes edecek sorusunun cevabının peşine düşmüştü.

Geçmişteki birçok benzer vakalardaki sabıkasıyla bilinen Putin Rusya’sı sahte bayrak operasyonunu andıran, hiç değilse manipüle edildiğinden kuvvetle şüphe duyulan Crocus City faciasının ardından bedbaht acemilerini savaşta top eti (пушечное мясо) olarak kullanmak üzere yeni bir seferberlik dalgası başlatıyor. Kuzey Kore ve İran Rusya’nın savaş gayretine hız kesmeden yardımcı olmaya devam ediyorlar. Kayda değer bir endüstrisi olmayan, doğayı sömürmeye dayalı ekonomisiyle, gün geçtikçe ağırlığı artan yaptırımlar altındaki Rusya modern hibrit savaşta olsun, konvansiyonel savaşta olsun propaganda savaşında olduğu kadar başarılı olamıyor. Açığı kapatmak için hasmının dahil olduğu cepheyi aralarına nifak sokarak ve moral bozarak bölmek ve gaddarlığın dozunu artırarak Ukrayna’yı menfi bir barışa zorlamak onun tek seçeneği. Maalesef maddî kaynakları Rusya’nınki kadar olmayan ve insan hayatına daha fazla değer veren Ukrayna’nın en büyük kozu bağımsızlık yolundaki yılmaz iradesi ile Batı demokrasilerinin dünyanın hak hukuk tanımayan otoritaryen bir hegemonyaya doğru evrilmesine izin vermeyeceğine dair olan iyimser inancı idi.

Kendi ülkesindeki yerli halklara reva görmediği hakları başkasının ülkesindekiler için zorla dayatmaya kalkışmak, komşularının hangi ittifak içinde yer alacakları konusunda karar vermeyi kendine hak olarak görmek (kendine bir sevgili buldu diye boşandığı karısının evini basıp darp etmek), siber yıkıcılık yöntemleriyle, olağandışı maddî imkânlar sunmak yoluyla çürük siyaset ehlini ayartarak uzak ülkelerin içişlerine müdahale etmek, basından, akademiden, iş dünyasından, siyaset sınıfından muhalif sesleri katletmek suretiyle bertaraf etmek gibi Rusya normalleri insanlık için hiç de makbul bir gelecek vaat etmiyor. Oysa böyle bir canavarı durdurmak için kolları sıvayanları kınamak, engellemek için çenelerini yoran Birleşmiş Milletler sözcüsü gibilerin asıl görevleri güçlerini masum ülkeler ve halklar üzerine bomba yağdıranlar üzerinde kullanmak olmalıydı. Yorulan, bıkan, tereddüt edenlerin bunu bir kez daha düşünmesini salık vermekle kalmayıp haklı ile haksızı ayırmalı ve haklıyı var gücümüzle savunmalıyız.

KIRIM’DAKİ RUS ZULMÜ VE MEKTUP-KART KAMPANYASI

9 Nisan 2024

Putin Rusya’sının Kırım’da Kırım Tatarlarına yönelik olarak uyguladığı politikanın iki sacayağı var. Birincisi Kırım Tatar Milli Meclisi’nin temsil ettiği Kırım Tatar milliyetçi ve laik kesiminin yarattığı tehdidi bertaraf etmek. Bilindiği gibi 2014 yılı Şubat sonunda Ukrayna’nın Rus yanlısı cumhurbaşkanı Yanukoviç’in “haysiyet devrimi” yapan Kyiv’den tası tarağı toplayıp arkasına bakmadan kaçmasını müteakip başlayan Kırım’daki Rus örtülü operasyonunun henüz sislerinin dağılmadığı sırada Kırım Yukarı Radası önünde toplanan binlerce Kırım Tatarı Rusya’nın müdahale edeceği söylentilerine karşı kendini siper ederek gücünü dosta düşmana göstermişti. İkinci olarak Putin’in 2000’lerin başından beri kurnazca izlediği dünyada gelişen İslamofobi trendinden yararlanarak ülke içindeki gayri-Rus diyarlarda serbestçe at koşturmak politikasının paralelinde Kırım’daki İslamî duyarlılığa sahip içe dönük, siyaset dışı cemaatlerin yaşam biçimlerini tehditmiş gibi göstererek meşruiyet kazanmak. Öyle ya, Kırım’da Tatarların yarattığı tehdit İslamcı, dolayısıyla terörist olarak damgalanırsa bütün dünyanın sempatisini kazanabilir, hiç değilse laik, Batıcıl kamuoyunun tarafsızlığını sağlayabilir, hiçbir engelle karşılaşmadan istediğini yapabilirdi. Nitekim Kırım Tatar Milli Meclisi ve onun etkisindeki çevrelere yönelik saldırı, zulüm ve tecavüzler, az da olsa, kamuoyunda nispeten bir ses getirse de İslamî cemaatlere yönelik baskınlar, hapis cezaları, hak ihlalleri büyük ölçüde görmezden gelindi. Putin’in başkanı olduğu oligarşik, militarist Rus yönetiminin Kırım’da Kırım Tatarlarına karşı uyguladığı genel politikanın bir parçası olsa da İslamî duyarlılığı gelişkin bu Kırım Tatarları hemen tamamen yalnızlaştırıldılar, kendi hallerine terkedildiler. Ne mutlu ki, bu vahşi Rus saldırısı karşısında dağılmayarak nitelikli bir sivil toplu örgütlenmesi yaratmayı başardılar ve bugün gösterdikleri direniş giderek daha fazla millî bir karaktere bürünüyor ve hak ettikleri şekilde kendilerine diasporadan daha fazla destek buluyorlar. İnsan hakları aktivistleri, gazetecileri, avukatlarının yılmaz mücadelesinin öncülüğünde Kırım Dayanışması gibi insan hakları örgütleri vasıtasıyla mahkeme mahkeme dolaşıyor, mensupları için güçlü savunmalar yapıyor, ağır hapis cezalarına çarptırılıp vatanları Kırım’dan binlerce kilometre uzaklara gönderilen mahkumların geride bıraktıkları aileleriyle maddî ve manevî dayanışarak boyun eğmiyorlar ve şovenist, İslamofobik ve zalim işgalci Rus yönetimine pabuç bırakmıyorlar. Diğer taraftan Kırımlı siyasî esirlerin yüreklerine bir tutam su serpmenin yanı sıra bu gizlenen Rus zulmünü kamuoyunun dikkatine getirmek üzere İstanbul’da Emel Kırım Vakfı’nın başlattığı mektup-kart gönderme kampanyası gittikçe derinleşiyor, genişleyerek yayılıyor. Destek olmak insanlık gereğidir.    

KIZIL ORDU KOROSU’NUN MAYIS KONSERLERİNİN İPTALİ İÇİN ÇIĞLIK

23 Nisan 2024

Modern Türkiye’nin bir göçmenler-mülteciler yurdu olduğunu unuttuk gibi. Çoğumuzun atası yaşadıkları Kırım’dan, Balkanlardan, Kafkasya’dan Rus genişlemesi sonucu kovularak soluğu Türkiye’de aldı ve burada yeni bir hayat kurdu. Sonra daha soluklanamadan yeni vatan benzer bir akıbete uğrayacakken el birliği edip düşmanların ülkeden atılmasına yardımcı oldular. Çoğunun geriye dönüp bakacak mecali kalmamıştı. Acılarını kalplerine gömüp türkülerde teselli buldular. Ve yepyeni bir kimlikle yollarına devam etmeyi seçtiler. Bugün onların balık hafızalı torunları bagajı kanlı işgaller ve sürgünlerle dolu bir silahlı gücün lanetli adını taşıyan Rus Kızıl Ordu Korosu’nun Çerkez soykırımının ve Kırım Tatar Sürgünü’nün, sırasıyla 160. ve 80. yıldönümlerine rast getirilen tarihlerde vereceği konserleri vurdumduymazlık içinde dinlemeye hazırlanıyor. Bu meşum çağrışımlı tarihlerdeki zamanlamanın kasıt taşımadığını nasıl iddia edebiliriz?

Ne mutlu ki yaraları kapanmayanlar, soylarını unutmayanlar itiraz edip seslerini yükselterek “bu kadar da olmaz” diyerek kamuoyunu uyarmaya başladılar. Bakalım bu haklı duyarlılığa toplumun geri kalanı ve devlet ricali nasıl tepki verecek. Mücadele etmeden kazanılmıyor. Daha yenilerde Ukrayna’da soykırım suçlarının sicilini kabartan kibir abidesi Rusya’nın bu küstahlıkta sınır tanımayan “sanat” yoluyla zihinleri sömürgeleştirmekle görevli amiral gemisi Kızıl Ordu Korosu’nun edepsizliği karşısında millî gurur ayağa kalkabilecek mi? Elinizi vicdanınıza koyup bir düşünün. En doğru kararı ancak böyle verebilirsiniz.

KÜLTÜRLÜ KUZEY KORE

24 Nisan 2024

Bugün gözler Rusya’nın amansız saldırısı altındaki Ukrayna’yı nasıl bir geleceğin beklediğine çevrili. Tabiî topyekûn varlığına musallat olmuş Rus musibetinden kurtulamadığı müddetçe onu parlak bir geleceğin beklemediği aşikâr. Peki ama savaş batağına saplanıp kalmış, tecrit olmuş bir Rusya’yı nasıl bir akıbet bekliyor dersiniz? Brejnevli yıllarda Sovyetler Birliği için Batı’da dolaşan alaycı “roketli Yukarı Volta” metaforundan kurtulmak için Gorbaçov’un glasnost ve perestroyka’sı yetmemiş, Ruslar deri değiştirir gibi sistem değiştirerek kapitalizme geçince hak ettikleri zenginliklere, dünya nimetlerine kavuşacaklarını sanmışlardı. Oysa aradan geçen 35 yıla yakın zaman rekabetçi bir üretkenlikle dünyaya sunabilecek çok az şeye sahip olduklarını gösterdi. Rusya hâlâ doğanın acımasızca sömürülmesine dayalı bir predatör ekonomisi sayesinde hayatını sürdürüyor. Onda da Batı teknolojisine mahkûm. Bakmayın à la française şiirsel imgelerle arada sırada post-modern uzay silahlarını görücüye çıkardıklarına. Bunlar başarılı bir performans gösterdikleri tek alan olan enformasyon savaşlarının olsa olsa hileleri ya da cilveleri.

Bugün de Rusya’yı anmak için benzer imgelerden kombinasyonlar yapmak mümkün. Benim aklıma ilk olarak “Kültürlü Kuzey Kore” geldi mesela. Paradoksu bu kez tersten gösterecek şekilde, hem Batı’da da çok sükse yaptıkları edebî-sanatsal yönlerini öne çıkarıyor hem de diğer yandan herkesin ölü görmüş gibi kendinden kaçtığı parya devleti başarıyla imliyor. Batı’da kabul görmeyen çiğliklerini, sonradan görmeliklerini çağrıştıran zamane yeni zenginleri (nouveaux riches) olarak yeni Rusları (novıe russkie) düşkün devlet (failed state) veya haydut devlet (rogue state) gibi imgelerle harmanlayan bir başka metafor ne olabilir acaba? Turfanda petro-state veya gecikmiş Korsanlar Cumhuriyeti? Seç, beğen, al!

Sizce Ruslar bu sıfatlarla anılmaktan ne kadar memnunlar? Daha ne kadar küçük bir yobaz tiranın sultası altında karanlık geleceklerine hayıflanacaklar?

 

 

 

 

İçerik sitemize henüz aktarılmamıştır. Nisan-Mayıs-Haziran 2024. Sayı: 287.  sayfa 3.

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …