KIRIMLI ORFE’NİN İZİNDE: BEKİR ÇOBANZADE’NİN TARTIŞILAN HAYAT ÖYKÜSÜ

KIRIMLI ORFE’NİN İZİNDE:
BEKİR ÇOBANZADE’NİN
TARTIŞILAN HAYAT ÖYKÜSÜ*

 

Dmitro URSU

Çeviren: Bülent TANATAR

 

Giriş

Tatarların tarihsel mirası öncelikle çağlar boyunca bu kavmin ünlü kültür temsilcilerinin yarattıkları eserlerle algılanmıştır. Bugünden bakıldığında Kırım’daki Tatar geçmişinin büyük simalarından biri olan Bekir Çobanzade’nin (1893-1937) hayatı bunun çarpıcı bir örneğidir. Uzun süre onun hayat yolu bilinmeden kaldı. Halkın hatırasında o, tıpkı Ovidius’un Dönüşümler’inde olduğu üzere, bilhassa cehenneme iniş benzeri birçok macera yaşayan mitik şair Orfe gibi efsanevî bir şahsiyete dönüştü. Aynı şekilde, büyük Tatar şairi de Büyük Terör sırasında Stalin’in Cehenneminde yok olmuştu.

Çok sayıda yeteneğe sahip bu adam bugün birçok yönüyle kendini gösteriyor. Öncelikle, o çağdaş Tatar şiirinin kurucusu büyük bir şairdir. Daha sonra, önce Kırım’da, ardından Bakû’da Türkologların baş tacı, ünlü bir bilgin, Kırım Tatarları arasındaki ilk üniversite profesörüdür. Ve aynı zamanda cesur bir siyaset adamı, geçen yüzyılın 20’li yıllarının başındaki millî hareketin önderidir. Son olarak, Çobanzade Kırım Muhtar Cumhuriyeti’nde okullarda millî dilde öğrenimin tertipçisi ve uygulayıcısıdır.

Çobanzade emek, tehlike ve maceralarla dolu bir ömür sürdü. XX. yüzyılın önemli hadiselerinin, bu cümleden üç devrimin (Türk, Rus, Macar), birinci dünya savaşının, Macaristan ve Rusya’daki iç savaşların ve dünya çapında bir olgu olarak totalitarizmin kurulmasının tanığı ve bazen de katılımcısıydı.

Çobanzade 1937’de GULag’ın karanlıklarında helâk oldu ve o tarihten itibaren adı yasaklandı ve bütün yayınlardan kaldırıldı. Biyografisine ilişkin yazılı kaynaklar her bir yana dağıldı ve içlerinden çoğu gizli polis NKVD’nin arşivlerinde kapalı kaldı. Dahası, daha sonraları, bizzat onun tarafından yazılmış sayısız belgenin (özyaşam öyküsü, soru cetvelleri, vb.) işkencecilerini yanıltmak amacını güden bilinçli hatalar içerdiği ortaya çıktı. Ama aslında Büyük Şakacı bilhassa tarihçileri, onun yaşam öyküsünü yazanları aldatmıştı.[1]

Çobanzade’nin hayatının yanlış bilinmesinin bir başka kökenini daha var. Meşhur Alman filozof Hegel bir zamanlar Afrika’nın “tarihsiz” bir kıta olduğunu söylemişti. Öyle ki benzetme yoluyla 1944 caniyane sürgününün Kırım Tatarlarını meslekten tarihçisi olmayan “tarihsiz bir millete” dönüştürdüğü ileri sürülebilir. En azından, yazılı tarihi olmayan, zira halkın hafızası yerinde olsa da sadece sözlü tarih biçiminde vardı. Çok iyi bilindiği gibi, belgelenen olguları anlatan olgusal (événementielle) ve tarihlenmiş (datée) tarih sözlü geleneğinin unsurlarını içermez. Bu sözlü olarak iletilen kolektif hafızanın karakteristik özelliklerinden biri de yaşanan olayların zamandizininin (chronologie) olmamasıdır. Burada zamandizinsel işaretler çoğu zaman ya yoktur ya da hatalıdır. Sonuç olarak Çobanzade’nin gerçek biyografisi zamanla temelleri çok kırılgan bir mite dönüşmüştür.

