gazetesinde Noman Çelebicihan’ın yaklaşan ölüm yıldönümü vesilesiyle kaleme aldığı yazısında Nariman Abdülvaap aradan geçen yaklaşık 100 yıla rağmen Kırım Tatarlarının bu aziz millî şehidinin hayatı ve eylemlerini belgelere dayalı olarak ele alan kayda değer çok az eser kaleme alındığını üzülerek belirtir.
Gerçekten de Çelebicihan hakkında ülküdaşı Cafer Seydamet’in 1940’lı yılların ikinci yarısında yazdığı, ama ilkin 1960’lı yılların başında Bazı Hatıralar serlevhası altında Emel dergisinde yayımlanan bazı hatıralarındaki değinmeler, Aziz Bozgöz’ün ve Şefika Gaspıralı’nın yine 1960’larda Emel’de yayınladıkları Çelebicihan’a dair bazı tanıklıkları ile Şevki Bektöre’nin Ankara’da çıkan Kırım dergisinde 1960’ların başlarındaki değerlendirmesi bir yana bırakılırsa, bildiğimiz kadarıyla Çelebicihan’a münhasır yalnızca iki mürekkep eser yazılmıştır: Saim Osman Karahan (müteveffa) ve Nihat S. Osman kardeşlerin Çelebicihan hakkında mevcut hemen bütün basılı kaynaklardan derleyerek yayına hazırladıkları, 2001’de Köstence’de çıkmış Numan Çelebi Cihan. Ant Etkenmen adlı kitap ile müteveffa şair Yunus Kandım’ın muhtemelen birkaç cilt olarak tasarladığı, ama ömrü vefa etmediğinden ilk ciltten sonrası akim kalmış olan, 2002’de Akmescit’te yayımlanan Küreş Meydanını Ot Basmaz adlı monografisi. Bundan başka Noman Çelebicihan’ın hayatı ve faaliyetlerinin içinde geliştiği tarihsel çerçeveyi anlamak bakımından önemli üç ayrıntılı kitabı daha burada anmak lazımdır: Edige Kırımal’ın 1952 yılında yayımlanan, Batı Almanya’da yapılan doktora tezinin kitaplaşmış hali Der nationale Kampf der Krimtürken;Müstecip Ülküsal’ın 1980 yılında yayımlanan Kırım Tatar-Türkleri ile Hakan Kırımlı’nın ABD’de 1990 yılında tamamladığı doktora tezinin kitaplaşmış halinin Türkçe çevirisi olan Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî Hareketler adlı kitapları. Kabul etmek gerekir ki Kırım Tatar millî mücadele tarihinin bu bir numaralı ismiyle ilgili sürekli birbirini tekrarlayan kısıtlı bilgilerin aşılmasının ve bu değerli tarihsel şahsiyete layık biyografik malzemelerin peşine düşülmesinin vakti gelmiş de geçiyordur.
Noman Çelebicihan 1885 yılında Kırım’ın kuzeyindeki çöl (ova, step) tarafında yer alan Orkapı iline (uyezdine) bağlı Büyük Sunak köyünde doğdu. Baba tarafından sülalesi dinsel hüviyetli sınıfa mensup olanların kullandıkları “çelebi” namıyla biliniyordu. Noman adı kendisine verilen ad ve Çelebi(ev) yasal soyadı olmakla birlikte, Çelebicihan adı tamamen kendisinin Türkiye’de okuduğu ve 1909 yılında Abdüraim “Sükuti”, Yakup “Kerçi”, Cafer Seydamet, Ablakim İlmi, Ahmed Şükri, Abibullah Odabaş “Temircan” ve diğer arkadaşlarıyla birlikte 1909 yılında Vatan gizli teşkilâtının ilk nüvesini kurdukları zamanda terkip (soy adı Çelebi ile annesinin adı Cihanşah’ın Cihan’ının birleşmesi) yoluyla aldığı bir müstear ad, bir lakap, bir “nom de guerre”dir. İbraim Abdullayev 1999 yılındaki bir çalışmasında Çelebicihan’ın baba tarafının soy zincirini belgelere dayalı olarak tespit etmişti. Köy okulunda başladığı eğitim hayatına Çelebicihan’ın Canköy yakınlarındaki Akçora’da devam ettiği, ardından Akmescit rüşdiyesine (bugünkü İsmail Gaspıralı Millî Kütüphanesi’nin bulunduğu bina) geçtiği ve bilahare de Bahçesaray’daki Zıncırlı medresede okuduğu söyleniyor. Bu dönemde babasının işleri bozuluyor ve aile maddî açıdan zor duruma düştüğünden amcalarının yardımıyla tahsiline 1906’dan itibaren İstanbul’da devam etmeye girişiyor. Burada da önce Vefa (bazı kaynaklarda Mercan) İdadisi’ne ve Medreset-ül-kuzat’a (Kadı yetiştiren medrese), bilahare de 1908’den itibaren İstanbul Darülfünunu’nun Hukuk fakültesine devam ediyor. Maalesef bütün bu öğrenim sürecine dair elde hiçbir belge yok. Dolayısıyla bütün bu bilgiler kulaktan kulağa rivayet şeklinde aktarılmış ve teyide muhtaç.
Özgürlük düşkünü ve lider mizaçlı bir genç olarak Çelebi Cihan Kırım’daki çetrefil tahsil süreci boyunca Kırım Tatarların içinde bulundukları duruma ilişkin önemli gözlem ve tespitler yapmış olsa gerek. Babasının Tatar Öğretmen Okulu’nda okumuş olduğu bilindiğinden evlerine muhakkak Gaspıralı’nın Tercüman gazetesi giriyordu. Ayrıca 1905’teki birinci Rus ihtilâlinin Kırım’daki yansımalarından ve bu dönemde aktif olan Genç Tatar hareketinden ve onların Asan Sabri Ayvazof’un redaktörlüğünde çıkarttıkları Vatan Hadimi gazetesindeki yazılardan etkilenmiş olmalı. Bu gençler o zamana dek rastlanmamış ölçüdeki radikal üsluplarıyla Kırım Tatarların dertlerine çarenin Rus devrimcileri gibi örgütlenerek halka dayanmak olduğunu öne sürüyorlardı. Hatta bunlardan Abdüreşid Mehdi (Mediyev) 1907’de II. Duma’ya Tavrida Guberniyası’ndan vekil seçilmiş ve burada yaptığı Kırım’daki toprak sorunu hakkındaki konuşmalarla gelecekteki Rus devriminin önderi Lenin’in bile dikkatini çekmişti. Çelebicihan İstanbul’daki öğrenciliği devrinde diğer Kırımlı öğrenciler arasında da örgütçü ve hatip özellikleriyle sivrilmiş ve kurdukları Kırım Talebe Cemiyeti’ne başkan seçilmişti. 1908 Jön Türk ihtilâline götüren süreçteki atmosferden etkilenerek özgürlük kavramlarının yanı sıra Türklük kavramlarıyla da haşır neşir olarak arkadaşlarıyla birlikte yeni bir “ideoloji” geliştirdi ve talebe cemiyetini aşan bu fikirlerini geliştirip uygulamaya koymak amacıyla daha dar kapsamlı ve gizli Vatan cemiyetini kurdu. Bu çerçevede hazırladıkları yayınları Kırım’a sokmaya, tatillerde ve diğer arkadaşlıkları aracılığıyla buradaki usul-i cedit öğretmen ve öğrenci çevreleri ile Rusya’nın diğer bölgelerindeki üniversite öğrencileriyle irtibat kurmaya ve Tatarlarla meskûn şehirler, giderek köylerde küçük hücreler oluşturmaya çalıştılar. Rusya’da II. Duma’nın Haziran 1907’de bir imparatorluk ukaz’ıyla lağvedilmesiyle başlayan gericilik dönemi etkisini Kırım’da da göstermişti. Bütün ilerici ve milliyetçi kimseler, özellikle 1910’dan itibaren sözde “Vicdan Cemiyeti” (gizli polis teşkilatı Ohrana’nın hayal ürünü olup olmadığı hâlâ meçhul) adı altında bütün Kırım çapında örgütlenmiş olan çoğu eski Yaş Tatarlar hareketi mensubu takibe ve kovuşturmaya uğradılar. Asan Sabri Ayvaz gibi kimi ileri gelen aydınlar bu dönemde Kırım’dan uzaklaşmak mecburiyetinde kaldılar.
Çelebicihan ve arkadaşlarını hızla sahnenin önüne, iktidara getiren ve ardından da trajik sona sürükleyen olaylar silsilesi 1914’te birinci dünya savaşının başlaması ve Rusya’nın da bu savaşa girmesiyle çok yakından bağlantılıdır. Savaş ve savaşın Rus imparatorluğunda yol açtığı tahribat çok geçmeden Rusya’nın devlet ve toplum sistemini gerek sınıflar gerekse bölgeler düzleminde lime lime etti. Rusya savaş yükünü kaldırabilmek için yeterince sanayileşmiş değildi, köylüsü ise bu ağırlık altında ezilecek denli çelimsizdi. 1917 yılı başlarında Rusya bilinen fay hatları boyunca boydan boya kırıldı. Çarlık yıkıldı, savaştan çekilen Rusya her düzeyde kongrelere teslim oldu. 1905 yılındaki provadan herkes gerekli dersi çıkarmıştı. Merkezde dizginleri elde tutmaya ve kör topal savaşa devam etmeye çalışan bir Geçici Hükümet vardı, ama iç Rusya ile periferiler kaynıyordu. Kırım’da da bu kaotik ortam, Çelebicihan ve arkadaşları için elverişli koşullar sunuyordu. Onlar da bundan yararlanma yoluna gittiler.
Fikirlerinin oluşma süreci ise İsmail Gaspıralı’yı doğuran koşulların tetiklediği bir dizi gelişmeyle iç içe geçmiştir. Kırım Savaşı’nın (1853-1856) sonucunda istikrarsızlaşan Rusya çareyi toplumsal ve siyasal reformlara başvurmakta buldu. Serflik kaldırıldı, kısmen de olsa kırsal kesimde hareket serbestliği sağlandı ve küçük ölçekli olanlar da dâhil olmak üzere ticarî tarımın önü açıldı. Yanı sıra, yeni oluşmaya başlayan orta sınıfları da siyasal ve sosyal yaşama dâhil edecek yerel yönetim reformları yapıldı. Kurulan zemstvo’lar, şehir Duma’ları ve belediyeler vasıtasıyla üçüncü zümreler (halk tabakaları, meslek sahibi sınıflar, vs.) sosyal gelişmeye katkılar sağlamaya başladılar. Bu gelişmeler tabiatıyla Kırım’da da yansımalarını buldu. Her ne kadar 1783’te Kırım’ın işgal ve ilhakından sonra eski bey ve mırzalardan imparatorluk aristokratik hiyerarşisine bağlı yeni bir ayrıcalıklı zadegân (dvoryan’lar) sınıfı ile yine ayrıcalıklı bir ulema sınıfı yaratıldıysa da, bu reformların ardından bu ayrıcalıklı sınıflardan tek dinsel nitelikli olanların işlevsel bir değeri kaldı. Kadimciler olarak da bilinen bu muhafazakâr sınıf dogmatik görüşleriyle her türlü yeniliğe karşı çıkıyordu. Öte yandan, bütün bu dönem boyunca Tatar nüfus sürekli biçimde erimeye devam etse de, 1860’da başlayan yeni dalgayla bu göç hayli sarsıcı boyutlara vardı. İşte Gaspıralı bu koşullarda ortaya çıktı ve Kırım’daki Tatar nüfusun erimesini önleyecek ve onun yeniden gelişme yoluna girmesini sağlayacak reformların bilimsel bir eğitimden (cedit okulları) geçtiğini ileri sürdü. Yetişme döneminde Rusya’nın yanında Türkiye ve Avrupa’da da bulunarak görgü ve bilgisini artıran Gaspıralı elinden gelen bütün imkânlarla öğretim şeklini değiştirmeye ve bunu Rusya’daki bütün Türk ve Müslüman halklara yaymaya gayret etti. İlk önceleri Asan Nuri ve Mustafa Davıdoviç gibi az sayıda kişinin desteğini alabilse de gerek belediye başkanlığı döneminde gerekse öğretmenlik ve gazetecilik döneminde yaptıklarıyla ve bunları özellikle uzlaşmacı bir yaklaşımla yapmasıyla orta-uzun vadede Kırım’ın sosyal ortamını pozitif yönde değiştirdi. Bu bakımdan Kırım Tatarlarla ilgili olarak izleyen bütün gelişme ve değişimlerde onun rolü onsuz olmazdır. Artık yavaş yavaş hareketli bir sosyal ortama ve gelişmekte olan bir aydın zümreye kavuşan Kırım Tatarları çevresindeki dünyayla da bağlantılı hale geldi ve karşılıklı etkileşim içine girdi. Zenginler ve meslek erbaplarının hemen her Kırım şehrinde kurdukları cemiyet-i hayriyeler sosyal dayanışma ve talebe okutma konularında önemli hizmetler verdiler. Yetenekli bir öğrenci olan Bekir Çobanzade bu imkânlar devreye sokulmasaydı Mekteb-i Sultani’ye, ardından Macaristan’a okumaya gidemezdi.
Çelebicihan ve arkadaşları kurdukları Kırım Talebe Cemiyeti bünyesinde 1908 yılında İstanbul’da Genç Tatar hareketi ileri gelenlerinden Üseyin Baliç ve Memet Tınçerov’la görüşüp fikir alışverişinde bulundular. 1909 yılında İstanbul’u ziyaret eden İsmail Gaspıralı’yı karşılayıp ondan feyz aldılar. Bu dönemde İstanbul’da eski ve yeni Kırım göçmenlerinin entelektüel çevrelerinde devam eden Türk ya da Tatar kimliklerinin benimsenmesi konusundaki tartışmaları yakından izledi ve yer yer buna katıldılar. Kendilerine bilim yolundan şaşmamalarını öğütleyen Gaspıralı’nın izinden giderek sıkı bir yayın faaliyetine giriştiler. 1910’da (bazı kaynaklarda 1913’te) İstanbul’da çıkardıkları Yaş Tatar Yazgıçları Cıyıntığı’nda Abibullah Odabaş Altun Yarık, Çelebicihan ise Faydasız mahlasıyla Karılgaçlar Duası hikâyesiyle yer almıştır. Bunun dışında Ablakim İlmi Alim Geray’ın meşhur Gülbün-i Hanan adlı eserini sadeleştirerek ve şerhler koyarak yayına hazırlar. Cafer Seydamet ise Şahap Nezihi takma adıyla, bilahare Rus sefaretinin müdahalesiyle kovuşturmaya uğrayacağı ve acele Paris’e kaçmasına yol açan Yirminci Asırda Tatar Millet-i Mazlumesi’ni yazar.
Çelebicihan 1912’de İstanbul’da Hukuk fakültesini bitirince öğrenimine Sankt Peterburg’da devam etmek ister. Burada Psiko-Nöroloji Enstitüsü’nün Hukuk bölümüne girer. Maddî zorluklar içinde çetin bir dönem geçirir. Bu sırada 1913 yılında Odessa’da bulunan arkadaşı Dost Mambet Acı’nın tavassutuyla Kezlev’de zengin bir kişi olarak bilinen Gafurîlerden Seyit Abdi Aci’nin kızıyla evlenir ve birlikte, ailece Sankt Peterburg’a giderler. Bu dönem boyunca Paris’e okumaya giden Cafer Seydamet’le irtibatı hiç koparmaz. Zaman zaman ikili (eküri demek daha doğru olur) Kırım’da, Odessa’da, St. Peterburg’da, İstanbul’da buluşup fikir değiş tokuşu yapıp strateji saptarlar. 1914’ten, ama özellikle 1915’ten itibaren Çelebicihan Tercüman gazetesinde yayımladığı yazı ve şiirlerle Kırım Tatar toplumu nezdinde daha fazla görünürlük kazandı. Öyle ki 1914’te İsmail Gaspıralı’nın cenazesinden sonra gece Bahçesaray’da Petrograd lokantasında, gelen heyetlerin katıldığı yemekte Çelebicihan da kısa bir konuşma yaptı. Gaspıralı’nın vefatının birinci yıldönümü vesilesiyle Tercüman’da ona saygılarını sunduğu “Anlayabilseydik” adlı makalesini yayımladı. Daha sonra, 1917 sonundaki Kurultay açılışında güftesi ufak tefek değişikliklerle millî marş olarak terennüm edilecek olan “Ant Etkenmen” adlı şiiri de 1916 yılında Tercüman’da çıkmıştı.
Savaşın bir ileri bir aşamasında, 1916 yılında her ikisi de askere çağrılır. Seydamet yedeksubay olarak Odessa’da, Çelebicihan er olarak Kırım’da askere alınır. Her ikisi de yakında cereyan edecek büyük devrimci dönüşümler beklentisiyle cepheye yollanmamanın yollarını ararlar. Çelebicihan’ın askere alınma sürecinde kendisine kin duyan Süleyman Kırımtayef’in Akmescit askere alma komisyonundaki vazifesi dolayısıyla parmağı olduğuna dair söylentiler vardır. Bu kinin hikâyesi şöyledir: 1915’te ünlü Zıncırlı medreseye vefat sebebiyle yeni bir müderris atanması söz konusu olduğunda Vatan Cemiyeti çevresi buraya aydınlık düşünceli bir kişiyi seçtirmek ister. Oysa Bahçesaray’ın kabadayı ve eli uzun belediye başkanı Süleyman Kırımtayef’in başka tasarıları vardır. Nihayetinde Kırımtayef’in atamasına karşı başlatılan ajitasyon neticesinde Tavrida gubernatoru bu atamayı onaylamaz. Bu hadise sırasında Kırımtayef aleyhte yayın yapan Tercüman gazetesinin baş redaktörü Asan Sabri Ayvazov’u Rusya’da yasak bir fiil olmasına rağmen düelloya davet eder. Fakat binicilikte olduğu kadar, nişancılıkta da usta olan Çelebicihan atılganlık göstererek bu düelloyu kendi üzerine almaya karar verir ve Tercüman gazetesine verdiği ilanla ona meydan okur. Fakat Kırımtayef kendi davetine icabet etmez. Bu olayın da gösterdiği gibi 1917’ye gelindiğinde Kırım Tatar toplumu içinde Vatan Cemiyeti’nin başını çektiği gençlerin etrafında gerek eski nesil Tatar intelligentsiyası gerekse halk kesimi kenetlenmişti. Nitekim Rusya’nın merkezinde meydana gelen Şubat ihtilâlinin peşi sıra periferik alanlara da yayılan ihtilâl havası kongreler şeklinde her yerde vücuda geliyordu. Bütün Kırım boyunca her siyasal görüş ve meşrepten toplum kesimlerinin düzenledikleri kongre ve seçtikleri meclis ve sovyetlere (şuralara) Kırım Tatar toplumu da bigâne kalamazdı. Böylece, eski takvimle (Jülyen) 1917 Martında Akmescit’te Ali Bodaninskiy’in öncülüğünde toplantıya çağrılan ve Kırım’ın her yanından yaklaşık 1.500 delegenin katıldığı ve Seyit-Celil Hattat’ın başkanlık ettiği Bütün-Kırım Müslümanları Kongresi’nin seçtiği Geçici Kırım Müslümanları Merkezî İcra Komitesi’ne halen askerlik vazifesini sürdürmekte olan Çelebicihan gıyabında başkan ve ayrıca Kırım Müftüsü seçilir. Cafer Seydamet ise Vakıf Komisyonu’na başkan olur.
İcra Komitesi tezden bütün Kırım Tatarlarını ilgilendiren işleri üzerine aldığını ilan ederek bunu uygulamaya koyacak girişimlerde bulunur. İşgal dönemi boyunca çarçur edilen Kırım Tatar toplumuna ait geleneksel vakıf topraklarının idaresi ile bağımlı olmakla birlikte, izin verilen yegâne Kırım Tatar önderliği olan Tavrida Müftülüğü bundan böyle Kırım Tatar halkına hizmet etmek üzere Kırım Tatar halkının seçtiği yönetimlere bırakılacaktır. Ayrıca, bilhassa çoğunluğa sahip olunmayan bir ortamda (yüzyıl başında Kırım’da Tatarların nüfus içindeki payı yaklaşık % 30’du), dayanacak bir askerî güç olmaksızın hiçbir kazanımın kalıcı olmayacağının farkında olan Komite ihtilâl sonrası keşmekeş şartlarından yararlanarak başta Kırım Tatar Süvari Alayı (Kırım Tatar Atlı Polku) olmak üzere, gerek cephede gerek cephe gerisinde mevcut bütün Kırım Tatar askerlerini toplu olarak ya da kısmen Kırım’a getirmenin legal çarelerini aradı. Bu meyanda Rus geçici hükümetinin savaş bakanı Aleksandr Kerenskiy’e müracaat edip bu yönde talepte bulundular. Bu dönemde bu kabil talepler bizzat hükümetçe olumlu karşılanıyor olmasına rağmen söz konusu talebe cevap verilmemiş, sürüncemede bırakılmıştır. Fakat bu konu burada kapanmamış olup kısa süre sonra tekrar gündeme gelecek ve kısmî ve çok yetersiz de olsa Ağustos 1917’den itibaren Kırım’da himaye altına alınan Tatar askerî birliklerinden Kırım’da Kurultay’a doğru evrilen devirde bir ordu (C. Seydamet’in siyasal sorumluluğunda ve eski Rus ordusu subayı Yarbay Makuhin’in askerî komutanlığındaki Kırım ştabına bağlı, süvari ve piyade karışık, yaklaşık 5.000 asker ve 1.000’i aşkın subay vardı) inşasına girişilecektir. Bu ordu en ücra köylere varıncaya dek görev yaparak Kırım’daki kaos ve anarşi ortamını önlemeye gayret edecektir. Eğitim konusunda da İcra Komitesi’nin etkinliği sonuç vermeye başladı. Mayıs ayında Akmescit Tatar Muallim Mektebi yeni baştan yapılandırıldı ve başına bir Tatar müdür getirildi.
Mayısta Moskova’da toplanan Bütün Rusya Müslümanları Kongresi’ndeki kültürel özerklik/federe devletçilik tartışmalarına Kırım’dan gelen Seydamet başkanlığındaki heyet de katıldı. Burada daha çok Kırım heyetinin de içinde bulunduğu federalist görüşler baskın çıktı. Ağustosta Kazan’da yapılan ikinci kongrede Rusya sathında öne çıkmaya başlayan Bolşeviklerin gölgesi de görüşmeler üzerine düştü. Federalist görüşler birlik yanlısı görüşler karşısında güç kaybediyordu. Ama gelen Çelebicihan’ın tutuklanması haberi kongre katılımcıları arasında infiale ve keskin tepkilere yol açtı ve bilahare gelen serbest bırakıldığı yönündeki karar federalistlerin (teritoryal özerklik yanlıları) zafer hanesine yazıldı. Temmuzda İcra Komitesi’nin basın-yayın organları olarak Asan Sabri Ayvazov’un redaktörlüğünde Kırım Tatarca Millet ve Ali Bodaninskiy’in redaktörlüğünde Rusça Golos Tatar gazetelerinin yayınına girişildi. Ağustosta Akmescit’te basına açıklanan “Kırım Tatarlarının Siyasal Beyannamesi”nde Rusya’nın geleceğine yön verecek Kurucu Meclis’in açılışına dek “Tatar demokratları olarak” “Geçici Hükümet’e bağlı kalacaklarını”, … “Kırım’da yaşayan diğer halklarla birlikte kendileri için siyasal özerklik talep etmeyeceklerini, ama yarımadada kültürel, tarihsel ve etnik bakımdan hiçbir hakkı olmayan herhangi bir halkın da Kırım’da siyasal hegemonya kurmasına izin vermeyeceklerini” beyan ediyorlardı.
Kırım Müslümanları İcra Komitesi Kırım ölçeğinde Tatarların açık teveccühüne mazhar olduğundan bu yeni kazanılmış görünürlük ve coşku haliyle yarımadadaki egemen konumlarına rakip çıktığını gören bazı şoven çevrelerde etnik husumet duyguları doğuracaktır. Bütün bunlara karşı İcra komitesi kendisini siyasal bakımdan emniyet altına almak için dış destek de aramıştı. Bu meyanda Ukrayna Merkez Radası’yla ve merkezi Kazan’da bulunan Rusya Müslümanları Harbiy Şurası’yla dostane ilişkiler kuruldu. Bu çekişmeli ortamda, Temmuz 1917’de Guberniya komiseri N. Bogdanov’un önayak olmasıyla, askerî mevzularda Rusya aleyhine hareket ettiği suçlamasıyla gizli servis tarafından gözaltına alınan Çelebicihan Tatar halkının taşkın tepkisi yüzünden kısa zaman içinde serbest bırakılmak zorunda kalındı. İşin sonunda N. Bogdanov görevden alınarak yerine yardımcısı Biyanki getirildi. Eski takvimle Ekime doğru yol alındıkça Sevastopol’de bulunan Karadeniz Donanması’nda aşırı sol eğilimli akımlar (Bolşevikler, anarşistler) hareketlenmeye başladılar. Ekim ihtilâli sonrasında Rusya’nın savaştan çekilmesiyle birlikte ordu hiyerarşisi laçka hale geldiğinden burada Bolşevik eğilimli gruplar hızla egemen pozisyona geçtiler ve önce şehirde sonra da yakın çevrede hukuk tanımaz, başıbozuk eylemlere giriştiler. Bunlar gerçekten de Kırım’da yeni palazlanmaya başlayan Jan Miller önderliğindeki Bolşevik komiteleri ya da işçi ve asker sovyetlerini de tam anlamıyla takmıyorlardı (söz gelişi, eğer düpedüz yalan değilse, Miller Şefika Gaspıralı’ya yakalanan Çelebicihan’ın kendi emniyeti için Sevastopol’e sevk edildiğini söyleyecekti). Nitekim yakın zamanda bunun acı örnekleri yaşanacaktı.

Kurultay üyelerinin toplu halde Cuma namazını
kılıp açılış için Hansaray içine gidişleri. 9 Aralık 1917.
|
Eylül ayında Ukrayna Rada’sının girişimiyle Kyiv’de toplanan Rusya Halkları Kongresi’ne geniş bir heyetle katılan Kırım Tatar temsilcileri burada da kültürel özerklikten teritoryal özerkliğe doğru yönelimlerinde etraflarına bir meşruiyet halkası daha örmeyi başardılar. Bunun ardından, geleceğin Rusya’sını oluşturacak Kurucu Meclis’e hazırlanmak için derhal bir Kurultay toplama kararı aldılar. Kurultay Kırım’ın temel kanunlarını, hükümet biçimini, vs. karara bağlayacaktı. Kasım sonuna tarihlenen Kurultay Hanlık başkenti Bahçesaray’da deruhte edilecekti. Tam bu sırada Rusya başkentinde Bolşeviklerin hâkim oldukları Petrograd Sovyeti iktidara el koydu. Bu büyük altüst oluşun yaratacağı depreme karşı önlem olarak İcra Komitesi Kırım’ın statüsünün belirlenmesi meselesine yön vermek üzere attığı kritik adımı hızlandırmaya çalıştı. İlk işaretlere göre, Petrograd’da devrimi yapanlar Rusya halklarının eşitlik ve egemenlikleri ile kendi kaderlerini tayin haklarını tanıyorlardı. Ama pratikte yerel Bolşevik kadrolar bu yönelişe izin verecek gibi görünmüyorlardı. Kasım ayında Çelebicihan’ın dokunaklı konuşmasıyla Hansaray’da Millî Müze’nin (Üseyin Bodaninskiy’in reisliğinde), Orta Medrese’de sanayi-i nefise mektebinin, Zıncırlı Medrese’de Mengli Geray üniversitesinin ve Akmescit rüşdiyesi yerinde de öğretmen okulunun açılışı yapıldı. Aralık ayı içerisinde tek dereceli seçimler yapıldı ve Kurultay’a 78 vekil seçildi. Büyük tantanayla gök bayraklarla süslü Hansaray’ın Bab-ı Divan salonunda açılan Kurultay üyelerinin seçtiği ve Noman Çelebicihan, Cafer Seydamet ve Cafer Ablayev’den meydana gelen bir komisyon 18 maddelik bir anayasa taslağı hazırladı. Anayasa kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokratik bir cumhuriyet öngörüyordu ve bütün sınıfsal ve dinsel imtiyazları kaldırıyordu. Bu anayasa çok geçmeden, aynı ay içinde kabul edildi ve buna dayalı olarak Kırım Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Bu çerçevede, var olan koşullarda yeni seçim yapmanın güçlüğü göz önüne alınarak Kurultay kendini millî meclis olarak ilan etti ve meclis de derhal bir “idare-i milliye hükümeti” kurdu. Hükümet başkanlığı ve adliye müdürlüğüne Noman Çelebicihan, Hariciye Müdürlüğüne Cafer Seydamet, Maliye ve Vakıf Müdürlüğüne Seyit-Celil Hattat, Maarif Müdürlüğüne Amet Ozenbaşlı, Diniye Müdürlüğüne Ahmed Şükri getirildi. Anayasa ayrıca yarımadanın statüsüyle ilgili nihaî kararın Kırım kurucu meclisinde olduğunu da kabul ve ilan ediyor ve kendini de bu meclisin toplanmasını sağlamakla mükellef kılıyordu.

Ortada Çelebicihan, sağ yanında Şefika Gaspıralı ve Cafer Seydamet.
|
Çelebicihan’ın kısa bir süre önce Millî Müze’yi açış konuşmasında “Qırım yarımadasında türlü renklerde bir çoq zarif güller, şeb-boylar, zanbaqlar, lâleler vardır ve bu lâtif ruh-nevaz ve çiçeklerin episiniñ kendilerine mahsus bir güzelligi, özlerine mahsus lâtif qoquları var. Bu güller, bu çiçekler Qırımda yaşayan milletler: Tatar, Rus, Ermeni, Yehudi, Rum, Nemse ve başqalarıdır. Qurultayın maqsadı — bunları bir yerde toplayup, episinden bir güzel ve nefis buket yapmaqtır” diyerek özetlediği “Kırım Kırımlılarındır” şiarıyla yarımadada “medenî bir İsviçre tesis etme” hayaline maalesef diğer etnik ve siyasal unsurların oluşturduğu Halk Temsilcileri Sovyeti’nden (Sovet Narodnıh Predstaviteley) olumlu bir yanıt gelmedi. Böylelikle yarımada hızla iki silahlı gücün, Kırım Tatar millî hükümeti silahlı kuvvetleri ile Sevastopol’deki Bolşevik Askerî-Devrim Komitesi’ne (voenno-revolyutsionnıy komitet) bağlı Karadeniz donanması deniz piyadelerinin kutuplaşmasına sahne oldu. Bir küçük kıvılcım yarımadadaki kırılgan barışı havaya uçurabilecekti. Çok geçmeden Kezlev’deki silahlı Bolşevik unsurları silahsızlandırmak isteyen Kırım Tatar erkân-ı harbiyesi reisi Cafer Seydamet’in girişimi Sevastopol Bolşeviklerinin çok sert itirazıyla karşılaştı. Bu yetki çekişmesi sırasında acemi millî hükümet millî duyguya hitap ederek bir seferberlik meydana getirmek maksadıyla Akmescit’te hâlihazırda bütün partilerin toplantı yeri vazifesini gören eski vilâyet konağı, yeni Halk Evi’ne (Narodnıy Dom) silah zoruyla el koydu ve hükümet olarak buraya yerleşti. Fakat bu hareket el uzatılan bütün Rus ve azınlık partilerini uzaklaştırmaya yetti ve meclis-i mebusanda da büyük tartışmaya sebep oldu. Karar geri alındı. Çelebicihan sorumluluğu üstlenerek istifasını verdi. Gerek Bolşevik gerekse Halk Temsilcileri Sovyeti’yle uzlaşmanın imkânsız olduğu yollu katı tutumunda ısrar eden Çelebicihan’ın yerine geçen Seydamet bu sonuncularla anlaşma yolunu aradı. Ortalık yatışır gibi olsa da 1918 yılının Ocak ayının ikinci yarısında Sevastopol’den yola çıkan Bolşevik silahlı kuvvetler deniz destekli olarak sırasıyla Yalta’ya ve Kefe’ye çıkarma yaptılar. Bunları Kezlev ve Kerç saldırıları izledi. Tatarlar zaman zaman başarıyla bunlara karşı süvari birlikleriyle direnmeye çalıştılar. Ardından Bolşevik kuvvetlerin Bahçesaray’a doğru topçu destekli yürümeleri geldi. Süren civarında bir köprübaşı elde ettiler. Millî ordunun bel kemiğini oluşturan süvari birlikleri bütün kuvvetlerini Alma boyunda toplayarak burada bir meydan muharebesi vermeye çalıştılarsa da yenilgiye uğramaktan kurtulamadılar. 26 Ocak itibariyle Tatar askerleri dağlık bölgelere kaçarken şehirlerde Bolşevikler tam bir Tatar sürek avına çıkarlar. Asker-sivil ayrımı bile gözetilmez.
İçlerinde Bekir Odabaş, Dost Mambet Acı, Veli İbrahim ve Şefika Gaspıralı’nın da bulunduğu perişan haldeki az sayıda meclis üyesiyle beraber son bir istişare yapan Çelebicihan yalıboyu tarafındaki dağ köylerinden birinde saklanmaya ikna edildi. Fakat arabayla Aluşta’ya doğru giderken hiçbir tebdil-i kıyafet önlemi almayan Çelebicihan yolları tutmuş Bolşevik birliklerin eline düşer. Önce Akmescit’e getirilir ve burada Leton asıllı Bolşevik önder Jan Miller’in havalesiyle Sevastopol’e Yuriy Gaven’in nezdine gönderilir. Sevastopol’de hapse atılmadan önce faaliyeti itibariyle sorgulanır ve kendisine yargılanacağı bildirilir. Hapisten kaçma ve hapisten kaçırma planları bir türlü gerçekleşmez. 23 Şubat günü kurşuna dizilir ve naaşı parçalanarak Karadeniz’e atılır. Cafer Seydamet’in tanımıyla “Antlı Kurban” olarak Kırım Tatar millî hareketinin ulu şehitleri arasında yerini alır ve hatırası aradan geçen yüz yıla yakın zamana rağmen halen daha her Kırım Tatar evladının kalbindeki müstesna yerini korumaktadır. Ama onun “Ant Etkenmen” haykırışı en iyi dönemin en parlak genç Tatar şairi Amdi Geraybay’ın şu dizesinde yankılandı: “Ant etkenmen ant etkennin antı içün ölmege”.
Yararlanılan kaynaklar:
Grégory Dufaud, Les Tatars de Crimée et la politique soviétique des nationalités, Paris, 2011
Yunus Kandım, Küreş Meydanını Ot Basmaz, Akmescit, 2002
Saim Osman Karahan & Nihat S. Osman (yay. haz.), Numan Çelebi Cihan, Ant Etkenmen, Köstence, 2002
Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî Hareketler, Ankara, 1996.
Cafer Seydahmet, Bazı Hatıralar, İstanbul, 1993.
Meclis-i Mebusan üyeleri soldan sağa:
Seyit-Celil Hattat, Asan Sabri Ayvazov, Noman Çelebicihan ve Cafer Seydamet. Hansaray, Demirkapı önü
Kurultay üyeleri toplu halde.