Cafer Kırımer’i Anarken
M. Emin BUĞRA.
Yadlar’ın sömürgeleri derekesine düşmek felâketine mâruz kalan 60 milyonluk Türk ülkeleri’ni bu felâketten kurtarmak uğrunda silâhlı savaş veya siyasî mücadele meydanlarında canlarını vermiş olan vatan mücahitleri’nin sayıları milyonları bulmaktadır. Onlar’ın ardında hayat’ta kalan bizler bir yandan:
mukaddes vatanımızı yad imperyalistler’in çizmeleri altından kurtarmak ve ulu milletimiz’i esaret karanlığından hürriyet güneşine çıkarmak gayesiyle çabalarken, ve – Dost bi perva felek bi rahm devran bi sükûn – Derd çok hem-derd yok düşman kavi talih zebûn – derdini bütün detaylarıyle çekerken,
öte yandan : millî mücadele tarihimiz’in büyük şahsiyetlerini arka arkaya kaybetmekte ve onlar için gözyaşı dökmekteyiz.
Bu kayıplarımız arasında en ileri gelen liderlerden biri de Rahmetli Cafer Kırımer idi. Anayurdu Kırım’ın gasbedilmiş hürriyetini elde etmek için mücadele eden millî kahramanların safına genç yaşında katılmış ve türlü savaş ve mücadele safhalarında hayatı’nın sonuna kadar yurtdaşlarına liderlik etmiştir. Bu ulu şahsiyetin hayat tarihi, vatanperverliği, İlmî meziyetleri, ahlâkî faziletleri ve diğer üstün vasıfları benim burada yazmama lüzum kalmayacak derecede bilinmiş ve şöhret bulmuş hakikatlardır. Bu cihetle ben burada merhum ile aramızda kurulmuş olan halis dostluk ve samimiyet devrinde onun, benim kalbimde bırakmış olduğu unutulmaz hâtıralardan bir kaçını yazmak ve bu suretle merhum’un ruhuna sonsuz saygılarımı sunmakla yetinmek isterim :
Kendisiyle ilk olarak 25 Aralık 1951 de İstanbulda tanıştım. O gün Türkiye’ye gelişim’in dördüncü günü idi. Beni muhabbetle kucakladı ve alnımdan öptü. O günden itibaren aramızda son derece samimî bir dostluk devam etti. Bana kargı daima takdirkâr davranır, kendi tecrübelerini anlatmak ve kıymetli öğütlerde bulunmak suretiyle beni millî mücadeleye devam’a teşvik ederdi. Dertlerini anlatır, başka dostlarına söylemek istemediği kaygılarını bana söyler ve fikrimi sorardı. Çoğu düşüncelerimizin birbirinin aynı olduğu ortaya çıktığı zaman kendisine has o-lan bir samimiyet ile sevinç gösterirdi.
Uzun süren hastalığı beni çok üzüyordu, İstanbul’a gittiğim zaman mutlaka kendisini ziyaret eder ve halini sorardım. Bu ziyaretlerimde o hastalığını unutur ve vatan ve millet’e dair bahislere dalardı ve kıymetli düşüncelerini ve tavsiyelerini söylerdi, yorulmamasını rica etsem de kulak aşmazdı. Hayatı’nın son aylarında idi, İstanbul’a gittim ve kendisini ziyaret etmek istedim, hastalığı çok nazik safhada olduğu için hiç bir kimse ile görüştürülmemekte olduğunu söylediler. Bir iki gün sabrettim fakat dayanamadım, hiç olmazsa refikasına bir selâm vereyim ve durumunu yakından öğreneyim diye evine gittim. Hanımı ile konuşuyordum, sesimi duymuş ve yatağından kalkarak salon’a çıkmıştı. Benimle biraz balkonda oturmak istedi, çok zorlukla konuşuyordu, konuşmamasını rica ettim, ağladı ve son sözü “Beni unutma” oldu. Ben de ağladım, unutmıyacağıma ve millî mücadelesini yürütenler ile işbirliği yapacağıma söz verdim. Ayrılış o ayrılıştı.
Allah rahmet eylesin ve fani hayatında göremediği “Kırım Hürriyeti” ni ulu Tanrı ona ebedî hayatında göstermekle onu bu biricik muradına erdirsin.
Emel 4.sf. 9-10.