RUSYA’NIN “BARIŞ ANLAŞMALARINI” SİSTEMATİK OLARAK NASIL İHLAL ETTİĞİNİN UZUN TARİHİ

RUSYA’NIN “BARIŞ ANLAŞMALARINI” SİSTEMATİK OLARAK NASIL İHLAL ETTİĞİNİN UZUN TARİHİ*

 

Anna NEPLII**

Türkçeye Çeviren : Özgür KARAHAN

Tarihsel bağlam, Rusya’nın müzakerelerinin genellikle daha fazla saldırganlık için bir kılık değiştirme işlevi gördüğünü ve Ukrayna için hayatî önem taşıyan adil barış çabalarını baltaladığını ortaya koymaktadır.

Bugün Rusya bir kez daha Ukrayna ile müzakerelere hazır olduğu iddiasını vurguluyor. Ancak Rusya tarafından önerilen şartlar adil bir barışın ilkeleriyle çelişmektedir. Ayrıca savaş suçlularının cezalandırılmasını da hesaba katmıyor ve daha fazla Ukrayna toprağını ele geçirmeyi amaçlıyor.

Tipik olarak Rusya’nın bu tür önerileri sadece bir sonraki işgali hazırlamak için zaman kazanmaya yöneliktir. Rusya ile Ukrayna arasındaki ilişkilerin tarihi, “barışı” sağlamaya yönelik sayısız girişim ve bir o kadar da başarısızlık içeriyor. 17. yüzyıldan bu yana bu tür 16’dan fazla anlaşma yapılmış ve bunların hepsi Rusya’nın ihlalleriyle sonuçlanmıştır.

Rusya’nın anlaşmaları bozma “geleneği”nin kökenleri Ukrayna’nın ve mevcut Rus hükümetinin öncesine, çok eski zamanlara kadar uzanmaktadır. Ancak biz farklı tarihsel dönemlerdeki sadece birkaç örneği inceleyeceğiz.

 

İsveç ile “barış” anlaşmaları

1610 yılında İsveç ve Rusya arasında bugün İngriya Savaşı olarak bilinen silahlı çatışma başladı. Savaş yedi yıl sonra Stolbovo Antlaşması ile sona erdi.

Antlaşmanın şartlarına göre Moskova Çarlığı Baltık Denizi’ne erişimini kaybederek Ingermanland (bugünkü Leningrad bölgesinin bir kısmı) ve Karelya’yı İsveç’e bıraktı.

İsveç’e tazminat ödendikten sonra her iki taraf da diplomatik ve ticarî ilişkilerini yeniden tesis edecekti.

Ancak, iç istikrarını sağlamlaştırdıktan sonra Moskova Çarlığı dış politika hedeflerinde daha hırslı hale geldi.

Böylece 1656 yılında Rusya, İsveç ile 1658 yılına kadar sürecek olan yeni bir savaş başlattı.

Ardından, 1661’de söz konusu ülkeler Cardis Antlaşması adı verilen bir başka barış antlaşması imzaladılar. Bu anlaşmaya göre Rusya, 1617’de Stolbovo Antlaşması ile belirlenen sınırları eski haline getirmeyi kabul etti ve böylece yeni savaş sırasında elde ettiği tüm fetihleri kaybetti.

Bölgesel durumu istikrara kavuşturma kisvesi altında Ruslar ve İsveçliler diplomatik ve ticarî ilişkilerini yeniden başlattılar.

Yeni barış anlaşmasına rağmen Moskova Çarlığı hırslarından vazgeçmedi ve tarih tekerrür etti. 1700 yılında Çar I. Petro, İsveç’i zayıflatmak ve Baltık Denizi üzerinde kontrol kurmak amacıyla Büyük Kuzey Savaşı’nı başlattı. Savaş yirmi yılı aşkın bir süre sonra, 1721’de, Rusya’nın Baltık kıyısı boyunca topraklar kazandığı Nystad Antlaşması ile sona erdi.

Polonya ile “barış” anlaşmaları

1632-1634 yılları arasındaki savaştan sonra, Polonya-Litvanya Birliği ve Moskova Çarlığı Smolensk Antlaşması’nı imzaladı.

Rusya Smolensk, Çernihiv ve diğer bölgelerin Polonya’ya ait olduğunu kabul etti. Ayrıca Rusya, Polonya tahtı üzerindeki iddialarından vazgeçecek ve IV. Wladyslaw’ı kral olarak tanıyacaktı.

Ancak barışın imzalanmasından hemen sonra ihlaller başladı. Rusya ordusunu yeni askerî seferler için hazırladı ve periyodik olarak sınırları ihlal etti.

1654 yılında Moskova Çarlığı, Polonya-Litvanya Birliği’ne karşı 1667 yılına kadar süren ve Rusya’ya Kyiv, Smolensk ve diğer toprakları kazandıran yeni bir savaş başlattı.

Aynı yıl Andrusovo Antlaşması imzalandı ve bunu 19 yıl sonra “Ebedî Barış” izledi.

Bu antlaşmalar kalıcı bir barış tesis etmeyi amaçlıyordu ve Osmanlı İmparatorluğu ile Kırım Hanlığı’na karşı karşılıklı savunmayı içeriyordu.

Polonya Batı Ukrayna’nın kontrolünü elinde tutarken, Rusya Ukrayna’nın Sol Yakası’nı***, Kyiv, Smolensk ve Siverşçina’yı aldı.

Sonraki yıllarda Moskova Çarlığı, Polonya-Litvanya Birliği’ne karşı defalarca yeni saldırgan eylemler başlattı. Büyük Kuzey Savaşı sırasında Rusya savaşı Polonya topraklarına taşıdı.

Daha sonra I. Petro, Polonya-Litvanya Birliği’nin iç siyasetine müdahale ederek kendi adaylarını Polonya tahtına oturttu ve bu da etkili bir şekilde Polonya topraklarının işgal edilmesine yol açtı.

Ebedî Barış’ın en önemli ihlalleri, Polonya’nın bağımsız bir devlet olarak dağılmasıyla sonuçlanan Polonya-Litvanya Birliği’nin 1772, 1793 ve 1795 yıllarında üç kez bölünmesiydi. Rusya, Prusya ve Avusturya ile birlikte her üç bölünmeye de katıldı.

İkinci Dünya Savaşı’nda Rusya

Polonya ve Rusya arasındaki silahlı çatışmalar yüzyıllar boyunca devam etti. Bunun yanı sıra, barış anlaşmalarının imzalanması ve bunların neredeyse anında ihlal edilmesi de devam etti.

Modern tarihteki bu örneklerden biri, Polonya’nın Bolşeviklere karşı kazandığı zaferin ardından 1921 yılında imzalanan Riga Antlaşması’ydı. Antlaşmaya göre taraflar Ukrayna ve Belarus topraklarını aralarında paylaştı.

Yaklaşık on yıl sonra, 1932’de SSCB ve Polonya bir Saldırmazlık Paktı imzaladı.

Ancak 1939’da Sovyetler Birliği ile Almanya, Avrupa’nın bölünmesini öngören gizli bir protokolü de içeren Molotov-Ribbentrop Paktı’nı imzaladılar.

1 Eylül 1939’da Alman birlikleri Polonya’ya girdi ve 17 Eylül’de Sovyet güçleri de onları takip etti. SSCB işgalini, Almanya’nın saldırısından sonra Polonya’nın bir devlet olarak varlığının sona erdiğini, dolayısıyla Sovyet birliklerinin Batı Ukrayna ve Batı Belarus sakinlerini koruyacağını belirterek gerekçelendirdi.

Ancak işgal edilen topraklarda Rus birlikleri terör estirdi ve çok sayıda savaş suçu işledi. En önemli vahşetlerden biri Katın Ormanı’nda Polonyalıların toplu olarak infaz edilmesiydi. 1940 baharında 20.000’den fazla Polonyalı savaş esiri infaz edildi.

Bu durum, 1945 yazında Potsdam Konferansı’nda Sovyet lideri İosif Stalin’in İkinci Dünya Savaşı’nın başında işgal edilen Polonya topraklarının ilhakını resmîleştirmesine ve Polonya’da kukla bir hükümet kurmasına yol açtı.

Polonya ile barış anlaşmalarının ihlal edilmesinin yanı sıra, benzer olaylar bir başka Rus komşusu olan Finlandiya ile de yaşandı. Finlandiya, bağımsızlığı için iki yıl savaştıktan sonra 1920’de Bolşeviklerle bir barış anlaşması imzaladı.

On yıl sonra Finlandiya tarafsızlık politikasını kararlılıkla sürdürdü ve bunu “kağıt üzerinde” sağlamlaştırmaya çalıştı. 1932’de SSCB ile bir Saldırmazlık Paktı ve iki yıl sonra da on yıllık bir Barış İçinde Bir Arada Yaşama Anlaşması imzaladı.

Aynı zamanda Stalin, “Finlandiya’ya bağımsızlığının verildiği” konusunda ısrar etti. 1930’larda SSCB, askerî üslerin kurulmasını ve sınır adalarının devredilmesini talep ederek Finlandiya üzerinde baskı kurmaya başladı. Daha sonra, Kremlin “güvenliğini garanti altına almak” için Karelya Kıstağı’ndaki sınırı değiştirmeye çalıştı.

Finlandiya’nın reddetmesinin ardından 26 Kasım 1939’da SSCB, Finlandiya’yı suçlayarak Mainila yakınlarındaki kendi mevzilerini bombaladı. Kremlin olayın ortaklaşa soruşturulmasını reddetti ve Saldırmazlık Paktı’nı tek taraflı olarak feshetti.

30 Kasım’da SSCB Finlandiya’ya saldırarak Kış Savaşı’nı başlattı. Mart 1940’a gelindiğinde, Sovyetler Fin savunmasını büyük bir bedel ödeyerek aşmıştı.

Finlandiya, Büyük Britanya ve Fransa’dan askerî destek bekledi, ancak onlar tereddüt ettiğinde artık çok geçti. Topyekûn işgal tehdidiyle karşı karşıya kalan Finlandiya, SSCB ile bir barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı ve topraklarının %10’unu ve en büyük şehirlerinden biri olan, günümüzde Vıborg olarak bilinen Viipuri’yi kaybetti.

1941’de Finlandiya Almanya ile bir anlaşma imzaladı, ancak savaşın sadece SSCB’nin saldırısı durumunda devam edeceğini ve 1939 sınırlarında duracağını şart koştu.

22 Haziran 1941 sabahı Sovyet uçakları ve topçuları Finlandiya şehirlerini bombaladı. Kremlin saldırıyı inkâr etti. Bunun üzerine Finlandiya bir taarruz başlattı ve Ağustos 1941’de kaybettiği toprakları geri aldı.

Ancak sonunda Finlandiya bu toprakları kaybetti, 1944’te savaştan çekildi ve 1947’de Paris Barış Antlaşması’nı imzaladı. Antlaşmaya göre Finlandiya geri aldığı toprakları SSCB’ye devretti ve 300 milyon dolar ödemek zorunda bırakıldı.

Çeçen İçkerya Cumhuriyeti ile “barış” anlaşmaları

Barış anlaşmalarını ihlal etme yönündeki kötü şöhretli “gelenek” Rusya Federasyonu’nun yakın tarihinde de devam etmiştir.

SSCB 1991’de çöktüğünde, Çeçen İçkerya Cumhuriyeti bağımsızlığını yeniden kazanmaya çalışan ülkelerden biriydi. Kremlin Çeçenistan’a siyasî ve ekonomik olarak baskı yapmaya çalıştı. 1994 yılında Kremlin askerî müdahaleye yöneldi.

Ruslar “yakıp yıkma” taktiği uyguladılar: büyük hava bombardımanları, şehirlere ve köylere roket ve topçu saldırıları düzenlediler. Uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış silahlar da kullandılar. Ayrıca Rus ordusu sivilleri “canlı kalkan” olarak kullandı.

Birkaç yıl süren ağır çatışmaların ardından taraflar Ağustos 1996’da savaşı sona erdiren ve Rus birliklerinin İçkerya’dan çekilmesini öngören Hasavyurt Anlaşması’nı imzaladı. Bu anlaşmaya göre İçkerya’nın statüsü konusu 31 Aralık 2001 tarihine kadar ertelendi.

Ocak 1997’de Rusya, Devlet Başkanı Aslan Mashadov’un Çeçen hükümetini resmen tanıdı ve bu Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin ile görüşmesinin önünü açtı. Mayıs ayında Rusya Federasyonu ile Çeçen İçkerya Cumhuriyeti arasında Barış ve İlişkilerin İlkeleri Anlaşması imzalandı. Rusya “anlaşmazlıkların çözümü için güç kullanmaktan kalıcı olarak vazgeçti.”

Ancak yeni bir işgalin başlaması uzun sürmedi. Saldırganlık eylemi 1999’da başladı. İşgali planlayan ve uygulayanlardan biri de geleceğin Devlet Başkanı Vladimir Putin’di.

Rus birlikleri bir kez daha Çeçen başkenti Grozni’yi neredeyse yeryüzünden sildi. Mart 2000’in sonunda Rusya, cumhuriyetin tüm topraklarını işgal etmiş ve İçkerya’nın bağımsızlığını fiilen ortadan kaldırmıştı.

Gürcistan ile “barış” anlaşmaları

2008 yılında Rusya, Gürcistan’a savaş açarak Abhazya ve Güney Osetya’yı işgal etti. Başta Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası toplumun baskısıyla 12 Ağustos 2008 tarihinde bir ateşkes anlaşmasına varıldı.

Anlaşmaya göre Rusya, Abhazya ve Güney Osetya dışındaki Gürcü topraklarından askerlerini çekmek zorundaydı.

Ancak Kremlin bu anlaşmaya uymadı ve askerlerini Abhazya ve Güney Osetya’da tutmaya devam etti. Dahası, Ruslar burada askerî üsler inşa etmeye başlayarak askerî varlıklarını önemli ölçüde güçlendirdi.

Buna ek olarak Rusya, Güney Osetya ve Abhazya’nın idarî sınırlarının ötesine uzanan güvenlik bölgelerinde kontrol noktaları kurdu. Daha sonra, Rus güçlerinin etnik Gürcüleri takip ettiği ve Güney Osetya ve Abhazya’dan zorla sürdüğü öğrenildi.

Güney Osetya ve Abhazya’nın statüsünün uluslararası alanda tartışılmasını öngören anlaşmaya rağmen, 25 Ağustos 2008’de Rusya bu bölgelerin bağımsızlığını resmen tanıdı. Bu durum, ihtilafın barışçıl çözümü için gösterilen tüm uluslararası çabalara aykırı olup yeni jeopolitik gerilimler yarattı.

Suriye’de “Barış”

2011 yılında, Arap Baharı sırasında yaşanan protesto dalgasının ortasında Suriye savaşı başladı. Protestolar Beşar Esad hükümeti ile çeşitli muhalif gruplar arasında bir savaşa dönüştü. Durum hızla tırmandı ve aralarında Rusya, İran, Türkiye ve ABD’nin de bulunduğu uluslararası güçler savaşa dahil oldu.

30 Haziran 2012’de BM himayesinde Cenevre Anlaşmaları imzalandı. Bu, uluslararası toplumun Suriye savaşına barışçıl bir çözüm bulma yönündeki ilk girişimiydi.

Anlaşmaların kilit noktaları arasında hem Beşar Esad hükümetinden hem de muhalefetten temsilcilerin yer alacağı, karşılıklı rızaya dayalı bir hükümetin kurulması yer alıyordu. Bu geçiş hükümetinin siyasî süreci kolaylaştırması ve serbest seçimlere hazırlık yapması amaçlanıyordu.

Ayrıca, anlaşmalar çatışmanın tüm taraflarının düşmanlıklara son vermesi ve etkilenen tüm bölgelere insanî erişim sağlanması çağrısında bulunuyordu.

Rusya’nın Cenevre Anlaşmalarının imzalanmasındaki rolüne rağmen, Beşar Esad rejimini destekleyerek ve çatışmaya aktif bir şekilde müdahale ederek anlaşmanın şartlarını defalarca ihlal etti.

Örneğin, Eylül 2015’ten itibaren Rusya, Esad hükümet güçlerine önemli destek sağlayan hava saldırıları da dahil olmak üzere Suriye’de doğrudan askerî eylemler başlattı. Bunun yanı sıra Rusya, Esad rejimini desteklemek ve muhalif güçleri itibarsızlaştırmak için propagandaya başvurdu.

Rus saldırıları hastaneler, okullar ve yerleşim alanları gibi sivil altyapıyı hedef almış ve sivil nüfus arasında önemli kayıplara yol açmıştır. Rusya ayrıca şehirlerin kuşatılmasını ve sivillere karşı kimyasal silah kullanılmasını da kolaylaştırdı.

Ayrıca Kremlin, uluslararası toplumun siyasî bir süreç başlatmayı amaçlayan diplomatik çabalarını sistematik olarak engelledi. Buna BM Güvenlik Konseyi’nde Esad rejimini kınayan ve çatışmaya siyasî bir çözüm çağrısında bulunan kararların veto edilmesi de dahildir.

Sırada ne var?

Rus devletinin varlığı boyunca yüzlercesi görülen bu tarihî örneklerden anlaşıldığı üzere, Rusya’nın “barış görüşmelerine” hazır olduğu yönündeki beyanının olgulara dayanmadığı açıktır.

Rusya sık sık barış anlaşmalarını ihlal etmiş, bunları sonraki askerî eylemlerine hazırlanmak için zaman kazanmak amacıyla kullanmıştır.

Tarihsel ve güncel olaylar göz önüne alındığında, Rusya barış anlaşmalarına sadece kendisi için avantajlı olduğunda ya da pozisyonu ciddî şekilde zayıfladığında girmiştir. Bu nedenle Ukrayna’nın önerdiği adil bir barışın peşinde koşmak, Rusya’nın hayatta kalması için kritik öneme sahiptir.

* Bu yazı ilk olarak 30 Temmuz 2024’te UNITED24 Media adlı dijital yayın kuruluşunda İngilizce yayınlanmıştır. https://united24media.com/anti-fake/a-long-history-of-how-russia-systematically-violates-peace-agreements-1471

** Anna Neplii Odesa doğumlu Ukraynalı bir gazetecidir ve Ukrayna’daki savaşla ilgili araştırma haberlerinde uzmanlaşmıştır. Karmaşık konuları ayrıntılı bir şekilde incelemesiyle tanınan Neplii, savaşın siyasi, sosyal ve insani boyutlarını vurgulayan derinlemesine raporlar hazırlıyor. ( anna.neplii@knu.ua )

*** Лівобережна Україна, Livoberejna: Ukrayna’da Dinyeper (Özi) Nehrinin sol (doğu) yakasında kalan coğrafî bölgenin tarihî adı. [Ç.N.]

Temmuz-Ağustos-Eylül 2024. Sayı: 288.  sayfa .

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …