ODA TV’NİN KIRIM TATARLARINA İFTİRALARI; 2.TASS BİLDİRİSİ Mİ?
27 Nisan 2024 gün içinde odatv.com adlı bir internet haber sitesi “haber merkezi” kaynaklı ibaresiyle “Karar’dan Soğuk Savaş propagandası: Kızıl Ordu konseri iptal edildi… Çerkes Sürgünü’yle ne ilgisi var” başlıklı bir habere (daha doğrusu haber görüntüsünde yoruma) imza atmış. Hemen belirtelim ki Soğuk savaş propagandası yapan asıl odatv.com’un kendisi. Anlaşılan yayılmacı ve soykırımcı Rus-Sovyet mezaliminin iki simgesel günü olan 18 Mayıs (1944) ve 21 Mayıs (1864) tarihlerindeki Kızıl Ordu Korosu konserlerinin Karar gazetesinin başını çektiği ve ilgili halkların dernek ve vakıf gibi temsilciliklerinin tam tekmil katıldıkları bir itirazın hızla büyümesi karşısında, halkın infialinden korkan organizatörün taktik geri çekilmesiyle bu iki tarih için iptali, birilerinin kanına dokunmuş. Yayınladıkları imzasız metin besbelli bir Rus “uzman” tarafından yazılmış, bunlara da Türkçeye çevirmek ve edepsizce, fütursuzca yayımlamak düşmüş. Bu yazı, 1987 Temmuz ayında Moskova’nın Kızıl Meydan’ında, sürgün yerlerinden gelen çoluk-çocuk, kadın, binlerce Kırım Tatarının “Ya Vatan ya Ölüm” sloganlarıyla Kremlin’in pencerelerini titrettiği gösterileri karşısında Sovyet rejiminin alel acele yayınlattığı Kırım Tatarlarına karşı iftiralarla dolu 23 Temmuz 1987 tarihli TASS bildirisinin 2024 versiyonu adeta! Ama Kremlin’in bildirileri bütün bariyerleri aşarak Kırım Tatarlarının Kırım’a akın akın gelmelerini engelleyememişti.
odatv.com’un yayınladığı bu metinde asıl hedef zaten işgalci Putin rejimine 10 yıldır boyun eğmeyen Kırım Tatarları. Bir kalem oynatışıyla Çerkes soykırımını Çarlık Rusya’sının üzerine atıp kurtulmuşlar akılları sıra. Oh ne âlâ dünya! Oysa insan, yıkılmazdan evvelki Çarlık zamanı haritası ile Sovyetler Birliği’nin ilk kuruluş yıllarındaki haritayı üst üste koyup karşılaştırdığında bile devamlılığı görür. Pek sevdikleri Putin rejiminin Sovyet rejiminin mirasına sahip çıktığını bilmeyen var mı? Stalin’in II. Dünya Savaşı sonlarına doğru yaptığı Türkiye’den toprak taleplerini unutturmak için Türk halkını “Katyuşa”dan önce “Oynama Şıkıdım Şıkıdım” şarkısıyla avutan, adıyla müsemma Kızıl Ordu Korosu’nun kan ve dehşet çağrıştıran nağmeleriyle uyutmak o kadar kolay olmasa gerek.
Sürgündeki Kırım Tatarlarının kitlesel bir seferberlikle, üzerine atılmış olan sözde ihanet suçunun kaldırılması ve vatana dönüş yolundaki yasal engellerin kaldırılması için verdikleri sıra dışı mücadelenin kimyasını bozduğu Sovyet rejiminin bu sözde suçu kaldırmak zorunda kaldığını, SSCB Yüksek Sovyeti’nin 5 Eylül 1967 tarihli Kararnamesi (Ukaz) ile Kırım Tatarlarını tamamen rehabilite ettiğini bilmiyorlar mı acaba? Hem bir halkın topluca suçlanması ve cezalandırılmasının ancak tarih-öncesi hukukta yeri olduğundan XXI. yüzyılın ilk çeyreğinin şu son deminde dahi haberdar değiller mi?
Kırım Tatarlarının sürgününün herhangi bir ihanetle ilgisinin olmadığını en iyi, ülkeleri düşman askeri görmeyen Çeçenler, Ahıska Türkleri gibi halkların da sürgün edilmesinden anlıyoruz zaten. Kars ve Ardahan’ı talep eden Stalin’in Türkiye’ye karşı tasarladığı bir savaşta önünü kesebilecek Türk ve Müslüman halkları sınır boylarından temizlediğini bilmezden geliyorlar.
Hem bu sürgün edilen halkların vatanları zaten asıl olarak Sovyetler’in işgali altındaydı. 1917 Şubat Devrimi diye anılan kitlesel katılımlı gerçek Rus Devrimi’nden sonra millî istiklâllerini ilan eden Ukrayna’dan Azerbaycan’a Çarlık postalı altında yaşayan bütün halkların ülkeleri Sovyet Kızıl Ordusu tarafından işgal edilmişti.
Bir de sitenin arsızca yazısını yayımladığı sözde “uzman” tarafgir Sovyet arşivlerine dayalı bazı uydurma rakamlar ve propagandif referanslar vererek sanki bilimsel bir doğruyu ifşa ediyormuş pozlarına bürünmüş. Sürgün rakamlarını küçük göstererek hadiseyi küçültme densizliğine sığınıyor. Bu insanlıktan nasibini almamış metin yazarına tek mecazi bedduamız “yaşa da gör” olurdu. Bir de, öyle bir yazıyor ki sanki sürgüne gönderilenler hayvan vagonlarında değil, wagon-lit’lerde konfor içinde yolculuk yapmışlar, sürgün yerlerinde kendileri için önceden hazırlanmış dört başı mamur yerleşkelere yerleştirilmişler. Kırım Tatarlarının sürgün yerlerinde nefes almaya başladıkları ilk tarihten itibaren imece usulüyle tek tek gerçek ölülerini saydıklarını, sürgünün gerçek insanî boyutunu tespit ettiklerini biliyoruz. Maalesef bu konuda Zera Bekirova’nın derlediği Rakamlar Şahitlik Ediyor kitabı henüz bir türlü Türkiye Türkçesine kazandırılamadı. Tabiî sürgünün niçin soykırım diye anıldığını bir nebze idrak edebilmek için onun nüfus ve evrimi üzerindeki ölümcül etkisinin yanı sıra kültür-medeniyet sahasındaki öldürücü etkisini de göz önüne almak gerekir. Bu sürgünle amaçlanan Kırım Tatarlarının varlığını yalnız dünyadan değil, tarihten de silmekti. Bugün, 2014 yılındaki işgal den sonra, işgalci Rus rejimi Kırım Tatarlarının Ukrayna zamanında sahip olmadıkları özgürlükleri vaat ederek teskin etmeye çalıştıkları Kırım Tatarlarının Kırım’da sürgün kurbanlarını anmalarına karşı yasakçı tutumunu sürdürüyor. Oysa 2014 işgaline dek sürgün her 18 Mayısta her yöreden gelen kortejlerin son durak olarak vardıkları başkent Akmescit’teki bir meydan mitinginde özgürce telin edilebiliyordu. Bugün, bırakın 18 Mayısı, o uğursuz Kara Gün’ü ve acılarını anmayı Kırım Tatarları evlerinde bile rahat oturamıyorlar, sürekli aramalar, baskınlar, mahkemeler, cezalar ve mahkumiyetlerle sınanıyorlar.
Bu iğrenç iftira karşısında kanımız donuyor, dilimiz tutuluyor. www.surgun.org sitesinde hatıraları yayınlanan Kırım ve Ahıska Türkü sürgün kurbanlarının anlattıklarını dinleseler, okusalar böylesine bir yazıyı yine yayınlarlar mıydı? Soykırımı, sürgünü, katliamı haklı göstermek için insanın insanlıktan çıkmış olmasının gerektiğinin bir ispatı daha.
Ee tabii, bu gibi kafaların maddî-manevî desteğiyle Kızıl Ordu’nun halefi Halep’te, Buça’da, İrpin’de, Mariupol’de pervasızca faaliyetlerine devam devam ediyor hâlâ.
Ama Putin rejimi yıllardır Rusya’yı öyle bir noktaya sürükledi ki sanırsınız dünyada Ruslardan gayri kimseye yer yok, dünyada onlardan gayri doğru yok. Daracık merkezinden biraz uzaklaşınca düpedüz sefaletle yüz yüze geldiğiniz dünün “fakir süpergücü”, “roketli Yukarı Volta’sı” Rusya’nın kibrinden geçilmiyor. 2014 yılında Ukraynalılar, nihayet Rusları sırtlarından attıklarında, Rusya’nın yaptığı ilk iş tarihî Türk-Tatar yurdu Kırım’ı “Kırım Bizim” yaygaraları altında bir gayrinizami harp operasyonuyla zapt etmek ve hızlarını alamadan Ukrayna’nın Donbas bölgesine asker çıkarmak oldu. Bugün Ukraynalılar Rusya’nın boş blöflerini teşhir ederek dünyayı savaş ve soykırım yoluyla değiştirme ideolojisini dayatan bir musibetten bizi korumak için ölüyorlar. Asıl desteği onlara verelim, 15 asırdan fazladır Türk yurdu olan Kırım’ın özgürleştirilmesinde küçük de olsa bir payımız olsun.
EMEL KIRIM VAKFI-EMEL DERGİSİ