Kırım Hanlığı

KIRIM HANLIĞI (*)

Kırım, Altın Ordu İmparatorluğu içinde mümtaz bir bölge idi. XIII. asır sonlarına doğru Nogay [b.bk.] Altın-Ordu hanına karşı Karadeniz şimâlindeki stepler ile Kırım’ı müstakilen elinde tutuyor ve Balkanlar ile Bizans üzerinde siyâsî üstünlüğünü ve himayesini kurmağa çalışıyordu. Nogay’ın bertaraf edilmesinden sonra da (1300), Kırım geniş salahiyetli valiler idaresinde mümtaz durumunu muhafaza etti (bk. İbn Battûta, Seyahatnâme, tür.yer.). Kırım’da oturan beyler yarımada dışındaki steplerde dolaşan kalabalık muharip kabilelere dayanmakta idiler ve Cenevizliler ile ihtilâfları eksik olmuyordu.


XIV. asrın ikinci yansında, Altın-Ordu’da hüküm süren taht kavgaları sırasında, Kırım rakip beylerin ve hanların sığındıkları başlıca bir bölge hâlini aldı.1380’de Mamay, Toktamış Han’a yenilince, Kırım’a kaçtı. Aynı suretle-İdiku (Edike) Toktamış’a karşı mücadelesinde Kırım’ı üs olarak kullanıyordu. Bu suretle Kırım parçalanmakta olan Altın – Ordu hanlığı içinde müstakil bir siyâsî varlığa namzet görünüyordu. Cengiz Han soyundan prensler, bu bölgeye dayanarak, hanlıklarını ilân etmekte ve sonra Volga üzerinde merkezi ele geçirmeğe çalışmakta idiler. Toktamış.Han bunlardan biridir. 1394-1395’e doğru, Toktamış gibi, Cuci’nin küçük oğlu Tokay Timur soyundan olan Baş – Timur Kırım’da sikkeye kendi adını da koyarak, hâkimiyet iddiasında bulundu. Kırım onun atalarının yurtluğu idi [bk. mad. GİRAY, s. 784]. Onun oğulları rakiplere (Uluğ Muhammed ve Edike) karşı mücâdelelerden sonra nihayet Kırım’da ayrı bir hanlık kurmağa muvaffak oldular.

Kırım hanlığının hakikî kurucusu (Hacı Giray [b. bk.] sayılır ve adını taşıyan en eski para 845 (1441/1442) tarihini taşımaktadır. XV. asır başlarında Altın-Ordu’da şiddetlenen iç rekabet ve savaşlar sebebi ile bir çok kabileler orta Asya’ya yahut garba Kırım’a ve Karadeniz şimâlindeki steplere kaçmakta idi. Belli-,başlı kabile beyleri, bu arada Şırın Bey’i gelip Hacı Giray’a iltihak ettiler. O dâima daha çok miktarda kabileyi Volga havzasından kendi tarafına çekmek için çalıştı. Yarım asır sonra dahi Şırın Bey’i Eminek Mirza bir mektubunda “hep beyliğimiz dahi bu il ile durur” diyordu (bk. A. N. Kurat, Yarlık ve bitikler, vesika XI). Hacı Giray Altın – Ordu hanına karşı Moskova ile dostluk ve ittifak münâsebetleri kurarak, durumunu kuvvetlendirdi. İstanbul’un zaptından sonra boğazlara ve Karadeniz’e hâkim olan Osmanlılar ile Cenevizlilere karşı ittifak etti ve

1454 yazında müşterek Osmanlı-Kırım kuvvetleri, ilk defa olarak, Kefe’yi muhasara ettiler. Kefe Cenevizlileri Osmanlı sultanına ve Kırım hanına yıllık vergi vermeğe razı oldular (bk. Kırım’ın Osmanlı tâbiliğine girmesi ve ahidnâme meselesi, Belleten, sayı 30, ş. 197 v.d.). Hacı Giray, Altın-Ordu hanlarının meşru vârisi sıfatı ile, Kefe’yi yarlıklarında kendi ülkeleri arasında saymaktadır. Bundan başka Hacı Giray bir tarhanlık yarlığında (A. N. Kurat, vesika VI), Kırım’dan maada, Taman, Kabartay (Kabada) ve Kıpçak bölgelerini de hâkimiyet sahası içinde göstermektedir.
Altın-Ordu gibi Kırım hanlığının da büyük zaafı irsi kabile beylerinin devletin hakikî hâkim ve sahibi olmalarından doğmuştur. Kabile reisleri yahut han ailesi içinde rekabetler, bu kabilelerin birbirlerine karşı gruplaşarak, kolayca bir iç harbe sürüklenmesini intaç etmekte idi. Hacı Giray Han’ın ölümünde (1466) oğulları arasında taht kavgası uzun bir kargaşalık devresi açtı. Yenilen rakip yarımada dışındaki steplere kaçarak yahut Kefe’ye sığınarak, mücâdeleye devam etmekte idi. Kefe Cenevizlileri kendi durumlarını kuvvetlendirmek için, kâh bunun ve kâh ötekinin tarafını tutarak, bu mücâdelelerde mühim rol oynamakta idiler. Esâs mücâdele Nurdevlet ile Mengli Giray arasında idi. Mengli Giray mağlûp olarak, Kefe’ye sığındı. Orada Kefe tudunu ve Cenevizlilerin yardımı ile 1468’de Kırım tahtını tekrar ele geçirdi. Şimdi Cenevizliler Mengli Giray’ın Osmanlılara karşı sağlam bir müttefik olduğuna inanıyorlardı. 25 teşrin 1469’da Mengli Giray Fâtih Sultan Mehmed’e “karındaşım” hitabı ile yazdığı bir mektupta Yâkub Bey’in donanma ile gelip, Kırım sahillerinde iki şehri yakıp yağma etmesinden şikâyet etti. 1475’e doğru Kefe tudunu ve Şırın Bey’i Eminek, Osmanlılar ile anlaştığı ithamı altında Cenevizlilerin ısrarları ile, mevkiinden uzaklaştırıldığı zaman beyleri ve kabilelerini etrafında toplayarak, isyan etti. Mengli Giray’ı kaçmağa mecbur etti, Mengli Giray Cenevizliler’e sığındı ise de, onlar Nur devlet ile anlaşarak, kendisini mevkuf tuttular. Nurdevlet han ile de bozuşan Eminek, Cenevizlilere karşı Osmanlı pâdişâhına müracaat etti. Fâtih Sultan Mehmed, bunu fırsat bilerek, Gedik Ahmed Paşa [b. bk.]’yı kuvvetli bir donanma ile acele Kırım’a gönderdi (1475). Kefe ile Kırım sahillerinde Cenevizlilere ait bütün limanları zaptettirdi. Gedik Ahmed Paşa tarafından hapisten çıkarılan Mengli Giray Ceneviz dostu olan Nurdevlet’in elinden hanlığı almağa muvaffak oldu ve Ahmed Paşa ile bir anlaşma yaptı ve Osmanlı sultanının tâbiliğini kabul etti. Bir buçuk ay sonra padişaha yazdığı bir mektupta tâbiyetini teyit etti (A. Kurat, vesika VII). Umumiyetle iddia edildiği şekilde bir tâbiiyet vesikası (bk. Kırım’ın tâbiliğ, s. 225) mevcut olmamakla beraber, Ahmed Paşa ile imzalanan anlaşmada Han, pâdişâhın dostuna dost, düşmanına düşman olmağı ve onun hâmiliğini kabul etmiştir. 1476’da Altın-Ordu hanı Seyyid Ahmed Kırım’ı istilâ etti. Mengli Giray Kırker (Çufut-Kale’ye sığındı. Âltın-Ordu Hanı, Osmanlı padişahının tehdidi üzerine, Canibek adında bir valisini bırakarak, memleketine döndü ise de, bu sefer Nurdevlet, Osmanlı himayesinde olarak Kırım hanlığını ele geçirmeğe muvaffak oldu. Mengli Giray İstanbul’a getirilerek mevkuf tutuldu. Bir müddet sonra Kırım Kabile Aristokrasisinin başı Eminek, Nurdevlet Han’a karşı kargaşalıklar çıkarıp, pâdişâhtan Mengli Giray’ın gönderilmesini istedi (Eminek Mirza’dan Fâtih Mehmed’e bitik, nşr. A. Kurat, vesika IX) ve 1478’de Mengli Giray İstanbul’dan gönderilen ilk han sıfatı ile, Kırım tahtını tekrar işgal etti. Osmanlı vekayinâmelerinde Mengli Giray’ın 1475’te tahta gelişine ait hâdiseler ile 1478’deki hâdiseler birbirine karıştırılmıştır. (bk. Kırım’ın tâbiliği, s. 217-221). Mengli Giray’ın bu üçüncü saltanatı (1478-1514) esnasında Kırım hanlığı sağlam bir şekilde teessüs etmiştir. Osmanlı himâyesi hanlıkta otorite birliğini sağlamış, son Altın-Ordu hanlarının birleştirme teşebbüslerine, sonra Moskova’nın genişleme siyâsetine karşı hanlığın varlığını garanti altına almış, hanlık da ilk defa 1484’te Bayezid II.’in Akkerman seferine iştirak ederek, Osmanlılar ile garpta işbirliği siyâsetine bağlanmıştır. Nihayet Yavuz Selim’in kayın pederi olan Mengli Giray yaptığı askerî yardım ile onun Osmanlı tahtına geçmesine yardım etmiştir.

1502’de Mengli Giray, Saray şehrini tahrip ederek, Altın-Ordu hanlığına son darBey’i vurduktan sonra, Moskova ile ittifak siyâseti sona erdi. Altın-Ordu’nun sukutu ile meydana çıkan bu iki devlet Altın-Ordu sahasına hâkim olmak için mücâdeleye giriştiler. Kırım hanlığı Moskova’ya karşı Yagellonlar ile sıkı ittifak siyâsetini kabul etti (1511). Hanlık Cengiz Han oğullarının beyaz Rusya ve Ukrayna’da tarihî haklarından Yagellonlar lehine vazgeçiyor, fakat merkezi ele geçirmek istiyordu. Mehmed Giray I. (1514-1523) babasının son yıllarında kalgay [b.Sıfatı ile sonra han olarak, Moskof beyliğine karşı şiddetli akınlara başladı. Yagellonlar ile ittifakı yeniledi (1520 muahede metni, bk. Feyhan- V. Zernov, s.3 v.d.). Kardeşi Sâhib Giray Kazan tahtına geçti (1521). Oka nehri üzerinde Belski’nin ordusunu bozguna uğratarak, Moskova önüne kadar geldi ve şehrin etrafını ateşe verdi. Ertesi sene Astrahan’ı zaptetti. Moskof Bey’i yıllık bir vergi (tıyış) vermeği kabul etti.
Mehmed Giray, hanlığı en satvetli noktasına eriştirdiği bir anda Astrahan seferinden dönerken, Nogaylar tarafından bir baskında katledildi ve eseri de yıkıldı. Bundan sonra Kırım hanlığı Moskof devleti ile Volga
havzasında Altın-Ordu mirası üzerinde şiddetli bir mücâdeleye girişti. Bu mücâdeleyi iki devreye ayırmak lâzımdır: birincisi 1534’te eski Kazan hanı Sâhib Giray (1532 -1551)’in padişahın yardımı ile Kırım tahtında
yerleşmesine, ikincisi Moskof çan İvan IV.’ın Volga havzasını hâkimiyeti altına almasına (1552-1556) kadar gelir. Birinci devrede Kırım’da kabîleler rakip hanlar etrafında Osmanlı hâkimiyetine karşı bir takım iç harplere ve Kazan ile Astrahan’da Moskof nüfuzunun yerleşmesine sebep oldular.
1532’de Moskof Bey’i, Safa Giray’ı Kazan’dan attırarak, kendi adamı Can Ali’yi han yapmağa muvaffak oldu. Bu esnada Mehmed Giray I.’ın oğlu Gazi Giray ve sonra kardeşi İslâm Giray, “Cengiz Han yasasına” göre, kabilelerin seçtikleri hanlar sıfatı ile tahta çıktılar, İslâm Giray pâdişâhın gönderdiği hanlara, Saadet Giray ve sonra Sâhib Giray’a karşı şiddetli mücâdelelere girdi, İslâm Giray rakibine karşı tutunamadığı zaman, kabîleler ile Or-Kapı (Perekop) berzahı dışındaki steplere çekiliyor ve taarruzlarını devam ettiriyordu. O nihayet bağımsız Han sıfatı ile, 1532’de hanlık tahtını ele geçirmeğe muvaffak oldu. Fakat sonunda İstanbul ile uzlaşmak zorunda . Sonra tekrar isyan edince, Sahip Giray, Kapçak bozkırında Nogay Bey’i Bakî Bey vâsıtası ile, onu bertaraf etmeğe muvaffak oldu. İki yıl süren bu mücâdeleden sonra Sâhib Giray, Kırım tahtında mevkiini sağlamlaştırdı (1534). Onun ile beraber Kırım hanlığı üzerinde Osmanlı metbûluğu ve nüfuzu hakikî bir şekilde yerleşti.
İkinci devre Sâhib Giray Han’ın Moskova’ya karşı şiddetli taarruzları ile kendini gösterir. Onun sayesinde Osmanlılar da Moskof tehlikesini görmeğe ve hanı kuvvetle desteklemeğe başlamışlardır. Sâhib Giray
Kazan’da tekrar Safa Giray’ı hanlığa getirdi ve 1549’da Osmanlı toplarının yardımı ile Astrahan’ı zapta muvaffak oldu. Onun bu kudret derecesine eriştikten sonra Osmanlılardan Gözleve iskelesini istemesi ve sadrâzam Rüstem Paşa ile üstünlük münâkaşası endişeler uyandırdı. İstanbul’dan gönderilen Devlet Giray Han onu katlettirdi (1551). Ertesi sene Ruslar Kazan’ı ve 4 yıl sonra da Astrahan’ı zapta muvaffak oldular ve şarkî Avrupa’da üstünlüklerini kurdular. Sâhib Giray devrinde hanlığın nüfuzu bir sıra seferler ile Kafkasya’da Çerkesler üzerinde kuvvetlendirildi ve Kıpçak bozkırında Yusuf Mirza idaresindeki Kiçi-Nogay kabileleri Kırım hanının ve pâdişâhın tâbiliğini kabul ettiler. Sâhib Giray atalarının siyasetine devam ile bir çok kabileleri Kırım yarımadasına getirerek, yerleştirdi. Orak, Kasay, Ur-Mehmed (Or-Membet) ve Tokuz (?) kabilelerinin bir kısmı garba Karadeniz şimâlindeki steplere, Besarabya (Bucak)’ya nakledilmiştir.
Umumiyetle Nogay kabilelerinin zayıflaması stepleri Rus kazaklarına serbest bırakmış ve aynı devirde kırımlılar tarafından sıkıştırılan mühim miktarda Çerkes grupları bu kazaklara iltihâk etmiştir. Daha 1559 da, Rus kazakları ile Çerkesler Azak kalesini muhasara etmişlerdir. Devlet Giray Han (1551-1577)’dan XVII. asır başlarında Karadeniz sahillerine mütemâdi Rus akınları başlayıncaya kadar kırımlıların Moskofları Volga havzasından geri atmak için mücâdele ettiklerini görüyoruz. Bu devirde Karadeniz ve Kafkaslar için Rus tehlikesine karşı Osmanlıların işbirliği dikkate değer.
Devlet .Giray Han 1565 kışında Osmanlı topçuları ile takviye olunmuş ordusu ile Rusya üzerine neticesiz bir sefer yaptı. Osmanlı divanı 1563’ten beri şimalde Astrahan’a bir sefer yapmağı ciddî olarak müzâkereye başlamış idi. Yalnız kırımlılar değil, Kıpçak bozkırındaki -Nogayların bir kısmı (Kiçi – Nogaylar), orta Asya Türkleri Hivarizm hanı şimdi “halife-i rûy-i zemin” olan pâdişâhı Rus kazak ilerleyişlerine karşı yardıma çağırmakta idiler (vesikalar için bk. Belleten, sayı 46, s. 368 ve 399-402). Osmanlılar bir ordu göndererek, Don-Volga arasında bir kanal açmak ve Astrahan’ı zaptetmek suretiyle iki taraftan kazanacaklarını düşündüler. Böylece evvelâ Moskofları şimalî Kafkasya ve aşağı Volga havzasından geri atmak ve Kıpçak bozkırında ve Kırım üzerinde Osmanlı nüfuzunu takviye etmek imkânı hâsıl olacak, diğer taraftan Mâverây-i Kafkas ve İran’daki fütuhat için ordu sevkıyâtına daha elverişli bir yol açılmış bulunacaktı. 1569’da, Kefe beyler Bey’i Kasım Paşa’nın idaresinde, 15.000 kişilik bir Osmanlı ordusu Devlet Giray Han’ın ordusu ile birlikte, Don nehri ile Volga’nın en ziyâde yaklaştığı bölgede Altın-Ordu hanlarının harabe hâlindeki eski payitahtı civarına geldi. Kanalın kazılması tamamlanamadı. Ordu cenuba Astrahan’a giderek, Moskof askerleri tarafından müdâfaa edilen kaleyi muhasara etti.
Kış yaklaşınca evvelâ hanın askeri, sonra Osmanlı ordusu çözülerek büyük zayiat ile Azak’a geldiler. Kırım Hanı Astrahan ve Kıpçak bozkırında hanlık yerine Osmanlı hâkimiyetinin yerleşmesini istemiyordu ve Osmanlı plânını sonuna kadar desteklemedi (bk. Belleten, sayı 46, s. 381-384). Divanda Sokullu’ya muhalif olan yeni pâdişâhın adamları da bunu neticesiz bir macera olarak tasvir ettiler. Ertesi sene çar İvan’ın elçisi Novosiltsev Osmanlılar ile sulhu sağladı. Pâdişâh nâmesinde Kırım’da ve Çerkesler üzerinde hâkimiyetini teyit ediyor, Kabartay’da inşâ edilmiş Rus kalelerinin yıkılmasını ve Astrahan’dan geçen ticâret yolunun serbestliğini istiyordu.
1571’de Devlet Giray Han’ın Rusya’ya seferinde Kırım kuvvetleri Moskova’ya kadar ilerleyerek, şehrin etrafını bir defa daha yaktılar. Devlet Giray bu büyük muvaffakiyet üzerine “taht – algan” unvanını aldı. Pâdişâh kendisini “İslâmın himayesinde büyük yararlık gösterdiği için” hususî şekilde tebrik etti. (pâdişâhın nâmesi için bk. Feridun Bey, II, 480). Fakat Kırım hanı esâs maksadına, Kazan ve Astrahan’ın Ruslar tarafından boşaltılmasına muvaffak olamadı. 1592’de Osmanlı pâdişâhı Çar’dan resmen Kazan ve Astrahan’ın iadesini istemekle beraber; artık bu mücâdele Kırım için kaybedilmiş sayılabilir. 1583’te Terek üzerinde Moskof kuvvetleri Dağıstan’dan Kırım’a gitmekte olan Osmanlı ordusuna taciz hücumları yaptılar. Şimdi gerek Kırım hanlığı ve gerek Osmanlı devleti için yeni bir devre başlamıştır. Bu devirde esâs mesele Moskof imparatorluğunun Kafkasya ve Karadeniz’e doğru genişlemesini durdurmak idi. Zayıflamış olan hanlık Rusya’ya karşı ancak Osmanlı himâyesi sayesinde varlığını koruyabildi ve akınlarına devam etti. Diğer taraftan kırımlılar yalnız şimalde değil, İran ve Macaristan cephelerinde Osmanlılar ile gittikçe daha sıkı iş – birliğinde bulundular. Macaristan’a ilk defa 1543’te, kalgay Emin Giray kumandasında, bir Kırım ordusu gitmiştir. Osmanlıların İran ve Avusturya ile uzun savaşlara giriştiği 1578-1606 yıllan arasında Kırım kuvvetlerine ihtiyâcı ziyâdesi ile arttı. Kırım’ın Rus kazaklarının hücumlarına açık kalmasına bakılmaksızın, hanların her yıl ısrar ve tehditler ile sefere çağırılması (İran seferine ilk defa 1578’de kalgay Âdil Giray, ertesi sene iştirak ettiler), Osmanlı serdarlarının hanlara kendi maiyetlerinde bir kumandan muamelesi yapmak istemeleri Kırım’da ciddî muhalefetlere sebep oluyordu. Bizzat Osmanlı imparatorluğu bu devirde zayıfladığı için, kırımlılar bu muhalefeti açık bir isyana kadar götürdüler. 
Mehmed Giray II. sâdece isyan yoluna sapmakla kalmadı, aynı zamanda Kefe üzerinde hak iddia etti ve şehri kuşattı. Fakat İstanbul’dan gönderilen yeni han, İslâm Giray tarafından katlettirildi (1584). Maktül hanın oğlu Saadet Giray, Kıpçak bozkırından Nogaylar ile gelerek İslâm Giray’ı kaçırdı ve Kefe önünde Osmanlı kuvvetleri ile çarpıştı. Nogaylar ve Don kazakları ile birlikte yaptığı ikinci teşebbüste de muvaffak olamadı. Kardeşi Murad Giray Moskova’ya giderek, Kırım’ı iştila tehdidinde bulundu. Bu Osmanlıları çok endişelendirdi (vesika, Belleten, sayı 46, levha LXV). İslâm Giray II. nihayet, müessir Osmanlı yardımı ile, tahtında yerleşebilmiştir. O, ilk defa olarak, hutbede pâdişâhın adını da okutmağa başlamıştır (fakat para …dâima,.. Giraylar adına basılmıştır ). İstanbul Bora Gâzî Giray [b. bk.] şahsında sâdık bir müttefik buldu. O yalnız Macaristan’da Habsburglara karşı imparatorluğu müdâfaa etmekle kalmadı, İstanbul kendisinden Anadolu’da Celâlilere karşı da yardım istedi. Onun zamanında Kırım’da Osmanlı nüfuzu her sahada kuvvetlenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun iç kargaşalıklardan kurtulamadığı XVII. asrın ilk yarısında, her tarafta olduğu gibi, Kırım’da da İstanbul’un nüfuz ve otoritesi ciddî bir imtihan geçirmiştir. Canbek Giray pâdişâha mutî bir han olarak 1610 ve 1635 arasında üç defa hanlığa getirildi ve dâima Mehmed Giray ve Şahin Giray’ın taarruzlarına uğradı. Bu ikisi Kıpçak bozkırındaki Nogayların ve Rus kazaklarının işbirliği ile hanlığı zorla ele geçirdikten sonra, babaları rakip han Saadet Giray ve dedeleri âsî han Mehmed Giray II. gibi, bağımsız harekete kalkışmışlar, imparatorluğun düşmanı Şah Abbâs ile dostça münâsebetlere girişmişler, 1610’da Osmanlı kuvvetlerini ve İstanbul’un gönderdiği hanı mağlûp ederek, Kefe’yi zapta muvaffak olmuşlardır. Bu kargaşalık esnasında şimalde Rus kazakları kuvvetlenerek, Osmanlı ve Kırım topraklarına cüretli taarruzlara başladılar. 1614’te Sinop’u yaktılar, 1612’de Ahyolı’yı ve 1625’te İstanbul boğazında Yeniköyü yağmaladılar. Nihayet 1637’de Azak kalesini [b. bk.] zapta, Osmanlı ve Kırım kuvvetlerinin taarruzlarına rağmen, 5 sene ellerinde tutmağa muvaffak oldular. XVII. Asır boyunca Rus kazakları meselesi yalnız Kırım için değil, Osmanlı imparatorluğu için de belli-başlı bir mesele hâlini almıştır.
İslâm Giray III devri (1644-1654). Kırım hanlığının Osmanlılar ile sıkı işbirliği hâlinde şimaldeki düşmanlarına karşı harekete geçtiği bir devirdir. 
O 1644-1647 yıllarında Rusya’ya ve kazaklarına karşı dört büyük sefer yaptı. Zaporog kazaklarını Lehistan’dan ayırarak, kendi tarafına çekmesi en büyük muvaffakiyeti teşkil etmiştir. Hmelnitskiy onun, daha sonra Osmanlı pâdişâhının metbûluğunu tanıdı. Bu sayede o 1648-1653 yılları arasında Lehistan’a çok muvaffakiyetli seferler yaptı. Bu memlekete karşı İsveç ile siyasî münâsebetler kurdu. Fakat o Lehistan ile sulh imzalayınca, kazaklar Rusya’ya yanaştılar (1654).
Köprülüler idaresinde kalkınan Osmanlı imparatorluğu Lehistan’dan Podolya’yı aldıktan sonra, kazaklar üzerinde hâkimiyetini kurarak, Ukrayna’ya yayılmak temayülünü gösterdi. Bu teşebbüs 1678’de Ruslar ile Osmanlılar arasında ilk büyük muharebeye sebep oldu. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kumandasında büyük bir ordu Kırım hanı Murad Giray (1678-1683)’ın ordusu ile Ukrayna’da Çiğrin kalesini, çetin bir savaştan sonra, zapt ve tahrip etti. Kazaklar da Osmanlı himâyesi altına alındı. Fakat bu çok sürmedi. Viyana bozgunu ile başlayan büyük ricat esnasında şimaldeki bütün kazançlar kaybedildi. Ruslar Avrupa’da kurulan mukaddes ittifaka katılarak (1684), Kırım’a ve Azak kalesine taarruzlara başladılar. Moskof Çarları bu ana kadar Osmanlı imparatorluğuna taarruzdan çekinirlerdi. Fakat bu tarihten itibaren çarların Kırım ve Karadeniz, Kafkasya ve Balkanlara doğrudan doğruya taarruzları ve istilâları başlamıştır. Kırım hanlığının Rusya imparatorluğuna iltihâkı ile neticelenen bu devre girmeden önce 1683 -1699 harp yıllarında hanlığın Hacı Selim Giray idaresinde (1671-1704 arasında dört defa han) Osmanlılar ile hayatî mâhiyette işbirliğine temas etmek gerektir (bu devir için bk. H. İnalcık, Dil tarih coğrafya fakültesi habilitasyon tezi). Bu harpte Rusların Kırım’ı istilâ teşebbüslerine karşı kırımlıların muvaffakiyetli müdâfaası ve Besarabya’da Leh kuvvetlerinin taarruzlarını bertaraf etmeleri ilk felâketli harp yıllarında Osmanlıları büyük bir endişeden kurtardı. Bundan başka Kırım kuvvetlerinin 1688’de
Sırbistan’da Kaçanik boğazında Habsburg ordusunu püskürtmesi harbin gidişinde bir dönüm noktası teşkil etti ve Osmanlılar düşmanı Balkanlardan geri sürmek için fırsat buldular. Hacı Selim Giray harbin sonuna kadar sıksık değişen sadrâzamlar ve pâdişâhlar karşısında uzun zaman mevkiini muhafaza ederek, İstanbul’da devlet işlerinde üstün bir nüfuz kazandı, hattâ bir defa pâdişâh sadrâzamını seçerken, onun reyini aldı. Selim Giray bu sayede harbin sevk ve idaresinde birlik ve devamlılık sağladı ve şüphesiz imparatorluğun daha büyük felâketlerden korunmasında âmil oldu. Bununla beraber Rus çarı 1696’da Azak kalesini zapt ve İstanbul muahedesi ile (1700) burayı elinde muhafazaya muvaffak olmuş idi. Yeni Han Devlet Giray II, yeni kaleler ve Azak’ta bir donanma yaptıran Petro’nun hummâlı hazırlıklarını bildirerek, İstanbul’u harekete geçirmeğe çalışıyor ve yeni bir harp ile Rus tehdidine son verebileceğini düşünüyordu. 1702’de azledildikten sonra 1708’de tekrar hanlığa getirilince, bu maksadında muvaffak oldu. İsveç kralı Karl XII. ile birleşerek, Bâbıâliyî Çar’a karşı harp açmağa ikna etti. Fakat Prut’ta (1711) Çar’ın ezilmesi fırsatını kaçırdığı iddiası ile Baltacı Mehmed Paşa aleyhinde bulundu (bk. Akdes Nimet Kurat, Prut seferi, (Ankara, 1954) Rus kuvvetleri ilk defa 1736’da Münnich kumandasında Kırım yarımadasını istilâya muvaffak oldu. Bahçesaray zaptedilerek yakıldı; 2.000 ev ile hanların sarayı kül oldu. Bu arada Selim Giray’ın kurduğu zengin kütüphane mahvoldu. Kalgayların merkezi Akmescid aynı akıbete uğradı. Ruslar Lasey idaresinde 1737 ve 1738 yıllarında da gelerek, tahribata devam ettiler. Belgrat muahedesi ile (1739) Ruslar Prut’ta geri verdikleri Azak kalesini tekrar ele geçirdiler. Şimdi Kırım yeni istilalara açık bulunuyordu. Arslan Giray Han (1748-1756) yarımadayı müdafaa eden istihkamları itina etti. 1760’da Rus Kazakları taarruz ettiler.
Kabartay’da yeni Rus kalelerinin inşâsı hanlığı bu taraftan da tehdit etmekte idi. Rusların Lehistan’da yerleşmesi ve Kırım hanına ait Balta şehrine sığınmış olan Leh konfedere’lerini takip ile bu şehri zapt ve tahrip etmeleri, nihayet Osmanlı padişahı tarafından harp ilânına sebep oldu.
1768-1774 harbi Kırım için felâket ile neticelenmiştir. 1769 yılı başında Kırım Giray Han’ın Besarabya’dan Rus topraklarına muvaffakiyetli bir akınından sonra, Rus orduları 1770’te Bucak’ı, 1771’de prens Dolgorukiy idaresinde Kırım yarımadasını istilâ ettiler. Kırım hanı Selim Giray III. güçlükle kurtulup, İstanbul’a geldi. Bu harp esnasında Kırımlılar ile Osmanlılar arasında anlaşmazlıklar ve idaresizlikler hakkında Osmanlı seraskerinin kâtibi Necati Efendi’nin hâtıraları dikkate değer tafsilât ihtiva
etmektedir (Tarih vesikaları, cild III, sayı 13-15). Bu ümitsiz durumda hanlığı Osmanlılardan tamâmıyla bağımsız bir hâle getirmek isteyen mirzalar kuvvetli bir durum kazandılar. 1772’de Rus işgali altında toplanan kurultayda, Osmanlıların tâyin ettiği Maksud Giray’ı tanımadılar ve Sahip Giray’ı Kırım’ın müstakil hanı seçtiler. Moskova’ya mirzalardan mürekkep bir heyet hareket etti. Küçük Kaynarca muahedesinin (21 temmuz 1774) 3. maddesi ile “Kırım, Bucak, Kuban, Yedisan, Camboyluk ve Yediçkul
(Yedicek) Tatar ulusları… serbest ve tam mânası ile müstakil tanınacaklar, kendi rızâ ve muvafakatleri ile Cengiz soyundan seçilerek hanların hükmü altında olacaklar ve han her hangi bir yabancı devleti nazar-ı itibâra almadan, onları kendi kadîm kanun ve âdetlerine göre idare edecek, bu sebep ile ne Rusya ve ne de Babıâli hiç bir suretle mezkûr hanın intihabına ve tahta çıkısına karışmayacaklar… Kendi kendilerini idare eden ve Allah’tan başka kimseye tabî olmayan bütün diğer devletlere yapılan aynı muameleyi yapacaklar; fakat Tatarlar Müslüman olduklarından ve sultan da İslâm’ın halifesi sayıldığından, bu uluslar kendisine şeriatın emrettiği şekilde muamele edecekler, bununla beraber bu, onların yukarıda teyit olunmuş siyâsî ve mülkî hürriyetlerini tehlikeye düşürmeyecek mâhiyette olacaktır”. Pâdişâhı Müslüman Kırımlıların halifesi tanıyan bu madde tenakuz ihtiva ediyordu, bu surette ilerideki güçlüklerin membaı oldu. Kırım
yarımadası ile Bug ırmağından Kuban ırmağına kadar Türklerin oturdukları bölgeler müstakil Kırım hanının idaresinde bağımsız ilân edilmekle beraber, muahedenin diğer maddeleri ile Rusya mühim sevkülceyş noktalarını, Azak denizi ağzının iki tarafında Yeni-Kale ve Kerç, Dnepr ağzında Kılburnu
kalesi ve etrafındaki hâlî araziyi, büyük ve küçük Kabartayları imparatorluğuna ilhak ediyordu. Bu şartlar altında hanlığın bağımsız bir varlığa sahip olması imkânı yok idi ve bu ileride yapılacak ilhakı kolaylaştırmak için, bir siyâset hilesinden başka bir şey değil idi.
Moskova’ya giden bağımsızlık taraftarı mirzalar ve Şahin Giray Osmanlılara karşı bir âlet olarak kullanıldı. Diğer taraftan Osmanlılar da Özü (Oçakof) kalesini ,ellerinde muhafaza ediyorlar ve hilâfet maddesi sâyesinde hanlığın bağlılığını devam ettirebileceklerini umuyorlardı. İki taraf da istiklâlini teyit
ettikleri devleti himaye altına almak için, kapıyı açık bırakmışlardı. Bu durum Kırım’da korkunç bir iç harp doğurmuş ve memleketin felaketi ile neticelenmiştir.
Kurultay tarafından seçilen Sahip Giray Han II, Rusya tarafından gelen tehlikeyi görerek, çok geçmeden Osmanlı taraftan guruba tâbi oldu.
Müslüman halkın ekseriyeti ve ulemâ, Osmanlılara karşı dâima bağımsızlık dâvası güden mirzalardan ayrılıyordu. Beyler ayaklanarak, hanı İstanbul’a kaçmağa mecbur ettiler. Fakat tahta çıkarmak istedikleri Devlet Giray Ruslar tarafından desteklenen Şahin Giray’ın taarruzlarına dayanamadı.
Şahin Giray Taman’da yerleşerek, bir kısım mirzaları kendi tarafına çekmeğe muvaffak olmuş idi. 1776 teşrin II.’de Rus kuvvetlerine yardımı ile Devlet Giray’ı mağlûp ve firara mecbur etti. Ruslar Orkapı’da da yerleştiler.
Şahin Giray Rusların bağımsız Kırını hanlığı için vaat ve taahhütlerine inanmış görünmektedir. Rus ordusunda bulunarak, garp medeniyetini oldukça tanımış olan Şahin Giray Osmanlı halifesinden tamamıyla ayrılmayı ve Rusya örneğine göre bir garp devleti yaratmağı düşünüyordu.
Avrupa âdetlerini almak, ordusunu garp usûllerine göre tensik etmek, mirzaların feodal durumuna nihayet vermek istemesi ve vergileri arttırması umûmî hoşnutsuzluk yarattı. Müslüman ahâli ona Rusların ortağı bir kâfir gözü ile bakmağa başladı. Kırım’da ve Kuban’da bulunan Ruslar’dan bir çoğu halk tarafından katliâm edildi. Hücuma uğrayan Şâhin Giray yaralı hâlde Bahçesaray’dan kaçıp, hamilerinin yanına sığındı. İstanbul’dan tâyin olunan Baht Giray Osmanlı yardımcı kuvvetleri ile gelip, tahta çıktı. Çok
geçmeden, Şahin Giray Rus kuvvetleri sayesinde tekrar duruma hâkim oldu.
Ruslar Kefe’ye ve diğer Kırım limanlarını işgal ettiler (1777 kışı). Şahin Giray’a karşı pâdişâhın gönderdiği Selim Giray’ın yaptığı iki teşebbüs de muvaffakiyetsizlik ile neticelendi (1778). Müslüman Kırım halkı şimdi kütle hâlinde Türkiye’ye kaçmakta idi. Ruslar onların yerine bu tarihte 75.000 kişilik bir muhacir kütlesi getirip yerleştirdiler. Memleket boşalmağa ve harâbiye yüz tuttu (bu tarihe doğru yarımadanın nüfusu yarım milyon tahmin edilmekte idi; Howorth, Hist, of the Mongols, s. 609).
Kırım’da durum Rusya ile Osmanlı imparatorluğu arasında savaşı kaçınılmaz bir hâle getirmiş idi. İki taraf arasında başlayan müzâkereler nihayet Aynalı-Kavak tenkihnâmesi ile (10 mart 1779) neticelenerek, harp
ihtimâlini bir müddet için bertaraf etti; bu anlaşmada Kırım hanının tam istiklâline ait küçük Kaynarca muahedesinin 3. maddesi açıklandıktan sonra, 3. ve 4. maddelerde Ruslar 3 ay 20 gün içinde Kırım ve Taman’ı boşaltmağı ve “hiç bir bahane ile yeniden bu yerlere asker sokmamağı” taahhüt ettiler, Babıâli de aynı hususu ve tâyin edilen usûl dâiresinde Şahin Giray’ı han tanımağı kabul etti. Ruslar bu şartları kabule mecburiyet duydular; zira pâdişâhın tasdiki olmadıkça, Kırımlıların ekseriyeti Şahin Giray’ı han, tanımak istemiyordu. Öbür taraftan Osmanlı devleti de Rus işgalinde bir Kırım görmektense müstakil bir Kırım’ı görmeği tercih ve hanlık üzerinde hâkimiyetin tamâmıyla lafzı bir hâle gelmesini kabul ediyordu. Fakat aynı anlaşmanın 5. maddesinde Rusya Oçakof şimâlindeki bölge üzerinde pâdişâhın hâkimiyet iddialarını kabul etmesi için, han nezdinde tavassut etmeği vaat ediyordu. Bu kurnazca hazırlanmış bir madde idi. Ruslar, fiilen sahip oldukları bu arazi için, han ile pâdişâhı ihtilâf hâline sokmak ve kendileri hanın hamileri görünmek maksadını beslemekte idiler. Anlaşmayı müteakip Osmanlı devleti Kuban ve Karadeniz kıyılarındaki Nogaylar ile Çerkesleri, kendi tebaası olduğu iddiası ile Kırım hanlığından ayırmağa çalıştı. Bu suretle Osmanlılar, Kırım kendi kontrollerinden çıktığı için, hiç olmazsa, onun Karadeniz şimâlindeki tabî bölgelerini muhafazaya çalışıyordu. Rusya ise, ileride kendisi yutmak için, bu toprakların hanlığa bağlı kalmasında ısrâr ediyordu. Kuban Türkleri, Şahin Giray’a karşı ayaklandılar ve gönderdiği kuvvetleri yendiler. Kırım halkı da ayaklandığından, han tekrar Yenikale’ye, Ruslara sığındı. Toplanan kurultay pâdişâha mahzarlar gönderdi (eylül 1782) 5 yıl önce pâdişâhın han gönderdiği Baht Giray tekrar ortaya çıktı. Fakat çok geçmeden, Şahin Giray Rus kuvvetleri ile geri geldi. Rus generali Potemkin, çoluk-çocuk ayırt etmeden, 30.000 Kırımlı’yı katliâm ettirdi (Howorth, 601) ve Kırım, çarlığın
bir vilâyeti hâline getirildi (8 Nisan 1783). O zaman yeni bir harp açacak durumda olmayan Osmanlı devleti, 8 kânun II. 1784’te İstanbul’da imzaladığı bir anlaşma ile, Kırım, Taman ve Kuban’ın Rusya’ya ilhakını tanıdı. Kuban nehri iki taraf arasında hudut sayıldı. 1787’ye doğru Osmanlı devleti için Rusya’ya karşı harp kaçınılmaz bir hâle geldi. Kırım gibi Müslüman bir memleketin çarların idaresine terkini kimse hazmedemiyor, bütün Karadeniz şimal kıyılarında yerleşen bu amansız düşmanın bizzat İstanbul için açık tehditleri (Katerina II. 1787’de Kırım’ı ziyaret etti) tahammül edilmez bir hâl alıyordu. Osmanlılar için yeni savaşın gayesi Kırım’ı kurtarmak idi. Bu harp esnasında Şehbaz Giray ve sonra Baht Giray, han unvanı ile, Osmanlı ordusunda Bucak Türkleri başında Ruslara karşı savaştılar. Fakat mağlûp olan Osmanlı devleti Yaş muahedesi (1792) ile Dnesfer’e kadar ihtilaflı araziyi Rusya’ya terketti. Rusya Bucak (Besarabya)’ın da vaktiyle Kırım hanlarına tâbi olduğunu iddia etmekten geri kalmadı. Burasını ancak yeni bir harpten sonra 1812’de Bükreş muahedesi ile ele geçirdi. Bu suretle vaktiyle Kırım hanlığına tabî Türk Müslüman nüfusu ile meskûn bütün memleketler Rus hâkimiyeti altına girmiş oldu.
Teşkilât.

Hacı Giray I. Han’dan itibaren Kırım hanlığına tabî yerler Kırım yarımadası, Taman, Kıpçak ve Kabartay bölgelerinden ibarettir. Bu dört bölge hanlığın sonuna kadar ayrılık hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Han Kırım yarım – adasında (bk. coğrafya kısmı) Bahçesaray’da otururdu. 1475’ten itibaren cenupta Kefe, Sudak ve Mangup limanları civardaki arazi ile birlikte doğrudan-doğruya Osmanlı pâdişâhına tabî oldu
ve Kefe’de sancak Bey’i ve bâzen beylerBey’i rütbesinde bir Osmanlı valisi yerleşti. Mengli Giray Osmanlı pâdişâhı ile yaptığı anlaşma ile bu yerler üzerinde hâkimiyeti resmen terketmiş ise de, sonra gelen bâzı Kırım hanları bu kaleler yahut, hiç olmazsa, civarındaki arazi üzerinde hak iddia etmekten geri kalmamışlardır. 1539’da Sâhib Giray Han top menzili berisindeki arazinin hanların hükmünde olduğunu iddia etmiştir, (al-Sab’al-sayyâr, 94).
Sonradan kazak ve Rus taarruzları karşısında Kırım hanları, Osmanlıların Özü (Dnepr) ırmağı ağzında Özü kalesini ve Kerç boğazında Yeni-Kale’yi. inşâ ve mülâhaza etmelerine razı olmuşlardır. Kırım yarımadasının şimal bölgesindeki steplerde muhtelif devirlerde “gelmiş yan-göçebe kabileler” dolaşmaklar idiler. Bunlar Kırım’daki askerî kuvvetleri teşkil etmekte olup, Kayalar – Altı denilen içtimâ mevkiinde hak edilmiş damgalara göre, hemen – hemen belli – başlı bütün Türk ve Moğol kabilelerini temsil etmekte idiler (bk. Osman Akçoraklı, Kırım’da Tatar damgaları, Bahçesaray, 1926).
Yarımada, şimaldeki berzah yâni Or-Kapı (Perekop) üzerinde, Baron de Tott’un dahi hayranlığını çeken, eski devirlerden kalma sağlam bir istihkâm ile Kıpçak boz-kırından ayrılıyordu. Orkapı’nın muhafazası Or Bey’ine havale edilmiş idi. Kırım hanlarına tabî Kıpçak bölgesinin sınırları başlangıçta şimalde Belgrat’a kadar uzanmakta idi. Fakat Kıpçak sahası Karadeniz şimalinde Prut ırmağından Azak’a kadar bütün step bölgesini içine almakta idi. Mengli Giray I. 1484’te, Bayezid II. Akkerman seferine geldiği zaman, Kavşan kasabasını ve havalisini alarak Besarabya’da hâkimiyetini genişletmiştir. Kıpçak sahasında Nogaylar [b. bk.] oturmakta idiler. Bunlar 1767’ye doğru, Baron de Tott geldiği zamân hâlâ büyük kısmı itibârı ile göçebe hayatını muhafaza etmekle beraber Bucak’ta, Akkerman dolaylarında şehir ve köylere yerleşmişlerdi ve steplerdeki göçebeler de bu zengin topraklarda mühim miktarda hububat zirâatı ile meşgul olmakta ve mahsûlü Kırım’a ve İstanbul’a sevketmekte idiler. XVIII. asır boyunca İstanbul’da bir çok defa kıtlık tehlikesi bu bölgeden yapılan hububat sevkıyâtı ile önlenmiştir.
XVIII. asırda Kıpçak Nogayları, Dnester ile Prut ırmakları arasında Bucak (Besarabya) Türkleri, Dnester ve Bug arasında Yedisan Türkleri, Bug ve Kırım arasında Camboyluk’lar olarak, üç büyük guruba ayrılmışlardır.
Kırım hanları için başlangıçtan itibaren Kıpçak bozkırlarındaki Nogayları kontrol altına almak hayatî bir ehemmiyet taşıyordu. 1523’te Mehmed Giray I. Han’ı katleden Nogaylar Sâhib Giray I. zamanında yarımadayı istilâ ile tehdit ettiler. Bu han ancak 1546’dan itibaren Nogay- “kırgını” denilen bir sıra kanlı seferler neticesinde bunlara hanlık hâkimiyetini tanıtabildi (Sâhib Giray tarihi). Bu devirde Kiçi – Nogay kabilelerinden bir kısmının Kırım ile Akkerman arasındaki sahaya göçürüldüğü yukarıda söylenmişti. XVIII. asır başlarında Kalmuk tazyiki altında Ulu-Nogay kabilelerinden bâzılarının, Yedisan, Yembulad ve Yediceklerin de Kuban havzasından Karadeniz şimalinde adları ile gösterilen bölgelere göç ettiklerini görmekteyiz.
Nogayların hana tâbiiyetleri gevşek olup, hanlık müddetleri ile yahut Ruslar ve kazaklar ile birleşerek, Kırım için ekseriya çok tehlikeli durumlar yaratmışlar ve bir çok defalar yarımadayı çiğnemişlerdir. Kırım hanları bunları, daha iyi itaat altında bulundurmak için, zaman – zaman yarımada şimâlindeki steplere getirip, yerleştirmek istemişlerdir. Bunlardan Mansur – oğulları hanlık içerisinde çok mühim roller oynamışlardır. Mansur – oğullarından Kantimur 1620’den itibaren Osmanlılar nezdinde kazandığı nüfuzdan istifâde ederek, hanlar karşısında müstakil ve mütehakkimâne hareketlere başlamış idi. 1621’de Hotin seferinde temayüz etmiş ye Osmanlı devleti kendisini Özü Bey’i yapmış idi. Âsî Şahin Giray’a ve Mehmed Giray’a karşı mücâdeleleri ile nüfuzunu daha kuvvetlendirdi. Onun tahakkümüne tahammül edemeyen yeni han İnayet Giray, üzerine hücum etti. Orada Kantimur’a Silistre valiliği tevcih olundu. İnayet Giray tekrar üzerine yürüyüp, kabilesini yağma etti ise de, bu hareketi azline sebep oldu (1637). Çok geçmeden İnayet Giray da Kantimur da Murad IV.’ın emri ile idam olundular.


(Devamı var)

 

_________________________
(*) Millî Eğitim Bakanlığının çıkardığı “İslâm Ansiklopedisi” nin 1954 yılı 64. cüzünden aynen alınmıştır.

TAVSİYELER

SAMSUN’DA SÜRGÜNÜN 80.YILINDA KIRIM KONFERANSI

Samsun Türk Ocağı “Sürgünün 80 Yılında Kırım” Konferansı düzenliyor Samsun Türk Ocağı’nın Kırım Türklerinin vatanlarından …