Şüphesiz Valeriy Vozgrin, eski Sovyetler Birliği içerisinde yaşayan Kırım Tatarları arasında çok tanınan bir Rus tarihçidir. Onun Kırım Tatarlarının Tarihî Kaderi adlı kitabı neredeyse her bir Kırım Tatar ailesinin kütüphanesinde yer alır. Valeriy Vozgrin aynı zamanda Kırım’daki Rusça yayınlanan gazete ve dergilerde hakkında en ağır eliştirilerin yapıldığı bir tarihçidir. Bunun sebebi Kırım Tatarlarının haklarını çok güçlü bir şekilde savunması ve Sovyet tarih kitaplarında, dergilerinde, gazetelerinde Kırım Tatarları ve Kırım tarihi konusundaki çarpıtmalara ilmî olarak cesaretle karşı koymasıdır. Özellikle Kırım Türklerinin Vatan Kırım’a yoğun olarak döndükleri ve buna karşılık Rusça basında Kırım Tatar aleyhtarı, provakatif yayınların had safhada olduğu bir dönemde bir Rus tarihçinin çıkıp Kırım Tatarları ve Kırım Tatar tarihine objektif yaklaşması çok önemlidir. 1991 yılında toplanan Kırım Tatar Millî Kurultayı’na Petersburg’dan delege olarak seçilmiş ve bu tarihî Kurultay’a iştirak etmiştir. Bu görüşleri sebebiyle gerek akademik gerek özel hayatında büyük baskılara maruz kalmasına rağmen, bildiği doğru yoldan dönmemiş, doğruları savunmaktan asla vazgeçmemiştir. Bu değerli tarihçi ile isteğimiz üzerine Kırım Haber Ajansı (QHA) mensubu değerli Esma Kasar bir röportaj yapmıştır. Rusça yapılan ve Esma Kasar tarafından Türkçeye çevrilen bu önemli röportaj için, QHA’na, Esma Kasar ve Ayder Acımambetov’a teşekkür ediyoruz.
EMEL Dergisi
QHA (Esma KASAR): Sayın Vozgrin, Kırım Tatarlarının tarihi ve sorunları üzerinde ne zaman çalışma yapmaya başladınız ve araştırma yapmaya başlamanızın sebepleri nelerdi?
Vozgrin: II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Kırım Tatar halkının tarihi ve durumu mümkün olduğunca çarpıtılıyor ve tahrif ediliyordu. Ben bir Kırımlı olarak, Kırım’da uzun zaman yaşamış biri olarak, her zaman buna engel olmak istiyordum. Bu yüzden Sovyet iktidarının dağılma döneminde, yani 1980’lerde, Kırım Tatarlarının tarihi ve sorunları üzerine çalışmaya başladım. Bu sorunlar genellikle daha Sovyet Devriminden önce mevcut olan sorunlardı. Kırım Tatarlarının aslını öğrenmem gerekiyordu. Çünkü bu halkın köklü değil de göçmen olduğuna dair ve sair birçok tahmin yürütülüyordu. Bu durumu düzeltmek istiyordum, bu yüzden Kırım Tatarlarının tarihi üzerinde çalışmaya başladım.
QHA: Çarlık Rusyası’nın Kırım ve Kırım Tatarlarına karşı politikası ile Bolşeviklerin, Sovyet rejiminin politikaları arasında fark var mı?
Vozgrin: Bu soruya cevap vermek çok zor. Çünkü Sovyet rejiminin siyasetini ikiye bölmek mümkün: 1944 öncesi ve sonrası, hatta 1942 öncesi ve sonrası.
Çarlık Rusyası Ruslaştırma politikası yürütüyordu. Tatarları hiçe sayıyorlardı, kültürleri yok oluyordu. Genel olarak çok olumlu bir politika değildi.
Sovyet iktidarı döneminde, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Kırım Tatarlarına yönelik somut politikalardan söz etmek mümkün. Kırım Tatarlarına yönelik korenizatsiya (“yerelleştirme”) kampanyası başlatılmıştı. Kırım Tatar unsurunun belirli bir oran oluşturması gerektiği eğitim, idare ve siyaset kurumlarında Kırım Tatar unsurunun belirli bir yüzde ile ifade edilen temsili sağlanmaya çalışılıyordu.
Her şey tahminen 1942 yılından başlayarak değişti. 1942 yılında Kerç yarımadası ve Taman’da ilk sürgünler başladı. 1944 yılında ise bilindiği gibi topyekûn sürgün. Bu işte kesin olarak Tatar karşıtı bir politikaydı. Çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi… Kırım’da Kırım Tatar kültürünün tamamen yok edilmesi… Kırım Tatar halkına ait tarihî anıt kalıntılarının bile…
QHA: Çarlık Rusyası’nda Tatar karşıtı politika var mıydı?
Vozgrin: Çok şiddetli değildi. Camilerin varlığına izin veriliyordu, gitmek kolaydı. Ama hem din, hem kültür yavaş yavaş sönüyordu. Sovyet döneminde ise kökünden kazındı. Fark burada. Çarlık hükümetinin politikasının çok iyi olduğunu söylemek mümkün değil, ama yine de burada yavaş şekilde sönme vardı. Sovyet döneminde ise bir çırpıda çok sayıda cami kapatıldı, bu daha savaştan önce olanlar, yerelleştirme döneminde, tüm olumlu eğilimler zamanında. Camiler yok ediliyordu, din adamları takibat altında tutuluyordu, sürgün ediliyor, mahkûm ediliyordu. Kırım Tatarları, ayrı bir halk olarak değil de Sovyet halkının bir parçası olarak var olabiliyorlardı.
QHA: Sizce 1944 Sürgününün gerçek nedenleri nelerdir?
Vozgrin: Gerçek nedenler, tabiî ki de işgal sırasında Kırım Tatarlarının davranışlarıyla anlatılabilecek herhangi objektif nedenler değildi. Kesinlikle hayır, mesele bunda değildi. Ebedî olarak Kırım’ı Ruslaştırma, daha doğrusu Tatarsızlaştırma kararı alınmıştı. Burada köklü halkı tamamen yok ederek parçalanmış ve Sovyetler Birliği’nin dört bir yanından ve Güney Rusya’dan gelen göçmenlerden oluşan yepyeni bir toplumda Stalin’in hayal ettiği ideal Sovyet toplumu modelini başarıyla kurmak çok daha kolaydı.
Kırım Tatarları bu ölçülere uymuyorlardı, onlar Kırım’la bağlı geleneksel kültüre sahiplerdi. Bu yüzden onlar burada rahatsızlık yaratıyorlardı.
QHA: Modern bağımsız Ukrayna Devleti’nin Kırım Tatarlarına karşı politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Vozgrin: Ayrı ayrı siyasî eylem ve genel olarak stratejiyi düzenli olarak ve çok iyi takip etmiyorum, ama genel olarak Tanrıya şükürler olsun ki temsil organı Meclis var olma hakkına sahip. Bu çok iyi. Kırım Tatarlarının Ukrayna ve Kırım Verhovna Radası’nda koltuk sahibi olmaları sevinç vericidir. Bunu inkâr etmek mümkün değil. Bu açıdan bakıldığında objektif hak eşitliği politikası vardır. Ama gerçekte henüz çok şey yapılmamıştır. Henüz tam olarak hakları iade edilmedi, sürgün sırasında ve vatanı dışında zorla tutulduğu zaman Kırım Tatarlarının uğradıkları zarar karşılanmadı. Bunun hiçbiri yapılmadı ve yakın gelecekte de yapılacağından şüpheliyim.
QHA: Siz Kırım ve Kırım Tatar problemine objektif yaklaşan bir tarihçisiniz. Kırım Tatarlarını desteklediğiniz için, gerçekleri yıllardır cesaretle söylediğiniz için şovenistlerin ağır saldırı ve eleştirilerine uğradınız. Ne gibi tepkiler aldınız?
Vozgrin: Mesele sadece yazdığım kitapta değildi. Kitap tabiî ki sert tepkiyle karşılandı, çünkü bu, Kırım Tatarlarının köklü halk olmadığına dair resmî doktrine aykırıydı. Bununla ilgili birçok eleştiriye maruz kaldım. Ancak, Kırım basınında toprak sorunu, Kırım Tatarlarının hukukî haklara sahip olmamaları, mecburî toprak zaptı eylemleri ile ilgili konuşmalarımdan sonra eleştiriler arttı. Ben, yönetimin Kırım Tatarlarından değil de Kırım toplumunun Slav öğesinden yana seçim yaptığını yazıyordum. Elbette bu sert tepkiyle karşılandı ve ben resmen Rusofob ilan edildim Kırım Parlamentosu’nun kararıyla. Parlamento, o sıralar görev yaptığım Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi’ne resmî bir mektup yolladı. İşimde büyük tatsızlıklar yaşadım. Bir kez St. Petersburg’ta (o zamanlar daha Leningrad’dı) savcılığa bile davet edildim,. Ama ciddî bir şey değildi, sadece etnik çatışmanın olmasını isteyip istemediğimi sordular. Ben “hayır” dedim. “O zaman imzalayın”, dediler. O zamandan sonra beni kimse rahatsız etmedi. Ciddî olarak mahkeme organları beni takip etmedi. Ama işimde ciddî sorunlarla karşılaştım.
QHA: Kırım Tatarlarının dönmeye başlaması ile birlikte Kırım’da Kozaklar gibi yeni akımlar ortaya çıkmaya başladı. Kırım’da Kozakların tarihi nedir, onlar daha önce burada faaliyet gösteriyorlar mıydı, bugün onların peyda olmalarındaki amaç nedir?
Vozgrin: Kozaklık, tarihî bir kavram. Ancak Kozaklar daha önce hiç olmadıkları yerde peyda olmaya başlıyorlarsa tarihî olmaktan çıkarlar. Yani bu tamamen sahte demek. Sözde bir “Nev stanitsası”[1] (Kozaklar St. Petersburg’u böyle adlandırıyorlar) olduğunu kabul edebilirim. Orada onların bir atamanı vardı. Çarlık yönetimini koruyan kozaklar vardı. Yani orada bir bağ var. Onlar orada yerleşiyor ve yaşıyorlardı. Kırım’da Kozaklık olmamıştır. Bu “Kudüs Kozakları” ya da “İsrail Kozakları” demek gibidir. Kırım, bir İslam kültürü bölgesidir. Burası Zaporojye Kozaklarının olduğu Kuban, Don ya da Dnyepr değildir.
QHA: Sözde Kozak teşkilatları tarafından büyük haçların dikilmesini nasıl karşılıyorsunuz?
Vozgrin: Büyük haçlar dikme geleneği tabiî ki vardı. Ama doğrusunu söylemek gerekirse ben Rusya’da bunlara çok nadir rastladım. Burada onlar diğer dinin yerleşmesinin sembolü, İslam karşıtı bir sembol olarak dikiliyorlar. Bu sebepten tabiî ki Kırım Tatarlarınca hassasiyetle karşılanıyor. Ama öyle bir şey de var ki, haçları çoğu zaman Ortodoks kilise yönetiminin izni ve gönlü olmadan dikiyorlar. Bu sadece Kırım Tatarları açısından değil her açıdan yasadışıdır.
QHA: Rus tarihçi Prof. Dr. Dmitriy Sen, geçtiğimiz günlerde Kırım’da “Don ve Kuzeybatı Kafkasya Kozaklarının 17. Yüzyılın 2. Yarısı – 18. Yüzyılın Başında Karadeniz Bölgesi Müslüman Ülkeleriyle İlişkileri” kitabını tanıttı. Kitabında yazar, Don Kozaklarının Kırım Hanı’ndan yardım istediklerini, iç anlaşmazlıkları olduğunda Han’dan destek istediklerini öne sürdü. Siz bu iddiaya katılıyor musunuz?
Vozgrin: Münferit vakalar olmuştur, kesinlikle doğru. Don ve Kuban Kozaklarının ortak etno-psikolojik yönleri vardı. Kozaklar arasında sıklıkla dağlı halkların da temsilcileri vardı (ama Kırım Tatarları yoktu), ve onlar Hıristiyanlığı kabul ediyorlardı. Zor bir tarihti. Karşılıklı baskınlar yapılıyordu, Don Kozakları Kırım’a; Tatarlar da onlara baskın düzenliyorlardı. Ancak barış içerisinde yaşadıkları ve ortak düşmanlara karşı işbirliği yaptıkları dönemler de oluyordu. Moskova’ya tabi olmak Kozakları da memnun etmiyor, ondan haklı olarak sakınıyorlardı. Bunun disiplin, vergi, çarlık ordusunun içlerine girmesi ve özgürlüğün er ya da geç sona ermesi anlamına geldiğini biliyorlardı. Bu yüzden onlar gerçekten de Kırım Tatarlarıyla işbirliği yapmış olabilirler. Sayın Sen, genel olarak haklı, öyle şeyler vardı.
QHA: Kırım Tatarlarının vatana dönüş sürecinde Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun rolü nedir sizce?
Vozgrin: Onun değerini bilmemek imkânsız. Büyük bir rol… Daha sürgün yerlerindeyken, Mustafa genç yaşlarından, yanılmıyorsam 17 yaşından beri eski nesil soydaşlarının kurtuluş, dolaşım özgürlüğü ve tabiî ki vatana dönüş için yürüttükleri mücadeleye dâhil oluyor.
Onun hizmeti çok büyük. Tartışmasız o, Kırım Tatarları arasında büyük otoriteye sahip, ona dürüst Rus ve Ukraynalı siyasetçiler de saygı gösteriyorlar, mümtaz bir şahsiyettir.
Onun politikasına gelince: doğru ve itidalli olduğunu düşünüyorum. Şimdi o Nobel Ödülü için aday gösterildi. Yaklaşık 15 yıl önce, profesör doktor olarak onun adaylığını iki kez önermiştim. Ama sonuçsuz kaldı. Nobel Komitesi’ne yaptığım başvuruda, “SSCB’nin savaş içinde olan güneyinde (Çeçenistan, Dağlık Karabağ, Transdinyester) Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu sayesinde Kırım bir barış bölgesi olarak kalıyor” demiştim.
Şimdi yapılan yeni başvuruya ben de katıldım. Yaptığı her şeyi, yakın ve sadık yandaşları ve arkadaşlarının yardımı ile yaptığını, onların yardımı olmadan Kırımoğlu’nun sonuç alamayacağını belirttim. Ben onu halkını firavunun esaretinden kurtaran Musa’ya benzetiyorum. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da yaklaşık bu büyüklükteki bir şahsiyettir.
QHA: Sizce Kırım Tatar diasporasının Kırım’a dönüş mücadelesindeki rolü neydi?
Vozgrin: Şüphesiz Kırım Tatarlarının Kırım’a dönüşünde yardımcı oldu. Onlar, en zor zamanlarda, burada insanların konuşma hakkına sahip olmadıkları zamanlarda yardım ettiler. İlk önce Amerika, Almanya ve Kanada’da insanlar, SSCB’den alınan bilgiyi işliyor ve yayınlıyorlardı. Örneğin, Taşkent Davası ile ilgili kitap, şahane, doğru ve bilimsel bir yayındı, çünkü orada hiçbir şey ne fazla ne de eksikti. Bu büyük bir roldü, diasporadan tarihe geçen büyük şahsiyetlerden söz etmiyorum bile.
QHA: Biliyorsunuzdur, geçen sene Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, yeni Kırım Tatar Temsilciler Kurulu’nu oluşturdu, Kırım Tatar Millî Meclisi bu kurulda yer almayı reddetti. Bu davranışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kırım Tatarlarının haklarının iadesi yasasının kabul edilme süreci ile ilgili düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Vozgrin: İlk soruya gelince. Meclis bu daveti kabul etmemeye mecburdu. Kuşkusuz her zaman hareketlerde bölücüler olmuştur, zarardan başka bir şey getirmeyen sözde muhalefet de vardır. Ama bununla birlikte muhalefet farklı farklı oluyor; Meclis içerisinde de Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun politikasını kabul etmeyen bir muhalefet var. Ama bunlar doğal şeyler, her insanın kendi fikri vardır. Ortak fikir davasında genel bir fikir oluşuyor, Meclisin tutumu şekilleniyor ve bu da çok normal. İnsanlar azgın biçimde, daha doğrusu delil olmadan asılsız eleştiriyorlarsa, o zaman bu insanlar sadece Meclis’e değil, tüm Kırım Tatar halkına onu bölerek zarar veriyorlar.
İkinci soruya gelince. Bu çok eski bir konu. Yasa kabul edilmiyor, kabulü geciktiriliyor, hem Ukrayna hem Kırım düzeyinde. Kesin olarak burada kimin suçlu olduğunu söylemek için somut bilgiye sahip değilim. Ben bunu bilmiyorum. Ancak böyle gözüküyor. Hakların iadesi yasası yapay olarak yavaşlatılıyor.
QHA: Geçenlerde Kırım Tatar Temsilciler Kurulu toplandı ve başkan seçildi. Kurulun başkanı Bölgeler Partisi üyesi Lentun Bezaziyev oldu. Bu konuda sizin tahminleriniz ne? Bu, Kırım’ın siyasî haritasından Kırım Tatarlarının temsilî organı olan Kırım Tatar Millî Meclisi’ni silmek için devletin yürüttüğü bir politika değil midir?
Vozgrin: Buna benziyor. Ancak ben tarihçiyim ve Kırım dışında ikamet ediyor, sürekli Kırım ve Kiev’deki olayları takip edemiyorum. Bu yüzden sorunuza cevap vermekte zorlanıyorum. Tarihle ilgili soruyu cevaplarım, ama çağdaş tarih hakkında genel fikirlere sahibim, onlar da yaptığım görüşmelerden doğuyor. Her Kırım’a gelişimde ilk olarak bir zamanlar üyesi olduğum Meclis’i ziyaret ederim. Orada Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Şevket Kaybullayev ve diğerleriyle görüşür, bilgi alırım. Ama tüm incelikleri bilmiyorum.
QHA: Kırım Tatar millî hareketinin tarihinde Rusya ile işbirliği taraftarları da olmuştur, böyle insanlar bugün de var. Rusya, bu insanların yardımıyla Kırım üzerinde oyun oynayabilir mi sizce?
Vozgrin: Böyle planların gelecek vaat etmediği kanaatindeyim. Rusya birçok kez Kırım Tatarlarına karşı tutumunda kendi kötü tarafını gösterdi. Uzak görüşlü Kırım Hanları, Rusya’dan Polonyalılar, Hazarlar ve Türklerden de fazla sakınıyorlardı. Sonuç olarak, onlar haklı çıktılar. St. Petersburg Kırım’ın işgali sırasında, Moskova da sürgün sırasında Kırım’ı çok ağır facialara sürüklediler. Aynı hatayı üçüncü kez yapmamalı.
QHA: Kırım Tatar millî hareketi, bugünkü gibi şekillendi. Bu politikaya karşı olanlar da var. Sizce bu politikayı başka yönde yürütmenin imkânı var mıydı?
Vozgrin: Kesinlikle yoktu. Böyle millî hareket olmasaydı, her şey olduğu gibi kalırdı. Yani Kırım Tatarları hâlâ sürgünde olurlardı. Olabilirdi, çünkü güçlü millî hareketin baskısı altında Kırım Tatarlarına vatana dönüş izni kararının kabul edilmesinden sonra bile, kararın alınıp alınmamasına bakmaksızın, insanları birkaç yıl boyunca Orkapı arkasındaki boş arazilere çıkarıp atıyorlardı. Millî mücadele durmuş olsaydı, bugün tek Kırım Tatarı bile Kırım’da olmazdı.
QHA: Kırım Tatarlarının sürgünü ile ilgili arşiv belgelerini incelediniz mi hiç?
Vozgrin: Arşiv evrakları tabiî ki gizliydi. Daha önce sürgün sürecini başlatanın kim olduğu belli değildi, şimdi bunu biliyoruz. Esas belgeler yayınlandı ve erişilebilir. Söz konusu belgeler kısmen Golos Krıma (Kırım Sedası) gibi yayınlarda da yer aldı. O zamanlar benzer evraklara ulaşamadığımız için, ben yaklaşık 15 yıl vatana dönen insanlarla çalıştım. Daha doğrusu çalışmalarıma toplu avdetten önce başladım. Bana Özbekistan’dan mektuplar yolluyorlardı. Orada küçük köylerden, ailelerden bilgi, rakam toplayan arkadaşlarım vardı. Burada ise Meclis üyesi iken farklı bölgelerde iş icabı bulunurken fırsattan yararlanarak listeme göre insanlarla görüşerek bir sıra röportajlar yaptım. Listemde 22 kişi vardı. Bu çalışma neticesinde bazıları yüzer sayfadan oluşan yaklaşık 300 hatıradan ibaret büyük bir arşiv topladım. İnsanlar kendilerine ait evrakları veriyorlardı bana, bazıları fotokopilerini veriyorlardı, çünkü aile yadigârıydı. Amerika’dan bile 75-100 sayfalık fotoğraflı hatıra defterini gönderenler oldu.
Yayına hazırlanan 4 ciltlik son kitabım üzerinde çalışmalarımı tamamladıktan sonra arşivimi Meclis arşivine teslim ettim. Bana lazım değil artık, diğerleri faydalansın. İşte üzerinde çalıştığım kaynaklar bunlar. Diğer arşiv belgelerine gelince, esas evraklar erişilebilir, diğerleri gizli.
QHA: Yani siz Arabat’ta olan faciayı kanıtlayacak gibi belgeleri görmediniz?
Vozgrin: Öyle evraklar bulunmadı. Ben bu faciayla çok ilgilenmiştim. Bence bu trajedi meydana geldi. Ve bunun hakkında yazan tanıklar da vardı. Bana somut verilerin yer aldığı hatıraların yayınlandığı gazeteleri de gönderiyorlardı. Tabiî ki bu arşiv evrakı değil, ama yine de bir şey. Hatıradır. Hatırladığıma göre Kuban gazetesiydi.
QHA: Sizce söz konusu trajedi ile ilgili arşiv materyalleri var mıdır? Varsa açılacak mıdır?
Vozgrin: Buna şöyle cevap verilebilir: yarı yarıya. Onlar yok edilmiş olabilir. Bilemiyorum, kesin bir şey söyleyemem. Belki bir yerde tesadüfen ortaya çıkar, çok güzel olurdu. Örneğin birkaç yıl önce bir Kırım tarihçisi tesadüfen ayrı bir köyde bir sürgünü gerçekleştirme planına rastladı. Tepelere makineli tüfekler yerleştirilmiş, her tüfek için ayrı ateş sahaları vardı. Direniş durumunda silah kullanılacaktı. Her ayrı olayda belli bir silahlı operasyon. Ateş bölgesi, insanların toplanacağı yerler gibi bilgilerin olduğu bir askerî harita hazırlanmıştı. İşte bu harita bulundu. Bu haritaya göre sürgün operasyonunun nasıl gerçekleştirildiğini anlamak mümkün. Her bir yerleşim birimi için ayrı bir harita olmuştur, ama bir tanesi bulundu, bu da yeterli. Seri numaralı bir evrak, diğer numaraları kayboldu ve nerede saklandığını bilmiyoruz, ancak bu belge tüm serinin neden oluştuğunu gösteriyor. Böyle davranıyorlardı. Bu düşmanı kuşatma operasyonuna benziyor, direnen ya da kaçmaya teşebbüs edecek olan herkes makineli tüfek ateşine tutulacaktı. Bu teşebbüs faydasız olurdu. Gerçi orada genç, güçlü insanlar azdı, genellikle yaşlı, kadın ve çocuklar vardı. Onlar nasıl karşı koysun. İşte böyle operasyon haritaları vardı.
QHA: Siz, Stalin’in Kırım’ı Ruslaştırmak istediğini söylediniz. 1956 yılında Stalin ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılmasından sonra birçok Kafkas halkı sürgün yerlerinden döndü, Kırım Tatarları ise dönemedi. Bu, Stalin’in haleflerinin onun gibi düşünmeye devam ettiği anlamına mı geliyor?
Vozgrin: Bu nedenlerden biri olabilir. Bence ağır basan nedenlerden biri Kırım’ın kendisi. Çeçenleri hemen döndürdüler. Onları, daha önce yaşadıkları yerlere döndürdüler, dağlık yerlere, belki ekonomik anlamda önemli yerler, ancak onlar kalite itibariyle Kırım’la karşılaştırılamaz bile. Kırım, çok daha değerli bir servetti, eşsiz değerde, Çeçenistan’dan da değerli. Şimdi Çeçenistan gelişti, o zamanlar yoksul bir bölge idi, Kırım’la kıyaslanamazdı bile. Kırım fazla değerliydi, bu yüzden Tatarlara burada yer yoktu.
QHA: Bizimle gelecek planlarınızı paylaşır mısınız? Ne üzerinde çalışıyorsunuz şimdi?
Vozgrin: Şimdi 4 ciltlik büyük “Kırım Tatarları. Etno-tarihî Makaleler” isimli kitabın basımı üzerinde çalışıyorum. Kitap hazır, ancak baskı için para yoktu, büyük para lazım. 4 cilt yaklaşık 3.500 sayfadan oluşuyor ve St. Petersburg’ta yayınlanacak. Umarım bu yılın sonunda ya da gelecek yılın başında yayınlanır.
Şimdilik çalışmalarım daha çok yayıncılarla. Editörlük yapıyorum, ek resimleri derliyorum. Kalan yarım yılda bu çalışmaları yürüteceğim.
İlk önce bu kitap, Golos Krıma gazetesinin çağrısıyla basım için kaynak sağlayanlara dağıtılacak. Daha sonra satışa sunulacak ve isteyen herkes bu kitabın sahibi olabilecek. Herkese yeter, yetmezse basılır.
Kitabın yayınlanmasından sonra Kırım’da tanıtımının yapılması planlanıyor. Kitabın baskısını maddî olarak karşılayan kişi tanıtımın yapılmasından yana. Bu insan kitabı Türk diline de çevirmek istiyor. Ancak onun ismini vermeye hakkım yok, daha sonra belli olur. Kırım Tatarı ama Kırım’da yaşamıyor.[2]
Esma Kasar, Ayder Acimambetov
QHA