EVET, PUTİN VE RUSYA FAŞİSTTİR

Alexander J. MOTYL[1]

Türkçeye Çeviren: Bülent TANATAR

Vladimir Putin, 24 Şubat 2022’de sebepsiz yere Ukrayna’yı işgal ettiğinde, Ukrayna medyası, kamuoyu ve politika yapıcılar neredeyse oybirliğiyle Rusya başkanını ve yönettiği devleti “raşist” olarak adlandırmaya başladılar. Terim, Rusya için aşağılayıcı bir lakabın, “raşa” – ve “faşist”in bir karışımıdır.

Ukraynalılar bunu iki nedenle yaptılar. Birincisi, Putin’in, Ukrayna’nın Yahudi cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy de dahil olmak üzere, Ukrayna makamlarının Nazi oldukları ve Ukrayna’nın “Nazilikten arındırılması” gerektiği şeklindeki saçma ısrarına karşı çıkıyorlardı. Ukrayna’nın az sayıdaki aşırı sağcıları ABD’deki Proud Boys kadar etkili olduğundan, Putin’in asıl aklında olan belirgin bir Ukraynalı kimliği olan Ukraynalılardı. Dolayısıyla Nazilikten arındırma, Ukraynalılıktan arındırma anlamına geliyordu.

İkincisi, Ukraynalılar, Putin Rusya’sının faşist olduğunu ve dolayısıyla “Nazilikten arındırılması” gerektiğini gösteren özelliklerine dikkat çekiyorlardı. Putin’in Rusya’sı saldırgandı, anti-demokratikti ve bizzat Putin’e aşıktı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, onun Rusya’sının Mussolini ve Hitler tarafından kurulan rejimlere benzerliği, son on yılda Rus ve Batılı analistlerin dikkatinden kaçmamıştı.

Bununla birlikte, faşizm terimi herhangi bir zalim rejimin doğru bir tanımı olarak hizmet edemeyecek kadar muğlak, fazla politik veya fazla yüklü olduğu için çok az politika yapıcı, akademisyen ve gazeteci kulak astı. 2000’lerin ortalarında Putin’in Rusya’sının yarı veya proto-faşist olduğunu yazmış biri olarak, kişisel deneyimlerime dayanarak, iddialarımı çok az kişinin ciddiye aldığını ve sık sık kendini tekrarlayıcı bir şekilde Putin’in “Putinist” bir sistem kurduğunu ileri sürdüğünü biliyorum.

Ancak Ukrayna, Rusya ve SSCB’yi ampirik, teorik ve kavramsal olarak inceleyen bir siyaset bilimci olarak, Putin’in Ukrayna’yı vahşice işgal etmesinin, terimin Rusya’ya uygulanabilirliğinin yeniden değerlendirilmesinin kesinlikle uygun olduğunu gösterdiğine inanıyorum.

Faşist devletleri tanımlamak

Ama önce, sosyal bilimcilerin kullanmayı sevdikleri ve çoğu insanın anlaşılmaz bulduğu sınıflandırma şemalarına kısa bir giriş yapalım.

Sınıflandırmalar, bilim adamlarının siyasî sistemleri ortak özelliklerine göre gruplandırmasına ve onları harekete geçiren şeyin ne olduğunu keşfetmesine imkân sağladığından, iyi bir sosyal bilim için gereklidir. Aristoteles, sistemleri bir kişi tarafından yönetilenler, birkaç kişi tarafından yönetilenler ve birçok kişi tarafından yönetilenler olarak ayıran ilk kişilerden biriydi.

Çağdaş akademisyenler genellikle devletleri demokratik, otoriter veya totaliter olarak sınıflandırır ve her kategorinin çeşitli alt türleri vardır. Demokrasilerde parlamentolar, yargıçlar, partiler, siyasî çekişmeler, sivil toplumlar, ifade ve toplanma özgürlüğü ve seçimler vardır.

Otoriter devletler, devlet bürokrasisine, orduya ve gizli polise dayanır; genellikle demokrasilerin özelliklerinin çoğunu kısıtlarlar; ve tipik olarak sahne ışıklarından kaçınan cuntalar, generaller veya politikacılar tarafından yönetilirler.

Totaliter devletler, demokrasinin tüm özelliklerini ortadan kaldırır, bürokrasilerini, ordularını ve gizli polislerini tüm kamusal ve özel alanları kontrol etmeleri için güçlendirir, her şeyi kapsayan ideolojileri teşvik eder ve her zaman yüce bir lidere sahip olur.

Faşist devletler, otoriterliğin tüm özelliklerini paylaşırlar; diğer yandan totaliterliğin özelliklerini de paylaşabilirler, ancak iki temel fark vardır. Faşist liderler gerçek bir karizmaya, popüler övgü üreten bu geçici niteliğe sahiptir ve bu karizmayı ve kişilik kültlerinde onunla birlikte gelen imajı teşvik ederler. Halk faşist liderleri gerçekten sever ve liderler de kendilerini devletin, milletin, halkın vücut bulmuş hali olarak sunarlar.

Faşist bir devletin en basit tanımı şudur: Bir kişilik kültüne sahip karizmatik bir lider tarafından yönetilen otoriter bir devlet.

Bu açıdan bakıldığında, Franco’nun İspanya’sı, Pinochet’nin Şili’si ve albayların Yunanistan’ı gerçekten de sizin ortalama otoriter devletlerinizdi. Buna karşılık, Mussolini’nin İtalya’sı ve Şi Cinping’in Çin’i, tıpkı Hitler’in Almanya’sı ve Stalin’in SSCB’si gibi açıkça faşisttir. Faşist devletler böylece sağda ve solda olabilir.

“Parçalanmış” demokratik kurumlar

Putin’in Rusya’sı da çerçeveye uyuyor. Siyasî sistem tartışmasız otoriter, bazıları totaliter de diyebilir.

Putin, Rusya’nın yeni oluşan tüm demokratik kurumlarını tamamen tasfiye etti. Seçimler ne özgür ne de adildir. Putin’in partisi Birleşik Rusya her zaman kazanır ve muhalifler rutin olarak taciz edilir veya öldürülür.

Medya dizginlendi; konuşma ve toplanma özgürlüğü artık mevcut değil; ve rejime yönelik en ufak bir eleştiri için acımasız cezalar veriliyor.

Rusya’nın hakkı ve ödevi olarak Rus olan her şeyi yücelten ve genişlemeyi meşrulaştıran hiper-milliyetçi, emperyalist ve üstünlükçü bir ideoloji, halka hem empoze edildi hem de onun tarafından isteyerek kabul edildi.

Savaş, devletin yalancı propaganda makinesi tarafından kutsanır ve meşrulaştırılır. Ukrayna’nın acımasız işgalinin de gösterdiği gibi, savaş, aynı zamanda özellikle de Putin’in varlığını kendisi ve Rusya için bir tehdit olarak gördüğü bir halka yönelik ise uygulanıyor.

Son olarak, gizli polis ve askerî seçkinler, yozlaşmış bir bürokrasi ile birlikte, Rusya’nın vücut bulmuş hali olarak yüceltilen tartışmasız karizmatik lider olan yanılmaz Putin’in başını çektiği siyasî sistemin çekirdeğini oluşturuyor. Putin’in yardakçılarından biri bir keresinde “Putin yoksa Rusya da yoktur!” demişti. Fransa Kralı XIV. Louis’nin “devlet benim” (L’État c’est moi) ve Hitler’in “tek halk, tek imparatorluk, tek önder” (ein Volk, ein Reich, ein Führer) savıyla bunun çarpıcı bir benzerliği vardır.

Faşist devletler istikrarsızdır. Kişilik kültleri, liderler yaşlandıkça zamanla dağılır. Şişkin yüzüyle bugünün Putin’i, 20 yıl öncenin enerjik Putin’iyle boy ölçüşemez.

Faşist rejimler aşırı merkezîleşmiştir ve yüce lidere ulaşan bilgiler genellikle şekerle kaplıdır. Putin’in Ukrayna’yı işgal etmeye yönelik feci kararı, kısmen onun Ukrayna ve Rus ordularının durumu hakkında doğru bilgiye sahip olmamasından kaynaklanıyor olabilir.

Son olarak, faşist devletler savaşlara eğilimlidir, çünkü varlık nedeni şiddet olan gizli polis ve generaller yönetici seçkinler arasında aşırı temsil edilmektedir. Ek olarak, ideoloji savaşı ve şiddeti yüceltir ve militarist bir iştiyak, yüce lideri meşrulaştırmaya ve karizmasını güçlendirmeye yardımcı olur.

Faşist devletler genellikle ilk başta başarılı olurlar; sonra zafer sarhoşluğu içinde hatalar yapar ve kaybetmeye başlarlar. Putin, Çeçenistan ve Gürcistan’daki savaşlarında kararlı bir şekilde kazandı, ama Ukrayna’da yenilgiye doğru gidiyor gibi görünüyor.

Putin’in faşist Rusya’sının çok da uzak olmayan bir gelecekte ciddî bir çöküş riskiyle karşı karşıya olduğuna inanıyorum. Eksik olan tek şey, insanları ve seçkinleri kızdıracak ve onları harekete geçirecek bir kıvılcım. Bu, bu yılın başlarında Kazakistan’da bir sivil ayaklanmaya yol açan yakıt fiyatlarında bir artış olabilir; 2020’de otokratik Beyaz Rusya’da ayaklanmalara yol açan seçim gibi bariz bir şekilde tahrif edilmiş bir seçim olabilir; veya Ukrayna’daki savaştan Rusya’ya dönen binlerce ceset torbası.

[1] Newark, NJ’deki Rutgers Üniversitesi’nde eski SSCB ve millî meseleler konusunda uzmanlaşmış siyaset bilimi profesörü. Yazının 30.03.2022 tarihli aslı The Conversation adlı sitede yayınlandı: https://theconversation.com/yes-putin-and-russia-are-fascist-a-political-scientist-shows-how-they-meet-the-textbook-definition-179063

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …