KIRIM HARBİ’NDEN SÜRGÜNE KIRIM’DA KIRIM TATARLARININ YÜZ YILLIK HALLERİ*
Bülent TANATAR
Arkaplan: İlhaktan Kırım Harbi’ne Kadar Kırım
Kırım Harbi’ne (1853-1856) ön gelen dönemde bir zamanların şanlı Kırım Hanlığı’nın yayıldığı Bucak’tan Kabarda’ya dek olan yurtlar malgamasından Kırım yarımadasına büzüşen toprak üzerindeki Tatar nüfus tepkisel erimesini sürdürerek serbest düşüşe geçmişti.[1] Sondan bir evvelki işgali (1768) izleyen dönemde imparatoriçe II. Yekaterina ve ona aklı veren “sevgili” kurmaylarının kafasında Kırım’ı ne yapacakları konusunda açık seçik bir plan yoktu. İş biraz deneme-yanılma yöntemiyle ilerlemeye bırakılmış gibiydi. Güçlü uluslararası tepkiler ve Türkiye’den okkalı bir cevap gelmeyeceğinden emin olduktan sonra işi biraz daha sıkı tuttular. Önce Rus ve daha sonra Sovyet emperyalizminin çokça denediği uydu devlet yapıları inşa etme deneyini devreye soktular. Ama bir, Kırım’ın iç yapısı anlayamayacakları denli karmaşıktı, iki Kırım’ın Karadeniz’e hâkim jeopolitik konumu pamuk ipliğiyle bağlı bir sahipliği eğreti kılacak denli stratejik önemdeydi. Potyomkin’in güçlü argümanlarla dolu önerisiyle Kırım’a Rus gömleği giydirilmesi kararı alındı.[2] Önce Kırım’daki Tatar ayanı saraya bağlı soylu sınıfı içinde yutuldu,[3] sonra Kırım’ın toprakları yine saray çevresindeki bir avuç iç oğlanları tarafından yağma edildi.[4] Dış göçle terk edilen geniş araziler tahıl üretimi için şenlendirilmek üzere bilhassa serflikten kaçan Rus (Saratov ve Tambov’dan Raskolnikler, Molokanlar, Duhoborlar) ve Ukraynalı köylü göçmenler (Harkiv, Poltava) ile Menonit Alman, İsviçreli ve daha az oranda da Luteryan (Estonlar) ve diğer Baltıklı (Litvanyalılar) ve Balkanlı (Bulgarlar, Rumlar, Helenize olmuş Arnavutlar, Moldavlar, vs.) yeni göçmenlere peşkeş çekildi.[5] Hem üretim yoluyla Kırım’ın imparatorluğa maliyeti dengelenmek, istikrara kavuşturulmak, hem de nüfusun etnik yapısı çeşitlendirilerek Tatar unsurun tehdit ihtimali ortadan kaldırılmak istendi. Bu aşamalar orta vadede sorunsuz geçildi. Kırım’da dağa taşa giderek artan oranlı bir maddî ve manevî Hıristiyanlaştırma simgeleri yerleştirilerek sözde ezel-ebed bir gelenek icat edildi.[6] Kırım Tatar Vakıf toprakları iç edildi.[7] Millî ve dinî yadigârlar imparatoriçe II. Yekaterina’nın aksi yöndeki buyruğunun hilafına cahilce ve saygısızca yok edildi.[8] Kırım’da Tatarların hürmetle andıkları tek dönemin Duc de Richelieu’nün Novorossiya valiliği dönemi olduğu söylenir.[9]
Kırım’ın 1783’teki ilhakından Kırım Harbi sonuna dek geçen süre içinde eski hanlık toprakları üzerindeki yönetim biçimi ve Ortodoksluğu yayma faaliyetleri konusunda Rusya imparatorluğu istikrarlı bir doğrultu oluşturamadı. Novorossiya guberniyası içindeki Herson-Tavrida piskoposluğu, 1830’lu yıllarda Gavriil’in (1827-1848) önderliğinde Metropolit Filaret’in Yahudilere olmasa da, Tatarlara yönelmesi talimatına rağmen, daha çok Eski İnançlılar, Molokanlar, Duhoborlar, vb. mezhep ve tarikatlara (sektlere) mensup Hıristiyanlar üzerinde yoğunlaşmayı yeğledi. Benzer şekilde, bir sonraki piskopos İnnokentiy (1848-1857) de Odesa’daki seminerde Kırım Tatarca sınıflar açsa da misyonerlik faaliyetlerini Kırım Tatarlarına doğru yönlendirmedi. Gerçi bu evrede vali Vorontsov kesinlikle II. Yekaterina’nın izinden giderek farklı inançlar arasında tolerans ilkesinden taviz vermiyordu. İnnokentiy sofu bir Ortodoks olan çar I. Nikolay’ın en önem verdiği şeyi, bölgede Ortodoks Hıristiyanlığın simgesellikten bir adım öteye geçerek gerçek kiliselere kavuşması politikasını uyguladı. Bu kez başarı şansı yüksekti, çünkü Kırım yarımadası ve Nogay steplerinde yüzyıl ortalarına dek süren Müslüman Tatar hâkimiyeti bilhassa Kırım Harbini izleyen dönemde kitlesel boyutlara varan göçlerle kırılacaktı.
Kırım Harbi ve Sonrası: Rus Kırım’ı Biçimleniyor
İlhakı izleyen bocalama döneminde geçiş süreci olarak kimi eski yapıların korunması söz konusu olmuştu. Bey ve mirzalardan yurdu terk etmeyenler görece kolayca Rus soylu sınıfına dâhil edildi. Eskiden sahip oldukları haklar iade edildi. Ama 1830’lardan itibaren hükümet kendini bu bağımlılıktan kurtarmaya karar verdi ve bu geçiş zorlaştırıldı. Aynı durum “devlet köylüsü” sınıfına sokulan sıradan köylüler için de geçerliydi. Kâğıt üzerinde Kırım Tatar köylüsü ve mırzaları gerek toprakla ilişkileri ve mülkiyet açısından, gerek askerlik yapma ve inançlarını pratik etme bakımından imparatorluğun serflikle malul kitlelerine ve diğer hizmetlerle yükümlü soylu sınıfına göre daha avantajı addediliyordu. Oysa gerçekte, Kırım Tatar köylüsü yerel düzeyde hem dil yetersizliği hem de din uyuşmazlığı yüzünden insafsızca kandırılıyor, soyuluyor ve kendisini kuşatan husumet çemberine karşı hukuk önünde çaresiz kalıyordu. Mırzalar da dışarıdan gelip Kırım’ın en güzel yerlerine konak ve saraylar inşa eden Rus soylularıyla yaşadığı kültürel doku uyuşmazlığını aşamıyor, iki topluluk birbirine karışmadan ayrı ayrı yaşıyordu, yani sblijeniye yoktu. Kırım Harbiyle doruğa çıkan ayrımcılık ve nefret yüz binlerce Kırım Tatarının (Tatar ve Nogayın[10]) arkalarına bakmadan yurtlarını terk etmelerine yol açtı.
Savaşın ve onu izleyen Kırım Tatar göçlerinin harabeye çevirdiği Kırım’ın yavaş yavaş kendine gelmesi için 1870’lerin ortalarından itibaren yakın şehir merkezleriyle ve başkentle kurulan demiryolu bağlantılarının açılmasını; serfliğin kaldırılmasını izleyen dönemdeki hareket serbestliğinin Kırım’a getirdiği yeni, daha makul göçmenleri; 1864 yerel yönetim reformlarıyla taşrada da yaygınlaşan zemstvo’ların getirdiği yeni ticarî, artizanal, eğitimsel atılımları ve bunlarla at başı giden serbest mesleklerdeki çoğalmanın şehir hayatına yaptığı olumlu katkıları beklemek gerekecekti. Güneydeki bağ-bahçe ve tütüncülüğün, ovadaki tahıl üreticiliğinin ticarileşmesi; Sivastopol’deki deniz üssü ve filoların askerî önemin ötesinde istihdama katkısı, Kerç, Akmescit gibi Kırım düzeyinde büyükçe şehirler etrafında yoğunlaşan endüstri ve çeşitli madencilik işlerinin, Sivaş ve Sak’taki tuzculuğun, ama asıl ılıman iklimli Kırım’ın yeni tasviriyle “Rus Riverası”na doğru başlayan turizm faaliyetlerinin gelişmesi Kırım’ın kendi yağıyla kavrulan gözde bir diyar haline gelmesine yol açtı. Bu gelişmelerin Kırım’ın yerli halkı Kırım Tatarları üzerinde de olumlu etkileri olmadı değil. Özellikle Kırım’ın dağlık bölgesi ve yalıboyunda hayvancılık, tütüncülük, bağcılık, meyve-sebzecilik alanlarında bazı başarılı girişimcilik örnekleri doğmakta olan bir Tatar burjuvazisini müjdeliyordu. Diğer yandan, eğitim sahasındaki yeni açılımlar da gelecek kuşakların dünya görüşlerini yepyeni biçimlerde yapılandırarak yarımadanın bir vatan duygusu ve giderek ideali çerçevesinde yorumlanmasını getirecekti.[11] 1874 yılından itibaren Kırım Tatarların da askerlik hizmetine çağrılmaları geniş toplum nezdinde önceleri hayli rahatsızlık yaratsa da 1890 ve 1902’deki dış göçler artık eski şiddetinde olmaktan uzaktı.
Rusların Doğu Savaşı diye andıkları, Türkiye’yi yutma hevesleriyle biraz da Habsburglarla olan ittifaklarına güvenerek zorladıkları Kırım Harbi’nin (1853-1856) Kırım yarımadası özelindeki gerek doğa ve tarihsel yadigârlar, gerekse üretim potansiyeli ve insan hayatları üzerindeki yıkıcı etkilerinin altından kalkılması için daha bir 20-30 yıl beklemek gerekecekti.[12] Rusya uzun zamandır rafta bekletilen reformlarını bu olağanüstü yıkımı aşmak için yürürlüğe soktu. Serflik kaldırıldı, yerel yönetim organları devreye sokuldu. Reformlar ve Rusya’nın seferber ettiği diğer çeşitli yardım çalışmaları ülkenin modernleşmesine katkıda bulundu. Daha savaş sırasında başlayan Kırım Tatarlarına yönelik “ihanet” şüpheleri savaşın bitiminden itibaren modern zamanların en büyük dış göçlerinden birine yol açtı. Göçler Kuzey Kafkasya’nın Müslüman bölgelerinin fethe direnişinin kırılmasıyla da birleşerek Rusya’nın güney imparatorluğunu yerli Müslüman sakinlerinden hemen hemen tamamen temizledi. Bu dönemde (1861-1864) 200.000-300.000’i Kırım Tatar ve Nogaylardan olmak üzere göçlerin sayısı 1 milyonu buldu.[13]
Gaspıralı Çağı: Serpilme ve Uyanış
Kırım’da Tatarların eğitim kurumları geleneksel mektep ve medreseler üzerinden yürüyordu.[14] Buralardaki müfredat çağın gereklerine cevap vermiyordu, ama asıl halk çocuklarının eğitimleri diye bir mefhum yoktu. Rus yönetimi Tatarların eğitim ihtiyaçlarını baştan beri savsaklıyor, bırakın sıradan halkı, soylu kategorisindekilerin dahi askerî öğretim dışındaki seçenekleri çok sınırlıydı. Kırım’da Rus-Tatar öğretmen okulunun Akmescit’te açılması dahi 1871 yılındadır. İlköğretimin ötesine geçen rüştiyelerin açılması ancak 1905 devrimi sonrasında Tatarlarla meskûn birçok ilde Cemiyeti Hayriyelerin yeşermesi sayesinde mümkün olacaktır. Eşrafın himmetiyle yaygınlaşan Cemiyeti Hayriyeler birçok fakir halk çocuğunun ve yine eşrafın eğitim yoluyla kalkınma bilincine ermesiyle önünü açtıkları kendi çocuklarının lise ve yüksek öğretime kavuşmasını sağlayarak daha ileride Kırım Tatar cemiyet hayatının Noman Çelebicihan, Cafer Seydamet, Üseyin Bodaninskiy, Halil Çapçakçı, İsmail Kerimcan Firdevs, Amet Özenbaşlı, Bekir Çobanzade, Mamut Nedim, vb. gibi birçok önde gelen simasının temayüz etmesine yol açacaktır. Bütün bu gelişmeler İsmail Mırza Gaspıralı [Rusça Gasprinskiy] didaktik perspektifinin yavaş yavaş Kırım Tatar toplumu üzerinde nüfuz kazanmasıyla başarılacaktır. Gaspıralı hem geleneksel okulların öğretim metotlarının değiştirilmesi ve basın-yayın faaliyeti, hem de şehir yönetimi ve hayır işleri üzerine odaklanılması bakımından hayli etkili bir sürecin tetiklenmesinde baş aktör olmuştur. Ayrıca Gaspıralı toplumun kendini tanımlaması, dışa göçün durdurulması ve vaz ettiği, kendisini saran gerek Rus gerekse daha geniş Türk ve Müslüman coğrafyası ve kültür dünyasıyla yakın iletişim ve uyumlu birliktelik anlayışı bakımından Kırım’da Tatar toplumunun tutunmasını ve giderek ayağa dikilmesini sağlamıştır.
Gaspıralı öncesinde Abdürrefi Esedullah Bodaninskiy ve Abdurahman Çelebi Kırım Hovaca gibi proto-maarifçilerin çalışmaları Kırım Tatar kültür unsurlarını kaybolmaktan kurtarma yolundaki önemli derleme girişimleri olarak öne çıkıyorlar.[15] Gaspıralı’yla çağdaş diğer eğitimci ve siyasete göz kırpan aydınlanmacı figürler arasında kadimci muhafazakarların farmason, “Asan Georgiy” diye ad taktıkları Asan Nuri’nin rolü son derece önemlidir. Asan Nuri’nin Necat adıyla bildiriler dağıtma işine kalkıştığı, ama polisin yoğun takibi sonucu bu erken siyasete soyunma işinden vazgeçip Yalta’da kahvehane açarak daha derinden gitme yolunu seçtiği malumdur.[16] Bu dönemde yeni usul mekteplerin yaygınlaşmasıyla açılan, Tercüman gazetesi başta olmak üzere, çeşitli basın-yayın faaliyetleriyle de desteklenen maarif yolu kültür ve okuma çevreleri (study groups, circles) ile kulüpler ve kıraathaneler vasıtasıyla organize bir hal almaya başladı.[17]
Bekir Emekdar, Habibulla Kerem, Ali Bodaninskiy, Seyit Abdullah Özenbaşlı, İsmail Löman, Osman Akçokraklı, Asan Sabri Ayvaz gibi medeniyet erbapları bu ortam içinde doğup serpildiler.
Sağlam bir Rusça eğitim almış olan Gaspıralı çok arzulamasına rağmen bürokratik engeller yüzünden Türkiye’de eğitimine devam etme isteğini gerçekleştiremeyince Paris’e doğru bir kültürel Avrupa yolculuğuna çıkar. Dönüşünde Avrupa liberal düşüncesiyle donanımlı vaziyette Kırım’da bir müddet Bahçesaray’da Zıncırlı medresede Rusça öğretmenliği yapar, bilahare Bahçesaray’da girdiği zorlu seçimler sonucunda 1879-1884 arasında belediye reisliğinin (gorodskoye golova), yeni fonetik usulde çalışan ilk mektepler için çok katmanlı girişimlerinin, kadınları toplum hayatının eşit paydaşları yapmayı amaçlayan hamlelerinin (Alemi Nisvan dergisini kurarak kızı Şefika hanıma emanet eder) yanı sıra Kırım Tatarlarının kültürel gelişim yolunun önünü açmak üzere geniş Rus toplumuyla barışık bir sosyal ortam sağlayacak fikir yazıları yayınlar.[18] 1883 yılına dek süren çeşitli girişimlerden sonra en nihayetinde Rusça ve Kırım Tatarca olarak iki dilde yayınlanmak üzere “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” şiarıyla çıkan Tercüman gazetesi için yayın iznini elde etmeyi başarır.[19] Tercüman matbaasının yayınladığı diğer tamamlayıcı didaktik malzemenin yanı sıra asıl Tercüman gazetesi hızla Kırım Tatar aydınlanmasının başlıca mecraı olur ve ileride başat önemde roller üstlenecek kültür ve siyaset simalarının hemen hepsi onun rahlei tedrisatından geçer.[20]
Kırım’da 1886 yılından itibaren çeşitli sahnelerde icra edilen tiyatro oyunlarına dair Tercüman’da haberler çıkmaya başlar. 1888’de Tercüman matbaasında Türkiye’den Mustafa Hilmi’nin “Bahtiyar” piyesi Kırım Tatarca olarak basılır. İlk oyunlar Puşkin, Molière gibi yabancı yazarların eserleridir. Tiyatro temsilleri için mahsus mekânlar pek olmadığından yer tahsisi için İsmail Mırza Müftüzade, Mustafa Mırza Davidoviç gibi ileri gelen kişilerin himmetinden yayarlanılır. 1897’de İsmail Löman, Seytcelil Hattat ve Mansurkiy’in Bahçesaray’da tertip ettikleri bir gösteri gençler arasında hayli ilgi görür. Önceleri yerli Karaim asıllı ve Tiflis’ten gelen gezgin truplardaki Ermeni oyuncular sahne alırken yavaş yavaş Kırım Tatar tiyatrocular da peyda olmaya başlar. 1897’de Seyit Abdulla Özenbaşlı’nın yazdığı “Olacağa Çare Olmaz” piyesinden başlayarak Kırım Tatar yazarlarının yazdığı tiyatro oyunları 1917’de zirvesine çıkacak şekilde hızla artarak dünya yüzü görür.[21] Kırım Tatar müziği konserleri tertiplenmeye ve bunların ses kayıtları yapılmaya başlar. Kırım çapında Aşir Usta, Mamut Oca, Smail Bilalov, Bekir Asanoğlu, Smail Dervişev önde gelen gibi sanatçılar sivrilir. Tatar dansları ve folklor kostümleri stilize hale gelme yoluna girerek belirginleşir. İsmail Gaspıralı’nın Molla Abbas romanı 1887’de, Osman Akçokraklı’nın Hikâyeti Nenkecan Hanum Türbesi adlı hikâyesi 1899’da, Emirali Kaişev’in Sarı Yapraklar piyesi 1904’de okuyucuyla buluşur.
Devrimler Çağı: Kaos ve Toplumsal Örgütlenme
Japonya’yla girdikleri savaştan (1904-1905) beklemedikleri bir yenilgiyle ayrılan Rusya’da toplum düzeni çatırdamaya başladı ve Ocak 1905’te vuku bulan “Kanlı Pazar”la ayyuka çıkan toplumsal huzursuzluğu bastırmak için çar II. Nikolay yönetim sisteminde bazı liberal değişiklikler yapmaya ve Ekim ayındaki bir manifestoyla nihayet sınırlı yetkilerle çalışacak bir parlamento (Devlet Duma’sı) kurulmasına razı oldu. 1905 yazından başlayarak sonbahar sonuna dek süren, Kırım sahillerinde Karadeniz filosuna bağlı gemilerde başlayan isyanlar ve bunlara karşı düzenlenen bastırma harekâtları şeklindeki sarmal hareketler şehirlerde güçlü nümayişlere ve grevlere yol açarak Sivastopol’de bir sovyetin kurulmasıyla sonuçlandı. İsyanların elebaşısı olarak görülen teğmen Şmidt’in 1906 Martında idamıyla ancak devrimci duruma set çekilebildi. Kırım Tatarları genel olarak bu gelişmelerin dışında kalmakla birlikte mutlakıyet rejimini sarsan Rusya sathındaki bu olayların getirdiği özgürlük ortamından yararlandılar ve Rusya genelinde başını Kazan Tatarlarının (Abdürreşit İbrahim, Yusuf Akçura, Seyit Gerey Alkin, Fatih Kerimî, Musa Carullah Bigi) çektiği bir Türk-Müslüman dayanışması ve giderek birliği (ittifak) fikri etrafında doğmakta olan harekete Azerbaycanlılarla (Ali Merdan Topçubaşı) birlikte birinci dereceden dahil oldular.[22]
Bu atmosfer içinde Aralık 1905’te Gaspıralı’nın inisiyatifiyle 700’ü aşkın delegeyle valinin de davete katılımıyla Akmescit’te düzenlenen Bütün Kırım Müslümanları Kongresi Kırım’da Tatarların önünde duran topraksız köylülere toprak dağıtılması, Vakıf arazilerinin kontrolünün Kırım Tatar halkına iadesi ve İdarei Ruhaniye’nin “ruhaniler sınıfı”nın tekelinden kurtarılarak sıradan halka açılması gibi belli başlı sorunları gündeme getirip çözüm önerileri sundu. Fakat henüz Rus siyasal partilerinden hangileriyle (liberal ve ilerici Kadet ve Oktryabristlerle mi yoksa sosyalist SR’ler veya Sosyal Demokratlarla mı) işbirliği yapılacağı meselesi karara bağlanmaktan uzak kaldı. Ama daha şimdiden 1906 Ocak sonunda St-Peterburg’da toplanacak olan İkinci Bütün Rusya Müslümanları Kongresi’ne hazırlanılırken aydınlanmış da olsa, geleneksel elit bağrından çıkmayan İsmail Löman, Asan Sabri Ayvaz, Abdürreşit Mehdi [Mediyev] gibi yeni tip halk önderleri ortaya çıkmıştı. Bahçesaray, Akmescit, Karasubazar, Kezlev, Yalta gibi şehir merkezlerinde olduğu kadar, bunların hinterlandında yer alan Kokköz, Kaçı, Duvanköy gibi nahiye ve köylerde de kök salan “Genç Tatarlar” olarak anılacak olan hareketlenme içerisinde sosyalizan (Narodnik esinli SR ve çok kısmî olarak Menşevik temelli Sosyal Demokrat) bir eğilim teşkil eden Appaz Şirinskiy, Ali Bodaninskiy, Mustafa Kurti, Süleyman İdrisov, Menseyit Cemil, Hüseyin Baliç gibilerin yanı sıra millî kimlik ve vatan kavramları etrafında billurlaşan bir karakteri haiz Abdürreşit Mehdi, Asan Sabri Ayvaz, Üseyin Şamil Tohtargazı, Asan Çergeyev, Seyitcelil Hattat, Celal Meyinov gibilerin temsil ettiği, ayrım çizgileri öncekilerden çok da mutlak olmayan bir damar da vardı.
Akmescit’teki Tatar Öğretmen Okulu’ndan mezun olup bir süre Orkapı’da öğretmenlik yaptıktan sonra Karasubazar’a yerleşen Abdürreşit Mehdi (1880-1912) burada belediye başkanlığı, zemstvo üyeliği, Cemiyeti Hayriye katipliği yaptığı dönemde toplum hayatına kritik katkılarda bulunarak halkın muhafazakâr düşünce kalıplarının kırılmasında önemli bir rol oynadı. Mehdi ayrıca çıkarttığı ve başyazarı olduğu Vatan Hadimi (1906-1908) gazetesiyle Kırım Tatar toplumu içinde sosyo-politik bir alternatif kutbun yaratılmasına yol açtı.[23] Peterburg’daki II. Devlet Duması’na Rus Kadetlerinin de oylarını almayı başarması sonucu Kırım’dan milletvekili seçilerek burada İttifakı Müslümin fraksiyonunun sekreteri oldu, hatta parlamentoda yaptığı ateşli konuşmalarda dile getirdiği topraksız Kırım Tatar köylüsünün sorunları bilahare Rus köylü toplumunun açmazını tahlil ederken geleceğin devrim lideri ve başbakanı Vladimir İ. Lenin’in başvurduğu bir kaynak oldu. Gerek Mehdi’nin 1912’de erken yaşta rahatsızlanarak verem hastalığından ölümü ve gerekse ertesi yıl millî coşkusuyla temayüz eden şair ve ilerici öğretmen Üseyin şamil Tohtargazı’nın Harcıbiye’de Erbain Emirzakov adlı bir Kırım Tatar gericisi tarafından ısmarlama öldürülmesi ağır çarlık istibdatının takibi altında zaten sıkışmış olan bu çevrenin, Asan Sabri Ayvaz’ın yurdu terk ettiği ortamda, sönümlenmesine katkıda bulundu. Kırım’dan III. Duma’ya milletvekili seçilen bir diğer Tatar İsmail Mırza Müftüzade’nin girişimiyle parlamentoya sunulan dinsel görevlerin ırsî ruhani paye (duhovnoye zvaniye) sahiplerinin tekelinden çıkartılması teklifinin 1912’de çarın onayıyla yasalaşması bu süreçte Kırım Tatar halkının önünü kesen yasal sınırlamaları aşmadaki yegâne kazanım oldu.[24]
1917 Şubat Devrimine dek Kırım’daki uyanma devri inişli çıkışlı bir seyir izledi. Bir yanda Gaspıralı’nın Rusya merkezini rahatsız etmeyecek şekilde Kırım çerçevesini aşan ülke ölçeği ve uluslararası boyuttaki kültürel pan-Türkist ve pan-İslamist açılımları, diğer yanda daha Kırım merkezli olmakla birlikte şimdiye dek görülmemiş ölçüde derin bağlarla Türkiye ve Rusya kültür ve siyaset çevreleri eksenlerine yaslanan gençlik örgütlenmeleri içinde yeraltı ağları şeklinde bütün Kırım sathını kuşatmaya başlayan yönelimler tatlı bir rekabet bağlamında ileride Kırım’a Tatar damgasını vuracak olan millî hareketin altyapısını oluşturdu. Sansürün boşluklarını türlü hilelerle aşarak yayınlanan Asan Çergeyev’in “Belgisiz” müstear adıyla 1909’da yayınladığı Eşit Mevta ne Söyleyor adlı manzum hikâyesi mazmunlar kullanarak Rus hâkimiyetini yerin dibine batırırken Üseyin Şamil Tohtargazı Nalei Kırım adlı şiirler toplamında vatan sevgisini hoş dizelerle yüceltiyordu. 1913’teki Romanovlar hanedanının 300. yılı şerefine çıkartılan affa dek birçok Kırım Tatar aydını hapse atıldı, Kırım’dan sürüldü ya da işten çıkartıldı.[25]
1905 sonrasında Kırım’da, Akmescit başta olmak üzere, Karasubazar’da, Kezlev’de, Bahçesaray’da, vb. rüşdiyeler açılmaya başladı. Akmescit rüşdiyesinin başında Ümer Sami [Arbatlı] müdür vazifesindeyken erkek kısmında öğretmenler arasında Adil Gerey, Edige bey, Celal Meyinov, Abdülhair Meraviyev, kız kısmında Edaye hanım Edige bulunuyordu. Karasubazar rüşdiyesinin müdürü Yusuf Ziya, Kezlev rüşdiyesininki ise Ethem Feyzi’ydi [Gözaydın]. Gerek Ümer Sami, gerekse Yusuf Ziya ve Ethem Feyzi beyler Türkiye’den gönüllü olarak Kırım Tatarlarının eğitim hamlesine katkı sağlamak üzere Kırım’a gelmiş öğretmenlerdi. Ancak 1910 yılına dek tolere edilen rüşdiyeler tamamen cemiyeti hayriyeler tarafından desteklenen özerk eğitim kurumlarıydı.[26] Akmescit rüşdiyesinin mezunlarından biri de ilerinin kalburüstü şair ve filoloğu Abdullah Latifzade’dir.
1910 yılının Mart ayında Kırım’daki polis teşkilatı Akmescit’te camilerin çevresinde dağıtılan “Sovest” (Vicdan olarak çevrilebilecek bu kelimenin raporlarda Tatarca aslı belirtilmiyor) imzalı bildirilerle ilgili ihbarlar aldı. İhbarı yapıp bildiri örneklerini valiye gönderen Tavrida müftüsü Adil Murza Karaşayskiy’di. İlk çözümlemede bildirilerin dilinden yola çıkarak hemen Türkiye bağlantısı kuruldu ve bütün Kırım çapında örgüt avına çıkıldı. Bildiride Kırım’daki şanlı geçmişin Rus idaresi altında yok edildiği, Müslümanların birbirine düşürüldüğü, tez elden buna son verip kurtuluş için ataların kurduğu hanlığın diriltilmesi yolunda adımlar atılmasına çağrı yapılıyordu. Eğer tercüme hatası yoksa kafası karışık bir üslupla kaleme alınmış ve düzmece gibi duran bu bildiri vesilesiyle Akmescit (örgüt lideri olarak gösterilen Mustafa Kurtzade başta olmak üzere, Şükri efendi, Abdul efendi), Bahçesaray (Süleyman Mırza Kırımtayev, Ali ve Asan Ahmet Tarpi, Emirali Kaişev), Karasubazar (Yusuf Ziya, Fevzi efendi), Aluşta (Amdi Efendi Arabskiy, İsmail Arabskiy, Asan Sabri Ayvaz), Eski Kırım (Menseyit Cemil), Dereköy (Abdulalim efendi, Korbek (Aci Bekir efendi), vb.’de birçoğu öğretmen ve Türk tabiyetinde olan farazî örgüt üyelerinin peşine düşüldü. İleriki aylarda soruşturma genişletildi ve yeni bölge ve yeni isimler eklendi. Aramalarda suç teşkil edecek bilgi ve belgelere ulaşılıp örgüt kanıtlanamasa da amaç hasıl olmuş rüşdiyelerin kapısına kilit vurulmuş, kendi dinamikleriyle yürüyecek bağımsız bir Kırım Tatar uyanışı için heveslenen gençlere gözdağı verilmişti. Son yıllarda informel şekildeki ağlarla birbirine bağlı böyle bir örgütlenmenin tamamen uydurma olmadığı, kendilerine Namus teşkilatı adını takan bir zümrenin gerçekten varolduğu yönünde kanaatler mevcuttur.[27]
Aynı dönemde İstanbul merkezli olarak bir başka örgütlenmeye daha tanık olundu. Türkiye’ye öğrenim görmeye gelen genç Kırım Tatar öğrencilerinden Noman Çelebicihan, Cafer Seydamet, Yakup Seytabdullah, Ahmet Şükri, Abdürrahim Sükutî, Ablakim İlmi, Habibullah Odabaş, Alimseyit Cemil, vd. Türkiye’deki II. Abdülhamit karşıtı “Jön Türk” meşrutî inkılabının esintisiyle İttihat ve Terakki partisine öykünerek 1909 yılında “Vatan” adıyla konspiratif (kapalı) nitelikte bir gizli cemiyet teşkil ettiler. Vatan mefhumunu merkeze alan ve Kırım Tatar halkını şanlı mazisine yaraşır bir düzende birinci sınıf bir vatandaş kılmaya yönelik programları uyarınca bastıkları bildirileri türlü yollarla gizlice Kırım’a sokup geniş ölçekte dağıtmayı başardılar. Vatan cemiyeti üyeleri konspiratif tarzda örgütlenmiş olsalar da fikir dünyaları radikal olmaktan çok pragmatik ve kucaklayıcıydı. Gerek Gaspıralı çevresiyle gerekse Yaş Tatar ağabeyleriyle sorunsuz anlaşabilme yeteneği gösterdiler. Yaz tatillerinde döndükleri Kırım’da ilişkilerini Rus eğitim kurumlarında okuyan Halil Çapçakçı, Amet Özenbaşlı gibi şahsiyetlerin örneklediği öğrenci çevrelerine doğru genişletmeyi bildiler. Bu farklı tecrübelerden gelen genç idealistler kümesi 1914’te Büyük Savaş başlayana dek kompakt bir zümre oluşturmayı başardı.[28] Vatan cemiyetinin anonim olarak ilk toplumsal eylemi 1915’te yaşlı Habibullah efendinin ölümü üzerine Zıncırlı medresinin müderrisi olarak kimin seçileceğine dair tartışmada yaptığı cesur müdahaledir. Müderris olarak muhafazakâr Özenbaşlı Mustafa efendiyi görevlendirmek isteyen Bahçesaray belediye başkanı Süleyman Mırza Kırımtayev’e düelloyu dahi göze alarak karşı çıkıp aydınlık fikirli olduğunu düşündükleri İbrahim Tarpi veya Yakup Kemal’i [Kerçî] önerdiler ve yaptıkları ajistayonla en azından muhafazakâr mollanın onaylanmasını engellediler.[29]
Savaş sırasında öncelikleri kurdukları ilişki ağlarının kopmasına engel olmak ve bekledikleri gibi, Rusya’nın savaşta yıpranması ve çökmesi halinde gerçekleşecek devrime hazırlıklı yakalanmaktan ibaretti. Ayrıca Kırım Tatarlarının düşman safında yer alan Türkiye’yle herhangi bir karşı karşıya gelişine izin vermemek istiyorlardı. Bu nedenle bazı üyeleri Türkiye’de kalmaya devam ederken imkânları ölçüsünde Rusya kökenli Türk-Müslüman aydınlarının Avrupa ölçeğindeki Müslüman Türk-Tatarların hukukunu koruma girişimlerine destek verdiler. Rusya’nın serpilme trendinde olmakla beraber henüz Avrupa’ya nazaran dört başı mamur olmaktan uzak olan ekonomisi uzun soluklu savaşı kaldırmakta zorlandı ve süreç içinde performansı giderek düştü ve bu gelişmeler köylülüğün yoksulluk sınırını aşamadığı, orta sınıfların yeterince gelişmediği Rus toplumsal yapısında büyük çatlaklara yol açtı. Merkez de kaynıyor, imparatorluk ailesinin Alman nüfuzunun esiri olduğu, sefih bir keşişin, Rasputin’in sarayda at oynattığı yolundaki şayialar dalga dalga bütün ülkeyi sarıyordu. Savaşın başında yüksek bir dayanışma örneği göstererek ülkenin savaş gayretini büyük bir özveriyle destekleyen halk içinde artık her sınıf, her millet, herkes Rusya’nın enkazının altında kalmamak için kendi derdine düşmüştü.
Kurultay Süreci ve Sovyet Devri: Önce Yükseliş…
Bu ortamda 1916 sonbaharında gizli Vatan cemiyetinin ana sürükleyicileri olan Çelebicihan ile Cafer Seydamet askere alındılar. Küçük dokunuşlarla katkıda bulundukları kader onları 1917 başında Odesa’da Amet Özenbaşlı ve Halil Çappçakçı’nın ev sahipliğinde buluşturdu. Yeni takvimle Martın ilk yarısında Petrograd’da patlayan devrim monarşiyi yıkmış, ordu Geçici Hükümet’in aksi yöndeki bütün gayretlerine hemen tamamen çözülmüştü. Rusya artık merkezden taşraya uzanan bir kongreler, komiteler (sovyetler) okyanusuna dönüşmüştü. Kırım da bundan bigane kalmadı. Daha 8 Martta (eski takvimle 27 Şubatta), Petrograd’da gıda dağıtım sorunları yüzünden patlak veren isyankâr nümayişlerle aynı günde, Akmescit’te Ali Bodaninskiy’in girişimiyle bir Kırım Müslüman Devrimci Komitesi teşkil edildi ve 17 Martta binlerce Kırım Tatarı “özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve adelet” sloganlarıyla sokağa döküldü. Gösteriler izleyen günlerde diğer şehirlere de yayıldı.[30] 7 Nisanda (eski takvimle 25 Martta) Akmescit’te Seytcelil Hattat’ın girişimiyle yerel bölgelerden seçilmiş 1.500-2.000 delegenin katılımıyla Bütün Kırım Müslümanları Kongresi toplandı. Kongre içlerinde birçoğu Vatan cemiyeti üyesi veya onunla ilişkili Cafer Seydamet, Asan Sabri Ayvaz, Ablakim İlmi, Amet Özenbaşlı, Halil Çapçakçı, Memet Yenileyev, Süleyman İdrisov, Ali Bodaninskiy, İbrahim Tarpi, K.B. Kırımtayev’in bulunduğu 35 kişilik bir Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi (Musispolkom) oluşturdu.[31] İcra Komitesi başkanlığına ve Tavrida Müftülüğü’ne gıyabında Noman Çelebicihan, Vakıf Komisyonu başkanlığına ise yine gıyabında Cafer Seydamet seçildi. Sekreterlik görevine Asan Sabri Ayvaz getirildi.
İcra Komitesi Kırım’da Tatarların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi ve unutturulan izlerinin tekrar belirginleştirilmesi için seri bir şekilde bazı hamlelere girişti. Kırım’ın Rus işgalinde kaldığı dönem boyunca giderek küçülen ve gelirleri çoğu zaman gereksiz işlere çarçur edilen Vakıf topraklarının yönetimi ile başına Noman Çelebicihan’ın getirildiği Tavrida Müftülüğü Kırım Tatar halkının doğrudan katılımıyla millî karaktere büründürüldü. Aynı yönde dönüştürücü girişimler başta Akmescit’teki Tatar Öğretmen Okulu ve Zıncırlı medrese olmak üzere halk eğitimi kurumlarına da yaygınlaştırıldı. İcra Komitesi basın-yayına da el atarak Kırım Tatarca Millet ve Rusça Golos Tatar gazeteleriyle kamuoyu oluşturma çalışmalarına başladı. Mayısta Moskova ve Ağustosta Kazan’da toplanan Bütün Rusya Müslümanları Kongresi’ne heyetler göndererek Rusya’nın geleceğini şekillendirecek yönetim biçimleri tartışmalarında federalist görüşlere destek verdi. Eylül ayında Ukrayna Rada’sının girişimiyle Kıyiv’de toplanan Rusya Halkları Kongresi’ne geniş bir heyetle katılan Kırım Tatar temsilcileri burada da kültürel özerklikten teritoryal özerkliğe doğru yönelimlerinde etraflarına bir meşruiyet halkası daha örmeyi başardılar.
Halen geçici bir idareyle yönetilmekte olan Rusya’nın temel rejiminin karara bağlanması için öngörülen Kurucu Meclis seçimlerinde güçlü bir şekilde yer almak, Kırım’da Kırım’ın geleceğinde Tatarların da söz sahibi olmasını sağlamak için nasıl bir yönelim izlemek gerektiği meselesi İcra Komitesi’nin dar çekirdek kadrosunun en önemli gündemiydi. Kırım’daki, liberal ve demokrat olanlar da dâhil, diğer unsurlar alışılageldiği gibi Tatarları bu süreçlerden uzak tutacak şekilde davranıyorlar, onların öne çıkardıkları temsilcilerine iltifat etmiyorlardı. Oysa ne Tatarların dışarıda bırakılacağı bir çözüm kalıcı olabilirdi ne de Tatarlar kendi başlarına Kırım’da bir yönetim kurabilecek bir güce sahiptiler. Bu ikilem Kasım ayından itibaren başlayan Kurultay süreci ve devamındaki Kırım Halk Cumhuriyeti’nin ve anayasasının ilanı boyunca ağırlığını korudu. “Kırım Kırımlılarındır” ilkesiyle hareket ettiklerini öne sürmelerine rağmen başta Kırım’da yaşayan değişik etnik ve siyasal unsurlardan oluşan Halk Temsilcileri Sovyeti (Sovet narodnıh predstaviteley) olmak üzere, hiçbir kesimden işbirliğine yönelik olumlu bir tepki alamadılar. İcra Komitesi ve destekçileri bu süreçte aynı zamanda kadimci çevrelerin çeşitli baltalama ve alternatif merkezler yaratma girişimlerine karşı da mücadele veriyorlardı.
Kasım ayında Çelebicihan’ın dokunaklı konuşmasıyla Hansaray’da Millî Müze’nin (Üseyin Bodaninskiy’in reisliğinde), Orta Medrese’de sanayi-i nefise mektebinin, Zıncırlı medresede Mengli Geray üniversitesinin ve Akmescit rüşdiyesi yerinde de öğretmen okulunun açılışı yapıldı. Aralık ayı içerisinde yapılan tek dereceli seçimlerle de Kurultay’a 4’ü kadın olmak üzere 78 vekil seçildi.[32] Büyük tantanayla gök bayraklarla süslü Hansaray’ın Bab-ı Divan salonunda açılan Kurultay üyelerinin seçtiği ve Noman Çelebicihan, Cafer Seydamet ve Cafer Ablayev’den meydana gelen bir komisyon derhal 18 maddelik bir anayasa taslağı hazırladı. Anayasa kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokratik bir cumhuriyet öngörüyordu ve bütün sınıfsal ve dinsel imtiyazları kaldırıyordu.[33] Bu anayasa çok geçmeden, aynı ay içinde kabul edildi ve buna dayalı olarak Kırım Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Bu çerçevede, var olan koşullarda yeni seçim yapmanın güçlüğü göz önüne alınarak Kurultay kendini “millî meclis” olarak ilan etti ve meclis de derhal bir “idare-i milliye hükümeti” kurdu. Hükümet başkanlığı ve Adliye müdürlüğüne Noman Çelebicihan, Hariciye müdürlüğüne Cafer Seydamet, Maliye ve Vakıf müdürlüğüne Seytcelil Hattat, Maarif müdürlüğüne İbrahim Özenbaşlı, Diniye müdürlüğüne Ahmet Şükri getirildi. Anayasa ayrıca yarımadanın statüsüyle ilgili nihaî kararın Kırım kurucu meclisinde olduğunu da kabul ve ilan ediyor ve kendini de bu meclisin toplanmasını sağlamakla mükellef kılıyordu.[34]
Merkezî Rusya’da başlayıp dalga dalga diğer bölgelere yayılan Bolşevik Ekim (yeni takvimle Kasım) Devriminin yansımaları Kırım’da hiçbir gücün diğerleri arasında sivrilememesi nedeniyle hızla ortamı kaotik bir hale getirdi. Sivastopol’de, bilhassa Karadeniz Donanması’yla bağlantılı muhitlerde Sosyal Demokratlar ve SR’ler, Akmescit’te zemstvo ileri gelenlerinden ve zengin tüccarlardan oluşan çeşitli meşreplerden liberaller ve Bahçesaray’da millî benliklerini kazanmış Kırım Tatarları şeklinde göreli sıklet merkezleri meydana geldi. Kırım Tatar millî hükümetinin Kırım’a getirmeyi başardığı Kırım Tatar Süvari Alayı’ndan geriye kalanlar temelinde aceleyle oluşturduğu ve genelkurmay başkanlığına eski bir çarlık subayı olan albay Makuhin’i getirdiği 5.000 kişilik hafif süvari ve piyadeden ibaret ordu Kırım Tatarlarının savaş gücünden çok gözdağı vermeye yarayacak kabiliyetiyle de olsa en keskin kozuydu. Bu itibarla kısa zamanda içinde Kırım Tatar vekillerinin de bulunduğu Milletler Temsilcileri’yle mi yoksa İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti’yle mi işbirliği yapılarak yola devam edileceği kritik sorunuyla yüzyüze gelindi. Meclis’teki solcu vekillerin baskısına rağmen ağırlık Milletler Temsilcileri’yle işbirliğinden yana çıktı. Çelebicihan bağımsız hareket etmek taraftarıydı, çoğunluğu arkasına alamayınca görevlerinden istifa etti. 1918 yılının Ocak ayının ikinci yarısında Sivastopol’den yola çıkan Bolşevik çoğunluklu silahlı kuvvetler deniz destekli olarak sırasıyla Yalta’ya ve Kefe’ye çıkarma yaptılar. Bunları Kezlev ve Kerç saldırıları izledi. Tatarlar zaman zaman başarıyla bunlara karşı süvari birlikleriyle direnmeye çalıştılarsa da Bolşevik kuvvetlerin Bahçesaray’a doğru topçu destekli yürümeleri engellenemedi. Millî ordunun bel kemiğini oluşturan süvari birlikleri bütün kuvvetlerini Alma boyunda toplayarak burada bir meydan muharebesi vermeye çalıştılarsa da yenilgiye uğramaktan kurtulamadılar. 26 Ocak itibariyle Tatar askerleri dağlık bölgelere kaçarken şehirlerde Bolşevikler asker-sivil ayrımı gözetmeksizin tam bir Tatar sürek avına çıktılar. Çelebicihan’ı ele geçirerek Sivastopol’e getirdiler ve 23 Şubatta kurşuna dizerek naaşını Karadeniz’e attılar. Cafer Seydamet kaçarak destek sağlamak amacıyla Türkiye’ye geldi.
Bolşeviklerin Kırım’da kurduğu Tavrida Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı idare ülkedeki anarşik ortamı dindirmek bir yana körükledi. Binlerce kişi yargısız infaz edildi veya hapsedildi. Akmescit Devrim Komitesi nezdinde Tatar sosyalisti İsmail Firdevs’in de içinde bulunduğu bir Müslüman İşleri Komiserliği kuruldu. Millet ve Kırım Ocağı gazetelerini basan matbaalar koruma altına alındı, bazı mahkûmlar serbest bırakıldı. Mart başında bir Sosyalist Cumhuriyet ilan edildi. Kıyiv’e doğru ilerleyen Rus Bolşevik güçlerinin istilasına karşı askerî potansiyeli olmayan Merkezî Rada hükümeti 1918 Şubatta Merkezî devletlerle ayrı bir barış imzalayarak gıda maddeleri karşılığında sınırlarının korunmasını talep etti. Mart başında Ukrayna içlerine giren Alman ordusunun ilerleyişi sonucunda Rusya da Brest-Litovsk’ta Merkezî Devletlerle barış imzalamak zorunda kaldı ve Bolşevik güçlerinin Ukrayna Halk Cumhuriyeti topraklarından geri çekilmesiyle Kırım’daki Bolşevik yönetimi de sarsıldı ve Ukrayna’nın güneyinden Kırım’a doğru ilerleyen Alman kuvvetlerinin yaklaşan ayak sesleri Nisan sonunda Kırım’daki birinci Sovyet iktidarının çözülmesine ve yöneticilerinin kaçmasına yetti. Bolşeviklerle çatışmanın ardından güneydeki dağlara çekilmiş olan İsmail Mazal, Gıjik Abbas, vs. gibi birçok Tatar mücahit yere indi, Tatar köylerinde Sovyet idaresine karşı ayaklanmalar meydana geldi. Özellikle Sudak bölgesinde Taraktaş’ta Karabiber kardeşlerin önayak oldukları isyan hayli etkili oldu. 23 Nisanda Sovyet hükümetinin başı N. Slutskiy başta olmak üzere, 12 ileri gelen Bolşevik Büyük Lambat’ta kıstırılarak kurşuna dizildi. Kurultay’ın seçmiş olduğu Geçici Parlamento Bürosu Ablakim İlmi’nin başkanlığında, başında A.S. Ayvaz’ın bulunduğu Parlamentoyu tekrar göreve çağırdı. 10 Mayısta yapılan olağanüstü Kurultay toplantısında Kırım’da Tatarların nasıl bir yönelişi benimseyecekleri tartışıldı. Ali Bodaninskiy’in başını çektiği solcular Bolşeviklere göz kırparken çoğunluğu oluşturan Ablakim İlmi, Seyit Celil Hattat, Amet Özenbaşlı, Seyit Ömer Tarakçı gibi merkezde yer alan aktivistler bağımsız hareket etmekten yana ağırlık koydular.[35] Bu arada Mayıs ortalarında Cafer Seydamet yanında çoğu öğretmen bir dizi Kırımlı göçmenle birlikte “Giresun” adlı vapura Gök bayrağı çekerek Kırım’a yelken açmıştı. Tatar Parlamentosu tekrar açıldı.[36] Alman komutanlığının izniyle Cafer Seydamet Ruslarla anlaşarak bütün Kırım’a şamil bir hükümet kurmaya girişti. Daha önce Bolşeviklerle savaş sırasında da desteklerini esirgemeyen Alman kolonistleri bu defa da Kırım Tatarlarının yanında yer almalarına rağmen bilhassa Rus Kadetlerinin hükümetin Rusya’ya bağlı kalması şartı yüzünden koalisyon suya düştü. General Kosch hükümeti kurma görevini Rus ordusu generali, Romanya’daki sabık Müslüman Kolordusunun komutanı Polonya-Litvanya bölgesi Tatarlarından maceraperest Süleyman (Maciej) Sulkiewicz’e verdi. Kısa ömürlü Kurultay hükümeti döneminde Cafer Seydamet’in kendisine teklif ettiği millî görevleri kabul etmeyen Sulkiewicz’in kurduğu, kendisi dışında Cafer Seydamet, Aleksander Achmatowicz gibi birkaç Tatarın da bulunduğu, Ruslar ve çeşitli azınlık milletlerden müteşekkil devşirme restorasyon hükümetini (Kırım Yöre Hükümeti – Krımskoye Krayevoye Pravitelstvo) Kırım Tatar Parlamentosu da kerhen destekledi. İdarei maslahatla geçen bu devir Almanların 1918 Kasım başında Compiègne’de İtilaf devletleriyle imzaladığı ateşkes anlaşmasıyla birlikte tarihe karıştı. Bunun yerine Karaim eşrafından Kadet üyesi, eski Duma mensubu mason Solomon Krım’ın başkanlığında, sırtını iç savaşta Rusya’nın güney bölgelerini kontrol altına alan çarcı Rus generali Denikin’in Gönüllü Beyaz Ordu’suna yaslayan, yerelde zemstvo’lardan ve toprak sahiplerinden destek alan anti-Bolşevik, Rus yanlısı bir hükümet kuruldu. Hükümetin Tatarlarla ilişkisi soğuk olmanın ötesinde düşmancaydı. 23 Şubat 1919’da Çelebi Cihan’ı anma gününde Adalet bakanı V. Nabokov’un emriyle Tatar Parlamentosu, Kırım Tatar Millî İdaresi (Direktörlüğü), Parlamento Bürosu üyelerinin evleri arandı ve çok geçmeden Tatar Parlamentosu ve Kırım Tatar Direktörlüğü içinde çalıştıkları binalarından atıldı. Bu şartlarda yaklaşan yerel zemstvo ve ülke çapındaki Seym seçimlerinde Tatarların oyunu blok olarak alacak bir örgütlenmeye giderek yakın zaman önce kurdukları Milli Fırka’yı yeniden aktif hale getirdiler.[37]
Denikin’in, gücünü aşan hamlelere girişerek kuzeye doğru, Bolşevik merkezini ele geçirmek üzere ilerleme sevdası tutmayınca, onun boşalttığı bölgeler hızla diri Bolşevik kuvvetlerce dolduruldu. Bundan Kırım da nasibini aldı. 1919 Nisanında Kızıl Ordu Kırım’a girdi ve Mayıs başında yarımadada V.İ. Lenin’in kardeşi Dmitriy İlyiç Lenin’in başkanlığında bir Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Kırım Tatarlarına karşı daha dostane bir tavır takınan hükümette Süleyman İdrisov, Selim Memetov gibi solcu Tatarlar da yer aldı. Ama bu hükümet de uzun ömürlü olmadı. Denikinci kuvvetler, çok geçmeden, 1919 Haziran sonlarına doğru Kırım’ı geri aldılar ve 1920 Nisanında komutayı baron Wrangel alana dek Kırım’da doğrudan doğruya bir askerî idare kurdular. Wrangel Güney Rusya Hükümeti’nin içine düştüğü açmazdan çıkabilmek için Kırım özelinde Kırım Tatarlarına karşı, iyi kötü ayakta kaldığı 1920 sonbaharına dek, daha nazik bir tutum izledi. Kırım Tatar gazeteleri yeniden görece serbestçe çıkmaya başladı ve Tatar aktivistler faaliyetlerine yeniden başladılar.
Kırım’da Milli Fırka’nın Bolşeviklerle teması en geç 1919 yılının sonbaharına dek geri gider. O dönemde Kırım’daki askerî idare Kırım Tatarlarına karşı negatif ayrımcılık uyguluyordu ve Milli Fırka yöneticileri Beyaz Gönüllüler Ordusu’nun Kırım’daki hâkimiyetinin sona ermesinin ancak Bolşeviklerle mümkün olacağının farkındaydılar. İki tarafın da isteğiyle önce Odesa’da, sonra Sivastopol’de görüşmeler ve pazarlıklar yapıldı. Gönüllüler Ordusu’yla mücadele gündemin baş konusuydu. Tatarların Sovyet hâkimiyeti altında millî muhtariyet talepleri şimdilik geçiştirildi.[38] Fakat kurulan ilişki anlaşmayla sonuçlanmış, önce Denikin, sonra Wrangelci kuvvetlerle mücadelede Milli Fırka’ya bağlı millî unsurlar ile Yeşiller diye bilinen dağlardaki çeteciler işbirliği yaptılar. Ne var ki bu mücadelenin giderek güney Rusya çerçevesinde iki büyük karşıt ordunun, Beyaz ve Kızıl Orduların savaşına bürünmesiyle birlikte Kırım’daki mücadelenin alanı da hızla parti politikasından askerî eyleme kaydı ve Kasım 1920’den itibaren Kırım’da 100.000’den fazla askeriyle Kızıl Ordu, kısa süre içinde görevden alınacak olsalar da, kendileriyle yakın işbirliği yapan Béla Kun ve Rozaliya Zemlyaçka gibi gaddar yöneticilerle ortaklaşa Kırım’da bir Kızıl Terör dalgası estirdi. Bu dönemdeki ölü sayısı için tahminler 20.000 ile 150.000 arasında değişiyor. Kırım’ın kaderi için yoğun bir savaşa tutuşan her iki kesim de Kırım kaynaklı değildi ve Wrangel’in yenilgisinin ardından Kırım’ı İstanbul’a doğru vapurlarla terk eden yüzbinlerce kişi kadar, Kırım’a muzaffer bir şekilde doluşan Kızıl yönetici ve askerler de dışarıdan gelme kişilerdi.
Kırım askerî bakımdan zaptürapt altına alınmış, Müttefik devletlerin desteklediği Beyaz Ordular hezimete uğrayarak yarımadayı terketmiş olsa da, sosyal ve ekonomik bakımdan büyük bir çöküntü içindeydi. Askerî yolla dize getirdikleri Kırım’da Bolşeviklerin toplumsal bir temelleri yoktu, yörenin yabancısıydılar ve kaosu yönetebilecek bilgi ve beceriye sahip değillerdi. En büyük sorunu teşkil eden gıda iaşesi için başvurulan, Lenin’in çok geçmeden sıtkını sıyıracağı prodrazvyorstka denilen cebrî tahsisatlar yoluyla gıda ürünlerine el koyma sistemi sonunda Kırım sathında açlığın başlamasına yol açmış, bu da varolan kaosu içinden çıkılmaz bir hale getirmişti.[39] Milletler Komiserliği (Narkomnats) Kurulu üyesi Kazan Tatar komünisti Sultan Galiyev merkezden Şubat-Mart 1921’de Kırım’ın durumunu incelemek üzere gönderildi. Galiyev raporunda Kırım’daki mevcut Sovyet iktidarının aşırılıklarını yererek bazı yönetici değişiklikleri önerileriyle beraber sosyal temel olarak Tatarlara yönelik bir açılım yapılmasının doğru olacağını belirtti.[40] Ardından Narkomnats’ın Kırım temsilcisi Zeynullah Buluşev’in Stalin’e sunduğu rapor da Kırım’daki durumu Sultan Galiyev’inkine benzer tarzda özetliyor, hatta Kırım’daki gıda sorununun Kırım’daki İvan Akulov gibi yöneticilerin hoyrat yönetimleri sayesinde Wrangel dönemini arattığını belirtiyordu.[41] 1921 Eylülünde Milli Fırka üyeleri Halil Çapçakçı, Üseyin Baliç, Amet Özenbaşlı’dan oluşan bir heyet Moskova’ya gidip Kalinin, Stalin ve Lenin’in sekteteri Gorbunov’la görüştüler. Çok geçmeden Kasım 1921’de Kırım’da Rusya’ya bağlı, Tatarların korenizatsiya (yerlileşirme) tedbirleri uyarınca kayırılacağı bir özerk cumhuriyet ilan edildi.[42] Mayıs 1922’de Milli Fırka’nın inisiyatifi ve RKP(b) Kırım Oblast Komitesi’nin onayıyla toplanan II. Kırım Tatar partisizler (bitaraf) konferansından itibaren Milli Fırka nominal olarak legalize edilmese de Sovyet iktidarına destek vererek yönetime katıldı.[43] Bu dönemdeki işbirliğine 1920’de Seytcelil Hattat’un yerine Milli Fırka’nın başkanlığına getirilen şair ve dil bilgini Bekir Sıtkı Çobanzade ile Firdevs’in yanı sıra RKP(b) Kırım Oblast Komitesi’ne bağlı Tatar Bürosu’nun (Tatbyuro) üyesi Osman Abdülgani Deren-Ayırlı’nın yakınlaşması damgasını vurdu. Fakat Bolşevik partisinin Kırım’da kurduğu düzen yekpare değil, eklektikti. Kırım’dan uzaklaştırılan “savaş komünisti” taraftarı Ruslar yerine bu kez Kazan’da işleri batıran ve Sultan Galiyev’le girdiği çatışmadan sonra buradaki görevinden alınan Seyit Galiyev ve ekibinin Kırım’a monte edilmesi bir süre daha Kırım’da Kırım Tatarlarının iktidara kendi emellerini ve renklerini yansıtmalarına engel oldu. Sonunda Seyit Galiyev’in yerini Deren-Ayırlı’ya bırakması ve merkeze çağrılan, 1917’den beri Kırım ve çevresinde militanlık yapan ve Kırım Tatarlarına sempatik Yuriy Gaven’in yerine Veli İbrahimov’un Kırım TsİK başkanlığına getirilmesiyle Kırım’da güvenlik işleri haricindeki hükümet işlerinde Tatarların daha ağırlık kazandıkları bir harmonik yönetim biçimi kuruldu. Yine de yerel düzeyde parti ve güvenlik organında hâkim olan zihniyet Tatar komünistlerine hâlâ şüpheyle bakmaktaydı.[44]
Milli Fırka Kırım’da sovyet iktidarının resmen kurulmasının ardından iktidara destek verip çeşitli aracılarla kendi bünyesinden insanları iktidar organlarına sokmanın yanı sıra paralel olarak da sosyo-ekonomik örgütlenmede yeni arayış ve girişimlere yöneldi. Milli Fırkacılar Kırım Tatarlarının yoğun olarak yaşadıkları ve üretim kooperatifleri tecrübesi geçmişine sahip yalıboyunu pivot olarak alarak Seytcelil Hattat’ın önderliğinde Şirket ve Bahçıvan adlı kendi kooperatif örgütlenmelerini siyaseten yasaklı olan Milli Fırka’nın bir paravanı olarak kurdular. Bunlar Bolşevik idaresinin kolu uzun güvenlik organları tarafından finansal kıskaca alınıp batırıldıktan sonra rejimin kooperatif birliği Krımselsoyuz içinde eritilene dek Kırım Tatar halkı için her bakımdan hayatî bir varlık gösterdiler.[45] Akmescit yakınlarında Totayköy’de 1922’de açılan ve 1924’te Akmescit’e taşınan, 1 yıllık hazırlıktan sonra 4 yıllık Tatarca ve Rusça tedrisatlı bir öğretmen okulu olan Kırım Tatar Pedagoji Teknik Okulu’nda Kırım Tatarlarının Amet Özenbaşlı, Bekir Çobanzede, bilahare Asan Sabri Ayvaz, Şevki ve Hamide Bektöre, Abibula Odabaş, Asan Refatov, Ethem Feyzi [Gözaydın], Memet Abdullah, Osman Akçokraklı, Ümer Acı-Asan, Mustafa Bekirov, Veli Gabilev gibi en gözde aydınları ders veriyordu. 1924’e kadar müdür A. Özenbaşlı, 1924-25 arasında M. Bekirov, sonrasında 1926 sonuna kadar Veli Gabilev, 1928 sonuna kadar Yakub Azizov ve 1929 başından itibaren de A. Menzatov’du. Kırım Tatar öğretmenlerin sayısı yıllar içinde giderek arttı. 1922-23 öğretim yılında 150 olan öğrenci sayısı 1929-30’da 192’ye çıktı.[46] Veli İbrahimov’un yönetimde olduğu devir geriye doğru bakıldığında kimi zaman yakın çağ Kırım Tatar kültürü için “altın” sıfatıyla anılır. Nitekim bu devir Kırım’daki Tatar kültür izlerinin gerek arkeolojik kazılar (O. Akçokraklı ve Ü. Bodaninskiy’in yürüttüğü) gerekse müze açılışlarıyla (Bahçesaray’da Gaspıralı müze evi, Kezlev’de arkeoloji-etnografya müzesi, Yalta şark müzesi) su yüzüne çıkartıldığı, basın-yayında birçok Tatarca gazete, dergi (Yeni Dünya, Okuv İşleri, İleri, vb.) ve telif ya da çeviri kitap yayınıyla bir yeşermenin yaşandığı, müzik ve sahne sanatlarında (1923’te Ayşe Tayganskaya, Hayri Emirzade, Emiramet Parikov, vb.’nin rol aldıkları Tatar müzikal dram tiyatrosu) olsun, geleneksel sanatlarda olsun gelecek vaat eden çalışmaların sergilendiği umut dolu gelişmelere tanıklık etmişti.
Mazisi Kırım’da yeni Sovyet idaresinin kuruluşuna dek giden ve Kırım’ın yakın dönem tarihinde önemli etkilerde bulunmuş bir başka kritik gelişme de ucu açık Yahudi kolonizasyonu meselesiydi. Uzun yıllar boyunca Rusya imparatorluğu içinde Polonya’dan ve Kırım Hanlığından devralınan topraklardan türetilerek oluşturulan Yerleşim Hududu (Çerta osedlosti) içine hapsedilmiş olarak yaşayan Yahudilerin devrimci Rusya’da hep suçlandıkları, emeğe dayanmayan faaliyetlerin (Yahudiler Luftmenchen, hava cıvayla yaşayan insanlar olarak anılıyorlardı) dışında toprağa bağlanarak üretici kılınmalarını sağlayacak bir proje olarak gündeme gelen güney Rusya’da Yahudilere özel tarım kolonileri ve giderek bir Yahudi bölgesi kurma girişiminin en önemli boyutu Kırım’la ilişkili olandı. Bunun için 1921’de resmî üst kuruluş olarak kitlesel göç ve tarımsal kolonizasyon amacı güden KOMZET (Yahudi Emekçilerinin Toprağa Yerleştirilmesi Komitesi), 1924’te de sivil işleri yürütmek üzere Bolşevik Yahudi Yuriy Larin’in önderliğinde OZET (Yahudi Emekçilerinin Toprağa Yerleştirilmesi Cemiyeti) kuruldu. OZET Amerikan Yahudilerinin bu amaçla özel olarak kurdukları Agro-Joint örgütünden kapsamlı yardım alıyordu. Cemiyet ve faaliyetleri Sovyetler Birliği merkezinde de kendine Mihail Kalinin gibi yüksek düzeyli dostlar bulmuştu. 1924’te Kırım’da hükümetle yapılan ilk temasta Veli İbrahimov 1.000 aileye yetecek 50.000 desyatina (54.500 hektar) tahsisat sözü verdi.[47] Ama Tarım bakanı Ümer İbrahimov bu rakamı düşürme yönünde görüş belirtince KOMZET’le ihtilaf büyüdü ve sorun Moskova merkezine taşındı. Bilahare İbrahimov-Deren-Ayırlı ikilisinin Kırım’a Dobruca ve Türkiye’den eski Kırım Tatar göçmenlerini geri getirme ve yalıboyundaki dağ köylerinde topraksız Tatarların bir kısmını kuzeye göçürme şeklindeki projeleri meseleyi iyice köpürttü.[48] 1926 yılı Haziranında Kırım TsİK ve yerel sovyetlerin de her düzeyde inşa sürecine katıldığı Köç Yardımı (KOPPR, Kırım Göçmenlere ve Yerleşimcilere Yardım Cemiyeti) kuruldu. Cemiyetin ileri gelenleri arasında V. İbrahimov, Ü. Baliç, Mamut Nedim, A. Latifzade, C. Meyinov, vb. vardı. Toplum önderlerinin birçoğu bizzat göçmen topluluklarınca oluşturulan ortaklık ve kooperatiflerle ilişkilendirildi.[49] Veli İbrahimov İstanbul’daki Cafer Seydamet’e 1925 güzünde Dobruca’dan Kırım’a göç hususunda yardımcı olması için tüccar İbragim İbragimov’la elden bir mektup gönderdi.[50] 1926 sonunda VTsİK Prezidyumu parti Merkez Kontrol Komisyonu’ndan Şotman’ın başkanlığında bir heyet göndererek durumu inceletti ve onun raporuna binanen 1927 Şubatında VTsİK Kırım hükümetinin projelerini rafa kaldırttı. Bu süreç sonunda Veli İbrahimov’a alakasız, karalayıcı kriminal suçlamalarla bezeli bir komplo kuruldu ve 1928 yılında düzenlenen bir gösteri mahkemenin ardından da Kırım’daki komünist yöneticilerin de sıklıkla itiraf ettikleri üzere, Kırım Tatar halkının sevgisine mazhar olmuş olan İbrahimov Mayıs ayında kurşuna dizildi.[51]
1925’e gelindiğinde Milli Fırka ile zımnen işbirliği yapan, dönemin jargonuyla, “sağcı” Tatar komünistleri (V. İbrahimov, İ. Firdevs, O. Deren-Ayırlı, R. Nogayev, vb.) ile ağırlıkla Tatar olmayanlardan oluşan parti bölge komitesi (başta başkan Sergey Petropavlovskiy olmak üzere) ve GPU bölge teşkilâtı (başta başkanı Sergey Şvarts olmak üzere) arasında hava gerginleşti. Bu arada parti ve güvenlik örgütlerinin Tatarları milliyetçilikle suçlayan tutumuna bazı Kırım Tatar “solcuları” veya “enternasyonalistleri” diye anılan komünistler de destek olmaktan kaçınmadılar. Firdevs’in Müslimov kardeşlere karşı basında başlatılan karalama kampanyasının bir yansıması olarak 1926 Ocağında Akmescit Ziraat Bankası başkanlığı görevinden alınması[52] ve Yuriy Larin’in Tatarları Yahudi kolonizasyonu işinde ayak sürümekle suçlayarak Politbüro’ya şikayet etmesiyle kavganın fitili ateşlenmiş oldu. Her iki kesim de birbirlerini Moskova merkezine şikayet edip yardım talep ettiler. Merkez, her zaman olduğu gibi, ihtilafın arabayı devirmeden sürmesini sağlayacak şekilde mutlak bir taraf tutmadı. Tatarların kayırılması siyasetine genel olarak devam edilirken, bazı milliyetçi çıkışların önüne geçmek için önce Firdevs’in, sonra da Deren-Ayırlı’nın Kırım’dan uzaklaştırılmasına onay verildi. Kuşkusuz bu çözüm Kırım’da Veli İbrahimov’un etkisini daraltacak nitelikteydi. 1926’da uydurma kanıtlarla başlatılan Küçük Özen’in mümtaz ailesi Müslimovlara karşı kampanya ve açılan dava[53] dallanıp budaklanıp 1928’de Veli İbrahimov ve arkadaşlarının başını yedi. Hemen akabinde başlatılan ve Amet Özenbaşlı, Halil Çapçakçı, Seytcelil Hattat, Abibullah Odabaş, Reşit Nogayev gibi önde gelen Kırım Tatar cemaat önderlerinin de içinde yer aldığı 63 kişinin yargılanarak çeşitli hapis ve sürgün cezalarına çarptırıldığı Milli Fırka davasıyla da Kırım Tatarlarının Kırım’daki özerk siyasal yönelişlerine set çekildi.[54] Bu üçlü dava zinciri kuşkusuz Kırım’daki “korenizatsiya” sürecinin içini boşaltıp süreci tamamen biçimsel bir hale getirdi. Bu dönemde Bekir Çobanzade, Şevki Bektöre, Ethem Feyzi gibi birçok eğitmenin de Kırım’dan ayrılıp Sovyetler Birliği’ndeki diğer Türk ve/veya Müslüman diyarlara, Mamut Nedim, Selim Memetov, İsmail Löman gibi kültür ve siyaset erbablarının Moskova ve Leningrad’a göçtüğünü, Edige Sinkewicz’in [Kırımal] başarıyla Azerbaycan ve İran üzerinden Türkiye’ye kaçtığını, Amdi Giraybay’ın dul eşi ve Cafer Seydamet’in küçük kız kardeşi Ayşe Seydametova’nın ise annesiyle beraber Türkiye’ye kaçmak amacıyla Batum’a gittiğini biliyoruz. Alfabenin “Latinleştirilmesi” meselesi de bu döneme damgasını vuran bir başka önemli tartışmalı girişimdi. Birçok Tatar aydını ve siyaset erbabı bu girişimde geçmişlerinden koparılma kastı aradılar. Nitekim yarım yamalak uygulanan ve maddî olarak da pek desteklenmeyen bu yeni uygulama hiçbir olumlu sonuç doğurmamış, Tatarcanın Rusça karşısındaki gerilemesi sürmüş, 1938 yılındaki “Kirilleştirme”yle de Tatarcanın ipi tam tekmil çekilmişti. Edebiyat ve sahne sanatlarında da devrin icabı olarak kaba sınıfsal yaklaşımlı olsa da, toplumun bağrından çıkan eserler giderek yerini ısmarlama, yetenek yoksunu övgü ve propaganda eserlerine bırakmıştı.[55] Aynı durum siyasal alanda da gözlemlenmiş, Tatarların nominal olarak kimi makamlara gelmelerinde bir aksama olmasa da, bunlar daha çok Sovyet yetiştirmesi devşirme ve toplumca benimsenmeyen insanlar arasından seçilmişti.
Sonra Düşüş
1926-1928 yılları arasındaki özgün Kırım Tatar intelligentsiyası ve komünistlerinin belinin kırılmasının ardından, aynı dönemde yüzünü göstermeye başlayan cebrî kolektifleştirme için bir mıntıka temizliği de Üsküt ve çevresindeki köylerdeki toplumsal rahatsızlığın GPU eliyle önce bir “ayaklanma”ya (Alakat) dönüşmesi ve sonrada da hunharca ezilmesiyle gerçekleştirildi.[56] Yüzlerce köylü pan-Türkizm ve pan-İslamizmin yanı sıra Sovyet devletine karşı silahlı isyanla suçlanarak en ağır şekilde cezalandırıldı. Kırım’da başlayan kulak sürgünleri kampanyası daha 1930 yılında 40.000 ila 50.000 kişiyi mağdur etmişti. Vladimir Broşevan’ın tahminine göre, 1929-1933 yılları arasında Kırım’dan sürgün edilenlerin sayısı 38.500 ila 62.000 arasındaydı.[57] Milliyetlere göre sınıflandığında Kırım Tatarları yine aslan payını alıyordu.[58] Kırım’ın kırsal sosyolojisini alt üst eden kolektivizasyon ve kulaksızlaştırma süreci üretim yapısını ve demografiyi de bozarak çok geçmeden, birkaç yıl sonra Ukrayna ve Kuban’dan itibaren başlayacak olan açlık tehlikesine karşı Kırım’ı savunmasız ve zayıf bırakacaktı.
Giderek daha tam kapalı bir ülke olmayoluna giren Sovyetler Birliği’nde, sınırların henüz görece kevgir gibi olduğu 1920’li yıllarda daha sık ve güvenli olmak üzere, 1930’lu yılların ilk yarısına dek Kırım’la çeşitli yollarla doğrudan ve dolaylı ilişkiler sürdü. Veli İbrahimov’un yardımıyla genç şair Amdi Giraybay İstanbul’a tarih öğrenimi için gönderildi. Öğrenimini yazdığı Kırım tarihiyle ilgili bitirme teziyle başarıyla tamamlayarak Kırım’a dönen Giraybay’ın eniştesi Cafer Seydamet onun Macaristan’a geçerek doktora yapmasını arzuluyordu. Kırım aşkıyla vatana dönen Giraybay 1928’de Milli Fırka davasında ölüme mahkûm edildikten kısa bir süre sonra 1930 yılında Moskova’da Lyubyanka zindanlarında işkenceyle öldürüldü. Asan Sabri Ayvaz’ın Haziran 1934’te Cafer Seydamet’e iki mektup göndererek Türkiye’ye üniversite hocası olarak davet edilmesini sağlayacak ayarlamalar yapması için yalvardığını biliyoruz.[59] Kırım’da Sovyet düzeninin kök saldığı bu yıllarda önce Avrupa’da Kırım’ın başına gelen felâketi duyurmak için çırpınan Cafer Seydamet iki savaş arası Avrupa’sının Sovyet yükselişine karşı çare olamayacağını kısa sürede idrak ederek Türkiye’ye dönmüş ve Türk resmî makamlarını rahatsız etmeyecek şekilde, çevresine topladığı idealist Kırım kökenli göçmen ve göçmen çocuklarından (Bekir Akcar, Alim Baliç gibi eskilerin yanında Abdullah Zihni Soysal, Selim Ortay, Edige Sinkiewicz [Kırımal], İbrahim Otar, İsmail Otar, Sabri Arıkan, vb. gibi gençler) oluşan bir “Millî Merkez” yaratarak Polonya’daki Piłsudski rejiminin himaye ettiği Promete teşkilatıyla ve Dobruca’daki eski Kırımlı göçmenlerin kurdukları Emel mecmuası çevresiyle (Mehmet Niyazi, Müstecib Hacı Fazıl [Ülküsal], Tahsin İbrahim, Emin Zekeriya [Bektöre], vb.) yakın ilişki kurdu. Emel mecmuası kısa zamanda Kırım Tatarlarının bağımsızlık emelinin yegâne sözcüsü oldu.
1934 Aralığında Leningrad’da Politbüro üyesi Sergey Kirov’un öldürülmesinin ardından başlayan kasılmayla beraber, 1935’ten itibaren bütün Sovyetler Birliği çapında yürütülen “düşman” avına paralel olarak Kırım’da da eski devrin Kırım Tatar aydınları başta olmak üzere, bir şekilde Sovyet-karşıtı olarak damgalanmış bütün sabıkalılara yönelik bir zulüm dalgası gelişti. Kırım Tatar aydınlarına karşı basında başlayan hücumları NKVD’nin soruşturmaları izledi. Osman Akçokraklı, İsmail Löman gibi bilginler hangi delikte, hangi kovukta bulunursa bulunsunlar onun pençesine düşmekten kurtulamadılar. Bakü’deki Çobanzade’nin sırtına Kırım’da kültür ve edebiyat çevresinden bir grup oluşturma suçlaması bindirildi. Veis Tanabaylı, Eşref Şemizade, Osman Toplı, Menseyit Kurtseyit, vb. bu gruptayken, Osman Akçokraklı’nın grubuna İsmail Löman, Asan Refatov, Üseyin Bodaninskiy, Üseyin Kürkçi, Abdullah Latifzade, Yahya Naci Bayburtlu, vb. ve Asan Sabri Ayvaz’ın grubuna ise Cafer Gafarov, İlyas Bariyev, Yakup Zeki Mustafa sokuldu. 1937-1938 yılları artık eski devirde yetişmiş intelligentsiyanın Kırım’ı karanlığa gömüp idam sehpasını boyladığı yıllardı. 1928 Milli Fırka yargılamasından sağ kurtulanlar başta olmak üzere, Veli İbrahimov devrinin ardından yükselen yeni tip Tatar komünistleri de dahil, yüzlerce kişi akıl almaz suçlamalarla paldır küldür kurşuna dizildiler. Sovyetler Birliği’nde “Büyük Terör” diye anılan bu süreçte garip bir şekilde 1936’da suçlayanlar bile 1937-1938’de suçlananlar olmuştu.[60] Yejovşçina diye de anılan bu devirde, Ablakim İlmi, Amet Özenbaşlı gibi birkaç, her nasılsa unutulmuş, önde gelen Kırım Tatar kültür ve siyaset siması müstesna, Asan Sabri Ayvaz’dan, Bekir Çobanzade’ye, Seyitcelil Hattat’tan Üseyin Bodaninskiy’e, eski tip komünistler Mamut Nedim, Selim Memetov, Süleyman İdrisov’dan yeni tip komünistler İlyas Tarhan, Fevzi Musanif, Bilal Abla Çagar, Abduraim Samedinov’a dek hemen hemen bütün Kırım Tatar aydınları ve devlet adamları enselerine sıkılan hunharca kurşunlarla helâk oldular.
- Dünya Savaşı Kıskacı ve Sürgün
Kırım Tatarları İkinci Dünya Savaşının sıcak nefesi Sovyet Rusya kıyılarına ulaştığı sıralarda gelecekten umutlarını kesmiş, sinmiş, dağılmış vaziyetteydiler. 1921’de toplam nüfus içindeki payları % 25,9 iken savaş öncesi son nüfus sayımı olan 1939’da bu oran % 19,4’e düşmüştü. Aynı dönemde Kırım’daki nüfus % 56,55 artarken, Tatarların nüfus ancak % 17,22 artmıştı. Yıldırım hızıyla güneye doğru ilerleyen Wehrmacht’a bağlı 11. Ordu kuvvetleri Ekim 1941’de Orkapı berzahı ufuklarında göründüğünde seferberlik ilanıyla yeni askere aldıkları derme çatma birliklerle birlikte Sovyet 51. Ordusu kayıplar vere vere Sivastopol ve Kerç’e doğru geri çekilirken Sovyet sivil idaresini temsil eden yetkililer de az sayıda kişiyi yeraltında çalışmaları ve dağlarda partizan kuvvetleri oluşturmaları için geride bırakarak hızla Kırım’dan kaçtılar. Kaçarken tarlaları yakmayı ve hapishanelerdekileri elden geldiğince infaz etmeyi de unutmadılar. Romen birliklerinin yedeğinde Kırım’ı işgal eden Alman ordusu bir yandan Sivastopol’de direnen Sovyet kuvvetleri üzerindeki kuşatma savaşını sürdürürken geri kalan bölgede öncelikle askerî bir yönetim kurdu. On binlerce Yahudiyi, Kırımçakı öldürerek işe başlayan, sonrasında Kırım Çingeneleriyle (“Demirciler”) devam eden ve bir Cermen “Gotland” kurma hülyasındaki Hitler ve şürekâsı savaş şartlarında bu projelerini erteleyerek bölgede tutunma uğruna yerel müttefik aradılar[61] ve başta Kırım Tatarları olmak üzere, diğer Sovyet döneminde horlanan Slav olmayan azınlık halklara yöneldiler. Bu gruplara siyasal niteliği olmayan bazı kültürel ve dinsel imtiyazlar vererek yanlarına çekmeye çalıştılar. Fakat Ruslar da dışlanmadılar, nitekim bu dönemde Kırım’da resmî dil Rusça olarak kalmaya devam etti. Akmescit’te şehir yönetimine (Burgermeister) Rus Sevastyanov getirildi.
Tatarlar bu dönemde nüfus ağırlıkları olan yerlerde sadece kültürel ve dinsel konularda çalışmak üzere Müslüman Komiteleri kurdular ve Azat Kırım gibi gazeteler çıkardılar.[62] Alman şemsiyesi altında bazı Tatar taburları ile kırsal alanda polis gücü olarak dağ köylerine baskın düzenleyen partizanlara karşı öz-savunma birlikleri oluşturuldu.[63] Fakat Tatarlar aynı zamanda hem Sovyet birlikleri içinde savaş vermeye devam ediyor hem de partizan müfrezelerinde mücadele ediyorlardı.[64] Kırım dışına çıkmış olan siyasal önderliği temsil eden bölge Komünist partisi örgütü, Vladimir Bulatov’un şahsında, görece Tatarlar konusunda olumlu bir çizgi izlese de, Mokrousov ve Martınov önderliğindeki ilk dönem partizan hareketi önderliği Tatarları şeytanlaştırarak hareketin dışına itti ve daha sonraki “hain” yakıştırmasının ilk örneklerini oluşturdu.
Savaş ilerledikçe güç kaybına uğrayan Almanya Kırım’daki işgal yönetiminde de umduğunu bulamadı. Çok geçmeden bütün unsurlar Alman yönetimine karşı zımnen cephe aldılar. Alman yönetimi giderek şiddete başvurarak egemenliğini sürdürür hale geldi.[65] Milli Fırka önderi olarak aldığı hapis ve sürgün cezasının ardından Dnipropetrovsk’a bağlı Pavlograd’a yerleşerek hekimlik mesleğini sürdüren Amet Ozenbaşlı davet edildiği Kırım’da Müslüman Komitelerinin daha özerk bir politika izlemelerini sağlamaya çalıştıysa da Nazi polis haber alma örgütü SD (Sicherheitsdienst) nezdinde şüphe çekmekten öteye geçemedi. Gizlice Kırım’ı terk ederek Romanya’ya bağlı Dobruca’daki hemşehrilerinin yanına sığınan Ozenbaşlı Türkiye’ye geçme umudundayken bilahare 1945’te Sovyet KGB’sinin (daha doğrusu SMERŞ adlı karşı-casusluk örgütünün) oyununa gelerek yakalandı ve geri getirilerek Gulag’a yollandı. Onu saklamakla suçlanan Necip Hacı Fazıl Sovyet uydusu olmakta gecikmeyen Romanya’nın gizli polis örgütü Securitate tarafından 1948 Ekiminde hapishanede sorgulanırken işkenceyle öldürüldü ve cesedi Köstence sokaklarına atıldı.[66]
1944 Nisan ayından itibaren Almanlar apar topar Kırım’dan çıkarlarken Sovyet birlikleri de kuzeyden Perekop (Orkapu) üzerinden, doğudan da Kerç üzerinden Kırım’a girerek önce Akmescit’e (Simferopol), ardından da Sivastopol’e (Akyar) doğru yürüdüler. Daha 22 Nisanda KGB generalleri Kobulov ile Serov şefleri Beriya’ya gönderdikleri kasıtlı olarak yanlış bilgilerle donattıkları raporda Tatarların Kırım’da baştan beri askerden kaçtıkları ihbarında bulundular. Beriya tahrifat bakımından potu artırarak durumu üstü Stalin’e aktardı. Stalin’in başkanlığındaki ve Molotov, Kaganoviç, Voroşilov vb. dışında Beriya’nın da üyesi bulunduğu Devlet Savunma Komitesi (GKO) 11 Mayısta Kırım Tatar halkının Sovyetler Birliği’ne ihanet ettiklerini öne sürdü ve Özbekistan’a sürülerek cezalandırılmalarını karara bağladı (5859ss sayılı kararname).[67] Bunun üzerine Mayıs başından itibaren Tatarlarla meskûn mahallerde gizlice bir sayım gerçekleştirildi. 18 Mayıs günü tan ağarırken Kırım’daki önceden saptanmış bütün Tatar evlerine sayıları on binleri (bazı kaynaklar 32.000 civarındaki bir rakamdan söz ederler) bulan NKVD’ye (İçişleri Bakanlığı) ve NKGB’ye (Devlet Güvenlik Bakanlığı) bağlı birlikler baskın yaptılar. Bunlar kısa bir süre önce Kuzey Kafkasya’da Balkarların, Karaçayların, Çeçenlerin, İnguşların ve Kumukların sürgün edilme operasyonlarını yürütmüş tecrübeli birliklerdi. Hazırlanmaları için kendilerine 15 dakika verildi. Yanlarına ancak en acil ihtiyaçlarını karşılayacak eşyalarını alabileceklerdi. Sağlıklı aktif erkek nüfus silah altında veya emek ordusuna (trudarmiya) alınmış olduğundan sürgüne yollananlar kadınlar, çocuklar ve yaşlılardı.[68]
Güvenilir olmayan resmî Sovyet istatistiklere göre Kırım’dan sürülen Kırım Tatarlarının toplam sayısı 194.000 civarındaydı.[69] Kırım Tatar halkı temsilcilerinin sürgün yerlerindeki anketlerine dayalı olarak saptayıp 1966 yılında SBKP’nin 23. Kongresi’ne yaptıkları başvuruda verdikleri rakam ise 238.500’dür.[70] Kırım dışında yaşayan ve askerlik hizmetinde olanlar bu sayının dışındadır. Ordudan terhis edilen sağlıklı erkekler kalan askerlik süreleri dikkate alınarak önce Emek Ordusu’na (karın tokluğuna ağır bayındırlık işlerinde çalıştırıldıkları amele taburları), bilahare sürgüne yollanıyorlardı. Köylerde uygun bir mevkide toplanan sürgün kafileleri akşamüstü at arabalarıyla en yakın tren istasyonlarına götürüldüler. Ve burada kendilerini bekleyen yük trenlerine (kimi aynı zamanda hayvan taşıyan) bindirilerek Orta Asya’ya ve Urallara gönderildiler. 3 gün içinde 183,155 kişi çoğunluğu Özbekistan’a olmak üzere trenlerle yola çıkarıldı. Diğerleri Kazakistan’a, Mari Özerk Cumhuriyeti’ne, Rusya’nın Kostroma şehrine, Moskova Bölgesi’nde bulunan Mosugol (Moskova Kömür Fabrikası) yönlendirildi. Ayrıca 11,000 askerlik çağına gelmiş kişi de Emek Ordusuna yollandı.[71] Aleyhlerindeki çirkin propaganda onlardan önce varış yerlerine ulaşmıştı bile.
Özel yerleşimci (spetspereselents) adıyla yurttaşlık haklarından mahrum olarak bir sıkı komendatura (komutanlık) rejimi altında karın tokluğuna çalışmak üzere çeşitli kolhoz, sovhoz ve fabrikalara dağıtıldılar. Vardıkları yerde yeterli bir hazırlık yapılmamıştı. Dolayısıyla derme çatma barakalarda ikamet etmek zorunda kaldılar.[72] 5 km çapında bir hareket alanları vardı ve bu sınırları aşmak 5 yıldan başlayan bir ağır çalışma kampı cezasıyla ödenecek firar anlamına geliyordu. Sık aralıklarla aile büyükleri mevcudiyetleri konusunda kamp komutanına tekmil vermekle yükümlüydü. Komünistler, partizanlar, Sovyetler Birliği kahramanı madalyası sahipleri de (son Kırım MSSC Yüksek Sovyet Prezidyumu başkanı Abcemil Menbariev ya da Mustafa Selimov gibi partizan hareketi liderleri dahi) sürgünden kaçamadı. Sürgünler daha yolda kırılmaya başladılar. Hijyenik olmayan şartlardaki tren yolculuğu sırasında başta çocuklar ve yaşlılar olmak üzere hastalık, açlık ve susuzluktan insanlar sapır sapır döküldüler. Sürgün yolu Kırım Tatarları için ölüm yolu oldu.[73] Ölüleri gömmeye bile imkân yoktu. Bu durum sürgün yerlerine vardıktan sonra da uzun bir süre boyunca devam etti. Sürgünler en güçsüz oldukları anda hiç de alışık olmadıkları şartlara maruz bırakılmışlardı. Resmî bilgilere göre, yolculuk sırasında ölenler hariç, sürgünün ilk yılında heba olanlar 45,000 gibi yüksek bir sayıya ulaşmıştı.[74] Hayatta kalan aile üyelerinin birbirlerine kavuşmaları 1947 yılını buldu. Horlanmayı aşmak, intibak etmek, ayakta kalmak ve ayağa kalkmak için kuşkusuz daha aradan çok zaman geçmesi gerekecekti.
* Metni okuyarak değerli görüşlerini ileten Zafer Karatay’a teşekkür ederim. 25 Ocak 2020’de merhum Yücel Hacaloğlu’nun anısına düzenlenen Türk Dünyasının Kanayan Yaraları: Doğu Türkistan, Kırım ve Irak-Suriye Türkmenleri Paneli’ni takiben çıkarılması düşünülen bir kitapta yer alması amacıyla Ocak 2020’de kaleme alındı.
[1] Güncel sayılabilecek bir yayın Kırım Tatarlarının Kırım’ın nüfusu içindeki payının 1886’da artık yarı yarıya düzeyine geldiğini ileri sürüyor. Bkz. V.V. Stepanov, “Krım i Krımskiye Tatarı: İstoriçeskaya Demografiya i Sovremennaya Etnopolitiçeskaya Situatsiya”, S.Ya. Kozlov ve L.V. Çijova (yay. haz.), Tyurkskiye Narodı Krıma, Moskova 2003 içinde, s. 332. Buna mukabil S.N. Yujakov’un yayına hazırladığı Bolşaya Entsiklopediya’nın 18. cildindeki Tavrida Vilâyeti maddesinde Kırım yarımadasının nüfusunun % 88’inin hâlâ Kırım Tatarlarınca oluşturulduğu bilgisi yer alıyor. Bkz. Bolşaya Entsiklopediya, cilt 18, S. Peterburg, 1904, s. 245. Gerçek bu ikisi ortasında bir yerde olsa gerek. Bu konuda Kırım Tatarlarının 331,300 kişilik Kırım nüfusu içindeki payını 1858 itibarıyla % 73 olarak veren yeni bir yayın için bkz. D.A. Prohorov, “Krım vo vtoroy polovine XIX – naçale XX vekov”, İstoriya Krıma, “İstoria”, 2017, s. 145. Resmî nüfus istatistiklerini, dönem basınını ve sonraki literatürü didik didik ederek hazırladığı Kırım Tatar göçleri üzerine ünlü yayınında Mark Pinson da Kırım’daki nüfusun 1850’ler ile 1860’lar arasında % 50 azaldığını doğrular. Bkz. Mark Pinson, “Russian Policiy and the Emigration of the Crimean Tatars to the Ottoman Empire, 1854-1862”, 2. Bölüm, Güney-Doğu Araştırmaları Dergisi, no. 2-3, 1973-1974, s. 109.
[2] Andreas Schönle, “Garden of the Empire: Catherine’s Appropriation of the Crimea”, Slavic Review, cilt 60, no. 1, 2001, s. 1-2.
[3] Kelly Ann O’Neill, Between Subversion and Submisson: The Integration of the Crimean Khanate into the Russian Empire, 1783-1853, yayınlanmamış Doktora Tezi, Harvard Üniversitesi, 2006.
[4] Amet Ozenbaşlı, “Çarlık Akimiyetinde Kırım Faciası Yahut Tatar Hicretleri”, Kırım Faciası Akmescit, 1997 içinde, s. 91-92. Bilhassa hana ve Osmanlı yöneticilerine ait araziler ve kıyı boyları başta bizzat prens Grigoriy Potyomkin olmak üzere Narışkinler, Vorontsovlar, Golitsınlar, Pototskiyler, vb. gibi yüksek düzey ariastokrat aileler arasında hızla pay edildi. Sudak’taki bağlara el koyanlar arasında Fransız aristokrasisinden Joseph Blanc gibi temsilciler de vardı. Bkz. Paul Robert Magocsi, This Blessed Land. Crimea and Crimean Tatars, Toronto, 2014, s. 60-61 (Türkçesi Şu Mübarek Topraklar: Kırım ve Kırım Tatarları, Yapı Kredi Yayınları, 2017).
[5] Akmescit uyezdinde Neusatz, Friedenthal, Rosenthal; Kefe uyezdinde Heilbrunn, Hertsenberg gibi Alman kolonileri kuruldu. İsviçreliler Zurichthal’i kurdular. Bkz. D.A. Prohorov, “Krım v kontse XVIII – pervoy polovine XIX vekov”, İstoriya Krıma, “İstoria”, 2017, s. 120. 1860’lardan itibaren gelenler arasında içine sıkıştırıldıkları büyük getto Yerleşim Hududu’ndan (Çerta osedlosti) kaçan Aşkenaz Yahudiler de vardı. Bkz. D.A. Prohorov, “Krım vo vtoroy polovine XIX – naçale XX vekov”, İstoriya Krıma, “İstoria”, 2017, s. 145. Göçler konusunda genel bir eser için bkz. Ethem Feyzi Gözaydın, Kırım. Kırım Türklerinin Yerleşme ve Göçmeleri, İstanbul, 1948.
[6] Mara Kozelsky, Christianizing Crimea. Shaping Sacred Space in the Russian Empire and Beyond, DeKalb, Illinois, 2010. Bu hamleler ancak 1840’lardan itibaren başarı kazanmaya başladı.
[7] Cafer Seydamet’in [Kırımer] Pyotr Mihayloviç Lazarev’in valiliği dönemine ait, eski takvimle 26 Temmuz 1891 tarihli bir rapora dayalı olarak aktardığına göre, Kırım’ın Rusya’ya dâhil edildiği sırada 300.000 desyatina olan Vakıf topraklarının 213.000’i “berhava” olmuştu. Bkz. Djafer Seïdamet, La Crimée. Passé-Présent. Revendications des tatars de Crimée, Lozan, 1921, s. 44.
[8] İyi bir tasvir için bkz. Edward Daniel Clarke, Travels in Various Countries of Europe, Asia, and Africa, Philadephia, 1811, s. 359 ve sonrası.
[9] Kont Muravyev’in notlarından aktaran Djafer Seïdamet, La Crimée. Passé-Présent. Revendications des tatars de Crimée, Lozan, 1921, s. 51.
[10] Bu terimi ayrı bir “millet” anlamında değil, o dönemde çoğunlukla Tavrida vilâyetine bağlı olmakla birlikte Kırım yarımadası dışındaki step bölgelerinde yaşayıp böyle anıldıkları ve Osmanlı göç belgelerinde zaman zaman böyle kaydedildikleri için kullandığımızı belirtelim.
[11] Çarlık idaresi altında Kırım’ın çok yerinde örneklerle desteklenen vukuflu bir özeti için bkz. Valeriy Vozgrin, “Çarlık Zamanında Kırım’da Türk Millî Hareketi”, Türkler Ansiklopedisi, Cilt 18, Ankara, 2002 içinde, s. 471-484.
[12] Kırım Harbinin ve dönüştürücü sonuçlarının çeperlerinin çok yetkin bir yaklaşımla çizildiği çok yeni bir çalışma için bkz. Mara Kozelsky, Crimea in War and Transformation, Oxford, 2019. Kırım Harbiyle ilgili birkaç yeni kaynak anmak gerekirse: Orlando Figes, Crimea. The Last Crusade, Londra, 2010 (Türkçesi Kırım: Son Haçlı Seferi, Yapı Kredi Yayınları, 2012); Candan Badem, Kırım Savaşı ve Osmanlılar, İstanbul, 2017. Genel olarak “Doğu Sorunu”nu anlamak için çok iyi bir çerçeve sunan, orijinali 1966 yılında yayınlanmış olan şu esere bakılabilir: Matthew Smith. Anderson, Doğu Sorunu 1774-1923, İstanbul, 2010.
[13] Kırım Harbi sonrası göçler için hayli doyurucu modern kaynaklar mevcuttur. Bu konuda bkz. Mark Pinson, “Russian Policy and the Emigration of the Crimean Tatars to the Ottoman Empire, 1854–1862”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, No.1, 1972, s. 37–56; No. 2–3, 1973–74, s. 101–14; Mara Kozelsky, “The Crimean War and the Tatar Exodus”, Lucien J. Frary ve Mara Kozelsky (yay. haz.), Russian-Ottoman Borderlands, Madison-Wisconsin, 2014 içinde s. 165-192; Brian G. Williams, “Hijra and Forced Migration From Nineteenth-Century Russia To The Ottoman Empire” Cahiers du monde russe, Cilt 41, No. 1, Ocak-Mart 2000, s. 79-108; Hakan Kırımlı, “Emigrations from the Crimea to the Ottoman Empire during the Crimean War”, Middle Eastern Studies, Cilt 44, No. 5, 2008, s. 751-773; Alan W. Fisher, “Emigration of Muslims from the Russian Empire in the Years after the Crimean War, Jahrbücher für Geschichte Osteuropas, Cilt 35, No. 3, 1987, s. 356-371. Daha eski kaynaklar için bkz. Ethem Feyzi Gözaydın, Kırım Türklerinin Yerleşme ve Göçmeleri, İstanbul, 1948; Amet Ozenbaşlı, “Çarlık Akimiyetinde Kırım Faciası Yahut Tatar Hicretleri”, Kırım Faciası Akmescit, 1997 içinde, s. 91-92.
[14] Kırım’daki medreseler konusunda bkz. V. Yu. Gankeviç, Krımskotatarskiye Medrese, Simferopol, 2001.
[15] Abdurahman Çelebi Kırım Hovaca için bkz. İsmail Asanoğlu Kerim, Qırımtatar Edebiyatının İnkişaf Yolları (1850-1917 ss), Belgorod, 2018. Abdürefi Bodaninskiy için bkz. Rıza Fazıl ve Safter Nogayev, Qırımtatar Edebiyatının Tarihı, Akmescit, 2001, s. 175-177.
[16] Uzun yıllar Türkiye’de bulunmuş, eğitim görmüş ve buradaki reformist çevrelerden etkilenmiş olan Asan Nuri’nin (1838-1903) hayatı ve faaliyeti konusunda efsaneyi gerçekten ayırt etmemizi sağlayacak yeterince ayrıntılı ve derinlikli çalışmalar ne yazık ki mevcut değil. Bu konuda bkz. Cafer Seydahmet Kırımer, “Genç Nuri Hoca”, Nurlu Kabirler içinde, İstanbul, s.83-93; ilkin Emel dergisinin 1938 yılının 1. sayısında “Yaş Nuri Oca” adıyla, ikinci olarak “Genç Nuri Hoca” adıyla Emel dergisinin 1963 yılı, 16. sayısında yayınlandı. En etraflı bir biyografisi için Asan Sabri Ayvaz’un 1927 yılında İleri dergisi’nin 4. sayısında yayınlanan “Kırımtatarlarında gazeta ve gazetacılık” adlı makalesine dayandığını düşündüğümüz şu çalışmaya bakılabilir: Muzaffer Ordangeç [Mehmet Sevdiyar], “Kırım Türklerinin İlk Millî Mücahidi: Hasan Nuri”, Kırım dergisi, no. 8, 1961, s. 129-134. Kısa özet ve değinmeler için bkz. Rıza Fazıl ve Safter Nogayev, Qırımtatar Edebiyatının Tarihı, Akmescit, 2001, s. 182-183; Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), Ankara, 1996, s. 60-61.
[17] Modern yorumlarda Kırım Tatar uyanış ve aydınlanma devri olarak anılacak olan dönemde bir intelligentsiyanın doğuşuna yol açan kültürel kıpırdanmaların sosyalleşme mekânları olarak kıraathane ve kahvehanelerin ayrıca incelenmesine ihtiyaç vardır. Asan Nuri’den (Yalta) başlayarak Afuz Abdurahman Şemi’den (Kezlev) geçerek Emirali Kaişev’in Bahçesaray’daki Çatırdağ kahvesi, Veli İbrahimov’un çalıştığı Akmescit’teki Vagem’in kahvesine kadar bu mekânlar öğretmen ve öğrencilerin ufuklarını açtıkları önemli merkezler oldular. Bu konuda Abibullah Odabaş’ın değinmelerinden (İleri dergisi , no. 4-5, 1926, s. 19) yola çıkarak önemli bir tespit için bkz. Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî, Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), Ankara, 1996, s. 62.
[18] Russkoye Musulmanstvo (1881); Russko-Vostoçnoye Soglaşeniye (1896), R. Bagautdinov’un yayına hazırladığı İsmail bey Gasprinskiy, Rossiya i Vostok, Kazan, 1993 içinde.
[19] Tercüman (1883-1914) 1905 Aralık ayından sonra sadece genel Türkçe olarak adlandırdığı Kırım Tatarcayla yoğrulmuş bir karma Türkçeyle çıktı. Tirajı 1905 sonrasında artık binler mertebesine oturmuş, sayfa sayısı artmış ve ülke sınırlarını kat be kat aşan çok daha geniş bir Türk coğrafyasında tedavül eder hale gelmişti. Tercüman ve Gaspıralı’nın çok yönlü yazarlığı hususunda bkz. Yavuz Akpınar’ın, ilki Bayram Orak ve Nazım Muradov’la ortak, diğerleri tek başına olmak üzere, tercüme ve notlarla yayına hazırladığı 4 ciltlik İsmail Gaspıralı Seçme Eserleri, İstanbul, 2003-2017. Ayrıca bkz. Hakan Kırımlı, İsmail Bey Gaspıralı, Ankara, 2001; Nadir Devlet, Unutturulan Türkçü, İslamcı, Modernist İsmail Gaspıralı, İstanbul, 2011; Kırımlı Cafer Seydahmet, Gaspıralı İsmail Bey (Dile, Fikirde, İşte Birlik), İstanbul 1934; Hakan Kırımlı (başeditör) ve diğerleri, İsmail Bey Gaspıralı İçin, Ankara, 2004.
[20] Burada tam ya da ona yakın bir liste yapmak gerçekten zor olmakla birlikte birkaç isim saymakla yetinelim: Seyit Abdulla Özenbaşlı, Asan Sabri Ayvaz, İsmail Löman, Osman Akçokraklı, Osman Zaatov, Ali Bodaninskiy, Yahya Naci Bayburtlu, Cafer Seydamet, Noman Çelebicihan, vb.
[21] Kırım Tatar tiyatrosunun tarihi için bkz. Sevil Asanovna Kerimova, Stranitsı İstorii Krımskotatarskogo Dovoyennogo Teatra i Dramaturgi, Simferopol, 2002.
[22] Önce çarlığın değişlik bölgelerinden heyetler halinde ayrı ayrı hükümete sunulan dilekçelerle başlayan bu hareket 1906 Ağustosunda resmî izin alınamaması sebebiyle Nijniy-Novgorod’da Oka nehri üzerinde hareket halindeki bir küçük gemide toplanan Birinci Bütün Rusya Müslümanları Kongresi’nin yapılmasıyla hüviyet değiştirdi. Kongre başkanlığına İsmail Gaspıralı seçildi. Bu konuda bkz. Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Millî Mücadele Tarihi (1905-1917), Ankara, 1985, s. 90-95; Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî, Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), Ankara, 1996, s. 69-75.
[23] Abdürreşit Mehdi’nin faaliyetini münhasıran odağa yerleştiren kalburüstü bir monografi bildiğimiz kadarıyla mevcut değil. 1902-1905 arasında Bakü’de çıkan Kaspiy gazetesinde yayınladığı 24 adet kısa makalesi 2005 yılında Viktor Gankeviç’in önsözü ve Olga Nikolayevska’nın notlarıyla Akmescit’te yayınlandı: Abdureşid Mediyev, Krımskiye Pisma, Simferopol, 2005. Mehdi’nin Rus işgali altındaki Kırım’ın Tatarlar cihetinden tarihini anlattığı elyazmasının Veli İbrahimov’un 1928’de kurşuna dizilmesinin ardından kaybolduğu biliniyor. Mehdi’nin geriye kalan diğer şahsî evrakı bugün Akmescit’teki Kırım Ülke Müzesi’nde bulunmaktadır. Abdürreşit Mehdi’nin ve “Genç Tatarlar” hareketinin Kırım Tatar toplumunun evrimi bağlamındaki tesiri konusunda yetkin bir tahlil ve değerlendirme için bkz. Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî, Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), Ankara, 1996, 4. bölüm; a.y. “”The Young Tatar” Movement in the Crimea, 1905-1909”, Cahiers du monde russe et soviétique, cilt. 34, no. 4, 1993. s. 529-560.
[24] Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî, Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), Ankara, 1996, s. 133.
[25] Söz gelişi Hüseyin Baliç 1906’da, Memet Nuzet 1909, Aşan Çergeyev 1912 yılında hapse atıldılar., Asan Sabri Ayvaz ve Menseyit Cemil 1908’de, Mustafa Kurti 1909’da Kırım’ı terk etmek zorunda kaldı, Ali Bodaninskiy işten atıldı. Bkz. Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî, Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), Ankara, 1996, s. 116-120.
[26] Rüşdiyeler hususunda bkz. Ömer Sami Arbatlı, “Kırım’da Rüşdiye Mekteplerinin Açılması ve Tesirleri”, Emel dergisi, no. 26, 1965, s. 19-30; Nariman Abdulvaap ve Roza Airçinskaya, “Aqmescit Ruşdiyesiniñ (1905-1910 Seneleri) Açılışına Dair Yañı Bilgiler”, Yanı Dünya gazetesi, 25 Kasım 2016, sayı 46 (1376).
[27] Hakan Kırımlı, “The Crimean Tatar Nationalist Organization “Conscience”: Fact or Police Invention?”, Cahiers du monde russe, 1996, Cilt 37, no. 3, s. 277-290; a.y., Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), Ankara, 1996, s. 209-222; İ.A. Paseçnikov, “Jandarmı protiv «Sovesti»: Epizod borbı organov politiçeskoy politsii s panislamistkim dvijeniyem v Tavriçeskoy Gubernii”, Kultura Narodov Priçernomorya, no. 261, 2013, s. 55-59; V.G. Zarubin, “Mejnatsionalnıye otnoşeniya, natsionalnıye partii i organizatsii v Krımu (naçalo XX v.-1921 g.)”, İstoriçeskoye Naslediye Krıma, No. 1, 2003. Ayrıca bkz. İsmail Asanoğlu Kerim, Qırımtatar Edebiyatının İnkişaf Yolları (1850-1917 ss), Belgorod, 2018, s. 11
[28] Kurulan ilişki ağlarının ve görüşme trafiğinin canlı anlatımları en iyi Cafer Seydamet’in yarım kalmış anılarından izlenebilir. Bkz. Cafer Seydahmet, Bazı Hatıralar, İstanbul, 1993.
[29] Kırımtayev aslında Asan Sabri Ayvaz’ı düelloya çağırmıştı, ama Noman Çelebicihan bu meydan okumayı üstlendiğini bildirince Kırımtayev düelloya icabet etmedi. Bkz. Aziz Bozgöz, “Zincirli Medrese Meselesi ve Çelebi Cihan-Kırımtayef Düellosu”, Emel dergisi, no.38, 1967, s. 7-15.
[30] Valeriy Vozgrin, İstoriya Krımskih Tatar, Cilt II, Simferopol, 2013, s. 868.
[31] Valeriy Vozgrin, İstoriya Krımskih Tatar, Cilt II, Simferopol, 2013, s. 868-869; Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), Ankara, 1996, s. 250; Rustem Hayali, Oçerki İstorii Obsçestvenno-Politiçeskoy i Kulturnoy Jizni Krımskih Tatatar v XX veke, Simferopol, 2008, s. 110.
[32] Delegeler için bkz. Andriy İvanets, Perşıy Kurultay: Vid Krımskotatarskıh ustanovçıh zboriv do natsionalnago parlamentu (1917-1918 rr), s. 157-158; Tahir Kerim, “I Qırımtatar Qurultayına Namzetler Cedvelleri. 1917 senesi”, 24.11.2010, http://kerimofftahir.blogspot.com/2018/11/i-qrmtatar-qurultayna-namzetler.html.
[33] Anayasa için bkz. Edige Kırımal, Der Nationale Kampf der Krimtürken, Emstetten, 1952, s. 107-110; Müstecib Ülküsal, Kırım Türk-Tatarları, İstanbul 1980, s. 178-182.
[34] Müstecib Ülküsal, Kırım Türk-Tatarları, İstanbul 1980, s. 183.
[35] Ama bu ihtilaf kısa bir süre sonra Eylül ayında Ali Bodaninskiy’le birlikte 5 sosyalist vekilin Kurultay’dan kopmasıyla sonuçlanacaktı. Bkz. Rustem Hayali, Oçerki İstorii Obsçestvenno-Politiçeskoy i Kulturnoy Jizni Krımskih Tatar v XX Veke, Simferopol, 2008, s. 119. Solcular bilahare Bolşeviklerin izinden giderek Rus iç savaşının çeşitli cephelerindeki çatışmalara katıldılar. Ali Bodaninskiy ile Dost Mambet Aci 1920’de Melitopol’de Kalmık kurşunlarıyla can verdi. Firdevs 1920 Kasımında Kazan’dan, Veli İbrahimov 1921’de Kafkasya’dan sağ salim Kırım’a geri döndüler. Deren-Ayırlı zaten Kırım’da makideydi.
[36] Bu dönemde Türkiye’deki Kırım Tatar diasporası da Kırımlılar Cemiyeti Hayriyesi adına İstanbul’da kitapçı Süleyman Sudi bey’in öncülüğünde Kırım’da gelişen olayları yakından takip eden Kırım adlı bir dergi çıkartmaya başladı. 1918 Mayısından 1919 Mayısına dek yayın hayatını sürdüren derginin yazarları arasında Osman Kemal Hatif, Bursalı Mehmet Tahir, Mahmut Mesut, Çubukçuzade Safveti Kemal, Fahreddin Tonguç, Ömer Seyfettin gibi yerlilerin yanı sıra Kırım’da yerleşik veya Kırım-Türkiye arasında mekik dokuyan Cafer Seydamet, Fevzi Altug, Osman Akçokraklı, Şevki Bektöre, Bekir Çobanzade gibi yazarlar da vardı. Bkz. Hasan Işık, Ahmet Doğan, “Genel Türk Tarihinin Kaynaklarından Süreli yayınlara Bir Örnek: Kırım Mecmuası”, Tarih ve Gelecek, Cilt 3, no. 3, 2017, s. 123-140.
[37] Milli Fırka’yla ilgili olarak bkz. Rustem Hayali, “Politiçeskiye Partii Krımskih Tatar (1917-1928 gg.)”, Gumanitarnıye Nauçnıye İssledovaniya, No.3, 2017, http://human.snauka.ru/2017/03/23009 [Erişim Tarihi 30.04.2017].
[38] RKP(b) Kırım Oblast Komitesi üyesi Hetseviç tarafından parti Merkez Komitesi için hazırlanmış olan Temmuz-Aralık 1919 dönemine ait siyasal duruma ilişkin 15.03.1920 tarihli rapora göre görüşme trafiği Oblast Komitesi üyesi Şulman’ın Milli Fırka’yla temas için Kırım’a Rahim Ağaoğlu’nu göndermesiyle başlamıştır. Bilahare Milli Fırka Merkez Komitesi üyesi doktor Muhammetcan/Mehmet Yenileyev Odesa’ya gelmiştir. Rapora göre Yenileyev Milli Fırka’nın Sovyet iktidarıyla mı yoksa Petlyura Ukrayna’sıyla mı işbirliği yapma arasında bocaladığını aktarır. Bunun üzerine Şulman Sivastopol’de Milli Fırka Merkez Komitesi üyesi [Fetta?] Abduramanov ile daha derinlikli görüşmeler yapar. Bolşevikler Tatarların Sovyet iktidarını tanıması için bastırılar. Bütün gelişmeler Odesa’da bulunan Kırım Oblast Komitesi’nin başına yeni getirilen Sergey Babahan[yan]’a bildirilir. Muhtemelen Bolşeviklere Tatarların desteği konusunda cesaret veren Amet Özenbaşlı’nın 1918 başında Bolşevikler ile Kırım Tatar millî hükümeti arasındaki çatışmanın bir yanlış anlamadan kaynaklandığını ima ettiği Krımskiy Kommunist gazetesindeki yazısıdır. Bkz. “Doklad v TSK RKP(b) Krımskogo obkoma RPK(b) o Krımskih Tatarah”, Russian Perspectives on Islam, erişim tarihi: 19.01.2020, https://islamperspectives.org/rpi/items/show/21277. Belge aslı için bkz. RGASPI, f. 17, op. 65, d. 251, sayfa 188-190.
[39] Kırım’daki 1921 yılında ayyuka çıkan açlık ve 1922 yılı Nisan ayında Kırım TsİK’in talebi ve Asan Sabri Ayvaz’ın murahhas olarak gelişi üzerine Ankara hükümetinin Hilali Ahmer vasıtasıyla birkaç sefer gıda maddesi yollaması hususunda bkz. Haqan Qırımlı, “Hasan Sabri Ayvazov’nıñ Türkiye’deki Elçilikleri (1918 ve 1922)”, Eldar Seitbekirov (yay. haz.), Repressirovannoye Pokoleniye Krımskotatarskih Obşçestvenno-Politiçeskih Deyateley, Podvijnikov Nauki i Kulturı, Simferopol, 2001 içinde, s.125-128. Açlık üzerine 1931 ve 1933 yıllarında Cafer Seydahmet ve Hasan Ortekin’in Emel mecmuasında yayınlanmış yazıları için bkz. İnci Altuğ Bowman ve Şule Tezcan (yay. haz.), “Kırım’da Açlık Yılları. Tarihî Kaynaklar”, Emel dergisi, no. 268, 2019, s. 25-45.
[40] Krımskiy Arhiv, no. 96/2, s. 84-94 içinde. Sultan Galiyev’in raporuna şerhler koyarak yayına hazırlayan S.A. Usov’un Kırım’a 1920 yılında Kızıl Ordu marifetiyle girerek burada hızla askerî çözümleri öne çıkaran bir yönetim kuran dışarıdan gelme “savaş komünizmi” taraftarı Bolşevik yöneticilerin bütün zümrelere, ama özellikle farklı bir kültür çevresinden gelen Kırım’ın yerli halkı Kırım Tatarlarına karşı onları görmezden gelen sert ve gaddar tedbirlerine karşı Kırım Tatarlarının savunma amaçlı direnişlerini içine sindiremeyip onlara karşı olumlu bir hassasiyetle yaklaşan Galiyev’i yer yer yanlılıkla eleştirmesini nasıl anlamak gerek acaba?
[41] Maksim Yuryeviç Krapiventsev, İstoriya transformatsii politiko-pravogo statusa Krıma v 1917-1921 godah, yayınlanmamış doktora tezi, Sivastopol, 2014, s. 152.
[42] Kırım’daki Sovyet idaresinin kuruluşundan itibaren gerek millî temelli (Kırım Tatar) ve toprak temelli (çok-etnili, uluslararası, teritoryal) yapı arasında sarkaç gibi sallanan kararsız dengesinden kaynaklanan eğreti ve eklektik karakteri, gerekse Sovyet merkezinin vizyonunda uluslararası konjonktüre göre esnetilip kasılan imgesi yansımaları bugüne dek sirayet eden çatışmacı bir tarih ve gelenek yarattı. Kuruluş yıllarında Tatarlaştırma politikasıyla başta Türkiye olmak üzere, ilerici Doğu’ya bir “Piemonte” örneği olması tahayyül edilen, ardından bir Yahudi “California”sı olması hayalleri kurulan Kırım Ruslar yönünden her zaman Ordodoks Rusluğun beşiği ve Batı dünyası için de Antik Yunan’ın bir izdüşümü olarak tasavvur ediliyordu. Bu çelişik tasavvurlar ve mitosların uyumsuz birlikteliği Kırım’ın modern tarihini zehirlemiş, zaman içinde dayatılan Rusçanın lingua franca haline gelmesi dahi bunların altyapısını oluşturan farklı dinlere bağlı kültürleri birbiri içinde mezc edecek bir senteze (Sovyet ideali bu değil miydi?) yol açmamıştır.
[43] Enternasyonal marşının ardından Ant Etkenmen’in söylendiği bu Konferans için bkz. Necip Hablemitoğlu, Kırım’da Türk Soykırımı, İstanbul, 2002, s. 346 ve devamı.
[44] Kırım Oblast Komitesi sekreteri İvan P. Nosov’un Merkez Komitesi’ne yazdığı gizli mektupta Deren-Ayırlı ve Veli İbrahimov hakkında milliyetçi eğilimlere sahip oldukları şüphesi açıkça dile getirilir. Bkz. “Zakrıtoye pismo v TsK RKP(b) sekretarya Krımskogo obkoma RKP(b) İ.P. Nosova o situatsii v Krımu (o nastroyeniyah tatarskih kommunistov)”, Russian Perspectives on Islam, erişim tarihi: 19.01.2020, https://islamperspectives.org/rpi/items/show/21433. Belge aslı için bkz. RGASPI, f. 17, op. 67, d. 112, sayfa 58-61,65.
[45] Kırım Oblast Komitesi sekreteri Nikolay Ufimtsev’in Merkez Komitesi’ne yazdığı gizli mektuptaki Şirket’e dair olumsuz değerlendirmeleri için bkz. “Zakrıtoye pismo sekretarya Krımskogo okoma RKP(b) N.İ. Ufimtseva v TsK RKP(b) (o nastroyeniyah Krımskih Tatar)”, Russian Perspectives on Islam, Erişim tarihi 19.01.2020, https://islamperspectives.org/rpi/items/show/21436. Belge aslı için bkz. RGASPI, f. 17,op. 67, d.112, sayfa 116-119.
[46] S.A. Usmanova, “Neizvestnıye stranitsı deyatelnosti Totaykoyskogo pedtehnikuma (1922-1931) gg.” Materialı I Krımskoy Mejdunarodnoy Tyurkologiçeskoy Konferenstsii, Simferopol, 2013, s. 243-152.
[47] G.N. Kondratyuk, “Yevreyskaya Agrarnaya Kolonizatsiya v Krımskoy ASSR kak Element Natsionalnoy Politiki (20-naçalo-30-h godov XX veka)”, Kultura Narodov Priçernomorya, no. 230, 2012, s. 102.
[48] Gulnara Bekirova tarafından yayına hazırlanan 1925 Ocak tarihli “Kırım Tatarlarının Bulgaristan ve Romanya’dan Geriye Doğru Göç Etmelerine ve Söz Konusu Tatar Göçlerinin Sebeplerine Dair Kırım Merkezî İcra Komitesi ve Halk Komiserleri Konseyi’nin Raporu” için bkz. Krımski Studiyi, İnformatsiynıy Byulleten, No. 2-3 (8-9), 2001. Aslında bu fikir yeni değildi, daha önce 1917 yılında Kırım Müslümanları Muvakkat Merkezî İcra Komitesi’nde tartışılıp programa bağlanmıştı. Bkz. A.S. Ayvazov, “İstoriya natsionalnogo dvijeniya v Krımu”, Vostoçnıy Svet, No. 3, 2005, s. 27. Bu konu bilahare 1921’deki Kırım Tatar Partisizler Konferansı’nda da dile getirilmişti.
[49] G.N. Kondratyuk, “Krımskoye Obşçestvo Pomoşçi Pereselentsev i Rasselentsev (KOPPR) v kontekste politikli korenizatsii v Krımskoy ASSR (20-ye godı XX veka)”, Kultura Narodov Priçernomorya, no. 228, 2012, s. 54-58.
[50] Sultan Galiyev’in 1929 yılındaki ikinci yargılanmasına bulaştırılan Osman Deren-Ayırlı’nın parti Merkez Kontrol Komisyonu’ndaki sorgusunda verdiği ifadeden. Bkz. “Opros Krımtatarskogo politika O. Deren-Ayerlı komissiyey TsKK RKP(b)”, Russian Perspectives on Islam, Erişim tarihi: 18.01.2020, https://islamperspectives.org/rpi/items/show/21597. Belge aslı için bkz. RGASPI, f. 613, op.4, d. 27, sayfa 182.
[51] Kendisi de Akmescit doğumlu bir Yahudi olan KOMZET başkanı Yuriy Larin’in memorandumu bu gelişmelerin ilk yarısını anlatır. Bkz. “Zapiska predsedatelya Gosudarstvennogo komiteta po zemelnomu ustroystvu yevreyskih trudyaşçihsa pri Prezidyume Soveta Natsionalnostey TsİK SSSR Yu. Larina (o Krıme, Krımskih Tatarah)”, Russian Perspectives on Islam, Erişim tarihi: 18.01.2020, https://islamperspectives.org/rpi/items/show/21443. Belge aslı için bkz. RGASPI, f.17, op.67, d.438, sayfa 48-49, 52-53. Veli İbrahimov davası için bkz. Delo Veli İbraimova i Drugih, Simferopol, 1928; Müstecib Ülküsal, Kırım-Türk Tatarları, İstanbul, 1980, s. 243-249.
[52] C.M. Broşevan ve A.A. Formançuk, Krımskaya Respublika: God 1921-y, Simferopol, 1992, s. 93.
[53] V.Ye. Vozgrin, İstoriya Krımskih Tatar, Cilt III, Simferopol, 2013, s. 470-475.
[54] A.V. Valyakin ve R.İ. Hayali’nin derlediği Poslednaya Rukopis Sabri Ayvazova. Delo Parti “Milli Firka”, Simferopol, 2009 kitabının 156 ila 349. sayfaları arasında kalan kısım bu davayla ilgili belgelere ayrılmıştır.
[55] Millî ya da yerli özlü Abduraman Kadrizade, Abdulla Latifzade, Cemil Kermencikli, Bekir Çobanzade, Ümer İpçi, Amdi Geraybay gibilerin edebiyatından İlyas Tarhan, Ziyadin Cavtöbeli, Yakup Musanif, Bilal Çagar, Abdulla Dermenci’nin Sovyet dünyasının varsayımlarını temel alan edebiyatına doğru kayışı burada anmak gerekir. Bu kayma Tatarca dergilerin içerikleri, dili ve eskilerinin yerine 1930’lardan sonra çıkanların adlarından da kolayca anlaşılabilir.
[56] “Alakat ayaklanması” olarak tarihe geçen bu hadise için bkz. Bülent Tanatar, “Yaklaşan Kolektivizasyona Karşı Kırım’da Bir İlk Direniş Örneği: “Alakat Ayaklanması”, Emel dergisi, no. 269, 2019, s. 9-49; Edige Kırımal, “Kırımda topyekûn tehcir ve katliâm”, Dergi, Münih, 1956, sayı 5, s. 19-20; Riza Fazıl, Alakat Faciası. Uskütnun Facialı Tarihından Levhalar, Akmescit, 2006; R.İ Hayali, N. E. Hayali, “Na poroge ‘Jatvı Skorbi”. Alakatkoye vıstupleniye Krımskih krestyan po arhivnım dokumentam”, Uçenıye Zapiski KGİPU, 2002, s. 135-142.
[57] Vladimir Broşevan, Raskulaçivaniye v Krımu, Simferopol, 1989, s. 13.
[58] Nüfustaki paylarına göre bakıldığında ikinci en mağdur milliyet Almanlardı. Bkz. D.V. Omelçuk, M.R. Akulov, L.P. Vakatova, N.N. Şevtsova, S.V. Yurçenko, Politiçeskiye Repressii v Krımu (1920-1940 g.), Akmescit, 2003, s. 39-40.
[59] Türkiye’de tanınmış bir kişi olduğunu, burada kendisini ölümün beklediğini belirterek “beni Çelebicihan gibi yalnız bırakma” diye yazar. Mektuplar için bkz. Ayşe Aktaş, “Tarihî Önemi Haiz İki Bez Mektup”, Kırım, no. 6, 1994, s. 31-32. Mektupların Rusça tercümesi de şu kaynakta yayınlanmıştır: A.V. Yefimov, “Tyuremnıye zapıski Asana Sabri Ayvazova”, Vostoçnıy Svet, 2005, no. 4, s. 68-74.
[60] Rustem Hayali, Oçerki İstorii Obsçestvenno-Politiçeskoy i Kulturnoy Jizni Krımskih Tatatar v XX veke, Simferopol, 2008, s. 267-268; Dmitriy Ursu, “Veliliy Teror v Krımu: Tragediya Naroda, Tragediya Kulturı”, Eldar Seitbekirov (yay. haz.), Repressirovannoye Pokoleniye Krımskotatarskih Obşçestvenno-Politiçeskih Deyateley, Podvijnikov Nauki i Kulturı, Simferopol, 2001 içinde, s. 5-22.
[61] Aslında Kırım için üzerinde ittifak edilen bir görüş yoktu. Hitler’in de ideolojik bakımdan sıcak baktığı Kırım’ı bir Alman vilâyetine çevirme tezini başında Alfred Rosenberg’in bulunduğu Doğu bakanlığı destekliyordu. Savaş çabasını öncelikli gören Alman ordu komutanlığı ve SS bunu içinde bulunulan şartlarda fuzulî bir tartışma olarak görüyordu. Türkiye’yi savaşta yanına çekmek konusunda girişimler yürüten Dışişleri bakanlığı ise Kırım Tatarlarının ağzına bir parmak bal çalmak için biraz daha bonkör olunması taraftarıydı. Bu itibarla Kırım’a giderek Kırım Tatar halkıyla görüşmek için Türkiye’den gelen Müstecib Ülküsal ile Edige Kırımal’dan oluşan bir heyet Berlin’de uzun süre oyalandı. Süreç uzayınca geri dönen Ülküsal’ın yerine geçen Alim Baliç’le birlikte Kırımal sonunda izni koparıp 1942 Kasım sonunda Akmescit’e giderek Müslüman Komitesi’yle koordinasyon sağlamaya çalıştı. Ama Almanların ne Kırım Tatarlarına bir özerklik tanıyacak halleri ne de onlardan savaş çabalarına destek sağlamanın karşılığında verecek bir şeyleri vardı. Tatarların içişlerinde yetkili bir makama dönüştürmek ve başına eski Milli Fırkacı Amet Özenbaşlı’yı getirmek istedikleri Müslüman (Tatar) Komitesi önerisi rağbet görmedi. Kırımal ve yoldaşı geri dönerek Avrupa’da sıkışıp kalmış olan Ostarbeiter’leri, savaş esirlerini ve Alman saflarında savaşan Kırımlı askerleri savaşı kaybeden Almanya’nın enkazı altında kalmaktan kurtarrnak için zorlu bir mücadele verdiler. Ancak 1944’te istişarî nitelikte, sadece Kırım Tatar esirleriyle ilgilenmek üzere kurulmasına izin verilen Kırım Tatar Leitstelle’si ve devamında 1945 Mart ortalarında kurulan, artık fiilen hiçbir geçerliliği olmayan daha geniş yetkili temsilci kuruluş Kırım Tatar Merkez Komitesi (Krimtatarisches Zentralausschuss) etrafında topladığı az sayıda kişiyle sonunda bu konuda başarılı olup uluslararası DP kamplarında toplanmış çok sayıda Kırımlı gurbetçiyi 1948-1950 yılları arasında Türkiye’ye göndermeyi sağladı. Bu konularda bkz. Harvard Project on the Soviet Social System. Schedule B, Vol. 10, Case 106 (A.D. tarafından Edige Kırımal’la yapılan 16-19 Kasım 1950 tarihli mülâkat); Harvard Project on the Soviet Social System. Schedule B, Vol. 7, Case 10 (Michel Luther tarafından Edige Kırımal’la yapılan mülâkat); Müstecib Ülküsal, İkinci Dünya Savaşında 1941-1942 Berlin Hatıraları ve Kırım’ın Kurtuluş Davası, İstanbul, 1976; Memet Müyedin Sevdiyar, “Qırım. Nemse İşğali Devri”, Birlik dergisi, No. 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 2000-2003 içinde yayınlanan hatırat serisi.
[62] Akmescit Müslüman Komitesi’nin başında Cemil Abdüreşitov adlı iyi niyetli genç bir asker kaçağı vardı.
[63] Partizanların faal oldukları Kırım’ın güneyindeki dağ köylerinde çoğunlukla Kırım Tatarlarının yaşadıklarını düşünecek olursak bunu anlamak zor olmasa gerek.
[64] V. Broşevan ve P. Tıgliyants, İzgnaniye i Vozvraşçeniye, Simferopol, 1994’de bunun bir çok örneği var. Ayrıca bkz. Aleksandr M. Nekrich, The Punished Peoples, New York, 1978, s. 253-270.
[65] Kırım’daki Nazi işgal rejimi hususunda klasik bir kaynak için bkz. Alexander Dallin, German Rule in Russia 1941-1945. A Study of Occupation Policies, 2. baskı, New York, 1981.
[66] Eldar Seitbekirov, “Amet Ozenbaşlı – Vidnıy obşçestvenno-politiçeskiy deyatel Krıma”, E. Seitbekirov (yay. haz.), Amet Ozenbaşlı – Vidnıy Obşçestvenno-Politiçeskiy Deyatel Krıma, Pisatel-Publitsist. Godı, Lyudi, Sudbı, Simferopol, 1999 içinde, s. 5-16.
[67] N. F. Bugay, Deportatsiya Narodov Krıma, Moskova, 2002, s. 70-73.
[68] Sürgün tanıklıkları için bkz. Refat Kurtiyev (yay. haz.), Deportatsiya Krımskih Tatar. Kak eto bılo (Vospominaniya deportirovannıh), cilt 1, Simferopol, 2004 ve cilt 2, Simferopol, 2005.
[69] Rustem Hayali, Oçerki İstorii Obsçestvenno-Politiçeskoy i Kulturnoy Jizni Krımskih Tatar v XX veke, Simferopol, 2008, s. 279.
[70] M.N. Guboglo ve S.M. Çervonnaya (yay. haz.), Krımskotatarskoye Natsionalnoye Dvijeniye, Cilt 1, Moskova, 1992, s. 80-81. Bu konuda aynı zamanda bkz. Kemal Özcan, Vatana Dönüş. Kırım Türklerinin Sürgünü ve Millî Mücadele Hareketi (1944-1991), İstanbul, 2002, s. 64-65.
[71] Brian Glyn Williams, The Crimean Tatars. From Soviet Genocide to Putin’s Conquest, Londra, 2015, s. 100. Sürgün kurbanlarının tanıklıkları için bkz. Refat Kurtiyev (yay. haz.), Deportatsiya Krımskih Tatar. Kak eto bılo (Vospominaniya deportirovannıh), cilt 1, Ocak, Simferopol, 2004 ve Refat Kurtiyev (yay. haz.), Deportatsiya Krımskih Tatar. Kak eto bılo (Vospominaniya deportirovannıh), cilt 2, Ocak, Simferopol, 2005.
[72] Genel olarak sürgün yerlerindeki yaşam üzerine bkz. R.İ. Hayali, Spetskontingent: Krımskiy Narod v Usloviyah Transformatsii Sovetskoy Etnopolitiki (1944-1967 gg.), Simferopol, 2006.
[73] Sürgün yolculuğu ve onu izleyen ilk bir buçuk yıl zarfında 109,956 kişi (sürgüne uğrayan nüfusun %46’1’i!) öldü. M.N. Guboglo ve S.M. Çervonnaya (yay. haz.), Krımskotatarskoye Natsionalnoye Dvijeniye, Cilt 1, Moskova, 1992, s. 81. Sürgün rakamlarıyla ilgili çok ayrıntılı bir çalışma için bkz. Zera Bekirova (yay. haz.), Rakamlar Şaatlık Eteler Kitap 1/ Tsifrı Svidetelstvuyut Kniga 1, Akmescit/Simferopol, 2012.
[74] V.N. Zemskov, “Spetsposelentsı iz Krıma (1944-1945 gg.)”, Krımskiy Muzey, 1994, No. 1, s. 75’ten aktaran O.A. Gabrielyan, S.A. Yefimov, V.A. Zarubin, A. Ye. Kislıy, A.V. Malgin, A.R. Nikiforov, V.M. Pavlov, V.P. Petrov, Krımskiye Repatriantı: Deportatsiya, Vozvraşçeniye i Obustroystvo, Simferopol, 1998, s. 71.