Yuvarlak Masa:
“KIRIM TATARLARI: ETNONİMİN KADERİ”
Takdim ve Çeviri: Filiz Tutku AYDIN[1]
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Filiz Tutku Aydın ve Tataristan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi, Mercani Tarih Enstitüsü, Kırım Bilim Merkezi’nden Eldar Seydahmetov tarafından düzenlenen “Kırım Tatarları: Etnonimin Kaderi” konulu çevrimiçi yuvarlak masa toplantısı “uzaktan” zoom aracılığıyla 4 Mart 2023 tarihinde gerçekleştirildi. Aşağıda akademisyen ve diğer katılımcıların, Kırım Tatar halkının kimliği ve etnonimi konularında ifade ettikleri görüşlerinin transkripsiyonunu sunmaktayız.
Katılımcılar:
- Hakan Kırımlı, Prof. Dr., Uluslararası İlişkiler Bölümü, Bilkent Üniversitesi (Ankara, Türkiye).
- Tutku Aydın Bezikoğlu, Dr., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (Ankara, Türkiye).
- Elvira Kemal, Yerel tarihçi (Stuttgart, Almanya).
- Refat Abducemilev, Filoloji Bilimleri Adayı, Kırım Tatar Filolojisi, Kırım Etniklerinin Tarihi ve Kültürü Araştırma Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı, Fevzi Yakubov adına KIPU, Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi Mercani Tarih Enstitüsü, Kırım Bilim Merkezi Kıdemli Araştırmacısı. Tataristan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi, Ş. Mercani Tarih Enstitüsü (Akmescit, Kırım).
- Edige Burak Atmaca, Doktora öğrencisi, Varşova Üniversitesi (Varşova, Polonya).
- Zevri Komürcü, Kırım Gençlik Folklorcular Derneği üyesi (Eskişehir, Türkiye).
- Nariye Seydametova, Doktora öğrencisi (İstanbul, Türkiye).
- Metin Omer, Dr, Ovidius Üniversitesi (Köstence, Romanya);
- Rustem Komürcü Doktora, orkestra şefi, araştırmacı (Bahçesaray, Kırım).
- Ufuk Aykol, Doktora öğrencisi, Hacettepe Üniversitesi (Ankara, Türkiye).
- Eldar Seydametov, Tarih Bilimleri Adayı, Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi, Şehabettin Mercani Tarih Enstitüsü, Kırım Bilim Merkezi Başkanı (Akmescit, Kırım).
Etkinlikte “Kırım Tatarları” etnonimi, onun tarihî kaynaklardaki temsili, yenilerde bazı çevrelerce etnonim olarak kullanılmaya başlanan “Qırımlı/Qırım” (Kırımlı/Kırım) terimi tartışıldı. XX. yüzyılın sonunda ortaya çıkan “Kırım Tatarları” öz adı yerine, onu yapay olarak bir etnonime dönüştürme eğiliminin nedenleri ve mantığı masaya yatırıldı. Toplantıya katılan bilim insanları, Kırım Tatar halkının adının “Qırımlı” olarak değiştirilmesi durumunda bu halkın ve diasporasının bölünmesine yol açabilecek olası risklere ve olumsuz sonuçlara dikkat çektiler. Aynı zamanda, tarihsel olarak inşa edilmiş etnik kimliğin de kaçınılmaz olarak aşınacağının ve bunun da halkı daha sonra asimilasyon ve yok olma tehlikesine düşüreceğinin altını çizdiler.
Yuvarlak masa toplantısına Kırım, Türkiye, Romanya ve Polonya’dan tarih, filoloji, siyaset bilimi, sosyoloji, folklor alanlarında uzman Kırım Tatar akademisyenlerinin yanı sıra halktan temsilciler de katıldı. Hakan Kırımlı, Refat Abducemilev, Filiz Tutku Aydın, Rustem Komürcü, Eldar Seidametov, Elvira Kemal, Ufuk Aykol, Zevri Komürcü, Edige Burak Atmaca, Nariye Seidametova, Metin Omer kendi fikirlerini anlattılar. Sonuç olarak, yuvarlak masa katılımcıları bir konferans düzenlemeye ve etnonim sorunları üzerine bir makale derlemesi hazırlamaya karar verdiler.
Filiz Tutku Aydın:
Bildiğiniz gibi, belli bir zamandır halkımızın “Qırımlı” olarak tanımlanması üzerine oldukça canlı bir tartışma başladı. Bazı kanaat önderleri ve kamusal-siyasi çevrelerin temsilcileri bu terimin kullanımını Kırım’daki medyada sık sık ifade etmeye başladılar.
Bekir Mamutov geçtiğimiz günlerdeki yayınlardan birinde bu konuyu ele aldı. Aynı zamanda Elvira Kemal de aynı konuda bilimsel bir makale yayınladı. Kırım’da, kısa bir süre önce, çeşitli ticari işletmeler ve perakende satış mağazaları, indirimli mal satın almak için kullanılabilen “Qırımlı” kartını kullanıma soktular. “Qırımlı” kimliği ile ilgili bu tarz iddiaların yaşlı neslimizi tessüre uğrattığını da duyuyoruz. Ancak halkın “Qırımtatar” olarak bilinen adını bu şekilde değiştirmek mümkün mü? Bu içinde bulunduğumuz günlerde anlamlı bir siyaset mi? Altında başka bir niyet, bir tehdit var mı? Bu meselede harekete geçmeli miyiz? Yoksa eylemlerimiz, böyle bir pozisyonun yayılmasını durdurmaya yönelik girişimlerimiz durumu daha da kötüleştirebilir mi?
Bugün bizi bir araya getiren sorular bunlar. Ve burada mademki böyle “Qırımlı” etnonimi gibi bir iddia var, buna karşı ne gibi argümanlar sunabileceğimizi de gözden geçirmeliyiz. Akılcılıkla ve stratejik olarak nasıl hareket etmeliyiz? Gençlerimiz neden bu “Qırımlı” modasının etkisi altında kalıyor? Belki de bunun nedeni bizler; özellikle dil, tarih ve kültür alanında bilgiyi yaygınlaştırmak için yeterince eğitim çalışması yapmamamızdır? Belki de biz bilim insanları, akademik düzeyde derhal, bilinçli olarak bazı adımlar atmalı ve bu konudaki tavrımızı göstermeliyiz.
Yuvarlak masa toplantısının değerli katılımcıları, bu doğrultuda ne yapmalıyız? Her biriniz “Qırımlı” ismi etrafındaki mevcut tartışmalara ilişkin analizlerinizi bize aktarın. İlk sözü Sayın Profesör Hakan Kırımlı’ya verelim.
Hakan Kırımlı:
İsimle ilgili sorun çok eski zamanlardan beri farklı milletler arasında ortaya çıkmıştır. Ve tarihte aynı ismin bir milletten diğerine geçtiği durumlar olmuştur. Aynı şey bizde de oldu. Bazen bir kabilenin adı bir etnik gruba etnonim olarak verilmiş. Tarih pek çok örnekle doludur, dolayısıyla bu tür konuları akademik tartışma düzeyine taşımaya ne zamanımız, ne de imkânımız var. Benim görüşüme göre bunu yapmak gerekli değil.
Rusların Vikinglerin, yani İskandinav Vikinglerinin torunları olduğunu biliyoruz. Bugünkü Fransızlar ya da “Franklar” Cermen kabilesi Frankların adını taşıyor. Modern Bulgar halkı için eski Türk Bulgarların etnonimi sabittir. Benzer örnekler çokça verilebilir. Tabii ki biz de bir istisna değiliz. Daha derinlemesine incelenmesi gereken çeşitli tarihsel nedenlerden dolayı, “Tatarlar” etnonimi Moğollardan, belki de diğer daha eski halklardan miras kalmıştır. Bugün, etnik ismi değiştirmek bir fanteziden başka bir şey değildir.
Örneğin, Ruslar arasında kendilerine İskandinav veya Slav demeyi öneren en ateşli milliyetçiler varsa, deli olarak kabul edileceklerdir. Birisi aniden Fransızları yeniden adlandırmak için inisiyatif alırsa aynı tepki beklenebilir. Böyle bir durumda, çeşitli nedenlerle de olsa, takılan isimler eski anlamlarını yitirir. Ruslardan bahsetmişken, bugün kimsenin aklına Vikingler gelmiyor. “Bulgarlar” etnoniminden söz edildiğinde kimsenin aklına eski Türk boyları gelmiyor.
Muhtemelen bize yakın olan Kazan Tatarlarının karşılaştığı bizimkine benzer bir durumdan haberdarsınızdır. Orta yaşlı uşağın iyi hatırladığı 90’lı yıllarda “Bulgarlar” etnonimi tartışması yeniden canlanmış ve bazı insanlar şu tezi öne sürmüştü: “Biz Tatar değiliz. Tatarlar barbardır. Tatarlar Moğollarla akrabadır. Bizim Moğollarla hiçbir ilgimiz yok. Biz Bulgarız.” Bu girişimcilerin arasında benim tanıdıklarım ve arkadaşlarım da vardı. Nüfus sayımında bile birçoğu kendini Bulgar olarak konumlandırdı. Sonuç ne oldu? Yaklaşık bin kişi Bulgar olarak kaydoldu, geri kalanı “Kazan Tatarları” etnik adını korudu. Bununla birlikte, Tataristan’da, size uzun süre haklılıklarını açıklayacak ve anlatacak olan “Bulgarlar” etnoniminin taraftarlarına rastlamak hala mümkündür.
Hem Kazan Tatarlarında hem de biz Kırım Tatarlarında Moğol-Tatarlar ile olan tarihî bağlantı, gözle görülür bir şekilde psikolojik bir komplekse neden olmaktadır. Bu mitolojiler belirli sosyal stereotipler ve olumsuz tepkiler yaratıyor. Eğer kendimizi “Qırımlı” olarak adlandırmaya başlarsak, bu halkın canlanmasına ve refahına katkıda bulunacak mı? Bugün şu açık gerçeği görmemek için kör olmak gerekir: Hangi ismi bulursak bulalım – kendimize İsa Peygamber desek bile – bir ulusun yeniden adlandırılması onun temel sorunlarını çözmez.
Ben bir tarihçi olarak, bir Kırım Tatarı olarak konuşuyorum. Adımızın tarihsel olarak hatalı olduğuna yüzde yüz inansam bile, “Qırımlı “yı halkın yeni adı olarak kabul etsem bile, bunu kanıtlayamayacağım, kimsenin böyle bir şansı yok. Diyelim ki aramızda 500 kişi var – “Qırımlı” adını benimseyenler, 1000 kişi “Qıpçak” adını savunacak, 250 kişi başka bir şey önerecek, tüm bunlar onların hayal gücünün meyvesi düzeyinde kalacaktır. Çünkü tarihte, tüm tarihî belgelerde, her yerde – şu anki ismimiz durmakta. Bu bağlamda şu anda benim halkım Sırat Köprüsü’nden geçiyor. “Olmak ya da olmamak” – kendimizi koruyabilmek ya da yok olmak arasında yol ayrımındayız. Hamletvari bir seçim durumundayız. Uzmanlar bir tarihî gerçeği iyi hatırlayacaklardır. 1453 yılında İstanbul’a gelen Türkler, rahiplerin yüksek sesle tartıştığı bir kiliseye girerler. Rahiplere tartışmanın konusu hakkında bir soru sorduklarında, cevap olarak şunu duydular: “Melekler hakkında tartışıyoruz ve onların kadın mı yoksa erkek cinsiyetine mi ait olduklarını tartışıyoruz”. İşte bu yüzden bugün bu tartışmayla vakit kaybetmek kabul edilemez bir lükstür. Yok olmanın eşiğindeyiz ve Kırım Tatarları ya da Moğollar ne olursak olalım fark etmez yok olabiliriz.
Kafamızı karıştırmayalım! Bir kişi, bakış açısı, hobileri, eğitimi, işi, zevkleri ve benzerleri ile bağlantılı kişisel özelliklere sahiptir, tek kelimeyle – sosyal olarak koşullandırılmıştır. Aynı zamanda bunlar kişiye doğumda verilen isminden bağımsızdır. Halkın adı için de aynı şey geçerlidir.
– Biz Kırımlı Müslümanlar mıyız? – Elbette, biz Kırım Müslümanlarıyız.
– Biz Kırım Türkü müyüz? – Tabii ki Kırım Türküyüz.
– Biz Kırımlı mıyız? – Tabii ki Kırımlıyız.
– Bizden daha Kırımlı kim var? Kıpçaklar mı? – Tarihî bir gerçek olarak ikimiz de Kıpçağız, yani Kıpçak (Kuman) kökenliyiz.
– Nogay mı? – Evet. Her birimizin içinde Nogay kanı akıyor. Her birimiz Kırım’ın tarihiyiz.
Hepsi içimizde. Ancak, tüm bunlar bizim isimlerimiz değil, halkımızın isimleri değil, onun doğasında var olan, onu karakterize eden ve özünü oluşturan özelliklerdir. Unutmamalıyız ki, “Kırım Tatarları” adı bizi sadece Kırım’a, yani vatanımıza değil, aynı zamanda geçmişimize ve tüm Türk dünyasına bağlamaktadır.
Bugün muhaliflerimize, yanlış yönlendirilen dostlarımıza, ki aralarında vatan Kırım’ı seven çok nazik, vatansever insanlar olduğunu biliyorum, bu durumu açıklamalıyız. Ulusun yeniden adlandırılması konusunu gündeme getirmenin zamanı olmadığını belirmeliyiz. Şu anda dilin korunup korunmayacağı, halkın korunup korunmayacağı gibi çok ciddi sorunlar var. Ve ne söylersek söyleyelim, nerede konuşursak konuşalım, biz Kırım Tatarıyız. Türk olmamızla, inancımızla – İslam’la ve tabii ki kökenimizle – Kırım’la gurur duymalıyız. Bizden başka kim daha Kırımlı sayılır? Yok olmakta olan ve sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen Karaylar ve Kırımçaklar hariç. Toroslar ve İskitler çoktan gittiler, ama biz varız – eski topraklar, Kırım Tatarları.
Sonuçta, tarihsel tartışmalarda Taurialılar ve İskitlere dayanan kökenimiz hakkında konuşarak çok daha inandırıcı olsak bile veya Kırım’daki kökenimizi Adem ve Havva’ya bağlasak bile, rakiplerimiz farklı davranacak mı? Tabii ki hayır. Kendimizi kandırmaya gerek yok.
Bu bağlamda, bu konuyu şimdi abartmaya gerek olmadığını söylemek isterim. Bugün bu bizim sorunumuz değil. Ancak, aynı zamanda bilim adamları, tarihteki yerimizi işaretleyecek, “Tatarlar”, “Kırım Tatarları” ve “Kırımlı” terimlerinin özünü ve etimolojisini ortaya çıkaracak derinlemesine çalışmalar yapmalıdır. Araştırmanın sonuçları, bu tartışmaya katılan bilim adamlarının çevresini genişletecek çeşitli bilimsel yayınlarda ve monografilerde yayınlanmalıdır. Bu konuda gerçeğe ulaşmanın yolu budur. Tartışma konusunu tam olarak anlamamış sıradan insanların bilincinin manipüle edilmesine izin verilmemelidir. Bugün Kırım Tatar iletişim ortamında bu tür ifadelere yer yoktur ve olmamalıdır: “Ben Kırım Tatarı değilim, ben Tatarım”, “Ben Tatar değilim, ben Kırım Tatarıyım”, “Ben Kırım Tatarı değilim, ben Kırımlıyım”, “Ben Kırımlı değilim, ben Kırım Müslümanıyım” ve diğerleri gibi polemiklerin hiç yeri yoktur.
“Qırım”, coğrafi bir isim olması gibi basit bir nedenden dolayı etnik bir isim olamaz. Bir etnonim adı vardır, bir de coğrafi bir noktanın adı vardır. Kırım bir yarımadanın adıdır, bir ülkenin adıdır. Bir insan böyle bir ismi taşıyamaz.
Bu sorunu henüz ulusal düzeye taşımak gerekmiyor, ancak geniş bir bilim insanı yelpazesi tarafından tartışmalara başlamak gerekiyor. Aynı zamanda, ismin değiştirilmesi fikrini dile getirenlerle ilgili argümanlar ve gerekçeler de doğru olmalıdır. Özellikle de bu kişiler düzgün, iyi ve son derece vatansever insanlar olarak bilindikleri için. Kimse onlar hakkında kötü bir şey söyleyemez. Aynı zamanda, bazı politikacılar tarafından “Qırımlı” etnik adının kullanılmasına da önem verilmemelidir. Çünkü “Kırımtatar” adı tüm dünya tarafından biliniyor ve bu iş burada bitiyor!
Türkiye ve Romanya’da yaşayan Kırım Tatarları da bu sorunun tartışılmasında yer almalıdır. Sayın Metin Ömer, Romanya’da Romanya Tatarı olmadığını, ancak orada yaşayan Kırım Tatarları olduğu gerçeğini de dikkate almalıdır. Sonuçta, Filiz Tutku Aydın’ın Romanya’da yaşayan atalarının Romanya Tatarı olduğunu, ancak Türkiye’ye göç ederek Kırım Tatarı olduklarını söylemek saçma olacaktır. Türkiye Tatarları ya da Kırım Türkleri demek de kabul edilemez. Türkiye’de yaşayan Kırım Tatarları vardır. Dolayısıyla Kırım’da yaşayan Kırım Tatarları gerçeği tartışma konusu değildir. İsim ile mülkiyeti birbirine karıştırmanın kabul edilemez olduğu kanaatindeyim. Bu iki kavram birbirine karıştırılmamalıdır. İlginiz için teşekkür ederim!
Elvira Kemal:
Yuvarlak masanın değerli katılımcıları! Ben Elvira Kemal, bir tarihçiyim. Kısa bir süre önce, içeriği ve başlığı itibariyle bugünkü etkinliğimizin temasıyla tamamen ilgili olan bir makalem yayınlandı. Konuşmamda bu makaleden bazı bölümleri tez olarak dikkatlerinize sunmaya ve halkımızın kendi adını koymasına ilişkin açıklamalarda bulunmaya çalışacağım.
Bu sorun ele alınırken, “Qırımlı” kimlik politikası ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır veya bu isim kimler tarafından ortaya atılmıştır?” sorusu akla gelmektedir. Kim olduğumuzu – “Qırım Tatarları” veya “Qırımlılar” – tanımlama sorununun ulusal öz farkındalık süreciyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Geçen yüzyılın başında Volga Tatarları, Azeriler ve diğerleri arasında kendi halklarının adı sorusu gündeme geldi. Kırım Tatarları için bu süreç baskılar, zulümler ve 1944 soykırımı nedeniyle “kısa kesildi”. Ancak yirminci yüzyılın başlarındaki Kırım Tatar elitinin “Qırımlılar” terimini kullanmayı düşünebileceğinden bile şüpheliyim.
Kırım Tatarlarının soykırımından sonra halkımız “Tatarlar”, “Moğollar” diyerek Kırım’dan ayrılmaya çalışıldı. Bu, halk içinde “öz adın” değiştirilmesi konusuna dönüşen bir kompleks yarattı. Resmi düzeyde ilk kez 2000 yılında öz isim konusu Bekir Mamutov tarafından Kırım Tatar Kurultayı toplantısında gündeme getirildi. Ancak Kurultay bu konunun görüşülmesine karşı oy kullandı.
“Kırım” kelimesi de Moğolca kökenlidir. “Kırımlılar” (Kırımlı) terimini destekleyenler nefret kompleksinden kurtulamayacaklar. Şu anda Kırım’da Slav nüfusu Kırım Tatarlarından çok daha fazladır. Bu nedenle ismin değiştirilmesi halkımız için tehlikelidir. Basitçe söyleyelim bu adı kullanırsak halkımız dağılacaktır. Şu anda Kırım’da Kırım Tatarları toplam nüfusun yaklaşık %15’ini oluşturuyor, dil konusunda büyük sorunlarımız var. Ve eğer ismi değiştirirsek, halkımız Türk olmaktan çıkabilir.
“Kırımlı” kimliğini destekleyenler hangi fikirleri savunuyor? Halkın “Qırımlı” olarak tanımlanmasını savunanlar, bu ismin kullanımının tarihselliğini kanıtlamaya çalışıyorlar. Ancak Kırım Hanlığı dönemine ait belgelerde, “Tercüman “ya da benzerlerinde “Kırımlı” adı çok az, sadece coğrafi bir işaret olarak kullanılıyor. “Tatar” ve “Kırım Tatarları” terimi etnik bir işaret olarak kullanılmaktadır.
“Qırımlı” isminin savunucuları şimdi tarihi ve tarihî gerçekleri terimin kendisine göre ayarlıyorlar. Bu etnik isim elbette tarihsel sürekliliğe zarar veriyor. Atalarımızla, hatta ebeveynlerimizle bağlantımızı kesiyor, çünkü onlar “Qırımlıların” kim olduğunu anlamıyorlar. Dedelerimiz ve ninelerimiz kendilerini asla böyle adlandırmadılar. Türkiye, Romanya, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelerdeki Kırım Tatar diasporası kendilerini böyle adlandırmıyor. Adımızı değiştirirsek hepsiyle bağlarımızı koparırız.
“Qırımtatar” yerine “Qırımlı” ismini kullanmak stratejik olarak mantıklı mı? Bugünkü sorunlarımızı çözmede ne faydası var? Ben bunda sadece zarar görüyorum. “Qırımlı” ismini destekleyenler, fikirleri değiştirmenin mümkün olduğunu düşünüyorlar. Ve bu yüzden aktif propaganda yürütüyorlar. Özellikle de medyada. Ancak bu gelecekte sadece halkımızı bölecektir. Benzer örnekler zaten yaşanıyor.
Refat Abdülcemilev:
Bugün söz konusu olan sorun halkımız için özel bir derinlik ve önem kazanmıştır. Ortaya çıkış nedenlerinin araştırılması, “Qırım” ismini destekleyenlerin neden bu kadar hararetli bir şekilde konumlarını savunmaya çalıştıklarının anlaşılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Onlar, halkımızın “Qırımlı” olarak yeniden adlandırılmasının belli milletle ve kesimlerden bağımsızlığı getireceğine ve Kırım Tatarlarının Kazan Tatarlarının bir parçası olduğu fikrini ortadan kaldıracağını iddia ediyorlar. Bir yandan bu doğru. Ancak bu duruma diğer taraftan bakarsak, kim olursa olsun – Kazan Tatarları, Başkurtlar, Kazaklar, Özbekler veya başka herhangi bir Türk halkı – onlar bizim kardeşlerimizdir. Dolayısıyla onları küçümsemek tamamen yanlış ve kabul edilemez olur. Hepsi İslam dinine mensup Türk halkları olarak bilinmektedir. Aynı zamanda, halkımızın adının “Tatarlar” olarak geçtiği binlerce tarihî belgenin varlığı gerçeği de göz ardı edilemez.
“Qırım” veya “Qırımlı” ismini savunanlar, pozisyonlarını savunurken, “Kırımlılar” olarak geçtiğimiz “Elçilik Kitapları” gibi bir Rus tarihi belgesini kanıt olarak gösteriyorlar. Yani, Kırım Hanlığı dışında bu isim yabancılar, bu durumda Rus devlet yetkilileri tarafından kullanılıyordu. Aynı zamanda, “Qırımlı” adının doğruluğu hakkındaki görüşün destekçileri, Rusların “Tatar” kelimesini bizim için bir takma ad olarak kullandıklarında ısrar ediyorlar. Ancak, kapsamlı belgesel kanıtların yokluğu bu tür iddiaları çürütmeyi kolaylaştırmaktadır. Aksine, yukarıda da belirtildiği gibi, Han dönemine ait çok sayıda tarihî belge bulunmaktadır: hanın sıfatları, saray edebiyatı eserleri (tevarihler). Onlarda “Tatar askeri”, “Tatar ordusu” ,”Tatar hanları” vb. gibi ifadeler vardır. Ayrıca Batı Avrupa ülkelerinin temsilcileri Kırım hanlarına hitap ederken “Emperor Tatarorum” (Tatar imparatoru) ifadesini kullanıyorlardı.
“Tatar” adı neden bugün aktif tartışmalara vesile oldu? Çünkü bu kelime bir genelleme olarak diğer Türk halklarına da uygulanmıştır. Ancak bugün “Tatar” kelimesinin bizim halkımızı ifade ettiğini anlamalıyız, çünkü Kırım Hanlığı Altın Orda’nın, yani Tatar devletinin ardılıdır. Bu nedenle Kırım Hanlığı’nda yaşayan halk Tatar olarak adlandırılmıştır. Eğer tarihin I. Gasprinski ve N. Ç. dönemine dönersek. Gasprinski ve N. Çelebicihan dönemine dönersek, herkes Kırım Tatar parlamentosunun ve çeşitli Kırım Tatar kurumlarının varlığını biliyor, bunların reddedilemezliği şüphe götürmez. “Qırımlı” taraftarları buna karşı çıkmaya çalışsa bile, argümanlarının hiçbir temeli olmayacaktır.
Bugün, halkın adını değiştirme girişimleri kesinlikle uygunsuzdur. Ne de olsa bu fikri herhangi bir tarihsel unsura “bağlamak” mümkün değildir. Aksine, halkın “Tatar” kelimesiyle adlandırılması tüm tarihî belgelerde ve el yazmalarında görülmektedir
Halkın adının “Qırım” olarak değiştirildiğini varsaysak bile, karmaşık hukuki ve siyasi sonuçlarla karşı karşıya kalacağız. Sonuçta, bizi Kırım Tatarı olarak tanıyan tüm dünya haklı olarak “bu durumda Kırım Tatarları kim?”, “bu tamamen farklı bir halk mı?” sorularını soracaktır.
Burada sayın Profesör Hakan Kırımlı’nın “Kırım bir coğrafi bölgenin adıdır ve orada yaşayan tüm halklar (Karaylar, Kırımçaklar, Ruslar ve diğerleri) “Kırımlı” (Kırımlılar), yani Kırım’da yaşayan, Kırım’ın sakinleri olarak kabul edilebilir” şeklindeki mantıklı ifadesine katılmak zorundayız.
Kanaatimizce, “Qırımlı” adı etrafında tartışmanın ortaya çıkmasının bir başka nedeni de Kırım Tatarlarının sürgün edilmesi ve daha sonra yabancı topraklarda ikamet etmeleriyle ilgili olaylar olarak adlandırılabilir. Özbekistan, Kazakistan ve halkın yerleştirildiği diğer bölgelerdeki yerel halka yeni yerleşimciler hakkında “olar Kırımlılar” (“onlar Kırımlılar”) denildi. Aynı şekilde Kırım Tatarları da kendileri için “biz Kırımlıyız” (“biz Kırımlıyız”) diyorlardı. Yani, ayrılmadan önce yaşadıkları coğrafi bölgenin adını vurguluyorlardı.
Burada, “Sansız kop Tatarlarnıñ hanı” (“Sayısız Tatarların Hanı”) ifadesinin bulunduğu Han dönemine ait belgeler ve etiketler hakkında birkaç söz daha söylemek gerekir. Bu, Han’ın kendisini Tatarların hükümdarı olarak gördüğü anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, Osmanlı dönemine ait bazı coğrafi haritalarda, Kırım yarımadası ve modern Ukrayna’nın bitişiğindeki güney toprakları ile Kuzey Kafkasya topraklarının bir kısmı “Vilayeti Tataristan” olarak etiketlenmiştir.
Elvira Kemal’in “Qırımtatar” adının halkımızın onurunu zedelediği iddiasının bir klişe ve kompleks eseri olduğu hakkındaki görüşlerini paylaşıyorum. Ancak bu tür görüşler cevapsız kalmamalıdır. Avrasya kıtasında etkileyici topraklara sahip olan Tatarların büyük devletinin tarihini hatırlamalıyız. Bu, tarihî ve edebî kaynaklarda doğrulanmaktadır.
Örnek olarak, Üseyin Toqtargazı’nın “O kimdir?” adlı şiirini dikkatinize sunmak istiyorum:
O Kimdir?
Dağda yaşar, yaqmağa bir odunı yoq,
Suv başında suvdan yanmağan künü yoq,
Aşlıq saçar, aşamağa iç unı yoq.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
İlim kerek, parası yoq ögrenmege,
Dili bağlı, çaresi yoq söylenmeğe,
Bir avası var, ğayrı yoq beslenmeğe.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Bir zaman törde üküm eter edi keyfle,
Etrafı qorqutup sustırırdı seyfle
Şimdi eşikde sürünir büyük heyfle.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
O zamanki keniş topraqları ketti,
Keçiniş yolundaki aqları bitti,
O bugüñki açlığı o zevqları yuttı.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Bir buçuq milion qadar vardı o zaman,
Şimdi pek azdır: olsa eki yüz bin can,
Yine çoqusı bulamaz sığacaq mekân.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Tevekkül etti özünce, aceb budır!..
Mal ve mülkünden qurtuldı, sebep odır!..
Biñ yıl fiqri ne ise, ep şudır!
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Baqarsıñ, eskilikden uzaq dolanur,
Yeñi bir şey körürse, qalbi bulanur,
Eki arada daim yanar-qavrulur.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Tut ellin, çek necata, boğulur-kelmez!
Añlamazsıñ, öz alın bilir, ya bilmеz,
Böyle millet, qorqarım, ber-hurdar olmaz.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Uyqudadır közü, körmez doğru yolu
Sanki qulağı sağırdır, sağ ve solu,
Uyatmağa izin virmez qarağulu.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Qolum-qonşu, er kes bir iş peşindedir,
O ep yuqlar, qarağulı başındadır,
Bu nevm-ı ğaflet qartında, yaşındadır.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Başqa er kim çoq qazanur, az sarf eter,
Amma o az qazanur, çoq masraf eter,
Sebebi, malıñ azabından havf eter.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
Ben eskiyim, baña kerek eski olsun, dir,
Taze ötmegi bırakup bayatın yir,
Demir yola biñmeyüp, o yayan kiter.
O tatarlardır: Qırımnıñ yerlileri,
O bizleriz: Bu Vatannıñ oğulları.
(Üseyin Şamil Toqtarğazı “Nale-i Kırım” şiirler cıyıntığından, 1910)
Özetlemek gerekirse, bir milletin adını değiştirmenin olumsuz sonuçlara yol açabileceğini söylemek isterim. Bu bağlamda, milli liderlerimizi uyanık olmaya ve mevcut duruma dikkat etmeye çağırmalıyız. Konuşmalarında “Kırım” kelimesiyle birlikte mutlaka “Tatar” kelimesini de telaffuz etmelidirler. Çünkü gerçekte halkımız “Qırımtatar” olarak adlandırılmaktadır. Ve bugün bu gerçeği inkar etmek kesinlikle faydasızdır. Son olarak, son zamanlarda popüler hale gelen bir fıkrayı hatırlatmak istiyorum. Şöyle: “Acaba “Qırım” adının taraftarları milli yemek olan “tataraş yiyorlar mı?” 🙂
Edige Burak Atmaca:
Yuvarlak masa toplantısına katılanlara hoş geldiniz diyorum. Ve şunu söylemek istiyorum ki, benden önce konuşan saygıdeğer Refat Bey’in söylediği her şeyi tamamen destekliyorum. Kendisi Osmanlı belgelerinde kuzey topraklarının Tataristan olarak geçtiğini söyledi. Avrupalı tarihçilerin eserlerinde Kırım’ı “Küçük Tataristan”, Deşt-i Kıpçak eyaletini ise “Büyük Tataristan” olarak adlandırdıklarını da eklemek isterim. Bugün ise dünyanın dört bir yanına dağılmış küçük bir milletiz. Aralarında oldukça aktif ve etkili olanların da bulunduğu diasporalarımız var. Bununla birlikte, halkımızın uzun vadede durdurmak için çok çaba sarf etmesi gereken bir asimilasyon süreci de var.
Bir Kırım Tatarı olarak, güç ve gururla özdeşleşen “Kırımtatar” isminin bir gün yerini başka bir isme bırakacağını hayal etmek benim için çok zor. Hem Refat Bey’in aktardığı Usein Tohtargazi hem de Noman Çelebicihan bunu düşünmedi. İkincisine gelince, “Ant etkenmen” şiirinin orijinal versiyonunda şu sözler vardı: “Ant etkenmen tatarlarnın yarasını sarmaga”. Ancak nedense bizim Kurultayımız metni değiştirmiş ve “tatarlarnıñ” yerine “milletimnin” yazmış. Bu sorunla ilgili düşüncelerimize devam ederken, halkımızın adı olan “Tatarların” da geçtiği bir başka ünlü şiir olan “Savluqman qal tatarlıq” şiirini hatırlıyoruz.
Saygıdeğer Hakan Bey konuşmasında Kırım’ın halkımız için büyük önem taşıdığını, vatanımız olduğunu, aynı zamanda coğrafi bir isim olduğunu söyledi. Burada Kırım Tatarlarının yaşadığı Geniçesk, Çongar, Bucak, Dobruca’yı hatırlamak yerinde olur, halkımız bu coğrafi bölgelerin de nüfusunun bir parçasıdır. Benim atalarım, Kırım Nogayları, Kerç ve Canköy bölgesinden gelmişler. Tüm bu yerler, Uluğ Orda (Altın Orda) toprakları, o dönemin devletinin tüm altyapı özelliklerinin var olduğu yerler. Tarihçilerle birlikte söz konusu yerleri ziyaret ettik, Uluğ Orda şehirlerinden biri olan Yeni Sala’daydık. Orada Tatar devletinin varlığını doğrulayan o dönemlere ait sikkeler bulundu.
Bugüne kadar, sosyal ağlarda zaten hararetli tartışmalar olageldi. Bu tartışmalarda, şartlı olarak bu konuyu gündeme getirenlerin yaratabileceği gerginliğin derecesi hissediliyor. Aynı zamanda, bu fikre katılmayan ve başka bir isimle anılmak istemeyenler de var. Bence biz tarihçiler, durumu daha da alevlendirmeden, bu konuyu akademik düzeyde, tıpkı saygıdeğer Elvira Hanim’in yaptığı gibi, ayrıntılı bir şekilde, gerçeklerin diliyle, durumun tüm ön koşullarını ve daha sonraki gelişiminin nelere yol açabileceğini özetlemek için daha derinlemesine incelemeliyiz. Eminim ki Filis Hoca da bu konunun uzmanı olarak araştırma yayınlarında sözünü söyleyecektir ve bu bizim tarafımızdan desteklenmelidir.
