Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU.
* Sayın Başkan, Avrupa parlamentosu’nun sayın temsilcileri! Hanımefendiler, Beyefendiler! Öncelikle, beni davet ettiğiniz ve aynı zamanda Avrupa’daki 27 önder demokratik ülkenin temsil edildiği, dünyanın, belki de en itibarlı parlamentosunda konuşma yapmak imkânını verdiğiniz için derin minnettarlığımı belirtmek isterim. 66 yıl önce Sovyet Rejimi tarafından tamamen yok edilmeye mahkûm edilen ve Doğu Avrupa’nın nüfusu az halklarından biri sayılan Kırım Tatar halkının temsilcisi sıfatıyla bugün burada konuşma yapmaktan büyük şeref ve büyük mesuliyet hissediyorum. Ayrıca Ukrayna ve Kırım’ın problemlerini görüşmeyi amaçlayan özel bir toplantı yapılması kararını aldığınız için teşekkürlerimi bildiriyorum. Ukrayna’daki ve bilhassa Kırım’daki durum gayet karmaşık ve tehlikelidir. Bu bölgede ileride istikrarın pekiştirilmesi meselesiyle ilgili çeşitli tahminler ve olayların gidişatı iyimser düşüncelere fırsat bırakmıyor. Bu sebeple de bizim problemlerimize verilen dikkat ayrıca önemlidir. Elbet de, benim konuşmam için ayrılan vakit içinde problemlerimizin hepsini oldukça dolu ve kapsamlı şekilde açıklamak imkânı yoktur. Fakat kanaatimce bu eksiklik, soru ve cevaplara fazlasıyla vakit ayrıldığında giderilmiş olur. Ukrayna’nın Toprak Bütünlüğü Tehlike Altında Kırım, Ukrayna’nın % 4’ünü ve nüfusunun ise % 5’ini teşkil etmekle birlikte, yarımadada meydana gelen olan olaylar Ukrayna’nın ve bilhassa yakın komşusu Rusya’nın medyasında, Ukrayna’daki diğer bölgelerin bütününe nispeten, daha fazla yer teşkil ediyor. Bunu yarımadanın bazı hususi özelliklerine bağlamak ve bununla birlikte bir dizi sorunlara malik olmasıyla açıklamak mümkündür. Problemlerin zamanında çözülememesi hem Ukrayna toplumu içinde, hem de Ukrayna ve Rusya arasındaki ikili münasebetlerde doğrudan doğruya zıtlaşmalara yol açabilmektedir. 2008 yılının Ağustos ayında Rus orduları müstakil Gürcistan’ın bir kısmını işgal ederek, orada kendi askerî üslerini meydana getirdiler. Rusya Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü cebren bozarak Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tek taraflı olarak tanıdıktan sonra durum daha fazla gerginleşti ve daha da tehlikeli oldu. Bu yılın başında Rusya, başka ülkelerde yaşamakta olan Rusların başına bir problem geldiği taktirde, silahlı kuvvetlerini kendi millî sınırlarının dışında kullanma hakkını veren yeni savaş doktrinini kabul ettikten sonra tehlike daha da arttı. Hatırlatmak isterim ki, Rusya, Gürcistan’a saldırısını bu ülkede yaşayan ve onlara daha önceden Rusya pasaportları dağıtılan Abhazlar ve Osetlerin hak hukuklarının bozulduğu bahanesiyle aklamaya çalışmıştı. Öyle ki, Kırım’da en azından on binlerce insan Rusya pasaportlarına ve çifte vatandaşlığa sahiptir. Rusya-Gürcistan savaşı, Kırım ve bütünüyle Ukrayna için bir başka bakımdan daha tehlikeliydi ki, Akyar’da (Sevastopol) bulunan Ru Karadeniz Donanmasının gemileri savaşa iştirak ederek Gürcistan’ın şehirlerini top ateşine tutmuşlardı. Savaş kaidelerine göre Gürcistan, imkânı ve isteği olduğu taktirde, karşılık olarak, sadece bu gemilere değil, onların askerî üslerine de, yani Kırım’a ateş açmak hukukuna sahip idi. Bu sebeple Rusya Karadeniz Donanmasının Ukrayna topraklarındaki mevcudiyeti, yeni Rus askerî doktrini de göz önüne alınırsa, Ukrayna’nın bütünlüğünü tehlikeye sokmaya, Rusya-Ukrayna ilişkilerinin normalleşmesini engellemeye, hem de Kırım’da milletlerarası gerginlik sebeplerinden biri olmaya devam edecek. Kırım’daki Rusya yanlısı ayrılıkçı güçler bu donanmadan cesaret almaktalar ve kendilerinin dayanağı diye kabul etmekteler. Milletlerarası ve Dinler Arası Münasebetler, Kırım’ın Asıl (Yerli) Halkına Karşı Yapılan Adaletsizlikler Kırım’da mevcut problemlerin tarihî kökleri var. Bunların çoğu öncelikle Monarşik Rusya’nın, daha sonra ise Bolşevik rejimin Kırım’da Kırım’ın köklü halkı Kırım Tatarlarına karşı yaptığı vahşi siyasete bağlıdır. Bu cinayet siyasetinin en yüksek zirvesi, belli ki Kırım’ın asıl halkının 18 Mayıs 1944’de sürgün edilmesi ve soykırımı oldu. Sonradan Bulgarlar, Yunanlılar ve Ermeniler de sürgün edildiler. 1941 yılının Ağustos ayında ise, yani Almanya ile savaşın başlarında, Kırım’dan etnik Almanlar sürgün edilmişlerdi. SSCB’nde meydana gelen kitlesel sürgünlerin tarihinin sizler tarafından yakından bilindiğini dikkate alarak sadece aşağıdakileri anmakla yetineceğim.: Sürgünün ilk yılları, yerleşim bölgelerinde meydana gelen açlık, soğuk ve olumsuz şartlar altında, insan hayatı, kanun dışı uygulamalardan sorumlu silahlı kuvvetlerin insafına tabi idi. Kırım’ın asıl halkı Kırım Tatarlarının % 40’ından fazlası yok edilmişti. Ölenlerin çoğu çocuklar ve yaşlılardı, zira erkeklerin önemli kısmı cephelerde idi. Bu cinayetleri şüphesiz soykırım olarak nitelendirmek mümkündür. Çünkü asıl maksadı Kırım Tatar halkını, özgün bir etnik halk olarak, bütünüyle yok etmeye yönelik idi. Soykırımın facialı neticeleri günümüzde dahi sona ermiş değildir. Rusya’nın çeşitli vilayetlerinden alelacele Kırım’a kitlesel surette göç ettirilen ve sürgün edilenlerin evlerine yerleşenlere, Sovyet propagandası on yıllarca aynı fikri anlatarak, sürgün edilenlerin Sovyet hâkimiyetine ve Ruslara düşman olduklarını ezberletmişti. Böylece onların şahsında bir düşman yaratılmıştı. Gerçekten de, bu propaganda elverişli bir zemin bulmuştu. Çünkü Sovyet hâkimiyeti tarafından eziyet ve ölüme mahkûm edilen Kırım Tatarlarının elinden alınan bütün mal ve mülkün üstüne konan yerleşimciler böylece ruhî rahatlığa erişiyor ve manevî olarak kendilerini aklıyordu. Bu nevi propaganda birkaç nesil boyunca devam ettirildi ve pek tabiidir ki, Kırım Tatarlarına karşı düşmanca yaklaşım günümüze kadar varlığını devam ettirmekte. Şunu da kaydetmek gerekiyor ki, yarımadanın Rusça konuşan halkının %90’ı İkinci Dünya Savaşından sonra göç ederek gelip yerleşenler ve onların evlatlarıdırlar. Hem Ukrayna’nın içinde, bilhassa Kırım’da, hem de Ukrayna’nın dışında yarımadada gerginliği muhafaza etmekte menfaati olan siyasî güçler oldukça çoktur. Kırım’da bazı teşkilatlar, Kırım Tatar halkının 18 Mayıs 1944’teki sürgün edilmelerinin yıldönümü arifesinde söz konusu sürgün hadisesine kimin nasıl baktığı konusunda sosyolojik araştırmalar yapmaktalar. Elde edilen sonuçlara göre Kırım’ın Rusça konuşan halkının % 70’i bu cinayeti bütünüyle haklı görmektedir. Hatta onların çoğunluğuna göre ise, Kırım Tatarlarının Kırım’dan yeniden sürgün edilmesi gerekiyormuş. Yine bahis konusu sosyolojik araştırmalara göre Kırım’ın Rusça konuşan sakinleri Kırım’ı Rusya Federasyonu’nun bünyesinde görmek istiyorlarmış. Kırım Tatarlarının asıl kısmı bu türlü bir geleceğe kati olarak karşı olduğu için Rusya’ya meyilli kimselerce düşman olarak sayılmaktalar. Kırım’daki yönetim kuruluşlarında, bu cümleden hukuk koruyucu ve mahkeme organlarında, şovenizm derecesi Rusça konuşan halkdan az değildir. Bu sebeple Kırım Tatarları her yerde ve her bir seviyede şiddetli haksızlıklara maruz kalmakta, en sıradan haklarının dahi kabaca ihlal edildiğine şahit olunmakta. Kırım’da Kırım Tatarlarına karşı işlenen suçlar, bu cümleden vahşice davranışlar, mezarlıkları, camileri kirletme, büroların yakılması, Kırım Tatarlarına hakaret etmek ve korkutmak maksadıyla duvarlara küfür sözleri yazılmasından dolayı hiç kimse ceza görmüyor. Kırım’da yaşayanların büyük çoğunluğu ortodokstur ve Moskova patrikliğinin Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlıdırlar. Kırım Tatarları ise Sünni Müslüman’dırlar. Kırım Tatarlarının dinî hayatlarını yeniden canlandırma hareketi yavaş seyretmektedir. Zira, Ukrayna kanunlarının liberalliğine bakılmaksızın, memurlar arasındaki yabancı düşmanlığı ve İslâm korkusu yüksek seviyededir. Bununla birlikte devlet memurları bazı din ve mezheplerin menfaatlerini himaye ederken Müslümanların haklarına engel olmaktalar. Akmescit’te meydana gelen bir olayı örnek göstermek isterim. Bu şehirde Büyük Caminin inşaatı için altı yıl boyunca arazi tahsis edilmedi. Fakat aynı vakitlerde Ortodoks Kilisesi adına ibadethane kurulması için 5’ten fazla arazi tahsisatı yapılmış idi. Hâl böyleyken insanlarımızın feraseti sayesinde Kırım’da dinî zeminde meydana gelebilen ciddî çatışmaların önü kesilmektedir. Teessüf ki, bu tür çatışmalara yol açmak için adımlar kademeli şekilde atılmakta. Mesela, birkaç yıl önce Kırım’ın her bir tarafında, ilk olarak yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarına, bazı durumlarda ise Savaştan önceki Müslüman mezarlıklarında ortodoks haçlarını dikme faaliyetleri yapıldı. Kırım’ın her bir yerinde 2000’e yakın haç koyulacak idi. Bellidir ki, bu haçlar Kırım’a Rusya’dan getirilmiş idiler. Elbet de, burada mesele Hıristiyan fanatizmi değildir. Bu kampanyada Kırım komünist partisinin lideri ve aynı zamanda muhtar parlamentonun sözcüsü L.Graç, vaktiyle Kırım’daki camileri, Hıristiyan kiliselerini, Yahudi Sinagoglarını da yerle bir eden siyasî güçlerin temsilcisi olarak, önderlik yapmış idi. Elbet de Kırım Tatarları buna karşı çıkmışlardı ve o vakit büyük çaplı kanlı çatışmaların çıkmasına ramak kalmıştı. Kırım’da öyle güçler var ki, çabucak bozulabilen istikrarı, zaman zaman ciddi surette sarsabilen durumları oldukça profesyonelce meydana getirmekteler. Milletlerarası ve dinler arası çatışmaları artırmada asıl hisseyi yerli siyasî ve oligarşik güçlerin nezareti altındaki kitle iletişim vasıtaları sağlamaktadır. Rusça gazetelerin birçoğu ve bilhassa internette yayın yapanlar sadece Kırım Tatarlarına değil, Ukrainlere karşı da saygısızlık ve nefret saçan yayınlarla doludur. Çoğu zaman bu nevi yayınlar öncelikle Rus medyasında çıkmakta ve sonra Ukrayna’daki Rusça yayınlanan yayın organları tarafından yeniden yayınlanmaktadır. Kırım Tatarlarının Yerleşim Problemleri Sovyetler Birliği’ndeki “yeniden yapılanma”nın son yıllarında Ukrayna bağımsızlık niyetini ilan ettiğinde Kırım Tatarlarının Kırım’a kitlesel surette göç etme imkânı oldu. Bu yıllarda sürgünden geri dönenlerin yaşadıkları 300 kasaba meydana getirildi. Bu kasabalarda, 500’den 6000’e kadar değişen sayıda insan yaşıyordu. Söz konusu kasabaların mühendislik ve sosyal yapıları çoğunlukla asgarî ihtiyaçları karşılamaktan uzaktı: Yollar, doğal gaz ve su temin sistemleri, sağlık ocakları, okullar ve kreşler kurulmamıştı. Aynı zamanda bu kasabalarda yaşayan birçok Kırım Tatar ailesinin kendi evlerinin inşaatlarının tamamlayamadıkları dikkate alınırsa, sağ kalmak için gündelik işlerle mücadele ettikleri açıkça görülmektedir. A.Razumkov adlı Ukrayna İktisadî ve Siyasî İncelemeler Merkezi’nin verdiği bilgiye göre Kırım Tatarları arasında işsizlik derecesi, Kırım’daki ortalama sayının iki katından fazladır. Kırım Tatarlarının vatana gelmeye başladıkları yıllarda iş yerlerindeki çalışanların başındakilerin ve idarî olarak yönetici pozisyonundakilerin çoğunluğu yabancı düşmanlığından ötürü Kırım Tatarlarını işe almadı. Şimdi buna ekonomik krizin ve üretimdeki daralmanın yol açtığı personel sayısını azaltma da eklenmiştir. Âdet olduğu üzere, işe sonradan gelenler işten çıkarılmaktadır ki, bu öncelikle Kırım Tatarlarının işten çıkarılması demektir. Kırım Tatarları muhtar cumhuriyetteki halkın % 13’lük kısmını teşkil etmekle birlikte, (bu oran) idari makamlarda ve hukuk koruyucu organlarda % 3-4’ten daha fazla değildir; mahkemelerde ise bu oranın bir değeride yoktur. Sürgün yerlerinde, bilhassa Özbekistan’da, çeşitli kaynaklara göre daha 100–150 bin kadar Kırım Tatarı yaşamakta. Onların büyük çoğunluğu Anavatana dönmeye niyetliler. Fakat ekonomik şartlar ve göç kanunları sebebiyle göç edemiyorlar. Toprak Meselesi Kırım’da toprak meselesinde adaleti temin problemi uzun yıllardır gündemin en ön sıralarında tüm keskinliği ile bekliyor. Yöneticiler Anavatanlarına dönüp gelmekte olan göçmenlere toprağı engel çıkarmadan tahsis etse, çoğu kendi evlerini inşa ederlerdi. Fakat, yöneticiler aksine Rusça konuşan ahaliye yazlıklar ve bostanlar için toprakları aceleyle dağıtmaya başladılar. Makamlar, aynı zamanda kendilerine mesken kuracak Kırım Tatarlarına toprak ayırmaktan vazgeçtiler. Bunun sebebi Vatana geri dönüş cereyanını durdurmak veya en azından güçleştirmektir. 2001 yılında kabul edilen Ukrayna toprak kanunun 25. maddesi, toprağın özelleştirilmesi prensibinde sürgünden göç edip gelenlere karşı nispi adaletsiz unsurlar içermektedir. Bu maddeye dayalı olarak devlet toprakları ve yerel okulların toprakları, yani önceki kolhoz ve sovhozların topraklarının mülkiyeti, yalnız bu işyerlerinde çalışan işçilere verilmekteydi. Sürgün yerlerinden Kırım’a dönüp gelen Kırım Tatarlarının çoğunluğu malum sebeplerden dolayı, Ukrayna’daki kolhoz ve sovhozların üyeleri olmadıkları için, özelleştirmelere de iştirak etmekten mahrum idiler. Anavatana dönüp gelmekte olan Kırım Tatarlarının % 75’inin köylere yerleştiklerini dikkate alırsak, bu topraksız, kazanç kaynakları olmayan kimseler olarak kalmaları demektir. Yani sürgünden dönüp gelenlere sürgün döneminde kanunsuzca ellerinden alınan toprakları, evleri ve mal-mülklerini geri verilmediği gibi, toprağın özelleştirilmesine iştirak etmekten bile mahrum bırakıldılar. Hem köylerde hem de şehirlerdeki büyük toprak sahipleri yerel memurlar, Kiev ve Rusya’daki yüksek mertebeli memurlar, âdet üzere, toprak tahsisi için sorumlu memurlara rüşvet veren çeşitli ticari müesseseler oldular. Bu durumda Kırım Tatarları kendilerine mesken inşa etmek için devlet ya da kamuya ait toprakların boş yerlerini işgal etmeye mecbur kaldılar. Bu, onların kanun ihlaliyle suçlanmaları için esas teşkil etmekte ve hükümet organlarıyla çatışmalara yol açmakta. En ciddi ve en geniş çatışmalar 2007 yılının sonunda Akmescit’te ve Aypetri’de meydana geldi. Evvela yüzlerce kişi iştirak etti, bir taraftan ticarethanelerin şehir yöneticilerinden rüşvet ile alınan toprağını işgal eden Kırım Tatarları, diğer taraftan zırhlı teçhizatlarla gelen milis güçleri ve Kırım Tatarı olmayan, adı geçen ticarethanelerce parayla tutulan gençler… Kırım Tatarlarına karşı en zalim ve en kanlı saldırılar 2007 yılının Kasım ayında Aypetri yaylasında meydana geldi. O vakit az sayıdaki Kırım Tatarlarına karşı birkaç zırhlı personel taşıyıcı ve binden fazla milis yollanmıştı. Bu gruplara şoven mizaçlı General Mogilov liderlik etmişti. Yöneticiler bu eylemin Kırım Tatarlarını korkutmak maksadıyla yapıldığını açıkça bildirdi. Operasyon gayet acımasız idi, silahsız kimselere ateşli silahlarla ateş açıldı, birkaç kişi yaralandı. Daha sonra, Kırım Tatarları kitlesel protesto eylemleri ile suçluların cezalandırılmasını talep ettiler. Hükümetin değişip yönetimin başına başbakan Yulya Timoşenko gelmesini müteakip, General Mogilov askeri görevinden uzaklaştırıldı. Son yıllarda Kiev’de Kırım’da toprağı paylaştırma kanununu araştırmakla ilgili yüksek seviyede birkaç komisyon teşkil edilmişti. Bu komisyonlar umumiyetle doğru neticelere ulaşıp Kırım’daki memurlarının toprağı paylaştırmada kanunları ihlal ettiklerini gösteren gerçekler elde ettiler. Ancak toprak meselesinde adaleti sağlama konusunda verimli sonuçlar elde edilemedi. Bizim fikrimize göre, bunun sebeplerinden biri, Kırım’da toprağın kanunsuzca paylaşımında Ukrayna’nın yüksek yönetimini temsil eden memurlarının kendilerinin yer almalarıdır. Onların çoğu Kırım’ın nüfuzlu yerlerindeki arsaları kanunsuzca elde etmişlerdir. Ana Dilde Eğitim, Millî Medeniyet ve Özgünlüğü Muhafaza Etme Problemleri Kırım Tatar halkının önündeki en keskin ve belki de esas problemlerden biri ana dili ve millî medeniyeti, millî özgünlüğü muhafaza etme problemidir. Bilindiği gibi, Kırım Tatarlarının sürgününden sonra Kırım’da Kırım Tatar halkının maddî ve manevî medeniyetlerinin izleri, bu cümleden Müslüman mezarlıkları bile yok edildi. Kırım’daki yerleşim yerlerinin adları değiştirildi. Sürgündeki Kırım Tatarları çocuklarını ana dillerinde eğitme imkânından mahrumdular. Kırım Tatarlarının birkaç nesli Kırım Tatar dilinde mektep görmedi, ana dilde radyo ve televizyon yok idi. Kırım Tatarca sadece ailelerde kullanıldı. Neticede Kırım Tatarlarının genç nesli hâlihazırda kendi ana dilini zayıf olarak biliyor. Kırım Tatarca mektep ve okul öncesi eğitimin yapılması (daha doğrusu yeniden canlandırılması) bir defada onlarca okul inşa etmenin çaresi olmadığından, gayet ağır ilerlemekte. 50 yıldır Kırım Tatarca ders kitapları neşredilmediğini, Kırım Tatarca ders vermek için öğretmenler yetiştirilmediğini dikkate alırsanız, Kırım Tatarlarının dil sahasındaki kayıplarını tasavvur edebilirsiniz. Bugüne kadar Kırım’da Kırım Tatarca okutulan 15 okulu zorla açabildik. Okul çağındaki Kırım Tatarlarının % 10 kadarı bu okullarda ana dilde belli bir derecede okumak ve eğitim görmek imkânına sahipler. Buna benzer problemler yüzyıllara dayanan medeniyeti ve millî ananeleri yeniden inşa etmede de var. Her şeyi yeni baştan başlamaya mecburuz – tiyatroyu yeniden ayağa kaldırmak, müzeyi meydana getirmek ve viraneye çevrilen tarihî abideleri restore etmek, ana dilde kitle iletişim araçlarını tesis etmek, çocuk ve sanatsal edebiyatı neşretmek, Kırım Tatarlarının tarihî ve medenî zenginliğini incelemek ve onunla cemiyeti tanıştırmak. Kırım Tatarlarının Sosyal Problemlerinin Halledilmesine Devletin Katkısı Bağımsızlığının ilanı sonrasında Ukrayna, Kırım Tatar halkının ve başka milletlere mensup şahısların sürgün edilmelerinin cinayet olduğunu kanunlarla değil, ancak sözlü olarak beyan etmiştir. Ukrayna sürgünden dönüp gelenlerin sosyal problemlerini halletmek için bir takım çözüm yolları aramaktadır. Bu problemleri halletmek için beş yıllık programlar hazırlanıyor ve her yıl bu amaçla devlet bütçesinden paralar ayrılmakta. Fakat bu miktarlar zaruri ihtiyaçları ve halkın sürgün süresince gördüğü zararı karşılamaktan uzaktır. Mesela sürgün olanların problemlerini halletmek için 2009 yılında sadece 53 milyon Grivna, yani 7 milyon dolar ayrıldı. Misal olarak 500 talebelik bir okulun inşa edilmesi için 40 milyon Grivna gerekiyor. Kırım Tatarlarının Anavatana dönüşü 20 yıldan fazladır çeşitli derecede hızlarda devam etmektedir. Buna rağmen Ukrayna’da Kırım Tatarlarının dönüşüyle, yerleşimiyle ve haklarının elde edilmesiyle ilgili kanunlar bulunmamaktadır. Ukrayna Devletinin yüksek seviyedeki organlarına Kırım Tatar problemini kanunlara dayalı olarak halledilmesi zarureti defalarca ve üstüne basa basa anlatılsa da bir netice elde edilemedi. Mesela 2004 yılının Haziran ayında kabul edilen “Milli mensubiyetlerine göre sürgün edilenlerin hak-hukuklarını sağlama hakkında” Ukrayna kanununa 384 halk temsilcisi oy vermiş olmakla birlikte Ukrayna Başbakanı Leonid Kuçma tarafından bu yasa onaylanmadı. Sonradan Ukrayna parlamentosu, bazı siyasî güçler bu tür kanun tasarılarına açıkça karşı çıktıktan sonra, onu bir daha ele alamadı. Kırım’daki duruma ve Kırım Tatarlarının hak hukuklarını yeniden sağlama meselesine ait kanunların kabul edilmesi gerektiğine dair sadece 2009 yılında çeşitli uluslararası teşkilatlara, bu cümleden Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Millî Azınlık İşleri ile ilgili yüksek komiseri Knut Vollebæk ve Avrupa Birliği Bölgeler Komitesinin Başkanı Luc Van den Brande’a müracaat ettikleri için minnettarız. Teessüf ki, onların tavsiyelerini de Ukrayna’nın liderleri ve siyasetçileri dikkate almadılar. Kırım Tatar halkının Anavatana dönüşü, yerleşmesi ve hak-hukuklarını sağlama ile ilgili hareketinin, kanunlarla temin edilmesi problemini esas problem olarak görmekteyiz. Onun için hal olunmadığı taktirde Kırım’ın inkişafıyla bağlı diğer meselelerin müspet olarak halledileceğine ümit beslemek güç. Bu problemin halledilmesi, Kırım’ın yerli halkının muhafaza edilmesi ve inkişaf etmesinin zaruri şartı ve kefaletidir. Bu münasebetle, Avrupa Birliği üyesi olan memleketler ve Ukrayna arasındaki, ortak memleketlerde demokrasiyi ve verimli idareyi sağlamak, istikrarı yükseltmek ve medeniyetler arası diyalogu genişletmek maksadıyla çalışan “Doğu Ortaklığı” programı çerçevesinde emektaşlığın genişleyeceğini ümit ediyoruz. Başkan Seçimindeki Son durum Kırım Tatarlarının seçmen bakışları, âdet olduğu üzere Kırım’daki Rusça konuşan seçmenlerin bakışlarından daima farklıdır. Bunun için seçim kampanyası sırasında milletlerarası güvensizlik belirli derecede artış kaydetmekte. Bilhassa yerel seçimler zamanında… Milletvekilliğine Kırım’da “Rus menfaatlerini” ziyadesiyle muhafaza edecek, “Kırım’ın Tatarlaşmasına” yol vermeyecek adaylar seçilmekte. Son başkanlık seçimlerinde Kırım’ın Rusça konuşan çoğunluğu Rusya’ya meyilli ve Batı’ya karşı çıkan bir siyasetçi olarak kabul edilen Viktor Yanukoviç’in adayını destekledi. Kırım Tatar Millî Kurultayı kendi vatandaşlarını birinci turda millî demokratik güçlerden bir adaya oy vermeye çağrıda bulundu. İkinci turda ise vatandaşlarımızın çoğunluğu Ukrayna’nın Avrupa’ya katılmasını ve onun Avrupa Birliğine dâhil olmasının taraftarı olan Yulya Timoşenko’nun adayına oy verdi. Kırım’da ikinci turda Y. Timoşenko’ya halkın % 17’si destek vermiş olsa, gayet emin olarak ifade edebiliriz ki bunun % 10-12’si Kırım Tatarlarının oylarıdır. Kaydetmeli ki, son seçimlerde Kırım Tatar Millî Meclisine karşı olumsuz yayınlar dağıtılması ve basında bir dizi yalan yayınların peyda olduğu hariç tutulursa, milletlerarası gerginlik olmadığını söylenebilir. Yeni başkanın seçiminden sonra, âdet üzere, kadrolar meselesinde büyük değişiklikler olur. Yani başkan imkân oldukça kendisine ve partisine sadık kimseleri tayin etmeye çalışır. Kırım’da seçimlerden önce de idare, Bölgeler Partisi’nin, yani yeni seçilen Başkan V. Yanukoviç’in partisinin ve bu partiyle birlikte çalışan bazı Rusya’ya meyilli teşkilatların elinde idi. Yalnız Başkan tarafından, bakanlar kuruluyla anlaştığı taktirde, tayin edilen birkaç nispeten yüksek vazifede, bu cümleden rayon devlet memuriyetlerinin liderleri, Kırım’da başkanın vekili ve diğerleri, başka partilerin vekilleri ya da umumiyetle partisiz idiler. Bundan sonra besbelli ki, Kırım’daki yönetim, artık daha da çok, bölgeler Partisi ve onunla ittifak edenler – Rusya meyilli teşkilatların elinde olacak. Bazı durumlarda kendi vazifelerinden aynı partinin üyeleri olan liderler işten uzaklaştırılmaktalar. Mesela bugün, yani 17 Mart günü Akmescit’te Kırım Muhtar Cumhuriyeti Yukarı Şurasının toplantısında parlamento sözcüsü A. Gritsenko’nun görevinden uzaklaştırılması planlanıyor. Onun başkanlık seçimlerinde yeterli faaliyet göstermediği ileri sürülerek, yerine aynı partinin üyesi olan bir başkası seçilmek isteniyor. Muhtariyetin başbakanı yerine, basının bildirdiğine göre, başkanlık seçimlerinde Kırım’da V. Yanukoviç’in seçim kampanyasına liderlik yapan, bundan evvel söz ettiğim A. Mogilov kendi adayını teklif etmiş iş bu General, hususi konuşmalarında hâkimiyetin bütün yapılarını Kırım Tatarlarından bütünüyle temizlemeye inandırmış idi. Bu generalin siyasî bakışını göstermek için onun Kırım’da en çok tiraja sahip ve Rusya’ya meyilli gazetelerden biri olan “Krımskaya Pravda” gazetesinde basılan “Kırım’da olaylar Kosova senaryosuna göre cereyan edebilir” adlı makalesinden sadece birkaç satırı örnek olarak göstereyim: “Kırım Tatar halkının günümüzdeki tarihinde rezil sayfalar var – bu Ulu Vatan cengi sırasında yapılan kitlesel hainliktir… Savaşın devam ettiği sırada devletin yöneticileri bunlara karşı daha çok doğru ve insanca yaklaştı. Kırım, devlet sınırında olan ve stratejik bakımdan mühim bir topraktır. Burada düşmanı askerlerimizin arkasında bırakmak, elbet de büyük ihtiyatsızlık ve akılsızlık olacak idi. Bu hareketin (sürgünün) insanî tarafı şundadır ki, savaş bittikten sonra devletin önüne (partizanları, gönüllü direnişçileri öldürdükleri için) halkımızın intikam almak isteklerine engel olma problemi çıkacak idi…” Bundan sonra general, Kırım Tatarlarına karakter atfederek “Doğu halklarına mensup kurnazlık onlara sefil, aşağılanan, eziyet edilen yoksullar sıfatını alma imkânını veriyordu. Kuran ise onlara gâvur devletinden sadaka almaya engel olmuyordu…” diye yazıyor. Yani burada sadece bütün bir millet değil, onun dini İslâm da hakarete uğruyor. Kaydetmeli ki, generalin bu makalesi o daha Kırım Emniyeti’nin başındayken olduğunda derc edilmişti. Ben, faşist fikri düşünce yapısına sahip bir adamın Kırım’da sorumlu vazifeye tayin edilebileceğinden telaşa kapılıp, üyesi olduğu partinin yöneticilerine V. Yanukoviç’e ve N. Azarov’a müracaat ettim ve makalesinin metnini de verdim. Onlara yarımadadaki vaziyetin birden fenalaşabileceğini hatırlattım. Onlar bu adamı Kırım’dan uzakta bir yere, Ukrayna’nın başka bir vilayetine göndermeye çalışacaklarına dair güvence vermişlerdi. Lakin 11 Mart’ta bu Generali Ukrayna İçişleri Bakanlığı görevine tayin ettiler. Bu konu ile ilgili açıklamalar, kanaatimce fazladır. Büyük teessüfle bildiririm ki, Kiev’de ve bilhassa Kırım’da yüksek vazifelerde bulunan Mogilov gibi adamlar az değil. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliğinden Beklentiler Ukrayna’daki demokratik güçler, 24 Ekim 2008’de kabul edilen kararı büyük memnuniyetle kabul etmişlerdir. Bu kararda Sovyetler rejimi tarafından Ukrayna halkına karşı teşkilatlandırılan suni açlık insanlığa karşı cinayet olarak tanımlanmakta. Avrupa Parlamentosu, Kırım Tatar halkının öz ana vatanından sürgün edilmesine ve onun sürgün yerlerinde yarım asır boyunca zorbaca tutulmasını da bu şekilde değerlendirirse, bu halka karşı adaletin yerine getirilmesi yolunda doğru bir adım, Kırım’da etnik iklimin sağlamlaştırılması için ilave edilen önemli bir hisse olurdu. Avrupa parlamentosu, 2 Nisan 2009’da kabul ettiği “Avrupa şuuru ve totalitarizm hakkında”ki kararında “…Avrupa’daki bütünleşme başından Holokost’un hem de merkezi ve Doğu Avrupa’da totaliter komünizm ve demokratik olamayan rejimlerin meydana gelmesine vesile olan iki dünya savaşı ve Nazizm zorbalığının getirmiş olduğu ıstıraplara karşı bir reaksiyon, Avrupa’da derin çatışmalar ve düşmanlığın önünü çalışma ve bütünleşme esasında almak için, Avrupa’da savaşları durdurmak ve demokrasiyi temin etmek için bir yol idi” diye gösterilmektedir. Kırım Tatar problemine müracaat ederek, “Kırım Tatar halkı sürgünün mahvedici âkıbetlerini ve onun sürgün yerlerinde on yıllarca zorbaca tutulmasıyla ilgili akıbetleri bitirmek için Avrupa Birliğinin hususi ilgisini talep etmekte” fikrindeyiz. Aynı zamanda Avrupa Birliğini, Ukrayna devleti ve Kırım Tatarlarının iştirakiyle, Avrupa halklarından biri olan, totaliter komünizm rejimi neticesinde kendi dili ve medenî özgünlüğünden mahrum kalmak endişesi altındaki Kırım Tatar halkının yeniden ayağa kalkması ve inkişafına katkı sağlayacak özel programlarını planlamaya ve hayata geçirmeye çağırıyoruz. Biz, Avrupa Birliğinin Ukrayna’daki Kırım Tatar halkının hak-hukukunu teminine yönelik kanunları kabul etmesine yardım edecek gayretlerine destek olacak şu programları işaret ediyoruz:- a) Kırım’da Kırım Tatarlarının toplu olarak yaşadıkları yerlerde onlarca okul ve okul öncesi kreşler kurmak;
- b) İlmî kadrolar hazırlayan esas ocak olarak kabul edilen Akmescit şehrindeki Kırım Mühendislik Pedagoji Üniversitesi’nin maddî – teknik ve ilmî inceleme yönünü pekiştirmeye yardımcı olmak;
- c) Orta Çağ Kırım Tatar medeniyetine ait tarihî ve mimarî abideleri tamir etmek;
- d) Kırım Tatarca yayınlanan elektronik ve basılı kitle iletişim vasıtalarının gelişimine yardım etmek;
- e) Vatana dönen Kırım Tatarları arasında küçük ve orta ölçekli işletmeleri geliştirmeye yardımcı olmak;
- f) İsteği dışında hâlâ sürgün yerlerinde yaşamak zorunda kalan 100 binden fazla Kırım Tatarını vatanına döndürme mekanizmasını sadeleştirmek.
* Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu tarafından Ukrayna Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, Kırım Tatarlarının Ukrayna’daki durumu ile ilgili olarak 17 Mart 2010’da, Brüksel’de Avrupa Parlamentosu bünyesinde yapılan özel toplantıda, sürgünden dönen Kırım Tatarlarının sorunları ve Kırım’daki gelişmelere dikkat çektiği konuşmanın tam metnidir. (Emel)