RUSYA’NIN İPİYLE KUYUYA İNMEK; İNTİHARIN GARANTİLİ SEÇENEĞİ
Zafer KARATAY
Rusya ile ilişki içerisinde olan ülkelerin adımlarını daima dikkatli atmaları kendi millî menfaatleri açısından gereklidir. Hele sınır komşusu olan ülkelerin pür dikkatli olmaları zarurettir. Rusya’nın asla güvenilmez bir ülke olması bugünkü totaliter ve yalancı Putin ve rejimi ile sınırlı değildir. Verdiği sözleri tutmamak, zayıf düştüğünde, yenildiğinde imzalamak zorunda kaldığı anlaşmalara uymamak, lehine şartlar oluştuğunda ve kendini güçlü gördüğü anda bu anlaşmaları tanımamak, inkâr etmek Deli Petro’dan günümüze kadar Rus yönetimlerinin genlerine yerleşmiş bir özellik oldu. Bunun tarihte sayısız örnekleri vardır. Bu örneklerin neler olduğunu derli toplu anlamak için, Emel Dergimizin 288. sayısında yayınladığımız, yazı işleri müdürümüz Özgür Karahan’ın tercüme ettiği Anna Neplii’nin “Rusya’nın ‘Barış Anlaşmalarını’ Sistematik Olarak Nasıl İhlal Ettiği’nin Uzun Tarihi” makalesini okuyabilirsiniz.[1]
Anna Neplii makalesinde Çarlık Rusyası’nın tarihte İsveç ve Polonya’yla, Sovyet Rusya’nın İkinci Dünya Savaşında Polonya ve Finlandiya’yla, Putin Rusyası’nın Çeçen İçkerya Cumhuriyeti, Gürcistan ve Suriye’deki barış anlaşmaları ve bunları ihlallerini ana hatlarıyla ele almıştır. Bu da bize bir kere daha Rusya’da rejimler, yönetenler değişse de zihniyetin değişmediğini göstermektedir. Elbette Rusya’nın bütün barış anlaşmaları ihlallerini ve güvenilmez olduğunu anlatmak için devasa hacimli bir kitap yazmak gerekir. Bu makalede yer almayan Deli Petro’dan günümüze Rusya’nın, Altın Orda sonrası ortaya çıkan Hanlıklarla, Kırım Hanlığı, Osmanlı Devleti ve Türkiye ile yapılan anlaşmaları nasıl ihlâl ettiği, Osmanlı Devleti’nin en çok Çarlık Rusyası ile savaştığı, 1877-1878 savaşında Rus ordularının İstanbul önlerine kadar geldiği, işgal ettiği Kars, Ardahan, Trabzon, Rize, Bayburt, Van illeri ve bölgeyi ancak, 1917’de patlak veren Bolşevik ihtilali sebebiyle gönülsüzce terk etmek durumunda kaldığı. Aslında bunlar Türk kamuoyu için hiç bilinmeyen bir durum değil. Ama günümüzde bunlar unutulmuş gibi, yoğun Rusya propagandası yapan gafillikten ihanete uzanan bir sürü var ülkemizde.
Elbette sadece Rusya ile değil başka ülkelerle de ilişkilerde dikkatli olmak gerektiği açıktır. Bunun en son ve dünyayı özellikle de Avrupa’yı ve İsrail hariç, tarihsel müttefiklerini derinden sarsan Trump yönetimindeki ABD. Trump yönetiminin Rusya-Ukrayna savaşındaki tutumunu ve Rusya’nın NATO Müttefikleri ile geleneksel ilişkilerini radikal bir şekilde, 180 derece değiştirmesi konusunda, şimdi Stanford üniversitesinde öğretim üyeliği yapan ABD’nin eski Moskova Büyükelçisi Michael McFaul (X hesabı @McFaul) tarihte bu kadar hızlı bir radikal dış politika değişikliğinin çok ender olduğunu, ABD tarihinde ise hiç olmadığını yazmıştır.
Elbette tarihsel süreçte ve kimi şartlarda ülkelerin işbirliği ve müttefiklik yaptığı ülkeler değişebilir. Her ülke kendi çıkarları doğrultusunda kararlar alır, hareket eder. Trump’ın ve ekibinin Ukrayna savaşında gittikçe batmakta olan Putin’e el uzatıp onu kurtarmaya çalışmasının ABD’nin mi yoksa Trump ve çevresinin mi çıkarına olduğu ABD’de de çok büyük tartışma konusu.
Bu durum sadece ABD’nin konusu değildir. Türkiye ve Rusya’nın tahakkümünden kurtulmaya çalışan Türk Cumhuriyetleri’nin ve Türkiye’nin öncülüğünde kurulan Türk Devletleri Teşkilatı’nın geleceğini de etkileyecek bir gelişmedir. Kahraman Ukrayna ordusu Dünya’nın ikinci en güçlü ordusu sanılan Rus ordusunun ve Putin’in karizmasını çizmeseydi, Türkiye’nin desteğiyle Azerbaycan Karabağ’ı yıllar süren işgalden kurtarabilir miydi? Suriye’de yıkılmakta olan Esad rejimine destek veren, köyleri, şehirleri, hastaneleri bombalayan Rus uçakları ve Suriye ordusu Rus cephanesi ve desteği olmasaydı, milyonlarca Suriyeli mülteci yerlerinden yurtlarından olmazlardı ve Rusya’nın silah olarak kullandığı, Türkiye’de halkın büyük çoğunluğunda ve sonuç olarak Batı’da rahatsızlık yaratan dehşetli mülteci problemi var olmazdı. Astana’da varılan Suriye ile ilgili anlaşmalara Rusya’nın uymadığı, 2020 Şubatında Rus uçaklarının bilerek Türk askerî üssünü bombalayarak 34 askerimizi (resmî açıklamalara göre) şehit ettiği gerçeği apaçık ortada.
Bunu göremeyecek kadar gafillerin, cahillerin ve de satılmışların propagandaları ne yazık ki ülkemizde etkili olmaktadır. Ukrayna’ya saldıran Rusya’yı ve Rus şovenisti Putin’i eleştirmek yerine mağdur olan ve özgürlük savaşı veren Ukrayna’yı, Zelenskıy’ı suçlayanlar, Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasını sevinçle karşılarken, bu rejimi ayakta tutan, katliamlara destek veren Rusya’yı görmezden geldikleri gibi savaşta insansız hava ve deniz araçlarında çığır açan Ukrayna ordusuna bağlı özel bir ekibin Suriye’deki Rus üslerine yönelik saldırı ve tehdidini, Rusların üslerini apar topar boşaltmalarını görmezden gelmişlerdir. Sayısız Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gazetecilerin, televizyonlardaki oklavalı uzmanların, öğretim üyelerinin ve ne acıdır ki kimileri şanlı Türk ordusunda subaylık yapmış, albaylığa, generalliğe, amiralliğe yükselmiş emekli askerlerin bu kadar ateşli Rusya propagandisti olmalarını bu ülkenin sahibi Türkler iyi düşünüp değerlendirmelidirler.
Rusya’nın ne olduğunu en iyi bilen halklardan biri hiç şüphesiz Kırım Tatarlarıdır. 1552 yılında doğmakta olan Çarlık Rusyası’nın Kazan’ı işgal edip, Kazan Hanlığını işgal etmesinden itibaren Kırım Tatarları Rus tehlikesini en iyi gören, ne yazık ki 1783’ten beri Rusya işgali altında yaşayıp, bin bir türlü zulüm gören halktır. Bugün Türkiye’de, Romanya’da, Bulgaristan’da, ABD’de yaşayan yüzbinlerce Kırım kökenli insanlarımızın ataları, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra gelenler, Kırım dışında yaşayanların hepsi Rusya’nın mağdur ettiği insanlardır. Stalin ve şurekâsının 18 Mayıs 1944’teki uğursuz sürgün emriyle komple Tatar-Türklerinden arındırılan ve ancak Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra bin bir zahmetle geri dönülen Kırım uluslararası antlaşmalar ve hukuk hiçe sayılarak bugün, 2014 yılından beri tekrar Rus işgali altında. İşgal rejimini benimsemeyen Kırım Tatar hemşerilerimiz sürekli takibat altında yaşamaya mahkum edilerek akılalmaz ağırlıkta cezalara çarptırılmaktalar. 2022’de gemi azıya alan Putin Rusyası’nın koca Ukrayna’yı işgale girişmesi, ama kahraman Ukrayna silahlı kuvvetlerinden iyi bir şamar yiyerek sendelemesinden kaynaklanan umutlar maalesef yılbaşından bu yana tiranlara açık çek veren yeni ABD başkanının büyük bir akıl tutulmasıyla mağduru aç kurta teslim eden barış arayışına kurban edilecek gibi görünüyor. Böyle bir gelişme halkımız için ölüm fermanından farksız olmakla kalmıyor Karadeniz’deki güç dengesi değişimi ülkemizin kuzeyden tehdit altın girmesi anlamına da geliyor. Haklıya haksız muamelesi yapılarak kurulacak bir yeni dünya düzeni kalıcı olamayacağı gibi bütün insanlığın karanlık bir geleceğe koşar adım girmesi sonucunu da doğuracaktır. Aklımızı başımıza alalım!
[1] https://emelvakfi.org/emeldergisi/rusyanin-baris-anlasmalarini-sistematik-olarak-nasil-ihlal-ettiginin-uzun-tarihi/