1921-23 AÇLIĞI SIRASINDA KIRIMLILARIN DEVLET ÇİFTLİKLERİNE KARŞI MÜCADELESİ

1921-23 AÇLIĞI SIRASINDA KIRIMLILARIN DEVLET ÇİFTLİKLERİNE KARŞI MÜCADELESİ

 

2 Ocak 2024

Andriy İVANETS’le söyleşen Nikolay SEMENA

Çeviren: Bülent TANATAR

Millî Holodomor-Soykırım Müzesi’nin önde gelen araştırmacısı, tarih bilimleri doktoru Andriy İvanets’e göre, Kırım’da 1921-1923 yıllarındaki kitlesel açlık sırasında yaklaşık 100 bin kişi veya Kırımlıların neredeyse %14’ü öldü. Kurbanların mutlak çoğunluğu Kırım Tatarlarıydı. Ukrayna Güvenlik Servisi’nin sektörel devlet arşivinde saklanan “karşı-devrimci örgüt “Milli-Fırka” sözde davasının materyalleri üzerinde çalışan Kırım tarihçisi, açlığın birçok yönünün, Kırım Tatar halkının hayatta kalma stratejileri de dahil olmak üzere, genel halk tarafından bilinmediğine dikkat çekti. Bilim adamı, Krym.Realii için verdiği bu röportajda, bu tarih döneminin bu tür bir özelliğinden, yani Kırımlıların devlet çiftliklerini (sovhozlar) tasfiye etme mücadelesinden bahsediyor.

 

– Andriy, 1921-23 açlığı nasıl ortaya çıktı ve Kırımlılar için ne anlama geliyordu?

– 1921-1923 kitlesel açlığı, 20. yüzyılda Kırım için en trajik olaylardan biri oldu. Kasım 1920’de Kırım’ı ele geçiren Sovyet Rusya’nın askerî-komünist politikası, birkaç yıllık savaş ve devrimlerin sonuçları ve elverişsiz doğ ve iklim koşullarının bir kombinasyonunun sonucu olarak ortaya çıktı: 1921’de az karın yağdığı bir kış, 1921 ilkbahar ve yazında 50 yılın en kötü kuraklığı, 1922’de çekirge ve diğer zararlıların yayılması, 1922 yazında kurak hava. Ancak Rus komünist rejiminin her ne pahasına olursa olsun iktidarı güçlendirmeyi amaçlayan politikası olmasaydı, Kırımlılar arasındaki ve Kırım’ın tarım sektöründeki kayıplar bu kadar feci olmazdı. Bu, açlığa yapay denmesinin sebebini veren şeydir. Hem bu rejimin temsilcilerinin hem de modern araştırmacıların tahminlerine göre, 1921-1923 yıllarında Kırım yarımadasında yaklaşık 100 bin kişi veya nüfusun neredeyse %14’ü açlık sonucu öldü. Nisan 1921’deki nüfus sayımına göre, Kırım’da 719,5 (diğer kaynaklara göre 720,4) bin kişi yaşıyordu ve Kırım Merkez İstatistik Ofisi’nin 1923 yazında yaptığı şehir nüfus sayımına ve köylere ilişkin örneklem araştırmasına göre, sadece 569,5 bin kişi kalmıştı. Yani, fark yaklaşık 150 bin kişidir. Bu yıllarda nüfusun bir kısmının ayrıldığı, Kırım’dan sürüldüğü veya tahliye edildiği açıktır, ancak çoğunluk yine de kitlesel yapay açlığın kurbanı oldu.

Kırım nüfusunun bundan en çok zarar gören kısmı yerli Kırım Tatar halkıydı. Çeşitli tahminlere göre, onların temsilcileri açlık kurbanlarının %60 ila %76’sını oluşturuyordu. Bu, halkın demografik potansiyeline, ahlakî ve psikolojik durumlarına, maddî ve manevî kültürlerine ağır bir darbe vurdu. Bu bağlamda, 1921-1923 açlığını incelemenin önemli bir veçhesi, özellikle hayatta kalma stratejileri olmak üzere Kırım Tatarlarının buna verdiği tepkidir.

Kırım Tatarları ve Kırım’ın diğer sakinleri arasında kayıpların artmasına yol açan diktatörvari komünist rejimin politikasının bileşenlerinden biri de toprak yönetimi politikasıydı. Diğer komünist reformların arka planında, nüfusunun büyük çoğunluğu topraksız ve az topraklı Kırım Tatar köylülerinden oluşan Kırım’ın güney kıyısında çok sayıda devlet çiftliğinin kurulması ve muhafazası insan kayıplarında önemli bir artışa yol açtı.

