İSMAİL GASPIRALI’NIN İKTİSAT HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
Ümit ALACAOĞLU [*]
GİRİŞ
AMAN OĞLUM[2]
Aman, oğlum, satma saqın, elindeki toprağı,
Anan kibi seni besler bereketli kucağı.
Piçen, arpa, aş istemez, verir sana bunları,
Sefil rezil olma saqın, satıp ana toprağı.
Yediklerin, içtiklerin ep bu topraqtan kele,
Cebindeki aqçaları sana bu topraq vere,
Alma, armut, arpa boğday, bağ ve bostan cumlesi-
Toprağın verdigi baylıq… satma saqın, toprağı…
Onu bilip, sevmelisin çayır ile bağçayı,
Aqça suvdur aqar kiter, bitirirsin aqçayı.
Bağça kitti, aqça bitti, ne olur senin alın?
Aman oğlum, topla aqça, geri qaytar bağçayı.
Baq, senin bir çayırın bar… Ne güzeldir çoqrağı,
Şırıl, şırıl kele suvu, yarıp qara toprağı.
Lanet ider sana çoqraq, satma saqın çayırı,
Eger satsan, çevirirsin fenaya sen hayırı.
Saç tarlaya arpa, boğday, işle, bekle tarlayı,
Bir saçarsın- on alırsın, unutmayıp Hudayı,
Bir çuval boğdaya qarşı, altın kumüş verirler,
Kereklerin er neyse- bunlar ile kelirler,
Aman oğlum, satma saqın, elindeki toprağı,
Anan kibi seni besler, bereketli kucağı
Piçen, arpa, aş istemez, verir sana bunları,
Sefil rezil olma saqın, satıp ana toprağı.
İsmail Gaspıralı’nın Hayatı
Bütün Türk dünyasındaki millî uyanış hareketlerinin büyük öncülerinden olan İsmail Gaspıralı„Bahçesaray yakınlarında Avcıköy’de, Mustafa Ağa’nın oğlu olarak dünyaya gelir. İsmail, öğrenimi yaptıktan sonra, Akmescit Lisesi’ne gider; iki yıl sonra da Moskova Askeri Lisesi’ne geçer. Gaspıralı orada başka ülkelerden gelen Türk öğrencilerle tanışır: Okuldaki panslavist hareketler, onu Türk milleti üzerinde düşünmeye yöneltir. 1867’de altıncı sınıfta iken, Türklerin tek hür ülkesi olan Osmanlı İmparatorluğu’na gitmeyi ve o sıralardaki Girit Savaşı’na katılmayı kafasına koyar. 45 gün süren maceralı bir yolculuktan sonra arkadaşı, ileride Bahçesaray belediye başkanı da olacak olan Mirza Mustafa Davidoviç ile Odesa’ya geldi, ancak pasaportu olmadığı için Ruslar tarafından yakalanarak Bahçesaray’a gönderilir.
Menli Giray’ın kurduğu Zincirli Medresede Rusça dersleri vermeye başlar. 1869’da Yalta Dereköy’e gelerek burada yeni bir usulle Türkçe dersleri vermeye başlar. On sekiz yaşındaki bu delikanlının ülküsü bütün Türk dünyası için, İstanbul Türkçesini esas alan ortak bir Türkçe kurmak ve Türkler arasındaki birlik şuurunu uyandırmaktır.
1871 yılında Paris’e gider. Bilgisini artırmak için çalışırken, geçimi için de Rus romancısı Turgenyev’e sekreterlik eder. Batı medeniyetini içinde yaşayarak tanır ve inceler. 1874’de İstanbul’a gelir. Ceride-i Askeriye’de tercüman olarak çalışır. Sonra Kırım’a döner. Burada köylülerin, beylerin, mirzaların ve ulemanın hayatını yakından tanır, 1878’de Bahçesaray belediye reisi seçilerek dört yıl bu görevi yürütür. 1879’da gazete çıkarmak ister ise de çar buna izin vermez. Genç Molla imzası ile Tavrida gazetesinde Rusça makaleler yazar. Bu yazılarını daha sonra “Rusya Müslümanlığı” adıyla yayımlar. Temel düşüncesi “Türk toplulukları okullar ve medreselerinde çağdaş ilim ve sanatları kendi dilinde okutmalıdır” olur. Nihayet 1883 yılının 10 Nisan günü Bahçesaray’da Tercüman gazetesini çıkarır. Gazete bütün Türk dünyasına yayılır ve büyük heyecan uyandırır. Gaspıralı Türk lehçelerinin, yabancı diller yerine birbirlerinden kelimeler alarak zenginleşmesini ve İstanbul Türkçesini esas alınarak ortak bir yazı diline kavuşulmasını sürekli savunur. Onun “Dilde, fikirde, işte birlik” sözü bugün de bütün Türk dünyasının ülkü ve ilkesi olmak değerindedir. İsmail Gaspıralı 11 Eylül 1914 günü vefat eder. Cenazesi büyük bir cemaatte kaldırılır ve eşinin yanına defnedilir.[3]
Girişte bahsi geçen İsmail Gaspıralı’nın “Aman Oğlum” şiirinde zirai tarımın öneminden ve bunun iktisat üzerinde büyük etkisi olduğundan bahsedilmektedir. Günümüz toplumlarında tarım yüzyıllardan beri süregelen bizim yaşamımızı büyük ölçüde şekillendiren ana unsurlardan biridir. Her ne kadar günümüz dünyasında iktisat açısından tarım metodu ilkel gibi düşünülse de tüketim toplumlarında zirai tarımın ekonomik yönden katkısı inkâr edilemez bir gerçektir. Eğer bir ülkede tarım tanı olarak gelişmemişse o ülke sürekli dışarıya bağımlı kalıp ihtiyacı olan tarım ürünlerini ithal etmek zorunda kalır.