Bu giriş gerçek bir biyografi yazma işinin ne denli karmaşık olduğunu gösterir. Elinizdeki incelemenin amacı biyografi oluşturmaktan ziyade bu konudaki literatürün eleştirel bir analizini yapmaktır. Bu, var olan, zaman ve mekân içindeki düzensiz ve sınıflandırılması güç araştırmaların gelişimine dair bütünsel bir tablo sunmak üzere bir ilk girişimdir. Mamafih, Çobanzade’nin biyo-historiografyası, fikrimizce, aynı zamanda metodolojik cereyanlara denk düşen üç evre şeklinde gelişmiştir.

Birinci Evre

Birinci evre, hayli erkenden, 1921’de, Cafer Seydamet’in Lozan’da yayımladığı La Crimée. Passé-Présent adlı kitapçığıyla başlar. Öncelikle şunu belirtelim ki bu tür eserlerin çoğu bizatihi biyografiyi doğrudan ilgilendirmekten ziyade dönemin farklı olaylarıyla ilgilidir. Bu kesin olgu ve tarihlere kulak asmayan ilk, bilimsel olmayan araştırma evresidir.

Bu literatürün temelleri sözlü gelenektir, yani bir zamanlar Çobanzade’yle kimi ilişkileri olan kişilerin tanıklıkları ve “spontane popüler tarih” diyebileceğimiz, halk arasında dolaşan rivayetlerdir.[2] Bununla birlikte, bir hikâye asla nesnel bir olgu yerine geçemez. Çoğu zaman, birbirlerinden haberi olmayan yazarlar paradoksal biçimde öncellerinin hatalı biyografik fikir ve bilgilerini ödünç alırlar. Nihayet, bunların çoğu araştırma yapabilmek için meslekî eğitimi olmayan amatörlerdir. Böylece Çobanzade gibi çelişkili bir üne sahip bir şahsiyetin daha ziyade naif ve apolojetik bir tasvirini çizerler.

Sözlü anlatıya dayalı yazar literatürünün kısa bir gözden geçirilişi yukarıda zikredilen Cafer Seydamet’in kitabıyla başlar. Bu kitapta Tatar Orfe’sinin şiirine duyduğu samimî hayranlığını ifade eden yazarın Çobanzade’ye hasrettiği birkaç sayfaya rastlarız. Yazar ayrıca onun mısralarının Fransızca çevirisini verir.[3] Bu kitap biraz daha gözden geçirildikten sonra 1930’da Varşova’da yeniden basıldı. Bundan başka, Azeri bir muhacir tarafından İstanbul’da 1939’da yayımlanmış olan bir broşürden bahsedebiliriz.[4] Profesör Dr. Çobanzade’ye Cevap başlığını taşıyan eser biyografiyle hiçbir alakası olmayan, Azeri edebiyatı tarihiyle ilgili tamamen ideolojik bir polemik yürütüyordu, zira şair iki yıl önce ölmüştü. Ama eleştirmenin bundan haberi yoktu.

Hatalarla malul Rus A. Buldeyev (1943) ile Tatar Edige Kırımal’ın (1952) yayınlarının ise pek az önemi vardır.[5] Battal Taymas (1954) ile Şevki Bektöre’nin (1961) eserleri ise Çobanzade’nin biyografisi bakımından daha önemlidir. Tür olarak bunlar daha çok hatıra kapsamındadır, zira her ikisi de Çobanzade’yi geçmişte tanımışlardı.[6] Bu yayınların bu türdeki diğerleriyle ortak noktaları var: öznellik, şüpheli zamandizinsel ölçü işaretleri, bulunması mümkün olmayan belgelere atıflar, anlatıcılara aşırı güven.

Biyo-historiografyanın bu evresinin en karakteristik örneği Kırımlı Safter Nagayev’in eseridir. Onun Çobanzade üzerine yayınları Taşkent’te çıkan Tatar gazetesi Lenin Bayrağı’nda 1978’de çıkan övgü dolu ve gerçek bir öneme sahip olmayan “Medeniy inkilab askeri” adlı bir makaleyle başladı.[7] Onu bunu sürekli olarak geliştirerek sonunda İşte Sana Çoban Oğlu! (2007) adıyla koca bir kitaba dönüştürdü. Bu uyduruk unsurlar ile tarihsel unsurların birbirine karıştığı, ama hayalînin gerçeğe baskın çıktığı, kurgunun bazen gerçeği inkâr ettiği ve tarihin tamamen fantezi tasvirler için çerçeve oluşturduğu melez bir türdü. Çobanzade’nin hayatı bir macera romanına dönüşmüştü. Bununla beraber, yazar kitabın bir tarihsel roman olduğunu reddediyor ve onun gerçek olduğunu iddia ediyordu, her ne kadar türler arası karmaşa varılan sonuçları yanlışlasa da. Ayrıca, kitabın başkarakteri bariz şekilde aşırı derecede övülüyordu.

Son olarak, bu metodu izleyen akıma mensup yazarların totaliter iktidar tarafından en büyük devlet sırrı olarak tuttukları arşivlere erişme imkânlarının olmadığını belirtelim.

İkinci Evre

Bu evre büyük ölçüde Çobanzade’nin edebiyat eleştirisi ve dilbilim üzerine eserlerinin yanı sıra onun şiiriyetinin incelendiği filoloji doktora tezlerinden meydana gelir. Bunların başında da Türk İsmail Noyan’ın 1967 ve Azeri Adil Babayev’in 1969 yılındaki tezleri gelir.

Babayev bilahare 1998 yılında Çobanzade’nin filoloji bilimine katkıları üzerine bir monografi de yayınlamıştır. Bu eser üzerinde çalışırken Babayev yetkili mercilerden Çobanzade’nin mahkeme dosyasını kaynak olarak kullanma iznini elde etmiştir. Bu belgelerin titiz bir tahlilini yapmak yerine o kendini hiçbir yorumda ve eleştirel yaklaşımda bulunmadan tutanaklardan alınan büyük parçaların yayınıyla sınırladı. Üstüne üstlük, belgelerden çekip çıkartılan alıntılar kimi zaman tırnak işaretleri içine alınmamıştı, bu yüzden belge metni ile yazarın söyledikleri birbirine karışıyordu.[8] Babayev açıkçası bu belgelere aşırı derecede bir güven besliyordu ki bu da fahiş bir hataydı. Meşum NKVD’nin adamlarından oluşan polisiye kaynakların –doğru ile yanlışın birbiri içine girdiği bu karışımı deşmek için özgül bir metodoloji gerekiyordu– özgüllüğünü es geçiyordu. Bilindiği gibi tutanaklar çoğu zaman sorgudan önce yazılıyordu ve bu nedenle içerikleri tamamen danışıklıydı. Bu yüzden bu belgeler araştırmacılar için bir “ham madde”dir ve iyice belirlenmiş kurallar uyarınca yapılacak metodik bir inceleme gerektirirler.

Ardından Türk Kenan Acar’ın 1996’daki ve Tatar Şevket Yunusov’un 1998’deki tezleri gelir. Acar tezinin savunulmasından beş yıl sonra onu kitap olarak yayımlamıştır. Çobanzade’nin biyografisi bakımından bütün bu çalışmalar hiçbir yenilik barındırmıyordu.

Bu filolojik cereyan içinde İsmail Otar yalnız Kırım Tatarları üzerine çok sayıda yayın yapan bir yazar olarak değil, ama aynı zamanda Cafer Seydahmet Kırımer’in arşivlerinin ve Bekir Çobanzade’nin bazı değerli belgelerinin koruyucusu ve yayıncısı olarak da ayrı bir yer işgal eder. Bunun dışında o büyük bir ihtisas kütüphanesi meydana getirmiştir. 1999’da çıkan Kırımlı Türk Şair ve Bilgini Bekir Sıtkı Çobanzade kitabında Otar kütüphanesinde bulunan Çobanzade’nin yazı külliyatını, özellikle “Kaval Sesleri” elyazmasındaki şiirleri şerhleriyle ve İstanbul’da kalan dostlarıyla mektuplaşmasını yayınlamıştır.

Yukarıda anılan diğerlerine gelince, onlara yönelik en büyük sitem şudur: kitaplar üzerinden kitap yazmak kötü bir tarih yazmak anlamına gelir. Bu şekilde belki iyi filoloji yapmak mümkündür, ama kesinliğin ve somutun bilimi, belgeye dayalı sağlam bir altyapı üzerinde temellenen bir bilim olan biyo-historiografya hiç bir şekilde yapılamaz. Bu yüzden filolog yazarlar biyografi alanında hiçbir makbul katkı yapamamışlardır. Daha sonra söz edeceğimiz biri, Jankowski hariç.

Üzüntüyle tespit ediyoruz ki ilk filolojik eserlerin yayınlanışından bu yana hiçbir özlü tartışma gerçekleştirilememiştir. Her zaman olduğu gibi, malumattar tezler diğer araştırmacılar tarafından bilinmeden kalır. Çarpıcı bir örnek de yakın zaman önce Çobanzade’nin edebî eserlerini Menim Yazılarım… Şiirler ve İkâyeler (2009) adıyla yayına hazırlayan Kırımlı Nariman Seyit Yahya’dır. Fikrimizce, bu eser Çobanzade’nin basılmış eserleri içinde kayda değer şerhleriyle beraber en iyi ve en eksiksiz olanıdır. Bununla birlikte, “Bekir Çobanzade ve Onun İcadı” adlı teorik girişte yazar seleflerinin katkılarına horgörü gösterir. Ona göre çokça alıntıladığı en büyük yetke amatör gazeteci-yazar Battal Taymas’dır, yoksa Noyan, Babayev, Acar ya da Yunusov gibi filolog meslektaşları değil.[9]

Yukarıda anılan bütün tezler giriş kısımlarında Çobanzade üzerine bir biyografik özet içerirler. Bununla beraber, bunun hiçbir bilimsel önemi yoktur, zira derme çatmadır ve çok hatalıdır. Örnekse, Otar’a göre, Çobanzade ilkokula 1904, 1905 ve 1906 yılında başlamıştır ve onu 1908 ve 1909’da bitirmiştir. Çelişkili tarihler verse de yazar ne yorumda ne de açıklamada bulunur.[10] Okur şaşkınlık içinde kalır. Diğer yerlerde de dağınık biçimde Çobanzade’nin hayatına dair hiçbir kanıt gösterilmeksizin çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Açıkçası, biyografi filolog yazarların kuvvetli noktası değil gibi gözüküyor. Ama bütün bunların nesnel gerekçeleri de var, şöyle ki dönemin siyasal ve kültürel vaziyeti gerçek bir bilimsel araştırma için pek de elverişli değildi.

Üçüncü Evre

1990’lı yıllarda Çobanzade’nin biyo-historiografyasının gelişiminde yeni bir evreye girildi. Bu cereyanın farklı bileşenlerini kısaca ortaya koymaya çalışalım. Öncelikle Kırım’daki ve dışarıdaki arşivlerde yapılan taramalar var. Bundan başka araştırmaların profesyonelleşmesi söz konusu: disiplinleri ne olursa olsun (filoloji, tarih) bütün yazarların bir ihtisas formasyonu var. Nihayet, tematik alanın genişlemesinden bahsedebiliriz. Ayrıntılara girmek niyetinde değiliz. Sadece güncel historiyografyanın temel özelliklerini açıklığa kavuşturmakla yetineceğiz.

Bu eğilimin öncüsü olarak SSCB’nin başlıca şarkiyat dergisinde daha 1967’de Çobanzade’nin hayatı ve bilimsel eserleri üzerine bir makale yayınlayan Moskovalı Türkolog Fyodor Aşnin’i sayabiliriz. Bilginin öğrencileri, kız kardeşi ve karısının tanıklıklarının yanı sıra yazar bir dizi özgün belgeye dayanıyordu. Makalesinin ekinde Tatar profesörün çok faydalı bir bibliyografyası verilmişti.[11]

Tatarlar kitlesel olarak Kırım’a döndükçe bilim camiasının ilgisi de onların tarihlerinin yeterince aydınlanmamış sorunlarına doğru kaydı. Stalinci Terör sırasında telef olan bilginlerin katkısı da dâhil olmak üzere, kültürel mirasın büyük değerlerinin yeniden tesisi öncelikli bir görev haline geliyordu. Böylelikle sosyo-kültürel ortam Çobanzade’nin biyografisinin derinlemesine bir tetkiki için elverişli hale geldi.          

Tatar Orfe’sinin gerçek hayat yolunun bilimsel olarak yeniden tesis etmeye gayret sarf edenlerin çalışmaları Türkiye’de, Rusya’da, Macaristan’da, Azerbaycan’da ve Ukrayna’da çıkan sayısız eseri içerir. En karakteristik olgu da bu literatürün belgesel kaynaklara dayandırılmasıdır. Araştırma için yıllardır kapalı olan çok gizli arşivler kapılarını açmaya başlamışlardır.

İlkin V. Aslanov 1993’te Emel dergisinde o zamana dek bilinmeyen belgelere atıf yaptığı bir küçük makale yayınladı. Bir yıl sonra Türkoloji öğrenimini Budapeşte’de yapan Henryk Jankowski Macaristan’da Çobanzade’nin hayatına dair belgeler keşfetti. Polonyalı profesör kesin bir zamandizini çerçevesine oturan belgelere dayalı bir anlatı sundu. Bundan başka o zamanın Macar basınını inceledi ve Çobanzade’nin 1919 yazındaki devrimci deneyimine dair iddiasına şüphe düşürdü. Jankowski’nin araştırmaları titizliği, kesinliği ve yöntem anlayışı bakımından çok değerlidir. Aynı sıralarda F. Aşnin ve V. Alpatov da Çobanzade’nin üç ciltlik mahmeke dosyasını incelediler ve gerçek bir best-seller gibi dört dilde (Rusça, Tatarca, Türkçe, Lehçe) altı kez yeniden yayımlanan son derece ilginç bir makale yayınladılar. Babayev’in çelimsiz yöntemini bu anılan yazarlarınkiyle mukayese edebiliriz, zira her üçü (B abayev, Aşnin, Alpatov) de aynı kaynaklar üzerinde çalışmışlardı.[12]

Maria Nyiri de 2000’de Budapeşte’deki üniversite arşivlerinde Çobanzade’nin bu şehirdeki ikamet dönemine ait bazı değerli belgeler buldu. Bunları birçok kez Rusça, Türkçe ve Azeri Türkçesinde yayınladı, ama sağlam bir tarih bilgisinin yokluğunda ve bu ihtisas literatürü konusundaki bilgisizlik yüzünden bunları yüzeysel biçimde yorumladı. Buna karşılık, Aşnin asıl eğitimi filoloji olmasına rağmen, yazılarında nesnellik, eleştirel düşünce, farklı kaynaklar arasında mukayese gibi sağlam tarih yöntemlerine dayandı.

Son dönemde Kırım’da belli ölçülerde Çobanzade’nin biyografisiyle ilgili iki eser yayımlandı. Bunların ilki mensupları 1928 yılında yargılanan “Milli Fırka” adlı Tatar partisinin mahkeme safahatına ait 48 ciltlik dosya içinden seçilerek alınan birbirinden farklı belgelerin bir derlemesidir. Gene de sanıkların sorgu tutanaklarında Çobanzade’nin adının geçmemesi çok şaşırtıcıdır. Buna karşılık, Sabri Ayvazov tarafından hapishanede yazılan 1937-1938 yıllarına ait elyazmasında kimi zaman şüpheli birçok bilgiye rastlıyoruz. Kesintilerle yayınlanmış olsalar da bu belgeler Çobanzade’nin hayatına dair tetkikler için yeni bir kaynak sunarlar.[13]

Diğer yayın Rustem Hayali’nin Kırım Tatar halkının XX. yüzyıldaki sosyo-kültürel evriminin genel bir görünümünü çizen ana kitabıdır. Yazar burada Tatar toplumunun 1944 sürgünündeki gibi korkunç (catastrophiques) yöntemlerle cebrî modernleştirilmesini tahlil eder.  Çobanzade burada 1920’li yılların başında yarımadanın siyasal, toplumsal ve kültürel hayatındaki millî hareketin önderi olarak resmedilir.[14] Hayali’nin 2010 yılındaki yaratıcı ve önemli bir çalışması da doçentlik tezi olarak savunulmuştu. Bu tezin bilimsel danışmanı Profesör D. P. Ursu’ydu. Dün nasıl Çobanzade Türkolojideki ilk doktor ise bugün de Hayali Kırım Tatarları arasında ilk en yüksek bilimsel unvanı elde ederek tarih doçenti oldu. “Tarihsiz” halk nihayet yazılı tarihe ve yüksek kalitede meslekten tarihçilere kavuştu.

 

Sonuç

Bu makalenin başında olağanüstü bir hayatın peşine düşmüştük. Bu soruşturma 90 yıldır sürüyor. Şimdi artık Bekir Çobanzade adlı gizemli adam bulundu ve gayet iyi tanınıyor. Bugün bu Kırımlı Orfe gölgesinden sıyrıldı ve dört yaratıcı yüzüyle kendini gösterdi: şair, bilgin, siyasetçi ve eğitmen. Bu yüzlerden ikisi daha iyi biliniyor, diğerleri ise azıcık aralandı. Gelecekteki tetkiklerde kuşkusuz Çobanzade’yi mesleklere göre bölünmüş şekilde değil de, çok yönlü bir bütünlük içinde ele almak zorunlu olacak. Şimdiye dek biyografisinin kimi parçaları araştırmacılar tarafından henüz araştırılmadı. Dolayısıyla daha yapacak çok şeyimiz var.

Diğer taraftan, onun kaderi ve eseri üzerine olan tartışmanın bir tarihsel perspektife oturtulması Çobanzade’nin başlıca elebaşısı olduğu Kırım Muhtar Cumhuriyeti’nin “altın çağı” denilen dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel bağlamının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

Sonuç olarak paradigmaların yenilenmesinin ve yeni bir yöntembilimsel yaklaşımın zamanının geldiğini söylüyoruz. Son olarak, arşivlerde ve dönemin basınındaki sistematik taramaların izlenimci buğudan çekip çıkarılan bu Kırımlı Orfe’nin daha temiz bir tasvirini ortaya sermek için yeni belgeler sağlaması mümkündür. Böylelikle de Tatarların tarihsel mirasını zenginleştirmiş olacağız.

 

 

 

 

Bibliyografya:

Acar, K. 1996, Kırımlı Dilci Bekir Sıtkı Çoban-Zade, Doktora Tezi, Ankara 1996.

Acar, K. 2001, Kırımlı Bekir Sıtkı Çoban-zade: Dilciliği ve Edebiyat Araştırmacılığı, Ankara, 2001.

Aslanov, V. 1993, “Bekir Çobanzade”, Emel, 196, 1993, s. 19-22.

Aşnin, F. D. 1967, “Bekir Vagapoviç Çobanzade”, Narodı Azii i Afriki, 1, 1967, s. 176-208.

Aşnin, F. D.  ve Alpatov V.М., 1998, “Delo Professora B.V. Çoban-zade”, Vostok, 5, 1998, s. 125-133.

Babayev, A. 1998, Bekir Çoban-zade, Bakû, 1998.

Battal Taymas, A. 1954, “Kırımlı Filolog Şair Bekir Çobanzade’yi Tanıtma Tecrübesi”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, Ankara, 1954, s. 238-251.

Bektöre, Ş. 1961,” Profesor Bekir Sıtkı Çoban-zade”, Kırım, 11 (23), 1961, s. 175-180.

Buldeyev, A. 1942, “Tatarskiy Poet Çoban-zade”, Golos Krıma, 02.04.1942.

Hayali, R. İ. 2008, Oçerki İstorii Obşçestvenno-politiçeskoy i Kulturnoy Jizni Krımskih Tatar v XX Veke, Simferopol, 2008.

Jankowski, H. 1994, Notes on Bekir Çoban-zade’s Life and Activity in Hungary (with the Publication of a New Document)”, Acta Orientalia Academiae Scientarum Hungariae, 47 № 1/2, 1994, p. 132-141.

Kırımal, E, 1952, Der Nationale Kampf der Krimtürken mit besonderer Berucksichtigung der jahre 1917-1918, Emsdetten, 1952.

Kırımlı, H. 1996, National Movements and National Identity among the Crimean Tatars, Leiden, 1996.

Nagayev, S. 1978, “Medeniy İnkilab Askeri”, Lenin Bayrağı, 02.09.1978.

Nagayev, S. 1991, Yılnamelerdeki İzler, Taşkent, 1991.

Nagayev, S. 2007, İşte Saña,çoban oğlu!, Akmescit, 2007.

Nyiri, M. 2000, Çobanzade’nin Budapeşte’de Yazdığı Şiirler Hakkında, 2000 (İsmail Otar’ın şahsî kütüphanesinde bulunan elyazması, İstanbul).

Noyan, İ. 1967, Kırımlı Filolog ve Şair Bekir Çobanzade: Hayatı ve Eserleri, İstanbul, 1967.

Özcan, İ. C. 1996,Bekir Vahap Oğlu Çobanzade: Duruşma Zabıtları”, Emelimiz Kırım, 15, 1996, s. 17-22.

Otar, İ. 1999, Kırımlı Türk Şair ve Bilgini Bekir Sıtkı Çobanzade, İstanbul, 1999.

Poslednyaya Rukopis 2009, Poslednyaya Rukopis Sabri Ayvazova. Delo Partii «Milli Firka», Simferopol, 2009.

Refik, S. 1939, Profesor Dr. Çobanzade’ye cevap, İstanbul, 1939.

Seïdamet, C. 1921, La Crimée, son passé, son présent, Lozan, 1921.

Seyit Yahya, N. S. 2009, “Bekir Çoban-zade ve Onıñ İcadı”, B. Çoban-zade, Menim Yazılarım… Şiirler ve İkâyeler, Akmescit, 2009, s. 5-28.

Tagirzade, A. ve Guliyev, A. 1990, “Professor Bekir Vagab-oglı Çoban-zade”, Sovetskaya Turkologiya, 6, 1990, s. 75-82.

Ursu D.P. 1995 “Kırım Bilim ve Kültürünün Faciası”, Emel, 208, 1995, s. 3-9.

Ursu D.P. 1997, “Notas sobre historia oral en la sociedad sovietica”, Estudios del Hombre, 6, 1997, s. 238-246.

Ursu, D.P. 1998, “Vıdayuşçiysya Uçonıy-Tyurkolog B. Çoban-zade: Jizn i Deyatelnost”,  Vostokovednıy Sbornik, 2, 1998, s. 3-19.

Ursu D.P. 1999, “Sarkşinaslık ve Kırım Şarkşinasları”, Kırım, 28, 1999, s. 8-20.

Ursu, D. P. 1999, Oçerki İstorii Kulturı  Krımskotatarskogo  Naroda, Simferopol, 1999.

Ursu, D. P. 2003, “Bekir Çoban-zadeniñ Maarif Saasındaki Faaliyeti”, Tasil, 3, 2003, s. 28-34.

Ursu, D. P. 2003, “Professor Bekir Çoban-zadeniñ Cian Seviyesinde Tanıluvı”, Tasil, 4, 2003, s. 35-39.

Ursu, D. P. 2004, Bekir Çoban-zade: Jizn, Sudba, Epoha, Simferopol, 2004.

Yunusov, Ş. 1998, Krımskotatarskaya Poziya 1920-h godov. Filoloji Doktora Tezi Simferopol, 1998.   

* Cluj-Napoca’daki Babeş-Bolyai Üniversitesi’nin bir yayını olarak Tasin Gemil ve Nagy Pienaru tarafından yayına hazırlanan ve 2012’de Bükreş’te basılan Moştenirea Istoricǎ a Tǎtarilor derlemesinin II. cildi içinde yer alan Fransızca aslından çevrilmiştir.

[1] Ursu 2004, s. 231-235, 243-246.

[2] Ursu 1997, s. 238-241.

[3] Seïdamet 1921, s. 61.

[4] Refik 1939, s. 1-24.

[5] Buldeyev 1942; Kırımal, 1952.

[6] Battal Taymas 1954; Bektöre, 1961.

[7] Nagayev 1978; aynı zamanda bkz. Nagayev 1991.

[8] Babayev 1998, s. 17-25.

[9] Seyit Yahya 2009, s. 5-28.

[10] Otar 1999, s. 17-26.

[11] Aşnin 1967, s. 176-208.

[12] Aslanov 1993; Jankowski 1994; Aşnin ve Alpatopv 1998.

[13] Poslednyaya Rukopis 2009, s. 156-182, 25-117.

[14] Hayali 2008, s. 145-278; ayrıca bkz. Ursu 2003, s. 6.

TAVSİYELER

MÜSTECİB ÜLKÜSAL’I KABRİ BAŞINDA ANDIK

Emel dergimizin kurucusu, başyazarı, Kırım Milli Kurtuluş Merkezi Başkanı, Emel Kırım Vakfımızın kurucusu ve 10 …