– Öyleyse açlığın trajik sonuçlarını ağırlaştıran şey Kırım sakinlerinin mülksüzleştirilmesi politikası mıydı?

– Evet, buna birazdan geleceğiz. Sovyet döneminde, 1921-1923 Kırım açlığından bilimsel çalışmalarda bahsedildi, ancak çoğunlukla ideolojik bir bağlamda sunuldu. Sıralanan nedenler arasında, her şeyden önce, savaş sonrası yıkım, doğal ve iklimsel faktörler ve sosyo-ekonomik geri kalmışlık yer alırken, felaketin gelişmesindeki temel faktör – komünist rejimin politikası – göz ardı edildi veya görmezden gelindi. Bu nedenle, açlığın bu yönü SSCB’de asla derinlemesine tahlil edilmedi. Bilimsel dolaşımda bu sorunla ilgili hiçbir tez veya monografi mevcut değil.

Ukrayna’nın bağımsızlığı döneminde, araştırmacıların ideolojik çoğulculuk koşullarında çalışma fırsatı bulduğu dönemde, daha önce gizlilik kaydı bulunan belgelere erişim açıldı ve bu açlıkla ilgili çalışmalar niteliksel olarak yeni bir düzeye ulaştı. Olayların analizine önemli bir katkı, Zarubin kardeşler ve kimi diğer yazarlar gibi bilim insanlarının çalışmaları tarafından yapıldı. Ayrıca, yalnızca makaleler hazırlamakla kalmayıp aynı zamanda bu konuda bir tez savunan Yelena Bıykova’nın[1] 1920’lerin başında Kırım’daki açlık konusunun incelenmesiyle ilgili çalışmalarına da dikkat çekmek gerekir.

– Milli Fırka davasının bu sorunun incelenmesi açısından önemi nedir?

– Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığının başlamasıyla birlikte, Ukraynalı araştırmacıların geçici olarak işgal edilen Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Sivastopol şehrindeki ve Rusya’daki arşivlere erişmesinin zor veya imkânsız hale geldiği koşullarda, Kırım Tatarlarının anakara Ukrayna’daki ve yurtdışındaki tarihiyle ilgili belgesel kaynakların aranması özellikle önemlidir. Ukrayna arşivlerinde araştırmacılar tarafından keşfedilen materyaller arasında, 10 ciltten oluşan ve 2004 yılından bu yana Kyiv’deki SBU Sektörel Devlet Arşivi’nde saklanan “karşı-devrimci “Milli Fırka” örgütünün 163 numaralı davası” özel bir yere sahiptir. Bu arşivin müdürü Andriy Kohut, SBU Bölgesel Devlet İdaresi’nin diğer fonları arasında bunun “bilgi içeriği bakımından benzersizliği” ile öne çıktığını belirtmektedir. Bu vakayla ilgili olarak, özellikle soruşturma dosyasından çok sayıda belge kopyası, orijinal tanıklıklar ve çeviriler, tarihî materyaller, sorgulama protokolleri, istihbarat raporları, Çekistler tarafından soruşturma ve zor kullanma eylemleri sırasında Kırım Tatar aktivistlerinden ele geçirilen sözde ganimet materyalleri maddî delil olarak toplandı. “Milli Fırka” davasının ciltleri 1918-1937 tarihlerine ait olsa da, içerdikleri bilgiler Kırım Tatar millî hareketinin önceki gelişim dönemini de aydınlatmaktadır.

Dosya, Kırım Tatar millî hareketi, liderleri ve Kırım’ın genel tarihi hakkında birçok benzersiz materyal içeriyor. Kısmen kamuoyuna açıklanmış olsalar da, önemli bir araştırma potansiyeli taşıyorlar. Analizleri, 1921-1923 kitlesel yapay açlığının ve beraberindeki süreçlerin tertibinin ve seyrinin bireysel veçhelerini aydınlatan belgeler de içerdiğini gösteriyor.

Özellikle Kırım Tatar aktivisti Nebi Kuku’nun 1923 yılında Kırım’ın güney kıyısındaki devlet çiftliklerine karşı Kırım Tatarlarının tutumuna ilişkin değerli kanıtları bunlar arasında yer almaktadır. Ve gerçeklerin de gösterdiği gibi, Kırımlıların devlet çiftliklerine karşı mücadelesi halkın hayatta kalması için önemli bir unsurdu ve oldukça etkiliydi.

– Peki, Kırımlılar geçen yüzyılın başında Sovyet hükümetinin yeniliklerine nasıl tepki verdiler?

– Kasım 1920’de Kırım’ı üçüncü kez ele geçiren Sovyet Rusya, hemen diktatörlük rejimi kurdu ve sözde askerî-komünist politikayı uygulamaya başladı, ancak aslında ütopik komünist fikirleri uygulamaya çalıştı. Komünist saldırının organizatörleri, olağanüstü hal yetkilileriydi: orduların ve RKP(b)’nin siyasî organları tarafından oluşturulan devrim komiteleri ve doğrudan RKP(b)’nin çeşitli düzeylerdeki yapısal birimleri. 1920-1921’in sonunda, on binlerce insanın acımasızca öldürüldüğü (kurbanlarına ilişkin tahminler 12 ila 120 bin kişi arasında değişmektedir) eşi benzeri görülmemiş ölçekte bir kızıl terör başlattılar, rakip parti ve örgütlerin çoğunun faaliyetlerini yasakladılar ve ayrıca Komünist ruhla sosyo-ekonomik reformları aktif bir şekilde uygulamaya başladılar.

Bunların temel bileşeni, genel olarak meta-para ilişkilerini ve piyasa mekanizmalarını yok etme veya en azından mümkün olduğunca sınırlama girişimiydi. Sonuç olarak, işletmeler, bankalar, büyük toprak mülkiyeti millîleştirildi, ticaret son derece sınırlandırıldı ve köylüler, esas olarak askerî cezalandırma yöntemleriyle fahiş tahıl müsaderesine (prodrazvyorstka) tabi tutuldu. 1921’de, gıda vergisi kapsamında 2,4 milyon pud tahıl ve yem müsadere edilecekken, 2 milyondan az pud toplandı. Kırım’daki gıda durumu, Kızıl Ordu’nun (İşçi ve Köylü Kızıl Ordusu) büyük bir askerî birliğinin varlığı ve gıda ürünlerine el koyması ve ihraç etmesi ve bölgede vatandaşların hareketine kısıtlamalar getiren sıkıyönetim ilanı nedeniyle de son derece olumsuz etkilendi.

Toprak Kararnamesi’nde demagojik olarak ilan edilen köylülerin eşit toprak kullanımı idealini uygulamak yerine, komünist yetkililer Kırım’daki 1.134 adet kamulaştırılmış arazide 1 milyon desiyatinlik bir toprak fonuna sahip binden fazla devlet çiftliği kurmaya karar verdiler. 1 Mart 1921’e kadar 978 devlet çiftliği halihazırda 779,8 bin desiyatin araziyi yönetiyordu. Bu kadar büyük çiftliklerin kurulması, küçük özel mülk sahiplerine kıyasla daha yüksek verimlilikleri ve kaynakları rasyonel bir şekilde kullanma yetenekleriyle açıklanıyordu. Yetkililer için pratik fayda, devlet çiftliklerinin köyden gıda pompalama sürecini kolaylaştırmasıydı: tüm “fazlayı” gıda acentelerine teslim etmek zorundaydılar.

Ancak 1921’de devlet çiftlikleri sağlanan geniş alanları etkili bir şekilde kullanamadı veya düzgün bir şekilde ekemedi. Aynı zamanda, Kırım köylülerinin %40’ı topraksız kaldı ve Kırım Tatarları arasında topraksız çiftçilerin oranı daha da yüksekti. Ve devlet çiftliklerinin ortaya çıkmasıyla birlikte, genellikle toprak kiralama fırsatını bile kaybettiler. Bu nedenle, devlet çiftliklerinin ortaya çıkması köydeki toplumsal gerginliği artırdı ve Kırım’da isyancı bir anti-Bolşevik hareketinin gelişmesinin nedenlerinden biri haline geldi.

Kızıltaş köyünün (şimdi Kırım Özerk Cumhuriyeti Yalta Şehir Konseyi’nin Krasnokamenka köyü) yetkili temsilcisi İzzet Adan Mamut’un RSFSC Milliyetler Halk Komiserliği’ndeki ifadesi, devlet çiftliklerinin sadece toprak kiralamayı engellemekle kalmadığını, aynı zamanda köylülere karşı ekonomi dışı baskılar da kullandığını açıkça ortaya koymaktadır.

Özellikle, “1920-1921 kışı boyunca Kızıltaş halkı, elektrik santralini ısıtmak için ormandan Gurzuf’a odun taşımak zorunda bırakıldı. Bu arada biz köylüler elektrik kullanmıyoruz ve serfler olarak birileri için çalışmak zorundayız. Sıcak günlerin başlamasından sonra, bahçelerde bahar işçiliği başladığında, acımasızca sömürülmeye başladık. Yujnosovhoz, bahçelerimizin, üzüm bağlarımızın ve tütün tarlalarımızın ekilmediği bir zamanda bizi devlet çiftliğindeki tüm işleri yapmaya zorladı… Şimdi, işimizi yapmak için zamanımız olmadığında, bizi köyden 15 verst uzağa göndererek ve bizi misillemelerle tehdit ederek devlet çiftliğinde yine serf olarak çalışmaya zorlanıyoruz.

RSFSC Milliyetler Halk Komiserliği’nin Kırım temsilciliği tarafından bu şikâyetin araştırılması sırasında, bu gerçekler doğrulanmakla kalmadı, aynı zamanda 1921 baharında Kızıltaş köylülerinin, Yujnosovhoz tarafından yönetilen eski knyazların, generallerin ve toprak sahiplerinin artık harabeye dönmüş malikanelerinde çalışmak üzere zorla sürüldükleri de ortaya çıktı.

“Maalesef şimdi yine bu köyün köylülerini çiftliklerini kaderin insafına terketmeye zorluyorlar ve onları Güney Sovyeti’nin arazilerinde zorunlu çalışmaya sürüklüyorlar…Orta Çağ’da – serflik ve feodal vandalizm yüzyıllarında – bile böyle bir baskının var olması pek olası değil… 1921 yılının Haziran ayının ortasındaki bir çağdaş tanığın ifadesine göre Güney Sovyeti’nin Krasnoarmeysky Bölgesi’nin (1921’de Yalta geçici olarak Krasnoarmeysk [A.İ.] olarak yeniden adlandırıldı) diğer köylerinde de benzer eylemler gerçekleşiyordu.

Ve 1921 baharında Kırım’dan açlık haberleri geliyordu ve o yılın sonbaharında açlıktan ölümlerle büyük bir toplumsal felaketin başlangıcı işaret ediliyordu. 1921’de ilan edilen tahıl müsaderesinden (prodrazvyorstka) gıda vergisine (prodnalog) geçiş bile trajediyi engellemedi, çünkü tahıl fiilen müsadere yöntemleriyle toplanmaya devam etti.

– Hayatın bu gerçekleri Sovyet hükümetini aklını başına almaya mı zorladı?

– Kırım komünist rejiminin temsilcileri için, 1921 baharında, bu kadar çok devlet çiftliğine sahip olmanın sadece “ekonomik olarak kârsız değil, aynı zamanda politik olarak da uygunsuz” olduğu açıkça ortaya çıktı. Buna göre, Mayıs 1921’de, RKP(b) IV. Kırım bölge konferansı, sayılarının azaltılacağını duyurdu ve 1 Temmuz 1921 itibarıyla geriye 205 devlet çiftliği kaldı. Ancak ilginç olan, aynı gün Moskova’da, RSFSC Çalışma ve Savunma Konseyi’nin “Kırım Sovyet çiftliklerinin (sovhoz) şok üretim işletmeleri grubu olarak tanınması hakkında” bir protokol kararı kabul etmesidir. Bu organ, “Kırım’daki Sovyet çiftliklerinin restorasyonu ve geliştirilmesi için tüm tedbirleri – şok” olarak kabul etmeye karar verdi ve RSFSC Halk Komiserliği’ne Kırım çiftliklerinin organizasyonu için hazırlık çalışmalarını ve bu amaçla diğer bazı tedbirleri mümkün olan en kısa sürede tamamlamasını önerdi.

Bununla birlikte, Kırım’daki yetkililerin önemli bir kısmı, köydeki son derece zor sosyo-ekonomik ve sosyo-politik durumun, özellikle arazi kullanım politikasında değişiklikler gerektirdiğini anlamıştı. 24 Temmuz 1921’de Kırım Devrim Komitesi Kırım Toprak Dairesi’ne [Krımzemotdel], daha önce devlet çiftliklerine devredilen topraklar pahasına ve bu çiftliklerin yetersiz kalması durumunda kapitalist tipteki köylü çiftliklerinin toprak kullanımını azaltma pahasına, köylülere hem bireysel hem de “artel ve kommuna[2] düzeyindeki kullanım temelinde” sistematik toprak tahsisine başlamasını emretti.

1921 sonbaharında, bölgenin statüsü değişti, Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi, devrim komiteleri dağıtıldı ve RKP(b)’nin tam kontrolü altında olan bir sovyet sistemi yürürlüğe girdi. Ancak, bu siyasî ve idarî değişiklikler, o yılın sonunda açlıktan toplu halde ölmeye başlayan Kırım nüfusunun durumunu kısa vadede iyileştirmedi. Ve 1 Ekim 1921 itibarıyla, Devlet Çiftlikleri İdaresi’nin (Upravsovethoz) yetki alanında olan ve 121,6 bin desiyatin araziye sahip 102 devlet çiftliği kalmıştı. Diğer 38 devlet çiftliği çeşitli kişilere ve kuruluşlara sözleşmeli olarak kiralanmıştı. Açlığın zirvesinde, 1 Nisan 1922’de, 105,3 bin desiyatin araziye sahip olan Upravsovethoz’un yetki alanında sadece 95 devlet çiftliği kalmıştı ve 1 Ekim 1922 itibarıyla, bunlardan 91’i ortalıktaydı ve 99,3 bin desiyatin araziye sahiptiler.

– Kırım’ın hangi bölgesinde devlet çiftlikleri esas olarak ayakta kaldı ve bu neye yol açtı?

– Kıtlık sırasında devlet çiftliklerinin önemli bir kısmı, yalnızca Kırım Tatarlarının ağırlıklı olarak yaşadığı ve topraksız ve toprak fakiri köylü çiftliklerinin yoğun olduğu Kırım’ın güney kıyısında hayatta kaldı. Bu nedenle Yalta bölgesi açlıktan en çok etkilenenlerden biriydi, çünkü devrim öncesi dönemde nüfusun bir kısmının turizmden gelir elde etmesine yönelik geleneksel fırsatlar ortadan kalktı; güney kıyı bölgesinin uzmanlaştığı üzüm bağcılığı, bahçecilik ve tütün yetiştiriciliğine bağlı ürünlerin ticareti ilk başta sıkıyönetim koşulları altında imkânsızdı ve ardından komünist deneyler ve açlık yeterli bir yaşam standardının sürdürülmesine izin vermedi. Ve bu durum, Kırım dağlarının güneyinde tahıl çiftliklerinin yetersiz payı ve buna bağlı olarak ekmek satın alma talebinin yüksek olması bağlamında ortaya çıkıyor.

– Kırımlıların devlet çiftliklerine karşı mücadelesi tam olarak nasıl ortaya çıktı ve terör koşullarında etkili oldu mu?

– Doğal olarak, Kırım’ın güney kıyısındaki Kırım Tatar köylüleri ve bu grubun ve tüm Kırım Tatar halkının çıkarlarını dile getirmeye çalışan aydınlar arasında, açlık sırasında en iyi toprakların büyük bir bölümünü işgal eden devlet çiftliklerine karşı hoşnutsuzluk arttı. 1920’lerdeki OGPU materyallerinde buna dair referanslar vardır. Örneğin, 1929’da, Birinci Kurultay’ın eski eş başkanı, sosyo-politik ve seçkin kültürel sima Asan Sabri Ayvazov, diğer şeylerin yanı sıra, “1923’te Kırım’ın güney kıyısında (Alupka sakini olarak) devlet çiftliklerine karşı ajitasyon yürütmekle suçlandı. Sonuç olarak, devlet çiftliklerine karşı bir köylü hareketi patlak verdi.”

Ancak, büyük olasılıkla, OGPU’nun bu suçlamasında, Ayvazov’un Kırım Tatar köylü hareketinin gelişimindeki rolü abartılıyor. 1923’te, hâlâ en ünlü Kırım Tatar simalarından biriydi, ancak o zamanlar iktidar kaldıraçlarına sahip değildi ve Kırım Tatar ortamındaki en etkili üç siyasî hareketten hiçbirine mensup değildi. Buna göre, Asan Sabri Ayvazov’un örgütsel ve ajitasyonel yetenekleri, köylü hareketinin örgütleyicisi olmak için yeterli değildi. Fakat aynı zamanda, kesinlikle bir katılımcıydı ve belki de bir dereceye kadar bir ideologdu.

– Kırım’da devlet çiftliklerine karşı başka aktif savaşçılar var mıydı?

– Genel olarak, 1921-1923 açlığı sırasında, millî yönelimli Kırım Tatar aydınlarının veya en azından önemli bir kısmının, köylülük arasında mevcut olan devlet çiftliği karşıtı duyguları desteklediğini belirtmek önemlidir. Bu anlamda, 1887’de Koreiz’de doğan Kırım Tatar toplumsal ve siyasî figürü Nebi Oca Arif Kuku’nun OGPU’daki ifadesi önemlidir. 1900–1912’de İstanbul’da okudu ve 1912–1914’te, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus İmparatorluğu ordusuna seferber edildi. 1915’te Türk birlikleri tarafından esir alındı. 1915-1918’de İstanbul’da özel öğretmendi. 1918-1919’da Küçük Lambat köyünde öğretmenlik yaptı. Mayıs 1921’de, Nebi Kuku’ya göre, Kırım Tatar aydınları ile Sovyet hükümeti arasındaki ilişkilerde bir “dönüm noktası” haline gelen Akmescit’teki birinci Umum Kırım Tatar Tarafsızlar Konferansı’nın çalışmalarına katıldı, çünkü “genel olarak Kırım’ın inşasına katılıma” ve işbirliğine doğru bir yol izleniyordu. 1921-1922’de Koreiz köy sovyetinin başkan yardımcılığına seçildi ve 1922’de Yalta ilçesi sovyetler kongresinde ilçe yürütme komitesinin bir üyesiydi. 1920’lerin başında Nebi Kuku, Alupka’daki Tan cemiyetinin bir üyesiydi. 1923-1924’te Yalta ilçe yürütme komitesinin toprak bölümünün başkan yardımcısı oldu. Kuku, devlet çiftlik arazilerinin dağıtımını aktif olarak savundu. “Sovyet karşıtı politikalar” izlediği için bu görevden alındı ​​ve üç yıl boyunca oy kullanma hakkından mahrum bırakıldı. Daha sonra Koreiz köy sovyetinin denetim komisyonunun bir üyesi oldu, sendikada bir dizi görevde bulundu, Yalta’daki dokuz yıllık bir okulda ve 1925’ten itibaren “Çayır” tarım okulunda öğretmenlik yaptı.

1925 yılında Kırım GPU’sunun hakkında tuttuğu sicil belgesinde, Nebi Kuku’nun halk üzerinde “geniş bir otoriteye” sahip olduğu, “dinî inançlardan uzak” olduğu, camiye gitmediği, “devrim sırasında kendisini Sovyet iktidarının örgütlenmesi ve Kırım’ın muhtariyeti için bir ajitatör olarak gösterdiği” belirtilmiştir. Kırım Tatar siyasî elitinin Milli Firkacı eğiliminin parlak temsilcilerinden biriydi.

1928 yılında Nebi Kuku, SSCB ceza sisteminin eski Kırım Tatar aydınlarına, Kırım Tatar millî hareketinin önderlerine ve aktivistlerine yönelik baskılara başladığı Milli Fırka davasından tutuklandı. Bu arada, bu dava Ukrayna SSC’sindeki sözde “SVU”- “Ukrayna Kurtuluş Birliği”[3]– davasının “provası” olarak adlandırılabilir.

Sorgulamalar sırasında, Nebi Kuku milliyetçi inançlarını açıkça ilan etti ve bir milliyetçinin “sadece kendi milletinin çıkarları için savaşması, millî kültürünü, ekonomisini başka bir milletin boyunduruğu altında olmayacak şekilde geliştirmeye çalışması” gerektiğini açıkladı. Ona göre, milliyetçileri “yaratan tarihtir”, zira “Çarlık döneminde Tatar milletimizi ezen” Rusçuluk gelişmiştir ve “milletimiz Sovyet yönetimi altında” da “yeterince gelişmemiştir”, eğer “Rus milleti %50 memnunsa, o zaman bizim milletimiz %20 memnundur.”

Nebi Kuku sorgu sırasında, 1923-1924 yıllarında Yalta Toprak Dairesi başkan yardımcısı olduğu dönemde, Kırım’ın Güney Sahili’ndeki Kırım Tatar aydınlarının köylüler arasında toprak sorununu gündeme getirdiğini söyledi. “Özellikle, millî aydınların tüm güçleri, Tatar köylülerini devlet çiftliklerini (eski Massandra, Bulebaş, Ay-Todor, Ay-Guraf (muhakkak ki Gurzuf?), Artek, Biderman, Yusupov, vb. mülkleri) ele geçirmeye kışkırtmaya yönlendirildi,” diye bildirdi Nebi Kuku.

O, kendi tutumunu şu şekilde tanımladı: “Halkımın ekonomik kalkınmasıyla ilgilenen Tatar aydınlarından biri olarak, devlet çiftliklerinden toprak alıp köylülere devretme meselesine aktif olarak katıldım”, “köylülerle, devlet çiftliklerindeki toprakları kendileri için almanın gerekliliği hakkında bizzat görüştüm ve ayrıca, şu veya bu şekilde devlet çiftliklerinden toprak alıp köylülere devretmeye çalışan herkesi tam olarak destekledim.”

OGPU’nun 1920’lerdeki “Milli-Firka partisi davası” ile ilgili materyalinden Nebi Kuku’nun faaliyetleri ile ilgili bir sayfa.

 

– Kırımlıların devlet karşıtı çiftçilik hareketi ne kadar yaygındı?

– Nebi Kuku’ya göre, devlet çiftlikleri karşıtı hareketin liderlerinden biri, liderliği “esas olarak Kızıltaş köyünü kapsayan” yoldaşı Seyit Ümer Dağcı’ydı. Dağcı’nın devlet çiftlikleri karşıtı gösteriler için sloganlar yazdığı iddia ediliyor (“Bize toprak ve demirbaş verin, size 2. gıda vergisini (prodnalog) ödeyelim” vb.). Seyit Ümer Dağcı ayrıca, “devlet çiftliğinden toprak ele geçirmede aktif olan” Kızıltaş köyü toprak komisyonu üyeleri M. Çilingir ve A. Dağcı’yı, yoksullar, orta köylüler ve kulaklardan bir artel oluşturmaya, kızıl bayraklar almaya ve “kitlesel huzursuzluk sırasında devlet çiftliği arazilerini ele geçirerek Sovyet hükümetini ve partiyi devlet çiftlik arazilerini Kırım’ın güney kıyısındaki köylülere devretmeye zorlamaya” ikna etti.

Nebi Kuku’ya göre, millî arteller kızıl bayraklar altında toprakları ele geçirdikten sonra, “Kırım Sovyet hükümetinin temsilcileri” Bekir Çoban-zade (Kırım SSC Merkez Yürütme Komitesi üyesi, Milli Fırka hareketinin lideri, seçkin bir bilim adamı), Osman Deren-Ayırlı (RKP(b)’nin ilk Kırım Tatar üyelerinden biri, 1924’te Kırım SSC hükümetine başkanlık edecekti) ve diğerleri Akmescit’ten geldiler, konuları incelediler, köylülere güvence verdiler, “ve bundan sonra Kırım’ın güney kıyısındaki tüm köylüler devlet çiftliklerinin topraklarıyla donatıldı (“doyuruldu”).” Daha sonra, Kasım 1928’deki sorgulama sırasında Nebi Kuku, Yalta bölge toprak dairesinin başkan yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde, “eski toprak sahiplerinin arazilerinde ortaya çıkan devlet çiftlikleri meselesinin çok keskin olduğunu”, bu nedenle “bu devlet çiftliklerine el koyma ve mülklerini ve topraklarını Tatar nüfusu arasında dağıtma” politikasını izlediğini ve bunun yerel toprak komisyonu çalışanları ve halk tarafından desteklendiğini açıkladı. Sonuç olarak, “Kızıltaş’taki devlet çiftliklerine önceden düzenleme yapılmadan el konuldu.” Aynı zamanda, “Kırım’da küçük devlet çiftliklerinin inşasına karşı olduğunu”, ancak Massandra, Ay-Danil veya benzeri büyük çiftliklere karşı olmadığını açıkladı.

SSCB’nin cezalandırıcı ve baskıcı yapılarında sorgulamalar sırasında verilen ifadelerin – ve “Milli-Fırka” davasının soruşturmasının işkence yapılarak yürütüldüğüne dair kanıtlar var – tamamen kesin ve her zaman doğru olmadığı ve bu nedenle eleştirel bir tutum gerektirdiği açıktır. Aynı zamanda, Nebi Kuku’nun 1923’te Kırım’ın güney kıyısındaki devlet çiftliklerine karşı protestolar hakkındaki ifadesinin analizi, bunların genellikle olgusal bir temele sahip olduğunu ve gerçek süreçleri yansıttığını varsaymamızı sağlar.

– Kırım tarihiyle ilgilenen herkes için bundan hangi sonuçlar çıkarılabilir?

– Görüyorsunuz, tarih yazımında açlık çeken Kırım Tatarlarının “pasif” oldukları sıklıkla belirtilir, bu da etno-psikolojik özellikler ve geleneksel Müslüman kader inancının etkisiyle açıklanır. Ancak, SSCB’nin cezalandırıcı ve baskıcı organlarının dosyalarında bulunan materyaller, 1923’te Kırım Tatar köylülerinin ve aydınlarının, açlıktan muzdarip olan Kırım’ın Güney Sahili’ndeki topraksızlık ve toprak sıkıntısı sorunlarını devlet çiftliklerinin topraklarına el koyarak çözmeye yönelik aktif girişimlerine tanıklık ediyor. Bu bölge, devlet çiftliklerinin dikkat çekici bir şekilde yoğunlaşmasıyla ayırt edilirken, Kırım’ın diğer bölgelerinde çoğu 1921’de tasfiye edilmişti. Şimdiye kadar, Yalta ilçesindeki Kızıltaş köyünde, köylüleri mülkiyet durumlarına bakılmaksızın birleştirerek devlet çiftliği karşıtı bir eylem gerçekleştirmek için “millî” bir artel kurulduğu en azından bir vaka bilinmektedir. Bu tür eylemlerin organizatörlerinin ve katılımcılarının, girişimlerine Kırım Tatar köylülüğünün çıkarlarını koruma ve Sovyet iktidarına karşı dışsal sadakat biçimleri kisvesi vermeye çalıştıkları açıktır. Bu, kızıl bayrakların kullanımı ve artel öz-örgütlenme biçimiyle kanıtlanmıştır. Bu devlet çiftliği karşıtı eylemlerin başarısı, RKP(b)’nin yerlileştirme (korenizatsiya) politikasının ilan edilmesi bağlamında, Kırım Tatarlarının millî yönelimli siyasî hareketinin temsilcilerinin (Milli Fırkacılar) Kırım Tatar nüfusunun sorunlarını çözmek için Kırım Muhtar SSC’sinin yetkili mevkilerindeki millî komünistlerle işbirliği yaptığı siyasî durumla da kolaylaştırılabildi.

– Bilim insanlarının Milli Fırka davasından gerçeği ortaya çıkarmak için çıkarabilecekleri tüm tarihsel bilgiler bunlar mıdır, yoksa potansiyeli bize çok daha fazlasını öğrenme olanağı sağlıyor mu?

– Genel olarak, sözde “karşı-devrimci “Milli Fırka” örgütü davasının belgelerinin bilgi potansiyeli henüz tükenmemiştir. Tarihçiler, Ukrayna’nın bağımsızlığı sırasında gizliliğinin kaldırılmasından sonra onlarca yıldır bu belgelerle çalışmaktadırlar. Davanın bazı belgeleri, benim katılımım da dahil olmak üzere, bilimsel yorumlarla kamuoyuna açıklanmıştır. Bununla birlikte, eleştirel bir yaklaşım ve bilimsel analiz koşullarında, davanın 10 cildinde saklanan materyaller, SSCB’nin cezalandırıcı-baskıcı sisteminin faaliyetleri, Kırım Tatar halkının geçmişi ve Kırım’ın bir bütün olarak geçmişi hakkında birden fazla sayfaya ışık tutabilir.

[1] Burada Andriy İvanets’in hafızasının ona bir oyun oynadığını, bahsedilen kişinin Tetyana Bıkova olduğunu sanıyoruz [ÇN].

[2] Artel ve kommuna Rusya’daki kooperatif örgütlenmelerinden bazılarına verilen isimlerdir [ÇN].

[3] SVU, Ukrayna Kurtuluş Birliği (СВУ, Сою́з ви́зволення Украї́ни) 1914 Ağustosunda Doğu Galiçya’da Dmıtro Dontsov önderliğinde Ukrayna’nın bağımsızlığı ve birliği emelinde kurulan siyasî örgüt [ÇN].

TAVSİYELER

TÜRK DÜNYASINDA KADIN ÇALIŞTAYI KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NDE YAPILDI

Türk Dünyasından kadın temsilcilerini bir araya getiren ve açılışına KKTC Cumhurbaşkanı  Sayın Ersin TATAR’ın da …