İsmail Gaspıralı yıllar öncesinden Türkistan Coğrafyasının tarım konusunda ilerlemiş olmasını istemiş ve yapılan ziraatın iktisadi katkısının büyük olacağını savunmuştur. Türkistan Coğrafyası’nda o zamanın şartlarında tarım eski metotlarla yapılmakta olup, ticaret ise yabancıların ya da o ülkelerde yaşayan azınlıkların eline geçmiştir. Endüstride ise teknolojik geri kalmışlıktan dolayı hiçbir girişim yapılmamıştır. İsmail Gaspıralı, bir ülkenin kalkınması ve ilerlemesinin sadece tarım ile değil aynı zamanda sanayi ve ticaret ile mümkün olacağını savunmuştur. Elbette bir ülkenin gelişmesinde tarımın yanı sıra ülkedeki endüstrinin ve ticaretin gelişmesi de önemli rol oynamaktadır. Bu konuda İsmail Gaspıralı’nın iktisat hakkında önemli görüşlerine yer vermek mümkündür. Bu görüşleri tarım ticaret, sanayi ve kalkınma hakkındaki görüşler olmak üzere sınıflayabiliriz.
1) İsmail Gaspıralı’nın Ziraat Hakkındaki Görüşleri
Tarım bir ülke için değeri bilinirse büyük bir nimettir. İsmail Gaspıralı “Aman Oğlum” şiirinde çiftçinin elindeki toprağı işlemesini ve bu toprağın değerini bilmesini, bu toprağın her nimeti vereceğinden bahsetmektedir. Biz yüzyıllar boyu atalarımızdan gelenekle toprak anaya insanoğlu olarak hep değer vermişiz. Elbette toprağa değer verirsek biz toplum olarak kendimize yeter ve dışarıya bağımlılığımız büyük ölçüde azalır.
Sarı, İsmail Gaspıralı’nın görüşüne göre kalkınma ve ilerleme her milletin ve coğrafyanın hususi şartlarına göre olduğundan bahsedip İslam dünyasında zanaat ve ticaretin yaygın olmadığını, Müslümanların buna alışık olmadığı, kalkınmaya ziraattan başlanması gerektiği görüşüne yer vermiştir.[4] Tabii ki ziraat yaygınlaşmazsa ticaret ve endüstriyel faaliyetlerin ilerlemesi mümkün değildir, bunu bir zincirin halkaları gibi düşünmeliyiz. Bugün eğer bazı ülkeler ticaret ve sanayide gelişmişlerse bunu kesinlikle tarımsal faaliyetlerinin gelişmesine borçludur. Ercilasun, Gaspıralı’nın görüşüne atfen her ülke elindeki imkânla işe başlamak zorundadır.[5] Nitekim Türkiye Cumhuriyeti de öyle yapmış, önce ziraati geliştirmiş, sonra sanayiye geçmiştir. Bir ülkenin kalkınmasında tarım öncelikli koşuldur. Ülkelerin kalkınmasında üretimin tüketimi karşılaması için tarım geliştirilmeli, teknolojik metotlara göre toprak işlenmeli, halk kendi kendine yetinmelidir.
Seydahmet, eserinde İsmail Gaspıralı’nın ziraatin sanayi ile iç içe olduğundan ziraatin sanayi, sanayinin de ziraat ile desteklenmesi gerektiğini şu husus ile bahseder:
Memalik-i İslamiye’nin terakkisi ve kesbi iktidarı acelece temin edilmek için en iptida lazım olan zirai terakkisidir. İlim ve usulü ziraatın intisar ve tatbiki tahsili sanayi gibi ağır değil. Bas sermaye olan toprak mevcut. Bu halde ancak yol ve yollar inşası iktiza eder ki, bu da çaresiz bir şey değildir. Ticareti hariciye nazarında ehemmiyeti sınaiyesi pek az olan Maveraünnehri, hiç sanayi olmayan Mısır’ı bizzat ziyaret ederek ziraat sayesinde kara toprakların avuç sarı altına tahvil edildiğini ve intizamsızlığa bakmayıp servet-i ummiyelerin tezayüdünü müşahede ettik. Doğrudur, ziraata sanayi ve fabrikatörlükte ilave olunursa daha güzel olurdu. Lakin bunun için zaman ister. Terakkiyatı ziraiye ise az zamanda vücuda getirilebilinir.[6]
Yukarıda bahsedildiği gibi tarım sanayi ile desteklenirse buna ilaveten sermaye tedarik edilirse ülkenin ilerlemesi ve de kalkınması çok yerinde olur. Bahsi geçen tarım metodu ise ilkel değil aksine ileri çağdaş metotlarla bilim ve teknolojiye uygun olarak yapılmalıdır. Günümüzdeki çoğu ilerlemiş batı ülkeleri tarım metodunu etkili yüksek teknoloji ve ileri düzeyde bilgi sayesinde yapmaktadırlar. Buna en iyi örnek Hollanda’ya yer verilebilir. Lale soğanının anavatanının Osmanlı döneminde Anadolu toprakları olmasına rağmen Hollanda bunu almış, geliştirmiş ve dünyada en önde gelen lale üreticisi ülke konumuna gelmiştir. Üstelik Hollanda’nın sadece lale üretiminden elde ettiği yıllık gelir Türkiye’nin tüm tarımdan elde ettiği yıllık gelirden kat kat fazladır.
Bir toplum ya da ülkelerde tarımı ve tarımın verimliliğini etkileyen en önemli unsur bulunduğu coğrafyanın özellikleridir. Bir yerin dağlık olması, sulamanın verimli olması, verimli ovaların bulunması tarımsal ürünlerin yetişme tarzını etkilemektedir. Özdil’e göre:
Gaspıralı Müslüman-Türk topluluklarının ekonomik temelleri genel olarak tarıma dayalıdır. Gaspıralı gelişmiş milletlerin en önemli özelliği olan sanayi ve ticarete hak ettiği yeri vermekle beraber toplumun kendine özgü coğrafi yapısı itibariyle hem daha hızlı hem de toplumun tasarrufunda bulunmasından dolayısıyla modern tarımsal faaliyetleri desteklemektedir.[7]
Gaspıralı’nın bahsettiği tarım bizim can damarımızdır. Bu can damarı eğer sanayi ve ticari unsurlarla desteklenmezse ilerlemek mümkün olmayabilir. Bir ülke tarımda kendine yetmezse hep dışarı bağımlı kalır, bu da o ülke için ekonomik bağımsızlığı büyük sıkıntı arz eder. O yüzden ziraatte çağdaş bilim metotları uygulanmalı ve bunlar geliştirilmelidir.
2) İsmail Gaspıralı’nın Endüstri hakkındaki Görüşleri
Sanayi bir hammaddenin işlenip bir ürün olarak kullanılması durumudur. Gaspıralı, o zamanki şartlarda endüstrinin insan yaşamında öneminden ve bunun yaşam biçimini, gelişmeyi önemli ölçüde şekillendirdiğinden bahsetmiştir. O zamanın şartlarında endüstri henüz yeni gelişmeye başlamış endüstri sistemine geçiş yapmayan ülkelerde ise zanaat sistemi uygulanmaktaydı. Bir ülkedeki yeraltı ve yerüstü kaynakları ne kadar çok olursa olsun onlar işlenmedikçe değersiz kalırlar. Batı sanayi inkılabına geçtiğinde hammadde ihtiyacı büyük önem arz etmiştir. Bu büyük pazar ihtiyacı doğurmuş ve sömürgeciliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hammadde ihtiyacı yüzünden üçüncü dünya ülkeleri hedef haline gelmiştir.
Ercilasun, eserinde İsmail Gaspıralı’nın belirli sermaye birikiminden sonra sanayiye geçilmesi gerektiği ve yabancı sermayeye itiraz ettiği görüşünü savunmuştur. Sermayeden önce bilgi ve donanım gerekir ve de bunun eğitimi yeterli düzeyde verilmelidir.[8] Ercilasun eserinde İsmail Gaspıralı’nın önce eğitimin kalkınması gerektiği eğitim kalkınırsa sanayinin kalkınmasının mümkün olabileceği görüşüne yer vermiştir. Nitekim Türkiye’nin ulusal Kurtuluş Savaşı’nda da bu böyle olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk önce eğitime önem vermiş, sonra sanayi kalkınması için önemli atılımlar yapmıştır.
Ekiz’e göre Gaspıralı’nın iş ile ekonomik değişimi ve modern dönemde ortaya çıkan yeni ekonomik hali analiz ettiğinden bahsedip buharın makinede kullanımı ile birlikte el emeğinin yanında makine de bir üretim aracı olarak ortaya çıkmıştır.[9]
Akpınar, Gaspıralı’nın görüşüne eserinde şöyle yer vermiştir:
Başka milletlerin şubelerine nispet edildikte (karşılaştırıldığında) ve bunlarda mevcut alat-ı sanaiye (sanayi aletleri), her yerde makbul ve muteber eşya-yı ticariye ve emtia (ticaret mal ve ürünleri) karsısında, o bizim bakır kumganlar (ibrikler), kumız tustuganları (kımız kâseleri), renkli palaslar (kilimler), gümüş kuşak ve hançerler hiç mesabesinde (derecesinde) kalıyorlar idi. Mesela Polak (Polonya) ve Latıs(Litvanyalı) şubelerinde gösterilen bir masina (makine), bizim yüz ustanın el işinden daha ziyade iş ve fayda çıkardığı, pek az bir mülahaza (düşünme) ile anlaşılmakta idi. Enzar-ı ibretle (ibret gözüyle) bakıldıkça, dünya işlerinde, kar ve kespte (iş ve kazançta) cümle milletlerden geride kaldığımız, serginin lisan-ı halinden zahir (hal dilinden belli) idi.[10]
Sanayi inkılabından sonra el emeği ürünlerinin yerini buharlı makine sistemi ile üretilen ürünlere bırakmıştır. Tabii bu da zanaat sistemi ile geçinen toplumların iktisadi olarak zayıflamasına neden olmuştur
Pınarer, Gaspıralı’nın İstanbul’da bulunduğu sırada şu sözünden bahsetmiştir:
Türk unsuru haricindeki unsurlarını Türkiye’nin zenginliğini istismar ettikleri, Türk’ün sanayi ve ticaretten uzak kaldığı ve memur olma hastalığı içinde olmasıydı.[11]
Yukarıdaki bahsi geçen durum Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde geçmektedir. Osmanlı’ya düşman olan güçler hammadde ihtiyacını Osmanlı’yı sömürerek gidermeye çalışmışlardır. Bu da Osmanlı ekonomisini büyük ölçüde zayıflatmış hatta bu devletin en önemli çöküş nedenlerinden biri olmuştur. Bu sömürü sadece Osmanlı Devleti’nde değil aynı zamanda Türkistan ya da Müslüman coğrafyasında da olmuştur. Seydahmet’e göre İsmail Gaspıralı’nın bahsettiği şu hususa değinmek mümkündür:
Alem-i İslamiyet’in düşkünlüğüne bir derece Amerika kıtasının keşfi sebep olmuştur zannederim: Şark ve garbın eski yol ile ticaretinde memalik-i İslamiye umum kervansaraydı, büyük istifadeler ediyordu. Amerika’nın keşfi deniz ticaretine, deniz yollarına meydan açık memalik-i İslamiyeye sekte ve durgunluk getirdi: bununla beraber Avrupa’da makinacılık terakki edip bizim eski usul tezgâhların emteası derece derece pazarlardan çekilip fabrika imalatı meydan aldı, galebe çaldı. Bu haller inkâr olunamaz lakin bizleri yıkan, düşüren yalnız bu olmasa gerektir. Belki daha ziyadesi fena adetlerimizde, evham ve türlü hurufattan ileri gelmiştir.[12]
Yukarıdaki bahsi geçen alıntıda pek çok devletler ve toplumların sonunu getiren ya da zayıflatan Coğrafi Keşifler ve Sanayi İnkılabından bahsedilmektedir. Amerika kıtasının keşfi ile pek çok sanayi ürünleri farklı pazarlara yönelmiş ve ticaret rotaları değişmiştir. Bu da el emeği ile geçinen zanaatkârlar için sıkıntı olmuş ve üretilen ürünler elde kalmıştır. Çünkü sanayi veya fabrika ürünleri üretimi çıkışlı ürünler ucuz ve hızlı idi, bu da ürünlerin pazarlara hızla yayılmasına imkân sağlıyordu. Coğrafi Keşifler ile eski ticaret yolları önemini yitirmiş, İslam coğrafyasının üretimi durgunlaşmış ve bunu sekteye uğratmıştır. Bunun nedeni de o zamanın şartlarına uyum sağlayamamak, o şartları güncelleyememekten kaynaklanmaktadır. Bunun temeli de o dönemki medreselerde pozitif ilimlerin ihmal edilmesidir. Eğer bir ülkede eğitimde pozitif ilimler ihmal edilirse sadece dini eğitime yer verilirse o toplum ya da devlet kendini güncelleyemez, bu da çağdaş dünyaya ayak uyduramamasına neden olmaktadır. Zaten Osmanlının çökmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma nedeni kendimizin çağdaş uygarlıktan ve eğitim seviyesinden geri kalmamızdır. Özdil eserinde Gaspıralı’nın şu hususundan çok güzel bahseder:
Gaspıralı, toplumsal bağımsızlık için ekonomik bağımsızlığın en önemli unsurlardan biri olduğuna dikkat çekmektedir. O’na göre politik egemenlik elde etmek ekonomik canlanmaya bağlıdır. Farklı alanlardaki endüstriyel faaliyetlerde etkili olamayan toplumların yabancıların boyunduruğa altına gireceklerini iddia etmektedir. Ayrıca ekonomik özellikleri bünyesinde barındırmayan milletlerin zamanla çöküş sürecine gireceğini de ileri sürmektedir. Gaspıralı ekonominin ne denli bir önemi haiz olduğunu belirtmek için “kanlı savaş” ile “kansız savaş” olarak adlandırdığı geçim savası ayrımını yapmaktadır. Ona göre kanlı savaş top, tüfek ve kılıçla olan savaştır. Bu savaşlarda topluluklar her ne kadar çok zayiat yerse de zamanla kendilerini toparlayıp eski hallerine dönebilmektedirler. Buna mukabil kansız savaş olarak isimlendirdiği ticaret ve geçim savaşlarının bir iki ayda bitmeyip yüzyıllar boyu sürdüğüne dikkat çekmektedir. Kanlı muharebenin asli unsurları olarak silah, top, ateş ve kılıç gibi teknik elemanlarına karsın kansız muharebenin en büyük silahı olarak sanayi, hüner ve bilimi görmektedir. Kansız savaşların kanlı savaşlardan daha etkili olduğunu da iddia eder. Çünkü kanlı savaşlarda savaşan kesim toplumun belirli bir bölümünü oluşturmasına karsın ticaret savaşlarında tüm toplum istese de istemese de bu muharebenin bir parçası haline gelmiştir.[13]
Yukarıdaki bahsi geçen durumda önce toplumsal bağımsızlık, ardından ekonomik bağımsızlık gelmelidir. Günümüz dünyasında artık cephe savaşları yerini ekonomik savaşlara bırakmıştır. Bazı ülkeler, bir ülke ile askeri anlamda mücadele etmek yerine ekonomik ambargo uygulayarak kansız savaş örneğini sergilemektedir. Bazı güçlü ülkeler gelişmesini istemediği ülkelerin para sistemlerine müdahale edip ekonomilerini çökertebiliyorlar. Bunun en iyi örneği ABD, günümüzde bazı ülkelere ekonomik ambargo uygulamakta ya da para, borsa sistemlerine müdahale etmektedir. Kanlı savaşta kullanılan askeri teçhizatlar ve teknoloji bellidir lakin kansız savaşta en büyük silah sanayi, sermaye, bilim ve teknolojidir. Kansız savaşta bütün toplum bundan etkilenirken diğerinde bir kısmı etkilenmektedir. Kanlı savaşın etkileri kısa sürerken kansız savaşın etkileri yıllar boyu sarsıcı bir şekilde sürer. O yüzden ekonomi sağlamlaştırılmalı, bunun için de eğitime önem verilmelidir. Bir toplum çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması için modernleşme çok önemlidir. Eskiden babadan kalma yöntemler yerine çağdaş ileri metotlar tercih edilmelidir. Örneğin el ya da güç gerektiren yöntemler yerine kolay hızlı teknolojik yöntemler daha uygundur. Özdil’e göre:
Gaspıralı, toplumsal birlik Fikrine göre bir milletin gelişmesi ve çağdaş medeniyet seviyesini yakalaması için toplumun temel kurumlarının modern çağın gereklerine göre yeniden inşa edilmesini gerekli görülüyordu. Bu bakımdan medeni bir millet olmak için ortaçağ üretim anlayışı ve zihniyetinden sıyrılarak hem gelişmiş ziraat yöntemlerini uygulamak hem de özellikle sanayi kollarına nüfuz etmek şarttı.[14]
Sanayide güçlü olmak istiyorsak bizler eğitime gerekli desteği vermeliyiz. Bu da ülkemizde mesleki eğitim veren okullar ya da meslek liselerine gereken önem verilirse mümkün olabilir. Almanya’ya bakarsak bu ülkede mesleki eğitim veren okullar çok değerlidir, o yüzden Almanya sanayide önde gelen ülkeler arasındadır. Lakin ülkemizde tam tersi meslek liseleri gereken değeri kazanamamış, boş beyhude okullar olarak görülmektedir.
Türkiye’de en fazla ağırlık hizmet sektörüne verilmektedir. Elbette sanayinin de belli işgücüne ihtiyacı vardır, bu da kalifiyeli eleman yetiştirilerek mümkün kılınabilir. Batı toplumlar sanayi sektörüne ağırlık verdiği için gelişmiş olan ülkeler arasında yer almaktadır. Türkiye de gerekli önemi sanayiye vermeli, bunun için de mesleki eğitim veren okulların eğitim seviyesini yükseltmelidir. Bunun için de eğitim veren okullar ile sanayi sektörü arasında verimli işbirliği olursa faydalı olur.
3) İsmail Gaspıralı’nın Ticaret Hakkındaki Görüşleri
Ticaret, bir mal ya da eşyanın belirli bir bedel karşılığında alınması veya satılmasıdır. Ticaretle uğraşan bir ülke bir malın alım satımından kâr ediyorsa, bunun toplum ekonomisine de katkısı büyük olur. Akpınar, Gaspıralı’nın ticaret hakkındaki görüşüne eserinde şöyle yer vermiştir:
Ticaret meydanı olan Avrupa ve Amerika kıt’aları izlenir, aranılırsa hiçbir beldesinde Müslüman taciri bulunmaz; bulunduğu takdirde müstesna kabilinden olur (ancak bir istisna olabilir). Şarklı tacire rast gelinirse ya Ermeni’dir, ya Rum’dur, ya Yahudi’dir, ya Hindu; lakin Müslüman değildir! İşbu Mısır’da yirmi kadar Hint mağazaları var; güzel ticaret ediyorlar; ama hiçbiri Müslüman ticarethanesi değildir. Bizim Kazan’da ve Bakü’de her milletten tacir ve misafir bulunur; ama Hintli yaki (veya) Mısırlı bir Müslüman tacir görülmez. Memalik-i hariciyede iş göremediğimiz sarf-ı nazar (dış memleketlerde is yapamadığımız bir yana dursun), kendi vatanımızda dahi aciz kalıyoruz. Turan ve İran’ın, Osmanlı ve Mısır’ın, mağribin ve Hind’in ticaret-i mahalliyesi (yerel ticareti), alış-verişi yine ecnebilerin elindedir.[15]
Müslümanlar olarak gereken önemi ticarete vermemiştir. Eskiden tüccarlara bakıldığında ticaretin hep Rum’un, Ermeni’nin veya Yahudi’nin elinde olduğu görülmektedir. Osmanlı’da Türklerin bir kısmı ordu için gereken askeri gücü oluştururken geri kalanlar ise ilkel yöntemlerle ziraat ile uğraşan kesimden oluşmuştur. Üstelik Osmanlı döneminde kapitülasyonların olması da devletin iktisadi durumunu bayağı yıpratmış ve ticaret yabancıların eline geçmiştir. Ercilasun, Gaspıralı’nın, yabancı sermayeye itiraz ettiğini, Osmanlı ülkesindeki kapitülâsyonların zararlı olduğunu söyler.[16] Abdirashidov, yabancıların elindeki ticaretin durumundan şöyle bahseder:
Eğer ehl-i Türkistan gözünü açarak dünyaya bakmazsa, gaflet uykusundan uyanmazsa, bilmediklerini anlayıp, bilmeye gayret etmezse, din ya dünya mal ve zenginlik, hüner ve ticaret diğer halkların eline geçmesi kesindir. Bu durum ise tüm inkırazın başlangıcıdır. Bir kişinin işi iş olmazsa ticaret ve sanayi makbul ve itibarlı olmazsa dünyada ne yapar ki?[17]
Türkiye, gerekli önemi vermezse başka halklar Türkiye’nin yapması gereken ticari faaliyetleri yapar, nerde, ne hata yapıldı gibi söylemler üretilmekten öteye geçilemez. Toplum içinde değerli cevherler olup bu cevherleri insanlar arasından çıkarabilecek güce sahiptir. Bu da eğitimle olur ve eğitimin önemli amaçlarından birisi işini gelecek insan yetiştirmektir. Yetişen her insan topluma faydalı olacak ve millet ekonomisine büyük katkılar sunacaktır. Türk dünyası kendi içinde yapacağı ticaret ile Turan ülkelerini kalkındırmak için büyük katkılar sunacaktır. Türk dünyasının büyük bir ticaret hacmi ve kapasitesi var, önemli olan bu kapasiteyi dengeli bir şekilde kullanmaktır. Bunun içinde sıkı bir işbirliği ve diplomasi gerekmektedir.
4) İsmail Gaspıralı’nın Kalkınma Hakkındaki Görüşleri
Kalkınma bir ülkenin toplumsal ekonomik yapısını geliştirme ve çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma durumudur. Bir ülke kalkınmak için her alanda ileri olmalı, ülkenin alt yapısı, üst yapısı, yolları, refah düzeyi gelişmiş olmalıdır. Ercilasun, Gaspıralı’nın Terakki meselesi maarifin terakkisine, maarifin terakkisi de ulemâ ilerlemesine tevakkuf etmektedir görüşüne yer vermiştir. Ercilasun, bunu şöyle açıklamıştır:
Önce âlimler çoğalacak, ilerleyecek; onlar maarifi ilerletecekler ve maarif bütün memleketi kalkındıracak. Bugün de geçerli olan bu düstur, İsmail Gaspıralı’nın başlıca gayesi hâline gelmiş ve ömrünün uzun senelerini o, bu işe vakfetmiştir.[18]
Önce eğitim hep diyoruz ya, önce öğretecek insan yetiştireceksin, sonra öğretmen herkesi bilgilendirecek ve öğretecek milleti kalkındıracaktır. Bu bizim için çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak bizim hedefimiz olmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk de bu uğurda hayatının adamış ve Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ülkemizi çağdaş medeniyetler seviyesine taşımaya çalışmıştır. Gaspıralı, eserinde kalkınma ile ilgili şuna değinmiştir:
Buyrun ister Paris’e, ister Londan’a ister diğer bir merkez-i medeniyet olan şehrin birine fikren sayâhat edelim. Meselâ London’a varmış olalım London’da ne göreceğiz? Dağlar gibi 5-6 kat kârgir binalar mı, cesim temür köprüler mi? Yer dibinden Femza nehri altından yapılmış temür yolları mı? 5-10 bin amele işleyen fabrikaları mı? Hükümdar sarayları gibi olan mektepleri mi? Âleme umur-ı siyâset ve adalet mümünesi hesab olunmuş meb’üsan-ı divanhanesi parlementoyu mu göreceğiz? Hayır. Yalnız bunlara, aşikâre asar-ı, medeniyete dikkat eder isek ve maişetinin iç yüzüne dikkat etmez isek, bir şey anlayamayız. Ancak kudretlerine akıllarına şaşıp kalacağız. Maişetinin iç yüzüne dikkat edelim. İşte beş yüz bin liralık bir kargir bina. Yalnız içerisini ziynetlemiş mermer, ipek, billur, çini, fafüru akçeye tebdil olunur ise, şark ticaretine büyük bir sermâye olabilir.[19]
Gaspıralı’nın yaptığı Avrupa gezisinde herhangi bir batı ülkesindeki yapılan kalkınmanın dış görünüşüne değil, iç yüzüne bakılmasını istiyor. Batının bunu yaparken nasıl yaptığını iyi taraflarına bakılmasını gerektiğini dile getirmektedir. Batı bu kalkınmayı eğitime borçludur verilen iyi bir eğitim de çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırır. Kalsın eserinde Gaspıralı’nın Bahçesaray’da yaptıklarından şöyle bahsetmiştir:
En basit iktisadi ve ticari bilgiden yoksun kalan bu insanların kendi maddi kalkınmalarını sağlayarak varlıklarını korumalarını olanaklı görmeyen İsmail Bey bu amaçla Bahçesaray’ın Kaymaz-Ağa semtinde yeni usul bir okul açarak eğitime başlamıştır. İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’da açtığı Usul-i Savtiyeveya diğer adıyla Usul-i Cedid Okulu Rusya Müslümanlarının eğitim sisteminde dönüm noktası olmuştur.[20]
İsmail Gaspıralı, Bahçesaray’da belediye başkanlığı yaparken bulunduğu yerin kalkınmasına büyük önem vermiştir. Belediye başkanlığının yanı sıra eğitime gerekli önemi vererek okullar açılmasını sağlamıştır. Abdirashidova, eserinde Gaspıralı Türkistan halkı için şunu söylemiştir:
Türkistan halkı bağımsızlığını kaybettiği gibi mali seviyesini ve maddi rahatını dahi kaybedebilir. Eğitimsizlik, bilgisizlik ve bunların meyvesi olan gaflet ile Türkistanlılar bağımsızlığını kaybettiği gibi zaman geçtikçe yine şu gaflet ile mali mutluluk ve rahatını, sosyal güç ve nüfuzunu kaybetmek ihtimali vardır.[21]
Eğer bir ülke iktisadi anlamda bağımsızlığını kaybederse ve dışarıya bağımlı olursa milli bağımsızlığını da kaybedebilir ve bu da halkın mutluluk, refah seviyesini düşürür. Osmanlı’da da böyle olmuştu, kapitülasyonlar devletin ekonomik durumunu yıpratmış, devlet dışarıya bağımlı hale gelmiştir. Ardından Osmanlı Devleti yüklü borç alır ve bu borçları ödeyemeyince batılılar tarafından Duyun-i Umumiye teşkilatı kurulur. Bu teşkilat devletin tüm gelirlerine el koyar ve devlet iyice dışarıya bağımlı hale gelir. Bu borçlar Lozan Antlaşması aracılığı ile cumhuriyetin ilanından sonra aradan yıllar geçtikten sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal zamanında ödenmiştir.
Toplumdaki bireylerin ihtiyaçları hiçbir zaman bitmez ve bu ihtiyaçların karşılanması için en önemli şey toplumun kalkınması ve refah seviyesinin yükseltilmesi ile mümkündür. İdeal bir ülke oluşturmak zordur ve bunun zorluğu yöneticilerin ne yapmak istediklerinde yatar. İsmail Gaspıralı “Darürrahat Müslümanları”[22] isimli eserinde böyle ideal ülkeye örnek vermiştir. Bu eserde yaşayan halkın eğitim seviyesinin ve toplumun refah seviyesinin iyi olduğundan bahsediyordu.
Sonuç
İsmail Gaspıralı’nın o dönemin şartlarında iktisat hakkında söylemiş olduğu görüşleri dikkate değer alınmalıdır. Eğer bir ülkenin iktisadi durumunun iyi olması için en evvela eğitimin iyi olması gerekir. Eğitim seviyesi iyi olursa ülkenin ekonomisi de gelişir.
Bir ülkede ilk olarak vazgeçilmez olan tarım sektörüdür. Bu sektörde üretim tüketimi karşılarsa tarımda dışarı bağımlı olmaz ve kendi kendine yeter. Tarımda çağdaş metotlar uygulanmalıdır. Batının modern yöntemlerinden için uygun olan alınmalıdır. Tarımda yerli tohumlar kullanılmalı, yerli makineleşme kullanılmalıdır. Çiftçiler tarım konusunda devlet tarafından desteklenmelidir ve onların ürettiği ürünlerin pazarlanması konusunda yardımcı olunmalıdır. Tarım metotlarında da çiftçiye çağdaş tarım metotları konusunda eğitim verilmeli ve onların bilgi bakımından donanımlı olmalarına yardımcı olunmalıdır.
Endüstride en önemli güç sermaye, hammadde ve insan gücüdür. Kendi yeraltı ve yerüstü kaynaklarını etkin bir biçimde işlemeli ve üretilmelidir. Devlet girişimcileri desteklemeli, onlara belirli düzeyde sermaye desteği sağlamalıdır. Gerekli kalifiyeli insan gücü için eğitim şart olup bu konuda mesleki eğitim veren okullar desteklenmelidir. Yerli sanayi teşvik edilmeli, yerli üretim için de gerekli destek verilmelidir.
Ticaret hususunda ise ihracat ve ithalatta dengeli bir şekilde hareket edilmeli, açık oluşturulmamalıdır. Ticari malların dışarıdan gelen ürünler karşısında değer kaybetmemelidir. Gümrükten geçen ürünlerde ise konan vergiler dengeli bir şekilde olmalı, iç piyasadaki ürünlerin dengesini bozmamalıdır. Ticaret konusunda da gerekli eğitim verilmeli, kalifiyeli insan gücü yetiştirilmelidir.
Kalkınma konusunda ise bir ülkenin refah düzeyi yükseltilmelidir. Bunun sonucunda o ülke çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşır. Bir ülkenin kalkınması için de yöneticilere büyük görev düşmektedir. Toplumun ihtiyaçları gözetilmeli, halkın refah düzeyi yükseltilmelidir. Toplumun refah düzeyi yükselirse devlet daha güçlü olur.
KAYNAKÇA
ABDİRASHİDOV, Zaynabidin (2014), “İsmail Gaspıralı’nın Türkistan Tarihi Üzerine Düşünceleri ve Tercüman’daki Tarih-i Cedide-i Türkistan Yazıları”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, Cilt:11, Sayı:4,Ankara: Ankara Üniversitesi.
AKPINAR, Yavuz. (2008), Gaspıralı Seçilmiş Eserleri: 2/ Fikri Eserleri, İstanbul: Ötüken Neşriyat Yayınları.
Geniş Bilgi için Bkz. İsmail Bey Gaspıralı Belgeseli I-IV (TRT),
http://www.youtube.com/watch?v=CcbIvYgxiHI, 2014.
EKİZ, Volkan (2001), “Alternatif Bir ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ Çözümlemesi Denemesi”, Boston, http://ismailgaspirali.org/yazilar/ekiz.htm, E.T. (16.12.2019).
ERCİLASUN, Ahmet, Bican (1991), “İsmail Gaspıralı’nın Fikirleri”, Akmescit, http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/abercilasun.htm. E.T. (15.12.2019).
EROĞLU, Nazmi (2013), Ütopyalar Işığında Gaspıralı’nın Darürrahat Müslümanları, İstanbul: Bilge Kültür Yay.
GASPIRALI, İsmail (1885), Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene, İstanbul: Ötüken Neşriyat Yayınları.
KALSIN, Berrin (2014), “İsmail Gaspıralı ve Tercüman Gazetesi”, Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2. Ankara: Beykent Üniversitesi.
KIRIMER, Seydahmet Cafer (1996), Gaspıralı İsmail Bey, (Haz.: Ramazan Bakkal), İstanbul: Avrasya Bir Vakfı Yayınları.
KIRIMLI, Hakan (2001), “İsmail Bey Gaspıralı”, http://www.ismailgaspirali.org/?page_id=4, (E.T: 06.12.2019).
ÖZDİL, Muhammed (2009), İsmail Gaspıralı’nın Din ve Toplum Anlayışı, Akdeniz Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Isparta.
PINARER, Ataalp Kadir (2014), İsmail Gaspıralı ve Kırım Tatar Milli Hareketi, İstanbul: 72 Tasarım.
SARI, İbrahim (2016), Türk Dünyası ve İsmail Gaspıralı, Antalya: Net Medya Yay.
[*] Kastamonu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi.
[2]Geniş Bilgi için Bkz. Yönetmen Zafer Karatay, İsmail Bey Gaspıralı Belgeseli I-IV (TRT), http://www.youtube.com/watch?v=CcbIvYgxiHI, 2014.
[3] Hakan Kırımlı, “İsmail Bey Gaspıralı”, http://www.ismailgaspirali.org/?page_id=4, (E.T: 06.12.2019).
[4] İbrahim Sarı, Türk Dünyası ve İsmail Gaspıralı, Antalya: Net Medya Yay., Antalya, 2016, s. 79.
[5] Ahmet Bican Ercilasun, “İsmail Gaspıralı’nın Fikirleri”, Akmescit, 1991, http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/abercilasun.htm. E.T. (15.12.2019).
[6] Cafer Kırımer Seydahmet, Gaspıralı İsmail Bey, (Haz. Ramazan Bakkal), Avrasya Bir Vakfı Yay., İstanbul, 1996, s. 176, 177.
[7] Muhammed Özdil, İsmail Gaspıralı’nın Din ve Toplum Anlayışı, Akdeniz Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2009, s. 49
[8] Ercilasun, a.g.e.
[9] Volkan Ekiz, “Alternatif Bir ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ Çözümlemesi Denemesi”, Boston, http://ismailgaspirali.org/yazilar/ekiz.htm, E.T. (16.12.2019).
[10] Yavuz Akpınar, Gaspıralı Seçilmiş Eserleri: 2/ Fikri Eserleri, Ötüken Neşriyat Yayınları, İstanbul, 2008, s. 421.
[11] Ataalp Kadir Pınarer, İsmail Gaspıralı ve Kırım Tatar Milli Hareketi, 72 Tasarım, İstanbul, 2014, s. 84.
[12] Kırımer, a.g.e., s. 136.
[13] Muhammed Özdil, a.g.e., s. 52.
[14] Muhammed Özdil, a.g.e., s. 49.
[15] Akpınar, a.g.e, s. 360.
[16] Ercilasun, a.g.e.
[17] Zaynabidin Abdirashidov, “İsmail Gaspıralı’nın Türkistan Tarihi Üzerine Düşünceleri ve Tercüman’daki Tarih-i Cedide-i Türkistan Yazıları”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, Cilt:11, Sayı:4,Ankara Üniversitesi, Ankara, 2014 s. 322.
[18] Ercilasun, a.g.e.
[19] Sarı, a.g.e., s. 97.
[20] Berrin Kalsın, “İsmail Gaspıralı ve Tercüman Gazetesi”, Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2., Beykent Üniversitesi, Ankara, 2014, s. 100.
[21] Abdirashidov, a.g.e., s. 326.
[22] Nazmi Eroğlu, Ütopyalar Işığında Gaspıralı’nın Darürrahat Müslümanları, Bilge Kültür Yay., İstanbul, 2013.