Yeni Neşriyat

YENİ NEŞRİYAT


Abdullah Zihni SOYSAL

Dr. EDİGE KIRIMAL: Der Nationale Kampf der Krimtürken.

Kırım Türklerinin Millî Mücadeleleri, 1917-1946. Verlag Lechte,
Emsdetten/Westf. Almanya, 1952. XXXIX + 374 sayfa, resimler,
haritalar, fihrist ve bibliyografya.

 

Kırım Cumhuriyeti sabık hükümet başkanı Cafer Seydahmet Kırımer’in ve Şimal Türkleri dâvası mütehassıslarından Prof. Dr. Gerhard von Mende’nin ön sözlerini ihtiva eden bu kıymetli eserden dünya matbuatı müteaddit defalar bahsetmiştir. Alman ilim adamlarından Prof. Dr. Götz von Selle, yaptığı kritikte, bu eser hakkında “emsalsiz ve fevkalâde ehemmiyeti haiz” tabirini kullanmıştır. Ankara Üniversitesi profesörlerinden Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal ise, 11 matbu sayfalık tenkidinde bu eserin ehemmiyetini şu sözlerle belirtmiştir: “1917 Bolşevik ihtilâli ile çarlığın yıkılması üzerine Rus ülkelerinde yaşayan Türk unsurlarının millî varlıklarını kurtarmak uğrunda giriştikleri millî mücadelelerden birini — Kırım Türklerinin millî mücadelesini anlatmaktadır. Gerek Türkçemizde ve gerekse Batı dillerinde, münferit bazı yazılar bir tarafa bırakılırsa, doğrudan doğruya bu mücadeleleri kendine konu edinen ilmî bir eser tanımamaktayız. Bu itibarla Doktor Kırımal ilim âleminde mevcut bulunan boşluklardan birini doldurmaktadır.” Münih’te intişar eden Süd Ost-Forschungen mecmuası da (cilt XIII, Aralık 1954), bu eserin beynelmilel matbuatta, gayet müspet akisler uyandırdığında herkesin müttefik olduğunu” kaydetmektedir.
Pek zengin Türk, Alman, Rus, Ukrayna, Polonya kaynaklarıyla vesikalarına ve Nürnberg mahkemesi arşivindeki ikinci dünya savaşına ait vesikalara istinaden yazılmış olan bu eser mükemmel bir ilim mahsulüdür.
Kitabın Almanca intişarı, Kırım Türklerinin, Sovyetler Birliği’nde yaşayan diğer Türkler gibi, nasıl ağır bir şerait içerisinde
hayat sürdüklerini Batı dünyasına tanıtmak bakımından muhakkak ki çok hayırlı olmuştur.
Cafer Seydahmet Kırımer’in ve tanınmış Kırım ve Avrupa müsteşriklerinin talebesi, Ukrayna İlimler Akademisinin muhabir üyesi ve ikinci Dünya Savaşı sonlarında Almanya’daki Kırım Türklerinin Millî Komitesinin reisi olan müellifin uzun yıllar ilim sahasında emek sarfı ile elde ettiği tecrübelerin de bu kıymetli eserin yaratılmasında büyük bir âmil teşkil ettiği muhakkaktır. Prof. Dr. Gerhard von Mende’nin ön sözünde kaydettiği gibi, müellifin bu meziyetleri esere hususî bir cazibe, canlılık, itimat ve sağlam bir temel vermektedir. Cafer Seydahmet Kırımer de ön sözünde “Rus emperyalizminin, esir ettiği milletler için, ne fecî bir felâket olduğunu esaslı surette anlamak isteyenlerin bu eseri büyük bir dikkat ve alâka ile okuyacaklarını” ve “Kırım faciasını aydınlatan bu sahifelerinin, Bolşeviklerin yalancı vaatlerine inanmak gafletinde bulunan insanları ve milletleri ve bilhassa şarklı kardeşlerimizi ikaza yaraması bakımından müellifin pek kıymetli insanî bir iş görmüş olduğunu ve bu eseri ile en büyük hizmeti, umumiyetle Türklerin gelişmesine de temas etmekle, Türklüğe ve bilhassa Kırım Türklerine yapmış olduğunu” kaydetmektedir. 

Müellif eserin ilk kısmında Kırım’ın en eski devrinden, sıra ile Kırım’da hüküm süren milletlerden ve hususen Türk kabileleriyle
Kırım Hanlığından bahsetmektedir. Gayet kısa geçtiği bu devirden sonra, 1783 -1905 inkılâbına kadar olan hâdiseler hakkında kıymetli malûmat veren müellif, Türk dünyasının en büyük evlâtlarından biri olarak kabul edilen İsmail Bey Gaspıralı’nın, çok ağır şartlar içerisinde, “dilde, fikirde ve işde birlik” parolası altında 1883 yılında başlayarak 33 yıl devamlı surette neşrettiği Tercüman gazetesiyle yalnız Kırım Türklerini değil, fakat aynı zamanda, bütün Rusya Türklerini ve hatta bütün dünya Türklerini fikir ve kültür sahalarında birleştirmek için nasıl insan üstü bir gayret sarf ettiğini bütün safahatı ile aydınlattıktan, 1905 inkılâbında Kırım Türklerinin nasıl çalıştıklarını, 1906’da büyük Türkçü İsmail Bey Gaspıralı’nın kızı Şefika Hanım’ın, yine bu maksatla, çıkardığı Alemi Nisvan dergisini, bu devrin Genç Tatarlar teşkilâtının kahraman lideri Abdürreşit Mehdi’nin idaresinde çıkarılmağa başlayan Vatan Hadimi gazetesi ile Genç Tatarlar teşkilâtının önemli faaliyetini ve İkinci Duma’ya (Rusya Mebusan Meclisi) Kırım Türklerinin mebusu olarak iştirak eden Abdürreşit Mehdi’nin, diğer Türk mebusları arasında oynadığı rolün ehemmiyetini anlattıktan sonra, eserin asıl mevzuu olan Kırım Türklerinin millî istiklâllerini ilân ettikleri 1917-18 yıllarına geçerek, Kırım Türklerinin bu devirde oldukça hazırlıklı bulunduklarını tebarüz ettirmektedir.

Müellif, eserin ana mevzuunda, 1917’de Rusya’da kopan ihtilâl neticesinde, Rusya’da yaşayan diğer gayri-Rus milletlerle beraber,
istiklâlleri için mücadeleye atılan Kırım Türklerinin 9 Aralık 1917’de Kırım’ın tam istiklâlini ilân ettikleri zamana kadar geçen merhaleleri şöyle anlatmaktadır : Kırım Türklerinin 7 Nisan 1917’den Mayıs ortalarına kadar kültür muhtariyeti ve Mayıs ortalarından 24 Kasım’a kadar arazi muhtariyeti için mücadeleleri; 9 Aralık 1917’de Bahçesaray’da 76 milletvekilinin iştirak etmiş olduğu Kurultayda Kırım’ın tam istiklâlinin ilânı; mezkûr Kurultayda 18 maddelik anayasanın kabul edilmesi; anayasanın 16. maddesi mucibince yeni Kırım Devletinin “Kırım Halk Cumhuriyeti” ismini alması. Müellif, 11 ay kadar kısa bir zaman devam eden bu devirde Kırım Halk Cumhuriyetinin muvaffakiyetle başardığı işleri bütün teferruatı ile incelemekte ve Rusya’da kurulan diğer millî devletler gibi, Kırım’ın da 27 Ocak 1918’de Bolşevikler tarafından istilâya uğradığını, fakat Kırım milliyetçilerinin, Bolşeviklerin en gaddarane usullerle takip ettikleri tedhiş ve imha siyasetine rağmen, dâvaları uğrunda mücadeleye ve mukavemete devam ettiklerini tebarüz ettirmektedir.

Doktor Kırımal, Kırım Türklerinin istiklâllerini tekrar elde etmek için nasıl mücadele ettiklerini, başta Kırım Cumhuriyetinin başkanı Çelebi Cihan olmak üzere, Bolşeviklerin, Kırım milliyetçilerini nasıl imha ettiklerini anlatmakta ve bir taraftan harice çıkmağa muvaffak olan Cafer Seydahmet’in Türkiye’deki faaliyetini, diğer taraftan Kırım’da kalan milliyetçilerin çok ağır şartlar dahilinde yer altındaki mücadelelerini aydınlatmaktadır. Alman generali Koch’un kumandası altında Bolşeviklere karşı harekete geçen Alman ordusunun 1918 yılında Kırım’ı işgal etmesi, Kırım milliyetçilerinin, mücadelesini kolaylaştırıyor ve 25 Haziran 1918’de, Kırım’da yaşayan bazı azınlıklar mümessillerinin de iştiraki ile toplanan Kurultayda bir koalisyon hükümeti teşekkül ediyor.
Hükümetin başına Polonya Türklerinden Süleyman Sülkeviç isminde bir general getiriliyor, dışişleri bakanlığını da Cafer Seydahmet üzerine alıyor. Bu hükümetin Kırım’ın tam istiklâli siyasetini takip ettiğini belirten müellif, Ukrayna’nın Kırım’ın istiklâline muhalefet etmesine rağmen, Cafer Seydahmet’in, Sadrazam Talât Paşa’nın çok büyük yardımıyla, Berlin’de gösterdiği faaliyet neticesinde, Alman hükümetine Kırım’ın tam istiklâlini kabul ettirdiğini, yazıyor. Müellif kronoloji sırasıyla Kırım’da cereyan eden hâdiseleri ele alarak 1918 yılının ikinci yarısında ittifak devletlerinin savaşı kaybedeceklerinin anlaşıldığını, bu arada Kırım Türklerinin istiklâlini tanımak istemeyen yerli Rus partileriyle bitmez tükenmez mücadeleler Sulkeviç hükümetini çok zayıflattığını ve ittifak devletlerine istinat eden Kırım hükümeti, bu devletlerin mağlûbiyeti üzerine, fazla dayanamayarak 16 Kasım 1918’de düştüğünü, bu sefer Karaim Türklerinden Salamon Kırım’ın başkanlığı altında general Denikin’in beyaz gönüllü ordusuna dayanan yeni bir Kırım hükümetinin teşekkül ettiğini, Kırım Türklerinin bu hükümetin takip ettiği siyaseti takbih ederek
protestolarda bulunduklarını kaydetmektedir.

Eserin Kırım – Türkiye münasebetlerine tahsis edilen faslında, o devrin Osmanlı hükümetinin, Rus imparatorluğunun çökmesinden faydalanarak hem kuzeyden gelmesi muhtemel Bolşevizm tehlikesini önlemek, hem de Karadeniz meselesini kendi lehine halletmek maksadı ile, bu meselelerle çok yakından alakadar olduğundan etraflıca bahsedildikten sonra, doğrudan doğruya Kırım’la ilgili sahifelerde şunlar yazılıdır:

Kırım hükümeti Dış İşleri Bakanının 1918 Nisanında Türkiye’yi resmen ziyareti iki memleket arasındaki münasebeti büsbütün kuvvetlendiriyor; bu ziyaretten bir ay sonra Türkiye, kısa bir müddet sonra da Almanya, Kırım’ın tam istiklâlini tanıyorlar; aynı yılın Temmuz ayında Kırım hükümeti İstanbul’a Hasan Sabri Ayvaz ismindeki elçisini göndererek aradaki dostluk münasebetini bir kat daha kuvvetlendirmeğe çalışıyor; Türkiye matbuatı Kırım’da cereyan eden hâdiseleri yakından takip ederek Kırım dâvası hakkında neşriyatta bulunuyor ve Kırım’a karşı yapılan her hareketi şiddetle tenkit ve reddetmekle beraber vaziyeti Avrupa matbuatına da aksettirmeğe çalışıyor; Osmanlı devlet adamları Kırım’ın istiklâline büyük ehemmiyet veriyorlar ve bu arada Talât Paşa, Ukrayna’nın Kırım aleyhindeki tahriklerine karşı koyarak, Türkiye – Almanya ittifakını tehlikeye düşürecek kadar ileri gidiyor ve 23 Eylül 1918’de, Kırım’ın lehine olmak üzere, Kırım, Kafkasya ve Karadeniz meselelerinde Türkiye ile Almanya’nın siyasetini düzenleyen bir protokol imzalamağa muvaffak oluyor.

Doktor Kırımal, Bolşevikler 1919’da Kırım’ı ikinci defa istilâ ettikleri zaman, birinci istilâ devrinde olduğu gibi, Kırım milliyetçilerinin mücadeleyi devam ettirdiklerini, itilâf devletlerinin yardımı ile Denikin ordusu Kırım’ı Bolşeviklerden temizledikten sonra, gerek onun ve gerek bilâhare onu istihlâf eden Vrangel’in Kırım Türklerinin haklarını tanımadıklarını, bunun üzerine Kırım milliyetçilerinin mücadelelerine gizli olarak yine devam ettiklerini ve bu devirde kurulan Millî Fırka ismindeki partinin ve bu parti mensuplarının İkinci Dünya Savaşı’na kadar Bolşeviklere karşı mücadeleye devam ettiklerini bir çok doneler göstererek tebarüz ettirmektedir. 

Müellif, Kırım’da üçüncü Bolşevik istilâsı neticesinde şiddetli tedhiş başlayınca, Kırım milliyetçilerinin Yeşiller namı altında dağlara çekilerek kızıllara karşı amansız mücadeleye giriştiklerini ve bunun üzerine 1921’de Bolşeviklerin Kırım’da sunî açlık yaratarak 60.000 kadar Kırım Türkünün ölümüne sebep olduklarını belirtmekte ve ikinci dünya savaşına kadar Bolşeviklerin imha ettikleri Kırım Türklerinin sayısının 160.000’i bulduğunu tahmin etmektedir.

Eserin son iki faslı, İkinci Dünya Savaşı esnasında ve savaştan sonra Kırım’da cereyan eden hâdiselere ve Almanların doğu,
Bolşeviklerin imha siyasetlerine hasredilmektedir. Bu fasıllarda bilhassa gizli Alman vesikalarına istinaden, Hitler, Rosenberg,
Himmler ve diğer Nazi liderlerinin Alman ordusunun işgal ettiği bütün Doğu bölgelerinde ve bilhassa Kırım’da takip ettikleri siyaset bütün teferruatı ile aydınlatılmaktadır. Yine bu fasıllarda 1944 – 45 yıllarında Almanya’da bulunmuş olan Kırım, Kafkasya, İdil – Ural ve Türkistan Türklerinin bir çok mahrumiyetlere rağmen siyasî ve askerî sahalarda Türk Birliği fikrini tatbik etmeğe çalıştıklarına dair kıymetli materyal mevcuttur.

Bolşevikler tarafından dinleri, kültürleri, bütün millî varlıkları sistematik bir şekilde imha edilen, din adamları, aydınları ve gençleri kitle halinde sürülmek ve katledilmek suretiyle yok edilmek istenilen bir milletin, ikinci dünya savaşında, 1941’de Kırım’a giren Almanları bir halaskar gibi karşılaması ve Bolşevikler Kırım’a yeniden saldırdıkları zaman silâha sarılarak Almanlarla beraber onlara karşı savaşması keyfiyetinin tabiî olduğunu delillerle ispat eden müellif, Kırım Türkleri liderlerinin ve Millî Fırka mensuplarının bütün ümitlerinin Almanlarla bir anlaşmaya vararak millî haklarını alacakları ve müstakil devletlerini kuracakları olduğunu, fakat Almanların yanlış siyasetlerinin neticesi olarak emellerine kavuşamadıklarını kaydetmektedir. 

Kızıl ordunun Kırım’ı yeniden istilâ ettiği Nisan 1944 tarihinden sonra cereyan eden hâdiseleri müellif şöyle anlatmaktadır: Bolşevikler Kırım’a girdikleri zaman tarihte misli görülmemiş korkunç bir tedhiş başlıyor; Akmescit şehrinin ağaçlan darağacı vazifesini görüyor; gerek asılmak, gerekse bazı hallerde diri diri yakılmak suretiyle Kırım Türkleri kitle halinde idam ediliyor; ahalinin elinden varı yoku alınıyor ve bu yüzden halkın büyük kısmı sefalete düşerek açlıktan ve salgın hastalıklarından kınlıyor; bundan sonra tarihin en korkunç cinayeti işleniyor: Sovyetler Birliği Yüksek Şurasının 25 Haziran 1946’da neşrettiği kararnamesiyle Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti lâğvediliyor ve Kırım Türkleri asırlar boyunca yaşadıkları öz yurtlarından zorla çıkarılarak Sovyetler Birliğinin ücra köşelerine sürülüyor ve toprakları resmen Rusya’nın mülkiyetine geçiyor.
Yine bu eserden öğreniyoruz ki, Sovyet hükümeti Kırım Türklerini yurtlarından sürmek kararını daha 1941’de almış, fakat Alman taarruzu karşısında bu vahşiyane tasavvurunu, o  zaman, tatbike muvaffak olamamıştı. Müellif, vesikalara istinaden şu kanaate  arıyor ki; işledikleri cinayeti haklı çıkarmak için, Sovyetlerin Kırım Türklerini topyekûn Almanlarla işbirliği ile itham etmeleri hiç bir esasa dayanmıyor. Sovyetler, Karadeniz sahillerinde yaşayan Türk unsurunu öteden beri kendileri için muzır addetmişler ve her vesile ile onları imha veya sürgün etmek suretiyle, topraklarını boşaltarak yerlerine itimat ettikleri Rus unsurunu yerleştirmişlerdir. Savaştan sonra suçlu veya suçsuz tefrik edilmeden, hatta Kızılordu saflarında Almanlara karşı savaşarak rütbeler kazananlar dahi istisna edilmeden, bütün bir milletin topyekûn tehcir edilmesi bu caniyane politikanın bariz bir misalidir.

Doktor Kırımal, neticede, bütün bu ağır darbelere rağmen Kırım Türklerinin millî haklarından ve Kırım’ın istiklâl dâvasından vazgeçmediklerini yazmakta ve bununla ilgili olarak, Rusya dışında yaşayan Kırım Türklerinin ehemmiyetini belirtmektedir.
Bu eser Almanya, Amerika ve diğer memleketler matbuatında takdir edilmiş ve başta muhtelif Alman radyoları olmak üzere, Hür Avrupa radyolarında neşriyat konusu olmuştur. Bundan başka, Hür Ukrayna ilimler Akademisinin teşebbüsüyle Temmuz 1952’de Münih’te toplanan Müsteşrikler toplantısında, bu eserin tetkiki ve münakaşası, salâhiyetli âlimler tarafından yapılmış ve eserin ilmî kıymeti, ilim âlemine getirdiği faydayı, bir tarih olarak değeri, Türk ve umumiyetle bütün mahkûm milletler için haiz olduğu büyük önemi tebarüz edildikten sonra, müellifin hissiyatına kapılmadan gayet objektif olarak hareket etmiş olmasının eserin kıymetini bir kat daha arttırdığı kanaatine varılmıştır.

Yalnız Kırım Türklerinin değil, fakat aynı zamanda, bütün Kuzey Türkleriyle Türkiye’nin yeni tarihini ve Sovyetler Birliği’nin tahakkümü altında yaşayan milletlerin dâvalarını muhtelif noktalardan aydınlatan bu ilmî eseri, bu konularla alâkalı bütün okuyucularımıza hararetle tavsiye ederiz. 

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …