İSMAİL GASPIRALI’NIN YAYIMLADIĞI İLK “MECMUALAR”: TONGUÇ, ŞAFAK
Viktor Yuriyeviç GANKEVİÇ-Yavuz AKPINAR
Özet:
Makalede İsmail Gaspıralı’nın Tonguç ve Şafak mecmualarını çıkartma süreci anlatılmakta ve onun ilk gazetecilik teşebbüsleri, tecrübeleri açıklanmaktadır.
Gankeviç tarafından Rus arşivinde bulunan Tonguç ve Şafak’ın metinleri ilk defa yayımlanmaktadır. Tonguç’un iki ayrı baskısının olduğu tespit edilmiştir. Şafak’ın elde edilen metni ise eksiktir.
Tonguç ve Şafak dergilerinden, İsmail Gaspıralı’nın 1883’te Tercüman gazetesini çıkarmadan önce ne gibi düşüncelere sahip olduğunu öğrenebiliyoruz.
The first periodicals published by Ismail Gaspiralı : Tonguc, Safak
In this article Ismail Gaspıralı’s publication process of Tonguc and Safak periodicals is mentioned and his first journalism attempt, experience are also explained.
Readings in Tonguc and Safak which were found by Gankevic from the Russian archives are published for the first time. It is determined that Tonguc has two different editions. The obtained text of Safak is incomplete.
From Tonguc and Safak periodicals we are able to learn what kind of opinions Ismail Gaspıralı had before he published Tercuman in 1883.
Anahtar Kelimeler – Key Words:
İsmail Gaspıralı, Kırım Basın Tarihi, Kırım, Tonguç, Şafak, Türk Matbuatı, Rusya Müslümanları
Ismail Gaspıralı, Crimean Press History, Crimea, Tonguç, Şafak, Turkish press, Russian Muslims
*
İsmail Gaspıralı’nın 1883’te
Tercüman’ı yayımlamadan önce, 1881 yılından itibaren bazı “broşürler”, diğer bir deyimle sayfa sayıları birbirinden farklı, bir nevi “süreli yayınlar” (aşağıdaki metinden de anlaşılacağı gibi kendisi bunlara “mecmua” demektedir) bastırdığı bilinmektedir. Bunların, -aşağı yukarı- isimleri belli olmasına rağmen, şimdiye kadar ancak birkaçı elde edilebilmiştir.
Bir süreden beri İsmail Gaspıralı ve Kırım Türk kültürü üzerinde yaptığı değerli araştırmalar ile dikkati çeken V. Yu. Gankeviç, Gaspıralı’nın yayın faaliyetleri hakkında birçok yeni arşiv belgesine ve bu “mecmua”lardan
Tonguç’un tamamı ile
Şafak’ın iki sayfasına ulaşabilmiştir.
[1] Onun, yakında bölümümüz dergisinin 14. sayısında yayımlanacak
“Kırım-Tatar Basın Tarihi Üzerine Yeni Malzemeler” adlı makalesinde de belirtildiği gibi
Tonguç’un bir nüshası Tataristan Cumhuriyeti Millî Arşivinde bulunmaktadır. Bu eserin dili üzerine de Doç. Dr. A. R. Rahimova bir bildiri sunmuştur.
[2]Yazarına şahsen müracaat etmemize rağmen bu bildiriyi elde edemedik. Bu arada Zühal Yüksel’in de “Tonğuç’un Dil ve Muhteva Hususiyetleri” adlı bir makalesi yayımlanmıştır.
[3]
Bu yeni yayınlara rağmen
Tonguç’un iki ayrı baskısının bulunduğu araştırmacıların dikkatinden kaçmıştır. Üzerinde sadece baskı tarihi olarak Yanvar [Ocak] 1881 kaydı bulunan ve taşbasma olarak gerçekleştirilen ilk nüshanın baskı yeri, yazılı değildir; ama, Yusuf Akçura’nın belirttiğine göre
“Akmescit’te taşbasmasıyla okunamayacak kadar kötü basılmıştır.”[4]
Türk Yurdu’ndaki “İstizaha Cevap” adlı yazıdaki bir dipnotta, derginin 72. sayısında “Tonguç’un fotoğrafla çıkartılmış bir suretini koymuştuk. Bugün Tonguç nüshaları gayet nadir olduğundan, Türk tarih-i medeniyeti nokta-i nazarından o resmin bir kıymeti olduğuna kaniiz” denilmektedir.
[5] Türk Yurdu dergisinin hediye olarak verdiği ilk sayfaya ait ekin, Bahçesaray’da taşbasma gerçekleştirilen ilk baskıya ait olduğu açıkça belli olmaktadır.
Bu ilk baskının elimizde ancak birinci sayfası bulunduğu için tamamının kaç sayfa olduğunu ve ikinci nüsha ile aralarında tam olarak ne gibi farklılıklar bulunduğunu bilemiyoruz.
[6] Yine de V. Yu. Gankeviç’in sözü edilen makalesinde, Tonguç’un sansürcülüğünü yapan V. D. Simirnov’un, İsmail Bey’in Tonguç’taki yazılarında bazı ifadeleri çok sert bulduğu, bu yazılarda Tatar ulemasının çok sert bir dille eleştirildiği belirtiliyor. Gankeviç’in yazısında aynen verilen bazı cümleler, elimizde olan ve metnini yayımladığımız
Tonguç’un ikinci baskısında yoktur. İsmail Bey, etrafının veya sansürün uyarıları üzerine ikinci baskıda bazı yerleri değiştirmiş olmalıdır. Bu konuya açıklık getirmek ancak
Tonguç’un birinci baskısının tam olarak elde edilmesiyle mümkün olabilir.
Dört sayfa olan
Tonguç’un ikinci baskısı matbudur. Üzerinde 8 May [20 Mayıs] 1881 / 20 C. Ahir 1298 tarihi bulunmaktadır.
[7] Tiflis’te Ziya Matbaası’nda basılmıştır. “Gazete”nin burada basıldığı, dördüncü sayfada, solda en alt satırda açıkça yazılıdır. Bazı araştırmacıların bu eseri Bahçesaray’da basılmış olarak göstermelerinin sebebi; mecmuanın sağ üst köşesinde, baskı tarihinin hemen üzerinde “Şehr-i Bahçesaray” kaydının bulunmasıyla açıklanabilir veya bu konuda verilen bilgilerin, birinci baskıya dayandığı düşünülebilir.
Tonguç 4 sayfadır ve üzerinde numara verilmeksizin “mecmua” kaydı vardır. Bunu takip eden
Şafak’ın ise en üst satırında “mecmua, numero: 2” ve aynı satırda “sayfa: 5” kayıtları bulunduğu gibi
Şafak’ın son sayfasında da sayfa numarası olarak “12” kaydı görülmektedir. Bütün bunlar
Şafak’ın sayfa itibarıyla da
Tonguç’un devamı olduğunu göstermektedir. Ne yazık ki Şafak’ın 6-11. sayfaları elimizde değildir.
Tonguç ve
Şafak’ın muhtevası, dili hakkında veya
Tercüman’ı yayımlamadan önce İsmail Bey’in düşüncelerinde, faaliyetlerinde ne gibi gelişmeler olduğu hakkında çok şey söylenebilir; ama, biz bu yorumları yapmayı sonraya bırakarak, şimdilik, okuyucularımıza bu “mecmua”ların ele geçen sayfalarının metinlerini sunmayı daha uygun görüyoruz.
* * *
Kırım’da kendisiyle görüşmemiz ve Gaspıralı hakkındaki araştırmalarda işbirliği yapma teklifimiz üzerine sayın V. Yu. Gankeviç, araştırmaları sırasında elde ettiği
Tonguç ve
Şafak’ın fotokopilerini de yayımlamamız için bize göndermiş bulunmaktadır. Bu yazıyı bir hayli bekletmek zorunda kaldık. Çünkü
Şafak’ın 6-11. sayfaları eksik idi. Sayın Gankeviç’ten bir cevap alamadığımız için
Şafak’ı bu hâliyle (sadece ilk ve son sayfası ile) yayımlamaya mecbur olduk. Çünkü, şimdiye kadar ülkemizdeki araştırmacılar tarafından görülmeyen bu “mecmua”lar İsmail Bey’in faaliyetleri ve fikirleri için değerli malzeme ihtiva etmektedir.
Tonguç ve
Şafak’ın metinlerini diline dokunmadan neşrediyoruz. Bazı dizgi hataları, yer yer metni anlamamızı engellediği gibi özellikle
Şafak’ın ilk sayfasının (s. 5) fotokopisi çekilirken, sağdan birkaç harflik kısım fotokopinin dışında kalmıştır ve bu da bazı kelimelerin okunmasını engellemektedir. Bu gibi yerlerde okuyabildiklerimizi [ ] içinde gösterdik okuyamadıklarımıza da “?” işareti koyarak tereddütümüzü belirttik.
Metinlerin bu hâliyle bile araştırmacıların dikkatini çekeceğinden eminiz.
*
* *
|
|
|
Şehr-i Bahçesaray, |
|
Sahib-i Kalem İsmail İbn Mustafa G. |
|
TONGUÇ |
|
Fi 8 (20) Mah-ı May, Sene-i Milâdiye 1881 |
|
Fi 20 Şehr-i Cemaziyelahir, Sene-i İslâmiye 1298 |
|
|
|
|
Mecmua |
|
[1/1]
[8]
SÖZ-İ EVVEL[9]
İşbu bentler ilk kalemimiz olduğundan, cem’ine “Tonguç” dedik. Edebiyatça işlenmiş ise de milletimizin lisanı terbiyeye, kavaide gelecek lisandır. Şöyle ki eğer üstadını bulup kaleme alınıp işlenir ise, şimdikine göre nice dereceler yakışıklı,
[10] ruşen ve kullanışlı olur. Bundan evvel taş basma ile işbu eser-i acizanemizi neşretmeye istemiş isek de
[11] murat hasıl olmadığından, bu def’a Tiflis’te Ünsizade hazretlerinin basmahanesinde neşretmeye karar verdik. Her taze iş gibi, bizim çolpa
[12] ve çıkımsız
[13] eserimiz dahi bir hayli müzâkerelere sebep oldu. Şöyle ki herkes kantarı aldığı kadar aşağa yukarı çekti. Maksadımız ancak bu gibidir. Çünkü başlarımızda nice vakitlerden beri donmuş kalmış miyler
[14] hareket-i fikriyeye meyleder iseler fena olmaz zannederiz. Bundan böyle her ne ki yazar isek
[15]garazımız cümle ile müzâkeredir. Meselâ; şimdiki usul yaşamamızın ıslaha muhtaç bin türlü noksanımız vardır. Ahlâkça nice türlü devalara muhtaç illetlerimiz var. İşte bunları müzakere etmeli, ıslahına, def’ine, çaresine yol aramalı. Ara sıra bunun gibi sual(mesele)leri meydana [1/2] koymak ile beraber lisan-ı Tatariye’nin işlenmesine ve irelülemesine çalışmak isteriz. Usta ve kalemkâr değil isek
[16] de vatanımızın yürüşüp gelen gençleri, kalem ve fünun erbabı, amel ve gayret sahipleri olurlar, hüsn-i zannile baltalama kalemimizi ele alıp çar açmaya
[17] niyet eyledik. Böyle oldukça kusurumuza bakılmasın! Çala çala uydururuz, deyilen gibi bizim kalemimiz odun ise de genç vatandaşlarımız odunları kalem edip cümle faydasına çalışırlar ümidindeyiz. Kendimize gelince, gösterildiği yolda cüz’i fayda edebilsek
[18]nefsimizce kemal-i mükâfat hesap ederiz.
* * *
ZİYA-Yİ KAFKASİYE
[1/2] Kışın şiddetinde güneş görünüp fakirleri kuvandırdığı
[19] gibi
Ziya’nın
[20] neşri dahi nice Müslümanları memnun eyledi. Devletimizde az çok her milletin edebiyatı, basmahaneleri ve gazeteleri olduğu hâlde biz Müslümanların ne gazetesi ve ne bir basmahanesi var idi. Amerika kiyikleri
[21] gibi cahillik deryasına dalmada idik; lâkin, üç seneden beri Tiflis zadegânlarından Saîd ve Celal Ünsizadelerin himmeti [1/3] ve gayreti ile Tiflis’te
Ziya-yi Kafkasiye[22] ile be-nam bir Tatar gazetesi neşrolunmaktadır. Bunun gibi işi meydana getirmek her ne kadar güç ve müşkül ise de
Ziya-yi Kafkasiye gazetesi kıyafet ve hurufâtça ve gazetede basıldığı bentler ve haberlerce ilerülemekte olduğu aşikâr olup genç Müslümanlar beyninde büyük memnuniyet hasıl etmiştir; velâkin şurasından korkarız ki Müslümanların ekseri gazete ve faide-i kalemiyeye çok aşina olmadıklarından nice vakitler geçinceye kadar edebiyat işi lâzımınca ilerüleyemez. Nemse, Fransız ve İngiliz gibi milletlerin binler ile gazeteleri vardır: bazı “eğlenceye” ve bazı “ticarete” ve bazı “tedris ve terbiyeye” dair ve bazı her türlü şeyden ve malûmâttan haber verir. Vatanımız Rusya’da dahi birkaç yüz gazeteler çıkar. Rus lisanından maada Polak, Nemse, Şivet,
[23] Ermeni, Yahudî lisanlarında dahi gazete vardır. Sair milletler edebiyat ve gazetecilik ilerülemesine anınçün gayret ile çalışırlar ki edebiyat ve gazete; halkın sedası ve lisanıdır; hâlinin tarifçisidir; hakkının da’vacısıdır; gözü perdeli, kulağı tıpalı olanlara büyük devadır. Bu sebeplere göre Ünsizade hazretlerinin [2/1] tuttuğu şerif ve aziz işlerinin daim memnuniyetinden maada işinin ilerülemesini her vech ile talep etmeliyiz. Bu da erbab-ı kalemin yazmasıyla, okumak bilenlerin gazeteni
[24] alıp okumak ile meydana gelebilir.
ŞÖYLE MİDİR DEĞİL MİDİR?
Ulu vatanımız Rusya iki parçadır: biri Rusya-i Avrupa diğeri Rusya-i Aziya. Rusya-i Avrupa Kafkas ve Dağıstan ile beraber on beş vilâyette (guberniyada) beş milyona kadar Müslüman vardır. Bunların ekseri Tatar-Türkî kabilesinden olup lisanları dahi yek-lisandır. Şöyle ki, tekellümde anlaşabilirler ve cümlesi için bir lisan-i edebiye kullanması güç değildir. Kazan’da yazılan bir kâğıt Orenburg’da, Şeki’de, Bahçesaray’da okunup anlaşıldığı gibi Bahçesaray’ın kalem ibaresi dahi ol taraflarda lâzımınca geçebilir; lâkin, ne yazuv biliriz ve ne okumak isteriz! Tahsilde gezerken nice vilâyetleri dolaştık ve Rusya Müslümanlarının suret-i yaşamalarını gördük. Şurası çoh teessüf olunur ve yazıklıktır ki beş-on ulemadan ve beş-on mekteb-i cedide girmiş zabitândan maadası dünyadan bî-haber olup perişan hâldedirler ve üç-dört yüz seneden beri sanatça, ticaretçe, fünun ve tedris ve usul-i geçinişçe hiçbir türlü ıslahları ve terakkileri görünmüyor. Herkes milleti ecnebi bilip vatanı kervansarâ görüp boğazı ve nefsi için bildiğine göre çalışır türtünür durar
[25]. Vatan ve millet nedir, [2/2] terakki ve ıslahiyet nedir, medeniyet ve insaniyet fâzılları nedir; hiç haberleri yok gibidir! Var ise bu hasiyetlerin hasılâtın görür idik. Üstü örtük söylemeyi biz bilmeriz. Şöyle ki bizce şimdiki usul yaşamamız üç hareketten ibaret gibidir: Çolpa çolpa çalışmak,
[26] abul kabul aşamak,
[27] vakit be vakit yuklamak! Velhasıl yaşamamız insaniyet şanınca değildir. Velâkin fena hâlimiz tasdik olunur ise noksanlarımız aşikâr olsa ıslahiyet yolları müzâkere olsa millet ilerlemesi için agniyalar ve zadegânlar ve millete muhabbeti olan zatlar yavaş yavaş gayrete gelip milletin her sırada ilerlemesine çalışırlar zannederiz.
Rusya’da beher millet ilerlemektedir. Bizlerin elimizi, ayağımızı, gözümüzü kim bağladı? Sopa ile urup başımızı kim döndürdü? Ellerimiz iş için, başımız fikir için değil midir? Devletimiz bizim ilerlediğimizi ve rahatımızı istiyor: biz Müslümanlara bunca ihtiyarlar ve (pravalar) bahşiş etmiştir; cümle divanları, mektepleri dahi açmıştır. Kendimize gelince servetkâr zadegânlarımız, agniyalarımız çoktur. Büyük sermayeli tüccarlarımız az değildir. Şöyle ki gayrete gelir isek ilerlemek için alâtımız var gibidir. On beş-yirmi sene evvel bizler gibi geride olan Latışlar,
[28] Ermeniler, Yahudiler, Karayimler aralarından şimdi nice hocalar, zabitler, nazırlar, advokatlar ve makineciler
[29] çıkabilir. Sebep ne ki bizler de bunlar gibi çalışmayak? Bize kalır ise de iptidaî hâlde Kazan, Orenburg, Ufa, Kasım Han, Nijni [2/3] Saratof, Şeki, Ejderhan, Bahçesaray gibi şehirlerin cemaatleri, mahsusî ruhsat ile bir cemiyet-i fenniye-i hayriye tertip edip sabiler mekteplerinin ıslahına, medreselerin terakkisine, yengi sanat mektepleri ve kütüphaneler açılmasına çalışmalıdırlar. Lâzım olan masârif murat olunur ise bulunacağı aşikârdır. Babalarımız, dedelerimiz bunca hayırlar etmişler, bizler zamanemizce lâzım olan beş-on mektep, beş-on kütüphane peyda edememiz mi? Bütün bütüne tükendik mi? Hükûmet ruhsatıyla, cemaat ittifakıyla cümlenin tedris ve maarifi için beher Müslüman senevî üç kapik ihsan eder ise beş milyon candan yüz elli min rubl
[30] hasıl olabilir ve bunun ile iki bin kadar adam fünun, ilim ve sanat tahsil edebilir. Bu hesapla yüz on bin nüfus Kırımlılar, üç-dört bin rubl peyda edip iki yüzden ziyade gençleri ilm-i hâlden gayri okumak yazmak, ilm-i hesap tarih ve coğrafya öğretebilirler. Söylediğimiz misillü ve gayri tedbirler ile agniyaların ihsanı ve ianesi ile akçalar tahsil edip bizlere vatandaş olan sair milletler nice mektepler kitabı ve basmahaneler ve gayri cümleye hizmet eden aletler peyda ettiler. Biz niçin edemiyoruz? Bizler insan değil miyiz? Bizler Rusyalı değil miyiz? Rusya Müslümanlarının lâzım miktarı mektepleri ve medreseleri vardır, hâlbuki usul-i tedrisçe ve nizamca ıslahata muhtaçtırlar. Mekteplerde sabiler yazı, Türkiyât, rakam göremezler. Medreselerde talebeler ulûm-i akliyeden bir fen görmezler. [3/1] Gençlerimiz ahlâk ve terbiye zımmında nüfus altında değiller. Vatanımızın, kanunların, nizamların öğrenmeye hiçbir alâtımız yoktur. Zamanemiz tedris ve sanat ve terakki zamanıdır. Bütün Avrupa’dan maada medeniyetçe geride kalan devlet-i Osmaniye’de dahi yengi
[31] usuller icat ve tertip olunup okumağı kolaylıklı ettiler ve az vakitte çok öğreteler.
[32] Bu yengi usulleri öğrenirsün
[33] fena mı olur? Büyük ve merhametli vatandaşlarımız Ruslardan nice fünun ve malûmât ve sanat öğrenebiliriz. Rusça bilmediğimiz mâni
[34] olamaz. Elinden gelen Rusça okuyup öğreneler; sairler için lâzımeli zakonları
[35] fünuna dair faydalı kitapları lisan-i Tatariye’ye tercüme edip okumalı. Ulu zamanemizi, mahabbetlü vatanımızı tanıyıp devletimize sadakatlü, cemiyetimize faidelü, kendimize rahatlu ve iftiharlu yaşayışlar yaşamalı. Velhasıl uykudan uyanmalı, etrafa bakmalı ve gayri vatandaşlarımız gibi her sırada ileri çalışmalı.
* * *
Rezanski [Ryazanski] guberniyanın hanedanlarından gaspadin Malisof Rezan’da bir büyük sanat ve teknika
[36]mektebi açılması için beş yüz bin rubl
[37] serebrovı
[38] akça vasiyet eylemiştir.
* * *
Malûmdur ki şehirler nizamnamesinin (gorodovı polojena) otuz beşimci [3/2] maddesine göre şehir meclisinin azaları (dumanın glasnıları) iki pay Hıristiyan ve bir pay gayri Hıristiyan olması şart idi. Bahçesaray’da Hıristiyan ahalisi pek az olduğundan Müslümanların talebine binaen Duma meclisinin nısfını Hıristiyan ve diğer nısfı gayri Hıristiyan yani Müslümandan olması Dahiliye Nezareti tarafından hükmolunduğu gibi şimdi bazı şehirler dahi bu imtiyazı talep ediyorlar imiş.
* * *
İbadethane yanında meyhane münasebetsiz olduğundan, kanunen kiliseden yüz yirmi arşın uzak olması şart idi. Bu kere kanunun ana dair maddesine koşma olarak Kafkaziya, namestniki
[39] veliki
[40] knyaz hazretlerinin lâyık görmesine binaen Şura-yı Devlet Meclisinin (Gosudarstvenni Sovet) hükmüne göre Müslüman ibadethanelerinde[n] ve kabristanlarından dahi meyhaneler yüz yirmi arşın uzak olacaktır. Şevketlü imparatorumuz tarafından bu yengi hükmün icrası ferman olup resmen ilân olundu. Devletimizin bunca ikramı Müslümanları saadet deryasına daldırıp ifa-yı teşekkürden aciz kıldı.
* * *
ALMAZİSTAN SEYAHATNAME’SİNİÑ MUKADDEMESİ
Günlerden bir gün sabah erken Bahçesaray [3/3] civarında Beşikdağ üstüne çıhıp seyr-i etraf, temaşa-yı bahar eylemede idim. Önümde örnekli acem halısı gibi çiçekli çöller
[41] döşenmiş. Bir tarafta kal’a harabâtı nicelerin kemalinin ve zevalinin şahidi, sanasın diyor ki:
“Bana bak, dünyaya bak”
Diğer tarafımda Kence dağı sevdiği ile iltifat eder gibi, sabah rüzgârı ile kuşların nazik sesleri karışıp Mevlâ’ya şükrâne münacatı gibi tatlı tatlı öter idi. Üzerimde dilberin ala gözleri gibi temiz ve pâk göklere çekilmiş, uzak dağın gerisinden ma’şukum uykudan kalkar gibi utanıp kızarıp semavî dilberi güneş göründü.
Önümde bahçeler deryasına batmış Tataristan şirin yüzde al yanak gibi şehir gülü Babahan sarayı gözüm önünde… Millet karağulları,
[42] dev pehlivanları gibi çifte çifte minareler asumana çekilmiş; sanırsın ki rüku’a el kavuşmuş durur. Bu şirin resmi seyredip derece-i baygın lezzete dalıp elime dayanıp yatır iken, sağ tarafımdan bir ayak tavuşu
[43] geldi. Başımı çevirip baktıkça nihayetsiz güzel bir kız gördüm. Yaşı on beş-on altı, elbisesi renkli, bulutlardan kesilmiş gözleri dünyanı muhabbete gark edecek gibi altın renkler uzun saçları güneş şavkı gibi etrafına tökülmüş. Velhâsıl duruşu genç başa kaza gibi, bakışı; her derde afiyet, şifa gibi melek misillü [4/1] güzeller şahı, baharın tatlı rüzgârı gibi nazlı nazlı bana yakınlaştı. Esrardan sarhoş, derya-yı lezzetin şaşırmış gibi, hemen ayağa kalkıp “siz kimsiz? “Seyyahım” dedi ama, bir acayip musiki sesi ile ki her damarım titretti
[44] ve gönlüm geceden aydına çıkmış gibi ruşen ve şad oldu.
– Ya güzel! Ne hâl ile bu çöllerde yalnız kaldınız?
– Hâlime taaccüp etmeniz, hikâyem çok uzundur, dedi.
– Bahtiyar vatanınız nerdedir, der ve kendinizi bana bildirip beni bahtiyar etmez misiniz?
– Sualiniz beni memnun edir. Vatanım “Almazistan” ismime “Hakikiye” derler.
– Sizin vatanınızın suret-i yaşaması neye mebnidir?
– Suret-i yaşamamızın üç erkânı vardır: Biri
Kelam-i Kadim, biri
amel-i kadim,
[45] biri
ruh-i İslâmiye deyü şehre doğru nazar eyledi… Bana gelince başım dumanlı, fikrim dalgalı, ağzımı açtım kaldım. Üç-beş dakika sonra bana çevrilip dedi ki “Vah vah! Bura ahalisi Kelam-i Kadim’e aşina iseler de amel-i kadim ile ruh-i İslâmiyet’ten bîhaber imişler…
Bu sözleri bir can ağırır seda ile söyledi ki ben bayguş
[46] dahi mazlum oldum ve gayet taaccüp ederek hepsi cesaretim toplayıp “Ya Hakikiye, buranın hâlini nerden bildiniz, dedim.”
“Camilerin minarelerinden ve memleketin şeklinden” dediğini tamamen anladım. Bu cevap bir kat daha taaccübüme gedip acayip kızcağıza [4/2] muhabbet ile beraber korku dahi hissetmeye başladım. Ol anda kızcağız nazik temenni edip hafif duman gibi gözüm önünden çekilmeye başladı… Müptelâ mı, divane mi, her ne ise onun gibi şirin resmin peşinden görünmez kuvvet ile dartılıp yürüdüm. Hareketimi görüp “Peşimden mi
[47] gelirsin?” dedi.
– Evet, dedim.
– Gel gidek beraber vatanımı göresin. Vatanımda cahil olmaz, vatanımda fakir olmaz, vatanımda zulüm olmaz, saadeti hitam bolmaz. Sen bîçare korkmayasın; sana hiçbir zarar olmaz! Beraber gittik. Almazistan’da her ne acayip gördüm ise bir az sonra seyahatimizi beyan ederiz.
* * *
LETAİF
Kırımlılar derler:
Eşek taş taşıma ile [olmaz] Sufî tekkeye,
Deve hacı olmaz, varma ile Mekke’ye.
[48]
* * *
Kırım Nogayları da derler:
Camandır karanlık camandır, aygır başım at etti,
Camandır yalnızlık camandır, tura
[49] sözüm mat etti.
* * *
Vaktiyle bir horoz çöplükleri saçar iken
incü tanesi bulmuş arpa culap olmadığına hiddetlenip tarağını kızartıp eğri boynun uzatıp [4/3] bağıra bağıra söylemiş:
“Ey insanlar insanlar! Ne akılsız olursuz. Bu bir taş tanesine neden heves olursuz!”
Bu horozun cinsinden, acep şimdi var mıdır?
* * *
Bahçede bülbül sabah erken tatlı tatlı öter imiş. Bir eşek bülbülün sedasını tamamen dinleyip baba nasihati zımnında demiş ki: “Ey arkadaş senin sesin var imiş, eğer türkiye isen meraklı
[50] bizim horozdan biraz ders almalı.”
Bu eşeğin cinsinden, acep şimdi var mıdır?
* * *
– Ne var ne yok Hacı Hayvad Ağa?
– Adım Burak, Karaköz Ağa! Ne olacak?… Develer kanatlanmış uçacak.
– Bülbüller borazan çalacak.
– Balıktan kurban için mesele aranılacak.
– Nice adamlar kendi işlerine kendileri şaşacak ve şu aralık vakıf emlâkinden boğaz ağrısına şapır şupur merhem yasanacak.
* * *
Сборникь статей “Тонгучь” (первенетць) составиль Бахчисарайский городской голова Исмаильбек Гаспринский.
[Sbornik statey “Tonguç” (Pervenets) sostavil’ Baxçisarayskiy gorodskoy golova İsmailbek Gasprinskiy.]
[Çevirisi: “Tonguç” (Kırlanğıç) makaleler mecmuasını Bahçesaray Belediye Reisi İsmail Bey Gasprinski hazırlamıştır.]
İzin olunmakla Tiflis’te Ziya Matbaası’nda tab’olunmuştur.
Дозволено цензурою Тифлись, 17 май 1881 года
[Dozvoleno tsenzuroyu Tiflis’, 17 May 1881 goda v tipografii Unsi-Zade]
[Çevirisi: Sansür tarafından uygun görülmüştür. Tiflis, 17 Mayıs 1881. Ünsizade Matbaasında]
Mecmua |
Numara: 2 |
Sayfa: 5 |
Eser-i hame-i İsmail Gasprinski
Tavriçeski guberniyasından
Bahçesaray’da kaleme alınmıştr.
Fi 25 Mah-ı Ramazan 1298
Fiyatı (bir tek) [51] |
ŞAFAK
(Yekşenbe) |
Cüz’ Numerosu: 2
Birinci cüz’ “Tonguç” idi. Tiflis’te Ziya-yi Kafkasiye Matbaasında Tab’olunmuştur.
Fi 9 Mah-ı Avgust 1881
Tsena 7 kop.[52] |
Hayat-ı Tatariyeye elzem ve selâmet ve vatana müteallık, her nev’i mevaddan bahsi mutazammın mecmuadır |
Münderecatı: “
Tonguç” ve erbab-ı mutalâa, cemiyet-i İslâmiye, İslâm hükümdarları.
Ahbar-i Dahiliye: […?]lonimden
[53] ve Saratof’tan haberler, hamiyetmendan-ı vatandan [Habib..?]ullah Bekpolatof ve Salih Bay Mirza Kazan ve Tatar […?]si, Rusya’da İslâm Mecusîleri, Teke Türkmen [..?]si, Kazan’da fuzela ve muharrirînden Şeyh Abidin [..?]di müderris, Kırım’da bir cemiyet-i hayriye.
Ahbar-i Hariciye: Fas ve Trablus-i Garp, [..?] Yunan, Mısır ve Afganistan’dan haberler, Amerika’da matbuat ve neşriyat, Afrika-yı Şimalî ve İtalyanlar, Fransızlar, Cennetmekân Sultan Abdülaziz Han hazretlerinin vakıa-i müellemesinden bir nice söz.
Mütenevvia: Rusya’da Müslüman fabrikleri, (Edebiyat): [..?] ve Kırım ibarâtını tatbik, Nogayca manzume-i letaif ve zaraif, derviş ve gazeteçi, mektuplara cevap, ilân-i mahsus.
BAHÇESARAY 18 MAH-İ MÜBAREK
ARZ-İ TEŞEKKÜR VE İZHÂR-İ MEMNUNİYET
“
Tonguç” nam eserimiz cümle faydasına [hiz]met iter işlerden boldu[ğun]dan okuyanlar beyninde memnuniyet, hoşnutluk hasıl ettiği bizge [kö]p kuvvet ve gayret vermiştir. [Nok]sanımız ne kadar köp bolsa da [bu de]f’a nice guberniyalardan ve sair [yer]lerden aldığımız ve işittiğimiz tebrik[nam]eler güç işimizi kolay [et]ti. Türkî “ana” dilimizce [neş]riyat ve matbuat köp faydamend [ve nef’]lü olacağını fehmederek biz ve [etraf]tan köp kişiler bizge yardım [5/2] vadettiler. Bunların hepsinden Huda razı bolsun. İmam Hayreddin Akibof, İbrahim Yunusof, İsmail ve Şeyh Attar Apakof, Muhammedcan Gılebof, Şeyh Abidin İbrahim ve İsmail Akçurinler, Knyaz Devletkildiyof, Habibullah Bekpolatof, İbrahim Bakanof, Esaul
[54] Muhammedcan Bekmahmudof, Sultan Hubî Bükeyhanof hazerâtına hususî ve acizâne izhar-i teşekkür ve ibraz-i memnuniyet aytırız. Hepsi işimizge bunca hüsn-i iltifat ve muamele-i hayriyât-alâmâtta bulunmakları bîhakkin sezavâr-i tahsin ve tahniyet olmuştur. Milletperest ve maarifperver ehibba yardımıyla her ne yazar isek muradımız halkga fayda ve balalarga terbiye yolunda kaleme alınmış mevattan hariç olmayacaktır. Mekâtib-i milliyemizi usul-i cedid üzere getiresi bir vasıta ve vesile, yalnız bu gibi evrak-i havadisin beyne’n-nas kemal-i rağbetle kabul ve mütalâa olunmasındadır. Zann-i âcizanemizce bizge ümit-i nevit bergen dostlarımızın izhâr kıldığları meserret ve şevk ve garam daimî ve samimî olduğu gibi ele aldığımız [5/3] maksud-i mahmud-nümudu icrada acizleri dahi an samimü’l-kalp ve daimiyet üzere hizmet-i milliyeden hiçbir vechile baş kaçırmayacak; bir de hasb-i hâl ifade aytırız ki cerrahlar bazı yaraları “bal şeker” ve bazı yaraları “kızgın demir”
ve acı merhemle def’ ve müdavât ettikleri gibi erbab-i kalem ve muharrirîn dahi bir nev’i “tabip” ve cerrahtırlar ki erbab-ı mütâlâanın müptelâ oldukları maraz ve cerahatlerine göre
“fi kulubihum maraz”[55] mealince “deva nüshası”
[56] yazırlar. İmdi eğer sağalmaz yaralarımıza
“ahirü’d-deva el-key”[57] mazmununca key verilirse
[58] yine şifa niyetiyle mütehammil olmağımızdan sevay
[59] bir ilaç mutasavver değildir. Biz [ne] ta’n-i ağyardan ihtiraz etmeliyiz ne sınan kalemden:
Cerahatü’s-sinan liha iltiham
[60]
Ve ma yultahim
[61] ma cerahe’l-lisan
[62]
* * *
MEDENİYET-İ İSLÂMİYE
Araplar şeref-i İslâm’la müşerref olmadıkları zaman cehalette perişan-hâl ve vahşi ve nadan bedevî bir halk idiler. Ticaret ve servet [6/1]
… […]
[63]
* * *
[12/1] Her bir kişi aklından razı bolur, malından razı bolmaz, nedendir?
* * *
Napolyon Bonapart demiş: “Üç aletim bolsa cihanı fetheyler idim: Evveli akça, ikincisi akça, üçüncüsü akça!” Yine bunun gibi söylerge bolur: Cihan bahtlı bolur idi, üç şey bolmaz ise evvelâ cahillik, saniyen cahillik, salisen cahillik!..
* * *
Kazanlılar özün diline çat Çuvaş ve Mordva lügatleri karıştırmağa alışkır bolganlar.
[64] Alaca bulaca dil bolmaz, alaca bulaca iş bolmaz.
Rakı içen, rakı iç
Ap aşkârane gerek.
Selâm kelâm bolganda
“Kak pojivay”
[65] ne gerek?
Özümde akça bolganda
Kömeğe minnet ne gerek.
Lügat Türkî bolganda
Gayri lügat ne gerek?
* * *
DERVİŞ VE GAZETECİ
– Ya derviş, ağlama, asi boldu dep cihana;
Ağlamaların külgünç
[66] bolur, merhametsiz zamane!
– Ya gazeteci yazma, yazma nasihatler nâdana;
Saña kardaş “deli” derler maña derler “divane!”
* * *
İstanbul’da hayvanlarga zahmet, er kişilerge cefa, kadınlarga zevk ve sefa köp bulunur.
* * *
[12/2]
MEKTUPLARA CEVAP
İstanbul. Abdürrahman Efendi’ye: Mektubunuzdan köp hoş bolup hüsn-i zannınız için büyük teşekkürler aytırım. Beher eserimizden sizge iki nüsha ciberemen.
[67]
Petersburg. Hovutlu(?)
[68] Yarof’a: Murad-ı şerifleriniz icra boldu. Mektubunuzdan Huda razı bolsun.
Petersburg. Knyaz Devletkildiyof’a: Muradınız icra bolacaktır. Rusya Müslümanlarını kurcalamak için Rus lisanında bolacak gazetenizi tebrik ederim.
Saratof. Hayrullah Bay: Maksudumuz vatana hizmettir, vatana faydadır. Hatt-i şerifiniz bizge köp teselli boldu. Eserimizden onar nüsha poçta birle alarsınız.
Petersburg. Ahmirof’a: Mektubunuza göre
Tonguç nam eserimizden beş nüsha ve “Rusya Müslümanları” nam Rusîyü’l-ibare risalemizden dahi beş nüsha taraf-i âlilerinize irsâl olundu.
Akmescit. Topuzof’a: Her iş gibi gazete işi dahi akırtın bolup, bugün nadan bolganlar irtege ehl-i okuv ve sahib-i savat bolur ve cüz’i bir kudret-i insaniye birle sabır ve gayret dağları parlap deryaları aşırmağa muvaffak olur. Mektubunuza çok teşekkür.
İstanbul. Muhammed Efendi’ye: Hüsn-i [12/3] zannınız için tügel
[69] teşekkürler aytırım. Her eserimizden sizge iki nüsha ciberemen.
[70]
Yalta. İmam Hacı Habibullah Efendi: “Gazete okumak cihan birle müzâkere etmektir” ayttığınız köp büyük hakikattır. Sizdey
[71] ulema-yı kiramların hüsn-i zannı ve yardımına arka verdik.
* * *
İLÂNÂT
1299 sene-i Hicriye başından Bahçesaray’da Tavriçeski Guberniye’sinde İslâmca bir matbaa (Musul’manski tipografiya) açılacaktır. Adı ve açık ? ve Osmanî ve Rusî hurufâtı mevcut bolup ucuz fiyat birle isçot-çirkulyar-i tüccariye
[72] çağırtuv-name her ilânlar ve gayri kâğızlar basılacaktır.
Basmahane sahibi tarafından 1299 sene içinde elli tane “
Tonguç” ve “Şafak”dey
[73] mecmualar neşir bolacaktır. Bu mecmualarda türlü haberler ve havadisâttan gayri çornka, kalıkka(?)
[74] ve balaların terbiyesine yarar şeyler beyan ve müzâkere bolup malûmât-i coğrafiye, tarihiye ve zakon ve nizam-ı devletiye nakl bolmak birle Türkî hikâyeler, nakıllar ve beytler dahi basılacaktır. Beher mecmua, yedi kapik (tek)
[75] hepsi, elli tanesi üç rubl (siym) akça kadar
[76]. Hat ve mektup vusûlünü şöyle salmalı:
Bahçesaray şehrinde İsmail Gasprinski Basmahane idaresine. Bahçesarayski Gorodiskoy golova İsmail Kırımî
* * *
Сборникь статей Шафак (Суморки) составил Бахчисарайский гор. голова Исмаиль Гаспринский.
[Sbornik statey Şafak’ (Sumorki) sostavil’ Baxçиsarayskiy gor. golova İsmail Gasprinskiy.]
[
Çevrisi: Şafak (Sumorki) makaleler mecmuasını Bahçesaray şehir belediye reisi İsmail Gasprinski tertip etmiştir.]
* * *
Дoзв. Ценз. 10 Августа 1881 г. Тифлись Типография Унси-заде
[Dozv. tsenz.. 10 Avgusta 1881 g. Tiflis Tipografiya Unsizade.]
[
Çevirisi: 10 Ağustos 1881’de sansür tarafından izin verilmiştir. Tiflis, Ünsizadeler Matbaası.]
Tonguç’un ilk baskısının ilk sayfası. Türk Yurdu’nda bu resmin altındaki yazı şöyledir: “İsmail Bey Gasprinski tarafından ilk çıkarılan Tonguç gazetesinin ilk sayfası”. |
Tonguç’un Tiflis’teki ikinci baskısının ilk sayfası |
[1] Sayın V. Yu. Gankeviç’le Kırım’da görüştüğümüzde Gaspıralı hakkında elde ettiği materyali veya yazdığı makaleleri bize gönderirse Türkiye’de yayımlatacağımıza söz vermiştik. Nitekim
Tonguç ve
Şafak’la ilgili bu materyalleri o bulup bize göndermiş, metinler tarafımızdan okunarak bu makale hazırlanmıştır. (Y. Akpınar).
[2] Bu konuda daha geniş bilgi için sözü edilen makaleye bakınız.
[3] Zühal Yüksel, “Tonğuç’un Dil ve Muhtevâ Hususiyetleri” (s. 185-196), İsmail Bey Gaspıralı İçin, Baş Editör: Hakan Kırımlı, Ankara, 2004, XI+697 s.
[4] Yusuf Akçura,
Yeni Türk Devletinin Öncüleri, Haz. Nejat Sefercioğlu, Ankara, 1981, s. 70
[5] Türk Yurdu, 7. c., 25 Kânun-i Evvel 1330, Sayı: 2, s. 2440-2443.
[6] Sözü edilen baskının ilk sayfanın fotokopisini bize vermek lütfunda bulunan Doç. Dr. Hakan Kırımlı’ya burada teşekkürü borç biliyoruz. Hakan Bey’in bize verdiği bu sayfanın altında matbu harflerle “İsmail Bey Gasprinski tarafından ilk çıkartılan
Tonguç gazetesinin ilk sayfasıdır” kaydı bulunmaktadır. Bu kayıt, bize bu sayfanın
Türk Yurdu‘nda belirtilen ve bu derginin ilâvesi olarak verilen fotograf baskı olduğunu gösteriyor.
[7] C. S. Kırımer,
Gaspıralı İsmail Bey (2. bs., İstanbul, Avrasya Bir Vakfı, 1996. s. 26) adlı eserinde “… 1881 senesi 8 Mayıs’ından itibaren, kendi tabirince “yoklama ve izleme” kabilinden olarak muhtelif namlarda küçük risaleler çıkardı” demektedir. Kırımer’in verdiği tarih,
Tonguç‘un Tiflis’te yapılan ikinci baskısı üzerindeki tarihtir. Onun birinci baskıyı görmediği düşünülebilir.
[8] Köşeli parantez içindeki rakamların birincisi mecmuanın sayfa numarasını, ikincisi de sütun numarasını göstermektedir. Ayrıca, metinde köşeli parantez içindeki kelimeler tarafımızdan yazılmışlardır.
[9] Metinler -az sayıdaki bazı kelime ve ifadeler hariç- tamamen Türkiye Türkçesi’yle yazıldığından transkripsiyona lüzum görülmemiştir; ancak, farklı imlâ ve yazılışları göstermek için gerekli görüldüğünde bazı transkripsiyon işaretleri kullanılmıştır. Ayrıca yine gerekli görüldüğünde bazı kelimelerin Arap harfleriyle orijinal yazılışları da dipnotlarda gösterilmiştir.
[10] Yakışıklı: Güzel, hoş.
[11] Metinde “ایستمش اسوکده “.
[12] Çolpa: Beceriksiz.
[13] Çıkımsız: Zayıf, çelimsiz, güçsüz.
[14] Miy: Beyin, dimağ.
[15] Metinde “ایسوک “.
[16] Metinde önceki imlâyla: “isük”.
[17] Çar [car] açmak: Yol açmak.
[18] Metinde “edebilsük”.
[19] Kuvandır- : Sevindir-. Keyik: Vahşi, yabani.
[20] Ziya gazetesi 1879-1880 arasında haftalık gazete olarak 34 sayı çıkmıştır.
[21] Kiyik: Vahşi, yabani.
[22] Ziya-yı Kafkasiye gazetesi Ziya’nın devamı olarak 1880-1884 arasında 104 sayı yayımlandı.
[23] Leh (Polonya), Alman, İsveç,
[24] Gazeteyi.
[25] Metinde “تورتونور دورار “.
[26] Yöntemsiz çalışmak, nasıl yapacağını bilmeden iş yapmak.
[27] Kaba saba bir şekilde yemek, görgüsüzce yemek yemek.
[28] Latış: Letonyalı, Letonya halkından olan.
[29] Metinde “ ماکاناچیلر “.
[30] Ruble
[31] Metinde ینکی .
[32] Çok şey öğretiyorlar, öğretirler.
[33] Metinde “ اوکرنورسوک “.
[34] Metinde “ معنا “.
[35] Zakon: Kanun.
[36]Metinde “ تاخنیکا “.
[37] Rubl: Ruble.
[38] Serebrovı: Gümüş. Metinde “ سره بروم “.
[39] Kafkaziya Namestniki: Kafkasya ordu komutanı; genel valisi.
[40] Veliki (Rusça): Büyük.
[41] Çöl: Kır, bozkır.
[42] Karağul: Bekçi.
[43] Tavuş: Ses.
[44] Metinde “ دترردی ”.
[45] Tabiat kanunları
[46] Zavallı ben
[47] Metinde “ پیشمیدن ”.
[48] Bu atasözü, İsmail Bey’in
Tercüman’daki bir yazısında (
“Münasebetsizlik”, 30 Aprel 1913 / 6 C. Ahir 1331, Sayı: 97, s. 1) “Sofu olmaz eşekler taş taşıyıp tekkeye / Hacı olmaz develer varıp gelip Mekke’ye” şeklinde geçmektedir.
[49] Tura veya tora: Doğru, haklı.
[50] Türkü söylemeye meraklı isen.
[51] Bir teklik: Bir kuruş (?). Metinde “ تک ”.
[52] Fiyatı 7 kapik.
[53] Şafak’ın elimizdeki fotokopisini V. Yu. Gankeviç temin ederek bize göndermiştir. Ne yazık ki bu fotokopi sağ tarafından birkaç harf okunmayacak şekilde bozuk çekilmiştir. Bu sebeple metinde okuyamadığımız yerler (?) konularak gösterilmiştir.
[54] Metinde “ اسا اول ”.
[55] “Kalplerindeki hastalık”. Metinde ikinci kelimenin ilk harfi, kaf yerine “fe” dir; “ فی فلوبهم مرض ”.
[56] Tedavi muskası: “reçete”
[57] Son ilaç dağlamadır.
[58] Key: Dağ, dağlama. Key verilmek: Dağlamak. “Dağlama gerekli görülürse”.
[59] Sevay: Başka.
[60] Metinde “ التیام ”.
[61] Metinde “ یلتام ”.
[62] Dişin yarası kaynaştırılabilir, dilin sebep olduğu yara iyileştirilemez
[63] Şafak’ın elimizde ancak ilk (s. 5) ve son sayfaları (s. 12) bulunduğunu daha önce açıklamıştık. 6-11. sayfalar elimizde yoktur. Onun için metin eksik kalmıştır.
[64] Alışkır bolganlar: Alışıktırlar, âdet etmişlerdir.
[65] Rusça bir cümle: “Nasıl yaşıyorsun?”
[66] Metinde “آغلادلارک کولکوچ ”.
[67] Ciber-: Gönder-, gönderiyorum
[68]Metinde “ خوطلو ”.
[69] Tam, eksiksiz. Metinde “ یوکال”.
[70] Gönderiyorum.
[71] Sizin gibi
[72] Tüccar belgeleri ve faturalar
[73] Şafak gibi
[74] Zamana, halka (?). Metinde “ چورنقه قالققه ”.
[75] Bir tek: Bir kuruş (?). Orijinal metinde parantez içindedir.
[76] Metinde “ غدار ”.