KIRIM TATARLARI VE 1920-1930’LARDA SOVYET MİLLİYETLER POLİTİKASI*
Salavat M. İSHAKOV
Türkçeye Çeviren : Bülent TANATAR
Sovyet millet inşasının tetkiki, Rusya’nın olduğu kadar dünyanın da temel bilimsel sorunlarından biridir. Sovyet yönetimi altında, resmî tarih yazımında yaygın olarak inanıldığı üzere, Sovyetlerin millî politikası, eski Rus İmparatorluğu’nun birçok halkı için millî devletin ortaya çıkmasına ve Kuzey Avrasya topraklarındaki halkların gönüllü birleşmesine yol açtı. Millî mesele, enternasyonalist (aslında merkeziyetçi) fikre, yeni bir insan topluluğu yaratılması fikrine tabi kılındı, sosyal sorunlar ise millî çıkarların önüne geçti. Şu veya bu halkın temsilcilerinin böyle bir politikaya karşı çeşitli direniş biçimleri, bazı Rus yazarlar tarafından, yani aslında, Merkezin bakış açısından milliyetçi olarak; diğerleri, esas olarak eski Sovyetler Birliği’nden ve Muhtar Cumhuriyetlerden gelen yazarlar tarafından ise Merkezin “çevresindeki” şu veya bu halkın çıkarlarına dayalı olarak millî diye tanımlandı ve genellikle tanımlanıyor. Aynı zamanda, bu halkların tarihteki rolü hakkında, iddia edildiği üzere, bazen özünde, özellikle Kırım Tatarlarında olduğu gibi, bağımsız bir devlet varlığına sahip olma yeteneklerinin tamamen reddedilmesine kadar varan çeşitli bakış açıları ifade edildi.
Bütün bunlar biterken, 20. yüzyılın ilk otuz yılında nüfusunun çok kavimli ve çok mezhepli bileşimine rağmen, buradaki gelişmenin özelliklerini belirleyen şey Kırım Tatar halkı, onların ilgi alanları, ruh halleri ve özlemleriydi. Söz konusu dönemde Kırım’da bu önemli faktörün rolü hakkındaki tartışma, yalnızca genel tarih çalışmalarında, siyaset biliminde, siyaset gazeteciliğinde ve özellikle Tatarografide geçerliliğini korumakla kalmıyor, aynı zamanda giderek daha fazla uluslararası ilgi de görüyordu.
Kırım’daki etnik politikanın çeşitli yönlerine, iki savaş arası dönemin neredeyse tüm araştırmacıları tarafından sınıfsal konumlardan yola çıkılarak değinildi. Ancak 1945’ten sonra Kırım Tatar faktörünün değerlendirilmesi önemli ölçüde değişti. Sovyet tarih yazımında Kırım Tatarlarının tarihi sadece göz ardı edilmekle ya da çarpıtılmakla kalmadı, aynı zamanda 1944’teki sürgünlerinin bir sonucu olarak tahrif de edildi. Özellikle Kırım Tatarlarının 20. yüzyıldaki tarihini ilgilendiren birçok gerçek, perestroyka koşullarında dahi örtbas ediliyor, gizleniyor ve çarpıtılıyor. Kırım Tatar tarihi Kırım’daki Sovyet millî politikasını bir ayrımcılık ve soykırım politikası olarak ele alan Kırım Tatar siyasî muhacirlerinin yayınlarından yaygın olarak yararlanan yabancı tarih yazımında büyük ilgi gördü.
Kırım tarihçiliğindeki değişiklikler ancak SSCB’nin dağılmasından sonra başladı. Sovyet sonrası tarihçiler, Kırım Tatarlarının tarihine dikkat çektiler. Geniş bir kaynak külliyatı bilimsel dolaşıma sunuldu, Sovyet devletinin pratikteki millî ve dinî politikasının, kurumları ve yöntemlerinin ilk kez açığa çıktığı, iki savaş arası dönemin Kırım Tatar tarihinin bir dizi sorununa değinen çeşitli belge koleksiyonları yayınlandı.
Aynı zamanda, iki savaş arası dönemde Sovyet devletinin Kırım Tatarları ile ilgili millî ve dinî politikasının özellikleri hakkında farklı görüşler ortaya çıktı. Bazı yazarlar, Kırım Tatarlarının millî muhtariyet arzularının yetkililer tarafından dikkate alınmadığına, Kırım Tatarlarının fiziksel ve ruhsal gerilemesini amaçlayan bir zulüm politikasının var olduğuna inanıyor. Bir diğer görüş ise, zulüm yaklaşımına taban tabana zıttır, buna göre Sovyet millî politikası, Kırım Tatarlarının temel çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Bu makale, 1930’ların sonunda Kremlin’in Kırım’daki, yarımadanın en kalabalık yerli nüfusu olan Tatarlarla ilgili politikasının sonuçlarının analizine hasredilmiştir.
1917-1920 yıllarındaki Kırım’ın tarihi, eski Rus İmparatorluğu’nun diğer Rus olmayan halklarında olduğu gibi Kırım Tatarlarının kendi kaderlerini tayin etme biçimi olarak, kendilerini siyasî ve millî ayrımcılıktan kurtarma yolundaki güçlü arzuları olarak ortaya çıkan Kırım Halk Cumhuriyeti’nin tarihidir. Söz konusu halkların Eylül 1917’de Kyiv’de yaptıkları kongrede, Kırım Tatarlarına kendi kaderlerini tayin yolunda destek ifade edildi.[1] Başka bir deyişle, gazetelerinde de belirtildiği gibi, amaç Rusya’da var olan “yönetenler ve yönetilenler şeklindeki bölünme ilkesini” sonsuza dek yok etmekti.[2]
26 Kasım-13 Aralık 1917 tarihleri arasında Bahçesaray’da 18 maddeden oluşan Kırım Halk Cumhuriyeti Anayasasını, “Kırım Tatar Kanun-ı Esasîsi”ni onaylayan, Kırım Tatar hükümetini, Müdiriyeti seçen Tatar Kurultayı toplandı ve Kurultay Kurucu Meclisten parlamentoya dönüştürüldü. 13 Aralık 1917’de Kırım Halk Cumhuriyeti kuruldu.
Olayların görgü tanığı olan, Kırım’da çarlık avcılığının tasfiyesi ve millî park kurulması işlerine bakan komiser yardımcısı M.P. Rozanov, bu Müdiriyeti 1917 Aralık ayının sonunda günlüğünde “Müslüman hükümeti” olarak tanımladı.[3] Tatar Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin tanınmış Tatar yazarı, siyasetçisi ve devlet adamı G. İbragimov, 1924’te Tatar dilinde şöyle yazmıştı: Kırım, Müslümanların Müslüman bir devlet kurdukları bir Müslüman toprağıdır.[4] Tanınmış İslam ilimleri uzmanı V.V. Bartold, 1927’de Almanya’da basılan İslam Ansiklopedisi’nde Almanca olarak yayınlanan bir makalesinde, 1917’de Kırım’ın Müslüman nüfusunun merkezî hükümete karşı bağımsız hareket eden bir topluluk olarak dinî bir temelde kendini oluşturmaya çalıştığını kaydetti[5]. Kırım Tatarlarının devlet faaliyetinin bu yönüne işaret eden Bartold, İbragimov, Rozanov ve diğer çağdaşlar ile görgü tanıklarının değerlendirmeleri tarihçilikte hâlâ göz ardı edilmektedir. Aynı zamanda Azerbaycan hâlâ hatalı olarak 28 Mayıs 1918’de ilan edilen Azerbaycan Cumhuriyeti’nin İslam alemindeki ilk cumhuriyet olduğuna inanıyor.
Kırım Halk Cumhuriyeti anayasası, Batı Avrupa demokrasisi ve parlamentarizm ilkelerini benimsedi ve bütün Kırım halklarının eşitliğini tanıdı. Dış politikada, Müdiriyet bağımsızlığa doğru sağlam bir yol aldı ve ayrıca Kırım’ın savunması için kendi silahlı kuvvetlerini yarattı. Müdiriyetin, 1918 baharında Kırım’a doğru hareket eden 1917’de Romanya cephesinde General M. Sulkeviç’in komutasında kurulan 1. Müslüman Tüfek Kolordusu’ndan (topçusu, süvarisiyle üç tümen; yaklaşık 30 bin kişi) büyük umutları vardı. Ve orada, Mayıs 1918’in sonunda Kyiv gazetesinin yazdığı gibi, Tatarlar “bütün gün” bu birliğin gelişini beklediler[6]. Bununla birlikte, Almanya liderliği yalnızca Kırım Halk Cumhuriyeti’ni tanımayı reddetmekle kalmayıp, aynı zamanda birliklerine Tiraspol yakınlarındaki bu kolorduyu silahsızlandırma emrini de verdi. Kırım Tatarlarının, kendisini İslam aleminin “gerçek dostu” olarak gösteren Berlin’den yardım umutları gerçeğe dönüşmedi.
Rusya’da iktidara gelen Bolşevikler de, bilinen sloganlarının ve beyanatlarının aksine, Kırım Müslümanlarına gerçek bir kendi kaderini tayin hakkı verilmesine karşıydılar. 1918 yılı başında Kırım’da Sovyet iktidarının temsilcileri tarafından Müslümanlarla ilgili olarak yapılanlar, çok uzaktaki Taşkent’te bile şok yarattı. Türkistan MSSC basın yayın organı Kırım’da “Rusların Müslümanlara karşı mücadelede…” diye belirtiyordu, “ellerine geçen Müslüman avul ve köylerini yağmalayıp yakıyor ve ellerinden gelen her türlü çirkin vahşi zulmü yapıyorlar. Hayatta kalan Müslümanlar, tüm mallarını galiplere bırakarak, aç, biilaç neredeyse çırılçıplak dağlara kaçıyorlar… Kırım’da iki millet, daha doğrusu iki dünya savaşıyor… Bir Müslüman bölgesi, muhtariyetin uygulanmasına yönelik ilk adımı atan bölge yeryüzünden siliniyor”.[7] Olayların görgü tanığı M.A. Voloşin gözü dönmüş bahriyelilerin yerli Tatarların bağımsızlık haklarını çiğnediklerini, abidelerini ve camilerini ateşe verdiklerini, halklarının ve vatanlarının iyiliği için savaşan Kırım Müslümanlarının en iyi evlatlarına işkence yaptıklarını ve onları öldürdüklerini yazdı.[8] Güçler eşit değildi, ve bundan böyle Kırım’ın yerli halkından Bolşeviklere destek söz konusu olamazdı.
Kırım Müslümanlarının Sovyet iktidarına karşı tutumunu değiştirmek için Kremlin yöneticileri aşağıdaki taktikleri kullanmaya karar verdiler. Tarihsel literatürde, büyük ölçüde RSFSC Halk Komiserleri Konseyi başkanı olarak V.İ. Lenin’in Kırım Cumhuriyeti’ni kurma projesini desteklediğine ve RSFSC Milliyetler Halk Komiserliği reisi İ.V. Stalin’in ise Kırım’ın sadece bölgesel bir statüye sahip olması için çabalayarak bu plana karşı çıktığına inanılıyor. 23 Nisan 1919’da Lenin ve Stalin’in katıldıkları RKP(b) Merkez Komitesi Politbüro toplantısında “Kırım Sovyet Cumhuriyeti’nin kurulmasının arzu edilir olarak tanınmasına” karar verildi. 13 Ocak 1920’de RKP(b) Merkez Komitesi Politbürosu toplantısında (Stalin yoktu), Kırım SSC’nin bağımsızlığına ilişkin madde de dahil olmak üzere, D.İ. Ulyanov, Yu.P. Gaven ve V.N. Maksimovskiy tarafından önerilen tezlerin ilke olarak kabulüne, L.B. Kamenev’e onları yeniden işlemesi talimatının verilmesine karar verildi. RKP(b) Merkez Komitesi Politbüro’nun 17-18 Ocak 1920’de Lenin, Stalin ve Gaven’in katılımıyla yaptığı bir toplantıda, RKP(b) Merkez Komitesi Örgütlenme Bürosu’nun Kırım SSC’nin yeniden kurulmasına ilişkin kararının onaylanmasına karar verildi.[9] Bağımsız bir Kırım Cumhuriyeti yaratma kararı, onu Sovyet Rusya ile diğer ülkeler arasında Uzak Doğu Cumhuriyeti gibi bir “tampon” haline getirmek için alındı. Kırım Tatarları için çekici olan bu statü -bağımsız bir cumhuriyet statüsü- Kremlin’in hesaplamalarına göre onları Kırım’da Beyazlara karşı savaşmaları için ayağa kaldırabilirdi, nitekim öyle de oldu, ancak Sovyet tarihçiliği bu konuda sessiz kaldı.
Ancak Kırım, Tatarların desteğiyle Kasım 1920’nin ortalarında Kızıl Ordu tarafından alınır alınmaz, daha 15 Kasım 1920’de, Lenin’in katılımıyla (Stalin olmadan) Kırım sorununun tartışıldığı RKP(b) Merkez Komitesi Politbürosu toplantısı yapıldı ve şu karar alındı: “ilke olarak, Kırım’ın bağımsızlığından vazgeçilip RSFSC’ye katılması, bu konuda daha önce alınmış olan kararın iptal edilmesi”.[10] Rotadaki bu ani değişiklik, Bolşevikler tarafından ilan edilen halkların kendi kaderini tayin hakkının Tataristan’daki Tatarlar da dahil, Rus olmayan halkların yaşadığı eski imparatorluğun diğer topraklarında da kullanılan sadece bir propaganda sloganı, bir serap olduğu anlamına geliyordu.
Ancak pratikte Kırım’ın Kızıl Ordu birlikleri tarafından işgal edilmesinin ardından burada hemen kitlesel terör başladı, ki bu da, Kremlin’in kendilerini aldattığını anlayan yerel Müslümanların direnişine neden oldu. Daha Aralık 1920’de, Kırım’da, Sudak şehri civarında, Kırım Müslümanlarının Sovyet rejimine karşı ellerinde silahlarla bağımsızlık haklarını savunarak savaşma, siyasete katılma ve tarih yazımında güvenilmez istatistiklere, manipülasyonlara ve sayılarla yaptığı çeşitli hilelere dayalı olarak inanıldığı gibi bir azınlık değil, gerçekte nüfusun büyük çoğunluğunu (yaklaşık yarım milyon insan) oluşturdukları[11] memleketlerini yönetme kararlılığını gösteren Tatarların büyük Karabiber ayaklanması cereyan etti.[12]
Cumhuriyet Fransası bu mücadelede Kırım Tatarlarını sözlü olarak desteklemiştir. Kırım Halk Cumhuriyeti Parlamentosu temsilcisi C. Seydamet,[13] 29 Ocak 1921’de Paris’te Fransa Dışişleri Bakanlığı Siyasî ve Ekonomik İşler Dairesi başkan yardımcısı J. Laroche ile görüşerek taleplerini sıraladı ve Bolşeviklere karşı bir ayaklanma başlatmaya ve onları Kırım’dan kovmaya hazır olduklarını bildirdi. Laroche, Fransa’nın onların millî taleplerine çok sıcak baktığını, ancak Rusya’daki iç çatışmalara müdahale edemediğini ve isyan hareketlerini millî olarak tanıyamayacağını, Gürcistan’daki Gürcü hareketi örneğinin izlenmesi gerektiğini söyledi.[14] Bu konuşmadan da anlaşılacağı gibi, böyle bir Tatar cumhuriyeti, Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti (21 Ocak 1921’de Avrupalı güçler tarafından tanınmıştı) örneğini izleyerek, Fransız hükümeti tarafından tanınabilirdi. Paris daha sonra Sovyet liderliğine, Kırım ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere, kelimenin tam anlamıyla her yerde ve her ortamda güçlü bir muhalefet sağladı.
Bolşeviklerin 16 Mart 1921’de Moskova’da Kemalistlerle her iki tarafın da birbirleriyle ilişkilerde yıkıcı eylemlerden vazgeçme, Moskova veya Ankara’ya düşman örgütlerin kendi topraklarında bulunmasına izin vermeme sözü verdiği bir Sovyet-Türk dostluk ve kardeşlik antlaşması imzalamasının ardından Kırım Tatarları, cumhuriyet mücadelelerinde dindaşları Türkiye’den yardım alma umutlarını yitirdiler.
Kremlin, sosyo-politik ve ekonomik bir kriz içinde olan Kırım’ı yönetmek için farklı seçenekler aramaya devam etti. 29 Nisan 1921’de Stalin, RKP(b) Merkez Komitesi Politbüro üyelerine ve RKP(b) Merkez Komitesi Sekreteri V.M. Molotov’a bir not gönderdi: bu kararın belirtilen şekilde uygulaması ve RSFSC Halk Komiserliği’ne uygun bir kararname taslağı geliştirme görevinin verilmesi”.[15] 30 Nisan 1921’de, RKP(b) Merkez Komitesi Politbürosu’nun Kırım’da muhtar bir bölge oluşturma konusundaki toplantısında, Stalin’e RSFSC Halk Komiserleri Konseyi’nde Kırım’da muhtar bir bölge yaratma projesini yürütme talimatı verilmesine karar verildi.[16] Sovyet liderliğinin bakış açısı bir kez daha değişmişti.
10 Mayıs 1921’de Lenin, Kırım meselesinin tartışıldığı Halk Komiserleri Konseyi toplantısına başkanlık etti. Stalin konuştu ve “muhtar bir Kırım Cumhuriyeti’nin kurulmasının gerekli olarak tanınmasına…” karar verildi.[17] 18 Mayıs 1921’de Lenin, RKP(b) Merkez Komitesi’nin genel kurul toplantısına katıldı RKP(b) Merkez Komitesi Politbüro’sunun muhtar bir Kırım Cumhuriyeti’nin kurulmasına ilişkin 30 Nisan tarihli kararının düzeltilmesi kabul edildi: Kırım Devrim Komitesi’ne “Kırım yarımadasını Kırım Muhtar Cumhuriyeti’ne hasretmenin” gerekli görüldüğünü belirten bir telgraf gönderilmesine karar verildi.[18] Kırım Tatarlarının direnişini bu şekilde etkisiz hale getirmeye ve seçkinlerini aldatmaya çalışan Kremlin’in bu konudaki direktifi yeniden değişti.
19 Eylül 1921’de RKP(b) Merkez Komitesi Örgütlenme Bürosu’nun Kırım Cumhuriyeti Halk Komiserleri Konseyi başkanlığı görevine Kazan’dan gönderilen Tatar MSSC Halk Komiserleri Konseyi’nin eski başkanı S. Said-Galiyev’i ataması manidardır.[19] Bu, Kremlin’in genel olarak Kırım Müslümanlarından korktuğunun bir başka işaretiydi.
18 Ekim 1921’de Lenin, RSFSC bünyesinde “Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Üzerine” kararnamesini imzaladı; bu, özünde RKP(b) Merkez Komitesi Politbürosu’nda Sovyet Kırım’ın statüsü ile ilgili olarak iki grup, Lenin ve Stalin grubu arasında bir uzlaşma anlamına geliyordu. Merkezden karar verilen bir başka cumhuriyetti, aslında siyasî bir oyundu ve Kırım Tatarlarının kendi iradesinin sonucu değildi.
Böyle bir durumda Moskova, bu cumhuriyet için Kırım Tatarları cephesinden ciddî bir desteğe güvenemezdi. Ayrıca tüm bunlar, Kırım’da 1921 baharında başlayan ve burada özellikle Tatarlar arasında büyük kayıplara yol açan açlık koşullarında oldu. Açlığın ana nedeni, Said-Galiyev tarafından organize edilen, buradan Rusya’nın merkezine gıda ihracatıydı.
10 Şubat 1922’de, aksi halde burada krizin daha da derinleşeceği öngörüsüyle Kırım’ın Tatar seçkinlerinin bir bölümünü kendi taraflarına çekmek için Kırım SSC Merkezî İcra Komitesi ve Halk Komiserleri Konseyi’nin “devlet aygıtlarının Tatarlaştırılması ve Tatar dilinin cumhuriyet kurumlarında kullanılması üzerine” kararı çıktı. Bu politikayı uygulama görevi RKP(b)’nin Kırım Oblast Komitesi Tatar Bürosu’na emanet edildi. Tatbüro’nun başlıca faaliyetleri, iktidarı Tatarlaştırmak, Kırım Tatar halkının ekonomik ve kültürel düzeyini yükseltmek ve büro işlerini Tatar diline çevirmekti.
Yerlileştirme, T.B. Bıkova’nın haklı olarak inandığı gibi, aslında yetkililere düşman bu kampı bölme girişimi anlamına geliyordu. Bu amaçla Said-Galiyev, Volga havalisi ve Urallardan Kırım’a, büyük çoğunluğu Kazan Tatarlarından oluşan büyük bir parti-sovyet nomenklaturası akını başlattı. Oldukça kısa bir süre sonra, Kırım SSC hükümetinde Kırım Tatarları ile yeni gelenler, yani Kazan Tatarları arasında bir çatışma başladı.[20] Dahası, Kazan Tatarlarını cumhuriyetin tüm lider konumlarına yerleştiren Said-Galiyev, aynı anda Kırım Tatarlarını iktidardan uzaklaştırdı ve bu da Kırım Tatarlarını büyük ölçüde kızdırdı.[21]
Said-Galiyev yönetiminde, 352 Kırım Tatar okulunun faaliyetleri, Müslüman dinî cemaatler tarafından halk eğitim departmanlarıyla koordinasyon olmaksızın kuruldukları ve uygun öğretim kadrosunun bulunmaması bahanesiyle sonlandırıldı. Onun yönetiminde, Kırım’daki Tatar köylerinin neredeyse tamamen yok olduğu 1921-1923 açlığı sırasında belirli bir bölgede müminlerin sayısının keskin bir şekilde azaldığı veya toplumlarının yok olduğu bahanesiyle camilerin çoğu kapatıldı.[22] Bu, Kırım Tatarlarının, Kırım’da peyda olur olmaz “Volga boyundaki açlığın sorumlusu …” olarak gördükleri Said-Galiyev ile ilgili en büyük korkularını doğruladı.[23] RKP(b)’nin Kırım Oblast Komitesi’nin Ocak ve Şubat 1923’teki faaliyetlerine ilişkin bir incelemede, açlığın çok ağırlaştığı, “çoğunlukla Tatar nüfusun açlıktan öldüğü…” kaydediliyordu.[24] Bu koşullar altında, böylesi bir “millî-devlet inşası” ile temasa geçtikçe, Kırım’daki Müslüman kitlelerin yetkililere karşı memnuniyetsizlikleri artarak devam etti.
Ve aynı zamanda, Bolşevikler tarafından yasaklanan Tatar Halk Partisi’nin (Tatarskaya narodnaya partiya, kısaca Tatar Partisi veya Halk Partisi; Türkçe Milli Fırka; 1917 yazında Kırım’da ortaya çıktı) onlar arasındaki etkisi artıyordu. Böylece Çekistlere göre Şubat 1923’te gerçekleşen Bütün Kırım Eğitim İşçileri Kongresi yasaklı partinin yakın katılımıyla yapıldı. Çekistlere göre Mart 1923’te Kırım Tatar “milliyetçi gruplar” arasındaki ajitasyon ve propaganda çalışmaları yoğunlaştı, yani Milli Fırka’nın kitleler arasındaki popülaritesi arttı. Nisan-Mayıs 1923’te Çekistlerin gözlemlerine göre Milli Fırkacıların faaliyetleri “canlandı”, mollaları ve öğretmenleri birleştirmeyi başardılar. Haziran-Temmuz aylarında Milli Fırkacıların ve mollaların Kırım’daki faaliyetleri önemli ölçüde arttı.[25] Bütün bu gerçekler, popüler ve dinî-politik (Mulla-Sufi) hareketlerin giderek daha fazla dayanışma içinde hareket ettiğine ve yakınlaştığına tanıklık ediyor.
Kırım derviş tarikatlarının yaygınlığı (örneğin, 20. yüzyılın başında Akmescit’te Nakşibendi Sufi tarikatının bir manastırı vardı), diğer yerlerde olduğu gibi sosyal adaleti, eşitliği savunan ve yerli Tatarlar arasında büyük etkiye sahip olan Kırım’daki dinî-tasavvufî harekete tanıklık ediyordu, bu nedenle yarımadanın sosyal-siyasî hayatında belli bir rol oynamamazlık edemezdi. Bu arada, İslamografide, V.A. Gordlevskiy’nin doğru bir şekilde belirttiği gibi, durum ne kadar şiddetli olursa, umutsuzluğa sürüklenen Müslümanların durumu ne kadar zorsa, bu tarikatın faaliyetinin o kadar aktif hale geldiği bilinmektedir.[26] Taraftarları, Müslümanları aktif bir yaşam sürmeye teşvik etmiş, müritlerine yorulmadan çalışmayı, halkla iç içe olmayı, insanların içinde olmayı öğretmiştir.
Bolşevikler, Kırım’da dinî ve siyasî hareketin daha da büyümesini önlemek amacıyla, aracılığıyla Kırım Tatarları arasında politikalarını sürdürmeyi umdukları Müftülük gibi bir kurumu kullanarak Müslüman topluluklardaki geleneksel sosyal ve dinî yapıları içeriden zayıflatmaya karar verdiler. Nisan 1923’te Bolşevikler, Simferopol’de devrim öncesindeki Müftülüğü yeniden yarattılar, ancak yeni bir isim altında: “Kırım Müslümanlarının Diyanet İşleri Halk İdaresi”. Çalışmaları Çekistler tarafından kontrol ediliyordu ve OGPU’nun Doğu Departmanı’nda planlanıyordu. Bu dairenin başkanı Y.H. Peters, 22 Eylül 1923 tarihli mektubunda, RKP(b) Merkez Komitesi bünyesinde kilise ve devletin ayrılmasına ilişkin Komisyon Başkanına Y. M. Yaroslavskiy’nin departmanının rolünü vurgulayarak, iyimser bir şekilde şunları bildirdi: “Yaklaşan Kırım Kongresi ile ilgili olarak, ön verilere bakılırsa, Kırım Siyasî Yönetiminin hazırlık çalışmalarının tatmin edici olduğunu ve Kongrenin açıkça iyi geçeceğini söyleyebiliriz.” Kongre materyalleri, Çekistlere göre büyük bir başarı anlamına gelen Sovyet hükümetinin kararlarına destek beyanları içeriyor,[27] ancak gerçekte bu onların başarısızlığıydı.
1 Haziran 1923’te, Kırım Müslüman “din adamları” toplantısında, yörelerden gelen delegeler, köydeki Müslüman dinî hareketin[28] hızlı büyümesine dikkat çektiler; bu, Kırım siyasî hayatının ve Kırım’ın gerçek ve güvenilir bir ölçüsü, Çeka geliştikçe tamamen azalmayan, aksine artan Molla-Sufi hareketinin rolünün fiilen tanınması olarak kabul edilebilir.
Kırım Müslümanlarının ahlakî ve psikolojik durumu bir dış faktörden daha etkilendi: Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya çıkışı. Türk liderliği halifeliği kaldırdı, ardından Kırım Müslümanları arasında yalnızca kitlelerin ruh halini ve davranışlarını değil aynı zamanda hükümetteki temsilcilerini de etkileyen hilafet karşıtı ve halifelik yanlısı şeklinde iki akıma bölünme meydana geldi.
Kremlin’in gerçek politikasına yönelik eleştiriler, yerel komünist Kırım Tatarlarından oluşan küçük bir grup arasında da büyüyordu. Bu, en açık şekilde, Said-Galiev’in Kırım’dan geri çağrılması ve Kırımlı parti üyelerinden birinin Halk Komiserleri Konseyi başkanı olarak atanması talebini içeren 15 Aralık 1923 tarihli Moskova’ya yazılan mektupta ortaya çıktı. Kırım Oblast Komitesi, Kırım SSC Merkez Yürütme Komitesi Başkanlığı’na V. İbrahimov’u[29] ve Halk Komiserleri Konseyi başkanı olarak O. Deren-Ayırlı’yı[30] önerdi. Bu adaylar kısa sürede Moskova’da onaylandı. Ancak yarımadada gerçek güce sahip olan Kırım oblast parti örgütünün sekreterliği görevi, haklı olarak belirtildiği gibi, Kırım Tatarlarına verilmedi.[31] Kırım’ın Müslüman topluluklarında ve dolayısıyla bir bütün olarak Müslüman nüfusta gerçek güç, parti üyelerinin değil, yerel dinî cemaatlerin temsilcilerinin elindeydi.
Bunlara karşı mücadele devam ederken 1924’ten itibaren V. İbrahimov yönetiminde camilerin toptan kapatılması başladı: 1920’lerde eksik verilere göre Kırım’da 600’den fazla cami kapatıldı. Yetkililer aynı zamanda durumu, dinî binaları boşaltan ve bunların kapatılmasını talep edenlerin bizzat Müslüman cemaatinin temsilcileri olduğu şeklinde sunmaya çalıştı. 1920’lerin ikinci yarısından itibaren Kırım kütüphanelerinde dinî ve ruhanî nitelikteki edebiyata el konuldu.[32]
Müslüman psikolojisini anlamayan Çekistler, kitleleri kendi amaçları doğrultusunda etkilemek için kızıl mollalara güvenmeye devam ettiler. Bunun için 1-5 Eylül 1924 tarihlerinde Kırım Müslüman Cemaatleri Temsilcileri İkinci Kongresi düzenlendi. 1924 yazında Kırım Çekistleri, dinî şahsiyetler arasında “rejime sadık-ilerici hareketi”,[33] yani Sovyet yanlısı hareketi desteklemek amacıyla “kongrenin lehte bir bileşimini belirlemek için” kendi deyimleriyle yeniden hazırlık çalışmalarını yürüttüler. Ancak Çekistlerin kızıl mollalar ve onların yerel Müslümanlar üzerindeki etkileri hakkındaki hesapları gerçekleşmedi; bunlar parti liderliğinin büyük bir siyasî hatasıydı.
24 Eylül 1924’te Kırım’ın Kızıltaş köyünde Milli Firka üyelerinin gizli bir toplantısı yapıldı ve bu toplantıda Sovyet hükümetinin bir “millî” politika izlemesine yardımcı olmama, yeni gelen Sovyet işçilerine Kırım Tatar dilini öğretmeme, Tatarlaştırma politikasını kendi kontrolü altına alma, devlet ve parti organlarına gelecek vaat eden uzmanları ve gençleri atama, gençleri en umut verici üniversitelere gönderme vb. gibi kararlar alındı.[34] Yetkililer için Kırım Tatarlarının Kırım hayatındaki beklenmedik faaliyetlerinin, yani yetkililer tarafından yönetim organlarının Tatarlaştırılması için ilan edilen yolun sebebi, Bolşevikler tarafından yasaklanan “Milli Fırka”nın bu kararıydı.
Hükümet, Kırım Tatarlarının bu sosyo-politik yükselişini kendisine, komünist fikirlerin ve sloganların onların nezdindeki popülerliğine yordu. 1926 yazında parti yetkilileri, “Tatar emekçi kitlelerin siyasî faaliyetinin son yıllarda aşırı derecede arttığını” belirtiyordu; “bütün diğer milletlerden seçmenler arasında Tatar seçmenlerin en aktif olduğunun ortaya çıktığı sovyetlerin yeniden seçilmesine yönelik son kampanyanın sonuçları bunu açıkça kanıtlıyor… Son yeniden seçim kampanyası sırasında Tatar köylü kadınları seçim toplantılarına % 90 oranında katıldı”.[35] Siyasî davranışın bu tür sosyal işaretleri ve ampirik göstergeleri, tarih yazımında hâlâ genellikle Sovyet milliyetler politikasının başarısının bir sonucu olarak yorumlanıyorsa da gerçekte durum farklıydı.
Siyasî ilişkileri ölçmenin kriteri, örneğin Tatarlar arasındaki dindarlık derecesi ile ilişkilendirilen diğer verilerdir. RKP(b)’nin Kırım Oblast Komitesi’nin Ocak-Nisan 1925 tarihli raporunda, Müslüman orucu (oraza) ile ilgili olarak Komsomol üyeleri dışında herkesin camiye gittiği bildirildi. Öğretmenler, köy meclisi resileri ve diğerleri dahil herkes oruç tutuyordu ve oruç tutmasalar bile otoritelerini zayıflatmamak için bunu halktan gizliyorlardı.[36]
Bir diğer önemli kriter ise Kırım’da Tatar entegrasyonuna verilen geniş destekti. O. Deren-Ayırlı ve V. İbrahimov Ocak 1925’te SSCB Merkez Yürütme Komitesi Prezidyumu’na ve İ.V. Stalin’e, “Kırım Tatarlarının Bulgaristan ve Romanya’dan Kırım’a geri göçü ve Kırım Tatarlarının göçünün nedenleri hakkında” başlıklı bir muhtıra gönderdiler. Burada, G.N. Kondratyuk’un haklı olarak belirttiği gibi, uygulandığı takdirde Kırım’daki etnik dengeyi kökten değiştirecek, ülke dışından kapsamlı bir yeniden yerleşim programı sunuldu.[37] Ancak Kırım Tatarlarının yarımadanın hayatındaki önemini her şekilde azaltmaya çalışan Kremlin’in planlarında böyle bir ihtimal yer almıyordu.
Bu dönemde Kremlin’in büyük ölçekli Yahudi yerleştirme planları nedeniyle burada kritik bir durum gelişti. Bu konu, 1926 yılının başında V. Ibraimov ve O. Deren-Ayırlı’nın Kırım Oblast Komitesi sekreteri S.D. Petropavlovskiy ile temel anlaşmazlıklarını duyurmasının ve 3 Şubat 1926’da Deren-Ayırlı’nın görevden alınmasına ve İbrahimov’un parti yeniden eğitimine tabi tutulması için önlemler alınmasına karar verilmesinin nedeniydi.[38]
Şubat 1926’da Kırım’da, Tatar köylerinde, Sovyet sözlüğüne göre “milliyetçi gruplar”, yani Milli Fırkacılar tarafından çok sayıda gösteri düzenlendi. Çekistlere göre Mayıs 1926’da Kırım’da Ruslar ile Tatarlar arasındaki ilişkilerde “alevlenme” yaşandı.[39] Yetkililer aslında Kırım Tatarlarını kendileri için en tehlikeli unsur olarak değerlendirmiş, onlara karşı çeşitli yöntemlerle hareket etmiş, bu konuda Volga Tatarlarından yoğun şekilde yararlanmıştır.
Söz gelişi, 1927 yılının Nisan ayında yukarıda adı geçen Tatar yazar ve siyasetçi G. İbragimov tedavi için Kazan’dan Yalta’ya gelmiş ve 1936 yılına kadar Kırım’da kalmıştır. Yakın zamanda onun, 1920’de Moskova’da düzenlenen ve Müslüman halkların “uyanışını” Avrupalı işçiler ve dünya komünist hareketi ile ilişkilendirmede ortaya çıkan tüm sorunların çözümlendiği İkinci Komintern Kongresi’nde delege olduğu tespit edildi.[40] Açıkçası, Tatarların kendi deyimiyle kendi devletlerini kurmaya çalıştıkları Kırım’da, Kırım Tatarlarını bunu yapmaya değil, “dünya emperyalizmine” karşı savaşmaya motive etmeye çalıştı, ancak yerel gerçeklikler buna hiç de elverişli değildi.
Burada camiler ve mektepler kapatıldı, dinî edebiyat eserleri yok edildi, din adamları baskı altına alındı ama inanç Kırım Tatarlarının zihninde güçlü bir yer tutmaya devam etti. 1927’de parti resmî organlarının kabul etmek zorunda kaldığı gibi oraza, Tatarlar arasında “hâlâ güçlü bir yere sahip” ve “nadiren bir aile atalarının kanunlarını çiğnemeye ve gün batımından önce ölümlü bedenlerini yiyecek ve içecekle şımartmaya karar verir”.[41] Kızıl mollalar değil, halkla içiçe olan mollalar onların gerçek isteklerini dile getiriyorlardı. Söz gelişi, Mayıs 1927’de Bahçesaray Kütüphanesi müdürü (eski bir molla) tanıdıklarıyla yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Tatarlara karşı çok kötü ve sert bir politika izleniyor…” Haziran 1927’de Sivastopol rayonunun Çorgun köyünde bir başka molla, “Kırım Tatar Cumhuriyeti” kurma tehdidinde bulunmuştu.[42] Bu, bağımsızlık ve din özgürlüğü için mücadele eden, Bolşeviklere itaat etmek istemeyen, Müslüman eğitiminin tasfiyesine yol açan, hayatlarının manevî temellerini ve halkın geleceğini baltalayan Tatar kitlelerinin yaygın hoşnutsuzluğunun bir sonucuydu.
1925’e gelindiğinde, Kırım’da yalnızca 123 öğrencinin eğitim gördüğü 12 mektep kalmıştı; Şubat 1926’ya gelindiğinde tüm bu okullar kapatıldı. 1926’nın başından Temmuz 1927’ye kadar, Kırım’da yaklaşık 250 kişinin eğitim gördüğü 12 yasadışı mektep tasfiye edildi.[43] Bütün bunlar, dinî yaşamın sadece yeraltı varoluş biçimine geçmesine yol açtı. Bolşeviklerin Müslüman karşıtı fanatizmine rağmen İslam kitleler arasında talep görmeye devam etti, yerelde Tatarlar arasındaki dindarlık düzeyi azalmadı.
Kırım’da, öncelikle merkezî hükümetin eylemlerinden kaynaklanan sosyo-politik kriz derinleşmeye devam etti, ancak o, tüm suçu yerel Tatar parti ve sovyet liderlerine yüklemeye karar verdi. Kırım MSSC hükümetinin Yahudi kolonizasyonuna karşı çıkması, Stalin’in zulüm politikasına yönelik yeni bir kampanyanın sebebiydi.[44]
Bolşeviklerin Bütün Birlik Komünist Partisi Merkez Kontrol Komisyonu’nun önerisi üzerine, 6 Ocak 1928’de RSFSC Halk Adalet Komiseri N.M. Yanson başkanlığında bir komisyon oluşturuldu. Komisyon üyeleri arasında Yüksek Mahkeme başkanı Y.H. Peters ve RSFSC savcısı N.V. Krılenko da bulunuyordu. Komisyon, 1928 yılının Şubat ayının başlarında V. İbraimov’un tutuklanmasına karar verdi.[45] Çekistlere göre, İbraimov’un tutuklanması, Kırım nüfusunun tüm kesimleri arasında “hararetli konuşmalara” neden oldu. Tatarlar arasında “Rusya’nın Tatarlara karşı taarruzunun” başladığına dair söylentiler hakimdi. Yahudi karşıtı konuşma vakaları şu ifadeyle kaydedildi: “Bunun sorumlusu yalnızca Yahudiler.” En güçlü memnuniyetsizlik Tatar öğrenciler, Tatar aydınları ve tüccarlar tarafından dile getirildi. Ruslar ve diğer halkların temsilcileri neredeyse her durumda bu tutuklama hakkında olumlu konuştular.[46] Bütün bunlar, Kırım toplumunda, aslında merkezî hükümetin eylemlerinin kışkırttığı, 1920’den itibaren Kırım halkları arasındaki ilişkileri giderek daha da kötüleştiren derin bir etnik bölünme anlamına geliyordu.
- İbrahimov’un “mahkemesi” 23 Nisan-28 Nisan 1928 tarihleri arasında Simferopol’de gerçekleşti. Onun “davasına” 13 kişi karışmıştı. O ve İskân ve Yerleşim Komitesi eski sekreteri M. Abdullah idama mahkûm edildi, 9 sanık hapis cezasına çarptırıldı, üç sanık ise beraat etti. İbrahimov ve Abdulla’nın cezası 9 Mayıs 1928’de infaz edilmişti. Bu süreç Milli Fırkacılara yönelik baskıların başlamasının sinyalini verdi. Aynı yıl OGPU büyük bir mahkeme hazırladı: 63 kişi yargılandı. “Milli Fırka” davasında toplam 53 kişi mahkûm edildi; bunların arasında çoğunlukla Kırım Tatar aydınlarının temsilcileri vardı ve bunların çoğu Kırım SSC hükümet organlarında üst düzey görevlerde bulunuyordu. 11 kişiye idam cezası verildi ve bu cezanın büyük çoğunluğu bilahare 10 yıl hapis cezasına çevrildi.[47]
Ağustos 1928’in ortalarında SSCB Merkez Yürütme Komitesi Prezidyumu, “bu kararın uygulanmasını doğrudan denetleyeceğini” vurgulayarak, Kırım’da 109 bin hektar arazinin 15 bin Yahudi ailenin yerleştirilmesi için tahsis edilmesine karar verdi.[48] Bu belgeye göre Yahudi yerleşimcilerin sayısı aslında 100 bin civarındaydı.
Ancak Kremlin’in Kırım’daki Yahudi yerleştirme politikası, uygulanmasının büyük maliyetlerine rağmen tamamen çöktü. Bu eylemlerin ana sonucu, Kırım Tatarlarının Kırım’da böyle bir politikaya karşı kitlesel direnişi oldu.[49] Sonuç olarak onlara karşı zulüm ve terör arttı.
Bundan başka OGPU, ideolojik lideri tıpkı Milli Firka’da olduğu gibi M. Sultan-Galiyev tarafından “yerleştirilen” Moskova Merkezi başkanlığında bir “pan-Türkist karşı-devrimci örgütler” ağı oluşturmaya başladı. Aralık 1928’de “Milli Fırka”nın “anahtar” figürü ve bu efsane merkezin “lideri” olarak Moskova’da tutuklandı.[50] İbrahimov’un idam edilmesinin ardından yaklaşık 35.000 Kırım Tatarı çeşitli bahanelerle Urallara sürgün edildi.[51] Bu tehcirin nedenleri Kırım Tatarlarının çeşitli şekillerde devam eden direnişinden kaynaklanıyordu.
Ocak 1930’da Karasubazar ilçesinin Üsküt köyünde, toplantıda “biz kolektifleştirme istemiyoruz”, “Müslüman inancımızın ayaklar altına alınmasına izin vermeyeceğiz”, “eşlerimizi toplu kullanıma vermeyeceğiz”, “bize Türkiye’nin yolunu açın”. diyen Kırım Tatarları arasında huzursuzluk çıktı. Söz konusu köyün nüfusunun Türk vatandaşlığına geçirilmesi ve yakın gelecekte Türkiye’ye gitmesine izin verilmesi için önlem alınması talebiyle Türk büyükelçisine hitaben bir beyanat hazırlandı. Ocak 1930’un sonunda diğer Tatar köylerinden köylüler dağlarda toplanmaya başladı. Onlara karşı OGPU’ya bağlı birimler gönderilerek bu gösteriler bastırıldı.[52] 1930’un başında Sivastopol bölgesindeki üç Tatar köyü Sovyet karşıtı protestolara maruz kaldı. Çekistlerin tanımına göre, “Kırım’da millî bir karşı devrim” yaşandı ve bu, bazı durumlarda “isyan eylemlerine” dönüştü. Bir vakada Tatar köylerinden birinde liderlerin tutuklanması sırasında 400 kişilik bir kalabalık yetkililere taş attı.[53] Bunlar, geniş bir toplumsal tabana sahip yeraltı Müslüman hareketinin temsilcilerinin siyasî direnişinin tezahürleriydi.
1930 yazında Kırım’da, çeşitli tahminlere göre 1930-1933’te onbinlerce Kırım Tatarının öldüğü açlık yeniden başladı[54] ve Kırım’daki Tatar sayısında yoğun bir düşüş yaşandı.[55]
Milli Fırkacılar yerine yeni atanan yöneticiler arasında bile Moskova’nın politikasına karşı protesto havası yoğunlaştı. Böylece, Şubat 1931’de, Kırım ÖSSC Merkez Yürütme Komitesi başkanı Kırım Tatar M.İ. Kubayev, Canköy rayonu parti konferansında, Sovyet yetkililerinin Kırım Tatarlarına karşı eylemlerini büyük güç şovenizminin tezahürü olarak niteleyerek, Merkez’in cumhuriyetin ölümüne yol açtığını belirterek Moskova’nın politikasını eleştirdi, ardından görevinden alındı ve hemen sonra zulme uğradı.[56] Kırım ÖSSC Merkez Yürütme Komitesi’nin yeni başkanı İ. Tarhan, Kırım ÖSSC Halk Komiserleri Konseyi Başkanı A. Samedinov ve Bütün Birlik Komünist (Bolşevik) Partisi Kırım Oblast Komitesi 2. Sekreteri S. Trupçu 1937 sonbaharında tutuklandılar.
Kırım’da Tatarofobi’yi tırmandırmak amacıyla 1938 yılına gelindiğinde B.M. Volfson tarafından yayına hazırlanan “Kırım’daki Alman işgalinin çöküşü. 1918” başlıklı bir belge derlemesi hazırlandı.[57] Bu elyazması, Milli Fırkacıların “Kırım halkını Almanya’ya sattıklarını”, “Almanya’ya Hindistan’a giden yolu açmak için yüzlerce ve binlerce Kırım halkının hayatını feda etmeye hazır olduklarını” vs. söylüyordu.[58] Her ne kadar derleme yayınlanmamış olsa da, yetkililerin bu derleme için belirlediği amaç açıktı: Kırım Tatarlarını yalnızca bir kez daha itibarsızlaştırmak, onları Sovyet rejiminin düşmanı olarak göstermek değil, ama aynı zamanda onları Nazilerin işbirlikçileri olarak ifşa etmek ve sonuçta onlara karşı devam eden terörü meşrulaştırmak.
1938-1939’da Kırım’da önemli sayıda devlet ve parti çalışanı ile Kırım Tatarlarından kendi saflarına geçenler de dahil olmak üzere dinî şahsiyetler zulme uğratıldı. Ancak camilerin kapatılması ve mollaların sürülmesi köylerdeki dinî yaşamı durduramadı ve Bolşevik Parti liderleri politikalarıyla Müslümanlarda sosyo-politik sadakat değil, horgörü ve nefret uyandırdı. İman muazzam yaşamsal ve ruhsal önemini korudu.[59] 1939’da cumhuriyetin parti organları, Kırım Tatarları arasındaki vaziyete ilişkin gizli bir çalışma yürüttüler ve aslında onların aralarında iktidar desteğinin olmadığı ve dinin etkisinin hâlâ yüksek olduğu sonucuna vardılar.[60] Kırım Tatarlarının yetkililere karşı olumsuz tutumunun bir diğer önemli göstergesi de Rusça öğrenme konusundaki isteksizlikti. 1938’in başında yerel parti yetkilileri, Tatar okullarındaki öğrencilerin, Rus edebiyatı bir yana, 3-4 yıl boyunca dil eğitimi almalarına rağmen Rus dilini bilmediklerini bildirdi.[61] Bu gerçek, Kırım Tatarları arasındaki kültür devrimi yıllarında Bolşeviklerin “büyük” başarılarına ilişkin tarih yazımındaki yaygın göstergeler olmaktan çok, Kırım’daki sosyo-politik durumun analizi için bir anlam taşıyor: özünde, genç neslin ne Rus dilini ne de Rus kültürünü bir bütün olarak kabul ettiği anlamına geliyordu.
Dolayısıyla Bolşeviklerin milliyetler politikası aslında Kırım Tatarlarının çıkarlarına ve emellerine yabancıydı, dolayısıyla tüm krizler ekonomi, toplum, siyaset, ideoloji, etnik gruplar arası ilişkiler, din gibi kilit alanlarda ortaya çıktı. Bağımsız bir devlet yapısı için mücadele eden Kırım Tatarları kendileri için çizilen şu ya da bu toplumsal gelişme yolunun reddedildiğine şahit olurken uluslararası vaziyet ve İç Savaş tasfiye edilen Kırım Halk Cumhuriyeti’nin varlığını engelledi.
Kırım MSSC, esas olarak Kremlin liderliğinin Kırım Halk Cumhuriyeti’nin Fransa ve SSCB’ye düşman olan diğer ülkeler tarafından tanınabileceği korkusu nedeniyle RSFSC’ye dahil edildi; bu, Sovyet devletinin yalnızca yarımadada çöküşüne yol açmayıp, aynı zamanda Bolşeviklerin bir bütün olarak “millî devlet inşasına” da güçlü bir darbe vurdu.
Kırım’da yaklaşık 20 yıldır yürütülen Kırım Tatar halkına yönelik Sovyet milliyetler politikası özünde popülist-neo-sömürgeci bir politikaydı ve Kırım’ın sosyal gelişmesinde bütünlüğün bozulmasına yol açmıştı. Bunun en bariz sonuçları, 1930’ların sonunda Kırım’daki Tatarların sayısının yarıdan fazla azalması ve onların siyasî olarak iktidardan uzaklaştırılmasıydı. Bütün bunlar ve sosyal mekanizmadaki diğer yıkıcı olaylar, Kırım’da derin bir siyasî kriz olduğu, yerli Tatarlar arasında Bolşeviklere geniş bir destek olmadığı anlamına geliyordu.
* Kazan’da yayınlanan Gasırlar Avazı / Eho Vekov adlı derginin 2022 yılı 4. sayısında 23-38. sayfalar arasındaki orijinalinden çevrilmiştir.
[1] Vilna Ukrayina (Uman), 18 Kasım 1918.
[2] Krım (Simferopol), 23 Ekim 1918.
[3] Rossiyskiy Gosudarstvennıy Arhiv Ekonomiki, f. 473, op. 1, d. 1, l. 48.
[4] İbrahimov G.G., Eserler. Akademik Basma. Unbiş Tomda, 14. Tom: publitsistika (1919-1931), Kazan, 2021, B. 211.
[5] Bartold V.V, Rabotı po istoriçeskoy geografii, Moskova, 2002, s. 469.
[6] Vidrojdennya (Kyiv), 7 Haziran (25 Mayıs) 1918.
[7] Novıy Turkestan (Taşkent), 5 Nisan 1918.
[8] Grajdanskaya voyna v Rossii i musulmane. Sbornik dokumentov i materialov, Moskova, 2014, s. 701
[9] Rosssiyskiy Gosudarstvennıy Arhiv Sotsialno-Politiçeskoy İstorii (RGASPI), f. 17, op. 3, d. 3, l. 2; d. 54, l. 12; d. 55, l. 13.
[10] A.y., op. 3, d. 121, l. 1-2.
[11] İshakov S.M. “K voprosu o çislennosti krımskih tatar v 1917-1941 gg.”, İstoriçeskiy Vestnik, Tom 34, 2020, s. 84-95; İshakov S.M. “Kırım Tatarlarının 1917-1941 Arasındaki Nüfusuna Dair Bir Deneme”, Emel, sayı 275, 2021, s. 10-17.
[12] Hayali R. “Repressivnaya politika sovetskogo gosudarstva v otnoşenii krımskih tatar (1921-1944 gg.), Z arhiviv VUÇK-GPU-NKVD-KGB, No. 1 (32), 2009, Harkiv, s. 74.
[13] Seyid Amet (Seydamet) Seit Cafer (1917’den beri Seidamet, Seydametov, Seyid Ahmedoğlu Cafer) (1890-1960). Kırım Tatarı, İstanbul, Paris, Petrograd’da (Eylül 1915’ten itibaren Petrograd Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde), okudu, 1916’da mezun oldu, 1917’de 2. Moskova Piyade yedek subay okulunu bitirdi, Bütün Rusya Kurucu Meclisi milletvekili, Ocak 1918’de Kırım Tatar hükümeti başkanı, General Sulkeviç’in Kırım Mahallî Hükümetinde Dışişleri Bakanı. Kasım 1918’de Avrupa’ya gitti. Muhacir.
[14] Archives du ministère des Affaires étrangères de France. Correspondance politique et commerciale 1914-1940 (AMAEF), ser. Z, car. 651, dos. 2, f. 105.
[15] RGASPI, f. 17, op. 163, d. 140, l. 5.
[16] A.y., Op. 3, d. 157, l. 1.
[17] A.y., f. 19, Op. 1, d. 421, l. 7.
[18] A.y., f. 17, Op. 2, d. 65, l. 1 ob.
[19] A.y., Op. 112, d. 213, l. 3.
[20] Bıkova T., «Kampaniya “tatarizatsiyi” v Krımu (1921-1928 pp.)”, Krım vid antiçnosti do sogodennya: İstorıçni studiyi, Kyiv, 2014, s. 423.
[21] Bıkova T. “Krımskotatarskıy aspekt natsionalnoy politıkı Kremlya u Krımskiy ASRR (1921-1928 pp.)”, Ukrayinskıy istorıçnıy jurnal, no. 1, 2018, s. 113.
[22] Bıkova T., “Politıka Kremlya şçodo islamu u Krımskiy ASSR (1921-1928 pp.)”, Ukrayinskıy istorıçnıy jurnal, no. 1, 2019, s. 105, 109.
[23] Gosudarstvennıy Arhiv Rossiyskoy Federatsii (GARF), f. R-5446, op. 17, d. 2, l. 35.
[24] RGASPI, f. 17, op. 33, d. 95, l. 12.
[25] “Soverşenno sektretno”: Lubyanka – Stalinu o polojenii v strane (1922-1934 gg.), Cilt 1, 1922-1923, Kısım 2, Moskova, 2001, s. 793, 877, 924.
[26] Gordlevskiy V.A. İzbrannıye soçineniya, Moskova, 1962, Cilt 3, s. 384.
[27] Guseva Yu. N. “Musulmane Krıma i sovetskaya vlast: vzglyad iz Moskvı 1920-h gg.”, İslam v sovremennom mire, 2016, Cilt 12, No. 1, s. 140.
[28] “Soverşenno sektretno”: Lubyanka – Stalinu o polojenii v strane (1922-1934 gg.), Cilt 1, Kısım 2, Мoskova, 2001, s. 904.
[29] İbrahimov, Veli İbrahimoviç (1889-1928). Kırım Tatarı, dizgici, 1906-1908’de SR [Sosyalist-Devrimci] (Sivastopol’de), 1917-1918’de. Akmescit’teki Tatar matbaasında dizgici, Kırım Tatar Kurultayı milletvekili, Akmescit Şehri Müslüman Komitesi başkanı, 1918’den beri RKP(b) üyesi, 1918-1919’da İstanbul’da yeraltı çalışmalarında, 1919-1920’de Kafkas Cephesi İstihbarat Müdürlüğü çalışanı, 1919 yılı başında Kırım Mahallî Seym seçimlerinde Milli Firka listesinden aday, Ağustos 1920’de Türk Komünist Teşkilatları Merkez Bürosu (Bakü’de) üyesi, 1921 Kasım ayından itibaren RKP(b)’nin Kırım Oblast Komitesi üyesi, 1921-1922’de Kırım MSSC Merkez Yürütme Komitesi Başkan Yardımcısı, 1923-1928’de Kırım MSSC Merkez Yürütme Komitesi Başkanı. Kurşuna dizildi.
[30] Deren-Ayırlı, Osman Abdül Gani (1898-1949). Kırım Tatarı, Kırım’daki iç savaşa Kızıllar tarafında katıldı, 1918’den beri RKP (b) üyesi, 1920 sonundan itibaren Kırım Devrim Komite’si üyesi, Kırım SSC Halk Komiserleri Konseyi Başkanı (1924-1926). Daha sonra Tatar MSSC’de çalıştı. 1927-1929’da Y.M. Sverdlov Komünist Akademisi’nde Marksizm Kurslarında okudu. 1929’da Nijnıy Novgorod’daki “Krasnaya Etna” fabrikasında çalıştı. 1929’da SBKP(b)’den ihraç edildi ve zulme uğradı.
[31] Bıkova T. “Krımskotatarskıy aspekt natsionalnoy politıkı Kremlya u Krımskiy ASRR (1921-1928 pp.)”, Ukrayinskıy istorıçnıy jurnal, no. 1, 2018, s. 115.
[32] Bıkova T., “Politıka Kremlya şçodo islamu u Krımskiy ASSR (1921-1928 pp.)”, Ukrayinskıy istorıçnıy jurnal, no. 1, 2019, s. 105-107, 111-113.
[33] İslam v sovetskoe gosudarstvo (1917-1936). Sbornik dokumentov, Cilt 2, Мoskova, 2010, s. 81-85.
[34] Poslednaya rukopis Sabri Ayvazova. Delo partii “Milli Firka”. Belgeler Şahitlik Ediyor. «Gizliliği Kaldırılmış Hafıza» Serisi. Kırım Kitabı, Cilt 1, Simferopol, 2009, s. 134.
[35] Krasnıy Krım (Simferopol), 6 Temmuz 1926.
[36] Bıkova T., “Politıka Kremlya şçodo islamu u Krımskiy ASSR (1921-1928 pp.)”, s. 108.
[37] Kondratyuk G.N., “Veli İbraimov (1888-1928 gg.): Ştrihi k portretu”, Krımskoe İstoriçeskoe Obozrenie, 2019, No. 2, s. 52-53.
[38] Bıkova T. “Krımskotatarskıy aspekt natsionalnoy politıkı Kremlya u Krımskiy ASRR (1921-1928 pp.)”, s. 118.
[39] “Soverşenno sektretno”: Lubyanka – Stalinu o polojenii v strane (1922-1934 gg.), Cilt 4, 1926 yılı, Мoskova, 2001, s. 105, 154, 384, 430, 516.
[40] İshakov S. “I-II kongressı Kominterna i musulmanskiy Vostok: delegatı v gosti”, Vremya Kominterna: materialı mejdunarodnıh nauçnıh konferentsiy k 100-letiyu Kommuniçestkogo İnternatsionala, Moskova, 2020, s. 61.
[41] Krasnıy Krım (Simferopol), 20 Mart 1927.
[42] “Soverşenno sektretno”…, Cilt 5, 1927 yılı, Moskova, 2003, s. 412, 476-477.
[43] Guseva Yu. N. “Musulmane Krıma i sovetskaya vlast: vzglyad iz Moskvı 1920-h gg.”, İslam v sovremennom mire, 2016, Cilt 12, No. 1, s. 141.
[44] Çebotareva V.G. Natsionalnaya politika Rossiyskoy Federatsii 1925-1938 gg., Moskova, 2008, s. 326.
[45] Bıkova T. “Yak zdiysnyuvavsya teror protı Krımskotatarskoy intelligentsiy u 1928-1930 rr.?”, İstoriya Krımu u zapitannyah i vidpovidyah, Kyiv, 2015, s 366.
[46] “Soverşenno sektretno”…, Cilt 6, 1928 yılı, Moskova, 2002, s. 69-70.
[47] İstoriya Krıma v 2 t., Moskova, 2017, Cilt 2, s. 484.
[48] Pravda, 15 Ağustos 1928.
[49] Yefimov A., “Sozdanie Yevreyskoy Sovetskoy Sotsialistiçeskoy Respubliki na Krımskom poluostrove v 20-30-ye godı”, Profi, 1999, no. 8-9, s. 30.
[50] Hristoforov V.S., Sovetskie spetsslujbı otkrıvayut Vostok. 2. Baskı, Мoskova, 2020, s. 38-39.
[51] GARF, F. R-9401, op. 2, l. 102, l. 199.
[52] Hayali R., “Repressivnaya politika…”, s. 78-79.
[53] “Soverşenno sektretno”…, Cilt 8, 1930 yılı, Kısım 2, Moskova, 2008, s. 1312-1313.
[54] Vozgrin V.Y., İstoriya krımskih tatar: Oçerki etniçeskoy istorii korennogo naroda Krıma v çetıreh tomah, 4. baskı, Simferopol, 2015, Cilt III, s. 629, 642.
[55] Krımskaya ASSR: 20-ye-30-ye godı (İstoriçeskiy oçerk), Kyiv, 1989, s. 13.
[56] GARF, F. R-9401, op. 2, l. 102, l. 200; Bıkova T. Бикова Т. “Yak zdiysnyuvavsya teror…”, s. 367-368; İstoriya Krıma, Cilt 2, s. 485.
[57] Volfson Bentsion Mendeleyeviç/Mendeleviç (1950’lerden sonra, Boris Mihayloviç) (1906-1990’dan sonra). 1932’den beri Bütün Birlik Komünist (Bolşevik) Partisi üyesi, 1932’de Moskova Devlet Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Kırım’a gönderildi. 1932’den itibaren Kırım Yüksek Komünist Ziraat Okulu’nda eğitim metodu uzmanı, 1934-1935’te tarih üzerine yayınların yazarı. Bütün Birlik Komünist (Bolşevik) Partisi Kırım Oblast Komitesi bünyesindeki İç Savaş Tarihi Komisyonu sekreteri.
[58] RGASPİ, F. 71, op. 35, l. 993, l. 1, 1а, 52-53, 56-57; ve diğ.
[59] Bıkova T., “Politıka Kremlya şçodo islamu…”, s. 100.
[60] RGASPİ, F. 17, op. 21, l. 2509, l. 40, 44-45, 46, 54.
[61] Krasnıy Krım (Simferopol), 4 Ocak 1938.