Zevri Komürcü:
Bugün Kırım Tatar halkı, azami birlik ve kendini koruma ve daha da geliştirme yollarını bulmaya odaklanmayı gerektiren tarihî koşullar içindedir. Ancak bunun aksine, hem bölünmeyi teşvik eden hem de halkın asimilasyonuna yol açan bir dizi faktörün etkisini gözlemliyoruz. Halkın adının değiştirilmesi gerektiği tartışmaları temelinde Kırım Tatarları arasında bir çekişme konusu olarak ortaya atılan “Qırımlı” kelimesi de buna bağlanabilir.
Bu ve benzeri süreçlerin nedeni açıktır: Özgürlük ve tarihî hakların iadesi mücadelesinde ayakları üzerinde sağlam durabilen Kırım Tatar halkının birliğinden duyulan korku. Bugünkü platformumuz bunlara yönelik olmadığı için yukarıda belirtilen gerekçenin siyasi yönlerine değinmeyeceğim. “Qırımlı” kelimesinin bize dayatılması sorunu ve gençliğin buna karşı tutumu ile ilgili kendi gözlemlerimi paylaşmaya çalışacağım.
İnternetteki sosyal ağlarda, “Tatar” kelimesinin halkımıza Asyalı-Kırımlı bir renk verdiğine inanan Kırım Tatar gençleri olduğu açıkça görülüyor. Tartışmalarda dile getirilen yorum ve düşüncelere bakılırsa, XXI. yüzyılda Batı Avrupa değerlerine yönelmek öneriliyor, ayrıca kendilerini Altın Orda medeniyetinin torunları olarak görme konusunda isteksizlik var. Bize göre bu derin bir yanılgıdır. Böyle bir yolu seçmekle, kendimizi kadim Kıpçak köklerine sahip halklar topluluğundan koparmış olacağız. Kazaklar, Kazan ve Astrahan Tatarları, Özbekler ve birlikte Türk dünyasının güçlü bir kümesini temsil eden diğer birçok halkla temasımızı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Kuşkusuz bu, izolasyona ve ardından asimilasyona giden bir yoldur.
Saygıdeğer Edige Burak Hoca konuşmasında, Noman Çelebicihan’ın şiirindeki “Tatarlarnın” kelimesinin Kurultay kararıyla “milletimnin” ile değiştirilmesi vakasını yerinde bir şekilde hatırlattı. Bu eylemin arkasındaki nedenleri bilmiyoruz. Sonuçta, “millet” ve “halk” kelimelerinin tanımları açısından bakıldığında, bugün bir halk olarak bilinmekteyiz, ancak bir millet olarak tanınmıyoruz. Buna dayanarak, öz-ad etrafında mevcut tartışmaya bakılırsa, halkın çerçevesini genişletme ve gelecekte bir millet olma arzusuyla yapılıp yapılmadığı belirsizdir ve bu millet “Qırım” adı altında mı kurulacaktır? Her halükarda, bize göre bu mantık ve tarihle çelişmektedir. Biz Altın Orda’nın torunlarıyız, içimizde Tatar kanı var ve kendimizi Kırım Tatarı olarak adlandırmalıyız. Bunu görmezden gelmek ve halkı yeniden adlandırmak, zaten birçok açıdan dini temelde gerçekleşmekte olan bölünmeyi daha da güçlendirecektir. “Biz Kırım Tatarı değiliz, biz Kırım Müslümanıyız”, “Milliyet önemli değil, önemli olan din” gibi ifadelerle bağlantılı olarak da. Kuşkusuz biz Müslümanız, ama biz Kırım Tatarıyız, dilimiz Kırım Tatarcası.
Nariye Seidametova:
Bugünkü yuvarlak masa toplantısında dile getirilen sorun hakkında önceki konuşmacılar çok şey söylediler, yeterince argüman sundular. Değerli meslektaşlarımız Hakan Kırımlı, Elvira Kemal ve Refat Abdücemilev’in bilgilendirici konuşmalarından sonra belki de eklenecek bir şey yok. Geriye, dünyanın her yerinde Kırım Tatarı olarak bilindiğimizi ve bizi Kırım Tatarı olarak tanımlayan işaretlerle tanındığımızı kabul etmek kalıyor. Bu nedenle, en azından bugün için, halkımızın adının değişmeden kalması gerektiğine inanıyorum ve bu, birliğimizi korumak ve geleceğimizi garanti altına almak için doğru yoldur. Kırım’ın yerli halkına “Tatar” adı bir dış halklar tarafından etnonim olarak verilmiş olsa bile, halk bunu kabul etti. Buna ek olarak, tarihî belgelerden, Kırım hanlarının kendilerini adlandırdıkları sıfatlardan, “Tatarlar” olarak adlandırıldığımız, dilimizin Tatarca olarak geçtiği argümanları defalarca aktarıldı. “Türk” etnonimi tüm Türk halklarını ifade ettiği gibi, “Tatar” adı da kuzey bölgelerindeki tüm Türklere, yani Orta Çağ’da Altın Orda’ya, Rus tarihinde Volga Tatarlarına, Başkurtlara, Azerbaycanlılara, Kuzey Kafkasya’nın bazı halklarına özgüdür.
Böylece, özetlemek gerekirse: Kırım coğrafi bir özelliktir, “Tatar” etnik bir özelliktir, Kırım Tatarcası Kıpçak ve Oğuz kollarını birleştiren bir dildir. Etnik adımız coğrafi yönümüzü yansıtır ve bizi belirli bir bölgeye bağlar, “Tatar” ise etnik kökenimizi, yani Türk boylarının kuzey kesimiyle olan ilişkimizi ifade eden bir kelimedir.
Metin Ömer:
Toplantımızdan önce söz konusu soruna aşina değildim. Ancak konunun özüne indikçe, etnik adın değiştirilmesi fikrinin siyasi nedenlere, felsefi düşüncelere ya da sadece az sayıda insanın arzusuna dayanabileceğini fark etmeye başladım. Saygıdeğer meslektaşlarımın ifadelerine bakılırsa, benim gördüğüm kadarıyla, daha çok ikincisi gibi görünüyor. Bu fenomenin siyasi bileşenini hariç tutuyorum, çünkü “Qırımlı” veya “Qırım” olarak yeniden adlandırma fikrini ilan edenlerin kendileri Kırım Tatarlarının milli hareketinin üyeleri ve milli kurum ve yapılara katılıyorlar. Eğer halkımızın etnik adının felsefi olarak yeniden düşünüldüğünü düşünürsek, o zaman bu yaklaşımın popüler olmaması ve popüler olmaması nedeniyle bu seçeneğin olası olmadığından da bahsedebiliriz. Geriye üçüncü seçenek kalıyor – halkımızdan ayrı küçük bir grubun düşünceleri ve istekleri.
Bu bağlamda, Romanya’da başka bir sorun olduğunu söylemek isterim. Halkımız kısaca Tatar olarak adlandırılmaktadır. Tarih bunu 1947’den beri Romanya’nın komünist rejim altında olması ve bunun sonucu olarak Kırım ile tüm ilişkilerin kesilmiş olmasıyla açıklıyor. Ancak, Kırım ile bağların kurulmasından sonra, 90’lı yıllarda, isim sorunu gündeme gelmedi, popüler değildi. Zamanın kısıtlı olması nedeniyle tarihçeye girmeyeceğim, ayrıca benden önce konuşan meslektaşlarım bu konunun nasıl gündeme geldiğini ve “Kırımtatar” adının neden tam olarak gerçek olana karşılık geldiğini ve değişmeden kalması gerektiğini çok mantıklı ve bilgilendirici bir şekilde açıkladılar.
Sadece şunu eklemek istiyorum ki, bu sorunda siyasi-felsefi bir unsurun yokluğu bence bir gerçektir. Bugünün gündeminde olan bu tartışmayı fazla ön plana çıkarmamayı ve durumu bir çatışmaya dönüştürmemeyi öneriyorum. Ama aynı zamanda bilim insanlarını bu konudaki bilimsel araştırmaları yoğunlaştırmaya ve derinleştirmeye çağırıyorum.
Rustem Komürcü:
Bu meseleye doğru çözüm arayışının büyük ölçüde tarihçilerin, dilbilimcilerin, sosyologların ve siyaset bilimcilerin yetkinlikleri düzleminde yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yelpazeye, bugün bu etkinlikte tartıştığımız soruna dair söyleyecek sözü olan ve olacak olan halk bilimi uzmanları da dahil edilebilir. Folklorün, özellikle de sözlü folklorün, halkın tarihsel hafızasıyla nasıl bir bağ kurduğunu ve milli kimliğin korunmasında nasıl bir rol oynayabileceğini herkes bilir. Bu bağlamda, Kırım Tatarlarının halk şarkıları sanatında etnonimle ilgili örnekleri araştırmak uygun olacaktır. Bugünkü toplantıya hazırlık olarak küçük bir analiz yapıldı. Anlaşıldığı üzere, şarkılarda hem “Tatar” hem de “Kırımlı” kelimesi bulunuyor. Zaman kısıtlaması nedeniyle bu çalışmanın bir bölümü dikkatinize sunulacaktır.
Bazı tarihî şarkılarda “Kırımlıyız” kelimesine rastlanmaktadır. Ancak şarkının bağlamı incelendiğinde, halkın belirli bir coğrafi noktaya, bu durumda Kırım’a ait olduğunu belirttiği ve hiçbir şekilde halkın adını yansıtmadığı ortaya çıkıyor. Örneğin, 1856 olaylarını yansıtan yerleşimcilerin şarkısında şu sözler var: “Kırımlıyım. Balalıktan tuvğan yerim suyemen” (Ben Kırım’danım. Çocukluğumun geçtiği yerleri seviyorum). Bu şarkının daha sonraki bir versiyonunda insanlar “Kırımlıyım”ı, “Tatarlığım ile değiştirdiler: “Tatarlığım, tuvgan da yerim. Balalıktan süyemen”. Bu folklor örneğinde görüldüğü gibi Kırım Tatarlarının kolektif bilinçaltında “Tatarlığım” kısmını daha fazla öne çıkartmaya çalıştılar.
1917 yılında “Al Bayrak’a” (Kızıl Bayrak) şarkısı ortaya çıktı. M. Krasev’in “Kırım Tatarlarının Şarkıları” adlı derlemesinde yayınlandı, bu derlemede Kırım Tatar şarkı yazarlığının devrimci, sosyal ve günlük örnekleri yer aldı. Onun şiirsel metninde “Kırımlıyız, hey, kardaşlar” (Hey, kardeşler, biz Kırımlıyız) gibi bir ifade var. Bununla birlikte, bu müzikal ve şiirsel çalışmanın Noman Çelebicihan’ın aktif faaliyeti döneminde gerçekleştirildiği anlaşılmalıdır. Ve onun söyleminde “Kırımlı” kelimesinin hangi amaç ve niyetle kullanıldığını herkes çok iyi biliyor. Bu nedenle, kesin olarak, bu bizim halkımızın adı değildir.
S.İ. Vasyukov’un 1904 yılında yayınlanan “Kırım ve Dağ Tatarları” adlı günlüğünde böyle bir paragraf var:
“Ah, ah!…” – derler… (Tatarları kastediyor.) – “Ciyaklar!.. Tatar geliyor demektir; Tatarın hırsız değil, dürüst bir adam olduğunu bilsinler!”. Kırım Tatarlarının (Yalta kondüktörleri, yani at bakıcıları hariç) iyi ve iyi huylu insanlar olduğu doğrudur, ancak yine de bana öyle geliyor ki bu gelenek güneydeki karanlık gecelerin bir sonucudur.
Gördüğümüz gibi yazar, Kırım’ın yerli halkının temsilcileri arasında geçen ve kendilerini “Tatar” olarak adlandırdıkları bir konuşmayı aktarıyor. Aynı etnik isim yazar tarafından da kullanılıyor. Bugünkü toplantının formatını göz önünde bulundurarak, kendimizi sadece bu bilgilerle sınırlayacağız. Kırım Tatarlarının etnonim konusundaki müzikal ve şiirsel yaratıcılığının analizi kesinlikle devam edecek. Tamamlandığında, sonuçlar, halkın kendi adının kullanımı hakkında daha eksiksiz bir resim sunacak olan sonuçlarla yorumlanacaktır.
Ufuk Aykol:
Değerli meslektaşlarımın sunumlarını dikkatle dinledim. Bu kadar faydalı ve bilgilendirici bilgi ve argümanı göz önünde bulundurarak şunu eklemek isterim ki, ulusumuzun adının değiştirilmesi açık bir şekilde tarihten kopuşa, tarihsel arenada yüzyıllardır devam eden süreçlerden kopuşa yol açacaktır. Dahası, XVIII. yüzyılda başlayan ve geleceği için belirli bir tehlike oluşturan Kırım’ın yerli halkını yok etme politikasının ekmeğine yağ sürecektir.
Kanımca, bu sorunsal akademik bilim adamları çevresinde tartışılmıyor, “Qırımlı” adını popülerleştirenlerin görüşlerine bilimsel bilgi temelinde itiraz edilmiyor. Bu durum, siyasi hareketlerin ön plana çıkarak, bu savı güdenlerin bu konuyu uluslararası örgütler düzeyine taşıyabilecekleri bir duruma yol açabilir. Bu bağlamda, akademik bilimin bu tür süreçlere herhangi bir şekilde bildiri ve yayın şeklinde tepki göstermemesi durumunda, Kırım Tatar halkının tartışıldığı tüm bilimsel çalışmaların değerini kaybedeceğine, anlamsız ve yararsız olmanın eşiğine geleceğine inanıyorum. Bu nedenle, tarihçileri, filologları, etnik ilişkiler alanındaki uzmanları ilgili çalışmaları yürütmeye ve insanlara sorulan “Biz kimiz?” sorusuna makul cevaplar bulmaya çağırıyorum.
Eldar Seydahmetov:
Bugün önemli bir etkinlik düzenlediğimize yürekten inanıyorum, bu etkinliğin önemi Kırım Tatar halkının ismiyle ilgili yakın zamanda gerçekleşen tartışmalardan kaynaklanıyor. Bence önemli olan, bugünkü tartışma sırasında hem Kırım’da hem de yurtdışında yaşayan Kırım Tatar bilim camiasının içinden bir kesit gibi görüşler alabilmemiz, farklı yaş gruplarından, hem genç hem de yaşlı nesilden temsilcilerin görüşlerini dinleyebilmemizdir.
“Qırım” veya “Qırımlı” olarak yeniden adlandırılması durumunda Kırım Tatar halkının geleceği için olası olumsuz sonuçlar oluşacağını geniş bir kitleye bir işaret etmek için, bugünkü bilimsel etkinliğin materyallerinin kitle iletişim araçlarında ve medya kaynaklarında yayınlanması önerilmektedir. “Yanı Dünya”, “Golos Krıma” gazeteleri, “Yıldız” dergisi, Kırım, Romanya ve Türkiye’nin bilimsel yayınlarının bu amaç için platformlarını sağlayabilecekleri umulmaktadır. Ayrıca, yuvarlak masa toplantısının transkriptini “Crimean Historical Review” (CHR) bilimsel dergisinin sayfalarına yerleştirebileceğimizi düşünüyorum.
Tartışılan sorun üzerine Elvira Kemal’in KIO’da yayınlanan hazır bir makalesi var. Bununla beraber yakın vakitte sosyoloji, siyasal bilgiler, tarih, folklor, kaynak araştırmaları gibi bilimsel sahalarda temsil edilen yuvarlak masa iştirakçileri ve başka meslektaşlarımızın da neşriyatları çıkmaktadır. Yeni materyaller sosyal ağlarda ve gruplarda da yayınlanabilir ve bu da halkımızın etnonimiyle ilgili doğru algı ve bilginin oluşmasında olumlu bir rol oynayacaktır.
Filiz Tutku Aydın
Yuvarlak masa toplantısının sonuçlarını özetlerken birkaç noktaya değinmek istiyorum. Bugün, hem “Qırımtatar” hem de “Qırımlı” ismini destekleyenlerin sorularına cevap bulabilecekleri, sonuçları sonradan yayınlanan bilimsel çalışmaların eksikliği göze çarpmaktadır. Bu çalışma özellikle gençlerimiz için faydalı olacaktır. Günümüz gençleri, özellikle de tarih ve edebiyat-filoloji eğitimi almamış olanlar, tarihlerinden uzaktırlar. Bu sorunda belli bir sorumluluğun bize düştüğünü kabul etmek gerekir. Kırım Hanlığı’nın geçmişiyle bağları koparmaya ve Avrupa değerlerine yönelmeye çağıran fikirler bu yüzdendir. Bu bağlamda kendimize gençlerimizi tarih ve kültür alanında eğitme görevini vermeliyiz. Eğitim biçimlerinin sıra dışı olması, çalışmaya ilgi uyandırması ve genç neslin dikkatini çekmesi arzu edilir. Tarihini bilmeyen insanların geleceği de olmaz.
Tartışılan sorunla ilgili anlaşmazlığı çözmeye yönelik çalışmalara gelince. Olayların tırmanmasını önlemek ve insanların isimleri etrafında polemiklerin alevlenmesini engellemek için, araştırmaya odaklanmak ve tarihî kaynaklardan elde edilen güçlü argümanların sayısını çoğaltarak, elde edilen sonuçları göze batmadan yaymak önerilmektedir. Tarihsel bilginin yaygınlaştırılması ve popülerleştirilmesinin yolları, hem farklı alanlardan ve yönlerden uzmanların makalelerini içeren koleksiyonlar şeklinde bilimsel ve akademik yayınlar hem de sosyal yönelimli medya kaynakları olabilir. Aynı zamanda, propaganda içeren makalelerin de akademik yayınlara sızmasına izin vermemek için uyanık olmak gerekir.
Türk dünyası ile olan tarihî bağı korumak ve genel kamuoyunun tarihimize olan ilgisini artırmak için, X (Twitter), Facebook, Telegram ve diğerleri gibi birçok gencin kayıtlı olduğu popüler ağlarda gruplar oluşturmak gerekmektedir. Özellikle gruplar için ve tanınabilirlikleri için bir logo geliştirilebilir. Böyle bir hareketin, aydınlanma, derin bilginin yayılması ve etnik adımızın perçinlenmesi hedeflerini taşıyacağı için insanlar arasında bir bölünmeye neden olmayacağını düşünüyorum.
Bununla birlikte, halkımızın tarihi ve kültürüyle ilgili materyallerin yer aldığı farklı dillerdeki bilimsel yayınların yakından izlenmesini önermekteyim. “Qırım” veya “Qırımlı” isimlerini etnonim olarak kullanan akademisyenlere rastlarsak, onların argümanlarını, kullanılan tarihî kaynakları incelemek ve bu konudaki açıklamaları gözden geçirmek uygun olacaktır. Mevcut sorun bağlamında gerçekleştirebileceğimiz faaliyetler arasında bilimsel konferansların düzenlenmesi ve Kırım Tatarlarının tarihiyle ilgili videoların yayınlanacağı bir YouTube kanalının açılmasını öngörüyoruz. Ayrıca, diasporada güçlü bir akademisyen ekibine sahip olarak, ünlü tarihî şahsiyetlerin eserlerinin yayınlamak ve sosyal ağlarda medya kampanyaları düzenlemek faydalı olacaktır. Bu kampanyalarda toplum, etnonimlere ilişkin olanlar da dahil olmak üzere halkımızın geçmişine dair pek çok soruya yanıt bulacaktır.
Burada, yuvarlak masa toplantısının tüm katılımcılarına teşekkür etmek, verimli çalışmalar, üretken araştırmalar dilemek kalıyor. Ve halkımızın “Kırımtatar” ortak adı altında her zaman birleşik ve güçlü olacağına inanmak istiyorum.
[1] Transkripsiyon ve Rusçaya Çeviri: Rüstem Kömürcü; Gözden Geçirme: Hakan Kırımlı ve Eldar Seydahmetov; Rusçadan çeviren: Filiz Tutku Aydın ve Ufuk Aykol. Refat Abducemilev’in bu toplantıdaki tebliği 7 Temmuz 2023 tarihli Yanı Dünya gazetesinde “Biz – Qırımtatarlarmız” başlığıyla da yayınlanmıştır.