KIRIM TATARLARININ TANINMA HİKÂYESİ

KIRIM TATARLARININ TANINMA HİKÂYESİ*

 

Mariya ŞINKARENKO**

Türkçeye Çeviren: Bülent TANATAR

Kasım 2000’de, Verhovna Rada üyeleri, Sovyet döneminde sürülen ve malları kaybolan veya ellerinden alınan etnik azınlıklar için uygun tazminatı tanımlayan bir yasa tasarısını görüşmek üzere toplandılar. Yasa tasarısı özellikle 1944’te Stalin’in emriyle toplu halde sürgün edilen Kırım Tatarlarını ilgilendiriyordu. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte atalarının vatanı olan Kırım’a dönmelerine izin verildi. Gündemdeki sıradan bir diğer madde olan yasa tasarısı, Ukrayna’nın yetmiş yıl parçası olduğu devlet olan Sovyetler Birliği’nin suçlarıyla başa çıkma girişimi anlamına geldiği için öne çıktı.

Ancak Ukrayna parlamenterlerinin hepsi böyle bir yasanın gerekli olduğunu düşünmüyordu. Komünist Parti üyesi Pavel Baulin gibi bazıları, Sovyetlerin yanlışlarını telafi etmenin Ukrayna’nın sorumluluğu olmadığına inanıyordu: “Önce, yirmi birinci yüzyılda yaşayan bizlerin, başkalarının eylemleri için ahlakî ve özellikle malî sorumluluğumuz olmasının nedenini belirleyelim? Ne ben ne de siz kimseyi sürgün etmedik veya baskı altına almadık”. Bazıları, “Yabloko” partisinden Olena Mazur gibi, hakların iadesi fikrinin kendisinin saçma olduğunu düşündü: “Neden Amerika Birleşik Devletleri’nin tüm Kızılderili [aynen böyle] kabilelerinin haklarının iadesi için benzer bir yasa çıkarmasını önermiyoruz; Washington’ın adının Semenolia [aynen böyle] gibi bir şeye değiştirilmesini vb. önermiyoruz. Ve Amerikan topraklarını iade etmiyoruz. Amerikan kıtasının adını orijinal adıyla değiştirmiyoruz, Washington’ın adını değiştirmiyoruz vb. Bu tamamen saçma!” Kırım Tatarı Mustafa Cemilev ve Refat Çubarov da dahil olmak üzere daha ilerici parlamenterler, onların görüşlerine meydan okumak için ellerinden geleni yaptılar, ancak nafile: yasa tasarısı hiçbir zaman oturumdan geçmedi.

Bu rutin ve sıradan parlamento tartışması, o anın tutumlarını ve söylemini simgeliyordu, ancak aynı zamanda ilerlemeyi izlemek için harika bir referans noktasıydı.

2000 yılında Kırım Tatarları Ukrayna’da sadece on yıldır yaşıyorlardı. Sürgün yerlerinden Kırım’daki anavatanlarına döndüklerinde, kendilerini daha önce hiçbir bağlantıları veya yakınlıkları olmayan yeni bağımsız bir devlette buldular. Benzer şekilde, devlet ve ulus inşasında ilk adımlarını atan Ukrayna, Kırım Tatarlarıyla bir etkileşim stratejisi geliştirme kapasitesine veya bilgisine sahip değildi. Yüz binlerce Kırım Tatarı, Kırım’daki toplumun en uç noktalarında, yerel politikacılar ve halk tarafından ayrımcılığa ve ırkçılığa maruz kalarak yaşıyordu. Ne yerel Kırım yetkilileri, ne merkezî Kyiv hükümeti ne de halk, onların geri dönüşleri ve tazmin edilmeleri için sorumluluk almaya istekli değildi. Suçlardan sorumlu olan Sovyet devletiydi ve devletin dağılmasıyla sorumluluk da ortadan kalkmıştı.

Kendi hesaplarına, Kırım Tatarları net talepleri, liderlikleri ve yapılarıyla Kırım’daki en politik olarak birbirine bağlı ve seferber olmuş grubu oluşturdular. 2000 yılına gelindiğinde, Kırım yetkilileriyle olan mücadelelerinde başarılı toprak işgalleri, Kırım parlamentosunda siyasî katılım kotası ve vatandaşlık alma prosedürünü basitleştiren Ukrayna ve Özbekistan arasındaki Bişkek anlaşması gibi bazı büyük zaferler elde etmişlerdi. Kırım Tatarları, dikkat çekecek kadar sesliydiler, ancak kendi şartlarıyla kabul edilecek kadar önemli değillerdi.

Yukarıda anılan sürgün tazminatı tasarısını düşünün. Genel olarak böyle bir çaba Kırım Tatarları tarafından memnuniyetle karşılanırken, onların temel endişelerini dikkate almamıştır. Tasarı, Kırım Tatarlarından bahsederken, bu terimler onlar için kabul edilebilir olmasa da, “etnik azınlık” veya “sürgün edilen” kategorilerini kullanmıştır. İlk terim, Kırım Tatarlarının diğer etnik azınlıkların aksine, Kırım dışında bir vatanları olmadığı ve bu nedenle yerin Yerlisi oldukları gerçeğini hesaba katmamıştır. İkinci terim, kolektif haklar tesis etmek yerine, ülkelerine geri gönderilmelerine bireysel bir karakter kazandırmıştır. Tercih edilen terim, Ukrayna mevzuatında var olan ancak belirsiz ve tanımlanmamış bir kategori olan ‘Yerli halk’tı. Bu yanlış anlama yalnızca semantik değildi, aynı zamanda özseldi ve Kırım Tatarlarının algılanma ve muamele görme biçimini etkiledi.

Sorunun bir kısmı Ukrayna’da yerli söyleminin yokluğunda yatıyordu: Birleşmiş Milletler Yerli Halkların Hakları Bildirgesi’nin (UNDRIP) ancak 2007’de kabul edildiğini unutmayalım. Yerlilik genellikle Sovyet ırksal söylemleri merceğinden görülüyordu: Çunga-Çanga’da (bir Sovyet çizgi filmi) ateşin başında dans eden egzotik ve az gelişmiş kabileler. Bu görüşe göre Kırım Tatarları öyle değildi: modern, şehirli, yerleşik ve eğitimliydiler. Bir yandan, bu bir kapsayıcılık işaretiydi: Müslüman Türk Kırım Tatarları Ukrayna devleti tarafından egzotikleştirilmiyor veya ötekileştirilmiyordu, aksine onun homojen siyasî yapısının bir parçası olarak kabul ediliyorlardı. Öte yandan, Yerliliğin siyasî bir kategori olarak anlaşılmaması Kırım Tatarlarını toprak, kaynaklar ve kendi kaderini tayin etme konusunda kolektif haklardan mahrum bıraktı.

Ukrayna hükümetinin Yerli sorunlarına ilişkin elle tutulur bir anlayışının olmadığı ve Sovyet suçları konusunda Ukrayna’nın kolektif sorumluluğu konusunda bir uzlaşının bulunmadığı bir ortamda, Kırım Tatarlarının Ukrayna’nın Yerli halkı olarak tanınmasının sadece on dört yıl sürmesi daha da dikkat çekicidir. Rusya’nın apaçık emperyalizminden uyanan ve Kırım Tatarlarının Ukrayna yanlısı tutumundan etkilenen devlet, sadece 2014’te, önceki tüm yıllarda başardığından daha fazlasını başardı. Ukrayna hükümeti, Kırım Tatarlarının kendi kaderini tayin hakkını tanıdı, özyönetim organları olan Meclis ve Kurultay’ı kabul etti, UNDRIP’e katıldı ve Cumhurbaşkanı’na Kırım Tatarlarıyla ilgili tüm konularda tavsiyelerde bulunacak temsilci organlar kurdu. Daha da fazla desteğin sinyalini vermek için, Kırım’daki yer adları özgün Kırım Tatar isimlerine geri döndürüldü ve sürgün soykırım olarak tanındı. Son olarak, 2000 yılında bir kenara atılan yasa tasarısı, Kırım Tatar sürgünlerine ve onların soyundan gelenlere kaybedilen mallar için tazminat garantisi veren “Ulusal Nedenlerle Sürgün Edilen Kişilerin Restore Edilmesi Hakkında” yasası kabul edildi.

Bunun önemi, ancak önceki yıllardaki tutumlar ve tartışmalar zemininde ölçüldüğünde tam olarak anlaşılabilir. Kırım Tatarlarının Kırım’ın Yerli Halkı olarak tanınması, Kırım’ın ulusal söylemini ve imajını dönüştürdü. Daha önce Kırım Tatarları hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeyen Ukraynalılar, Kırım tarihini Kırım Tatar perspektifinden yavaş yavaş öğrendiler. Daha fazla insan, Rusya’nın Kırım’daki sömürgeciliğinin ve Kırım Tatarlarına yapılan zulmün tarihinin farkına vardı. Kırım Tatar kültürü, gelenekleri, yemekleri ve diline olan ilgi 2014’ten bu yana arttı ve Ukrayna toplumunda Kırım Tatar yer adlarının Kırım coğrafyasına geri dönmesi konusunda bir fikir birliği oluştu.

Yerli Halkın tanınması, Kırım Tatarları için inkâr edilemez bir zaferdir. İşgal altındaki Kırım’da Rusya onları terörist ve aşırılıkçı olarak etiketlerken, anakara Ukrayna’da Kırım Tatarları Savunma ve Dışişleri Bakanlığı’ndaki en yüksek siyasî makamlara atanıyor (yani Rüstem Ümerov, Emine Caparova). Yine de, Kırım Rusya tarafından işgal edildiği sürece yasal başarılar büyük ölçüde sembolik ve beyan düzeyinde olmaya devam ediyor. Yerli Halkın kolektif hakları ve kendi kaderini tayin hakkı Ukrayna tarafından uygulanamıyor, yer adları da değiştirilemiyor. Aynı şekilde, kaybedilen malların tazmini Kırım topraklarının kurtarılmasına kadar ertelenmiş durumda. 2015’ten 2018’e kadar sadece altmış iki kişiye sürgün statüsü verildi ve gelecekte tazminat talep edebilirler.

Benzer şekilde, Ukrayna’daki Yerli söylemi hâlâ politik olmaktan çok kültürel kolektif ifade biçimlerine öncelik veriyor. En sempatik müttefiklerin çoğu bile Kırım Tatarlarının kendi kaderini tayin etme ve özerklik fikirlerinden kaçınıyor. Kırım’ın geleceği —kurtuluş sonrası— yalnızca ulusal Ukrayna entegrasyonu üzerinden hayal ediliyor. Kırım Tatarlarının kendi kaderini tayin etme talepleri, Yerli Halk statüleri tarafından garanti altına alınmış olsa bile, rekabet eden ve tehdit edici olarak görülmektedir.

Umut verici olan şey, hem Kırım Tatarlarının hem de Ukraynalıların, Kırım’ın geleceğine dair rekabetçi olmayan ve olumlu bir hikâye inşa etmek için yeterli tarihî materyale ve yasal argümana sahip olmalarıdır. Çoğunluğu onları sömürgeleştiren ulus devletlerde yaşayan diğer Yerli halkların aksine, Ukraynalılar ve Kırım Tatarları arasında sömürgeci şiddet ve zulüm geçmişi yoktur. Aslında, hem Ukraynalılar hem de Kırım Tatarları, bugün kendisine karşı birleştikleri aynı emperyal sömürgeci Rusya’yı paylaşmaktadır. Kırım Tatarları, Ukrayna’ya olan sadakatlerini defalarca kanıtladılar ve bunun karşılığında Ukrayna onları siyasî süreçlere dahil ederek ve tanınmayla ödüllendirdi. Dolayısıyla, Kırım’da Kırım Tatarları olması, Ukrayna yanlısı varlığı zayıflatmayacak, yalnızca güçlendirecektir.

Son olarak, hem Ukrayna hem de Kırım Tatarları, rekabet etmek yerine her ikisinin de Kırım üzerindeki iddialarını güçlendiren ayrı yasal argümanlara sahiptir. Ukrayna’nın egemen topraklarının yasal olarak tanınması, Kırım Tatarlarının ata yurtlarındaki özerklik haklarıyla çelişmez ve Rusya’nın buradaki varlığına meydan okumak için kullanılabilir.

Sonuç olarak, Ukrayna son otuz yılda Yerli Halkının haklarını tanımak için çok fazla ev ödevi yaptı. Tehdit ve rekabet şüphesi savaş halindeki bir ülkede doğal bir yan ürün olsa da, tarihî ve yasal argümanların bugün ortak düşmana karşı birlik ile bir araya gelmesi, hem Ukraynalı hem de Kırım Tatarı olan Kırım’ın geleceğine dair ferahlatıcı derecede açık ve olumlu bir vizyon getirebilir.

* Aslı 19 Mayıs 2024 tarihinde London Ukranian Review, Sayı 2’de yayınlandı. Çevirisi şu internet adresinden yapıldı: https://www.londonukrainianreview.org/posts/what-has-ukraine-learned-about-its-indigenous-people-crimean-tatars-story-of-recognition

** Doktora derecesini New York’taki 2023 yılında New School for Social Research’ten aldı. Viyana’daki İnsan Bilimleri Enstitüsü’ne bağlı Ukrayna Avrupa Diyaloğu programının Araştırma Direktörü. Direniş, milliyetçilik ve kimlik konularında uzmanlaşmış bir siyaset bilimcidir. Araştırmaları özellikle Kırım Tatarlarının hem tarihsel hem de günümüzdeki kimlik ve direnişlerine odaklanmaktadır.

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …